Yeni Üyelik
9.
Bölüm

6. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Askeriyeye geldiğimizde Demir camdan kendini gösterince bizi içeriye almışlardı. Arabayı park ettiğimde Demir meraklı gözlerle bana baktı. "Şu geçen geceki olayda müdahale ettiğim askeri merak ettim. Göğüs tüpü takmıştım ya?" Diye son cümlemde Alpaya döndüm.


"Yiğit. Gelebilirsin ama onu bulabileceğini sanmam" diyerek arabadan indi. Bende arabadan inip "Nasıl yani?" Diye sordum. İleride koçan askerleri gösterip "Bak, orada koşturuyor" dedi. İyi de bu normal mi? Daha yeni müdahale edilmişti! "Ee ama kırıkları?" Diye sorduğumda, Alpay omuz silkip "İşte buradaki delilerde böyle. Vurulduktan sonraki ertesi gün görev diye tutturan insanlar var" dedi.


Demire bakıp "Sen?" Diye sordum. Onunda çok aklı yerinde değil gibiydi ama merak etmiştim. "Ben ne?" Diye bana bakınca "İşte o dediğim kişi, bu! Abimiz Demir Akabey!" Diye güldü. "Sen vuruldun mu?" Diye saçma bir soru sorunca bakışlarımı kaçırdım. "Soruya bak, tabikide vurulmuşsundur." Diye kendi kendimi yanıtladım.


"Ooo Demir bey, teşrif ettin mi sonunda?" Diye geçen gün gördüğüm çocuğu gördüm. Adını bilmiyorum maalesefki. Çocuk bana dönüp "Tanışmamıştık. Ben Emre, abinle aynı timdeyiz" diye elini uzattı. Eline uzanıp yavaşça sıktım ve "Memnun oldum bende Hilal" dedim. Kafasıyla onaylayıp Demire döndü.


"Komutanım hoşgelmişsin ama boş gelmişsin. Kırk yılda bir dışarıdan geliyorsunuz komutanım, insan bir şeyler alırdı" diye konuşan kişiye döndüm. "Halil kaşınma istersen!" Diye sertçe konuşan Demire göz devirdim. Çocuk takılmıştı ki kötü bir şey demedi. Aklıma gelen böreklerle "Aaa bir dakika!" Diye yükselip arka kapıyı açtım ve poşetimi çıkardım.


Saklama kabını Halil olduğunu öğrendiğim kişiye uzattım. "Boş gelmedi zaten, buyur afiyet olsun" diye gülümsedim. Halil bana şaşkınca bakıp işaret parmağıyla kendini gösterip "Ben mi? Bana mı?" Diye sordu. "İstersen şayet" diye onayladığımda "İsterim" diyerek kabı elimden hızla aldı.


Emrenin gülüşlerini duyunca ona baktım ve sonrasında Halile hiçte hoş olmayan şekilde bakan Demire baktım. Halil kapağı açıp "Allahım bu ne güzelliktir" diyerek bir dilim alıp koparmadan ağzına attı. Bakışlarını Demire yönlendirdiğinde birden öksürmeye başladı. Telaşla sırtına vururken o benden uzaklaşmaya çalışıyordu. "Halil dursana!" Diye ona yaklaşırken hem öksürüp hemde eliyle beni uzaklaştırıyordu. Emre ve Alpay kahkahalarla bize gülerken ben durup onlara baktım.


"Adam ölecek burada ne gülüyorsunuz?" Diye yükseldim. Emre gülmesini durdurup "Yok yok merak etme. Şimdi ölemez, sonra abin ilgilenecek onunla. Dimi Halil, ulan Halil" diye gülümsedi. Halil öksürmeyi bırakıp yuttuğu ağzıyla "Sağol bacım! Allah ne muradın versin benim Demir komutanımın biricik kardeşi." Dedi. Ben ne olduğunu anlamaya çalırken kabı elime bırakıp "Bacım benim" diye yanımızdan koşar adım uzaklaştı.


Ben onun arkasından şaşkınca bakarken elimden kabın çekilmesiyle diğer tarafa baktım. Demir kabı almış kapağını kapatıyordu. "Bana vereceğini bilsem arkaya bile koydurtmazdım" dedi ve hazır ola geçti. Emre de aynı şekilde hazır ola geçince karşıdan bize doğru gelen Yavuz beyi gördüm.


Yanımıza geldiğinde Demir ve Emre asker selamını verince "Rahat!" Diyerek Demirin elindeki kabı alıp bana döndü. "Sen mi yaptın?" Diye sordu. Yalnız niye öyle sert sert konuşuyorsun kii? "Hıhı" diye mırıldanınca Demirlere dönüp "Geçin yerlerinize!" Diye onları yanımızdan defetti.


Alpaya bakıp "Gidip babanı kudurtayım" diye güldü. Alpayda gülüp "Git amca git, dünde Hilalde kaldığımızı söyle" diye öneride bulundu. Yavuz bey bana bakıp "Sende mi kaldı bu zibidiler?" Diye sordu. "Evet" diye yine mırıldanınca "Kızım sen niye kedi gibi mırıldanıyorsun?" Diye sordu. Acaba?


"Ses tonunuz başka bir şans bırakmadığı için olabilir mi?" Diye bu sefer daha net konuştum. "He o yüzden. Sen rahat olabilirsin kızım, benim derdim bunlar" dedi ve kabımla beraber ilerledi. Alpay bana dönüp "Bende gideyim, hastanede görüşürüz" diye o da ilerledi.


Ben tek başıma bahçede dikilirken arabama doğru ilerledim. Yanımda koşan askerlere kısa bir bakış attığımda onların Polat ve diğerleri olduğunu gördüm. Marş eşliğinde koşuyorlardı. Beni görüp dua etmeye başlayan kişiyle göz göze gelince kısa bir tökezleyip kafasını çevirdi. Onun bu tavrıyla arkadaşları da bana dönmüştü.


Hepsine ufak bir kafa selamı verdiğimde aynı karşılığı aldım ve arabaya binip hastaneye sürdüm. Hastaneye gelince önlüğümü geçirip Atakanla beraber acile geçtik. Aydın beyler gelene kadar işimin başında olmam lazımdı.


Yazarın anlatımından...


Yavuz bey elinde yiğeninin yaptığı börekle abisinin odasına adımladı. Bugün o büyük gün gelmişti. Artık abisi de kabul etmek zorundaydı. Yanından gergince geçen askerlere kıyasla kendisi kuş gibi süzülerek abisinin odasına girdi. Kafasını ellerinin arasına almış abisine bayık bayık baktı.


"Kendi kendine kuruyorsun" diye mırıldanıp karşısındaki sandalyeye geçti. Aydın bey kafasını kaldırınca iştahla börek yiyen kardeşine çatık kaşlarla baktı. Şu son bir haftadır kardeş katili olmamak için oldukça büyük çaba sarf ediyordu.


"Yavuz beni uğraştırma" diye konuşmasını bekledi. "Bir şey demedim ki, börek yiyorum burada" diye kaptan bir börek daha aldı. Yiğeninin eli ne de lezzetli öyle. Aydın bey kazan gibi olmuş başını önündeki dosyalara indirdi ve gelecek görev hakkında verilen bilgilere baktı.


"Alpayı çağır giderken. Gelecek görev için bilgisi olabilir" diye önündeki dosyayı kardeşine uzattı. Yavuz bey görev lafını duyunca lakayt tavrını kesmiş dosyaya bakmıştı. Düzenlenecek olan bağış gecesine katılan bir adamı almaları gerekiyordu. Doktorları baz aldığı için Alpay fikir verse mantıklı olurdu.


"Sen evden börek mi getirdin?" Diye masadaki kabı yeni farkederek sordu. "Yok Hilal yapmış. Dün seninkiler onda kalmışlar, Hilalde Demire vermiş galiba. Bende ondan aldım" diye dosyayı bırakıp kabı eline aldı. Abisine sırıtarak bakarken Aydın beyin çatılan kaşları kabı delip geçiyordu.


"Afiyet olsun" diye mırıldandı ve tekrar dosyalara döndü. Yavuz bey sandalyesinden kalkıp "Ben Alpayla konuşurum, sende time söyle toplantı odasında buluşuruz" diyerek odadan çıktı. Kabı bilerek odada bırakmıştı, abisinin ne yapacağını merak ediyordu. Kesinlikle yiyecekti ama basmak gibi bir zevk varken normal yemesini izlemek ona yakışmazdı.


Bir iki dakika sonra odaya pat diye daldığında abisinin elini peçeteye sildiğini gördü. Bakışlarını kaba indirdiğinde sadece bir parça düşmüş patates görmesiyle sırıttı. Abisine sırıtarak baktığında Aydın bey "Bırakmasaydın" diye yükselip yanına geldi. "Afiyet olsun abi, kendi kızın yapmış gibi yeseydin" diye gülümsedi. "Kes sesini! Yürü hadi" diye toplantı odasına ilerleyen abisine sırıtarak baktı.


"Eee sizin hastane işi?" Diye sorduğunda "Gördüğün üzere işim var. Aysun gidecek" dedi ve toplanacakları odaya girmeden gördüğü ilk askere "Asker! Gece timine toplantı odasına gelmesini söyle hemen!" Dedi ve odaya girdi. Asker "Emredersiniz komutanım!" Diyip koşar adım verilen emri yerine getirmeye gitti.


Gelen Gece timi odaya girdiğinde kendini tanıttı ve albayın emriyle masaya yerleştiler. Alpayında odaya girmesiyle Aydın bey konuşmaya başladı. "Evet, bu seferki göreviniz karşınızda gösterilen Zaşer adlı kişi. Bu adam, bağış adı altında topladığı paraları kaçırttığı insanları yurtdışına yollamak için kullanan biri. Haftaya bu bağışlardan bir tanesi burada yapacak ve bu adamı almak sizin göreviniz." Diyerek adamın fotoğrafına baktı.


Gece timi kafasını sallayıp görevi onaylarken Alpay söze girdi. "Bu haftaya olan bağış, doktorların da katıldığı mı?" Diye sordu. Gerçi bu odada olmasının tek sebebi bu olmalıydı ama yine de sordu. Yavuz bey "Evet o. Seni kullanmayı düşünüyoruz aslında. Buraya girebilir misin?" Diye sordu.


"Hayır. Aslında buraya sizde giremezsin, yani girersiniz ama gizli saklı olur ancak. Davetliler resimli bir teyitle içeri alınacak ve davetsiz kimse giremez" diye konuşmasıyla Polat söze girdi "Öyle yaparız o zaman" diye konuştu. Yapmadıkları şey değildi sonuçta.


"Garson olarak bir kaçımız sızabilir" diye komutanını onayladı Akın. Alpay "Yapamazsınız. Bu tarz davetli olarak düzenlenen bağış gecelerinin garsonları bile önceden ayarlanmış oluyor." Dedi. "Biz bir şekilde gireriz içeri Alpay" diye konuşan Safayı, Eylül "Bende adamı dışarı çekerim" diye destek çıktı.


Kapının çalınması dikkatleri oraya toplarken Aydın bey adamın resmini ekrandan kaldırıp "Gir!" Diye gelecek kişiyi içeri çağırdı. Giren kişi bir süre Hilali takip etmesi için görevlendirdiği Bülentti. Bülent asker selamını verip "Komutanım, tuhaf bir şey olursa ne olursa olsun gel gediğiniz için sizi böldüm. Bildirmem gereken bir durum oluştu." Diyerek albaya baktı.


Kötü bir durum olmasa askerinin gelmeyeceğini bilen Aydın bey, bu durum yüzünden gerilmişti. Ne olmuştu acaba diye düşünürken şu an zamanı olmadığını da düşünüyordu. "Şimdi olmaz Bülent. Odamda bekle." Diyerek onu dışarı çıkmasını söylecek ki Yavuz bey zaten Bülentin ne amaçla burada olduğunu biliyordu.


"Burada yabancı yok, söyle ne söyleyeceksen Bülent. Toplantının bitiş saati kesin değil" diye konuştu. Bülent bakışlarını Yavuz albayından Aydın albayına çevirdi. Onaylayan işareti alınca da "Komutanım, Hilal hanımı birinin arabasına binerken görüntüledim. Yeni taşındığı için tanıdıkları arasında yer almayınca da araştırmak istedim. Adam pek tekin çıkmadı komutanım. Adı Zaşer Hırpa, adı duyulmuş bir bağışçı. Ama sadece paravan olarak kullandığını düşünüyorum komutanım. Bağışlanan yerler kendisine ait firmalar çıktı." Diyerek albayın önüne dosyayı bıraktı.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%