Yeni Üyelik
11.
Bölüm

7. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Aydın bir süre kameraya bakıp "Ben" dedi ve odaya girdi. Girdiği gibi ona dönen kafayla yutkundu ve karşısındaki sandalyeye geçti. "Bu sefer ne için sorgulanıyorum?" diye soran kızına baktı. Gerçekten de karşısındaydı. Kafasını sallayıp düşüncelerini def etti ve elindeki fotoğrafları gösterdi. Hilal merakla fotoğraflara baktığında merakının yerini öfke almıştı.


"Siz beni takip mi ettiriyorsunuz?" diye şaşkınca sordu. Aydın bey ise bu soruyu cevapsız bırakıp "Bu adamla nereden tanışıyorsun?" diye sordu. Hilal sinirle arkasına yaslanıp karşısındaki adama baktı. "Avukat gerekli mi?" diye sordu. Aydın bey aldığı cevapla kaşlarını çatarken adamla arlarında ne olduğunu düşünmeye tekrar başlamıştı. "Buna ihtiyacın var mı?" diye sordu.


"Avukat istiyorum. Arama da yapacağım" diye konuştu. İkiside sadece kendi konuştuklarına yanıt olarak konuşuyordu. Aydın beyde kızı gibi geriye yaslandı ve bir süre birbirlerine baktılar. Yavuz bey ise onları izlediği kameradan sırıtıyordu. "İki keçi" diye mırıldandı.


Aydın bey "İşimizi zorlaştırmadan konuş. Bu adamı nereden tanıyorsun, vakit kaybettirme de konuş" diye sertçe konuştu. Hilal ufakça gülümseyip babasına baktı ve "Vakit kaybetmek istemiyorsanız bir an önce avukatımı çağırın Albay" dedi. Aydın bey kızına uzunca bakıp odadan çıktı. Konuşmayacağı her halinden belliydi. Kapıyı kapatırken yüzündeki gülümsemeyle Yavuzun onları izlediği odaya girdi ve gülen kardeşine baktı.


"Nasılda çıkarıyor pençelerini hemen?" diye abisine gülen Yavuz, sadece gülümseyen bir ifadeyle yanıt aldı. "Çağıralım bakalım avukatını" diyerek kameradan kızına baktı. Aradan bir kaç dakika geçmişti ki kapı açılıp içeriye bir asker girdi. Hilal adama bakıp önüne bırakılan telefona baktı. "Ara. Avukat istemişsin" diye konuşan askere baktı.


"Bu benim telefonum değil. Numarayı ezbere bilmiyorum" dedi ve askerin telefonunu cebinden çıkarmasını izledi. Hemen Ömeri arayıp onu çağırırken komşuluk ilişkileri düşündü. Garip başlamıştı.


Ömer aldığı telefonla soluğu askeriyede almıştı. Hemen içeriye girerken bahçede eğitime devam eden Demirin gözünden kaçmamıştı. "Bu Hilalin komşusu değil mi?" diye kendi kendine  sordu. Yanındaki Polatın bunu bilme ihtimali yoktu sonuçta. "Ne dedin?" diye ona dönen Polata "Biraz işim var sen devam et biraz" dedi ve onu arkasında bırakıp içeriye adımladı.


Ömeri fark eden Bülent "Buradan avukat" diyerek onu Hilalin yanına götürdü. Ömer içeriye girmesiyle önce bir Hilali süzdü. Bir şeyi yoktu. "Ne oluyor Hilal? Burada ne işin var senin?" diye elindeki çantayı masaya bırakıp Hilalin yanına oturdu. Hilal ona kısaca olaydan bahsedince Ömer "Yani? Seni niye sorguluyorlar?" diye sordu. Omuzları kaldırıp bilmiyorum diyen Hilalle kapı açılmış ve içeriye Demir girmişti.


Demir kardeşini gördüğünde birkaç saniye bocalasa da hızlı toparlanıp "Hilal? Senin burada ne işin var?" diye sordu. Hilal aklına gelen durumla Ömere dönüp "Beni takip ettiriyorlar! Onlardan şikayetçiyim" diye soludu. Ömer kafa sallayıp "Önce şu işi bir halledelim" dedi ve karşısındaki adama bakıp "Sorguya başlayabiliriz" dedi.


Demir hala şaşkınca bakarken içeriye Aydın bey girmişti. Bir şey demeden sandalyeye oturup "Çık dışarı asker" diyerek oğlunu odadan kovdu. Demir hızlıca odayı terk ettiğinde yanından geçen Bülentle odaya baktı. Ne dönüyordu burada?


"Ne için bu sorguyu gerçekleştiriyorsunuz?" diye soran Ömerle, Aydın bey ona baktı. Üst komşunun oğlu. Ne ara bu kadar yakın oldular? "Hilal hanım, arabasına bindiği kişinin kim olduğundan bahsetsin önce" diye konuştu Bülent. "Bağış düzenleyen birisi sadece" diye onu cevapladı Ömer. "Adamın insan kaçakçısı olduğundan haberi yok yani?" demesiyle Hilal "Ne?" diye kaşlarını çattı.


"Cevap vermek zorunda değilsin Hilal" diye karışan olaylardan sıyrılması için Hilali susturmak istedi Ömer ama Hilal onu takmayıp "Ne demek insan kaçakçısı?" diye sordu. Karşısında şaşkınca bakan kızının bir şey bilmediğine emin olan Aydın bey derin bir nefes aldı. Bülente dönüp "Sen hallet" dedi ve odadan çıktı.


İfadesi alınan Hilal hala üzerindeki şaşkınlığı atamamıştı. Şu an Ömerle birlikte bahçede bekliyorlardı. Ne bekledikleri ise belli değildi. "Belliydi ama o adamda bir şey olduğu" diye kendine kızdı. "Bilemezdin Hilal. Kendine kızıp durma" diye onu telkin etmek istesede Hilal "Ya Ömer yapma. Ya beni de kaçırsaydı?" diye sordu. "Herkesin içinde?" diye onu yanıtlayan Ömerle kafa salladı. Doğru,  herkesin içinde kaçıramazdı.


Yanlarına gelen bir askerle ona döndüler "Hilal hanım siz içeriye geçin lütfen" demesiyle söze girecek olan Ömeri "Siz gidebilirsiniz avukat bey" diye konuştu asker. Ömer, Hilale bakıp "Bekliyorum" dedi. Hilal kafasını sallayıp "Bekleme Ömer. Eve geç sen" diye onu gönderdi.


Aydın bey ve diğerleri toplantı odasında Hilali bekliyordu. Hilal odaya girdiğinde Yavuz bey sandalyeyi işaret etti. Hilal sandalyeye geçip oturduğunda diğerlerinde göz gezdirdi. Karşısında gece timini görünce ufak bi gerildi ama bakışları eğik olan Yakubun ellerini yüzüne sürmesiyle gerginliği dağıldı. Bu olay artık ona komik geliyordu.


Odaya Alpayında girmesiyle Aydın bey "Evet Gece timi, artık net bir şekilde konuşabiliriz." dedi ve kızına baktı. "Adamın yakalanmasında bize yardım edebileceğini söyledin?" diyerek onay bekledi. "Evet" cevabıyla da "Gece timiyle beraber olacaksın. Tim sorumlusu Polat. Ne yapman gerektiğini sana o söyleyecek" dedi. Hilal başını sallayıp Polata baktı. Kısa süre bakışıp önlerine döndüler.


"Komutanım, önce Hilal hanımın bize neden katıldığını sorabilir miyim?" diye sordu Polat. Aydın bey "Zaşer bey kendisine teklifte bulunmuş. Onu kullanabilirsiniz" diye askerini yanıtladı. "Bence bağış gecesini kullanın" diye fikrini sundu Alpay. Hilal bir iki öksürüp dikkatleri üstüne çekti. "Yardımı olur mu bilmiyorum ama gittiğimiz yerde iki üç kişi yabancıydı. Bana garip gelmişti, yani normalde bu geceye türk doktorlar katılacak" dedi.


"Bunu ifaden alınırken niye söylemedin?" diye soran Aydın beye dönüp "Çünkü aklıma şimdi geldi" dedi. "Komutanım izninizle biz bunun üstünde düşünelim" diye ayaklanan Polatı timi de takip etti ve ayaklandılar. Hilal de onlarda ayaklandı, Polatın peşinden gidecekti yani öyle denmişti.


"Çıkın" diye cevap alınca odadan çıkıp kendi odalarına ilerlediler. Faruk sürekli Yakuba vurup gülüyordu. Çünkü yine dua etmeye başlamıştı. Hilal ona gülüp "Yakuptu sanırım, bir bakar mısın?" demesiyle Yakup ona döndü. "Buyurun Hilal hanım" dedi. Ona gülümseyen kadına baktı ve ne diyeceğini bekledi.


"Beni gördüğünde artık dua edip durmana ne kadar alışsam da yapmasan mı?" diye sordu. Arkadaşları ona sessizce gülerken Yakup "Eskiden size dua ediyordum Hilal hanım ama artık etmiyorum. Yani size dua etmiyorum. Aklıma diğer ölmüşlerimi getiriyorsunuz onlara ediyorum" dedi. Bunu o kadar normal söylemişti ki Hilal şaşkınca bakakalmıştı.


Emir kahkaha atarken Akın söze girdi "Siz onu takmayın Hilal hanım. Buyurun şöyle geçin" diye koltuğu işaret etti. Hilal kafa sallayıp oturduğunda "Bana Hilal diye hitap edebilirsiniz" dedi. Safa direk konuya girip "Komutanım, bence direk Hilal o iti dışarıya çeksin, paket yapalım bitsin gitsin." Dedi.


Faruk kafasını sallayıp "Evet komutanım. Bu hep işe yarar. Kadın adamı dışarı çeker ve hopp paketinko" dedi. Hilal söze girmesi gerektiğini düşünüp "Aslında bu işe yarayabilirdi." Dedi. Polat bakışlarını Hilale çevirip "Di?" Dedi. Hilalde ona bakıp "Ben adamı biraz köpeklemiş olabilirim. Yani bence bunu yemez" dedi.


Eylül söze girip "Köpekleme?" Diye sordu. Hilal bu sefer ona dönüp "Yani şöyle ki, bana bu tarz bir yaklaşımı oldu gibi ama ben direk çıkışınca öyle kaldı. Şimdi benim ona yakın olmam işe yaramayabilir." Dedi. Ortam sessizleştiğinde hepsinin kafasında tilkiler koşturuyordu.


Hilal tekrar söze girip "Benim bir fikrim var ama uygun olur mu?" Diye Polata baktı. "Anlat" demesiyle "Bu bana bir teklifte bulundu. Köylerde sizin gitmediğiniz yerlere doktor olarak gitmemi istedi. Onun ekibiyle beraber" dedi.


Emir söze girdi bu sefer "Bizim gitmediğimiz yer mi varmış?" Diye sordu. "Zannetmiyorum. Sizin de anlattıklarınızla bence o kaçırdığı kişelere götürecekti." Dedi Hilal. "Olabilir. Sen ne dedin bu teklife?" Diye sordu Polat.


"Sorguladım tabiki. Sizin gitmediğiniz yer olabileceğini düşünmedim. O da sorularıma bağış gecesi yanıt vereceğini söyledi" diye bakışlarını timde gezdirdi Hilal. Yakup öne eğilip "O zaman Hilal teklifi kabul etsin. Bizde onu takip edelim ve hem kaçırdığı insanlara hem de onun mekanına ulaşalım" dedi.


Safa da kafa sallayınca "Bencede mantıklı" dedi Akın. Hilal ise Polata bakıyordu. Polat bir süre düşündü ve "Olmaz. Bizim görevimiz Zaşer. Kaçırdığı insanlar sonraki kısımda, önceliğimizi ona vermeliyiz" dedi. Bakışlarını Hilale çevirip "Şu davete yanında birini götürebiliyor musun?" Diye sordu.


"Sanmıyorum. Tek kişilikmiş Alpay öyle demişti" dedi. "Üstüne dinleme cihazı yerleştiririz, her hareketinden haberimiz olur. O zamana kadar bizde kamera işini hallederiz. En kötü ihtimalle çıkışta adamı alırız" dedi. Herkes Polatı onayladığında Hilal numarasını onlara vermiş ve bir şey olduğunda ulaşmalarını söyledi.


"O zaman size iyi akşamlar" dedi ve karşılık alınca odadan çıktı. Odadan çıktığı gibi ise karşısında Demir ve Alpay vardı. "İşin bittiyse annem bekliyor" diyen Alpaya baktı. "İşim bitti ama eve geçsem iyi olur. Daha banyo bile yapmadım" dedi. Demir yürümeye başlayıp "Evde duş alırsın hadi" dedi.


Olan bitenden hiç haberi yoktu ve bu canını sıkıyordu. Öğrendiği kadarıyla da Hilal bir görevde bulunacaktı. Başka da bir şey bilmiyordu. Alpay da sadece görevi biliyordu, sonrasında konuşulanlarda onun bulunma yetkisi yoktu. O da oldukça gergindi.


Hilal direnmeden kabul etmişti ve onları takip ediyordu. Eve ulaştıklarında Demir zili çaldı ve kapının açılmasını beklediler. Kapı açıldığında karşılarında Aydın bey vardı. Demir ve Alpay içeriye girerken Hilal bir süre Aydın beye baktı. Sonrasında içeriye adımladı ve Aysun hanımı gördü.


Aysun hanım kızına sarıldığında Hilal de yavaşça karşılık verdi. "Bugün sizinle ilgilenemedim kusura bakmayın" dedi. Aysun hanım çekilip "Önemli değil kızım işin vardı sonuçta. Hadi gel masaya geçelim" diyerek kızını masaya çekti. Hepsi masaya oturduğunda Aydın beyin "Afiyet olsun" demesiyle yemeğe başlanmıştı.


Hilal niye burada olduğunu düşünmeye başladı. Niye gelmişti ki buraya cidden? "Benimle ne konuşacaksınız Aysun hanım?" Diye sordu ve "Buraya onun için gelmiştim" diye Demire baktı. Aysun hanım eşine baktığında Aydın bey cebindeki kağıdı kızına uzattı. Hilal kaşlarını çatıp kapıda baktı ve kağıdı aldı.


Açıp okuduğunda zaten düşündüğü gerçekle bir süre yüzleşti. Kağıdı katlayıp tekrar Aydın beye uzattı. Alpay kağıdı havada yakalarken hızlıca açıp okudu ve Demirle beraber sevinçle gülümsedi. Aysun hanım elini kızına uzatıp elini kavradı. "Kızımız olduğunu artık kesin olarak biliyoruz annecim" dedi duygu yüklü.


Hilal elinin üstündeki ele bakıp gergince elini çekti. Aysun hanımın yüzü düşerken Hilal "Şu ana kadar nasılsak öyle devam edelim lütfen" dedi. "O be demek?" Diye kaşları çatılan Demire baktı. "Yani bu kağıt bir şey değiştirmez. Ben hayatımı düzenimi kurmuşum, sizde aynı şekilde öyle. Bundan sonra karıştırmaya gerek yok" dedi net bir şekilde.


"Ne saçmalıyorsun sen? Biz seni öldü biliyorduk mecburen devam ettik. Şimdi seni bulmuşken bu hayatımıza bir şey olmamış gibi devam edemeyiz." Diye çıkışan Alpaya döndü. "Benim manevi anne babam zaten öldü. Biyolojik olanlarında beni bıraktığını düşünerek büyüdüm. Bir şekilde hayatımı düzene koydum, bunu değiştirmenize izin veremem" dedi.


"Biz seni bırakmadık!" Diye sonunda konuşan Aydın beye döndü Hilal ve bir süre ona baktı. "Ben öyle biliyordum Aydın bey. Hem sizde kendinizi konuşmak için zorlamayın. Şimdiye kadar nasılsanız öyle devam edin" dedi sert bakışlar eşliğinde. "Senin gerçekliğini sorgularken başka bir şey mi bekliyordun?" Diye elindeki çatalı bıraktı Aydın bey.


"Emin olun ekstra bir şey beklemiyordum. Bana bakışlarınız yeterince rahatsız ediciydi, en azından onu kontrol edebilirdiniz" diye konuştu Hilal. Aralarındaki bakışma sürerken "Özür beklemiyorsundur umarım" diye çıkıştı Aydın bey. Kızıyla ilk kavgasını yaşıyordu resmen.


Hilal ona gülümseyip "Tabiki de hayır Aydın bey. Ben nasıl sizden özür beklemiyorsam sizde benden her hangi bir şey beklemeyin" dedi ve annesine döndü. "Ben artık gideyim Aysun hanım" dedi ve ayaklandı. "Olmaz. Bunu bize yapma kızım lütfen." Diye yalvaran gözlerle kızına baktı.


Hilal bakışlarını Demire çevirdiğinde o da üzgün bir bakış yolladı ama "Anne biraz Hilale müsade et. Eminim düşünüp doğru olanı bulur" dedi. "Demir olmaz diyorum! Kızım ölmemişken onun yokluğunu çekmek istemiyorum!" Diye bağırdı Aysun hanım. Hilal ağrımaya başlayan başını ovalayıp "İyi akşamlar" diye kapıya adımladı.


Kapıdan çıkacağı sırada kolundan tutan Alpaya baktı "Bunu yapma. Bizi düşünmüyorsan annemi yani anneni düşün" dedi. Hilal gözlerini yumup "Kusura bakma Alpay. Kolumu bırakır mısın?" Diye kolunu çekmeye çalıştı. Kolunu Alpaydan kurtaramazken "Bırak kolumu!" Diye bağırdı.


Alpay karşısında az öncekinden farklı bakan ikizine baktı ve elini çekti. Gözlerindeki öfke Alpayın canını yakmıştı. "Min berde(bırak beni)" diye kapıdan çıkan Hilale baktı. Bir elini merdivenin korkuluğuna koymuş bir eli başındaydı. Konuştuğu kürtçeyle Alpay zaten şaşkındı ama onu boşverip oldukça kötü görünen ikizine yaklaştı.


Aile üyeleri de kapıya geldiğinde Demir Hilalin durumunu farkedip onu durdurdu ama yüzüne inen tokatla neye uğradığını şaşırdı. "Min ji te re got dev ji min berde(sana beni rahat bırak dedim)" diye bağırınca tokatı unutmuştu bile. Kardeşi kürtçeyi biliyor muydu? Aysun hanım korkuyla kızına baktı ve "Hilal kızım gitme lütfen" dedi ama ona dönen öfkeli bakışlar onu da sekteye uğrattı.


"Ez ne Hilal em. Ew mir. Ez Zelal! (Ben Hilal değilim, o öldü. Ben Zelalim)" demesiyle hepsi buz kesmişti. Öyleki nefes bile alamıyorlardı. Merdivenlerden inmeye çalışan Hilal yığılıp yere kapaklandığında bile bir süre kendilerine gelememiştiler.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%