Yeni Üyelik
12.
Bölüm

8. Bölüm

@merida_xx

Odanın kapısında içeriden doktorun çıkmasını bekleyen Akabeyler oldukça şaşkın ve üzgündüler. Evde yaşanan olaylara bir türlü anlam veremiyorlardı. Bir anda kürtçe konuşmaya başlamıştı. Bakışları ise cabası.


"Alpay, ne zaman çıkıcak şu doktor?" Diye sabrının sonlarında olan Demir konuştu. Alpay kafasını duvardan çekip abisine baktı bir süre. Aklına bin bir türlü hastalıklar gelmeye başlamıştı bile. "Bilmiyorum abi" diyerek gözlerini yumdu.


Bir süre sonra odadan çıkan doktorla Akabeyler ona yaklaştı. "Hastanın yakını burada mı acaba?" Diye sordu. "Evet biz ailesiyiz" diye konuşan Aysun hanımla, doktor kaşlarını çattı. "Kayıtlarda sadece abisi görünüyor" dedi. "O kısım karışık doktor hanım, ailesi biziz. Hem biz getirdik zaten" diye konuşan Demiri kardeşi susturdu.


"Barışı aramamız lazım bize bilgi vermezler" diyerek telefonunu çıkarttı. Barış evinde kahvesini yudumlarken bu saatte arayanın iyi bir şey için aramayacağını biliyordu. Alpayın aramasını yanıtlayıp öğrendiklerinden sonra hızlıca evden çıkmış ve hastaneye sürmeye başlamıştı.


"En azından iyi olup olmadığını söyleselerdi" diye gözlerini silen Aysun hanımdı. Koridorun başında Barışın görünmesiyle "Geldi" diye ayaklandı. Barış koşar adımlarla ailenin yanına gidip "Hilal nerede?" Diye sordu. Gösterilen odaya girerken arkasında bıraktığı kişileri düşünmemişti bile.


Yatakta uyuyan kardeşini görünce hızla ona adımladı ve elini tuttu. "Hilal? Abicim ben geldim" diyerek onu uyandırmaya çalıştı. Hilal gözlerini açıp karşındaki abisine baktı. "Abi? Ne oldu, neredeyiz?" Diye doğrulmaya çalıştı. Başı çatlayacak kadar çok ağrıyordu.


"Hastanedeyiz. Bayılmışsın abicim, Demirler getirmiş seni" dedi. Hilal gözlerini kapatıp "Demirler mi?" Diye sordu. Aklına en son evden çıktığı geliyordu. "Beni yolda mı bulmuşlar?" Diye sordu. "Onları çağırmamı ister misin?" Diye sordu. "Farketmez" yanıtını alınca kapıda bekleyen Akabeyleri içeri çağırdı.


Aysun hanım kızının yanına geçerken "Hilal iyi misin annecim?" Diye endişeli sesiyle sordu. "Sanırım iyiyim. Siz beni dışarıda nasıl buldunuz? Belki kafamı çarpmışımdır?" Diye baş ağrısına bir sebep aradı.


"Ne dışarısı? Evde bayıldın" diyen Demire baktı. "Evden çıktığımı hatırlıyorum" diye onu reddetti. Alpay kaşları çatık bir şekilde "Hatırlamıyorsun o zaman?" Diye sordu. Hilal ona boş boş bakınca "Kürtçe biliyor musun?" Diye sordu. Hilal de artık onun gibi kaşlarını çattı ve "Hayır. Ne alaka şu an Kürtçe bilip bilmemem. Doktor çağırır mısınız?" Diye konuştu.


Alpay ise "Siktir" diye mırıldandı. Mırıldanışı babasının ve abisinin kulağından kaçmamıştı tabi. Kapı tekrar açılınca içeriye doktor girmişti ve hastasını süzmüştü. Gayet iyi duruyordu. "Geçmiş olsun, ben doktorunuz Gamze Teveci. Kendinize geldiğinize göre artık konuşsak iyi olur." Dedi.


Hilal başını ovalayıp "Önce bir ağrı kesici verebilir misiniz? Başım çatlıyor şu an" diye Gamze hanıma baktı. "Tabi birazdan arkadaşlar getirirler. Şimdi bana ne olduğundan bahseder misiniz?" Diye sordu. Hilal ellerini iki yana açıp "Bayılmışım" dedi ve gözleri doktorun kartına ilişti. Uzman psikiyatrist Gamze Teveci?


"Psikiyatri ne alaka?" Diye yerinde doğruldu. "Hilal hanım konuşmamız gereken durum tamda bu. Sizi kontrol eden doktorunuz dosyanızı bana gönderdi ve ufak bir inceleme yaptım. Geçmişte bazı sorunl-" diye konuşan doktoru "Ne diyorsunuz siz? Bayılmamın geçmişimle ne ilgisi var?" Diye yükseldi.


"Hilal sakin ol" diyen yanındaki abisine döndü ve "Abi ama saçma!" Dedi. "Her neyse ben devam ediyorum. Belki dinleyince mantıklı gelir. Geçmişte yaşadığınız travmalar sizi tetiklemiş olabilir ya da bir olay sizi geçmişe götürmüş olabilir. Genelde sizin gib hastalarda bu mümkün, ayrıca başınız da ağrıdığını belirttiniz" dedi.


Alpay doktora bakıp "Bu süreçte yapmadığı şeyleri yaparsa peki?" Diye sordu. Doktor bakışlarını Alpaya çevirdiğinde "Ne gibi?" Diye karşılık verdi. "Mesela kendisi Kürtçe bilmediğini söylemişti ama bayılmadan önce gayet akıcı bir şekilde konuştu" demesiyle Hilal "Ne? Ben Kürtçe bilmiyorum bile!" Diye çıkıştı.


Bütün bu olanlar çok saçmaydı. Doktor bakışlarını tekrar Hilale çevirip "Emin misiniz?" Diye sordu. Aydın bey bu sefer söze girip "Zelal olduğunu söyledin" dedi. "Yine mi Zelal! Ya tanımıyorum ben öyle birini! Daha kaç kere diyeceğim!" Diye yükseldi.


Alpay cevabını duymaktan bir hayli korktuğu soruyu sordu. "Çoklu kişilik bozukluğu olabilir mi?" Dedi. Hilal şokla Alpaya bakıp "Abart!" Diye bağırdı. "Hayır sanmıyorum. Genelde diğer kişiliğe seslenildiğinde, baskılayıp o bizimle konuşmaya başlar. Ki şu an öyle bir durum yok. Büyük ihtimalle geçmişteki anısına dönmüş olabilir" diyen Gamze hanımla Alpay derin bir nefes verdi.


Hilal ise burada yokmuş gibi konuşulan konudan son derece sıkılmış ve sinirlenmiş bir şekilde yataktan fırladı. Gamze hanım hızlıca hastasına dönünce "Hilal hanım çıkamazsınız" diye onu durdurmaya çalıştı. Hilal derin bir nefes verip doktora döndü ve "Tedavini red ediyorum doktor." Dedi ve kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmadan da "Sana bir doktor tavsiyesi vereyim, bana uygulamadın ama diğer hastalarına uygula. Eğer bulunduğun yerde sorumlu olduğun bir hasta varsa, ilgin onda olsun yakınlarında değil" dedi ve odadan çıkıp gitti.


Barışta aynı şekilde odadan çıkıp giderken Akabeyler odada kalmıştı. Gamze hanım mahçup bir şekilde bakıp "Sanırım haklıydı" dedi ve odadan çıkmak için adımladı. "Bizim yakını olduğumuzu öğrendiğinize göre bilgi alabilir miyiz?" Diye sordu Aydın bey.


Gamze hanımsa kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Üzgünüm, o hasta kendinde olmadığında geçerli bir durum. Yetişkin birisi olduğunu için sizinle bunu paylaşamam" dedi ve odadan çıktı.


Hilalin anlatımından...


Eve sinirle girdiğimde anahtarımı ayakkabılığın üstündeki kaseye fırlattım. "Çoklu kişilik bozukluğu diyor bir de! Ben bunu anlamaz mıydım! Çok yersiz çok gereksiz!" Diye konuşa konuşa salona geçtim. Abimde arkamdan geldiğinde "Tamam sakin ol artık Hilal" diye karşıma oturdu.


"Çıldırıcam ya" diyerek ağrıyan başımı ovaladım. "Sonuçlar olumlu dimi?" Diye sorunca gözlerimi açıp abime baktım ve "Ne sonucu?" Diye sordum. "DNA testi" demesiyle gözlerimi kapattım. "Evet" diye onu onayladım ve ayaklandım. "Ben banyoya gidiyorum abi" dedim ve kendimi banyoya attım.


Kafam kazan gibiydi resmen. Sıcak su vücudumu gevşetirken başımın ağrısı azalmaya başlamıştı. Saçımı yıkadıktan sonra kabak lifimi köpürttüm ve vücudumu da yıkadım. Suyu kapatıp kabinden çıktığımda bornozumu üstüme geçirdim. Geçirirken sağ tarafımdaki ameliyat izine kayan bakışlarımı çektim.


Odama geçtiğimde abim salonda değildi ama mutfaktan gelen seslerle yeri belliydi. Pijamalarımı üstüme geçirip salona adımladım. "Gel abicim kahve iç biraz" diyerek yaptığı kahveyi uzattı. Sıcacık kahvemi yudumlarken ayaklarımı masaya uzattım.


"İyi geldi abi. Eline sağlık" diye mırıldandım. "Eee" diyen abime baktım. Güzell, konuşma kısmına giriş yapıldı. "Konuşmasak abi?" Diye şansımı denedim. "Olmaz. Tavırlarını beğenmedim çünkü abicim. İnsanları dövmediğin kalıyor yanlarında" demesiyle haklılık payı beni etkilemişti.


"Ne yapmamı bekliyorsun ki abi? Kucaklarına mı atlayayım?" Diye gülerek konuştum. Abim kahvesini bırakıp "Onu da yapma ama ağızlarına da sıçma yani" dedi. Derince oflayıp "Tamam abi çalışırım." Diye konuyu kapatmaya çalıştım. Bana nasıl gelirlerse öyle giderdim.


Abime yatak yaptığımda bende yatağıma geçip kendimi uykuya bıraktım.


———————————————————————————


"Diğer ilaçlarını aldın mı Hilal?" Diye soran Atakanı "Evet evet her şey tamam. Servis geldiyse çıkalım" diye yanıtladım. Bugün köylere kontrole gideceğiz. O yüzden eksik kalmasın diye ellinci ikazlarımızı yaptık.


Dışarıya çantalarla çıktığımızda bizimle beraber gelecek olan çalışanlar servise yerleşmişlerdi. İki tane askerde bizi servisin önünde bekliyordu. "Hazırsanız çıkalım" demeleriyle bizde servise geçtik. Bu askerleri tanımıyordum zaten koca askeriyeyi tanıyacak halimde yoktu ya.


Çukurlu yollarda savrula savrula giderken "İkiye ayrılıp daha çabuk hallederiz bence. Sana uyar mı Hilal?" Diye bağırdı. Bu gümbürtüde bağırması oldukta normaldi. Ona zaten sallanan kafamı onaylar anlamda salladım. "Olur öyle yaparız. Ben tam bilmiyorum buraları bilen birisi yanımda olduğu sürece sorun olmaz" diye bende sesimi duyurdum.


Yarım saatin sonunda servis durduğunda araçtan indik ve bot giydiğime şükür ettim. "Arkadaşlar ikiye ayrılıyoruz. Serap, Ferdi ve Haluk siz Hilalle gidiyorsunuz. Diğerleri benimle gelsin. İşimiz bitince haberleşiriz." Dedi ve Haluğun liderliğinde ilerlemeye başladık. Askerlerden biri benimle diğeri de Atakanın ekibiyle geliyordu.


"Haluk senin kaçıncı senen burada?" Diye sohbet başlattım. Biraz çevre yapsam fena olmazdı sonuçta. "Dört yıl olacak Hilal hanım. Mezun olduğum gibi buraya atandım" dedi. Yüzündeki gülümseme burayı ne kadar çok sevdiğini simgeliyordu. "Ailen burada mı peki?" Diye sordum. Arkasına doğru bakıp "Burada Hilal hanım" dedi. Bakışlarını takip ettiğimde Serapla bakıştığını gördüm. Vayy anam babam.


"Öyleli yanii" diye gülümsediğimde Serap çamura rağmen koşturarak yanıma geldi "İki yıl oldu Hilal hanım. İlk geldiğim zamanlarda o kadar çok korkuyordum ki bir an gitmeyi bile düşünmüştüm. Sonrasında Halukla tanıştım ve her şey daha kolay gelmeye başladı" diye Haluğa melül melül baktı. "Ayy sizi aşk böcekleri" diye güldüğümde onlarda gülmüştü.


"Sen peki Ferdi?" Diye bu sefer Ferdiye baktım. Ferdi ise yerdeki çamura kötü kötü bakıp "Valla Hilal hanım bana burayı sevdirecek birisi karşıma çıkmadı. Ben hala bu çamurları sevemiyorum" diye ayakkabısının yarısını ele geçiren çamura sinirle baktı. Onun dediğine güldüğümde "Var ama o yok diyor, sankim ne?" Diye çemkiren Seraba baktım.


Ferdi elini boşver anlamında salladığında "Deme öyle ya! Çok pişman diyorum sana Ferdi!" Diye ona yönelen Serapla işlerin farklı olduğunu anladım. Ferdi yolda ilerlemeyi kesip bize baktı "Anlat Hilal hanıma da. Bakalım o kime hak verecek?" Diye Serabı bana yönlendirdi. Allahım ne geliyor acaba?


Serap büyük bir şevkle bana döndü ve "Bakın Hilal hanım, şimdi bizim hastanede İrem diye bir arkadaşım var. Böyle bildiğiniz esmer bomba bir kadın. Neyse işte ben onunla Ferdinin arasını yapmaya çalıştım ama Ferdi beyimiz, hoşlanmamış kızdan. Nedeni ise başkasıyla beraber görmüş olması. İreme sordum böyle böyle diye arkadaşım dedi ve bir daha dikkat edermiş. Şimdi de Ferdi beyimiz inadından dönmüyor!" Dedi. İrem mi? O İrem bu İrem mi ki?


"Bence Ferdi haklı. Ne o öyle bir onunla bir Ferdiyle. Hem ayrıca madem arkadaşıymış ne diye bir dahakine dikkat ederim demiş?" Dememle Ferdi "Hhehh işte! Bak aklın yolu bir! İstemiyorum ben!" Diye yükseldi. O Haluğun arkasından ilerlerken bizde onların arkasındaydık.


Bir evin önüne geldiğimizde Haluk kapıyı çaldı. Kapı açıldığında küçük bir kız bize merakla baktı. "Şirin, müsait misiniz abicim? Sizi muayene etmeye geldik." Diye onun boyuna çöktü. Adının Şirin olduğunu öğrendiğim kız bize bakıp kafasını salladı. "Gelin" dedi ve bizi içeriye davet etti.


Ben Şirinin babaannesini muayene ederken hemşirelerde ilaçları kontrol ediyordu. "Tansiyonun da gayet iyi teyze. Maşallahın var" diyerek gülümsedim ve manşeti kolundan aldım. Kadında bana gülümseyip kürtçe bir şeyler söyledi. Bakışlarım Serapa dönerken "Sizi görünce içini huzur kaplamış hocam. Yoksa tansiyonu çok oynarmış" dedi.


Yüzümde oluşan gülümseme tamamen bilinçsizdi. "O zaman söyle tansiyonu oynarsa hastaneye gelip beni bulsun" dedim. Serap dediğimi ona çevirirken bende köşede sinmiş oturan Şirinin yanına ilerledim. Koca yeşil gözlerini bana diktiğinde "Seni de muayene edebilir miyim?" Diye sordum. Elleri kazağının ucunda oynarken kafa salladı. Çok çekinik duruyordu ama bir o kadar da tatlıydı.


Şirinin de muayenesini yaptıktan sonra şükür ki onda da bir şey yoktu. "Senin benden istediğin bir şey var mı peki? Ya da canının sıkıldığı bir şey?" Diye meraklı gözlere baktım. "Doktor abla, sen şimdi çok büyüksün ya bende sen gibi olmak için ne kadar büyümem lazım gelir?" Diye konuştu. Doktor olmaktan mı bahsetti yoksa yaş olarak büyümekten mi?


Boynumdaki stetoskopu çıkarıp küçük ellerine uzattım. Hemen onu aldığında "Şimdi bunu kullanabilirim mi?" Diye heyecanla konuştu. Ona gülümseyip stetoskobu kulaklarına yerleştirip ucunu da kalbime koydum. Bir eli şaşkınca ağzını kapatırken "Hii" diye bağırmıştı. "Nasıl atıyor duydun mu?" Diye sorduğumda "Hasta mısın doktor abla, tıp tıp çok atıyor" diye bilmiş bilmiş konuştu.


Ona gülerken "Hayır ablacım hepimizin öyle atıyor. Kendi kalbini dinle bak şimdi" diye ucunu onun kalbinin üzerine koydum. "Benimki de tıp tıp!" Diye bağırdı. "Doktor abla herkese bakayım mı? Kötü tıp tıp olursa söylerim" diye bana büyük bir istekle baktı. "Tamam sen bak ve bana kötü tıp tıp görünsen söyle" dedim. Yanımdan hemen koşarak uzaklaştı.


Ferdi yanıma gelip "Hilal hanım, stetoskobunuzu bir daha alamayabilirsiniz" diye gülümsedi. Omuz silktim ve "Bir şey olmaz be Ferdi. Yenisini bulurum" diye Halukların yanına ilerledim. "Var mı bi problem?" Diye sordum. Haluk ilaç kutusunu bırakıp "Yok Hilal hanım, ilaçlarını da yeniledik burada işimiz kalmadı" diye çantasını sırtladı. 


O evden çıktıktan sonra bir kaç eve daha gidip muayenemizi yaptık. Herkes bizi çok sıcakkanlı bir şekilde karşılıyordu. Yemeğe kalın diyeninden, çay kahve ikram edenlere kadar cana yakınlardı. Yani sevilmeyecek insan değillerdi. Evler bittiğinde servise doğru yol almaya başladık ve bende Atakanı aramaya başladım.


Bir kaç çalıştan sonra "Alo? Bitti mi işiniz Hilal?" Demesiyle "Evett. Siz ne yaptınız? Bitmediyse gelebiliriz" dedim. "Geliyoruz bizde şimdi. Çay falan içiyorduk" diye güldü. Ona gülüp "Tamam afiyet olsun, serviste buluşuruz" dedim ve kapattım.


Geldiğimiz yolu geri dönerken Haluk "Hilal hanım, sanki sizde sevdiniz buraları?" Diye sordu. Kafamı salladım ve "Evet sevdim ya. İnsanları çok içten ve değer gösteriyor. Çoğu yerde bulamazsın böyle insan" dedim. Serapta "Aynen öyle valla. Sanki biz onlara değil onlar bize iyi geliyor" diye bana destek çıktı.


"Doktor abla!!" Diye yükselen sese döndüğümde Şirin boynunda stetoskobumla bana doğru koşuyordu. Yanıma gelince bir kaç nefes aldı ve "Bizim Şaziye annenin kalbi tıp tıp atmıyor doktor abla" diye ağlamaya başladı. Nasıl? Ona çömeldiğimde "Nerde bu Şaziye Şirincim, hadi beni ona götür!" Diye elimi ona uzattım ve ona ayak uydurup koşarak beni götürmesine izin verdim.


Haluklarda arkamdan geliyorlardı. Şaziye anne komşuları falandı galiba. Bir kapının önüne gelip "İşte burada!" Diye ağlamaya devam etti. Kapıyı ittirip içeriye girdiğimde karşıma koca bir inek kafası çıktı ve istemeden de olsa çığlık attım. Asker hemen beni dışarı çekip silahını içeriye doğrulttuğunda "Şey, ben aniden görünce korktum bir şey yok" diye konuştum.


Asker yine de içeriyi kontrol ederken ben Şirine baktım. "Şaziye anne, inek mi Şirin?" Diye sordum. Şirin kafasını salladı ve "Evet. Ama kalbi tıp tıp atmadı" diye yine ağlamaya başladı. İçeriden çıkan asker "Temiz doktor hanım" deyince Şirine elimi uzattım "Gel bakalım benimle" dedim. Küçük eli elimi sararken birlikte Şaziyenin yanına girdik.


"Tak bakalım kulağına" dedim ve Şirinin stetoskobu kulağına takmasını bekledim. Takınca bakışlarını bana çıkardı. Onu yanıma çekip Şaziyeye yaklaştık. Stetoskobun ucunu kalbine götürdüğümde gözleri kocaman açıldı. Kafasını bana çevirip "Atıyorr!" Diye bağırdı. Şaziyeyi daha fazla rahatsız etmemek için Şirini kucaklayıp oradan çıkardım.


"Ama atmıyordu az önce doktor abla" diye masumca konuştu. "Bak canım, bizim kalbimizle hayvanların kalbi aynı değil. Hatta yerleri bile farklı, o yüzden sen duyamamış olabilirsin" dedim. Biraz düşününce "Ama onlara bir şey olursa nasıl anlayacaksın ki doktor abla? Farklı atıyorsa kafan karışır" diye düşünceli düşünceli konuştu.


"Onların doktoru farklı Şirincim. Biz onlara veteriner diyoruz mesela. Onlar Şaziye gibi bir sürü hayvana bakıyorlar, onları iyileştiriyorlar. Ben ve bu abla abilerinde insanları iyileştiriyoruz" dedim. Şirin kafasını sallayıp "Anladım. Sen insan doktoru ablasısın. Aaa o zaman bizim Çetin abi hayvan doktoru abisi" diye baktı.


"Ama babam ona farklı bir diyor ki. B li bir şeydi" diye düşünmeye başladı. Onun bu tatlı haline gülüp "Baytar mı acaba?" Diye sordum. Kafasını hızla sallayıp "Evet evet o! Baytar Çetin" diye güldü. "Bak işte o hayvanları iyileştiriyor" dedim ve onu kucağımdan indirdim. "Tamam artık anladım. Bizim kalbimiz tıp tıp yapmazsa sana, Şaziyenin kalbi tıp tıp yapmazsa Çetin abiye gidicem" diye gururla konuştu.


"Aynen öyle Şirin. Artık buraları sana emanet edebiliriz" diye gülen Serapa bende katıldım. "Güvenli ellerdekisiniz merak etmeyin" diye başını dikleştirdi. Saçlarını sevip "Biz artık gidiyoruz Şirin, sende ailenin yanına git tamam mı?" Dediğimde kafasını salladı ve stetoskobu bana geri verecekken onu durdurdum.


"O sende kalabilir. Derslerini bitirdikten sonra istediğin gibi oynarsın" dedim. Parıldayan yeşil gözleriyle bana bakıp "Gerçekten mi? Bana mı veriyorsun?" Diye heyecanla konuştu. "Evet o artık senin" dememle bacaklarıma sarıldı ve "Çok teşekkür ederim doktor abla. Ben seni çok sevdim hep gel lütfen" dedi. "Bende seni sevdim birtanem." Diye bende ona sarıldım.


Ayrılınca birden evine doğru koşarak "Anne bak doktor oldum ben!" Diye bağırdı. "Birine daha hayal vermiş olduk" diyen Ferdiye döndüm. "İyi bir şey dedim ya bakmayın öyle" diye arkasını dönüp yürümeye başladı. "Bence tercihini Şaziyeden yana kullanacak" dedim ve güldüm.


Diğerleri de bana katıldığında servise doğru ilerledik. Atakanlar çoktan servisin yanına gelmişti ama binmemişlerdi. Onların yanındaki asker telsizle konuşuyordu. Bizim yanımızdaki askerde onun yanına gidince bizde Atakana doğru ilerledik.


&&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%