Yeni Üyelik
14.
Bölüm

9. Bölüm

@merida_xx

Demir, bahçede durmuş karşısında kardeşiyle konuşan Kadire bakıyordu. Yanında ona eşlik eden Emre de Demirin yüzünün şekliyle gülmemeye çalışıyordu. "Öğrendin mi olanları?" Diye sorduğunda "Yok!" Diye sertçe yanıt almasıyla gülümsedi. "Fena şeyler olmuş ama he! Hilalle gurur duydum" diye önüne döndü.


Demir ise hemen Emreye bakıp "Sen biliyor musun?" Diye sordu. Emre kafa salladı ve "Tabi oğlum, herkes öğrenmiştir şimdiye kadar" diye onu tiye aldı. "Anlat lan!" Diye ona kitlendi. Emre kollarını esnetip "Zaten öğreneceksin ki söylemesem mi?" Diye şımardı.


Demirde sabrının son demlerinde olarak "İlla gel döv diyorsun yani" diye omzunu sıktı. "İyi be tamam çek ön ayakları" diye geri çekildi. "Emre beni sınama kardeşim!" Diye sinirle soludu. "Ya işte Hilaller Kadir ve Tunçun gözetiminde köylere gitmişler muayene için. Hep gidiyorlar ya. İşlerini hallettikten sonra döneceklerken bunlara haber geliyor, işte ileride çatışma var siz bekleyin diye."


"Yoo. Olsa haberimiz olurdu?" Diye Demir anlamaya çalışarak konuştu. Emre, Demire bakıp "Bir durursan eğer, anlatıyorum" diye bezgince baktı. "İşte meğerse bizim telsizlere sızmışlar kendileri dikkat dağıtmış şerefsizler. Sonra bizimkiler beklerkende seninki bi şerefsizi evlerin arasına girerken görüyor ve Tunça söylüyor. Tunç adamı indirdiği gibi Hilalleri arabayı bindirip Kadirle yolluyor." Diye derin bir nefes aldı ve devam etti.


"Öğrendiğim kadarıyla seninki Kadirin başının etini yiyor dön geri, yardım edelim diye. Tunçun vurulduğunu söyleyincede Kadir bir evin kenarına çekiyor yardıma gidiyor. Bundan sonra ne olduğunu pek söylemediler ama galiba Hilal herkesi bir yere tıkıştırmış, kendide arabayı alıp Tunçun önüne çekmiş" diye güldü.


Demir, Emrenin anlattıklarıyla hem şaşırıp hemde sinirlendi. Nasıl bu kadar umursamaz olabilirdi ki! "Sonra Kadir adamları halledip bunların yanına geçtiğinde bi bakmış hepsi Tunça yardım ediyor. O da arabaya atlamış ve buraya gelmişler işte" diye bildiklerini anlattı.


"Yok ya! Adamı sinir hastası eder, valla bak! Ya sen asker misin ne diye arabayla teröristlerin arasına dalıyorsun!" Diye ayağa kalkıp sinirle dolandı. "Oğlum o değil de helal olsun varya. Sen git aralarına dalıp askeri kurtar. Gerçi Polatıda kurtarmıştı dimi?" Diye gururla sordu.


Demirde gülümseyip kafa salladı ve "Evet. Onu da kurtarmıştı. Lan bak ben ne diyorum sen ne diyorsun! Bu alışırsa hep yapar böyle, küçükkende böyleydi! Koltuğun tepesinden atlardı babamla tutuyoruz diye, bir gün okuldan geldim baktım zırıl zırıl ağlıyor. Neymiş koltuktan atlamış niye tutmamışız. Evde ne babam vardı ne de ben! Anlatabiliyor muyum?" Diye konuştu.


Emre dostuna kahkahalarla gülerken Hilal ve Kadir yanlarına gelmişti. Demir bakışlarını Kadire dikip "Ne konuşuyordunuz siz?" Diye sordu. Kadir jandarma olduğu için onun askeri sayılmazdı. "Ne yapacaksın?" Diye göz kırptı. Demir hemen Kadirin üzerine yürüyüp "Bak seni döverim!" Diye çıkıştı. Hilal, Demiri zorla da ittirip "Bi dur!" Diye çıkıştı.


Demir kardeşine dönüp "Sen deli misin abicim? Arabayla teröristlerin arasına dalmak ne!" Diye sinirini ona yöneltti. Hilal ise gayet rahat bir tavırla kollarını göğsünde birleştirdi. "Aralarına dalmadım" diye onuz silkti. Demir kaşlarını kaldırıp kardeşine hayretle baktı. "Ne yaptın peki. Anlatsana biraz" diye aynı şekilde kollarını göğsünde kavuşturdu.


Hilalin gözleri abisinin kollarına kaydığında kendi kollarının inceliği onu biraz incitti. Kollarını çözüp "Askeri kurtardım" diye burnunu dikleştirdi. "Zarar görebilirdin!" Diye ona yaklaşan abisine o da aynı şekilde yaklaştı "Ama görmedim!"


"Lan ihtimal üzerine mi yaptın o kadar şeyi?"


"Yoo. Gayette bilinçli olarak yaptım. İyi ki de yaptım"


"La havle! Bak güzel kardeşim bizim görevimiz bu tamam mı! Sizleri korumak için riskler alıyoruz ki bu normal. Senin böyle bir şey yapman gereksiz!" Diye burnunun ucuna vurdu.


"Niyeymiş! Siz bizim için canınızı riske atınca ohh ne güzel, biz aynısını yapınca la havle! Asıl sana la havle! Bana bir şey olsaydı da şu kadar içim cızlamazdı! Bu sefer de sizin için birisi şehit olmuş olurdu!" Diye abisini omuzundan parmağıyla iteledi.


Onların bu dalaşmasını son derece keyifle izleyenler ise Emre ve Kadirdi. Hem sevinçle hemde gururla onlara bakıyorlardı. Hilal tam bir asker kanı taşıyordu. O inat ve o inanç gözlerinde kendini belli ediyordu.


Kısa süren sessizlik sonunda onlara gülerek gelen Halil "Ooo komutanım, göğsünüzü gere gere mi geziyorsunuz?" Diye konuştu. Demirin sert bakışları ona döndüğünde dudaklarını birbirine bastırıp sustu. "Halilll, burada kebapçı var mı?" Diye soran Hilalle Emre artık kahkaha atmıştı. "Mükemmel bir insansın" diye Hilale baktı. Hilal gülümseyerek yanıt verdi ve Halile baktı.


Halil ise gözleriyle Demiri işaret ediyordu. Hilal abisine dönüp "Sen biliyor musun?" Diye sordu. Demir burun kemerini sıkıp arkasını döndü ve içeriye doğru adımladı. Adımlarkende "Yok abi yok! Bendeki kalan sabrı da bu yok edecek belli oldu!" Diye merdivenleri hızlıca çıktı.


Hilal sinirle giden abisinin arkasından sırıtıp "Ee söyleyin hadi" diye yanındakilere döndü. Kadir söze girip "Gel götüreyim" diye sırıtınca Emre gülüşünü kesip Kadire sinirle baktı. Tam söze girecekti ki "Yavaş gel bence sen! İki güldük diye cıvıma!" Diye çıkışan Hilalle, Kadirin sırıtması yüzünde solarken Halil ve Emre gülmüştü.


"Yavaş gel lan, o bir Akabey!" Diye güldü Emre. Kadir, Emreye bakıp "Nasıl Akabey?" Diye sordu. "Anlaşıldı kendim bulucam" diye onları orada bırakıp ilerleyen Hilal çıkışa doğru gitti. O kapıdan çıkarken içeriye Faruk ve Polat giriyordu.


İkisine de kafa selamı verdikten sonra yanlarından geçecekti ki "Faruk, burada iyi kebap yapan bir yer var mı?" Diye sordu. Faruk soruyla şaşırsada kendini toparlayıp "Iııı, şeyde var bir tane. Neydi onun adı komutanım? Hani hastaneyede yakın bir yer?" Diye parmağını sürekli şıklatıyordu.


Polat ise karşısındaki kadını süzerken üstündeki kan lekelerine odaklanmıştı. "Sen iyi misin?" Diye sordu. Hilal üstünde gezinen bakışlarla durumu anlayıp "İyiyim iyiyim sorun yok. Ufak bir çatışma vardı da. Sen biliyor musun Polat? En iyi kebapçı nerededir?" Diye sordu.


Polat, Hilale tarifi verdikten sonra Farukla beraber içeriye girmişti. Hilalse adresini aldığı lokantının kebabını yemeye...


Hilalin anlatımından...


Eylülün haber vermesi üzerine askeriyeye geçiyordum. Bugün Cuma günüydü ve bağış gecesi Pazar günüydü. Cumartesi buluşmamamızın sebebi ise Zaşerin belki beni o gün izletebilmesiymiş. Bana da mantıklı gelince zaten bugün boş günüm olduğu için askeriyeye sürüyordum.


Bu aile işlerine gelirsek de şu an gayet normal gidiyordu. Aysun hanım yarın akşam bana yemeğe gelecekti, diğerlerinin gelmemesi ise işleri olmasıydı. Onlarla da iyiydik yani. Aydın beyle aramız biraz daha iyiydi diyebilirim. Eskiye nazaran birbirimize kötü kötü bakmıyor gülümsüyorduk. O sarılma gerçekten de işe yaramış gibiydi.


Askeriyenin kapısına gelince camı indirdim ve kapıdaki askerle bakıştık. Artık beni tanıyorlardı ve giriş çıkışım en azından bahçeye kolay oluyordu. Arabayı park edip Eylülü aradım. "Eylül ben geldim" diyince "Bekle Hilal, geliyorum" diye yanıtladı ve telefonu kapattık. Merdivenlerin başında bana el işareti yapınca ona yöneldim.


Hoş sohbet eşliğinde büyük ihtimalle arkadaşların yanına gidiyorduk. Eylül iyi bir kadındı. Benden yaşça da büyüktü ama kafalarımız uyuşmuş gibiydi. Bir odaya girdiğimizde Polat masaya yaslanmış timine bakıyordu. Tim ise kendi aralarında bir şey konuşuyordu. "Çok bekletmedim umarım?" Diye gülümsedim. Ayıp olmasın şimdi.


"Geç Hilal, başlayalım artık" diye boş sandalyeyi gözleriyle işaret eden Polatın dediğini yaptım. Polat kollarını çözüp "Saat 21.00 de başlayacak değil mi Hilal?" Diye sordu. "Evet. Söylenilen öyle" diye yanıtlayınca "Güzel. Biz bugün kamera işini hallettik. Kameralar şu an bizim sistemimize bağlandı, Hilal içeriye girerken ona da kulaklık takacağız. Aynı zamanda da küçük bir dinleme cihazı olacak." Diye çekmeceden küçük küçük şeyler çıkardı. Bunlar o bahsettiği cihazlardı galiba.


"Biz seni sürekli dinler halde olacağız Hilal. Senden tek istediğim Zaşere olabildiğince yakın olman. Konuşacakları şeyleri de öğrenmemiz gerekiyor" dedi. Sadece adamı almayacaklar mıydı yani? "Ama adamı paketliyeceksiniz diye biliyordum" diye sorduğumda "O kısmı senin bilmen gerekmiyor" diyince sorgulamadım. Bir de onu bilmeme gerek yoktu.


"Tamam o zaman. Benden sadece Zaşere yakın olmamı istiyorsun?" Diye tekrar sordum. Kafasını salladı ve "Aynen öyle. Başka bir şey yapmana gerek yok, gerisini biz halledeceğiz." Dedi. Bana uyar valla. Kolay iş bana geldi. "Komutanım siz?" Diye soran Safaya baktım. Polat çenesini kaşımaya başlayınca "Benim çıkmam gerekiyorsa çıkarım" diye ayaklanıyordum ki Polat "Dur Hilal" diye beni durdurdu.


"Hilal hayatında birisi var mı?" Diye soran Akındı. Ona sorgulayıcı bir bakış attığımda "Yanlış anlama, görev için" dediğinde daha da sorgulamaya başladım. "Zaşerle yakın olamayacağımı söylemiştim diye hatırlıyorum. Adamı köpekledim, yaklaştığım an bir şeyler olduğunu anlayabilir" dedim.


Emir öne doğru eğilip "Onun için değil ya, komutanımla geceye katılsan bir sorun olur mu? Yani yanında görünürse senin hayatını etkiler mi?" Diye sorduğunda Polata baktım. "Etkilemez. Sorun olmaz benim için ama davetli sokamıyorduk?" Diye sordum bu sefer. O yüzden beni kullanıyorlardı hatta. "O işi hallettik biz. İş arkadaşınla konuşup onun davetiyesini kullanacağız" diye açıklayan Safaya kafa salladım.


"O zaman benlik sorun yok." Dedim. Akın ayağa kalktı ve ellerini çarptı "Üstünden geçelim, Hilal hanım ve komutanım çift olarak mekana giriyorlar. Mekana girdiklerinde de ayrılıyorlar ki Hilal hanım Zaşer itinin yanına, komutanım başka yere. Sonra da gecenin sonunda biz adamı paketliyoruz." Diye özet geçti. "Anlaşıldı değil mi Hilal?" Diye sorunca "Kafamda oturmayan kısımlar var ama o da sizin gizli görevinizden dolayıdır diye düşünüyorum. Yanii yok, benim için tamamdır" diye onayladım.


"İstersen sor diyeceğim ama yanıtsız kalabilirsin" diyen Yakupa döndüm. "Yok sorun değil, bilmemem gereken şeyleri öğrenmek istemem" diye yanıtladım. "O zaman işimiz bitti. Pazar akşamı ben sana gelirim, evde hazırlanır öyle çıkarız?" Diye soran Polata kafa salladım. "Adresimi vereyim m- Gerçi çoktan öğrenmişsinizdir" diye saçma cümlemi durdurdum. Faruk gülerek "Ee yani" dediğinde ayaklandım.


"Pazar günü görüşürüz o zaman?" Diye çıkma sinyalleri yollarken hepsi kafa sallayıp "Görüşürüz" dedi. Odadan çıktığımda binada fazla oyalanmadan bahçeye çıktım. Acaba Aysun hanıma uğrasamıydım? Sürpriz iyi olurdu sanki. Hem mutlu da olurdu, yani umarım.


Adımlarımı eve yönelttiğimde eli boş gitmesem mi diye geri dönüp aşağıdaki markete sürdüm. Diğer kapıdan lojmana girebilirdim zaten. Marketten bir kaç kilo meyve aldığımda bu sefer direk eve sürdüm. Kaçıncı kattı ki? İki mi üç mü? Zillerden sayayım bari.


&&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%