Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@merida_xx

Çığlığımla beraber kapım son hızla açılmış ve duvara çarpıp güm diye bir ses çıkartmıştı. Cenk abi elinde yine silahıyla bana bakıyordu. "Gözde ne oldu! İyi misin?" Dedi. Onun yanından herkes odaya doluşmuştu. Benim tek yaptığım ise fırlattığım notu göstermek olmuştu. Cenk abi hemen notu alıp okumaya başladı. Hakan, Kerem ve Çınar abide Cenk abinin elindeyken okumaya çalışıyordu. Hepsi notu okuduktan sonra bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Çınar abi bana histerik bir şekilde gülüp alkış yapmaya başladı. He? Hakan abi Çınarın kolundan tutup onu durdurmaya çalışıyordu.


Çınar, Hakan abinin elinden kurtulunca bana dönüp kızgın gözlerle bana baktı "O kadar iyi oynuyorsun ki hayran kalmamak elde değil cidden." Dedi.


Ne diyosun be salak? "Ne diyosun sen en oyunu?" Diye sordum. Cenk abi onu konuşmaması için uyarıyordu. "Ne oldu zaten eve girdim, nasıl olsa beni de sevmiş gibiler diyip özüne mü dönmeye başladın!" Dedi ve koluma asılıp beni silkeledi. Onun ne dediğini bile anlamamıştım. Hakan abi sinirle Çınarı benden ayırırken bende acıyla kolumu ovuşturmuştum.


Cildim hassas olduğundan hemen kızarmıştı yarın da morarırdı her halde. Ayrıca canımı da çok yakmıştı. Sinirle ona bakıp bağırarak "Ne saçmalıyorsun sen be! Ne oyunu! Dediğin hiç bir şeyi anlamıyorum!" Dedim. Yanıma ulaşmasını Hakan abi engellesede sesini engelleyen olmamıştı. Keşke olsaydı. Çünkü duyduklarım o kağıtta yazanlardan daha çok şaşırtmıştı beni.


"Hala salak ayağına mı yatacaksın! Ne belli bunu senin yazmadığın! Belki de sevgilini camdan içeri aldın ya da görüştüğün birini ve bir gören olmuştur diye böyle bir şey yapmak istedin! Sende o kız gibisin belli! Baksana şu haline! O çığlığı gerçekten korktuğun için mi attın yoks-" cümlesini yarım bıraktıran şey yüzüne indirdiğim tokat olmuştu. İma ettiği şey midemi bulandırmıştı. Ona bakmak ise beni yaralamıştı. Şu an vücudum sinirden ateş gibi yanıyordu. Gözlerim ise dolmaya başlamıştı. Diğerlerine baktığımda beni aynı şekilde izlediklerini gördüm. Gerçekten mi? Hepiniz mi?


Elimle kapıyı gösterip "Çıkın dışarı" dedim sakince. Kalbim acımıştı. Beni böyle bir şeyle nitelendirmeri cidden kalbimi acıtmıştı. Gözyaşlarım yanaklarımdan beni terkederken hala bana bakıyorladı. Bağırarak "ÇIKIN DIŞARI DEDİM" diye hepsini odadan çıkartmaya çalıştım. Gökayı da kolundan tutup atacaktım ki beni kendine çekip sarılmıştı. Arkasında bulunan kapıyı da kapattıktan sonra kitlemişti. Bende bana sarılmasıyla birlikte daha çok ağlamaya başlamıştım. Ne ara yatağa geldiğimizi hatırlamıyorum bile. Ben ağlarken Gökay saçlarımı okşayıp 'Şşş tamam. Sakin ol Gözde." Diyordu. Dalga mı geçiyor bu? Onu kendimden itip öfkeli bakışlarıma maruz bıraktım.


"Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Ne sakin olması! Duymadın mı bana söylediği şeyleri! Bana böyle bir şeyi nasıl yakıştırır ya! He nasıll! Sizde ona inanıyorsunuz belli o da zaten. Hiç biriniz ona söylediği şeyin iğrençliğini söylemediniz, uyarmadınız. Sen bile ağzını açıp bir şey söylemedin. Sende öyle düşünüyorsun değil mi?!" Dedim ve yanından kalktım. "Gözde, abimin dedikleri evet çok iğrençti katılıyorum ama-" onu elimle susturdum.


"Bir cümlenin sonuna ama eklersen o cümle anlamını yitirir Gökay. Çık dışarı hemen!" Diyip parmağımda kapıyı gösterdim. "Yanlış anlıyorsun bak Gözde. Cümlemi bir bitireyim." Kafamı olumsuz anlamda sallayıp onu kolundan kapıya doğru götürdüm o ise sözlerine devam etti.


"Gözde bak gerçekten seni kırmak istemedim. Sadece Irmak yüzünden böyle durumlarla karşılaşmak zorunda kaldık. Seni de tam tanımadığımız için böyle bir tepki alman normal." Af buyur? Onu kapıdan attıktan sonra "Bu tepki normal falan değil Gökay! Ne yapayım yani eski kardeşin size böyle şeyler yaşattıysa! Ben o muyum! Daha bu sabah hastanede annene söylüyordun ondan farklı olduğumu! Bu gördüğün not mu sana bütün düşüncelerini yıktırdı! Bırak allah aşkına ya! Bundan sonra hepiniz benden uzak durun!" Diyip kapıyı yüzüne çarptım.


Ağlayarak yatağıma geçtim ve az önce yaşanılanları düşündüm. Gerçekten beni böyle bir şey ile itham etmişlerdi. Aklım almıyor ya! Daha beni doğru düzgün tanımıyorlardı bile! Ama şimdiden beni orospu konuma getirmişlerdi. Kafamı iki yana salladım "Allahtan iyi insanlara benziyorlar dedim. Maşallah daha bir gün geçmeden olanlara bak!" Diye kendi kendime konuşmaya başladım. Burada kalmak istemiyorum. Benim hakkımda böyle düşünen insanlarla kalmak istemiyorum.


Hemen üstümü giyindim ve telefonumu alıp çantama koydum. Batuya gidecektim. Zaten şu an hastanedeydi en azından refakatçi olarak yanında kalırdım. Hastaneye geçmeden de karakola gitmeliydim. Hem şu yangın için ifade vermem gerekiyordu hem de hastanede gördüğüm ve notu bırakan kişiyi şikayet etmeliydim. Masamın üzerinde onun bıraktığı bilekliği koluma taktım. Notu aradığımda onu bulamadım. En son Cenkin elindeydi. Artık abi falan yoktu. Sadece isimleri. O sıfatı hepsi kaybetmişti. Beni bu ithamlardan çok karşı bir düşünce belirtmemeli canımı yakmıştı. En çokta Hakan,Cenk ve Gökay yaralamıştı.


Hakana karamanım diye yaklaşırdım ama pişman etmesi bir gün sürmemişti. Gökay diğer yarımdı zaten yanlış olduğunu aklından bile geçirmemişti. Hele Cenk! Ya bu adam hastanede yanımdaydı benim. Bilekliğimin çalınmış olma ihtimaline karşı dedektif kesilecekti. Araştıralım diyordu. Şimdi ne oldu acaba da bunları yaşamamışız gibi beni böyle suçlamıştı. Kafamı iki yana salladım ve odadan çıktım. Merdivenlerden inip herkesin sessizce oturduğu salona baktım. Direk hedefim olan Cenke ilerledim ve avucumu uzattım. "Kağıdı ver!" Dedim. Bana kaşlarını çattığında daha da sinirlendim "Sana  kağıdı ver dedim duymuyor musun!" sinirle bana bakıp "Benimle düzgün konuş ve sesinin ayarını kontrol et!" Dedi.


Ona histerik bir şekilde güldüm ve "Buna değeceğin hiç sanmıyorum. Şimdi uzatma ve şu kağıdı bana ver." Dedim. Ayağa kalkıp karşımda dikildi. "Ne yapacaksın kağıdı? Hem geç otur şuraya konuşmamız lazım." Dedi. Ahh canım bir de oturup sizinle sohbet mi edeceğim. Bunu cidden düşündüler mi acaba. Yazık. Gerçi olur olmadık şeyleri düşündüklerini varsayarsak normaldi.


"Konuşmak falan istemiyorum o yüzden şu kağıdı ver gidicem." Dedim. Derin bir nefes aldı ve "Gözde ot-" yine boş boş konuşacakken elimi pantolonunun cebine attım ve notu çıkardım. Bana şaşkınca bakışını umursamadan kapıya doğru yürüdüm. Arkamdan Çınarın sözleriyle tekrar sinir vücudumu ele geçirmişti. "Ne o sevgilinin yanına mı gidiyorsun? Yoksa başka bir yere mi?" Ona yavaşça arkamı döndüm ve kapıya kadar geldiğim yolun yarını geri gitti. "Çok mu belli oldu ya! Ee malum az önce işimi bitirmemi engellediniz onu tamamlamaya gidiyorum!" Dedim ve ona iğrenç bir şeye bakıyor gibi bakıp kapıdan çıktım. Arkamdan ne diyeceklerdi acaba bu sefer.


Bahçeyi geçip dışarı çıkacakken Cüneyt abi yanıma geldi. "Gideceğiniz yere bırakayım Gözde hanım buyrun." Dedi. "Hayır Cüneyt abi gerek yok kendim giderim. Sen lütfen işine dön." Dedim ve kendimi bahçeden de dışarı attım. Sağıma soluma bakınca bomboş bir yol gördüm. Bende aşağıya doğru yürümeye başladım. Elbet karşıma bir durak ya da taksi çıkardı. Yirmi dakika kadar yürüdükten sonra otobüs durağı görmüştüm. Oraya gittikten beş dakika sonra otobüs gelmişti ve ben karakolun yolunu tutmuştum.


Hakanın ağzından


Gözdeyle eve geldikten sonra evin havasının ve enerjisinin değiştiğini hissetmiştim. Sanki yıllar önce kaldığım yer değildi. O boğucu ve bunaltıcı ev gitmiş yerine insana enerji veren bir eve dönüşmüştü. Uzun zaman sonra bu masaya yemek yemek için oturduğumda aklıma eskiler gelmişti. O bağırış çağırışın eksik olmadığı masalar. Irmak yüzünden gereksiz yere cezalandırılan masalar. Şimdi ise tabağına salatadan kule yapan bir Gözde vardı. Kardeşim vardı. Bir kız kardeşim hemde. Çocukluğumdan beni hayalini kurduğum şey.


Irmakla beraberken hissetmediğim şeyler hissettiriyordu. Onun yanındaki gibi huzursuz hissetmiyordum. Çocukluğumuzda onunla yine tam bir abi kardeş olmasakta beraber geçirdiğimiz son yıllardaki gibi kavgalarımız olmuyordu. Hiç konuşmadan evde iki yabancı gibi yaşıyorduk. Onda beni iten bir şeyler vardı hep. Belkide içten içten biliyormuşum onun kardeşim olmadığını. Yıllarca o şekilde yaşamıştık. Sadece ben de değil anne babam dışında kimseyle anlaşamazdı.


Benim evi terk etmemin üstünden 4 yıl geçmişti. Yine klasik tartışmalı bir akşamdı. Irmak ve Gökay okul yüzünden kavga ediyorlardı. Aynı liseye gidiyorlardı. Irmak sevgilisiyle öğretmenlerine yakalanmış ve Gökayı okulda alay konusu yapmıştı. Yine birbirlerine girmişlerdi ama bu tabloya alışmış olduğumuz için anne babam dışında kimse onlara karışmamıştı. Tartışmadan sonra Irmak odasına çıkıp gitmişti. Babamda bana abisi olarak onunla konuşup uyarmamı söylemişti. Tartışmaya girmek istemediğimden odasına doğru gittim. Kapıyı çalacakken Melihin odasından ağlama seslerini duydum.


Melihin odasına girdiğimde Irmak Melihe ardı ardına tokat atıyordu. O an hissettiklerimle Irmağı kolundan tutup duvara savurup bağırmaya başlamıştım. Babamlar odaya geldiğinde onlara olan biteni anlatmıştım. Melihi zaten öyle görünce inanmışlardı ama bir şey yapmamışlardı. Bu da bendeki son nokta olmuştu. Artık onu görmek bile istememiştim ve evden ayrılmıştım. Kerem ve Cenkte benimle beraber gelmişlerdi. Çınar ise evde kalmış Melihi ve Gökayı onunla bırakmak istememişti. O gün bugündür de bu eve gelmemiştim. Yani dört yıl sonra bu evde ilk yemeğimdi.


Yemekten sonra hepimiz tekrar salona geçmiştik. Gözde de eşyalarını yerleştirmek için odasına çıkmıştı. Annem aşağı indiğinde babamın yanına yerleşmişti. Onların araları en son Irmak yüzünden yine bozulmuştu. Galiba düzelmişlerdi. "Yardım istemedi mi hayatım?" Diye anneme soru yöneltti babam. Annem başını olumsuz sallayıp "Yok Murat istemedi. Yavaş yavaş yerleşecekmiş alışmak için."


"Odayı beğendi mi annem kadın?" Diye sordu Gökay. Aramızda en çok mutlu olan oydu. Biz ise daha tam olarak bu duruma alıştıramadığımız için bir şey söylemek için zamana ihtiyacımız vardı.


Melih, Cenkin yanından kalkıp yanıma oturdu. Bende ona dönerek oturdum. "Abi artık sizde burada kalacaksınız dimi? Kalın lütfen. Hem o kız da artık yok. Ablam da iyi birine benziyor. Artık hep beraber yaşarız dimi?" Dedi umutla. Bu ona ikinci abla deyişiydi. İlkinde ağzından kaçırdığını hepimiz farketmiştik. Gözdenin verdiği tepkiden sonra Melih adına içimizi huzur kaplamıştı. 16 yıl boyunca Irmağa bir kere bile abla dememişti. Bir ablası olduğunu hissetmemişti. Şimdi ise Gözdeyi ablası olarak görmeye başlamıştı. O yüzden bu bizi mutlu ediyordu.


"Şimdilik buradayım abicim. Hem bakıyorum da sen bir abla edinmişsin." Dedim ve onu kendime çekip sarılmıştım. Bu evde yaşamasamda onunla sürekli konuşup görüşürdük. Elimden geldiğince ona abilik yapmaya çalışıyordum. O da kollarını bana sarıp kafasını göğsüme koymuştu. "Yaniii bence iyi biri. Hem ben gerçekten bir ablam olmasını istiyorum abi. Hem bence ablam hepimize iyi gelecek." Dedi. Bunu ilerleyen zamanlarda görecektik ama bende öyle düşünüyordum. Saçlarını öptüm ve "Bakalım abicim inşallah öyle olur." Dedim. Annemler bize bakıp gülümsüyorlardı.


Çınar bana bakıp "Abi hatırlıyor musun? Siz evden gitmeden önce böyle oturmuştuk, Cenk abimin polis olmasını engellemeye çalışıyorduk." Dedi gülerek. O anlar aklıma geldiğime bende gülmeye başlamıştım. Annem klasik anneliği yapıp 'aman oğlum bir şey olur boşver başka bir şey olmak iste' diye onu engellemeye çalışmıştı. Anne yüreği her halde kıyamıyordu. Bana da aynı senaryoyu yapmıştı çünkü. Herkes o ana gidince herkesin gülüş sesleri salonu doldurmuştu. Huzur buydu işte. Ailenle gülerek sohbet etmek. "Ayy sorma Çınar ya. Son senemdi bir de. Gelmiş odama 'oğlum kardeşini ikna etmeye çalışsan olmaz mı? Bak abin zaten itfaiyede çalışıyor canım ağzımda koca gün, bir de Cenk eklenecek yoksa' demişti. Aahh be annem neler çektirmiştin hepimize o sıralar." Dedi Kerem gülerek.


Annem de bize gülerek burun kıvırmıştı "Siz ne anlarsınız zaten. Anne olunca anlarsınız da diyemiyorum ki. O yüzden bulaşmayın bana bakayım. Yoksa yersiniz bu yaşınızda terliğimi." Dedi. Babamda annemi iyice göğsüne çekip başına öpücük kondurmuştu. Annemde babanım göğsüne iyice yayılmıştı. Ohh keyfe bak. Hepimiz dediklerine güldükten sonra Cenk lafa girmişti "O güne dair hatırladığım tek şey Irmağı odasında basmak olmuştu sanırım." Dedi sinirle kafasını sallarken. O gün annem çınarı ikna etmeye çalışırken Irmağın odasından kırılma sesleri duyup odasına gitmiştik. Tabii ki bizi karşılayan manzara koca bir iğrençlikti.


Irmak ve sevgilisini basmıştık. Ve bu basma öyle basit bir olay değildi. Çocuğu ne ara içeri almıştı bilmiyorduk ama yatakta Irmakla sevişirken bastığımızda o konuyu düşünmedik bile. Rezil bir durumdu. Bu sefer babam hafifçe kızarak "Boşver oğlum geçti gitti artık. Onunla olan anıları düşünüp kaçırma keyfimiz hiç." Dedi. Haklıydı. Onunla olan her anıda mutlaka bir keyifsizlik olurdu.


Biraz daha sohbet ettikten sonra yukarıdan Gözdenin çığlığını duyduğumuzda yukarıya nasıl çıkacağımızı şaşırdık. Cenk hemen silahıyla içeri girmişti. İçeri girdiğimde Gözde bornozuyla karşımızda dikiliyordu. Eliyle bir kağıdı işaret ettiğinde Cenk kağıdı alıp okumaya başladı. Merakla kağıdı okuduğumda her cümleden sonra sinir dalgasının vücuduma yayılışını anbean hissettim. Tam neler olduğunu soracaktım ki Çınar gülerek Gözdeyi alkışlamaya başlamıştı. Hayır hayır Çınar yapma sakın. Onu tutamadan çoktan Gözdenin kolunu tutup onu sarsmaya başlamıştı. Gözdenin yüzü acıyla kasıldığında canının yandığını anladım. Çınarı ondan çekince hiç söylememesi gereken şeyleri söylemişti bile.


Gözde onun lafını bölüp Çınara tokat attığında gözlerimi kapatmıştım. Aklıma o an Melihe tokat atan Irmağın gelmesi ne kadar mantıklıydı. Tokatla birlikte odayı koca bir sessizlik kaplamıştı. Gözleri açıp Gözdeye baktığımda hepimizin yüzüne bir tepki bekler şekilde baktığını gördüm. İstediği tepkiyi alamamış olmalı ki gözlerini öfke ve hayal kırıklığı bürümüştü. Annem söze giremeden Gözde hepimizi kolundan tutup bağırarak dışarı atmıştı. Gökay dışarı çıkmadan son anda Gözdeyi tutmuş ve ona sarılmıştı. Sonrada kapıyı kapatıp kitlemişti. Çınar yanımızdan hızlıca aşağı inmişti. Çok yanlış yapmıştı. Onu daha tanımadan böyle şeyler söylemesi hiç doğru olmamıştı.


Onu yalanlayarak Gözdenin tarafında durmam gerekirdi belki ama onu daha tanımıyordum. Evet böyle bir şey yapacak biri değildi. Ama bir kere sütten ağzımız yanmıştı. Hızlıca aşağı Çınarın yanına indiğimizde sinirle salonda bir sağa bir sola volta atıyordu. "Görüyorsunuz dimi! Bir de tokat atıyor hanımefendi ya! Gerçekleri duymak ağır geldiyse demek!" Yine saçmalıyordu. "Çınar kes şunu artık! Saçmalama daha fazla! Öyle bir şey olduğu yok belkide! Ne biçim konuşuyorsun sen!" Diyip üstüne yürüdüm.


"Abi asıl sen ne saçmalıyorsun! Başka ne olacak dediğim gibi işte! Kesin banyoda falandı adamda!" Diye bağırıyordu. "KES SESİNİ ÇINAR!" Diye babam kükremişti bu sefer. Çınar tekrar söze girecekken Cenk onu koltuğa oturtup konuşmaya başlamıştı. "Çınar yeter bi sakin ol. Abim haklı olabilir. Size söylemedim ama sabah hastaneden çıkarken bazı olaylar oldu. Odanın önünde bulmuştum onu. Birisini odadan çıkarken görmüş elinde de bilekliği varmış. Yani öyle gördüğünü düşünmüş. Odada bilekliği bulamayınca eşyalarımın arasındada olabilir demişti. Sana da o yüzden sormuştum annem hatırlarsan. Buldu mu bulamadı mı bilmiyorum tabi bana bunun hakkında bir şey söylemedi. Gerçekten öyle bir durum olmayabilir yani Çınar. O yüzden sözlerine dikkat et!" Dedi.


Birisi Gözdenin bilekliğini mi çalmıştı? İyi de bilekliği çalışma masasının üzerinde duruyordu. YukarıdanGökayla bağırış seslerini duyduk. Duymamak imkansızdı gerçi. Söylediklerinde sonuna kadar haklıydı. Gözde Irmak değildi. Uzaktan yakından alakası yoktu hemde. En son ise hepimizin ondan uzak durmasını söylemişti. İşte bu biraz kırmıştı. Ama bizde onu kırmıştık.


Gökay aşağı indiğinde oldukça üzgün görünüyordu.


"Yanlış yaptık. Abi neden öyle şeyler söyledin ki! Senin yüzünden hepimizinden nefret ediyor!" Dedi Çınara bağırarak. Çınarsa Gökaya inanamamışçasına bakıyordu. "Ne saçmalıyorsun lan sen! Madem ona bu kadar güveniyordun yukarıda ağzını açıp bir şey deseydin! Sana olan nefreti benim söylediklerim değil senin tepkisizliğin olmasın sakın!" Diye bağırdı.


Gökay tekrar konuşacağı sırada onu bu sefer ben susturdum. Şu an kavga etmek pekte iyi olmazdı. Hepimiz koltuklara oturduğumuzda kimseden ses çıkmıyordu. Sadece arada annemin iç çekişlerini duyuyorduk. Cenkse elindeki nota bakıp duruyordu. Eğer Çınarın söyledikleri yalansa bu not oraya nasıl girmişti? Bunu düşünmek bile vücuduma tekrar bir sinir dalgası yolluyordu.


Bir süre daha oturduğumuzda yukarıdan kapı sesi duyduk. Ardından da Gözde kırmızı gözlerle merdivenin başında belirmişti. Gözlerine bakmak içimde bir şeyleri eziyordu. Hızlıca hepimize öfkeyle bakıp Cenkin önünde dikildi. Elini ona uzattı ve notu istedi. Ne yapacaktı ki bu notu? Cenkle de ufak bir tartışmanın ardından Cenkin notu vermesini beklemeden elini pantolona sokup kağıdı aldı. Tam kapıdan çıkıp gidecekti ki Çınar yine ağzını tutamamıştı.


Gözde yanımıza geri gelip  "Çok mu belli oldu ya! Ee malum az önce işimi bitirmemi engellediniz onu tamamlamaya gidiyorum!" Dediğinde kesinlikle çok yanlış yaptığımızı ve köpek gibi pişman olacağımızı hissetmiştim. Evden çıkıp giderken aklımda o kırmızı gözleri ve içindeki hayal kırıklığı zihnim çoktan doldurmuştu bile.


Annem "Yalan söylüyor yok öyle bir şey. Hepiniz de bunu biliyorsunuz değil mi?!" Demişti sinirle. Ona kimse cevap vermezken herkes çoktan yalan olduğunu kabullenmişti.


Gözdenin gidişinin üzerinden iki saat geçmişti. Saat akşam sekiz olmuştu. Kerem salonda bir oraya bir buraya gitmeye başlamıştı. "Acaba gelecek mi abi?" Diye sordu. Kafamı kaldırıp ona "Bilmiyorum Kerem. İçimden bir ses gelmeyecek diyor." Dedim.


"Gelir tabiki. Hem nerede kalacak ki? Ekbet gelir." Dedi Çınar. Çoktan üzerinden kızgınlığını atmış yerine pişmanlığı giymişti bile. Bu sefer Melih söze girmişti "Belki eski ailesine gitmiştir. Zaten hastanede öyle söylüyorlardı. Bir sorun olduğunda gel demişlerdi. Onların yanına gitmiş olabilir. Ya da abisinin yanına gitmiştir." Diye olasılıkları sıralıyordu. Görkemin yanına gitmiş olduğunu düşünmek ister istemez sinirim bozuluyordu. Aralarındaki ilişki imrenilecek ve kıskanılacak cinstendi. Ve kesinlikle kıskanıyordum.


Cenk "Onun abisi biziz Melih!" Dedi. Anlaşılan sadece ben kıskanmıyordum. Gökay alayla gülüp "Yaa sorma! Kesinlikle sizi abisi olarak görüyordur." Dedi. Acımıyordu. Bize, özelliklede Çınara çok tepkiliydi. Cenk, Gökaya sinirle bakıp sabır çekti. Ardından da kapı çalmıştı. Hepimiz kapı sesiyle kapıya doğru koştuk. Gelmiş miydi gerçekten. Melih hepimizden önce kapıya ulaştığı için gülümseyerek kapıyı açtı. Kapıda Gözdeyi görmeyi bekliyorduk. Ama gördüğümüz şey dört tane polisten başkası değildi. Ne oluyor?


Polislerden en önde olan kimliği uzattı ve "İyi akşamlar. Ben cinayet masasından Serkan Güçlü. Gözde Karcanın evi burası mı?" Diye sordu. Ne dedi o öyle? Cinayet masası mı? Gözde mi? Polisin söyledikleri kafamı talan ederken yanımda annemin bayıldığını farkettim. Ona sadece bakmakla yetindim. Sanki hareket edemiyordum. Birisi beni yere çivilemiş gibiydi. Melih ağlayarak bana döndü"Abii" dedi. Gökay polise yaklaşıp kafasını sallamaya başladı. "So-sorun ne memur bey! Neden buradasınız? Bi-bir şey mi oldu?" Diye sordu.


Adının Serkan olduğunu söyleyen polis kafasını olumlu anlamda salladığı zaman başıma şiddetli bir ağrı girmişti. Bir şey olmuştu!


&&


Merhaba arkadaşlarr. Hikayenin akışını umarım beğeniyorsunuzdur. Fikirlerinizi belirtmeden geçmeyin lütfen.


Yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayınn.


Diğer bölümde görüşmek üzeree 🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%