Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@merida_xx

Abimler çoktan gitmiş bizde yerlerimize yerleşmiştik. Batu kasaya, Dilek ise benimle beraber mutfaktaydı. Saat gece 11.30 a geliyordu ve benim artık eve gidip uyumam gerekiyordu. Çünkü yarın pazartesiydi ve benim sabah 04.30 da kafeye gelip tarçınlı rulomu yapmam lazımdı. Aslında bu saati artık 06.00 ya çekmiştim. Akşam gitmeden önce hamurumu hazırlayıp öyle gidecektim. Böylece de sabah 04.30 da kafede olmak yerine yatağımda uykumun keyfini çıkartırdım.


Eşyalarımı almak için arka tarafta bulunan odamıza girdim. Bu odayı burada arada kalmak için yaptırmıştık abime. Tabikide beleşe yaptırdık. Ona kafemiz için hediye diye zorla yaptırmıştık.


Odada tek kişilik bir yatak yanında minik bir komodin ve üçümüzünde kıyafetleri olan bir dolap vardı. Zaten çok büyük bir oda değildi. Ayrıca odanın eşyalarını da Emre abiye ve Duygu ablaya aldırmıştık.


Zaten kafeyi açarken ailelerimizden hiç yardım almamıştık. Kendimiz kredi çekip yapmıştık her şeyi. Büyük bir riskti bizim için. Babamlar buna çok tepki göstermişti ama bu yola onlarla çıksaydık hep rahat olucaktık. Nasılsa arkamızda olurlar diye kendimizi salardık. Buna hepimiz emindik ve o yüzden kimseden yardım istemedik. Hatta kafenin temizliğini bile üçümüz yapmıştık takiii annem, Dileğin annesi Hülya teyze ve Emre abi ve Batunun annesi Ayla abla temizlik kovalarıyla gelene kadar.


Bir de bize 'kaç saattir ne yaptınız' diyerek azar çekmişlerdi bir güzel. O işi el birliği ile yapmıştık. Sonra da abimler dayanamamış onlardan bir şey istememizi söylemişlerdi. Bizde bunu oda için kullanmıştık.


Eşyalarımı aldıktan sonra Batunun yanına doğru ilerledim. Beni farkedince


" Sen niye hala çıkmadın Gözde, Dilek çoktan çıktı bile" dedi. Gözlerinde ki o minik hüzün kırıntıları beni biraz etkilemiş olabilirdi.


" Hadi ya, bekle demiştim halbuki." Dedim yanındaki boşluğa sığışmaya çalışırken. Bana gülüp biraz yer açtı. " Senin amacın ne bakayım?" dedi yüzünü yüzüme yaklaştırarak. Hafif geri çekilip yanaklarını sıkmaya başladım. "Ne amacım olucak benim kiii, sadece seninle vakit geçirmek istemiştim." dedim. Yanaklarını elimden kurtarıp benden daha da uzaklaştı. "Bunu bu saatte söylemeseydin inanabilirdim. Yaniii.Gözdecimm. Dökül." Dedi. Sonuna kadar haklıydı. O yüzden uzatmadım.


"Sen hala ne bekliyorsun be benim minik tazmanya canavarım. Açılsana artık şu kıza. Hep beraber bir refaha erelim he. O da senden bir yanıt alamadığı için kendini ordan oraya savuruyor zaten. Bütün gün onunla uğraşıyorum. Hadi açıl artık açılll." Evet doğru düşünüyorsunuz. Bizim Dilek, Batu'ya aşık ve geçenlerde de ilanı aşk etmişti. Hemde ne biçim bir ilannn. Kırk yılda bir yaptığımız gece gezmelerindeydik. Mahallemizde terkedilmiş bir bina var ve orayı adeta kendi mekanımız yapmıştık. Tabii böyle söyleyince temiz bir yer gibi düşünmeyin, baya camları falan kırık 'yanımdan geçeni lanetlerim' diye bas bas bağıran bir bina. Sit alanıymış o yüzden yıkılamıyormuş. Neyse orayı sonra oradayken anlatırım.


İşte geçen yine ordayız. Hatta minik bir kaçamağımız(tekila) da var. Ve yine evet klasik bir ilanı aşk olmuştu. Dilek sarhoş olmuş ve Batuya bağıra bağıra "Ben sana aşıktımmm be aşıkk, sen bene niye böyle yaptınn he. Zalım." diyip hoop sızmıştı gerçi bayılmışta olabilir. Batu ise yere kapaklanan Dileğe dört dakika boyunca sadece bakmıştı. Ardından da arkasını dönüp eve gitmişti. Beni orda öyle bırakmıştı. He bir de yerde 2.80 yatan Dilekte buna dahil.


Sonra öğrendim ki meğerse Batu bunu hayal olarak gördüğünü sanmış. O da kendini sarhoş sanmış ve yanlış bir şey yapmamak için tüymüş. Ne yapabilirdi ki sanki? Alt tarafı o da mutluluktan bayılırdı. Çünkü kendiside yaklaşık 2 yıldır Dileğe yanıktı. Bu olayın gerçekliği ile yüzleşince de bir türlü Dileğe açılma cesareti gösterememişti. Ben size bunları anlatırken son müşterimizde ücretini ödeyip çıkmıştı. Bizde yavaştan sandalyeleri toplamaya başlamıştık yavaştan. İşte öyle yaniii.


"Bilmiyorum ki Gözde. Diyorum şimdi tam zamanı Batu. Kendimi gazlıyorum ama sonra hep bir şey oluyor. Bugün söylecektim tam Duygu abla geldi sonra yine kaldı. Off Gözde offf." Diye isyan etmeye başlamıştı. Sandalyeyi tam çevirip masanın üstüne koyacağı sırada sandalye yeri boylamıştı. Batu da düşen sandalyeye bir tekme savurmuştu.Haklıydı.


Ama bu sesler neden hala devam edip gitgide yükselmeye başlamıştı ki? Batuyla bakışıp sese odaklanmaya çalıştık. Ses kafenin içinden geliyordu. Ulan ne oluyor? "Diileekkk! Sen gitmedin mi?" diyip sese yaklaşmaya başladık. Bunun böyle olmaması lazımdı dimi. Hani filmlerde falanda hep sese yaklaşıp ölürlerdi. Şimdide olmazdı dimi? Geri mi dönsek ki? He? Batu?


İçimden bildiğim duaları son sürat okumaya başlamıştım bile. Batu da ne olur ne olmaz diye kasanın altına koyduğumuz beyzbol sopasını eline almıştı. Bende arkasına iyice sinip omzundan bakmaya çalışıyordum. Zaten küçücük kafemiz var nereden geliyor bu ses allah aşkına yaağ. Ses bizim odamızdan geliyordu. Hani şu ön kapı hariç başka bir yerden girilemecek olan odadan. Tövbe allahım tövbe.


"Batuu, lan hani gitmişti Dilek. Şaka mı yapıyosunuz a- bu koku da ne Batu? Parfümünü mü değiştirdin lan? Yavrum odunsu parfümündeki odunlar mı yanmaya başladı bu ne kokusu böyle?" Şuan cidden şakasız yanık kokuyor.


"Gözde! Sus bi kızım ya. Ayrıca cidden ne ko- Gözde mutfak koşşş!" Batu bir anda önümden koşarcasına çekilip mutfağa yardırmaya başladı. Bende o tarafa baktığımda mutfak kapımızın altından siyah dumanların çıktığı gördüm. Oha yangın. Oha.


"Hayır hayır hayır ne oluyorr?! Batuu! Bekle girme!" Bende Batunun arkasından giderken mutfağa girmiştik. Girmemizle birlikte etrafımızı siyah dumanların ve iğrenç kokunun sarmalaması bir olmuştu. Batu hemen kapının yanındaki söndürücüyü alıp rast gele sıkmaya başladı. Hiç bir şey görünmüyordu ki şimdi de Batuyu kaybetmiştim. Neredeydi? Allahım öksürmekten ciğerlerim çıkacak şimdi.


"Ööhhö ööhhöö Batttuuu!! Ne-nerdesin? Öhhö öhhö" kazağımla ağzımı ne kadar kapatmaya çalışsamda bi b*ka yaramıyordu. Galiba burda ölücem. Elimle duvardan destek alıyordum. O sırada elimin altına gelen ışığın anahtarıyla öksürüklerim arasında sırıtmaya çalıştım. Biraz ışık iyi gelirdi sanki. Tuşa basmamla birlikte ileriden küçük bir patlama sesi ve Batunun çığlığını duymam bir oldu.


Artık kendimi daha fazla ayakta tutamıyordum. Zehirlendim mi ne oluyor? Yavaşça yere çökmeye başlarken öksürüklerim kesilmeye, gözlerim kapanmaya başlamıştı bile.


Yazardan


Gözde ve Batu kafenin içinde kalmışken dışarıdan geçen insanlar kafeden çıkan dumanlarla birlikte çoktan itfaiyeyi aramışlardı bile. Bir o tarafa bir bu tarafa koşan ve bağıraşan insanları görenler neler olduğunu anlayınca iyice büyüyen bir kalabalık olmuştu. Dükkanın sahiplerini tanıyanlar ise hemen ailelere ulaşmak için telefonlara sarılmıştı.


Evde ise her şey olağan şekilde ilerliyordu. Çocuklarını evden göndermiş olan Şebnem hanım ve Mustafa bey televizyonun karşında keyif yapmaya devam ediyorlardı.


"Ay mustafa değiş artık şu can sıkan haberleri. İçim daralıyor vallahi ya." Diyen Şebnem hanıma Mustafa bey şaşkınca döndü. "Birtanem ne diyorsun sen. Haber falan açık değil ki?" Dedi. Şebnem hanım telefondan kafasını kaldırınca ekranda oynayan aslanları görmüştü. Yine her zaman ki gibi kocasının haberlere baktığını zannetmişti. Kulak kabartmamıştı gerçi ama hep haberleri izleyince içi sıkılır darlanırdı. Öyle sanmıştı.


"Mustafa içim bi daraldı benim haber izliyorsun sandım yine" dedi o da şaşkınca. Mustafa beyin cevap vermesine gerek kalmadan ikisininde telefonları çalmaya başlamıştı. Ne demişlerdi kötü haber tez yayılır mı?


İtfaiyeler dumanları çıkan kafeye geldiklerinde kalabalığı geçmek onlar için bile zor olmuştu.


"Hayır nedir bu merak bir yol verin!! Çekilin aracın önünden!!" Hakan kafasını camdan çıkarıp tekrar bağırmaya başlamıştı. İtfaiye araçlarını fark eden insanlar yolu açtıklarında itfaiyeler hemen hortumlara koşturmuştu.


Bir kaç itfaiye eri koşarak içeriye girdiğinde içeri de birinin olup olmadığına bakınmaya başlamışlardı.


"Erkut! Burada kimse yok! Şu arka taraflara bak hemen!" Diye telsize bağırmıştı Hakan. Hakan hemen yan tarafında gördüğü kapıyı zorlamaya başladı. "Bu kapıyı açamıyorum biriniz yardıma gelsin hemen arkasında biri olabilir!!" Erkutun sesini duymasıyla Hakan hızlıca arkadaşını bulmaya çalıştı. Kapıyı zorlayan arkadaşını görünce birlikte kapıya yüklenmeye başladılar. "1!2!3! Hadi tekrar 1!2!3!" En sonunda kapıyı açtıklarında içeride görebildikleri tek şey yanan yatağın üzerine devrilmiş yanan bir dolap olmuştu.


Tam odadan çıkarken mutfaktan kucağında bir çocukla çıkan Hüseyini görmeleri bir oldu. "Sadece bu vardı tekrar bi kontrol edin içeriyi Hakan!" Diye bağırarak çocuğu dışarı çıkartmıştı. Hakan ve Erkut mutfağa girdiklerinde hızlıca etrafa bakınmaya birinin sesini duymaya çalıştılar. Etrafta kimseyi görememişlerdi. Duydukları tek ses ise yangından dolayı çıkan çıtırdı ve alev sesleriydi. Hakan ve Erkut dışarı çıktıklarında diğer arkadaşları hortumla içeriye koşmaya başlamıştı.


Hakan kafasındaki kaskı ve maskeyi çıkarınca karşında yanan kafeye baktı. Tam aklından bu olayın nasıl gerçekleştiğini düşünürken arkasından acı feryatları duymayı hiç istememişti. İyide içeride olan herkesi dışarı çıkarmışlardı. Yoksa çocuk mu hayata gözlerini yummuştu?


Arkasını döndüğünde gelen polislerin arkasında duran bir çift gördü. Kadın çığlık çığlığa bağırırken aynı zamanda onu tutan adamdan kurtulmaya çalışıyordu. Bunlar kafenin sahibi her halde diye geçirdi aklından Hakan.


Yan tarafa baktığında ise arkadaşı Hüseyinin çıkardığı çoğu zaptetmeye çalıştığını farketti. Burada yangını izlemektense ona yardım edeyim diye düşündü Hakan.


"Oğlum dur sakin ol! Çıktık dışarıdasın şuan!" Hüseyin çocuğu omuzlarından sedyeye yatırmaya çalışıyordu. "Gözde!! Gözde! Kardeşim içeride bırakın beni! Gözdee!" Çocuk ağzındaki maskeyi çıkartıp Hüseyinin elinden kurtulmuştu ama maruz kaldığı dumandan iki adımdan sonra öksürerek yere kapaklanmıştı. Hakan hemen çocuğu kucaklayıp ambulansa doğru koşmaya başladı. "Kar-öhhö öhhö kardeşim içerde! L-öhöh lütfen kurtarın o-öhöhö öhö onu!" Çocuğun dediklerini duyunca Hakan hemen çocuğu sedyeye bırakıp "Emin misin? Hey bana bak! İçeride olduğuna emin misin? Kontrol ettik senden başka kimse yok içeride!" Batu duyduklarıyla tekrar debelenmeye başladı. Artık sadece debelenmeyip ağlamaya da başlamıştı. Yanındaydı Gözde emindi. Hemen arkasındaydı.


Tam cevap verecekken paramediklerin kolunu sarmasıyla canının acısından çığlık atmaya başlamıştı. "Hastadan uzaklaşın lütfen. Kolunu sarmam gerekiyor!" Sağlık personelinin söyledikleriyle Hakan ve Hüseyin ambulanstan indi. Onların inmesiyle de ambulans sirenleri açmış hastaneye doğru yola çıkmıştı bile.


"Hakan içeride kimsenin olmadığına emin misiniz oğlum?" Dedi çocuğun dediklerini düşünürken.


"Eminim abi Erkutla baktık her yere kimse yoktu içeride." Dedi. İçi acımaya başlamıştı şimdide Hakanın. Sanki içinde bir şeyler karşında gördüğü artık neredeyse yok olan kafe gibi ezilmeye başlamıştı. Erkutun ona seslenmesiyle kendine geldi.


"Hakann! Çabuk buraya gel burada biri var sanırım!" Hakan hemen Erkutun yanına yani yanan kafenin arkasına doğru koşmaya başladı. Erkut ise yerdeki kızın üstüne düşmüş olan kafenin kalıntılarını kaldırmaya çalışıyordu. Hakan hemen kızın yanına gidip koltuk altlarından tuttu. "Üç dediğimde kaldır Erkut! 1!2!3!" Demesiyle Erkut bütün gücünü verip kalıntıyı kaldırmaya çalıştı. Hakan da kızı koltuk altlarından çekti. Kızı kalıntının altından kurtarmayı başarınca kızı kucağına doğru çekti. Kızın kafası Hakanın omzuna düşünce Hakan hemen kızın nabzını kontrol etti. Parmaklarında hissettiği atımla rahat bir nefes verip kızı kucakladığı gibi ambulansın olduğu tarafa doğru koşmaya başladı.


Mustafa bey karşısında gördüğü manzarayla artık daha fazla yüreğinin bunu kaldıramayacağını kendini yere bıraktı. Şebnem hanımsa yanına yığılan kocasını görünce ne yapacağını şaşırdı.


"Ambulans nerede??!" Diye bağırarak gelen itfaiyeciyi gördüğünde ise kucağındakinin kızı olmamasını dileyerek kendini yere bıraktı.


"Abiii! Ambulans nerede? Kız kafenin dışına çıkmayı başarmış ama solunumu çok kötü. Oksijen alması gerek." dedi Hakan. Hüseyin ise etrafına bakındı ancak gördüğü tek şey kendi araçları, bir kaç polis arabası ve koca bir kalabalık oldu.


"Çocuğu götürdükten sonra gelen ambulans olmadı Hakan. Bekle polislere sorayım hemen." Diyip kalabalığı tutan polislerin yanına koştu. "Memur bey acil ambulans lazım sadece bir tane mi ambulans yollandı buraya?" Dedi. Memursa Hüseyine dönüp "Maalesef başka ambulans yok. İhbarı aldığımızda kapalı bir kafenin yandığını öğrenmiştik. Yine de bir ambulans çağırmıştık o da az önce bir çocuğu alıp gitti." Dedi. Ardından "Başka biri daha mı varmış?" Diye eklemeden edemedi. Sonra yine koca bir ses duyuldu. Kafeye baktıklarında artık yerle bütünleşmiş bir enkazdan başka bir şey göremediler.


Hüseyin görüntüyü boşverip "Arka kısımda bir kız bulunmuş, ayrıca şu etrafına toplanılmış yerde de kafenin sahipleri bayılmış sanırım. Yani evet ambulans lazım hemde bir tane bile değil!" Dedi. Polis hemen telsizden bulundukları yere ambulans gelmesini emretti. "Hüseyin abi kızın solunumu yok denilecek kadar az hadi nerdesinn?!" Hakanın sesini duyan polis o tarafa döndü. Kucağınca kız olan bir itfaiye eri yerde kızın solunumunu ve nabzını sürekli kontrol ediyordu. Ambulansın gelmesi nerden baksa 10 dakika sürerdi. Bu kızın o kadar şansı olmayabilirdi. Hemen arabaya atlayıp arabayı erin yanına sürdü. Hakan ise kafasını kızın yüzünden kaldırıp karşındaki polis arabasına baktı.


"Hadi çabuk ol ambulansın gelmesi 10 dakika sürer. Biz götürelim." Demesiyle kızı kucaklayıp arabaya bindi. Kızın kafasını dizlerini koyup elini hemen boynuna koydu. Nabzını hissedemeyecek diye adete ödü kopuyordu. Polis dikiz aynasından bakıp "Kızı nerede buldunuz? Bize kafenin boş olduğu söylenmişti." Dedi. Hakan bakışlarını öne çevirip aynadan onunla göz göze gelen polise baktı.


"Kızı kafenin dışında bulduk. Her halde kendini dışarı atmayı başarmış." Dedi sonra kıza dönüp dumandan siyahlaşmış yüzünü silmeye çalıştı. Aniden kafasını kaldırıp "Ne demek kimse yok dendi?" Dedi. Tabi sesinin ayarını da kontrol edememişti. "Bilmiyorum o konuyu ama araştıracağız. Bu öyle kolay çıkmış bir yangına benzemiyordu." Dedi düşünceli şekilde.


Hakan dizlerinde yatan kıza bakıp derin bir iç çekti. Nasılda masum duruyordu. Aklına birden kalıntının altından çıkardıkları gelince kızın vücudunu kontrol etmeye başlamıştı. Kızın kazağının ve pantolonunun bazı kısımlarının yırtılmış ve yanmış olduğunu gördü. Galiba ciddi bir yarası yoktu. Bu onu bir nebze rahatlatmıştı. Hastaneye ulaştıklarında kızı kucakladığı gibi acile girmişti. Kızı sedyeye bırakıp doktorlara izin verdi. Tam doktorlara kızın durumu hakkında bilgi verecekken hemşirenin kızın ayakkabısını çıkardığında gördüğüyle neye uğradığını şaşırdı. Gördüğü şey kardeşinde de olan doğum izinin aynısıydı. Hilal şeklindeki ize bakarken kafasını sallayıp kendine gelmeye çalıştı.


"Yangında bulundu. Solunumu oldukça kötüydü." Diyebildi sadece.


Kızı orada bırakıp kendini hastanenin dışına ayıp telefonuna sarıldı Hakan. İçinde garip bir hisle kardeşini aradı hemen. Sanki kızı değilde onu kurtarmış gibi hissetti bir an. O iz onu kötü etkilemişti. "Alo Gökay, abim nerdesin?" Endişesi istemesede sesine yansımıştı. "Evdeyim abi. Sen iyi misin sesin kötü geliyor?" Dedi Gökayda. Abisinin bu saatte onu aramasına şaşırmıştı. Çünkü abisi işteyken dikkati dağılmasın diye kimseyi aramazdı. "Ben iyiyim Gökay. İyisin dimi bak yalan söyleme bana!" Dedi. Gökay hala olanları anlamış değildi ama iyi bir şey olmadığını da hissetmişti.


"Abi gerçekten iyiyim ve evdeyim yok bir şeyim. He ama çok ayrıntı vermemi istiyorsan canım biraz sıkkın o kadar." Dedi. Hakan kardeşinin iyi olduğuna emin olunca telefonu kapatmaya yeltendi. "İyi tamam kapatıyorum ben. Sende yat artık hadi." Diyip cevap beklemeden telefonu kardeşinin yüzüne kapattı. İçi biraz da olsa rahatlamıştı ama hala içindeki o his tam olarak geçmemişti.


Gelen siren sesleriyle kafasını o tarafa çevirdi Hakan. Kapıların açılmasıyla kafe sahipleri sedyeyle içeri alındılar. Hakansa bahçede ne yapsam acaba diye düşünüyordu. Telefonu çalmaya başlayınca Erkutun aradığını gördü. "Hakan nerdesin abi sen?" açtığı gibi bunu duymayı elbette bekliyordu. "Hastanedeyim Erkut. Kızı getirdik polisle beraber. Müdahale ediliyordu en son. Siz ne yaptınız bitti mi işiniz?" Diye sordu. "Hüseyin abi söyledi gittiğini ama merak ettim niye açmıyorsun telefonu diye. Neyse bitti bizim işimiz istasyona geçiyoruz. Sen orada mı duracaksın?" Bunun cevabını Hakanda bilmiyordu ki. İçindeki sıkıntıya kulak verip "Kızın ailesi gelene kadar beklerim ben. Siz beni beklemeyin." Dedi. Sonra aklına gelen şeyle Erkut telefonu kapatmadan "Kızın ailesini gördünüz mü orada ulaşabilinmiş mi?" Diye sordu. Erkutsa derin bir nefes verip "Abi hastaneye gelmiş olmaları lazım. Buradaymışlar ama olanları görünce düşüp bayılmışlar ambulans siz gittikten sonra geldi onları alıp çıktı. Yani gelmiş olmaları lazım." Dedi. Hakansa az önce önünden geçen insanları düşündü. Onlar mıydı yoksa? "Tamam sağol" diyip telefonu kapattı ve hastaneye girdi.


Kızın olduğu tarafa doğru ilerlerken polisin orda olduğunu gördü. Onun yanına ilerleyip "Kızın ailesini getirmişler sanırım az önce. Uyandılar mı? Kız hakkında bir şey dedi mi doktor?" Diye sorularını sıralamaya başladı. Polisse gelen giden olup olmadığını düşündü. "Gözdee! Abim nerdesin Gözdee!" İçeriye bağıra bağıra giren genci gören Hakan adamı inceledi. Arkasından giren Duyguyla ise bugünün ikinci şokunu da yaşamış oldu...


&&&


Merhaba arkadaşlarrr 🫶🏻


Bölümü nasıl buldunuz?? Eğer bir hata varsa söylemeden geçmeyin lütfen.


Artık olaylar hız kazanmaya başladı umarım hızına yetişebilirsiniz 😂


Diğer bölümde görüşmek üzere yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayınnn🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%