Yeni Üyelik
35.
Bölüm

23. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Yarım saate eve geldiğimizde telefona sen bekleme Cüneyt abi yazdım ve öne uzattım. "Tamam kızım dikkatli ol" dedi. Hızla arabadan indim ve Tarık Çelik yazan zile bastım. Kim o demeden kapıyı açmıştı. Sen nasıl avukatsın Tarık?


İkinici katta oturduğundan asansöre gerek duymadım. 4. Daireye geldiğimde zile basılı tuttum ve parmağımı zilden çekmedim. Kapıyı açtığında yüzünde bir gülümseme vardı. Hemen ona atıldım ve sarıldım. İlk bi kalakalsada sonra kollarını belime sarmıştı. Ondan geri çekildim ve kapıyı kapattım.


"Kim o demeden kapıyı actın?" Dedim gülümseyerek. Bana sadece güldü ve televizyonu işaret etti. Heeeee. Televizyonda boş sokağı görüyordum. Demek kameradan bakmış. Buraya gelme sebebim aklıma gelirken hızla arkamı döndüm ve hızlı hızlı konuşmaya başladım.


"Tarık sabah sabah beni o kadar mutlu ettin ki anlatamam! Sevinçten havalara uçtum ya! Ayrıca bana neden sö-" ellerimi hızla tuttu. "Gözde, işaret dili biliyorum dedim ama yetişemiyorum biraz yavaş yapsan." Dedi. Kafamı tamam anlamında salladım.


"Bana neden söylemedin yardımcı olurdum?" Diye sordum. Evi tatlış bir ev olduğundan kapıdan girdiğin gibi salona ulaşıyodun. Beni kapının orada bırakıp koltuklara doğru adımladı. "Çünkü sürpriz yapmak istedim. Hem fena mı oldu bak. Gözlerinin içi bile gülüyor şu an." Dedi koltuğa otururken.


Bende yanına adımlayıp koltuğa zıpladım. "Senin sayende biliyorsun." Dedim. "Önemi yok. Sen mutlu olda." Dedi gülümseyerek. O kadar tatlı duruyordu ki gözümde dayanamayıp tekrar üstüne atladım. Hazırlıksız olduğu için geriye doğru düşmüştü ama mesafe kısa olduğu için canı yanmamıştır. Bende onun üstünde olduğumdan "Gözde manyak mısın! Ya bi dursana!" Diye kızıyordu ama aynı zamanda gülüyordu da. Bende kıkırdadığımda gülüşlerini durdurdu ve yüzüme baktı.


Bakayım, nerden baksan bir karışlık mesafemiz var. "Artık gülebiliyor musun?" Diye sordu gözlerime bakarken. Üstüne uzanıyor gibi olduğumdan ellerimi hafifçe kaldırdım. "Tarık sonsuza kadar konuşamayacak değilim. Geçici bir süreçti zaten. Ve evet artık ufak ufak gülebiliyorum. Bugün randevum var ayrıca." Dedim ve ellerimi indirim göğsüne koydum. Spor yapıyorr.


Göğsünden güç alarak kalktığımda o da yerden destek alıp kalkmıştı. "Niye haber vermedin?" Diye sordu. Açıkcası aklıma gelmemişti. "Bilmem ki. Aklıma gelmedi söylemek." Dedim. "Kaçta randevun? Murat bey mi götürecek?" Diye sordu.


"Öğlen ikide randevum var. Babam ve annemle gideceğim oradan da alışveriş." Dedim. Bakışlarını saate çevirdiğinde bende oraya baktım. Henüz saat 11.44 idi. Daha vardı yani. "Kahvaltı yaptın mı?" Diye sordu. Üstünü incelediğimde altında yeşil şort üstündede beyaz bir tişört vardı. Bu hava da? Ekimdeyiz? "Sen üşümüyor musun?" Diye sordum. "Sen üşüyor musun?" Diye sordu o da. Yoo üşümüyorum. "Hayır." Dedim. "Bende üşümüyorum." Dedi ve mutfağa yöneldi.


Amerikan tarzı bir mutfağı vardı. İki koltuğu ve koltuğun yanında büyük ama oldukça güzel duran bir kütüphane vardı. Kitapların çoğu hukuki şeylerdi. Düştüğümüz koltuğun çaprazında olan koltuğun arkasında pencere vardı. O koltuğun ucunda büyük bir yeşil çiçek. Adını bilmiyorum ama böyle koca yapraklı bir şey. Çok şık olduğunu kabul etmek gerekiyordu.


Kütüphanenin yanında bir kapı vardı ve onun çaprazında da bir kapı vardı. Biri yatak odası diğeri tuvalet sanırım. Kapıları kapalı olduğu için bir yorum yapamayacağım ama merak etmiştim.


Mutfak beyaz ve kahve tonlarındaydı. Ortada küçük bir ada mutfak vardı ve iç boşluklarında sandalyeler vardı. Yemek masası yoktu. Büyük ihtimalle adada yiyordu. Tezgahın bitiminde bir kapı vardı ki büyük ihtimalle balkon kapısıydı. Ev küçültü ama nasıl bu kadar dolu dolu duruyordu ya.


"Beğendin galiba?" Diye gelen sesle dolaptan tabak çıkartan Tarığa döndüm. Yavaşça yanına yaklaştım ve adaya yaslandım. "Çok beğendim. Küçük ama dolu dolu duruyor." Dedim. "Teşekkür ederim. İki yıl oldu taşınalı zaten. Askerlikte arada bir ablam kalıyormuş." Dedi. Anladım anlamında kafamı salladım. "Şu çiçeğin adı ne?" Diye sordum canım kenarındaki yeşil çiçeği gösterirken.


Çiçeğe bakıp omuzlarını kaldırdı. "Çiçeklerden hiç anlamam ki. Ablam ev hediyesi olarak vermişti. Bir kaç günde bir sula sen sadece demişti bir de." Dedi gülerek. Bende ona gülüp "Güzelmiş değişik bir hava katmış." Dedim. Gerçekten fazla ciddi olacak bir evi sıcak bir eve dönüştürmüştü.


"Omlet yersin?" Diye sordu parmağını bana uzatıp. Toktum ama eşlik edebilirim. "Aç değilim ama eşlik ederim." Dedim. Gülümseyip dolaptan dört yumurta çıkardı. Sonra da taze soğan ve labne çıkardı. Ona çatık kaşlarla bakıyordum. Ne yapıyordu bu? Kahkaha sesini duyduğumda malzemelerde olan bakışlarımı ona çıkarttım. Bana gülüyordu. "Niye öyle bakıyorsun?" Dedi.


"Amacın ne tam olarak?" Diyip malzemeleri gösterdim. "Daha önce yemediğin bir şey yapacağım. Merak etme çok beğeneceksin." Dedi ve yumurtaları kırdı. Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama mutfaktan anlayan karşı cinslere yükselmeyen yoktur her halde. "Ben yaparken sen evi gezebilirsin Gözde. Rahat hisset lütfen." Dedi. Zaten meraklı olduğum için seke seke kapalı kapının olduğu kısma gittim.


İçeri girdiğim gibi tahminin doğru çıkmıştı. Yatak odasına bakıyordum şu an. Ama salondan daha büyük bir oda beklemiyordum. Çift kişilik bir yatak yanlarında iki komodin, yatağın karşınıda koca bir dolap ve karşımda bir pencere vardı. Kapı yanında yine bir kütüphane vardı ama bu küçüktü. Hatta bakayım evet, çalışma masasıyla birleşikti. Yerde de salonda olan ince kilimden vardı. Mis gibiydi ya bu ev.


Banyo olduğunu düşündüğüm odaya girdiğimde yine yanılmadım. Zaten başka ihtimal yoktu ya. Nereye işeyecekti adam. Banyoya da baktıktan sonra bu sefer balkona yöneldim. Tarıkta yumurtayı çeviriyordu. Balkon boydan boya camdı. İki tane karşılıklı sandalye ve ortalarında bir sehpa vardı. Yerde de hasır gibi bir kilim vardı. Burada çiçek yoktu. Olsaydı güzel olurdu aslında. Ev hediyesi olarak alabilirim bence. Evet bunu aklıma yazdım.


Gözde diye seslenmesiyle tekrar mutfağa girdim. Omleti tabağa koyuyordu. Bende masaya yardım için çatalların bulunduğu çekmeceye adımladım. Rahat olabilirsin demişti sonuçta. Çatal bıçak çıkartıp tabakların yanına koydum. O da tavayı yıkıyordu. Eee çay? Su sesi olduğundan kolunu dürttüm. Suyu kapatıp bana baktı. "Sallama çayın var mı?" Diye sordum. Sonuçta tek yaşıyor ve toz kullanmaya bilirdi.


"Çay pek tüketmiyorum ben ya. Maalesef çayım yok Gözde. Onun yerine meyve suyu vereyim." Dedi ellerini kurulayıp. Dolaptan şeffaf bir şişe çıkardı. İçinde kırmızı pembe renkli bir şey vardı. "Haftada bir meyve suyu hazırlıyorum. Tamamen doğal." Dedi ve iki bardak indirdi. Birini doldurup bana uzatıp beklemeye başladı. Tam içecektim ki elimi tuttu "Bir şeye alerjin var mı?" Diye sordu. Heee hiç aklıma gelmedi ya.


Bardağı kendimden uzaklaştırdım ve adaya tabakların yanına bıraktım "Evet kiviye var." Dedim. "Tamam içebilirsin. O kivi denen meyve bu eve giremiyor." Dedi. "Seninde mi alerjin var?" Diye sordum. "Hayır benimki sadece sevmemek." Dedi.


Bardağı alıp biraz içtim. Dilime gelen o soğuk his vücudumu ele geçirmiş gibiydi. Bu nasıl bir tat böyle. Hem portakal hem muz tadı nasıl bu kadar güzel gelebilirdi. Birazda ahududu gibi bir tat vardı. Kendiliğinden kapanan gözlerini açtım ve bana gülümseyerek bakan Tarığa elimle mükemmel işareti yaptım. "Beğenmene sevindim. İçiyorsun o zaman?" Diye sordu. Şişeyi bile dikerdim ama karnım doluydu. Başka zamana artık. Kafamı olumlu anlamda salladığımda cam şişeyi bana uzattı ve tavayı yıkamaya devam etti.


Bardakları doldurduktan sonra tabak kenarlarına peçetede koydum. Omlet burnuma burnuma bir güzel kokuyordu ki tok olan karnım selam veriyordu. Bir sandalyeyi çekip oturdum ve yanıma da Tarık oturdu. "Afiyet olsun." Diyip yemeye başladık. Kendimi sorgulamam için mi vardı bu adam? Benden daha iyi omlet yapmıştı resmen.


Bakışlarımı ona çevirdiğimde çatalına omlet alıyordu. Bakışlarını bana çevirdiğinde "Sen cidden avukatsın dimi?" Diye sordum. Gülümseyerek kafasını salladı. "Beğendin dimi?" Diye sordu. "Evet çok lezzetli. Bana kendimi sorgulatıyorsun." Dedim gülümseyerek.


Omletleri yemiş o mükemmel meyve suyunu içiyorduk. Aklıma gelenle oturduğum sandalyeden yere zıpladım. "Vişne reçelin var mı?" Diye sordum. "Bilmiyorum. Neden ki?" Diye sordu. Ona elimle bir dakika dedim ve dolabı kontrol ettim. Evvett varrr. Kavanozu çıkarırken labneyide aldım. Dolapları karıştırarak lableyi koymak için bir tabak aradım. Bulduğumda iki kaşık labneyi tabağa yaydım ve üzerine de kapağını bıçakla açtığım reçelden bir kaşık koydum.


Tabağı masaya bıraktığımda meraklı gözlerle bana bakıyordu. Bir dilim ekmek aldım ve üzerine yaptığım şeyi sürdüm. Ona uzattığımda gülümseyerek aldı ve ısırdı. Kendime de yaptıktan sonra bende yedim. Tamam çok bilindik bir tat olabilir ama vişne reçeli dışında hiç bir şeyle güzel gitmezdi. Mutfağı toparlama işini ben almıştım. O da üzerini değiştirecekti.


Mutfağı hallettikten sonra camım dibindeki koltuğa geçtim ve dışarı baktım. Hava öğlen olmasına rağmen kapalıydı. Yağmur yağacak her halde. Tarık giyinip geldiğinde yanıma oturdu o da. Telefonum çalınca Mertin aradığını gördüm. Ne alaka be? Telefonu kapatıp ona dişim ağrıyor o yüzden mesajla yazmasını söyledim. Gerçekleri bilmesine gerek yoktu.


Bir kaç fotoğraf atmasıyla fotoğraflara girdim. Tarığa ayıp olmasın diye telefon gayet görünür şekilde duruyordu. Ne atabilirdi ki zaten. Fotoğraflar açıldığında kafesinde kırdığımız yerlerin yapılmış fotoğrafları olduğunu gördüm. O anlar aklıma gelirken gülmeye başlamıştım. Tarığa baktığımda bana anlamsız bir şekilde bakıyordu. Delirdiğimi de düşünebilirdi. Çünkü masa sandalye ve pencere fotoğraflarına gülüyordum.


Merte gülen emoji attıktan sonra tekrar Tarığa döndüm ve olayı anlattım. "Şarkı mı söylüyorsun? Yani sahneden bahsediyorum." Dedi. Ona bir dakika diyip videolarıma girdim. Gökay videoya çekmişti o gün. Videoyu açıp Tarığa uzattım. Bitirdiğinde yoğun bakışlarla bana döndü "Çok güzel söylüyorsun gerçekten." Dedi. "Teşekkür ederim. Şu ses tellerim düzelsin tekrar söylerim." Dedim. "Canlı dinlemek isterim." Dedi o da. "Sana özel konser vereceğim." Deyip güldüm. O da bana eşlik ederken evden çıktık.


Babamlar gelmişti ve Tarıkta arkadaşlarıyla buluşacakmış o yüzden beraber çıkmıştık. Arabanın önünde annemle ve babamla konuşup ters istikamete doğru yürüdü. Bende arabaya geçince hastanenin yolunu tuttuk.


Hastanede Kerem abim bizi karşılarken onu uzun süre sonra gördüğüm için sarılmıştık. Berbat bir yorgunlukla bakıyordu. Ne zor iş arkadaş doktor olmak. Bir de acil doktoru. O da bana sarılıp öptüğünde daha önce ilgilenen Cemre doktora gitmiştik. Bugün hafta sonuydu ama abimi kırmayıp gelmişti. Hadi yiyorsa karşı gel. Kovardı direk. O potansiyeli var.


Cemre doktorun söylediklerinde artık konuşabilcektim. Hastaneden beri hiç konuşmadığım için ses tellerim kendini gayet iyi toparlamış. İlk konuştuğumda çıkan sesimle şaşırırken Kerem abim rahatça nefes vermişti. Yanii artık eskisi gibiyim. Bacağımdaki sargıyı abim evde çıkartırım dediği için burada çıkartmayacaktık. Abimde dünden beri hastanede olduğundan bizimle birlikte dönüyordu.


Babam annemle bizi mağazaların bulunduğu sokağa bıraktıktan sonra onlar büyük ihtimalle eve gazlamışlardı. Annemle o mağazadan o mağazaya koşarken çok eğleniyorduk. Bana bir sürü elbise denetiyordu. Bende ona aynı şekilde tabii. Ellerimiz poşetle dolduğunda bir oradaki bir kafeye çöktük. Annemle türk kahvelerimizi keyifle yudumluyorduk.


Havadan sudan konuşurken konu babamın akrabalarına gelmişti. Hepsiyle iyi anlaşıyormuş. Ama bir eltisiyle düşman gibiymiş. Nedeni ise anneme sürekli laf yapmasıymış. Onları daha tanımadığım için sadece onu destekliyordum. "Hele bir tanıda o zaman gör sen asıl kızım. Yılan yılan." Dedi kahvesini bitirirken. "Onlarla ne zaman tanışacağım anne?" Diye sordum.


"Babanla dün konuştuk kızım. Deden falan bağırınıyormuş torunumu getirin diye. Bir türlü fırsatımız olmadığı için planlayamadık. Gideriz yakın zamanda." Dedi. "Mardindeler dimi anne?" "Evet kızım bi biz buradayız işte." Dedi. Sohbetimize devam ederken annemin çalan telefonuyla susmuştuk. "Bu niye arıyor şimdi?" Diye kaşlarını çatıp telefona baktı.


"Efendim Zerrin?" Diye pekte mutlu olmamış şekilde telefonu açtı. Hee bu o eltiydi. Annemin gözleri anbean büyürken iyi şeyler olmadığını anladım.


"Saçmalama Zerrin! Ne diyorsun sen ne evlendirmesi!!" Diye yerinden bağırarak kalktı. Bismillah ne oluyor.


Telefonu sinirle kapattı ve poşetleri ellerine almaya çalıştı. "Annem ne oluyor niye bu kadar sinirlisin?" Diye sordum. "Babanı ara çabuk gelsin bizi alsın." Dedi sinirle kalktığı yere çökerken. "Tamam." Diyip babamı aradım ve bizi almasını söyledim.


Annem ağzında bir şeyler geveleyip duruyordu ama bir şey anlamıyordum. Babam 10 dakikaya gelince evde olmadıklarını anladım. O kadar kısa sürede gelemezdi çünkü. Hızla arabadan inip yanımıza ilerlediler. "Ne oldu kızım?" Diye sordu. Annem sinirle yerinden kalkıp "Senin o salak yiğenin kız kaçırmış!" Diye bağırdı. Eee? "Anne sen bunun için mi bu kadar sinirlisin bende bir şey oldu sandım." Diyip sandalyeye yayıldım.


Bu sefer sinirle bana döndü "Kızım sen iyi misin? Kız kaçırmış diyorum!" Dedi. "Ya anne ne yapalım kaçırmışsa. Allah mesut etsin işte." Dedim ona bakarak. Babam hızlıca ceketin cebininden telefonu çıkarıp ilerlemişti. Kerem abimde parmaklarıyla burun kemerini sıkıyordu. "Yok ya. Valla tek tek gelseler şu dişimi kıracağım!" Diyip o da telefonuna sarıldı. "Abi o sik kafalı Azat kız kaçırmış!....Annem dedi şimdi....İkiside yanımda.....Tamam evde görüşürüz." Diyip kapattı.


"Eve geçiyormuş abimde. Hadi bizde geçelim." Dedi hala sinirle. Babam bir hışımla yanımızdan geçerken "hadi" diye yükseldi ve arabaya bindi. "Baba ben sürerim sen yana geç." Diye arkasından bağıran abime baktım. Anneme baktığımda o da sinirle poşetleri toplamaya çalışıyordu. Hiç ses etme kızım. Evde öğrenirsin zaten. Poşetleri topladığımda bizde hızla arabaya bindik ve binmemizle abim gaza öyle bir yüklendi ki sırtım koltuğa yapıştı.


&&


Merhabalarr..


Umarım beğenirsiniz.


Tarıkla Gözde hakkındaki fikirleriniz neler??


Umut peki?


Diğer bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın 🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%