Yeni Üyelik
54.
Bölüm

33. Bölüm

@merida_xx

Hemen telefonumdan Selimi aradığımda meşgule düşmesiyle derince ofladım ve ayaklanıp Cenk abimin odasına ilerledim. Kesin bir şey yapacaktı. Kapıyı çalmadan açtığımda, kafasını bana çeviren abimin yanına ilerledim. İyi uyumuyordu. "Abi Tarığın yerini bulabilir misin?" Diye sordum.


"Sebep?" Diye konuşunca hızlıca ona olanları anlattım. Unuttuğum tek şey abimin bu ailenin en sinirli insanı olmasıydı. Neden mi? Şu an bir araba dolusu abimlerle Merte gidiyorduk. He unutmadan, baya yaratıcı küfürlerde bizimle yolculuk ediyordu. "Onu varya onu, böyle off! İffeti yaşatıcam ona!" Diye bağıran Çınar abime baktım.


Üstünde gafur pijamasıyla küfür ederken pek ciddiye alasım gelmiyordu ama almaya karar verdim. "Şerefsize bak sen ya! Bir de demiş seni zehirlemeye çalıştım diye! Ulan!" Diye yerinde duramayan Hakan abime baktım. Arabayı kim mi kullanıyor? Kerem abim tabikii. Ailenin en sakin üyesi olarak toplu bir ölümü önlemek için o kullanıyordu. "Benim gözüm tutmamıştı zaten onu!" Diye sadece sinirle konuşuyordu.


Kucağında oturduğum ikizime döndüm ve "Söylemesem daha iyiydi" dedim. Cenk abim hızla bana dönüp "Ne dedin sen!" Diye yükseldi. İrkilip hemen "Ağzını yüzünü kıralım abi!" Diye konuştum. Hepsi onaylar şekilde konuşunca bir kere daha Tarığı aradım ama açmadı. Derince oflayınca araba durmuştu. Hepsi hızlıca inerken, Gökay beni inen Çınar abimin yerine attı ve o da indi. Homurdanıp bende arabadan indiğimde onlara yetişmek için koşturmaya başladım. Ulan hayat! Ne olurdu uzun olsam!


"Bas şu zile!" Diye bağıran Çınar abimi kenara itip Mertin ziline basıyordum ki, apartman kapısı açılmış ve bize bakan Tarığı görmüştüm. Arkasından gelen Selim, Volkan ve Burak üçlüsü beni ya da bizi farkedince kalakaldılar. "Ne oluyor lan?" Diye araya giren Selime sinirle baktım. "Yengelerin balı, yine tarzını konuşturuyorsun." Dedi gülümseyerek.


Üstümde bakış hissedip bende üstümü süzünce sessizce küfür mırıldandım. Ne bileyim oğlum ben sizi göreceğimi! Altımda sarı pijama altı, üstümde beyaz tişört ve Çınar abimin gafur pijama üstü vardı. Üşürüm diye arabada zorla giydirmişti. Ayağımda ise annemin terlikleri vardı. "Gerizekalı." Diye tısladım ona doğru. "Ben sana dedim ki sakin kalsın! Sen gitmiş adama adres vermişsin!" Diye omzuna vurdum. "Küçük kaplanım gel sen böyle!" Diye ensemden tutup çeken Cenk abime baktım. Beni arkaya iteleyip "Evde mi o piç!" Diye sordu.


Tarık "Evet ama dinleniyor biraz. Yoruldu da" dedi sakince. "Ulan bizede bıraksaydınız! Hepiniz mi dövdünüz?!" Diye ailenin en sakin üyesine şaşkınca döndüm. "Abi?" "Sen sus güzelim. Geç arabaya bekle bizi." Dedi ve tekrar Tarıklara baktı. Volkan ellerini kaldırmış "Valla biz sadece tutucu olarak görev yaptık." Dedi. Burağa baktığımda kafasını hızla onayladı. Selime baktığımda ise demir kapının tozunu alıyordu. Sabırrr!!!


Tarık ise bakışlarını benden kaçırıyordu. Ölmemiştir umarım. "Öldürdünüz mü?" Diye sordum ellerimi belime koyup. "Az kalmıştı" diye fısıldayan Burağa baktım. "Şuradan çıksak mı artık?" Diye konuşan sevgilimi inceledim. Ellerinin üzerindeki kanı görünce "Hiii!" Diye bağırıp abimlerin arasından çıkıp elini tuttum. "Ne oldu böyle!" Diye bağırdım.


Ellerini benden kurtarıp "Sonra anlatırım" dedi ve Selimlerle beraber dışarı çıktı. "Ulan dövemeyecek miyiz şimdi biz bunu!" Diye yerinde tepinen Çınar abime artık dayanamayıp kışına tekme attım. "Lan yeter! Geceden beri sövücem dövücem diye geziyorsun!" Diye tısladım. Ayağındaki ev terliğini çıkartıp bana salladı ve "Bak kızım, bu yaşta abi dayağı yeme benden!" Dedi. Hele hele!!


"Yapma ya!" Diye sinirle üstüne atladım. "Bu gerçekten yaşanıyor mu şu an!" Diye Kerem abimin konuşmasını duydum. Saçlarımı çekmeyen ama tutan kolu ısırdım. "Aaağğ! Köpek resmen!" Diye üstünden atıp terlikle bacağıma hafifçe vurmaya başladı. "Yeter ulan! Kardeş dedik tepemize çıktın sen!" Diye konuşmayı da ihmal etmedi. Bende ayağımdaki terliği çıkarttım ve bacağına vurmaya başladım.


"Oha annemin terliği mi o!" Diye benden uzaklaştı. Anne terliği, bu sefer hayat kurtardı. Kollarımdan tutulup kaldırmamla dengemi korumaya çalıştım. "Orantısız güç kullanıyor!" Diye tısladı. "Sıçıcam ama şimdi he! Durun lan bi! Herkes arabaya!" Diye bağıran Hakan abimi kimse takmadı. Biz hala Çınar abimle kötü kötü bakışırken Hakan abim bu sefer "Soyhanlar arabaya!" Diye kükredi.


Terliği yere atıp ayağımı sinirle geçirdim. "Gülmemem lazım ama tutamayacağım kendimi lan!" Diye böğürerek gülen Burak ve Selime baktım bu sefer. "Lan susun!" Diye onları susturmaya çalışan Tarıkta gülmemeye çalışıyordu. Siren sesi duymamızla yerimde sıçradım. İnen polisler bize şaşkınca bakarken bizde en az onlar kadar şaşkınca baktık. Birisi telsizle "Kaçak bulundu, hastaneyi bilgilendirin." Dedi. Kim kaçmış?


Arabadan inen iki doktor üzerimize doğru geldi ve abimlere bakarak "Kusura bakmayın lütfen, nasıl kaçırdılar bilmiyoruz." Diye konuştu. İkisi de yanıma gelip kollarımdan tutunca, önce kollarımdaki ellere sonrada doktorlara baktım. "Hop hop ne oluyor?" Diye konuşan abilerim ve Tarık yanıma ulaşmıştı. "Hastaneden kaçmış efendim kusura bakmayın" dedi doktor tekrar. "Bir yanlışlık olmalı, o bizim kardeşimiz." Diye olaya el atan Kerem abim olmuştu.


Yarım saatin sonunda biz hala Mertin evinin önündeydik. Polis ve doktorlar, hastaneden kaçan bir hastayla beni karıştırdıkları için öyle davranmışlar. Sonunda benim o hasta olmadığımı anlayınca özür dileyip gitmişlerdi. Selim ve Burak bu yaşananlara hunharca gülerken en sonunda bizde dayanamamıştık ve hepimiz sokak ortasında deli gibi gülüyorduk.


"Altıma işiycem yeter susun!" Diye kendimi toparlamaya çalıştım. "Ulan ne güzel tımarhaneye kapatacaklardı seni!" Diye gülüşlerini artıran Selime ayağımdaki terliği fırlattım. "Ah!" Diye bağırıp bacağını ovalayınca "Kadınlarda bu özelliklik doğuştan geliyor her halde." Diye homurdandı.


Arabaları bir parkın yanına çektiğimizde saat gece ikiyi geçmişti. Sonuç olarak ise benim bir daha Mertin yanına yaklaşmamamı ve Yiğitle görüşmemi kesinlikle yasaklamışlardı. Abimler ve Tarık bu olayı çözeceklermiş. Canıma minnet olduğu için hiç itiraz etmedim. Herkes evlere dağıldı ve eve geldiğim gibi kendimi koltuğa attım. Odama çıkmaya üşendim çünkü. Çınar abim ve Gökayda diğer koltuklara yattığında, abilerim üçümüzün üstünü örtüp odalarına adımlamıştı. Ve bizde emin adımlarla uykuya doğru gitmiştik.


Sabah annem hepimizi uyandırdıktan sonra üstümüzü değiştirip kahvaltımızı yaptık. Abimlerden ses çıkmadığı için bende dünki yaşananlar hakkında bir şey söyleme gereği görmedim. Hepimiz kahvaltımızı yapmış ve işlerimize dağılmıştık. Dünki yaşananlardan kimse bahsetmeyince sevinmiştim.


Bugünde düne kıyasla çok yoğun bir gün olduğu için ancak öğlen oturacak vakit bulabilmiştik. Tarığın sabah duruşması olduğu için sadece mesaj atmıştım ama hala dönmemişti. Mahkemelerin öğle yemeği saati oluyor mu ki? Ben bunu düşünürken telefonum çaldı ve arayan kişiyi görünce gülümseyip yanıtladım. "Sevgilim?" Diye konuştum. "Güzelim günaydın. Napıyorsun, kafede misin?" Diye sordu. "Evet hayatım. Senin işin uzun sürdü galiba?" Diye sordum önemdeki kahveden bir yudum içerken.


"Evet, uzun bir dava oldu." Dedi yorgun sesiyle. Yiaa kıyamam ki. "Kazandın mı pekiii" diye sordum heyecanla. "Sence güzelim?" Diyen eğlenen sesiyle konuştuğunda kazandığını anladım. "Süper haber bu! Çok sevindim aşkım, tebrik ederim" diye konuştum. "Sağol güzelim. Sen ne yapıyosun?" Diye sordu. "İyi aşkım kafedeyiz işte. Çok yoğun dünki gibi. Kısa bir mola verdik bizde." Dedim ve genel olarak konuşmaya devam edip kapattık.


Akşam ona kadar açık olmaya karar verdiğimiz için kapıları kitleyip kafe kapattık. Eve geçtiğimde bizimkilerle biraz sohbet edip kendimi uykunun kollarına bıraktım.


———————————————————————————


Bugün günlerden pazardı ve saat sabah 09.30 du. Mert olayının üzerinden iki hafta geçmiş ve Mert o günden sonra kayıplara karışmıştı. Abimlere sorduğumda kapandı o konu demişlerdi. Bende sorgulamadan kabullenmiş, tamamen kafeye yoğunlaşmıştım.


Kafe ise gün be gün popülerliğini artırıyordu. Her gün yoğun bir müşteri dalgasıyla karşılaşıyorduk. Sosyal medya yorumları almış başını gitmişti ve günlük kazancımız giderlerimizi çıkardığımızda 30 bini aşıyordu. Yaniiiii artık ZENGİNİZ!!


Babamlar ya da annem arada öğle yemeği için uğrayıp sandviç yiyip gidiyorlardı. Aynı şekilde Tarıkta arada uğrayıp gidiyordu. Selim zaten nadiren gelmiyordu, geldiğindede patron yengem diye hesap ödemeyip tüyüyordu. Çıldırma sebebiydi ama seviyordum.


İşimizi bitirip, ellerimizde poşetlerle kafeyi kapattık. Bu poşetler ne mi? Hemen anlatayım. Şimdi şöyleki, biliyorsunuz Hülya teyze ve Mehmet amcaların bir restoranı var. Heh işte oraya yemeğe giden bir adam Hülya teyzelere bir projeden bahsetmiş. Projede, özel eğitim okullarını içeriyor. Bu okullar her türlü yardıma açık olduklarından dolayı, gelirini okula bağışlamak için eğlenceli bir yarışma düzenlemişler.


Bu yarışmada da farklı farklı oyunlar oynayıp orada dağıtılan yemek ve eşyalardan elde edilen parayı, kazanan ekip adına okula bağışlanması esastı. Bu yüzden Eylül abla bunu bize de söyleyince hemen okulla iletişime geçtim ve yardım edip edemeyeceğimizi sordum. Onlarda seve seve kabul ettikleri için şu an ekipçe oraya doğru gidiyorduk.


Anneme bu durumu söylediğimde zaten haberi olduğunu, orada çalışan bir öğretmeni onların görevlendirdiğini söylemişti. Bizim buna katılmamızla da gurur duyduğunu söylemişti. Çocukları zaten çok sevdiğimiz için hiç sorun etmeden atlamıştık.


"Tirilaylayliii tirilaylayloo, tirilaylayli tirilaylaylo." Diye eğlenen Eceye baktım. Şu sıra kendileri pek bir mutluydular. Bu arada Berki kesin ve net olarak ekibe dahil etmiştik. Artık Batu, ben, Akın, Ece, Berk ve Selda kafenin kemik kadrosudur. Selda yeni garsonumuz oluyor. Kendisi taze bir lise mezunu ve ne yazık ki ailesi tarafından yüzü gülmeyen kişilerin arasında. Annemin vakfında tanıştığım bir kız. Annemin vakfının namını duyunca yardımcı olmaları için ona başvuruyor ve annem aileye el atıp Seldayı oradan çekip kurtarıyor.


Aile içinde ne gibi bir şey olduğunu henüz bilmesemde oldukça kötü olduğunu biliyordum. Çünkü devreye Cenk abimi falan sokmuştu. Bizimle de bir haftadır falan çalışıyordu. Vakıfta sohbet ederken üniversite okumak istemediğini, çalışmak istediğini söylemişti. Benimde kanım ısındığı için iş teklifi yapmıştım ve hop artık beraberdik. Aramızda en küçük o olduğu Akın ve Berkin çömezlik ithamlarıyla uğraşsada bundan keyif aldığı için bir şey demiyordum.


Küçük bir dipnot: Batu kuşum sanırım Eceye lovelandı. Gözlemlerim bu yönde şimdilik. İleride ne olur bilemiyorum tabi. Yakışmakta yakışıyorlardı. Hepimiz Batunun arabasına binince tahmin edeceğiniz üzere tıkış tıkış olmuştu. Kızların rahat oturması için Akına "Geç sevgilinin kucağına be! Sıkıltırdın kızları" diye çemkirdim. "Ne yapayım ne yapayım?!" Diye sordu. Ona gülümseyip Berke döndüm. "Sen duydun dimi?" Diye sırıttım. O da bana sırıtınca Akını bacağına oturtmuştu.


"Lan arabayı genel eve çevirdiniz yine!" Diye gülen Batuya döndüm. "Atayım seni de arkaya" diye göz kırptım. Bana gülüp, dikiz aynadan arkaya baktı. Sanki anlamadık.. "Sen iyice cozuttun he. Şu Tarığı arasam iyi olacak." Dedi gülerek. Onun gülüşüne katılırken, aklıma Tarıkla vakit geçiremediğimiz geldi ve gülüşüm soldu. Evet o birlikteliğimizden sonra bir kaç yakınlaşmadan öteye geçememiştik. Çünkü çok yoğun çalışıyor!! Hele bu davası, onu bir sinir krizinden diğerine atıyordu. Kıyamam yavruma.


Ama yarın ona yardım için ofise gidecektim. Yardımdan kastım da ortalıkta gezinmek tabiki. Be anlarım ben hukuktan, davadan. Selime sorduğumda en boş günü yarınmış. Sadece sabah kısa bir görüşmesi varmış. "Yarın yokum zaten. Kafe size emanet olacak" dedim. "Sorun yokkk" diyip okula doğru sürdü.


Okulda eğlenceli vakit geçirdikten sonra gülerek arabaya yerleştik. "Akın abinin yere kapaklanmasına bir ömür gülebilirim." Diye gülen Seldayla, hepimiz gülmüştük. "Batu beni Tarığa bıraksana be aslanım" dedim. "Tamam bırakırımm" dedi ve oraya doğru sürmeye başladı.


&&&


Devamı Part 2 de….


Loading...
0%