Yeni Üyelik
59.
Bölüm

36. Bölüm

@merida_xx

Gözlerimi açtığımda aylar önceki gibi beni beyaz bir ışık karşılamıştı. Etrafa bakındıktan sonra neden burada olduğum aklıma geldi ve hızla yataktan doğruldum. "Abla!" Diye koltuktan yanıma gelen Melih kolumu tuttu. "Neredeler?" Diye sordum sadece. "Ameliyathanenin oradalar, abla çok kalabalık istersen dur burada." Dedi buruk sesiyle.


Kolumdaki serumu çekip çıkardım ve odadan hızla çıktım. Yerdeki ve asılı duran oklarla ameliyathaneyi aramaya koyuldum. Bunu bu kadar karışık yapacak ne vardı! Sonunda o kata geldiğimde gördüğüm kalabalığa ilerledim. Sandalyede oturan Hülya teyze ve ablası ağlıyordu. Annem onların yanında destek oluyordu muhtemelen, babamda Mehmet amcaların yanındaydı.


Eylül abla abime sarılmış ağlıyordu. Selim bir köşeye çökmüş sadece etrafa bakınıyordu. Çınar abim ve Gökay onun yanındaydı. Ameliyathanenin kapısı açılınca içeriden abim çıktı ve koşarak ona gittim. "Abi güzel bir şey söyle lütfen!" Dedim gözlerim tekrar dolarken. Abim beni bir süzüp kolumda takılı kaldı. Bakışlarını benden çekip ayaklanmış Hülya teyzelere döndü ve "Ameliyat bitti, çok kan kaybettiği için bizi zorladı ama şu anlık bir problem yok. Biz yine de her ihtimale karşı yoğun bakıma alacağız. Gün içerisinde bilgi vermeye devam edeceğim, geçmiş olsun." Dedi.


Beni kolumdan tutup bir köşeye çekerken "Sen niye ayaktasın! O kolunu sorucam sana!" Dedi. Şu an derdimiz bu mu cidden abi? "Abi iyiyim ben, Tarık iyi dimi?" Diye sordum. "Belli çok iyisin! Şu anlık bir problem yok. Yoğun bakıma alıcaz işte." Dedi kızgınca.


"Çok mu kötüydü geldiğinde? Nasıl vurulmuş? Nereden vurulmuş?" Diye sorularımı sıraladım. Derin bir nefes verip bana sıkıca sarıldı. "Düşünme sen bunları, şu an sorun yok." Dedi. Demekki çok kötüymüş. "Çok mu kötüydü?" Diye tekrar sordum ama bu sefer ağlıyordum. "Çok kan kaybetmişti abicim. Zorladı bizi, bunu bil yeter" dedi ve saçlarımı okşadı.


"Gel senden bi kan alayım." Dedi ve beni ilerletti. "Niye ki?" Diye sordum. "Bayılmışsın ya, bi bakalım değerlerine" dedi de ne gerek vardı ki. "Abi sonra yapsak, Tarığı görmek istiyorum." Dedim yanaklarımı silme gereği duymazken.


Durdu ve ellerini yüzüme koyup gözyaşlarımı sildi. "Güzelim, şu an zaten göremezsiz Tarığı. Hem uyandığında ne diyeceksin ona, ben eminim ki o kalktığı gibi seni merak edecek. Hiç acımam bak derim, bayıldı etti diye!" Diye tatlı tatlı kızdı.  Doğru söylüyordu, o ne halde olursa olsun hep beni merak ederdi. "Ama sonra onu görücem!" Diye serçe parmağımı abime uzattım.


Parmağımı sarıp "Söz!" Dedi. Bir odaya geçtik ve kan verdim. Abim kanı yanındaki hemşireye verip gönderdi. Bende ayaklanacakken "Güçlü dur abicim, şu an ne kadar dış kapının dış mandalı konumunda olsan da oradakiler senden de güç alacak. Onları geçtim Tarık için de güçlü olmak zorundasın, tamam mı?" Dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım. Ne kadar olabilirsem o kadar olacaktım işte.


Alnımdan öpüp dışarı çıktı. "Benim biraz işim var, sen geç abicim" dedi ve başka bir yere doğru ilerledi. Yoğun bakımın katına geldiğimde beni yine aynı manzara karşılamıştı. Derin bir nefes alıp yanlarına ilerledim. İlk durağım Hülya teyzeler olmuştu. Yanlarına gittiğimde kafasını dayadığı ablasından çekti ve bana baktı. Gözleri son hızla dolarken "Bir şey olmaz değil mi Gözde?" Diye sordu.


Ağlama Gözde, ağlama kızım, güçlü dur. "Tabiki de olmayacak Hülya teyze. Oğlunu anlattırma bana!" Diye çıkıştım. "Evet olmayacak!" Dedi hüzünlü gülümsemesiyle. Ona kafamı salladım çünkü ağzımı açtığım an ağlayacak gibiydim. Beni tutup sarıldığında bende ona sarıldım. Ağlamam için her şeyi yapıyorsun ama sen! Annem farketmiş olmalı ki Hülya teyzeyi tekrar sandalyeye oturtmuştu.


Yine bir kaç nefes çekip bu sefer Mehmet amcaların yanına gittim. Hatırladığım kadarıyla tansiyon hastasıydı ve sabah ilacı oluyordu. Lokantada çalışırken Hülya teyzeyle bu konuda çok tartışırlardı.


"Mehmet amca ilacını içtin mi sen?" Diye sordum önünde çökerken. Bakışlarını yerden bana kaldırdı ve sadece baktı.


Öyle derin derin baktı ki az önce geriye yolladığım yaşlar yine gözlerimle buluştu. "İçmedim kızım." Dedi kısık çıkan sesiyle. Koridorun başında Kerem abimi görünce ayağa kalktım ve bize adımlamasını bekledim. Geldiğinde "Abi Mehmet amca tansiyon ilacını içmemişte, buradan ayarlasan olur mu?" Diye sordum. "Olur tabi, ne kullanıyorsun Mehmet amca?" Diye sordu ve onları da yalnız bıraktım.


Bu sefer ayaklarım Selimin yanına doğru gitti. Bende onun yanına yere oturdum. Hiç bir şey demedim, o da demedi. Sadece oturduk bir süre. Sonra aynı anda "Bir şey olmayacak." Dedik. Ona döndüm ve kırmızı gözlerine baktım. Sonra da üstünü süzdüm. Yer yer kan lekelerini görünce hızla bakışlarımı çektim.


"Çenen delik galiba! Üstüne dökmüşsün hep!" Dedim sesimi kontrol ederken. "Olabilir ya. Biliyorsun beni" dedi bana katılarak. Kendimizi yine sessizliğe bıraktığımızda birinin bana yandan sarılmasıyla oraya döndüm. Melihti. Kolumu kaldırıp ona sarıldığımda "Üzülme abla, Tarık abi iyileşecek" dedi. İşte bazen yaşınız hiç bir anlam ifade etmiyordu. Sadece doğru yerde doğru şeyi söylemek iyi geliyordu.


Ama benim içim iyice dolmuştu. Rahatlamam lazımdı, birine ihtiyacım vardı. İlk durağım şu an hayatıyla mücadele ettiği için ikinci durağım lazımdı. Batu. Melihi bırakıp dışarı doğru adımladım. Hastanenin dışına çıktığımda soğuk hava bu sefer üşütmemişti. Pantolonumun cebinden telefonumu çıkarttım ve Batuyu aradım.


"Bugün de mi izinlisin yavrum sen?" Diye sordu pozitif sesiyle. Burnumu çekip "Batu" dedim. "Sana ihtiyacım var, gelir misin?" Diye sordum ve gözyaşlarım akmaya başladı. "Nerdesin?" Diye sordu, adresi söylediğimde telefonu kapatmıştı. Gelirdi on on beş dakikaya. O gelene kadar dursam yeterdi bence.


Sessizce yolu izlerken üzerimde hissettiğim montla kafamı arkaya çevirdim. Babamdı. Yanıma geçip o da benim gibi yolu izlemeye başladı. "Baba, sarılayım mı azıcık?" Diye sordum. Bir şey söylemeyip kollarını açtı. Hızla kollarının arasına girdim ve sanki buna ihtiyacım varmış gibi ağlamaya başladım. Saçlarımdaki el beni rahatlatıyordu ve daha çok ağlamamı sağlıyordu.


Öyle ne kadar babama sarılıp ağladım bilmiyordum ama tek bildiğim biraz da olsa rahatladığımdı. Geri çekildiğimde onunda gözlerinin kırmızı kırmızı olduğunu gördüm. Burnumu çekip yan tarafa baktığımda Mustafa babamında yanımızda olduğunu gördüm. O da kollarını açıp "Gel kızım" dedi. Bu sefer ona de ona sarıldım. "Bir şey olmayacak üzme kendini bu kadar." Dedi. Ondan da ayrılıp "Evet baba, olmayacak tabiki. Daha sizi kudurtmamız gerekiyor" dedim ve gözyaşlarımı sildim.


"Yürü hadi içeri!" Diye ikiside aynı anda kızında duruma rağmen kıkırdamıştım. Hızla içeriye adımlarken bu sefer oklara gerek duymadım ve direk kata geldim. Bu sefer herkes biraz daha toparlanmış gibiydi. En azından ağlayan falan yoktu. Selimin yanında gördüğüm Volkanlarla benim de gözlerim Batuyu aradı. Hala gelmemiş miydi ki?


"Buradayım" diye bir ses duyunca yanıma döndüm. Onu görmemle bu seferde ona sarıldım. Beni kollarıyla sararken ondan ufakta olsa güç alıyordum. "Babanlar yanında olduğu için gelmedim yavrum." Dedi. Demek önceden gelmişti bile. "Olsun, gelmen yeter" dedim ve ondan ayrıldım.


Şebnem annemde annemin yanında Hülya teyzeye destek oluyorlardı. Babamlarda gelmiş ve yerlerine geçmişti. Bende arkamdaki duvara yaslanmış yoğun bakım yazısını inceliyordum. "Abim, al hadi için ısınsın" diyen Çınar abime döndüm. Elinde koca tepsi vardı, içinde de çay ve tost. "Saat kaç abi?" Diye sordum. Sadece evden çıktığımızda sekiz küsür olduğunu biliyordum bir daha da bakmamıştım. "Üçe geliyor abicim, hadi al şunları da karnına bir şey gitsin" dedi.


"İstemiyorum abi" dedim ve yine yoğun bakım yazısını inceledim. Batu bir şeyler aldı ve ağzıma zorla tostan bir parça sıkıştırdı. Ona kötü kötü bakarken çaydan da içirmişti. Çınar abimde aldıklarını zorla insanlara veriyordu. Kimsenin canı bir şey istemiyordu ama yemek zorundaydılar.


Yine bir sessizlik oluşmuş herkes ayrı bir yere dalmıştı. Arada yanıma uğrayan Selimler dışında bende kimsenin yanına uğramamıştım. Batu yanımdan bir an olsun ayrılmıyordu. Annem Gökay ve Melihi eve yollamıştı. Melihi tek gitmek istemişti ama annem yine de arkasından Gökayı göndermişti.


Saatler akarken değişen tek şey içeri girip çıkan doktorlardı. Abimde sabahtan beri bir şey dememişti zaten. Ayrıca söz de vermişti ama tutmamıştı. Sanki ondan bahsetmemi bekliyormuş gibi mesaj atmıştı. Telefonum Batuda olduğu için ekranı bana gösterdi "Odamda buluşalım" yazıyordu.


Yavaşça yerimden kalkıp onun odasına doğru adımladım. Herkes dalgın olduğu için kimse farketmemişti zaten. Odasının önünde beni bekliyordu. "Hadi gel, Tarığın yanına götüreyim seni" dedi ve bi asansöre doğru ilerledi. Asansöre bindik ve kartıyla bir şeyler yaptı. "Abicim, bir şey sorucam" dedi ve bana döndü.


"Sor abi" dedim ona bakarken. "Tahlillerin çıktı da, bazı hormonların biraz yüksek çıktı. Regl mı olacaksın?" Diye sordu biraz çekinerek. Regl mı olacaktım? Aklıma en son ne zaman olduğumu getirirken "Bir ay oldu galiba abi. Olabilirim." Dedim. "Niye ki?" Diye sordum ona dönüp. "Olmazsan haber ver abicim" dedi ve durmuş asansörden indi.


Arkasından ilerlerken girdiğimiz yere baktım ve bir sürü hastanın yattığını gördüm. "Gel güzelim bu tarafta Tarık" dedi ve beni sırtımdan yönlendirdi. Bir camın önüne geldiğimizde içeride makinalara bağlı yatan sevgilimi görmek nefesimi kesmişti. "İçeri giremezsin abicim, vücudu zayıf olduğu için mikrop kapabilir." Dedi. Sarılmış göğsüne bakarken görüşüm bulanıklaştı.


"Göğsünden mi vuruldu?" Diye sordum. "Evet, sağ tarafından. Çok büyük bir hasar yok ama çok kan kaybettiği için gözetim altında." Dedi beni sırtımdan desteklerken. Gözlerim kollarındaki serumları takip etti ve üç torba takılı kanları gördüm. Gözyaşlarım usul usul kendini bırakırken kendimi olabildiğince güçlü tutmaya çalıştım. "Hadi güzelim yeter bu kadar" dedi ve beni geldiğimiz yoldan geri ilerletmeye başladı.


Saat yine bir şeyi kanıtlamaya çalışıyormuş gibi hızla akıp gidiyordu. Saat çoktan yedi olmuştu bile. Hakan abim işi biter bitmez buraya gelmişti. Biraz burada takıldıktan sonra annem hariç aile üyelerini almış eve gitmişti. Mehmet amcalarda, Süleyman amcaları eve göndermişti. Şu an sadece Mehmet amcalar, Ferit abi, ben, annem, Batu ve Selim vardık. Akın telefonla arayıp gelmek istediğini söylediğinde kalabalık olmaması için onu reddettim.


Kerem abim yoğun bakımın kapısından gülerek çıkınca hızlı oturduğum yerden kalktım. "Evett, normal odaya alıyoruz artık. Hayati tehlikesi kalmadı, tekrar geçmiş olsun." Dedi. Gülüp direk boynuna atladım. Sanki dünyaları bana vermişti. Arkamdan "Oh çok şükür." Nidalarını duyarken abime "Çok teşekkür ederim abi" dedim.


"Ben bir şey yapmadım güzelim." Dedi ve başımı öptü. Sonra kulağıma yaklaşıp "Sen regl oldun mu abicim?" Diye sordu. Buna ne diye taktı bu kadar bu? "Niye sorup duruyorsun abi?" Diye sordum. Sorumu duymamayı tercih edip tekrar kendi sorusunu yineledi. "Evet abi, akşam üzeri oldum" dedim. "Tamam bu iyi. Yoksa hamile olduğunu düşünmeye başlayacaktım" dedi. Yok devenin nalı.


"Saçmalama abi" dedim ve yanağından öptüm. Korunuyorduk ne çocuğu. Tarığı normal odaya aldıklarında bizde bu sefer odanın önüne inmiştim. Bir gün boyunca adeta her katta bulunmuştuk. Abimin söylediği kadarıyla içeri girmemiz hala sıkıntı çıkarabilirmiş o yüzden bir kişi girsin sadece demişti. Ben ne kadar içeri girmeyi istesemde sessizce geride duruyordum. Annesi babası buradayken böyle bir istekte bulunmam bence hoş olmazdı.


Selim elinde çantayla gelince "Kıyafet getirdim, bir de ıvır vızır işte, peçete falan" dedi. Ona kafamı salladım ve bana doğru gelen Hülya teyzeye döndüm. "Kızım eğer istersen sen gir Tarığın yanına" dedi. Ayıp olmasın diye mi soruyordu acaba? "Ben beklerim Hülya teyze sen gir lütfen" dedim. Allahım lütfen girmesin. Çok amin.


İçten bir şekilde gülümseyip kolumu sıvazladı "Yok kızım sen gir. Zaten artık birbirinizin ailesi oldunuz-" "Ay gözde sen gir işte. Bu uyanınca kesin ilk seni sorar bende sinirlenip onu boğmak istemem." Diye Hülya teyzenin sözünü kesen, gülen Eylül ablaya baktım.


Hiç üsteleme Gözde gir gitsin. "Şey tamam o zaman. Ben girerim." Dedim. Selim çantayı bana uzattığında teşekkür ettim. "Ben buradayım zaten bir eksik varsa söylersin yengelerin balı" dedi. Artık herkesin modu yükseliyordu. Tabi ciddi bir durum kalmadığı içindi hep. "Tamam söylerim" "Bende Eylülleri eve bırakıp dönerim abicim" diyen Görkem abime döndüm. "Dururduk biz oğlum" diye karşı çıkan Hülya teyzeye  "Olmaz Hülya hanım, sabahtan beri buralarda yoruldunuz, dinlenin biraz. Yarın erkenden almaya gelirim sizi söz" dedi ve onları asansöre yönlendirdi.


Ben onları arkamda bırakıp monitör sesinin yankılandığı odaya girdim. Yine boylu boyunca yatıyordu ama bu sefer teni daha canlıydı. İlk önce elimdeki çantayı yerleştirmeye karar verdim. Selim üç dört tane baksır, iki tane eşofman ve üç tişört getirmişti. Bir de dediği gibi peçete, plastik bardak falan vardı. Eşyaları dolaba yerleştirip bardakları ve peçeteleri masanın üstüne koydum.


Yerleştirme işi bitince kenardaki sandalyeyi yatağın yanına çektim ve oturdum. Ellerimi Tarığın eline uzatıp tuttum. Ne kadar ten rengi kendine gelsede hala soğuktu. Elinin üstüne bir öpücük kondurup elimi saçlarına götürüp okşadım. Kapalı gözleriyle sanki evde uyuyormuş gibi görünüyordu. Biçimli kaşlarını sevip kirpikleriyle oynadım. Nasılda uzundu. Ne kullanıyordu acaba? Badem yağı iyi geliyor diyorlar.


Üşümüş burnunu da biraz sevip kurumuş dudaklarına abimin dediği gibi peçete ıslatıp nemlendirdim. Tekrar elini tutup onu izlemeye başladım. Abim odaya girdiğinde bakışlarımı ona çevirdim. "Serumu değiştireceğim abicim bir şey yok" dedi. O serumu değiştirirken sessizce oturup ona baktım.


"Ne zaman uyanır abi?" Diye sordum kısık sesle. "Sabaha karşı falan uyanır abicim" dedi ve serumla işini bitirdi. "Tamam" dedim bende. O odadan çıkarken bende sandalyede Tarığa doğru eğildim ve onu izleme işine devam ettim.


Arada bir Eylül ablayla iyi olduğuna dair mesajlaşıyorduk. Gökayla da aynı şekilde. Uyumuyormuş evde, merak ediyormuş. Tarığı izleye izleye saati sabah dört yapmıştım. Hala nasıl uyuyorsa öyleydi. "Bu kadar uzun süre ne görüyorsun acaba? İnsan bi elimi sıkar bir şey yapar! Filmlerde hep öyle oluyordu, yok ben yanındayken kalbin hızlanır falan. Hani nerde? Sen beni sevmiyor musun acaba?" Diye delirme belirtilerimi göstermeye başladım.


Ama öyle değil mi? Hep öyle oluyordu. Hani kalp hızlanması, hani elini tutmalar? Bu böyle uyuyor! "Uyandığında bunlar için sana trip atıcam! Dicem bir elimi bile tutmadın, ayıptır ya!" Diye elimi elinden çektim. Sonra için bi kötü olunca sakince tekrar aynı yere koydum ve öpücük kondurdum. "Uyanınca dedim, şimdi değil ki." diye de mırıldandım.


Biraz daha onu izlerken hareketlenen kirpiklerinin titreştiğini gördüm. Hemen baş ucundaki zile bastım ve "Tarık, sevgilim" diye heyecanla konuştum. Elimde ki eli de hareketlenirken bu sefer gözlerim mutluluktan dolmuştu. "G-Gözde" diyen kısık sesiyle "Buradayım sevgilim" dedim ve alnından öptüm. Kapı hızla açılıp abim ve bir kaç doktor içeri girdi. "Sen çık Gözde" diye profesyonelliğini konuşturan abimle kendimi sevinçle odanın dışına attım.


Selim ve abim ayakta merakla odaya bakıyorlardı. İkisine de gülüp "Uyandıı!" diye bağırdım. İkisi de derin bir nefes koyverip bana yöneldi. Sıkı bir sarılma sonucunda hemen Eylül ablayı aradım ve ilk başta korkmuş olsa da haberi duyunca sevinç çığlıkları kulağımda yankılanmıştı. Abim onları almak için çıkmıştı, bende Selim ve Batuyla abimin içeriden çıkmasını bekliyordum. Gökayı da kısa bir arayıp haber vermiştim.


&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%