@mermaidmaryy
|
Cem,Caner ile konuşup kimin Defne'yi üzdüğünü öğrenmeye çalışmıştı ama istediğini alamamıştı. Caner bilmediğini söyleyip işin içinden sıyrılmıştı, belki de Defne ile olan arkadaşlığını korumaya çalışmıştı. Cem her ne kadar ne olduğunu öğrenmeye çalışsa da o gece öğrenemeden öylece bitmişti. Ertesi sabah Cem,Berfu ile birlikte olanları konuşurken olduğu yerde volta atıp duruyordu. "Defne çok üzgündü Berfu,hastalanmasından endişe ediyorum. Dün gece resmen ellerimde bayıldı ağlayarak. Kızıma da bir şey olursa artık ne yaparım bilmiyorum." Berfu abisini dinlerken oturduğu yerde dikleşmiş ve ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Defne'nin böyle bir sinir krizi geçirmesini anlayabiliyordu ve o da abisini suçlu buluyordu. "Kusura bakma abi ama bu söylediklerine göre tek suçlu var,o da sensin. Kızına babalık yapmadın ve o sana bu kadar yakınlaşmışken hâlâ yapmamaya devam ediyorsun. Elinden geleni yaptığını söyledin ama bu ona yetmiyor demekki. Onun bir dosta ihtiyacı yok babasına ihtiyacı var." Cem kafasını salladı ve ellerini alnına koydu. Ne yapacağını bilmeyen bir ifade ile kardeşine döndü. "Ne yapabilirim? Ona nasıl baba olabilirim bilmiyorum... Sadece iyi olsun istiyorum, dünkü hali beni çok korkuttu.Onu sevmediğimi söylediğinde ne diyeceğimi bilemedim bile. O benim kızım Berfu,Dilan ile bizim kızımız ama onu sevmediğimi düşünüyor. Ne yapabilirim bilmiyorum..." Berfu oturduğu yerden kalkıp abisinin yanına yaklaştı ve kollarını ona doladı.Zarif bir şekilde gülümseyerek çenesini Cem'in omzuna yasladı. "Abi,sen bana bile baba oldun ama kızına baba olamayacağını söyleyip duruyorsun. Ona sevgini hissettir,babası olduğunu, babasının yanında olduğunu bilsin sadece... Dilan ile nasılsan kızın ile de öyle ol. İyileş artık, suçlu olmadığını kabul et! Dilan'ı ne sen ne de Defne öldürdü, kader böyleymiş buna engel olamayız ki" Cem bunları duyduğunda gözleri dolmaya başlarken kendisine sarılan kardeşine karşılık vererek sarıldı. Ne düşünmesi gerektiğini ve ne yapması gerektiğini hiç bilmiyordu. Derin bir nefes aldı ve geri çekilip kardeşine baktı. "Korkuyorum,ona da zarar vermekten çok korkuyorum Berfu. Kızım da benim yüzümden... " "Saçmalama, o senin kızın ve ona zarar verecek bir şey yapamazsın zaten. Hem bak bana bir şey oluyor mu? Beni de seviyorsun,onu sevdin diye bir şey olacak sanma lütfen. Sevdiğin herkesi kaybedeceğini zannetme abi. Dilan olsaydı eğer bu duruma çok üzülürdü. O kızınız için ölümü bile göze almıştı." Cem gözleri dolu bir şekilde kafasını Berfu'nun omzuna dayadı ve birden bire ağlamaya başladı.Berfu şaşkın bir şekilde bakarken Cem'in sırtını okşayarak sarıldı. Cem'in ağlayışı duvarlar ördüğü kalbini yumuşatabilir miydi bilmiyordu ama abisinin kızı için endişe etmesi ona bir umut veriyordu. "Bence bir psikoloğa gitmelisin,psikologla bir konuş belki ne yapabileceğini sana anlatır. Defne'nin sana ihtiyacı var. Onun öfkesi aptal bir erkek onu sevmedi diye değil babası onu sevmediği için. Sen sevsen bile o sevmediğini düşünüyor çünkü hissettirmiyorsun ona bunu." Cem kafa salladı ve burnunu çekerek arkasını döndü. Eliyle gözlerini hızlıca sildikten sonra hiçbir şey olmamış gibi öksürerek Berfu'ya baktı. "İyi bir baba olmak kolay değil..." "İyi bir baba olmak zorunda değilsin ama ona bir baba ol artık!" Cem ,Berfu'nun dediklerini anlamaya çalışırken Berfu da kolundaki saate bakıp abisine baktı. "Kahvaltı zamanı, hadi git kızını uyandır ve kahvaltıya getir. Senin gitmen ona daha iyi gelecektir." Cem kardeşini haklı bularak kafa salladı ve telaşlı bir halde kızının odasının önünde buldu kendini. Kapıyı birkaç kez tıklattı ve cevap gelmeyince içeri girdi. Defne yatağın içerisinde uyanık bir haldeydi ama solgun ve şiş gözleriyle duvarı seyrediyordu. Cem kızının ses vermemesine şaşırarak yanına yaklaştı. "Uyanmışsın ama ses vermedin kapıyı tıklatınca" Defne yine sessizdi. Cem biraz daha telaş ederek Defne'nin yatağına oturup onun elini tuttu. "Kızım..." Defne hâlâ konuşmadan duvara bakıyordu. Gözleri kızarmış ve şişmişti, dudakları kurumuş, burnu da kızarmıştı. Cem kızının elini tutarken panik bir ses tonuyla konuşmaya devam etti. "DEFNE!" Defne gözlerini duvardan alıp babasına dönerken Cem 'in tuttuğu eli yavaşça çekti ve yatakta babasına arkasını dönerek yatmaya devam etti. Cem ne yapacağını bilmeden korkuyla ona bakıyor ve olan biteni anlamaya çalışıyordu. "Seni kahvaltıya çağırmak için geldim. Babanla birlikte kahvaltı yapmak istemez misin?" Defne yine sessizlikle cevap vermişti. Cem kalbinde bir ağrı hissedip telaşla yataktan kalktı ve kızının üzerine yorganı örtüp konuştu. "Sen ne zaman istersen o zaman yemek yeriz öyleyse,biraz daha uyu" Defne'nin cevap vermeyeceğini bilse bile yine de birkaç dakika orada beklemişti. Sonrasında ise yavaşça odadan çıkıp gözleri dolu bir halde korkarak aşağı indi. Berfu abisini tek başına görünce oturduğu yerden kalkıp yanına koştu. Abisinin çaresiz yüz ifadesi onu da korkutuyordu. "Ne oldu? Defne neden gelmedi?" "Benimle konuşmuyor Berfu, sanırım artık benle konuşmayacak. Çok mu geç kaldım ona babalık yapmak için?" Berfu üzgün bir ifadeyle abisine bakarken sıkıca sarıldı. Ona teselli vermek için sırtını sıvazlıyordu. "Baba olmak için geç kalmadın o sadece şimdi iyi değil demek ki, belki de siz birlikte bir psikoloğa gitmelisiniz.Defne ile istersen ben de bir konuşayım " "Şimdi dur , konuşma. Gerçekten kötü ve yorgun görünüyordu. Belki de beklemek gerekiyor. Bilmiyorum,onun iyi olması için ne yapmam gerekiyor bilmiyorum." "Bileceksin abi,bilmek zorundasın o senin kızın. Ne hissediyor şuan kimbilir. Yalnız bırakmak iyi olmayabilir." Berfu ve Cem konuşurken Hazel Hanım oradaydı ve olanlara şahit oluyordu. Utanarak onların yanına geldi ve konuşmaya başladı. "Beni ilgilendirmez biliyorum ama izin verin Defne ile ben ilgileneyim. En azından kendine kötü bir şey yapmaması için onu kontrol etmiş olurum. " Cem sakin bir şekilde Hazel Hanım'a bakıp kafa salladı. "Teşekkür ederim Hazel Hanım, siz iyi bir öğretmensiniz." Hazel nazik bir tebessüm ile Defne'nin yanına gitmek için merdivenlerden çıkmaya başladı. Cem ise hazırlanmış kahvaltıya bakarak Fatma Hanım 'a seslendi. "Kahvaltıyı toplar mısınız lütfen. Bu evde Defne yemek yemeden kimse yemek yemeyecek. " Berfu abisinin söylediklerini onaylar bir şekilde Fatma Hanım 'a kafa sallarken Fatma da masayı toplamak için ilerliyordu. Cem ve Berfu salonda oturup iyi bir psikolog ararken Hazel Hanım Defne ile konuşmaya çalışıyordu. Ne yazık ki Defne ona da tepki vermiyor ağzını açmaya tenezzül etmiyordu. Yine de Hazel kendi yaşadıklarından bahsederek onu anladığını anlatmaya çalışıyordu. Öğleden sonra Berfu ve Cem dışarı çıkmıştı ev boştu ve Hazel Hanım da odasında dinleniyordu. Defne'nin yanına devamlı gitmesine rağmen Defne ne yemek yiyor ne de konuşuyordu bu yüzden Defne'ye zaman vermek istedi ve odasına gitmedi. Akşam üzeri herkes bir yerlerdeyken Defne yatağından kalkıp yavaş adımlarla odasından çıkarken kimseyi görmediği için kendini şanslı buluyordu. Merdivenlerden yavaşça inerken nereye gittiğini bile düşünmüyordu,yorgundu. Kimseyi görmek ve duymak istemiyordu. Kimseye görünmeden aşağı indiğinde portmantodan bir hırka aldı ve ayakkabılarını giydi. Pijamalarıyla umursamadan evden çıktı ayaklarının onu götüreceği yere doğru yürümeye başladı.Kendini ağlama mekanı olarak adlandırdıkları yerde bulurken kayalıklara oturup ağlamaya başladı. Kendini hiç bu kadar kötü ve yorgun hissetmemişti. Duyguları sanki alınmış gibiydi yalnızca içinden ağlamak geliyordu,onun dışında hiçbir his yoktu. Yalnızdı, şimdi onu anlayan tek bir kişi bile yoktu. On beş dakika boyunca aralıksız ağlarken birden gök gürültülü sağanak bir yağmur yağmaya başladı. Defne'nin gözyaşları yağmurla karışırken tüm olan biten gözünün önünden hızla geçiyordu. Onu bu kadar üzen Ege miydi gerçekten yoksa babasının eksik sevgisi miydi? Bilmiyordu ama her ikisinin de onu ayrı ayrı üzdüğünü biliyordu. Anneannesinin onu güçlü bir kız olarak yetiştirdiğini hatırlayıp güçlü olmaya çalışsa da bunu başaramayarak tekrar ve tekrar ağlıyordu. Sahi ağlamak güçsüzlük müydü? Onu da tam olarak farkında değildi. Kendisini anlayan ve iyi gelen birini sevmek istemişti sadece ama o kişi herkese umut verip yarı yolda bırakıyormuş meğerse. Defalarca ağır söz söylediği kızla sevgili olabilecek kadar yüzsüz biriymiş üstelik diye düşünüyordu Defne. Ege'nin böyle biri olduğuna inanamasa da aslında kızdığı kişinin o olmadığını anlayabiliyordu şimdi. Babasının yanında olmaması,annesinin hiçbir anında olamayışı ve başına gelmiş her türlü olayın patlamasıydı bu. Çaresiz ve kimsesiz hissediyordu. Yağmur damlaları tüm vücudundan süzülürken birden yağmurun tenine değmediğini fark etti. Kafasını kaldırdığında mavi renk bir şemsiye ve onu tutan Caner ile karşılaştı. Sessizliğini koruyarak orada durup ağlarken elleriyle yüzünü kapatmayı tercih etti. Caner ise hiçbir şey demeden ona şemsiye tutuyor ama kendisi yağmurda ıslanmayı tercih ediyordu. On dakika kadar öyle dururken Defne birden ayaklandı ve ıslanan Caner'e göz ucuyla baktı. Caner de üzgün bir yüz ifadesiyle ona bakıyordu. Defne titrek çenesini gizlemeye çalışarak ilerlerken Caner de hala yağan yağmurda daha fazla ıslanmaması için şemsiyeyi onun üzerinde tutup yürüyordu. Yolun yarısına kadar bu şekilde gittiklerinde Defne durup Caner'e baktı. "Git" "Gidemem" Defne ağlamamak için kendini sıkarken Caner şemsiyeyi ikisinin üzerinde tutarak Defne'ye sarıldı. Defne sarılmaya karşılık vermese de geri de çekilmemişti. Sadece susuyor ve ağlıyordu. Caner gözlerini kapattı ve Defne'nin ıslak saçlarını sevdi. "Konuşmak zorunda değilsin ama ben ne olursa olsun her zaman senin yanında olacağım. Bunu bilmeni istedim. Her şeyden önce çocukluk arkadaşı değil miyiz biz? "dedi. Caner'in konuşması Defne'yi daha çok ağlatırken Caner ona sıkıca sarılmaya devam etti. Haklı olmaktan nefret etmişti Caner. Ege'nin onu üzeceğini başından beri biliyordu ve ondan nefret ediyordu. "Ben senin yanındayım, sussan da konuşmasan da buradayım. Seni anlıyorum, canının acıdığını görebiliyorum ama kimse için o güzel gülümsemeni soldurmana değmez." Defne de ellerini Caner 'e dolarken ağlamaya devam ediyordu ama bu kez ağlaması hıçkırıklara dönüşmüştü. Caner tek eliyle ona sarılırken diğer elindeki şemsiyeyi yere attı ve iki eliyle de sıkıca sarıldı. Kısa bir sarılmanın ardından Defne geri çekildi ve yolda tek başına yürümeye devam etti. Caner de arkasından yavaş adımlarla onu takip etti. Defne ıslak bedeniyle evlerinin önüne vardığında zile bastı ve beklemeye başladı. Kapıyı Cem açtığında korkuyla hızlıca Defne'ye sarıldı. "Kızım! Neredeydin sen çok korkuttun bizi"dedi. Defne ne olduğunu anlamadan kendini babasının göğsünün üzerinde bulduğunda babasının telaşlı kalp atışlarını hissederek duraksadı. Cem onu gerçekten merak etmişti. Cem kafasını kaldırıp ilerideki Caner'i gördü,Caner, Defne 'nin yanında olduğuna dair bir işaret yaparken Cem biraz olsun rahatlamıştı ve Defne 'nin ıslak saçlarını okşayarak kızını içeriye geçirmişti. Berfu ve Hazel Hanım da etraflarında dolanırken Cem Defne'nin hasta olmasından endişe ederek Hazel Hanım 'dan yardım istedi.Defne gelmeden birkaç saniye önce ona kızıyordu halbuki. "Defne'yi banyoya götürebilir misiniz rica etsem?" "Tabii ki Cem Bey" Hazel Hanım telaşlı bir şekilde Defne'nin koluna girerek onu yukarı çıkartırken Berfu abisine bakıyordu. "Caner ile birlikteymiş"dedi Cem. "Nereden anladın?" "Çocuğu gördüm uzaktan el falan salladı... Defne kendini gerçekten yalnız hissediyor değil mi Berfu?" Berfu üzgün bir şekilde kafa sallarken abisinin koluna geçip sarıldı. "Bak bugün psikologlarla konuştuk,hepsi aynı şeyi dedi. Kızınıza vakit ayırın,özel anlar ayırın diye. Bence bu akşam git kızınla konuş abi, hatta bir hafta falan okula gitmesin al onu birlikte tatile gidin , eğlenin, birbirinizi tanıyın ve şans verin." Berfu bunları söylerken Cem'in de hoşuna gitmişti ve kafa sallayarak sözlerine karşılık veriyordu. "Bu geceyi güzel bir şekilde atlatabilirsek eğer yarın onunla güzel bir tatile gitmeyi düşünüyorum ben de... Bir hafta olmasa da birkaç gün. Kafasını dağıtsın onu üzen o çocuktan uzaklaşsın" Berfu abisine gülümseyerek sarıldı. "Harika bir baba olacaksın, şüphen olmasın tamam mı? Hatta bana yaptığından daha güzel bir babalık yapacaksın kızına çünkü sen onun gerçekten babasısın." Cem kafa salladı ve Berfu'ya bakıp gülümsedi. "Yemek yemedik bugün hiç açlıktan ölüyor olmalısın,hadi sen ye bir şeyler ben de Defne için bir şeyler hazırlatacağım." dedi. Berfu kafa sallayıp içeri geçerken Cem de karısının en sevdiği çorba olan mercimek çorbasını yapmaları için Fatma Hanım 'ın yanına gidip söyledi. "Defne için mercimek çorbası yapabilir misiniz Fatma Hanım?" "Tabii ki. Bir saat içinde getiririm efendim " "Ben götüreceğim,bana verseniz yeterli." Cem, baba olmak için Defne'nin bu hallere düşmesini beklediği için kendisine kızarak Dilan'ın odasına çıktı. Dilan ile yattıkları yatağa uzanıp tavanı izledi. "Kızımızı kaybediyorum sandım Dilan, artık kaçamam ondan Berfu haklı, asıl ondan uzak kalırsam ona bir şey olur. Ben seni koruyamadım ama kızımızı koruyacağım ,bu defa gerçekten söz veriyorum." Dilan'ın yastığını da koklayıp yataktan kalkarken geçen gün izlediği videoyu kameradan açıp tekrar izledi. Defne'nin de izlemesi için kamerayı alıp Defne'nin odasına gitti. Defne Henüz banyodan çıkmamıştı ve Cem de bunu fırsat olarak bilip kamerayı açmaya hazır bir şekilde komodinin üzerine bıraktı ve kızı banyodan çıkmadan oradan çıktı. Çıkarken Hazel Hanım ile karşılaşınca Hazel ,Cem'i durdurup konuşmaya başladı. "Defne çok iyi bir kız,ilk defa bir erkeği sevdi ama karşılık bulamadı. Sizden de sevgi görmediği için hiçbir insanın onu sevemeyeceğini düşünmüş olmalı. Lütfen Cem Bey ona iyi gelmeye çalışın. Siz babasınız ve belki de artık baba kız olmak için çok da zamanınız yok. Bu zamanları iyi değerlendirin.Ben babasız olmayı çok iyi bilirim, Defne'nin tepkileri çok doğal. O, siz onu görün istiyor. Sadece kızınızı görün. " Cem, Hazel Hanım 'ın haklı laflarına sessiz kalarak kafa salladı ve tebessümle karşılık verdi. "Teşekkür ederim" Cem herkesten tek tek babalık adına öğütler duyarken haklı oldukları için ses çıkartmıyor yalnızca dinliyordu. Kendi de biliyordu kızının yanında olması gerektiğini ama bunu devamlı geçiştiriyordu ama ya gerçekten Hazel'ın dediği gibi Baba-kız olmak için çok yılları kalmadıysa... Cem artık erteleyemeyeceğini biliyordu ve kızı için daha çok korkuyordu. Defne'yi o halde ellerinde baygın gördüğü ana kadar kızına zarar verdiğini fark edememişti. Onu kendinden korumaya çalışırken daha çok kırmıştı,yaralamıştı. Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp baba ve kız olma vakti gelmişti. Geç bile kalmışlardı. Cem bir saat sonra tepsiyle kızının odası önünde durdu ve kapıyı tıklattı. Her zamanki gibi bir cevap gelmemişti bu yüzden kendisi girmek zorunda kaldı. Defne yatağında oturur vaziyetteydi, babasını görmeyi beklemiyordu ve şaşkındı.Üstelik babasının elinde bir tepsi gördüğünde daha da şaşırmıştı. Defne'nin elinde Cem'in bıraktığı video kamera vardı ve Cem gelince Defne onu komodine geri bırakıp yaslanmıştı. "Senin için çorba getirdim. Hasta olma diye." Defne, Cem'in tavırlarını izlerken şaşırıyor ve garipsiyordu. Cem yatağın kenarına oturup elindeki tepsiyi de komodinin kenarına koydu. "Geç kaldığımı biliyorum baban olmak için. Hatta sen buraya geldiğinde benimle gerçek bir baba-kız ilişkisi kurmaya çalıştın ama ben korktuğum için karşılık veremedim sana. Annenin kaybına sebep oldum,seni sevmekten de korktum bu yüzden. Sevdiğim herkes ölür sandım,annenin ölümü yüzünden kendimi suçladım çünkü risk olduğunu biliyorduk. Senin doğman bir riskti ve bunu annen de ben de bile bile kabul ettik. Buna onay verdiğim için annenin ölümüne sen değil ben sebep oldum ama seni her zaman çok istedim Defne." Defne,Cem'in söylediklerini tepki vermeden dinliyor ve onu anlamaya çalışıyordu. Babasının bunca zaman sonra yanına gelip ilk defa bu kadar gerçek duygularla onunla konuştuğunu biliyordu ve bu yüzden mutluydu ama bu mutluluğu hissedemiyordu bile. Cem kızına bunları söyledikten sonra elini tuttu. "Seni hep sevdim kızım ama bunu söylemeye korktum ama şimdi yalnızca söyleyebiliyorum, bunu gösterebilmek için biraz daha zamana ihtiyacım var" Defne kırgın olsa da az önce izlediği video ve babasının konuşması onu çok derinden etkilemişti. Sevinmek istiyordu ama yapamıyordu. Şans vermek istiyordu ama içinde en ufak bir heves kırıntısı bile bulamıyordu. Bu yüzden sessiz kalmayı tercih ederek babasına bakıyordu.Cem onun konuşmak istememesini anlamaya çalışarak kafa salladı. "Konuşmana gerek yok bu konuyla ilgili, yalnızca bana ve bize bir şans daha ver. Dün kucağımda baygın görünce seni öyle çok korktum ki ,bu korku diğer korkularımın da önüne geçti. Sana zarar vermemek için uzak durmaya çalışırken aslında daha çok zarar verdiğimi anladım. Özür dilerim,nasıl olur bilmiyorum ama deneyeceğim,kızım." Defne büyük bir baş ağrısı ile yüzünü buruşturup başını tutarken Cem konuşmayı kesip çorba kasesini eline almıştı ve kaşığı çorbaya daldırıp Defne'ye uzattı. Defne babasının birden bu kadar yumuşamasına şaşırırken ağzını açıp çorbadan bir yudum aldı. Çorbayı yuttuktan sonra uzun sessizliğini sonunda bozarak konuştu. "Mercimek çorbasını sevdiğimi nereden öğrendin peki?" Cem,gülümseyerek Defne'ye baktı. Sonunda onun ağzından birkaç kelimenin çıkması içini rahatlatmıştı. Gözünün önüne Dilan'ı getirerek gülümsedi ve cevapladı. "Çünkü sen annenin kızısın. Annenin en sevdiği çorba mercimekti. Hasta olunca da hep bundan yapardık birlikte,onun tarifini. "Cem bunları söylerken Defne de gülümsemişti,silik bir şekilde de olsa. Cem bunun üzerine kızına baktı ve hevesli bir şekilde konuştu. "Seninle de yaparız bir ara annenin mercimek çorbası tarifini. " Defne tebessüm ile kafasını salladı ve ardından Cem kızına bütün çorbayı elleriyle yavaş yavaş içirdi. Defne sakin bir şekilde hafif ateşli halde yatağa uzandı ve tepsiyi makyaj masası üzerine bırakan babasına baktı. "Baba..." Cem sanki küçük bir bebeğin ilk kez baba deyişini duymuş gibi bir heyecanla arkasını dönüp Defne'ye baktı. Kalbi hızlanmış, gözleri dolmuştu. "Söyle kızım"dedi. Defne de gülümsemeye çalışarak babasına baktı. Uzun yıllar sonra ilk defa küçük bir çocuk gibi hissetmişti 12 yıl geriye dönmüş gibi. Dört yaşında babası yerine dedesi ona masal okurken babasının hayalini kuran o kıza dönmüştü. "Bana masal anlatır mısın?" Defne her zaman hayalini kurduğu şeyi babasına söylerken utansa da yeni bir başlangıç yapma umuduyla konuşmuştu. "Bir varmış bir yokmuş..." Sesi titrek ve oldukça duyguluydu. O soğuk adamdan eser kalmamış gibiydi. Kızına ilk defa bir baba gibi davranıyordu.İlk kez korkularını bir kenara koyup ona yaklaşabiliyordu. İçinden hâlâ korkarak ona bir şey olmaması için dua etse de artık baba olarak bir şeyler yapmalıydı ve yapacaktı. |
0% |