@mermaidmaryy
|
Kasabanın sıcak ve sevimli sokakları, adeta zamanın huzurlu akışına kapılmış gibiydi. Evler, birbirine yakın, bahçeleri ise çiçeklerle doluydu,yolları iri taşlarla bezenmiş güzel ve eşsiz görünüyordu. Burada çoğu yerin aksine kaos ve kavga pek olmaz herkes birbiriyle dostça yaşar ve geçinirdi. Nilgün Hanım ve Kudret Bey de bu kasabanın eski yerlisiydi. Kızları Dilan evlenip İstanbul'a taşındığında çok üzülüp onun yanına İstanbul'a gitmeyi düşünmüşlerdi ama yerlerinden ayrılmayı hiç istemedikleri için bunu erteleyip durmuşlardı. Kızları hamile olana dek bu düzenlerini bozmadılar ama en sonunda İstanbul'da onlarla yaşamak zorunda kaldılar. Nilgün Hanım, kızı Dilan'ı zar zor dünyaya getirmişti ,ilk ve tek çocukları olduğu için hep üzerine titreyerek yetiştirmişlerdi.Kızlarının canı yansa uzakta da olsa hissederdi. Damadı Cem de iyi bir tahsili olan iyi gelirli biriydi,evliliklerindeki tek sorun Cem'in ailesinin Dilan'ı istemeyişiydi. Bu sebepten dolayı Nilgün Hanım Cem'in ailesine tavırlı ve öfkeliydi. Cem de ailesini karşısına aldığı için evlendiklerinden beri görüşmemişti. Hamilelik bile iki aileyi bir araya getirmeye yetmemişti ki bebeğin doğumu da yetmeyecekti. Dilan'ın doğumu başladığında Cem, toplantıdaydı ve telefonları kapalıydı. Yağmurlu bir sonbahardı.İstanbul her zamanki gibi trafik ve kaos... Hava fırtınalı ve iç karartıcıydı. Dilan nefes nefese bir taksinin içerisinde annesinin elini sıkıca tutarak inliyor ve sancı çekiyordu. Babası kızını yetiştirmek için sanki işe yarayacakmış gibi söylenerek taksi şoförünü delirtiyordu. Sonunda hastaneye vardıklarında çoktan doğum başlamıştı ve Cem'e de ulaşmayı başarmışlardı. Cem hızla yola çıkarken Dilan da doğumhaneye girmek için hazırlanıyordu. Nilgün Hanım ve Kudret Bey telaşla kızlarının çığlıklarını ve iniltilerini işiterek etrafta dolanıyorlardı. Koridorun başında Cem 'i görüp biraz olsun rahatladıklarında Dilan'ın sesi de kesilmişti. Nilgün Hanım sonunda doğum yaptığını düşünüp rahatlarken içinde de hala kötü bir his vardı.Cem doğumhane kapısının önünde durdu ve birinin gelip bilgi vermesini bekledi.İçinde mutluluk ve korku bir aradaydı. Kızları Defne'yi kucağına alabileceğini düşündüğü için mutluydu ama aynı zamanda ikisine de bir şey olmasından korkuyordu.Bir süre sonra bebeğin ağlama sesi duyuldu.Tüm aile bu sesle yumuşamış ve rahatlamıştı. Az sonra Hemşire elinde bebekle çıktı ve bebeği garip bir yüz ifadesiyle babasına verdi. "Hayırlı olsun,çok güzel bir kızınız oldu." Cem kızına bakıp gülümsedi,minik ellerini tuttu ve kokladı. Nilgün Hanım ve Kudret Bey de bebeğe bakmak için yaklaştılar. Cem mırıldandı. "Defne...Güzel kızım." Sonrasında Cem hemşireye döndü. "Karım iyi değil mi?Onu ne zaman görebiliriz?" Bu cümlenin ardında büyük bir karanlık ve içi doldurulamayacak kadar büyük bir boşluk vardı.Hemşire susuyordu ardından doktor da çıktı. Cem elindeki bebeği düşürmemeye çalışarak hemşireye geri verdi. Cem duraksadı ve doktora baktı. "Karım nerede doktor bey?" Doktor,Cem'e bakıp suratındaki maskeyi indirdi. Üzgün ve teselli etmeye çalışır bir yüz ifadesi vardı. Nilgün Hanım ve Kudret Bey korkarak birbirlerinin ellerini tuttular. Cem de duyacağı şeyden korkuyordu ama bir yandan da iyi şeyler olacağını fısıldıyordu kendine.Bu kadar sessizlik hayırlı mıydı? Doktor karısının bu dünyada artık olmayacağını söylerken Cem olduğu yerde öylece kalmış,Dilan'ın anne ve babası da bağıra çağıra yerlere yatarken Hemşire Hanım hiçbir şey olmamış gibi küçük bebeği hazırlıyordu. Cem gözleri dolarken doğumhaneden karısının bedeninin çıkışını izledi. Herkes feryat ederken Dilan sedyede beyaz bir örtü örtülmüş halde morga götürülüyordu. Tüm bu olanlardan sonra Cem birdaha hiç bebeğini kucağına almadı ve Nilgün Hanıma bu bebeğe bakamayacağını ve onların bakmasının en doğrusu olacağını söyledi ,Defne'nin tüm velayetini anneannesi ile dedesine verdi. Yalnızca maddi desteğini esirgemeyeceğini söyledi ve daha yeni doğmuş küçük kızını terk etti. Nilgün Hanım ve Kudret Bey kızının acısını Defne ile dağlamaya çalıştılar ve bundan sonraki hayatlarını küçük kıza adayacaklarını söylediler. Defne küçük kasabalarında büyüyecekti ve annesinin odasında yaşayacaktı.Nilgün hanımın tek dayanağı küçük Defne'nin varlığıydı. 16 YIL 4 AY SONRASI Defne gözleri yaşlı bir şekilde dedesi Kudret Beyin cenazesinde toprağa bakıp düşüncelere dalıyorken anneannesi Nilgün Hanım elindeki şapkayı sıkıca tutarak ağlamamaya çalışıyor bir yandan da cenazenin tabutunu okşayarak mırıldanıyordu. "Kızımızı yalnız bırakmayacaksın, biliyorum Kudret.Selam söyle yavruma, Dilan'ıma ..." Etrafta kadının halini gören komşular ve akrabalar üzgün bir surat ifadesiyle bakarken biryandan da fısıldayarak konuşuyorlardı. Anlaşılmayan fısıltının asıl konusu elbetteki Defne'ydi. Zavallı kızın bu genç yaşta yaşadığı dramlardı konu.Anneannesi de öldüğünde tek başına kalacağını düşünüyorlardı. Ne yazıkki kız doğduğundan beri ne annesi vardı ne de babası... Kimi babasının gamsız biri olduğunu düşünüyor kızına sahip çıkmadığı için suçluyordu.Kimisi ise adamcağıza yazık diyip anlamaya çalışıyordu. Defne bu durumdan artık çok sıkılmıştı,konu komşunun ağzında dolanmaktan ve buna dur diyememekten. Ne yapabilirdi ki, onlar da haklıydı.Anası,babası olmayan bir kızdan başka konuşacak ne vardı bu küçük sakin kasabada. Anneannesini izlerken kendi gözyaşlarına hakim olamasa da bağırmamak için kendini tutuyordu. Zayıf bedenini ayakta tutmakta güçlük çekiyor ama yine de anneannesinin dayanağı olmak için dağ gibi dikiliyordu tabut karşısında.Cenaze gömüleceğinde kadınların geride durması istenmişti.Anneannesi elini öpüp kocasının tabutuna sürdüğünde gözlerini kapattı Defne.Bu anı yaşamamış olmayı diledi ama nafile... Anneannesinin koluna girdi ve onunla birlikte geriye çekildi. Dualar edildi,gereken neyse yapıldı.Toprak atılıyordu yıllarca baba olarak gördüğü adamın üzerine.O bir dede değildi babaydı onun için.Onun bildiği tek anne baba onlardı çünkü. Hatta çoğu zaman baba derdi dedesine. Yutkundu ve yaşından daha olgun bir tavırla anneannesine sarıldı. Sanki yıllardır teselli etmeyi çok güzel öğrenmiş gibiydi,annesinin ölümünde de o değil miydi teselli? Bu yaşlı kadın ona sarılıp ağlamıştı gecelerce, şimdi de öyleydi.Anneanne ve torunu sıkıca sarılmış bu defa dedeyi son yolculuğuna uğurluyorlardı. Cenaze bitip geçti, dedesi gideli yedi gün olmuştu bile.Mevlüt okutmak için eve kasabanın insanlarını çağırmışlardı. Bir helva, bir tavuk pilav yapılıp bir dua okutuldu herkese de Kudret Bey'in ruhuna diye dağıtıldı. Defne başsağlığına gelen misafirlere ikramlardan dağıtırken anneanne de içeride misafirlerle konuşuyordu. Arkadaşları,eş dost ona akıl veriyordu. "Bak kardeşim, Kudret Bey göçtü gitti,Allah rahmet eylesin. Ama sen yaşlı bir kadınsın ya yarın öbür gün sen de göçüp gidersen hayattan? Bak bu kız yalnız kalacak, ne anne bildi ne baba bildi bu kız, iyisi mi sen bu kızı babasına gönder.Elbet alışırlar birbirlerine hem sen de gider görürsün ara sıra yeterki kızcağız baba bilsin " Anneanne söylenene kafa salladı ve buruk bir ifadeyle gülümsedi.Haklılardı,zavallı torununun ne anne gördüğü ne de baba gördüğü vardı.Ama damadı Cem'in bu yaptığı şımarıklıktan başka bir şey değildi.Ölen onun karısıysa Nilgün Hanım'ın da kızı değil miydi?Peki bu çocuk büyürken babası niye yoktu.Neden yalnızca maddiyat konuşulduğunda ortadaydı.Hiç mi merak etmedi kızını ? Yoksa bu kadar zalim miydi? Nilgün Hanım'ın kafasının içinde dönüp durmaya başladı bu düşünceler. Tüm insanlar gidince Defne'yi yanına çekti,koltuğunda yer açtı ve eliyle oturmasını işaret etti.Defne ne olduğunu anlamasa da oturdu,anneannesinin tavırları çok sakin ve yavaş görünüyordu. En sonunda derin bir nefes alarak konuştu. "Defne'm ,kuzum" Defne'nin saçını okşadı. "He anneannem söyle.Bir şey mi oldu?" "Ben bir karar aldım ama kabul etmeyeceğini biliyorum."dedi Nilgün Hanım ağzında geveleyerek. Defne ise ona anlamayarak bakıyordu. "Ben ,babanla konuşup seni onun yanına İstanbul'a göndermeyi düşünüyorum yavrum. Sen bu yaşına kadar biliyorum görmedin onu ama ben artık sana tek başıma bakamam ,yanlış anlama ben kendim için değil senin için istiyorum bunu. Kendimi de bir huzurevine yerleştireceğim İstanbul'a yakın bir yerde.Bu ev artık bana ağır gelir Defne'm" Nilgün Hanım ağzında gevelediği sonunda çıkartabilmişti.Defne gözleri dolmuş bir halde anneannesine bakıyordu. Gözlerini kapadı ve derin nefes aldı. Ne diyebilirdi bilmiyordu,bu yaşlı kadın aklında bir plan yapmış ve onun yazgısını da tek başına çizmişti.İstemiyorum diye bağırarak ortalığı yıkmak istedi Defne ama yapamazdı.Bu kadın o kadar acı çekmişti şimdi nazlanıp onun canını daha da yakamazdı. Hem gideceği yer babasıydı,yıllarca merak ettiği resimlerde gördüğü -onu bir gün bile aramamış hiç merak etmemiş bir baba- adam. Baba kelimesini aklından her geçirdiğinde kalbindeki o boşluk hissini geçiremiyordu.Peki bu adam babalık yapmak ister miydi ?Bunca yıl sonra... Nilgün Hanım bir sürü şey sıralarken Defne sadece bunları düşünüyordu. O babasıyla yaşamak istediğinde babası da onu isteyecek mi?Yoksa hiç umursamadığı bu zavallı kızı bir kez daha itecek mi? Defne'den beklediği gibi bir tepki almamıştı Nilgün Hanım ,Defne bağırır çağırır gitmek istemez sanıyordu ama biliyordu da neden böyle tepkisiz kaldığını. Sonuçta o yetiştirmişti torununu gözü gibi o bakmıştı,huyunu da bilirdi elbet. İçten içe buruk bir sevinçle akşam odasına çekildiğinde damadını aradı hemen. Telefon telaşla açılmıştı ve hatta korkuyla çünkü Cem biliyordu kayınvalidesinin onu boş yere aramayacağını. Bu defa kızını kaybettiğini sanmıştı herhalde.Ne acı daha huyunu bile bilmiyordu kızının oysa. Nilgün Hanım fazla uzatmadan konuya girdi.Bundan sonra artık Defne'nin onunla yaşayacağını ve bir sürü şeyi sıralamıştı. Kendisinin huzur evinde olacağını da. Cem'in sesi tok ve ciddi geliyordu. Kararlı bir tavırla aynı şeyi söylüyordu. "Nilgün anne, yıllar önce ben onu size emanet ettim.Şimdi nasıl olur da sende yaşayacak diyorsun?Bunca sene sonra ben..." "Ben yapamam" "Bir çocuğa bakamam " "Defne bir çocuk değil artık Cem ,o on altı yaşında genç bir kız.O senin kızın ve o babasını tanımak istiyor. Sen de eminim bunu istiyorsun" dedi. Cem duraksadı ve sessizleşti.Adeta içine sinmiş gibiydi.Nilgün Hanım durmadı ve devam etti. "Hem..."dedi.Cem o esnada bir şey söyler gibi oldu ama Nilgün Hanım'ın cümlesiyle sustu. "Hem Dilan'da böyle olsun isterdi." Nilgün Hanım gözleri hafif dolarak bunu söyledi en son ve Cem uzun bir süre cevap veremedi.Daha sonra zayıf bir ses tonuyla onayladı Cem bunu. "Öyle diyorsan...Gelsin,peki." "Yarın akşam Defne sizin eve varmış olur" Nilgün Hanım garip bir surat ifadesiyle gülümserken telefonu kapattı. Yarın sabah erkenden kalkıp İstanbul için bir bilet alıp küçük torununu yolcu edecekti.Ardından o da tüm işlemleri halledip İstanbul'daki bir huzurevine naklini yaptıracaktı.Dilan'ın yavrusu Dilan'ın evinde uyuyacaktı artık.Bunun mutluluğu evlat ve eşinin hasretiyle birleşince gülümserken ağlamaya başladı kapı tıklatılıp içeri Defne girince o bunu gizleyemedi ve Defne'de sorgulamadan Nilgün Hanım'a sıkıca sarıldı. |
0% |