Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24.Bölüm SERSERİ

@mermaidmaryy

Günler çok hızlı geçiyordu ,Defne'nin hayatında her şey yolunda ve güzel gidiyordu. Kalbini canlandıran bir aşk ,eğlenceli arkadaşı ve onun için bir şeyler yapmaya çalışan bir babası vardı. Babasıyla birlikte annesinin yaptığı tarifleri denemek için mutfaktaydılar. Cem, mutfakta yemek yapan kızını izlerken geçen yılların acısını ve pişmanlığını hissediyordu. Keşke daha cesur bir adam, daha iyi bir baba olabilseydim diye iç geçiriyordu. Her şeye rağmen şimdi onunla yaşamaktan mutluydu ve her geçen gün bunu kalbinde hissediyordu.

Defne'nin önüne Dilan'ın en sevdiği yemek tariflerinin olduğu defteri koymuş ve mercimek çorbasını birlikte yapmak için kolları sıvamıştı ama Defne çorbayı yapmaya başlayınca hiçbir şey yapmadan durup onu izlemeye karar vermişti. Kızını ancak o başka şeylerle meşgulken ya da uyurken izleyebiliyordu. Defne mercimek çorbasının içine koyulacak sebzeleri doğrarken babasının onu izlediğini fark edip gülümsedi.

" Hani birlikte yapacaktık?"

Cem de gülümsedi ve kafa salladı. Defne'nin gülen gözlerinin içine baktı ve konuştu.

" Sen gayet iyi yapıyorsun diye mahvetmek istemedim."

Defne, başını sallayarak ve gülümseyerek sebzeleri kesmeye devam etti. Tam o sırada, masanın üzerindeki telefon çalmaya başladı ve Cem , hızla masaya yöneldi, arayanın 'LOVE' olarak kaydedildiğini görünce endişeyle Defne'ye baktı. Defne ise mahcup ve çekingen bir ifadeyle ona karşılık verdi, ellerini havluyla sildi ve telefonu eline aldı.

Defne, telefonunu açarak ve sakin olmayı deneyerek içeri geçti. Cem, düşünceli bir ifadeyle soğanı soyup doğramaya koyuldu. Kızının bir sevgilisi olmasına hiç sıcak bakmıyordu, hele ki bu çocuk o hayırsızsa, onaylaması kesinlikle mümkün değildi. Yeni kavuştuğu kızının öyle pis erkeklerle birlikte olması düşüncesi onu çılgına döndürüyordu ve belki de ilk kez kızını bu kadar kıskanıyordu. Etraftaki erkeklerin ona zarar vereceğini düşünmeden edemiyordu. O, birini sevmek için çok gençti; hatta daha bir çocuktu. Kendi içinde bir savaş yaşarken, Defne telefon konuşmasını bitirmiş ve yanına gelmişti. Sanki hiçbir şey olmamış gibi mercimekleri ve sebzeleri tencereye ekledi ve babasına doğradığı soğanları vermesini istedi. Cem, karmaşık bir ifadeyle, kesme tahtasını kızına uzattı ve lavaboda ellerini yıkadıktan sonra tezgahın bir köşesine dayandı. Kafasında onu yiyip bitiren bu şeyi söylemeden daha fazla yapamayacaktı.

"Arayan o çocuk muydu?"

"O çocuğun bir adı var. Ege."

"Öyleyse neden onu adıyla kaydetmedin?"

Defne şaşkın bir şekilde Cem'e bakıp yüzünü buruşturdu.

"Sana gerçekten inanmıyorum telefonuma mı baktın?!"

Cem kaşlarını çattı ve ciddi görünmek istercesine omuzlarını dikleştirdi. Kızının onu artık babası olarak saymasını istiyordu.

"O çocukla görüşmeni istemiyorum Defne."

Defne'nin kaşları birden yukarı kalkarken Cem'inkiler daha da çatılmıştı.

"Sen bana karışamazsın!" Defne tencerenin kapağını sertçe kapatırken babasına sesini yükseltmişti.

"Sen bu evde yaşıyorsan ve ben de senin babansam her şeye karışırım."

Defne sinirden gözleri dolmuş bir şekilde Cem'e yaklaştı. Gözleri neredeyse dolmak üzereydi ve gergindi.

"Ben onu seviyorum ve sen istedin diye ondan ayrılmayacağım. Asla!"

Cem de daha fazla dayanamadı ve sesini yükselterek Defne'nin üzerine doğru yürüdü.

"Sen bu evin kurallarına uymak zorundasın küçük hanım. Ben geçmişte bir hata yapmış olabilirim ama bu kadarına da susamam! Sen henüz çocuksun bir erkekle bu kadar samimi olamazsın."

"Öyle mi?"

"Öyle!"

Defne sinirle masadaki bıçağı eline aldı ve bağırarak kesme tahtasına sapladı.

"Sen bana on altı sene önce babalık yapacaktın! Şimdi senin vermediğin sevgiyi başkası verince mi kabahat oldu? "

Defne dolu gözlerle Cem'in yanından geçerken Cem de öfkeyle arkasından söylenmeye devam etti.

"Senin dilin çok uzadı küçük hanım!"

O anda ocakta pişen mercimek çorbası kapak nedeniyle taşmaya başladığında, Cem hızla oraya giderek ocağı kapattı ve ardından ev çalışanlarına kızgın bir ses tonuyla bağırdı.

"Fatma Hanım! Mutfakla ilgilenin lütfen."

Daha sonra mutfaktan çıkarken mutfağa doğru merakla gelen Hazel Hanımı gördü ve onunla da sinirli bir şekilde konuştu.

"Defne'ye verdiğiniz dersler az geliyor ki aklını başka şeyler meşgul edebiliyor. Ben size niçin para veriyorum Hazel Hanım!? Kızım sokak serserileriyle dolaşırken nasıl bunlara engel olmazsınız?"

"Sakin olun Cem Bey, çok kaba konuşuyorsunuz. Ben ona sizin ve onun istediği süre kadar ders veriyorum. İngilizce ve Fransızcası gayet iyi ilerliyor. Bana verilen görevler bunlar, çocuğunuza ebeveynlik yapmak benim görevim değil."

Cem kendisine karşılık verilmesine daha çok sinirlenirken Hazel Hanım saçlarını geriye iterek Cem'e baktı.

"Siz Defne'yi değil kendinizi düşünüyorsunuz!"

Cem sinirle solurken kibar olmaya çalışarak ve dişlerini sıkarak konuştu.

"Kendinize gelin ve benimle düzgün konuşun! "

Hazel Hanım kaşlarını çattı ve kafa sallayarak devam etti.

" Benimle konuşurken sınırı aşan sizdiniz, kusura bakmayın"

Hazel yabancı aksanıyla sinirliyken bile şirin görünüyordu. Cem 'e de oldukça sinirlenmişti, sinirine hakim olmaya çalışarak kapıya doğru hızla ilerleyip bahçeye çıktı.

Defne aşağıdaki sesleri duyup merakla aşağı inerken Hazel Hanım'ın bahçeye çıktığını gördü.

"Şimdi de öğretmenime mi sardın?"

Cem kızgın bir suratla Defne'ye bakarken yanlış bir şey söylememek için özen gösteriyordu.

"Babanla düzgün konuş"

"Emredersiniz."

Defne gözlerini kısarak babasına bakarken Cem onunla arasını daha fazla bozmamak için sakin olmaya çalışarak susuyordu. Defne ise onun yanına yaklaşıp sinirlenmesi için gülümseyerek konuşmaya başladı.

"Akşam yemeğine sevgilimi davet ediyorum. Haber vermek istedim!"

Cem sinirli bir şekilde bakarken Defne meydan okuyarak gülümsüyordu.

"Gelsin, geleceği varsa göreceği de var Defne Hanım."

Defne babasının söylediğine kulak asmayarak yanından geçip Fatma Hanım'a misafirleri olacağını söyleyip bahçeye Hazel Hanım'ın yanına çıktı.

Hazel uçuşan saçlarıyla ve hüzünlü bakışlarıyla çok güzel görünüyordu. Yorgun bakışları Defne ile buluştuğunda gülümsemeye çalıştı ve göğsünde birleştirdiği kollarını serbest bıraktı.

"Ma chèrie(Canım)"

"Je m'excuse pour mon père, Mademoiselle Hazel.(Babam adına özür dilerim,Hazel Hanım)"

Hazel Hanım kibar bir şekilde gülümsedi.

"Ce n'est pas grave, chérie, les pères sont parfois comme ça.(Sorun değil tatlım,babalar bazen böyledir)

Defne şaşırdı ve meraklı gözlerle kadını süzerek konuştu.

"Votre père était-il comme cela ? (Babanız da böyle miydi?"

Hazel,Defne'nin yanağına elini koydu ve gülümsedi.

"Benimki ben henüz on yedi yaşındayken öldü. Bu yüzden şimdi her şeyin çok geç olduğunu sansan bile aslında o an gelene kadar hiçbir şey için geç değildir, ma beauté(güzelim)"

Defne üzgün bakışlarla Hazel Hanım'a bakarken onun nasıl bir hayat yaşamış olduğunu düşünmeden edemiyordu. Sakin bir tavırla ona yaklaştı ve sıkıca sarıldı.

"İyi ki benim öğretmenim oldunuz. Teşekkür ederim."

Hazel Hanım sarılmaya karşılık vererek tebessüm etti ve bir süre daha o şekilde sarılmaya devam ettiler. Cem ise pencereden onları izliyordu, her zamanki gibi yaptığı şeyi yapıyordu. Birilerinin hayatını mahvettikten sonra kendi penceresinden olanları izliyordu.

Akşama doğru Defne'nin dediği gibi oldu, Ege akşam yemeği için geldi ve tabii ki Cem bu durumdan hiç memnun değildi. Defne heyecanlı bir şekilde babasına baktı ve onu ciddi bir ses tonuyla uyardı.

"Beni seviyorsan eğer çocuğa doğru düzgün davranırsın"

"Seni seviyorum ama bu dediğin olmayacak. Madem o buraya gelme cesaretini gösterdi, karşılığını da alacak sevgili kızım."

Defne babasının laflarına göz devirdikten hemen sonra kapıya doğru ilerledi. Ege'yi daha fazla bekletmek istemiyordu ve yüzüne kocaman bir gülümseme kondurdu. Kapıyı açtığında beyaz güllerle ve Ege'nin sarı saçlarıyla karşılaştı. Defne kıkırdayarak çiçeklere bakarken Ege çiçeklerin arasından kafasını uzattı ve gülümsedi.

"Beni özlemişsin diye duydum."

"Çok!"

Defne, Ege'nin elindeki çiçekleri kokladıktan sonra ona içeri geçmesi için yer açtı. Ege, tereddüt ederek içeri adım atarken, Cem'in keskin bakışlarıyla karşı karşıya geldi. Cem, sanki onu parçalayıp etlerini kartallara atacakmışçasına ona bakıyordu. Gergindi ve ne yapacağını bilmeyen bir tavırla elini Cem'e uzattı.

"Merhaba Cem Bey"

"Merhaba"

Cem karşısındaki serseri çocuğun elini sıkıca tutup sert bir ifadeyle gözlerinin içine baktı. Ege elinde bir ağrı hissederek dişlerini sıktı ve canının acıdığını belli etmemeye çalışarak Defne'ye baktı.

" Erkek arkadaşım Ege"

Cem sinirlenmemeye çalışarak kafa salladı ve çocuğun elini son bir kuvvetle iyice sıkıp bıraktı.

"Memnun oldum"dedi Ege, Cem ise cevap vermeyerek masayı işaret etti. Daha sonrasında Defne ve Ege softaya geldiklerinde oturduğu yerden Ege'ye bakıp konuştu.

"Boş laflara gerek yok, senin gelmeni beklerken yeteri kadar acıktık."

Defne kaşlarını kaldırıp Cem'e baktı ve sessizce mırıldandı gözleri neredeyse yerinden çıkacak gibi görünüyordu.

"Baba..."

Cem, kızının söyleyemediklerini anlayıp sustu ve Fatma Hanım'ın çorbaları getirmesini izlemeye koyuldu. Ege ise terleyen ellerini devamlı pantalonuna sürüyor ve bu akşamın sağ salim bitmesini umuyordu. Defne, Ege'ye güven vermek için gözünü kırparak gülümsedi.

Mercimek çorbaları içilmeye başlarken Defne kıkırdayarak Ege'ye baktı.

"Ben yaptım çorbayı biliyor musun?"

"Gerçekten mi? Çok lezzetli olmuş "

Cem ikisinin birbirine ilgili bakışlarını yakaladığında öksürdü ve ortamı dağıtmak için kızına bakıp güldü.

"Niye yalan söylüyorsun Defne'ciğim, birlikte yaptık ya çorbayı"

Defne de güldü ve kafa salladı.

"Evet babamla birlikte yaptık annemin tarifi."diye düzeltti. Ege çorbadan bir kaşık alıp tebessüm etti.

"Harika olmuş ellerinize sağlık"dedi. Cem Ege'nin en ufak yanlışını yakalamak için sürekli onu süzüyor ve işkence ediyordu.

"Eee Ege, ne iş yapıyorsun?"

"Öğrenciyim."

"İşsizsin yani."

Ege gergin bir şekilde nefes verirken Defne ortamdaki gerginliği dağıtmak için bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu.

"İşsizim Cem Bey, ailem ayrı ve tek başıma yaşıyorum ama baba parasıyla geçiniyorum."

Cem kaşlarını çattı ve başını salladı. İçinde bu çocuğa karşı hissettiği endişe giderek artıyordu ama kızını kırmamak için olabildiğince susuyordu.

"Anladım, güzel."dedi umursamaz bir tavırla. Defne biraz olsun rahatlarken önlerine konulan akşam yemeğini hiçbir tat alamadan gergin bir şekilde yiyorlardı. Ege içinden Cem'in seri katil gibi göründüğünü geçirirken yiyeceğine zehir katmış olma ihtimalini de düşünüyordu. Ortamdaki gerginlik Cem'in durup dururken gülmesiyle kesildi. Defne şaşkınca babasına bakarken Ege ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Cem'in gülüşleri kahkahaya dönüşürken kahkahalar arasında konuşmaya çalışıyordu.

"Benimle tanışmaya gelmiş, serseri... "

Defne elini kafasına koyup utançla yüzünü kapadı. Ege garip bir yüz ifadesiyle bakarken Cem ona bakıp daha çok güldü.

"Ben kızımı yolda bulmadım senin gibi bir serseriyle ilişkisine onay verecek kadar da delirmedim. "dedi ve ayağa kalktı. Gülüşü ciddileşirken Ege de elini yumruk yapmıştı ve daha fazla dayanamadı.

"Kızınızı bu kadar çok düşünüyorsanız neden bu zamana kadar yanında değildiniz? Neden sizle yaşamasını istemediniz? Babalık yapmak yanında beni görünce mi aklınıza geldi "

Defne gözlerini irice açıp Ege'ye baktı ardından babasına döndü. Cem elini yumruk yapmış Ege'nin ağzından çıkacak tek bir kelimeye bakıyordu. Defne ayağa kalktı ve babasının yanına gitmek için hareketlendi.

"Sen ne hakla bizim aile meselelerimize burnunu sokarsın? Hadsiz!" diye sinirle yumruk yaptığı elini masaya vurdu Cem. Ege de ayağa kalktı ve Cem'e inat sesini yükselterek konuştu.

"Siz benim umurumda bile değilsiniz. Benim umurumda olan tek kişi Defne. Onu önce bir oyuncak gibi kenara koymuşsunuz şimdi ise kısıtlayarak baba olmaya çalışıyorsunuz. O sizin kuklanız değil, siz gel deyince gelecek git deyince de gidecek mi sanıyorsunuz ?!"

Cem kendini daha fazla tutamadı bu lafların üzerine bağırarak Ege'ye yumruk attı.

"Terbiyesiz! Defol git evimden. Bir daha da kızımın yüzünü anca fotoğraflarda görürsün"

Ege savrulurken Defne panikle sıçradı. Ona yaklaşacağı esnada Cem kolundan tuttu ve arkasına doğru çekti.

"Def ol!" diye tekrarladı Cem. Ege sessiz bir şekilde dişlerini sıkarak ve sinirden soluyarak kapıya yönelirken Defne de dolu gözlerle onun gidişini izliyordu. Babasına duyduğu öfkeden neredeyse delirecekti. Ege arkasını dönüp Defne'ye üzgün bir bakış atarken Defne onun yanına gitmek için babasının önüne geçti. Cem Defne'nin kolundan tuttu ve Fatma Hanım'a kapıyı kapatmasını söyledi. Defne babasının bu öfkesini anlayamıyordu ve oldukça kızgındı. Cem sinirli bir şekilde Defne'ye bağırdı.

"Sen nasıl olur da o serseriyi benim karşıma getirip benimle böyle konuşmasına izin verirsin?"

"Sorun yaratan sendin! Sen ona öyle şeyler söylemeseydin eğer o sana öyle davranmazdı."

"Bu yine de ona ailemiz hakkında yorum yapma hakkı vermez Defne!"

Defne diyecek bir şey bulamadı ve kafasını eğdi. Aslında onun söyledikleri yalan değil demek istiyordu ama her şeyi düzeltmeye çalışan babasın uğraşlarını gördüğü için susmayı tercih etti. Ege'yi evden kovduğuna inanamıyordu.

"Ege meselesi burada kapandı. Telefonunu da bana veriyorsun."

Defne şaşkın bir şekilde babasına baktı ve somurttu.

"Sana inanmıyorum! Sen iyice delirdin. Ben onu seviyorum, sen istersen beni kulelere kapat ama bu değişmeyecek"

Cem,samimiyetsiz bir şekilde tebessüm etti ve Defne'nin elindeki telefonu aldı. Defne telefonu vermemek için dirense de fayda etmedi.

"Şaka mısın sen?!"

"Babanla düzgün konuşmayı ve doğru düzgün insanlarla arkadaşlık etmeyi öğrendiğinde telefonunu gelip alırsın."

Defne, sinirli bir şekilde oflayıp merdivenlerden yukarı çıkarak odasına girdi ve kapıyı sert bir şekilde kapattı. Babasından nefret ediyordu, onun bu saçma tavırlarından ve senelerdir yapmadığı babalığı böyle yaptığını sanmasından bıkmıştı. Aptal bir şekilde hayatını mahvediyordu. Yıllar önce yaptığı gibi mahvediyordu. Defne sinirli bir şekilde kapısını kilitledi ve ayakkabısını çıkarıp kapıya doğru fırlattı.

"NEFRET EDİYORUM SENDEN!"

"KEŞKE ANNEM YERİNE SEN ÖLSEYDİN!"

Herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle bağırdı ve olduğu yere çöktü, sinirden ağlamaya başladı. Odasındaki tablet aklına gelince Ege'ye mesaj atmak için ayaklandı ve tableti eline aldı. Ama Cem interneti kapattığı için bir ağ bağlantısı yoktu. Ona da sinirlendi ve derin nefes alarak tableti yatağa fırlattı.

"Uyuz adam!"

O esnada penceresinden tıkırtılar gelmeye başladı. 'Tık tık tıka tık'

Defne pencereye doğru yöneldi ve perdeleri açtı. Perdeleri açmasıyla pencerenin denizliklerine tutunan Ege'yi görüp rahat bir şekilde nefes aldı.

"Ege..."

Pencereyi hızla açıp kollarını Ege'nin omuzlarına sardı. Ege sinirli bir ses tonuyla mırıldandı.

"Benimle gel."

"Gelemem , başını belaya sokar görmüyor musun yaptıklarını telefonumu bile aldı elimden."

Ege mutsuz bir yüz ifadesiyle Defne'ye baktı.

"Böyle olacağını tahmin etmemiştim özür dilerim ama baban çok üzerime geldi. Ben onunla iyi anlaşmaya çalışıyordum sen de gördün."

"Biliyorum, sorun değil. Bunları boşver, sen iyi misin, çok canın acıdı mı?" dedi. Ege, Defne'nin kendisi için endişelenmesine sevindi ve gülümsedi.

"Endişe edilecek bir şey yok aşkım"

Defne bu sevgi sözcüklerine hala alışamamıştı ve her defasında heyecanlanıyordu. Utangaç bir tavırla Ege'nin yanağına elini koydu. Babasının vurduğu yer morarmaya başlamıştı bile. Üzgün ve çaresizce bakarak konuştu.

"Babam adına özür dilerim"

"Dilemene gerek yok. Seni seviyorum ve bu adamdan kurtulman için her şeyi yapacağım."

Defne ,Ege'nin dediği şeyden dolayı kendini biraz kötü hissetse de bir şey diyemedi ve öylece baktı. Ege, Defne'nin burnuna bir öpücük kondurdu ve tutunduğu denizliklerden kuvvet alıp Defne'nin dudağından öptü. Defne tebessüm ederek geri çekildi.

" Görüşürüz yarın, üzme kendini yat uyu tamam mı? " dedi Ege. Defne kafa salladı ve Ege giderken arkasından baktı. Şimdi ne yapacağını düşünüyordu. Babasının sevdiği çocuğa vurması hoş olmasa da Ege'nin söyledikleri de onu rahatsız etmişti. Keşke bunları düşünmeyi durdurabilseydi. En sonunda hatayı kendinde bulmayı başarmıştı sonuçta eve Ege'yi o davet etmişti. Üstelik daha sevgili olalı bir ay bile olmamıştı.

Cem kendi odasında yine Dilan'ın hayaliyle konuşuyordu. Defne'nin yaptıklarından dolayı çok öfkeli olduğundan söz ediyor ve onun ellerinden kayıp gideceğinden korktuğunu söylüyordu. O kendi kendine odada konuşurken açık kapıdan onu izleyen Hazel Hanım'ı görmemişti. Hazel, Cem'in ne kadar yaralı bir adam olduğunu düşünüyor ve çekinerek onu dinlemekten kendini alıkoyamıyordu.

"Kızımızın bir serseriyle olup hayatını mahvetmesine izin veremem. Onu korumaya çalışıyorum görmüyor kimse. Sen olsan bir yolunu bulurdun sevgilim. Kızımızın da gönlünü yapardın ama ben beceremiyorum. Ama ben onu ne pahasına olursa olsun koruyacağım, isterse benden nefret etsin. "

Cem kafasını kapıya doğru çevirdi ve Hazel ile göz göze geldi. Hazel panikle ve utançla kapının kenarından çekilirken Cem kapıya yaklaşıp Hazel'a seslendi.

"Hazel Hanım"

Hazel utanç ve korkuyla Cem'in yanına yaklaştı. Onu gizlice bir sapık gibi izlediği için azarlayacağını düşünüyordu ama öyle olmadı. Cem yorgun ve hüzünlü bakışlarını Hazel Hanım'ın üzerinde gezdiriyordu.

"Ben sabah sizin üzerinize geldiğim için özür dilerim."

"Sorun değil Cem Bey, ben de şimdi için özür dilerim." Hazel, heyecanlı aşırı kötü aksanıyla neredeyse Türkçe'yi unutmuştu.

Cem yaslanacak bir omuz arıyor gibiydi. Yorgun ifadesiyle Hazel Hanım'ın gözlerine bakıyordu.

"Ben yoruldum Hazel Hanım. Yaptıklarımdan,yapamadıklarımdan her şeyden çok yoruldum.İyi bir baba olmak isterken kızımın ölmesini dilediği bir baba oldum. "

Hazel,Cem'e teselli vermek isterce omzuna dokundu.

"Être père est un travail fatigant,monsieur...(Baba olmak zor iştir,mösyö) "

Cem anlamadığı için öylece bakmıştı ve Hazel ise ihtiyacı olan bir babaya destek olmak için sarıldı.

"Her şey düzelecek "

Cem kafasını Hazel'ın omzuna yasladı ve ağlamaya başladı.

"Dayanamıyorum, Dilan'ın öldüğü gün ben de ölmeliydim. Ne kızıma iyi bir baba olabildim ne yaşayabildim ne de ölebildim. Her şeyden kaçan korkak bir adamdım sadece."

Hazel ne yapacağını bilmiyordu ve yalnızca ona destek olmak istiyordu. Elini Cem'in sırtına koydu ve sıvazladı. Cem , zavallı kadının gömleğini göz yaşıyla ıslatabilecek kadar ağlıyordu. Hazel ise yalnızca üzüldüğü bir adama yardımcı olmaya çalışıyordu.

"Hayattasınız ve hala bir şeyleri düzeltebilirsiniz Cem Bey, Defne için daha iyi bir baba olabilirsiniz. Herkes yavaş yavaş baba olur ama siz birdenbire oldunuz. The responsibilities are not easy.(Sorumluluklar kolay değil.)"

Loading...
0%