Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28.Bölüm AMBULANS

@mermaidmaryy

 

Kırmızı ışık, daha önce hiç bulunmadığı bir odada etrafı aydınlatırken, içinde tuhaf bir his uyandırdı. Defne tedirgin bir şekilde boş odanın içerisinde etrafına bakıyordu. Ne bir kapı ne de bir pencere vardı. Onu kim buraya hapsetmişti? Kırmızı ışık gözlerini yoruyordu ve korkutuyordu. Gözlerini ovuşturdu ve etrafa yeniden bakmaya başladı. Az önce fark etmemiş olmalıydı ama duvarlardan birinde üzerindeki fotoğrafların belli olmadığı çerçeveler asılıydı. Yavaş adımlarla yürüdü ve çerçevelere baktı. Babası, anneannesi, Ege, Caner, Zeynep, Hazel Hanım ve halasının fotoğrafları asılıydı. Gülümseyerek fotoğraflara bakarken birdenbire deprem olmaya başladı ve ardından bir siren sesi duyuldu. Kırmızı ışık yanıp sönüyordu. Bu deprem sanki yalnızca bu odanın içerisinde oluyor gibiydi. Duvarlarda çatlaklar oluşmaya başlamıştı,korkutucuydu.

"BABA!"

Defne, ürkek bir şekilde yere çökerken babasına seslenmişti. Ağzından çıkan ilk kelimenin bu olması ona da garip hissettirmişti. Yıllardır hayatında olmayan adamı korktuğu ilk anda çağırmıştı.

Deprem daha da şiddetlendiğinde siren dışında garip sesler duymaya başladı. Sanki Ege'nin sesi gibiydi.

"Defne!" Ege'nin sesi boğuklaşıp ardından Caner'in sesi duyuldu.

"Def!"

Defne şaşkınca etrafına bakındı ve kafasını ellerinin arasına alıp bağırdı.

"Çıkartın beni buradan! Ege! Caner!"

"Neredesin?" Caner'in sesi yankılandığında Defne ağlamaklı bir halde bağırdı.

"Buradayım!" Defne sarsan depremin şiddetiyle yere yığıldı ve duvarlardan çerçeveler bir bir düşmeye başladı. Defne gözlerini düşen çerçevelere yöneltmişti ve sadece izliyordu. Önce anneannesinin daha sonra Ege ve halasının fotoğrafları düşmüştü. En sonunda ise Hazel Hanım'ın çerçevesi.

Deprem bir sesle anında durduğunda Defne şaşkınca olduğu yerde duvara bakıyordu.

"Kızım"

Bu ses Cem'e aitti. Defne korkuyla ağlamaya başlamıştı. Babasının onu duyduğunu ve kurtarmaya geldiğini düşünüyordu.

"Korkma, yanındayım."

Defne çok yakından duyduğu bu sesle arkasına döndü ve babasını görüp korkmuş bir ifadeyle sarıldı. Öyle sarılıyordu ki neredeyse onu boğacaktı. Cem kızının saçlarını okşuyor ve sakin olmasını söyleyip duruyordu.

"Üzülme, sakin ol baban yanında."

Defne birden gözlerini açtı ve yatakta doğruldu. İçinden ne saçma bir rüyaydı diye düşündü. Cem ile kendisinin duygusal olarak bağlandığını hissetmişti ve kapalı alan fobisi tetiklenmişti. Düşen çerçeveler ve deprem ne anlama geliyordu? Derince bir nefes alıp verdi.

Defne kafasını iki yana salladı ve dün gece Ege ile birlikte uyuduklarını hatırlayıp yanına baktı. Ege çoktan uyanmış ve gitmişti. Komodin üzerinde bir not görünce nefes verdi ve gördüğü rüyayı unutmayı umarak notu eline aldı.

Seni seviyorum prenses, günaydın

Notu okuduktan sonra minik bir tebessümle yataktan kalktı. Telefonuna baktı ve Ege'ye notuna karşılık bir mesaj yazdı.

D:Günaydınn, keşke güne de seni görerek başlasaydım.

Cevap gelmesini beklemeden telefonu yatağa koyup üzerine giymek için kıyafet aramaya başladı. Hava güzel olduğu için etek giyebilirim diye düşünüyordu. Üzerine birkaç kıyafetini tuttu ve en içine sineni giymeye karar verip üzerini çıkarttı.

Hazırlanıp aşağı indiğinde herkes uyanmış gibi görünüyordu ama kahvaltı hazır değildi. Anneannesi ve babası salonda açık olan televizyona bakıyorlardı. Defne ikisine bakıp gülümsedi. Cem bir yandan elektronik gazetesini okurken anneannesi de kanalları değiştirip kendisine uygun bir tanesini arıyordu.

"Günaydın ahali"

"Günaydın yavrum"

"Günaydın kızım"

Defne ikisine de gülümseyip yanlarına ilerledi ve anneannesine sıkıca sarıldı. Anneannesi de ona bakıp sarıldı.

"Ne oldu, çok özledin beni herhalde"

"Özlerim tabii, ben sana asla doyamam ki Nilgün sultan " dedi. Anneannesi yutkundu ve buruk bir gülümseme ile Defne'nin yanağına dokundu.

"Ben de sana doyamam benim kara kuzum"

Cem ikisini göz ucuyla izleyip tebessüm ederken Hazel da yanlarına geldi. Defne ile biraz ders çalışmak istiyordu. Uzun zamandır dersleri aksattığını biliyordu ama anlayışlı olmaya çalışıyordu.

"Defne, study time!"

"Huh! Şimdi mi? "dedi.

Hazel gülümsedi ve Defne'nin yanına oturup kafa salladı.

"Kahvaltı öncesi hızlı bir speaking hiç fena olmayacak. Hadi gel benimle bahçede pratik yapalım."

Defne oflayarak babasına baktı, Cem kafasıyla bahçeyi gösterdiğinde Defne bıkkınlıkla nefes verdi ve kafa sallayıp ayağa kalktı. Onlar bahçeye çıktıklarında Nilgün Hanım üzgün bir ifadeyle Cem'e bakıp yutkundu.

" Defne'ye söylemeli miyiz?" dedi. Cem, Nilgün'e baktı ve elindeki tableti bir kenara koyup doğruldu. Kadının ellerini tuttu ve ciddi bir şekilde konuşmaya başladı.

"Anlatmak doğru mu yanlış mı bilmiyorum. Her türlü öğrendiğinde üzülecek. Ben sadece seninle son anılarını üzgün bir şekilde yaşamasını istemiyorum. Bilse de bilmese de bir şeyi değiştiremeyecek. " dedi. Nilgün dolmaya başlayan gözlerini tavana dikti ve boğazındaki düğüme rağmen konuşmaya çalıştı.

"Tek endişem o, Cem... Ona iyi bakacaksın biliyorum ama dedesinden sonra beni de kaybetmeyi kaldırabilir mi bilmiyorum. Yıllardır beni ve dedesinden başkasını bilmedi. Ben de gidince ne yapar, ne hisseder bilmiyorum ve korkuyorum. Ölmekten değil, Defne'min hayatını mahvetmekten korkuyorum." dedi. Göz yaşları akmadan duramamışlardı ve çoktan yanaklarına süzülmüştü. Cem'in de gözleri dolmuştu ve Dilan'ın ölümünde yaşadıkları gözünün önünde tekrardan canlanmıştı.

"Defne artık babasının yanında, rahat ol Nilgün anne. Ben hatamı anladım artık kızımdan ayrılamam. Onu asla yalnız bırakmayacağımdan artık emin olabilirsin. Hayatta sevdiklerimizi kaybetmek de var ama bir şekilde yaşıyoruz hepimiz. Yine de senin için yapabileceğim bir şey olsaydı keşke, çok üzgünüm. " dedi ve Nilgün'ün elini iki avcunun arasına aldı. Dolan gözlerinden yaş süzülmesin diye kendini fazlasıyla kasmıştı. Nilgün, Cem'in elini sıkıca tutarak gözlerine baktı. Titrek sesiyle konuştu.

"Benim için üzülme, kızıma ve eşime kavuşacağımı bilmenin huzuru var içimde. Onlar el açmış beni bekliyorlar sanki, iki adım sonra onlarlayım gibi..."dedi. Cem kendini sıkarak tuttuğu gözyaşını dayanamayarak rahat bıraktı. Gözyaşları yanaklarını ısladığında Defne'nin her an gelebileceğini düşünüp ufak bir öksürükle hiçbir şey olmamış gibi davranarak elinin tersiyle sildi. Ardından ikinci bir öksürükle boğazındaki balgamı temizledi ve Nilgün Hanım'ın omzuna elini koydu.

"Toparla kendini, torununun sana ihtiyacı var. "dedi ardından bahçeye doğru yürüyerek pencereden Defne'yi izlemeye başladı. Onun daha mutlu anılara ihtiyacı var diye düşünüyordu. Anneannesini iyi hatırlaması gerekiyordu onun için en doğrusu buydu. Anneannesinin yalnızca birkaç ay ömrü kaldığını bilmesi Defne'ye hiçbir şey kazandırmazdı ama bilmemesi daha fazla güzel anıların yaşanmasına izin verebilirdi.

Defne ve Hazel gülüşerek kendi aralarında erkek mevzularını konuşurlarken Defne fazlasıyla eğleniyor gibi görünüyordu. Onları izleyen babasını görüp el salladı ve Hazel Hanım da utangaç bir tavırla saçlarını düzelterek gülümsedi. Cem de onlara karşılık el sallayarak yüzüne ufak bir tebessüm kondurdu.

•••

Defne, kahvaltıdan sonra babasının ısrarları üzerine anneannesi ve babasıyla minik bir İstanbul turu yapmayı kabul etmişti. Babasının bu kadar ısrarcı olmasını anlayamasa da kendisi de İstanbul'u gezmek istiyordu. İstanbul'u tanımak ve güzelliklerini deneyimlemek...

Hep beraber Topkapı Sarayı'na gidip müzeyi gezdikten sonra Gülhane'de dolaşıp gülüşerek vakit geçirdiler. Dışarıdan bakıldığında harika bir aile gibi görünüyorlardı. Cem,kızının üzerine titreyen bir baba gibiydi ve kızını şımartmak için her şeyi yapıyordu. Dışarıda çiçek satan çiçekçilerin önünde beklerken birer demet beyaz gül aldı ve kızına ve kızının anneannesine kibarca uzattı.

"Buyurun hanımlar"

"Ne gerek vardı oğlum."

"Bu, bir gereklilik değil, sadece içimden gelen küçük bir jest. "dedi. Defne gülümsedi ve çiçekleri koklayıp babasının gözünün içine baktı. Babasına belki de ilk kez minnet hissediyordu,mutlu olmuştu.

"Teşekkürler baba," Defne, babasının değişimini ve gerçek bir baba olma yolunda ilerlediğini görebiliyordu ve bu durum onu oldukça rahatlatıyordu. Nihayet gerçek bir aile olmayı başarmışlardı. İlk eve geldiğindeki ilgisiz adamla şimdiki hali arasında büyük bir fark vardı ve bu durum, Defne'nin hoşuna gidiyor, babasına karşı sevgi beslemeye başlıyordu.

Hep birlikte gezip görüp yeni şeyler deniyorlardı. Defne başta mırın kırın ettiği bu geziden maksimum verimi aldığı için çok eğleniyordu. Bir sürü fotoğraf ve video çekmişlerdi ve hepsinde çok eğlendiği belliydi ama o, bu anıları tekrar tekrar izlerken nasıl üzüleceğini henüz bilmiyordu. Uzun ve eğlenceli gezinin ortasında Nilgün Hanım birden fena olup Cem'in koluna tutunduğunda da Defne bir şey anlayamamıştı.

"Anneanne?"

"İyiyim iyiyim, yaşlılık işte. Erken yoruldum."

Defne anneannesine baktı ve gerçekten iyi görünmediğini fark edip endişeli bir şekilde Cem'e döndü.

"Baba, geziyi bitirelim. Anneannem iyi görünmüyor dinlenmesi lazım."

Cem de telaşlanmıştı fakat Defne korkmasın diye belli etmemeye çalışıyordu. Nilgün Hanım'ın koluna girdi ve yürümesine yardımcı olarak ilerledi.

"Ben anneanneni eve bırakırım, sen istersen arkadaşlarınla vakit geçirebilirsin."dedi. Aslında bu bir bahaneydi, Defne anneannesinin çok kötü bir halde olduğunu anlamasın diye söylenmiş bir sözdü.

"Tamam olur ama haberdar edin beni."

"Merak etme kızım, sen de dikkatli ol. Taksiyle git nereye gideceksen ,al şu parayı." dedi hızlıca cebinden para çıkarıp Defne'nin eline sıkıştırdı. Defne ne diyeceğini bilemeden Cem kayınvalidesiyle birlikte ilerlemişti bile. Defne de ne yapacağını bilemeden bir taksi çevirmek için uygun bir alana doğru ilerledi.

•••

Defne bir taksi bulup Ege'nin evinin adresini vermişti. Sevgilisine habersiz bir sürpriz yapacaktı. Bu sürprizin daha önceki gibi olmamasını umut ediyordu. Kapının ardında birden Cansel ile karşılaşmaktan korkuyordu. Ege'ye güvendiğini söylese de içinde her zaman bir şüphe vardı yine de düşünmemeye çalışarak dışarıyı izliyordu.

Taksi Ege'nin evinde durunca ücreti hızla ödeyip indi. Ege'nin evi büyüktü ve Ege bu evde tek başına yaşıyordu. Neden daha küçük bir eve çıkmadığını anlamıyordu. Belki de hiç akıl bile etmemişti. Defne içindeki garip korkuyla karışık hisle kapının zilini çaldı. Zil çalıyordu ama açan yoktu. Defne telefonunu çıkarıp oflayarak Ege'yi aradı. Bir yandan da söylenmeyi ihmal etmiyordu.

"Neredesin acaba yine?"

Telefon çalmaya başlayınca aynı anda evin içinden de bir ses gelmeye başlamıştı. Defne duraksadı ve sesi dinleyince Ege'nin telefonu olduğunu anladı. Bu çocuk neden telefonu evde bırakıp dışarı çıksın ki? diye düşündü. Telaşlı bir şekilde kapıya vurdu.

"Ege! Orada mısın?" Hiçbir belirti yoktu içeride biri olduğuna dair ama telefon sesinin içeriden gelmesi onu korkutmuştu. Defne etrafa bakındı ve bahçede yürüdü. Verandanın penceresinin camının kırılmış olduğunu görüp panikledi ve çığlık atarak oraya doğru koşmaya başladı.

"Ege!"

Kırık camların üzerine basarak içeri girdiğinde telaştan neredeyse bayılacaktı. Hızlıca salona gitti ve koltuğun önünde yüzü yaralar içinde uzanan Ege'yi gördü. Ne yapacağını ve ne diyeceğini bilmiyordu. Ege'nin ölmüş olabileceğini düşünüp bağırdı ve korkarak onun şah damarına dokundu. Neyse ki sandığı şey gerçekleşmemişti. Korku ve panikle ne yapacağını bilemeden Ege'yi dürtüyor ve uyanmasını bekliyordu. Bir yandan ağlıyor bir yandan da onun kalkması için dürtüp sesleniyordu.

"Ege.. Uyan, korkuyorum."

Ege hiç sesini çıkartmadan bir eli ve kafası koltuğun üzerinde diğer eli ve vücudu yerde olacak şekilde kımıldamadan uzanıyordu. Defne en sonunda Caner'i aramaya karar verdi. Korkuyordu ve bunu babasına söyleyemeyeceğini biliyordu bu yüzden en doğru kişi Caner'di. Defne titreyen elleriyle telefonunda zar zor Caner'i bulup aradı. Bir yandan ağlamaya devam ediyor diğer yandan da Caner'in açmasını bekliyordu.

"Efendim Defne"

"Ca- Caner..." ağlayarak konuşmaya çalışıyordu ama kekelediği için konuşmakta zorlanıyordu.

Caner, Defne'nin sesini duyar duymaz bir terslik olduğunu anlayıp ayaklandı ve seslenmeye başladı.

"Defne, ne oluyor?İyi misin? Neredesin? Ses ver"

"Caner, Ege'nin evindeyim. Lü-lütfen gel."

Caner panikle olduğu yerden çıktı ve Defne'ye sorular sormaya devam etti.

"Ne oldu? Sana bir şey mi yaptı? Geliyorum sakın korkma, olduğun yerden ayrılma."

"Ege, uyanmıyor Caner lütfen çabuk gel, korkuyorum." diye konuştu ve ağlamaya devam etti. Caner telefonda onu sakinleştirmeye çalışıyordu ve güven vermek için birazdan orada olacağını söylüyordu.

"Yarım saat sürmeyecek gelmem, panik yapma, geleceğim. Sadece sakin ol, Ege'ye dokunmadan beni bekle"

Defne telefonu kulağından çekip orta sehpanın üzerine baktı. Sehpanın üzerinde birkaç bira şişesi ve her yere saçılmış beyaz bir toz vardı. Defne bu tozların nereden geldiğini anlamadan orta sehpaya bakarken Ege mırıldanmaya başlamıştı.

"Defne..."

"Buradayım bir tanem " dedi Defne, gözlerini sehpadan çekip Ege'ye dönmüştü. Ege'ye dokunmamaya çalışarak korkuyla bakarken istemsizce eliyle ağzını kapatmıştı. Ege'nin yüzünü bu hale kim getirmişti?

"Kim yaptı bunu sana "dedi Defne. Ege, gözlerini yavaşça açtı ve elini Defne'ye uzatmaya çalışarak mırıldandı.

"Korkma.."

Defne gözyaşlarına hakim olamayarak ağlarken Ege direnmeye çalışıyordu ama gücünü toplayamıyordu. Başına çok fazla darbe aldığı için bilinci gidip geliyordu.

Defne korku ve panikle oturduğu yere sinmiş etrafa bakınıyor ve Ege'ye bakıyordu. Ne yapacağını bilmiyordu ve çaresiz hissediyordu. Ne olmuştu? Ege'nin evine girip ona saldırmışlar mıydı?

Defne orada öylece beklerken Caner gelip kapıya vurmaya başlamıştı. Bir yandan zile basıyor bir yandan da vuruyordu. Defne korkudan titreyerek kapıya doğru yürüdü. Birkaç defa tökezledi ama en sonunda kapıyı açtı. Caner'in yüzünde Defne'ye bir şey olması ihtimalinin korkusu vardı. Ne olduğunu da bilmediğinden korkuyor ve Defne'yi herkesten korumaya çalışıyordu. Panik ve korkuyla karşısında titreyen Defne'yi görünce kendine hakim olamadı ve sıkıca sarıldı. Sarılırken bir yandan da vücudunda bir yara var mı diye kontrol ediyordu.

"İyi misin? "dedi. Defne'nin vücudu istemsizce titriyordu ve yüzü solgun görünüyordu. Caner, Defne için endişe ediyordu ama gözü yerde yatan Ege'ye kayınca şaşkın bir şekilde geri çekildi ve oraya doğru koştu. Defne de arkasından korkarak geliyordu.

Caner, Ege'nin nabzını kontrol etti ve yüzünü buruşturarak yüzündeki ve kafasındaki yaralara baktı. Onu sevmese de böyle görmek oldukça rahatsız etmişti. İçten içe üzüldü ve burada ne olduğunu anlamaya çalışırken sehpa üzerine dağılmış beyaz tozları fark etti. Yüzündeki acıma ifadesi birden kızgınlığa dönüşmüştü ve Ege'ye bakarak bağırdı.

"Allah belanı versin senin, it herif!"

Defne ne olduğunu anlamadan Caner'e bakıyordu. Ne olmuştu ki? Neden birden bire Ege'ye sinirlenip böyle hakaret etmişti? Caner onun bilmediği ne biliyor olabilirdi?

"Ne oldu Caner? "dedi. Caner bozuntuya vermemeye çalışarak Defne'ye baktı.

"Yok bir şey, sakin ol. Ambulansı arayacağım sen de bir bez bul ve şuraları sil olur mu?" dedi. Yüzü endişeliydi ve ne yapacağını bilmiyordu yine de elinden geleni yapmayı deniyordu. Defne neden sehpayı silmesi gerektiğini anlamıyordu ama sorgulamadan koşarak içeri gitmişti. Caner de o esnada ambulansı aradı ve hızlıca bilgi verip beklemeye başladı. Defne de bir ıslak bezle sehpa üzerini ve yere dökülenleri sildi.

Ambulans Ege'yi aldığında, Defne panik içinde ambulansa binmek istedi fakat içeri alınmadı. Caner ise hemen salondaki sehpada duran motosiklet anahtarını kaparak Defne'ye eliyle bir işaret yaptı.

"Hadi atla, takip edelim ambulansı"

Defne yorgun yüz ifadesiyle Caner'e bakıp sorgulamadan kaskı kafasına geçirdi. Caner'in arkasına geçip beline sarıldı. Caner de ambulansın arkasına takılarak motosikleti hızla sürmeye başladı. Ambulans sireni Defne'yi daha da endişelendiriyordu. Defne içindeki korkuyla Ege'ye bir şey olmaması için dua ederken Caner, Ege'ye Defne'yi bu hale soktuğu için ve o lanet şeyi içmeye devam ettiği için kızıyordu. Hatta geberip gitmesini bile isteyecek kadar sinirliydi. Yine de merhameti sinirine üstün geliyordu ve bu yüzden ona bir şey olmamasını umuyordu.

Loading...
0%