Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30.Bölüm ERKEKLER AĞLAMAZ

@mermaidmaryy

Birkaç gün sonra ...

Ege, babasının arabasını hurdalık ettikten birkaç gün sonra; evinde uzanırken kapının alacaklı gibi çalmasıyla endişe içinde uzandığı yerde doğruldu. Daha saat yedi buçuktu ve arkadaşlarının çoğu da muhtemelen okula gitmeye hazırlanıyordu. Bu saatte ne Defne ne de diğerleri gelebilirdi çünkü herkes okula gidiyordu.

Belini tutarak kalktı ve hâlâ çalan, aynı zamanda deli gibi yumruklanan kapıya doğru yürüdü. Korktuğunu belli etmemeye çalışarak çenesini kasıp kapıyı açtı. Karşısında gördüğü kişiyle geri çekilmesi bir olmuştu ve kafası istemsizce eğilmişti.

"Sen büyüdün de babana karşı gelecek adam mı oldun?" diye seslendi karşısındaki kişi. Ege ise gözlerini yerden kaldırmadan geriye doğru adımlar atarken adam sinirli bir sesle tekrar bağırdı.

"Sen babana meydan okuyacak adam mısın be?! Seni ayağımın altında böcek gibi ezerdim de dua et ki benim kanımdan olan tek varisimsin. Bir ağabeyin ya da kardeşin olsaydı seni bir kere düşünmez gebertirdim."deyip Ege'yi eliyle ittirdi.

"Hayırsız! Annesi kılıklı, nankör köpek!"

Ege, gözleri dolmaya başlarken gururlu bir şekilde kafasını kaldırdı ve kaşlarını çatarak babasına baktı.

"Ne istiyorsun benden ? Kabul etmiyorum dedim, senin gibi o pisliği arkadaşlarıma satmayacağım, insanları zehirlemeyeceğim!"

Adam kendini dikleştirdi ve çelme takarak Ege'yi yere düşürdü. Ayağındaki rugan ayakkabılarıyla Ege'nin göğsüne bastı ve yüzüne bakarak konuştu.

"Senin pislik dediğin şey sahip olduğumuz her şeyin karşılığı, madem istediğimi yapmıyorsun, dayaktan da laftan da anlamıyorsun ben de üzerindeki tüm desteğimi, elinde avucunda olanı alırım. Bakalım hangimiz meydan okuyor örümcek kafalı çocuk. "dedi ve Ege'nin göğsüne biraz daha sert bir şekilde bastı. Ege nefesi kesilene kadar sessizce yerde uzanıp babasına bakarken, nefesinin kesilmeye başladığını fark edince babasının ayağını tutup ittirmeye çalıştı. Direndi ama babası da göğsüne basmak için daha çok güç uyguluyordu. Adam çocuğunun nefessizlikten öleceğinden emin olduğunda ayağını kaldırdı ve nefes almasına izin vererek güldü.

"Kendini bile korumaktan acizsin, bir de arabamı hurdaya çevirerek bana meydan okuyorsun. Benim o arabanın yenisini almam bir gün bile sürmedi. Biraz tek başına kal da hayatın gerçeklerini öğren, belki o zaman asla satmam dediğin şeyleri satmak için bana yalvarırsın ve babanın oğlu olursun. "

Ege nefes almaya çalışarak doğrulurken babasına bakıp ayaklandı.

"Senin gibi olacağıma ölürüm daha iyi, asla senin gibi şerefsiz biri olmayacağım! "dedi. Ege hala babasına meydan okuyordu ve delirmiş gibiydi. Babası Ege'ye cevap vermedi ama karnına doğru kuvvetli bir tekme attı sonrasında ise telefonunu eline alıp birini aradı.

"Gelin hadi, mesai başladı" dedi ve telefonu kapatıp ceket cebine koydu. Yüzünde intikam gülüşü vardı ve büyük bir keyifle Ege'nin yüzüne baktı.

"Hoşça kal oğlum, babana muhtaç olduğunu yalvarmanı görmek için sabırsızlanıyorum ama biliyorum ki bu çok uzun sürmeyecek." dedi ve arkasına bile bakmadan oradan çıktı.

Birkaç dakika içinde, ev onun adamlarıyla dolup taşmıştı. Ege, olan biteni anlamadan adamlar üst kata çıkmaya başladığında, yeniden dövülmek istemediği için korkuyla geri çekilmeye başladı. Hepsi üst kata çıktıktan sonra bir terslik olduğunu hissedip merdivenlere doğru ilerlerken, bahçeden gelen bir sesle yönünü değiştirdi.

Bahçeye vardığında adamların pencereden aşağı kıyafetlerini, bavulunu ve diğer özel eşyalarını attığını gördü. Anlamadığı için bağırmaya başladı.

"Ne yapıyorsunuz lan siz?!Atmayın!"

Adamlar emir aldıkları için umursamadan ellerine geçen şeyleri pencerelerden fırlatırken Ege kafasına gelmemesi için evin içine girip yukarı çıktı. Aşağıya atacak şey bulamadıklarında ellerindeki bidonları yere döküp aşağıya doğru ilerliyorlardı. Ege benzin dökmeye başladıklarını fark edip kendini dışarı atarken yapmak istedikleri şeyi anlayıp pencereden attıkları eşyalarını toparlamaya başladı. Bu manyak adamlar Ege'nin evini yakacaklardı ve şakaları yoktu. Ege hızlıca toparlayabildiklerini bavuluna attı ve bilgisayarını ve çantasını bulup kucakladı. Birkaç parça eşya ve ayakkabıyı bavuluna fırlatıp toparlarken adamlar aşağı katı da benzine bulamışlardı. Sıra bahçeye geldiğinde Ege panikle bavulunu ve sırt çantasını alıp sokağa fırladı. Endişe ve korkulu bir şekilde olanları izlerken adamlardan biri elindeki zippo çakmağı yakıp yere fırlattı.

Çakmağın benzinle buluştuğu an her yeri bir alev sardı ve çok zaman almadan tüm evi kapladı. Ege panik bir halde sokakta evine doğru bakarken içinden babasına karşı tüm nefretini yansıtan küfürler ediyordu. Dakikalar içinde ev çöktü, Ege uzaklaştığı bir yerden itfaiyeyi aradı ve yangın yerini bildirdi. Yalnız başına senelerdir yaşadığı ve kimsesizliğine şahitlik eden ev artık yok olmuştu. Çaresiz ve ne yapacağını bilmeyen bir şekilde düşünceli düşünceli sokakta yürürken telefonuna gelen günaydın mesajına buruk bir gülümsemeyle baktı. Birileri için gün aymış olabilirdi ama Ege'nin bundan sonraki günleri kararmıştı.

Defne, sevgilisine uyanır uyanmaz günaydın mesajını yazmıştı ve mutlu bir güne başlamıştı. Ege'nin yaşadıklarından habersiz ve huzurluydu. Ege onun bu huzurunu bozmak istemediği için bir şey olduğunu yansıtmamaya çalışarak cevap verdi.

E:Günaydın canım.

Uzun süre evin iki üç sokak ötesindeki bir parkta öylece oturdu, sonrasında ise annesine gitme kararı aldı. Artık bir motosikleti yoktu onu da elinden almışlardı bu yüzden otobüse bindi ama kartı olmadığı için başkalarından rica etmesi gerekti. Bir şekilde annesinin evine gitmeyi başardığında küçük kardeşleri onu karşıladı. On yaşındaki kız kardeşi Burcu ondan hoşlanmadığını belli ederek bakıyorken Berk Ali abisine kavuştuğu için mutlu görünüyordu.

Ege küçük kardeşine sarılırken ufaklık abisinin yaralı yüzüne elini koyup endişeli yüz ifadesiyle konuştu.

" Abi sana ne oldu? "dedi. Ege, Berk Ali'ye gülümsedi ve boğazındaki oluşan buruk ağrıyla yutkundu.

"Bir şey yok abiciğim sadece uf oldu o kadar"

Burcu, Ege'nin yüzüne bakıp endişelendiğini belli etmemeye çalışarak konuştu.

"Kavga mı ettin yoksa?"dedi. Ege kafasını hayır anlamında sallayıp Burcu'ya gülümsedi.

"Motosikletten düştüm sadece abiciğim"dedi. Burcu Ege'yi defalarca kötü ve bağımlı bir halde gördüğü için onun dediklerini ciddiye almayarak göz devirdi ve içeri geçti annesine soğuk bir şekilde seslenerek odasına çıktı.

"Anne,oğlun gelmiş."

Annesi yavaş adımlarla kapıya geldiğinde Ege, Berk Ali'yi kucağına kaldırmıştı, kadın Ege'nin yüzünün halini ve bitkinliğini görünce korkarak yaklaştı.

"Ege? Neyin var oğlum?"dedi. Ege umursamadan gülümsedi ve Berk Ali'yi işaret ederek annesine baktı.

"İyiyim bir sorun yok,motosikletten düştüm sadece"dedi.

"Ah be oğlum dikkat etsene"dedi kadın ve Berk Ali'yi Ege'nin kucağından alıp yere indirdi. Küçük oğlunun saçlarını okşadı ve öptü. Ege öylece onları izlerken içindeki yangınları gören tek bir kişi bile yoktu. Berk Ali annesinin talimatıyla odasına giderken Ege annesiyle baş başa kalmıştı.

"Gerçekleri anlat şimdi. Kimle kavga ettin?"dedi kadın Ege'nin omzundan tutup arka odaya doğru çekiştirirken. Ege dolan gözlerini gizlemeye çalışırken konuştu.

"Kavga etmedim"

"Yalan söyleme Ege, bu kaza ile olacak bir şey değil"dedi. Ege kafa salladı ve bacak bacak üstüne atarak koltuğa oturan annesine baktı.

"Babamın adamları dövdü, ben kavga etmedim"dedi. Kadın endişeli bir yüz ifadesiyle bacaklarını indirdi ve oğluna baktı. Ege neredeyse ağlayacaktı ama annesinden bir omuz bile görememişti. Kadın sinirli bir şekilde bakarken konuştu.

"Bu adam beni delirtecek en sonunda, ne hakla sana bunu yapar? "dedi. Ege bir şey söylemeden öylece bakarken konuşmaya devam etti.

"Sen de babanı sinirlendirmeseydin keşke "dedi. Kadın Ege'ye değil, başına iş çıkacağı için kızmıştı. Ege bunu anladığında gözünü başka yöne çevirdi.

"Anne, babam evimi yaktı"dedi. Kadın şaşkın ifadeyle Ege'ye baktı.

"Anlaşılan onu fazla sinirlendirmişsin."

"Gidecek başka bir yerim yok, birkaç gün burada kalabilir miyim?" dedi. Kadın, elini çenesine dayayıp Ege'ye dikkatle baktı. Bir bahane bulup reddetmenin yollarını arıyor gibi bir hali vardı; en azından Ege, onun bakışlarından bunu çıkarmıştı.

" Oğlum,ben de burada benimle kalmanı çok isterim fakat... Üvey babanı biliyorsun o çok sert biri, çocuklara kötü bir örnek olmandan korkuyor. Onu da anlamaya çalışıyorum tabii... Yani keşke kal diyebilsem ama ev ancak yetiyor bize. Çocuklara ayrı oda bile yapamadık."dedi. Ege gözleri dolu bir şekilde kafa salladı ve annesinin yüzüne bakarak doğruldu.

"Keşke hiç doğurmamış olsaydın beni, belki o zaman daha iyi bir ailenin çocuğuna verilirdi ruhum."

"Ege, yapma böyle anneciğim yanlış anladın beni."

"Ben anlayacağımı anladım, beş kuruş param bile yok babam evden çıkarıyor annem evine almıyor. Evsiz ve kimsesiz olmaya mahkum bırakılıyorum. Daha neyini yanlış anlayayım söylesene! Bakmayacaksanız ,sahip çıkmayacaksanız, neden dünyaya getirdiniz beni?"dedi. Annesine öfkeli bir şekilde oradan çıkarken Berk Ali arkasından koşup bacaklarına sarıldı. Ege ağlamamak için zor tutarken kendini küçük kardeşine kıyamayarak onun boyuna yetişmek için eğildi.

"Abi, oyun oynamayacak mıydık?"dedi Berk Ali, Ege gülümsedi ve kafa salladı.

"İşlerim çıktı abiciğim. Daha sonra oynarız hem annen seninle oynayacak başka birini bulur merak etme" dedi. Berk Ali olanları anlayamadan Ege kendini toparlayıp kapıya yöneldi. Annesi arkasından seslendi ve endişeli sesiyle Ege'nin kolundan tuttu.

"Oğlum..."

Ege annesinin yüzüne bakmasa da durdu ve bekledi. Kadın elindeki iki bin lirayı onun eline bıraktı ve gülümsemeye çalışarak konuştu.

"Beni affet, kendime ait başka param yok üzgünüm."dedi. Ege dolu gözlerle elindeki paralara baktı ve annesinin gözlerinin içine bakarak sinirle gülümsedi. Gözlerindeki yaş yanaklarına akarken elindeki parayı annesinin başından aşağı fırlattı.

"Sana ailenle mutluluklar, Ege diye bir oğlun yok artık. Bunları da kendine tırnak yaptırmak için kullanırsın, bana vererek ziyan etme"dedi. Kadın oğlunun nankör olduğunu düşünerek yere düşen paralara bakarken Ege eşyalarını alarak oradan çıktı. Bir insanın ailesi gerçekten kaderiydi aynı zamanda da kederi...

•••

Defne, hala okulda Ege'yi göremediği için mesaj atarak onu yalnız hissettirmemeye çalışıyor diğer yandan da bir an önce okula gelmesini üzülerek diliyordu. Caner ve Zeynep de Defne'ye destek olmaya çalışıyorlardı.

Zeynep'le derste fısıldaşarak Ege hakkında konuşurken, Caner'in de ona artık iyi davrandığını söylediler. Hatta bu konu, son birkaç gündür onların en popüler sohbet konularından biri haline gelmişti. Durmadan onları çekiştirip gülüşmeyi ihmal etmiyorlardı.

Onlar derste fısır fısır konuşurken kapının tıklatılmasıyla tüm sınıf sessizleşmişti içeri Defne'ye tanıdık gelen bir yüz ve müdür yardımcısı girdiğinde herkes şaşırarak neler olacağını bekliyordu.

"İyi dersler hocam, yeni öğrencimizi sınıfa takdim etmek istemiştim müsaadenizle"dedi müdür yardımcısı, dersi bölmesi saygısızca olsa da bozuntuya vermemişti. Öğretmen de bir şey diyemedi yalnızca eliyle 'buyurun' diye işaret etti. Müdür yardımcısı yanındaki genç kızı takdim etmek için gülümsedi ve konuştu.

"Evet çocuklar, Açelya yeni sınıf arkadaşınız. Kendisi okula bugün nakil oldu, ona yalnız hissettirmeyeceğinizi biliyorum. Açelya sen de kendine bir yer seç ve otur kızım"dedi ve Açelya, Defne'nin önündeki boş yere oturdu. Defne o an kızın kim olduğunu anlamıştı. Bu kız, siteye yeni taşınan Caner'in güzel bulduğu o kızdı. Okul kıyafetleri içerisinde daha farklı göründüğünden tanımakta zorlanmıştı ama yine de hala güzel görünüyordu.

"Hoş geldin Açelya, kendini biraz bize tanıtmak ister misin?"dedi sınıftaki hoca. Defne meraklı gözlerle Açelya'ya bakarken Açelya ayağa kalktı ve nahif bir şekilde konuştu.

"Merhaba,hoşbuldum. Ben Açelya, ailemin işi sebebiyle bir süredir Almanya'da yaşıyordum ama öncesinde çocukluğum İstanbul'da geçti ve şimdi tekrar buradayım. İleri derecede Almanca ve İngilizce biliyorum. Piyano çalmaktan ve resim yapmaktan hoşlanırım. Yeni dostlar edinmek ve yeni bir okulda olmak heyecan verici olacak, herkesle tanışmak için sabırsızlanıyorum"dedi ve yerine oturdu. Defne bakışlarını kızın üzerinden çekip Zeynep'e baktı,gözlerini devirdi. Zeynep de şaşkın bir halde bakınıyordu. Kızın doğal güzelliği onun da gözünü almıştı fakat Zeynep kıskanç biri olmadığı için hayranlıkla izliyordu. Defne ise Açelya'yı daha şimdiden kıskanmaya başlamış gibi görünüyordu.

Teneffüs zili çaldığında Defne eşyalarını toparlarken Açelya arkasını dönüp ikisine gülümsedi.

"Merhaba, seni hatırladım. Sitedeki komşulardan biriydin değil mi? İsmin neydi... ?"

"Defne"

"Çok memnun oldum Defne,üzgünüm isim hafızam iyi değildir. Senin adın nedir peki?"dedi Açelya,Zeynep'e dönüp. Zeynep hevesli bir şekilde kızın elini tutum tokalaştıktan sonra

"Ben de Zeynep"dedi. Defne,

"Memnun oldum Zeynep" Zeynep ve Açelya birbirlerine gülümserken Defne, Zeynep'in yeni kıza fazla ilgili olduğunu düşünerek bozulurken Açelya tebessüm ederek Defne'nin yüzüne baktı.

"Sanırım sizinle iyi anlaşacağız. Çok heyecanlıyım, yeni okulumda ilk günüm ve ben uzun zamandır arkadaşlarımla Türkçe konuşmanın hasreti içindeydim"dedi.

Defne zoraki bir şekilde gülümsedi ve Zeyneple ikisini baş başa bırakarak sınıftan çıktı. Koridorda dolanırken Caner'i görüp gülümsedi ona doğru yaklaşırken Buse'nin onu seyrettiğini fark etmemişti. Caner ve Defne dostça sarıldıktan sonra Defne gülümseyerek ona baktı.

"Bil bakalım neler oldu"

"Ne olmuş?"dedi Caner gülümseyerek. Defne de güldü ve sınıfını göstererek konuştu.

"Bizim yeni komşu kız vardı ya... O bizim okulda ve bizim sınıfta"dedi. Caner şaşkın bir halde Defne'ye bakarak gülümsedi.

"Hadi ya çok sevindim, iyi bir kıza benziyordu."dedi.Defne kıza içten içe kıskançlık beslerken belli etmemeye çalışarak gülümsedi. Üzerindeki ilginin azalmasından hoşlanmamıştı ve artık oradaki yeni kız olmaktan çıkmıştı. Sanki herkes o kıza daha yakın davranıyor gibi görünüyordu.

"Öyle..."diye geçiştirdi Defne ve gülümsemeye çalışarak Caner'i süzdü.

"Ege ile hiç konuştun mu? Sabahtan beri yazıyorum ama günaydın dedi ve bir daha da yazmadı."dedi. Caner kafasını hayır anlamında salladıktan sonra onlara doğru yürüyen Buse'yi fark ederken cevapladı.

"Hayır hiç konuşmadık ama merak etme uyuyordur. Kendini toparlaması için dinlenmesi lazım."dedi. O cümlesini tamamlar tamamlamaz Buse yanlarında bitmişti.

Caner'e baktı ve gülümsemeye çalışarak konuştu.

"Ege yokken Defne sana mı kalıyor?"dedi. Sesi tahrik edici ve gıcıktı. Caner sinirle Buse'ye döndü ve bıkkınlıkla cevap verdi.

"Bizle uğraşmaktan sıkılmadın mı Buse? Arkadaşımla iki kelam ediyorum senin bu çirkin laflarını işitmek zorunda değiliz. Uzaklaş buradan hadi"dedi. Buse kıskanç tavırlarla Defne'yi süzerken Caner'in laflarıyla somurtarak yanlarından uzaklaştı ama Defne'den Caner ve Ege'yi aynı anda idare ettiği (Buse'ye göre bu böyle) için nefret ediyor ve tiksiniyordu.

Defne,Caner ile başbaşa kaldığında derin bir nefes aldı sonrasında ise Caner'in omzuna dokundu.

"Boşver kimseye açıklama yapmak zorunda değiliz."dedi. Caner gülümsemeye çalışarak kafa sallarken Defne de Ege'yi merak ettiği için telaşlı bir ifadeyle konuştu.

"Ege'yi yalnız bırakma olur mu? Evdekiler beni salmadığı için yanına gidemiyorum ama merak ediyorum onu"dedi.

"Merak etme o iş bende. Yalnız bırakmam. Hem belki çıkışta yanına uğrarım bir konuyla alakalı görüşmem gerekiyor."

"Teşekkür ederim, Caner, sen bu dünyada sahip olduğum en iyi dostsun," dedi ve başını Caner'in göğsüne yasladı. Caner ise gülümseyerek onun başını okşadı. Hala kalbinde Defne'ye ait hisler olsa da artık bu duruma alışmıştı. Defne onun hayatında önemli biriydi ve bu her zaman öyle kalacaktı. Ege'ye rağmen onu aşkla sevmeyi bırakamıyordu en azından dostça davranıp onların mutluluğuna şahit olmaya çalışıyordu. Şimdi kokusunu içine çekmeye korktuğu gibi Ege ile de dost olmaya başlayışı onu korkutuyordu.

•••

Sonunda akşam olmuştu ama Ege park köşelerinde bir evsiz gibi gezinip duruyordu. Aslında gibisi fazlaydı çünkü artık yaşayabileceği bir ev bile yoktu. Üzülmeye bile mecali kalmamış kimsesiz oturduğu yerde öylece boşluğa bakıyordu. Telefonu şarja takacak bir yer bulamadığı için kapanmıştı. Eşyaları da oturduğu banktan etrafa taşmıştı. Ne yapacağını, kime gideceğini ve bundan sonra nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Hayat bitmişti sanki, umutları yok olmuştu.Başını sokacak bir evi bile olmaması, babasının lanetli parasına muhtaç halde olması, onu çaresiz bırakıyordu. Yine de burada ölmeyi beklemek gururunu hiçe sayıp babasının önünde diz çökmesinden daha mantıklı geliyordu.

Saatin kaç olduğunu bilmediği bir zamandayken Defne'nin ona ulaşamayarak merak edeceğini ve kötü hissedeceğini düşündü. Belki de evine gelmek isteyecekti ve evin yıkılmış olduğunu görecekti. Tüm bunları idrak etmeye başladığında gerçekten saat geç olmuştu. Düşünebildiği ve düşünmek istediği tek kişi Defne'ydi. Ona olan sevgisi belki de onu ayakta tutuyordu, yıkılmaması için güç veriyordu.

Bir şekilde elindeki eşyalarıyla Defnelerin evine geldi ve eşyalarını çalıların arkasına gizleyerek Defne'nin penceresine taş attı ve bekledi. Defne'nin odasının ışığı yanıyordu ve bu demekti ki henüz uyumamıştı. Acıkan karnını tutarken Defne pencereden kafasını uzatıp gülümsedi.

"Ege!" diye sessiz olmaya çalışarak bağırdı. Onu gördüğü için mutlu ve rahatlamış görünüyordu. Ege ardından gülümsedi ve sevgilisine uzunca baktı. Yıllardır onu görmemiş gibi özlemişti.Belki bugün yaşadıkları yüzünden birkaç yıl yaşlanmış olabilirdi.

Defne büyük bir heyecanla gülümseyerek bahçeye inmek için aşağı indi. Kimseye yakalanmadığından emin bir şekilde koşturarak Ege'ye yöneldi ve sıkıca sarıldı. Ege'nin gözleri Defne'nin sıkı sarılmasından sonra hızlıca dolmaya başlamıştı.

"Sevgilim, tüm gün neredeydin?"

"İşlerim vardı"dedi Ege sakin olmaya ve ağlamamaya çalışarak. Defne geri çekilip Ege'nin yüzüne baktı, gözlerinin dolduğunu ve ağlamamak için zor durduğunu anlamamıştı ama onun üzerindeki yorgunluğu farkındaydı.

"Yorgun görünüyorsun seni çok özledim. Yanına gelecektim ama anneannem de burada olduğu için bir yere çıkıp gitmek daha da zorlaştı." dedi. Ege onun yanan evine gelmediği için şükrederek gülümsedi.

"Sorun yok, telefon bozuldu sanırım şarj almıyor o yüzden şarjım bitmişti. Merak etme diye seni görmeye geldim." dedi. Defne gülümsedi ve sıkıca sarılmaya devam etti.

"İyi yapmışsın, istersen biraz dolaşalım "dedi. Ege buruk gülümsemesiyle kafa sallayıp Defne'nin elinden tuttu.

"Gidelim,motorla gelmedim ama... buralarda dolansak olur mu?"

"Zaten evden çok uzaklaşamam "dedi ve Ege'nin elini tutarak bahçeden çıktı. Birlikte site içerisinde el ele dolaşırken Defne geçtikleri yerleri anlatıyordu.

"Bak buranın arkası Caner'le bizim ağlama mekanımız. Ağlama duvarı,köşesi ne dersen artık. Buraya gelip ağladığım çok oluyordu ilk zamanlar."dedi. Ege buruk bir şekilde güldü ve Defne'nin elini daha sıkı tuttu.

"İyi ki hayatımdasın"dedi. Defne de kıkırdayarak gülümsedi ve yaklaşıp yanağından öptü.

"Sen de öyle aşkım, iyi ki varsın ve seni çok seviyorum"

Ege,Defne'nin dedikleriyle gülümseyerek sarıldı. Hayatında yolunda giden bir şeyler vardı en azından, onu hayata bağlayan güzel hissettiren biri vardı.

"Sanırım bugün çok duygusalsın"dedi Defne,elini Ege'nin yanağına koydu ve okşadı.

"Biliyor musun okula yeni bir kız geldi,hatta bizim sınıfa. Güzel bir kız,konuşkan,arkadaş canlısı ve sorunları olmayan. "dedi. Ege umursamadan Defne'nin gözlerine baktı.

"Benim için senin dışında güzel bir kız olamaz. Senin dışındaki hiç kimseyi de merak etmiyorum açıkçası. Boşuna dinlemeyeceğim şeyleri anlatıp o tatlı dilini yorma güzel sevgilim benim"dedi. Defne tebessümle Ege'ye bakarken kafa salladı ve dudağından öptü.

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum"

Ege, Defne'nin gözlerine bakarken Defne de onun yanağını okşuyordu. Her şeye rağmen burada olmak güzeldi. Gidecek bir eve ihtiyacı yoktu çünkü şuan olmak istediği yerdeydi, evindeydi. Tüm duyguları tek bir günde yaşıyordu. Ruhu sarılacak ve acılarını dindirecek birini bekliyordu. Ege, kafasını Defne'nin omzuna dayadı,içinde tuttuğu her şeyi gözyaşlarıyla birlikte akıtmak istiyordu ama yapamıyordu. Ağlamaya hazır gözleri yerde beklerken o sadece sarılmakla yetindi. Geri çekildiklerinde ise tebessüm ederek Defne'ye baktı.

"Hadi seni eve bırakayım"dedi. Defne her şeyden habersiz sevgilisine bakarken kafa sallayıp elinden tuttu.

"Yarın okula gelecek misin peki?"dedi. Birlikte eve ilerlerken Ege hayır anlamında kafa salladı.

"Bilmiyorum ama muhtemelen yarın da gelemem."

"Sana nasıl ulaşacağım peki? Telefonu yaptıracak mısın?"

Ege kafasını salladı ve Defne'nin evinin önünde durup gülümsemeye çalıştı.

"Halledeceğim,yarın beni pencere önünde beklersen gelirim."dedi. Defne kafa sallayıp Ege'yi öptü. Sıkıca tuttuğu elini bırakıp eve doğru yürüdü. Ege bir süre onun eve girmesini izledi daha sonra çalının ardına sakladığı eşyaları çıkartıp Defne'nin ağlama mekanı diye adlandırdığı yere ilerledi.

"Şimdi, benim sıram "dedi ve orada bulunan kayaların üzerine oturup ellerini kafasında birleştirdi, uzun zamandır içinde tuttuğu gözyaşlarını nihayet serbest bıraktı. İçten bir şekilde, küçük hıçkırıklarla ağlıyordu; hem yalnızlığına hem de çaresizliğine yanıyordu. Bu, yalnız hissettiği ilk gün değildi, fakat bu tamamen çaresiz hissettiği ilk anıydı. İçindeki fırtınalara, hissettiği eksikliklere, anne ve babasına, onu yapayalnız bırakışlarına öfke yağdırarak bağırdı. Erkekler ağlar mıydı? Elbette, en güçlüler bile. En derin yaralarını ve en büyük acılarını yaşarken, yalnız bırakıldığında, yaşanamayan her an için, her çaresizlik karşısında, biriken duyguların ağırlığı altında ezilerek, canı yanan her erkek, erkekler ağlamaz diyen tüm kalpsizlere rağmen gözyaşı döker. Ege de her erkek gibi, daha doğrusu her yaşayan insan gibi, hakkını arayarak ve bağırarak, kendisine ait bile olmayan bu ağlama köşesinde tüm zayıflığını ve bu andan sonra sahip olacağı tüm güçlerini sergileyerek ağladı.

Loading...
0%