@mermaidmaryy
|
Annelik doğuştan gelen, varoluşsal bir içgüdüdür. Bir anne çocuğunu kucağına almadan bile annelik duygusuna sahiptir ama baba, babalığı yaşayarak öğrenir. Emek vermeden, onu kendisine ait hissetmeden babalık duygusu işlemeye başlamaz. Çocukları sevmek, babalık yapmak değildir ve tabii babalık yapmak aynı evi paylaşmak hiç değildir. Bazı babalar soyadını verdiğinde baba olduğunu sanar,bazı babalar da parasıyla desteklediği zaman babalık yaptığını düşünür ama olay tek bunlardan ibaret değildir. Koruyan,destek olan ,seven ve sayan bir babaya ihtiyacı vardır bir çocuğun, yaşı kaç olursa olsun. Defne'nin de her çocuk gibi bir soyaddan veya lüks bir evden daha fazlasına ihtiyacı var. Sevgiyi hissetmek, derdini anlatabilmek, sırdaş olmak ve babasının her şeyi olduğunu bilmek gibi... Defne yine yalnız,yine tek başına. Onun saçlarını seven bir el yok, sırtını sıvazlayan tebrik eden takdir eden bir baba yok. Cem'in babalığı yalnız Defne kural dışı kaldığında başlıyor, dün gece olduğu gibi. Korkak bir babaya göre fazla cesaretlice bir hareket. Defne yarım yamalak uyuduğu uykusundan uyandı ve bir an önce bu lanetli şato(!)dan kurtulmak için kıyafetlerini giymeye başladı. Babasının dün camı çerçeveyi aşağı indirdiğini ve elini yaraladığını düşününce kalbi acısa bile ona olan öfkesinden dolayı umursamaz davranmaya çalışıyordu. Bunu hak ettiğini kendine söyleyerek canının acısını azaltmayı deniyordu. Dün gece Ege'nin onu anladığını görmüştü, sonunda yalnız olmayacağını hissetmişti ve bu ona umut veriyordu ve bu yüzden bir gecede Ege'ye karşı hisleri farklılaşmaya başlamıştı, şimdi ise ona karşı daha yakın hissediyordu. Caner'e haksızlık ettiğini farkında olsa da Caner ,Defne'yi anlayamayacak kadar güzel ve mükemmel bir ailede büyümüştü. Dün geceyi hatırladıkça ona ve ailesine ne kadar rezil olduklarını düşünüyordu ama ne de olsa bu rezillikler babasının yüzünden olmuştu. Kapı tıklatıldığında Defne düşüncelerinden uzaklaşarak ve kapının ardındakini merak ederek seslendi. "Gel!" Kapı aralandığında şaşkınlık içerisinde Defne'ye bakan ve içeri giren Berfu halasını gördü. Berfu dün gece haberleri almıştı ve kahvaltı öncesi Defne'yle konuşmaya gelmişti. "Hoş geldin Berfu hala"dedi Defne. Berfu,Defne'nin yamacına yaklaşıp sıkıca sarıldıktan sonra dudaklarını yaladı ve konuşmaya başladı. "Günaydın Defne'ciğim. Dün gece olanları biliyorum, baban elini incitmiş aşağıda gördüm ve çok üzüldüm ama asıl üzüldüğüm kişi o değil,sensin. Evden kaçmak her gencin yaptığı bir şey sana kızmıyorum,seni anlıyorum ama sen de buna neden bu kadar tepki gösterildiğini anla. Baban senin için çok korkmuş olmalı. Yalnız hissettiğini biliyorum. Bu yaşta ve geçmiş her yaşında yalnız hissettirdiğimiz için senden özür dilerim. Bunları baban yerine ben söylememeliyim bunu da biliyorum ama baban kafasının dikine giden ve karısından sonra kendini toparlamayı başaramamış bir adam.Onun biraz daha zamana ihtiyacı var." Defne halasının ağzından dökülen her sözü lafını kesmeden ve özenle dinledikten sonra dudağına parlatıcısını sürdü ve ona doğru dönerek gülümsemeye çalıştı. Berfu,yeğeninin bu haline üzülüyor ve yardımcı olmaya çalışıyordu. "Berfu hala, ben on altı yaşındayım ve bence babamın bu süre içinde kendini toparlamak ve bana babalık yapmak için yeteri kadar zamanı vardı. O bu zamanı değerlendiremediyse burada benim hiçbir suçum yok. Beni evden kaçıran onun ta kendisi,başka kimse değil. Ben bir erkek için ya da özgürlük için kaçmadım..."bunları dedikten sonra dolan gözlerini başka yere yönlendirip yutkundu ve nefes verip konuşmaya devam etti. "Ben babamın ilgisini bir kere olsun üzerimde hissedebilmek beklentisiyle kaçtım bu evden. Beni istemeyen babam belki vicdan azabı çeker diye düşünerek.Babamı korkutmak istedim ve istediğim de oldu. Biliyor musun Berfu hala, babam beni merak etmedi,babam başkalarına ,anneanneme ne diyeceğini düşündüğü için korktu. Bir kıza bile sahip çıkamadı derler diye, ölen karısının,annemin,mezarına gidemez diye korktu,beni kaybetmekten korkmadı!" Defne bunları söylerken ağlamaya başlamıştı ,Berfu gözleri dolmuş bir şekilde Defne'yi dinliyordu.Defne'nin konuşması bittiğinde ona sıkıca sarıldı. Aralık kapının ardında Cem de vardı ve her şeyi duymuştu. Korkak adımlarla geri gitti. Duyduklarını duymazdan gelmeyi tercih ederek çalışanlardan birine Defne ve Berfu'yu kahvaltıya çağırmalarını söyledi. Aşağı doğru inerken Defne'yi ve nasıl bir baba olunacağı hakkında düşüncelerle boğuşuyordu. Defne ve halası sarılırken zaten açık olan kapı iki kez tıklatıldı. Defne sarılmayı bırakıp geri çekildiğinde kapıda bekleyen kadınla karşılaştı. "Defne hanım babanız sizi kahvaltıya çağırıyor" Defne kapıda bekleyen kadına tebessüm etmeye çalışarak halasına doğru döndü, onun elini tuttu ve onu çekiştirerek yürümeye başladı. "En azından senin yanımda olduğunu bilmek güzel. Teşekkür ederim"dedi. Berfu'yu bu sözler çok mutlu etmişti ve onun güçlü duruşuyla istemsizce gurur duyarak buldu kendini. Defne,Cem ve Berfu kahvaltıyı birlikte ve sessizce oturarak geçirdi. Ara sıra sessizliği bozan Berfu oluyordu,bir Cem'e bir de Defne 'ye laf atıyor onları konuşturmaya çalışıyordu.Cem'in eli sarılı ve yüzü de solgundu,dün gece hiç uyumadığı her halinden belliydi. Defne de yüzü gözü şişmiş bir haldeydi ve ara sıra babasının sargılı eline bakıyordu. Ona kıyamasa bile ona olan öfkesi bunun önüne geçiyordu. Yemekler bittikten sonra Cem ayaklandi ve Defne 'ye bakarak konuşmaya başladı. "Bugün okula biraz geç gidiceksin"dedi ve Berfu'ya döndü. "Sen de onu yalnız bırakma lütfen. Yeni öğretmeniyle tanıştığından ve iyi anlaştıklarından emin olduktan sonra okula bırakır yanıma uğrarsın." Berfu sadece kafa sallarken Defne sinirlenerek masadan kalktı. Nasıl olur da böyle emirler verebiliyordu? Dün gece için bir kez bile özür dilememişti bile. Bir de öğretmen mi tutmuştu? "Anlayamadım"dedi. Cem şaşkın bir tavırla Defne'ye bakarken Defne konuşmaya devam etti. "Öğretmen de nereden çıktı şimdi? Yoksa artık beni bu şato(!)ya tutsak mı yapmaya karar verdiniz? Okuldan alıp evden eğitim mi göreceğim? Kaçmamam için bunu mu uygun gördünüz zavallı kızınıza " dedi. Cem kaşlarını yukarı kaldırarak ne diyeceğini düşünüyor gibi bakıyordu, iç dudağını ısırıyor ve diyeceklerini kafasında sıralıyordu. Defne'nin ona baş kaldıracağını hiç düşünüp hesaba katmamıştı ve bu yüzden en doğru sözleri bulmaya çalışıyordu. "Hayır tabiki kimsenin özgürlüğünü kısıtladığım yok. Senin daha iyi bir eğitim alman için Ömer amcan ile birlikte yatılı ve sürekli yanında olacak bir öğretmen arıyorduk ve sonunda bulduk. Bu öğretmenin dün gece ile ilgisi yok, önceden alınmış bir karardı. İngilizce ve diğer derslerden geri kalmaman ve okuldaki öğrencilere yetişmen için "dedi Cem. Defne ise histerik bir şekilde güldü ve birkac adım atarak Cem'in yüzüne baktı. "Bana yatılı bir bakıcı mı tuttunuz yani? "dedi. Cem söyleyecek bir şey bulamazken Defne kafa sallayıp gülümsedi. "Anlıyorum, tabii ama ben çocuk değilim. Öğretmenin yatılı ve devamlı burada olacak olması beni kontrol altına alabileceğiniz anlamına gelmesin. İstediğim zaman istediğim yere giderim ve buna siz karışamazsınız" Cem sinirlenmiş gibi görünüyordu Defne bunları söylerken ve Defne işaret parmağını doğrultup salladığında da daha fazla sinirlenmişti. Ve en sonunda dayanamadı ve bağırır gibi bir ses tonuyla ve bu defa Defne'nin gözlerinin içine bakarak konuştu. "Bana siz demeyi bırak,ben senin babanım ve sen daha on altı yaşında bir çocuksun!" "Baba mı? Baba.. evet. Şam babası!" Cem,Defne'nin bu terbiyesiz çıkışıyla kendini kaybedip ona doğru sinirle yürürken Berfu olası felaketleri önlemek için kendini öne attı. Cem 'in göğsüne bastırarak ittirirken Defne'ye dönerek "Halacığım o nasıl laf ? Babana nasıl dersin öyle "diyordu. Cem ise hala kızının üstüne yürümeye çalışarak burnundan soluyordu. "Terbiyesiz! Ben senin babanım ve iyi veya kötü bunu yapmaya çalışıyorum!" Defne gözleri dolu ve öfkeli bir halde babasına bakıyor ve daha çok söyleniyordu. "Benim uzattığım eli bile tutmadın sen ya! Şimdi nasıl olur da babalık yapmaya çalıştığını söylersin. Bir sinema ve bir yemek ile baba olunmuyor Cem Bey! " Cem sinirle solurken Berfu arkasına bakıp Defne'ye gözlerini patlattı. Susması için bir sinyal vermeye çalışıyordu. Cem 'i daha fazla tutamayacağını da farkındaydı. "Defne yeter gözünü seveyim zaten zor tutuyorum ben bu adamı"dedi telaşla.Defne bu sözden sonra oflayarak merdivenlere yönelirken Cem de nefes alış-verişini düzene sokmayı deniyordu. Bu kız ile baş etmek bir hayli zor olacağa benziyordu onun için. Sakin olmaya çalışarak Berfu'ya baktı. Berfu abisine kıyamayarak elini tuttu. "Üzme kendini,onu sevdiğini zamanla anlayacak. Ben buna eminim abi,sadece sabret ve ona olan sevgini ona da hissettir. O kendini yalnız hissediyor çok canı yanıyor, anlayış göstermelisin."dedi. Cem onları konuşurken dinlediği için Defne'nin hislerini bizzat onun ağzından duymuştu ve bu onun çenesinin kapanmasına ve anlayış göstermesine sebep oluyordu. Defne'ye kendini anlatamadığı ve ona böyle hissettirdiği için üzgün hissediyor olsa da nasıl baba olunur bilmiyordu. İşler baştan bozuk olunca toplaması da daha zor oluyordu onun için. Yorgun bedenini geri çekti ve işe gitmek üzere evden ayrıldı. ••• Defne odasında kara kara düşünürken zilin çalmasıyla eve misafir geldiğini anlamıştı. Gelen misafirin yeni öğretmeni olduğunu düşünerek aşağıya inmek için hazırlandı. İndiğinde ise tahmininin doğru olduğunu görmüş oldu. Açık kumral saçları ve iri ela gözleriyle otuzlu yaşların sonlarında olsa bile daha genç gösteren güzel bir kadın girişte halasının yanında duruyordu. Kadının üzerinde krem rengi bir tulum ve elinde de kahve tonlarında bir çantası vardı. Gülümseyerek etrafı süzüyor ve Berfu'nun anlattığı şeyleri dinliyordu. Defne yanlarına yaklaşıp kadına gülümseyerek selam verdi. En azından yeni tanıştığı insanlara kibar olması gerektiğini biliyordu. "Hoş geldiniz,Defne ben." "Hoşbuldum Defne,ben de Hazel(Heyzıl). Sana temel olarak İngilizce,Fransızca gibi derslerde yardımcı olacağım,aynı zamanda da diğer ders ve sorunlarına da tabii ki."dedi. Kadının türkçesi güzeldi ama yabancı uyruklu olduğu belli oluyordu. Ses tonu ve telaffuz şekli biraz da olsa farklıydı. Defne kadını süzerken Berfu kadını salona davet etti. "Buyrun lütfen birer kahve içelim , çalışanlarımız da eşyalarınızı odanıza taşısınlar." Kadın kafa sallayıp gülümsedikten sonra Defne ve Berfu ile birlikte koltuklara geçip oturdu. Etraftaki tablo ve vazolara bakıyor ve düşünceli görünüyordu. "Ne kadar güzel bir eviniz var."dedi garip bir aksanla. Sonrasında utanmış olacakki Defne'ye bakıp gülümseyerek "Özür dilerim benim Türkçe'm o kadar da mükemmel değil"dedi. Defne kadına gülümsedikten sonra gelen kahvesini eline alıp konuştu. "Yeteri kadar iyi konuşuyorsunuz.İngilizce ve Fransızca'da çok daha iyi olduğunuza eminim"dedi. Berfu da onaylar bir bakışla konuşmayı devraldı. "Kesinlikle.Hazel Hanım , Defne'ye gerçekten güzel şeyler öğreteceğinizi hissedebiliyorum şimdiden" dedi. Defne bile halasının ne dediğini anlayamamışken Hazel Hanım'ın anlaması zor görünüyordu. Kadın da sadece gülümsemeyle yetindi. Herkes kahvesini içti ve Defne ayaklandı. "Ben okula gitsem iyi olacak,siz nasıl isterseniz yapabilirsiniz"dedi ve kapıya doğru yöneldi. "Fatma Hanım çantamı getirir misiniz?"diye seslendi ve kapının önünde çantasının gelmesini beklemeye başladı. Berfu da yanına gelip "İstersen ben bırakayım"dedi. "Hayır Berfu hala gerek yok, ha bu arada okuldan sonra bir parti varmış ona katılacağım biraz ama çok gecikmem, Cem Bey'e sen söylersin." Gelen çantasını sırtına takıp Berfu'nun yanaklarına birer öpücük kondurdu. Berfu neye uğradığını anlayamadan da çıkıp hızlı adımlarla ilerledi. Berfu arkasından bakıp gülümsedikten sonra mırıldanarak içeriye döndü. "Ben bakalım hangi numaralarla abimi kandıracağım akşam için Defne Hanım" ••• Okul çıkışında Defne ,Zeynep ile birlikte merdivenlerden inerken Ege ile birlikte gideceği partiyi konuşuyorlardı. "Bence bu şekilde gitme partiye, o kızlar kimbilir neler giyerler üstlerine."diye konuşarak merdivenden iniyordu Zeynep. Defne'nin Cansel cadısından daha güzel olduğunu düşünse de yine de güzel bir şeyler giyerek onları daha da ezmesini istiyordu. "Eve uğrayamam,uğrarsam çıkamam bir daha "dedi Defne de. Babasıyla daha bu sabah kavga etmişti, eve gitse asla dışarı çıkamazdı. "O zaman sen de yeni kıyafet al" Defne ,Zeynep'e bakıp gülümsedi ve kendi içinde yeteri kadar parası olup olmadığını sorguladı. Babasında para vardı ama kendisinin o kadar parası yoktu ki. "Seni bunları düşünmekten men ediyorum"dedi arkadan sırıtarak gelen Ege, tüm konuşmayı duymuştu ve Defne'nin beline eline koyup konuşmaya devam etti. "Kıyafet konusunu çoktan hallettim. Spor salonunun giyinme odasında birkaç elbise var,senin için getirttim hemen gidip deniyoruz." Defne duyduğu seyle şaşırırken Zeynep de merakla Ege'ye bakıyordu. "Ben de görmek istiyorum hadi gidelim de giy hemen Defne,ben de hazırlanmana yardım ederim. Çok güzel olursun." Defne,Zeynep'in yardım teklifine sevinerek gülümsedi ve hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Giyinme odasına girdiklerinde üç elbise içinden bordo renkli olanını seçip duşakabinlerden birine girdi Defne. Zeynep ve Ege de giyinme odasındaki benchlere oturmuş bekliyorlardı. Defne hızlı bir biçimde elbiseyi giyip kabinden çıktığında Ege'nin nefesi kesildi. Sanki bir sıvıymış da oturduğu yerde akıp gidiyor gibi hissediyordu. Defne utanarak onlara doğru yaklaşırken Zeynep övgüler yağdırmayı ihmal etmeden Defne'yi süzüyordu. Ege ise sessizlik içinde keyfini yaşıyordu. Defne etrafında döndükten sonra Ege'ye bakarak gülümsedi. "Olmuş mu?" utançtan biraz da olsa kızarak bunu dediğinde bir yandan da saçlarıyla oynuyordu. Ege kafa sallayarak gülümsedi ve ardından ıslık çaldı. "Fıstık gibisin" Defne utanırken Zeynep yanına yaklaşıp saçlarını düzeltti. "Gel hadi hemen hızlı bir makyaj yapalım sana" "İyi hadi hemen yap ama" Defne gülümseyerek kendini Zeynep'in güvenli kollarına bırakırken Ege de onları izlerken keyif aldığını hissediyordu. İlk zamanlarda ona karşı soğuk olan kızın bugünkü tavırları onu özel ve keyifli hissettiriyordu. Saçları salık ve doğal dalgalarıyla omuzlarından sarkarken Zeynep 'in yaptığı hafif makyaj ile güzelliği daha da katlanmıştı. Giyinme odasındaki ufak aynadan kendine bakarak gülümsüyor ve aynadan Ege'ye bakıyordu. Ege de onun kendisine baktığını fark edince yanına yaklaştı. "Çok güzelsin ama bir seyler hâlâ eksik."dedi. Defne kaşlarını çatarak bakarken, Ege onun ayaklarını işaret etti.Yerdeki on santim topukları olan gri renkli topuklu ayakkabıyı eline aldı. "İşte eksik parça" dedi. Defne gülümseyerek Ege'ye bakarken Ege eğilerek onun ayağındaki ayakkabının bağcıklarını açtı. Defne utanarak ayağındaki ayakkabıyı çıkarırken Ege ona ayakkabıyı çıkarmasına ve giymesine yardım ediyordu. Zeynep ise Defne 'nin utangaçlığından keyif alarak imalı bakışlar atıyordu. "Teşekkür ederim"Defne Ege'ye bakarak bunları söylerken Ege ayağa kalkıp elini Defne'ye uzattı.Defne,utangaç bir bakışla birlikte Ege'nin elini tuttu. Karnında hareketlenen bir şeylerin varlığını hissediyordu. Küçük kalbi sanki gıdıklanıyor gibiydi ve o bundan çok memnundu. Birlikte okuldan çıkıp Zeynep ile vedalaştıktan sonra bir taksiye binip Cansel'in evine vardılar.Defne ne yapacağını ve nasıl bir ortamla karşılaşacağını bilmediği için korkuyordu, Ege ise onun elini tutarak gevşetmeye çalışıyordu. "Rahatla,çok güzel görünüyorsun."dedi Ege alaylı bir yüz ifadesiyle. Defne ona bakıp gülümserken kapı birden açıldı. Defne'nin gülümsemesi Cansel ile solarken Ege elini sıkıca tutmaya devam ediyordu. Cansel, Ege'ye bakıp gülümsemeye çalışırken Defne'nin orada olmasından hoşlanmadığını da hissettiriyordu. |
0% |