@mermarid
|
Keyifli okumalar...
****
Genç adam sabah erkenden evden çıkıp ilk iş olarak seraya doğru yola çıkmıştı. Bu hafta alınacak ve alınan bitkileri kontrol etmesi gerekiyordu. Eski ama oldukça rahat olan arabasının radyosunu açarak istek parçaları dinlemeye başlamıştı. Yol ayrımından dönerken eskilerden kalan bir türkü yükselmeye başlamıştı. Genç adam türküyü can kulağıyla dinlerken ilk kez Aslı yerine yadına başka hatıralar düşmüştü. Birden çocukluğunu hatırlayan genç adam yüzüne oluşan gülümsemeye engel olamamıştı. Gözünün önüne altın sarısı saçlarıyla koşturan küçücük kız vardı. Kurumuş ağacın dibindeki karınca yuvasına güneş vurmasın diye topladığı otlarla gölgelik yapan küçük kızı… Acıkmıştır diye ekmek parçası taşıdığı karınca yuvasının artık yerinde olmadığını görünce boncuk boncuk ağlayan kız gelmişti aklına. Başını iki yana sallayarak derin bir iç çekti. Sinyal vererek yol ayrımından dönerken istikamet seraydı. Genç kadın eli şiş karnında klimanın serinliğinde limonatasını yudumlarken keyfi oldukça yerindeydi. Klasik radyosundan yükselen Karadeniz şarkılarına omzunu sallayarak eşlik ederken uzattığı ayakları da arada salınıyordu. “Bakıyorum oldukça keyiflisiniz Akasya Hanım!” Ahmet seraya girdiğinde farklılığı hemen fark etmişti. Ortada elinde yelpazesi ile söylenerek dolanan hamile bir kadın yoktu. Küçük ofise girdiğinde dünyadan bağını koparmış arkadaşını görünce omzunu kapı pervazına dayayarak bir süre genç kadını izlemişti. Yüzünde oluşan gülümsemeyle konuştuğunda Akasya elinde ürkerek elindeki bardaktan üzerine limonata dökmüştü. “Ahmet ne yapıyorsun?” Akasya sesini yükselterek ayaklarını aşağıya indirirken yüzünü asarak tişörtüne bakmıştı. “Geldiğimi duymadın, çok keyiflisin.” “Öyleyim tabi, işlerimi bitirdim. Bugün ayaklarımı uzatıp dinleneceğim.” “Öyle mi? Gelen bitkiler nerede? Onları düzenlemeyi bu kadar çabuk bitirmiş olamazsın. Hem klimayı iyi düşünmüşsün.” “Onu ben düşünmedim, iyi ve güzel kalpli biri tarafından gönderildi.” Ahmet tek kaşını kaldırarak arkadaşına bakarken Akasya muzip bir şekilde genç adama bakmıştı. “Neden bana öyle bakıyorsun?” “Uzun zaman sonra yüzünde böyle içten gülümseme görüyorum. Söyle bakalım nasıl oldu da öyle bir kızı evlenmeye ikna ettin?” genç adam şaşkınlıkla Akasya’ya bakarken “Bu kadar çabuk nasıl öğrendin?” diye sordu. Genç kadın yerinde doğrularak merakla sormuştu. “Gerçekten evlenecek misin?” “Öyle görünüyor!” diyen adam Akasya’nın kahkaha atmasına neden olmuştu. “Çok sevindim, kendine harika bir kız bulmuşsun. İnan şanslı olduğunu düşünüyordum ama bu kadar kısmetli olabileceğini düşünmemiştim. Kıza bayıldım!” dediğinde Ahmet tek kaşını yukarı kaldırarak ona bakmıştı. “Efnan’ı gördün mü?” “Görmek mi? Ona hayran kaldım, erkek olsaydım kesinlikle sana kaptırmazdım. Ah o nasıl konuşmak, nasıl bir güzellik. Resmen aşık oldum,” derken Akasya ellerini göğsüne birleştirmişti. Ahmet arkadaşının sözleriyle kaşlarını çatmıştı. “Kendine gel istersen Akasya, nasıl konuşuyorsun böyle?” “Ne oldu paşam kıskandı mı?” “Saçmalama istersen, Efnan ile nerede karşılaştınız?” Ahmet gerçekten merak etmişti ne zaman tanıştıklarını. “Sen Trabzon’dayken imzalanması gereken belgeleri Efnan Hanım imzaladı. O zaman tanıştık. Çok tatlı bir kız.” Ahmet olumlu bir şekilde başını sallarken Akasya ellerini çırparak “Ay!” diye bağırınca Ahmet irkilerek geri çıkmıştı. “Ne bağırıyorsun kızım? Sancın mı var?” Ahmet başta afallasa da sonradan arkadaşının hamile olduğunu hatırlayarak endişelenmişti. “Yok bir şeyim, Ahmet sen evleniyorsun!” diyen kız oldukça mutluydu. Genç adam onaylamaz bir şekilde genç kadına bakarken Akasya omzunu silkerek “Ne zaman kızı istemeye gidiyoruz. Gülay teyzemi arayayım da tebrik edeyim. Harika bir gelini olacak,” dediğinde Ahmet’in yüzü asılmıştı. “Annem bir kaza geçirdi şu anda yataktan kalkacak durumda değil. Bende senden yardım isteyecektim. Malum ben kız isteme alışverişinden anlamam.” Akasya gözleri büyüyerek genç adama bakmıştı. “Gerçekten mi? Benden mi yardım istiyorsun?” Ahmet genç kadının tepkisine gülerek “Başka seçeneğim yok Akasya, ne yapalım düştük bir kere. Beni çok batırmazsın değil mi?” derken oldukça keyifliydi Ahmet. Akasya’nın söz konusu düğünler olduğunda alışveriş manyağına dönüştüğünün en yakın şahidiydi. Hem Alya’nın hem de kendi düğünü için alışveriş yaparken kimse onu engelleyememişti. “Bilemem kızımız güzel, ona her şey feda…” diyen genç kadın elini ağzına götürerek kıkırdamıştı. Ahmet’le bu şekilde konuşmayalı uzun zaman olmuştu. Karşısında yine üniversitedeki arkadaşı olduğunu hisseden Akasya derin bir iç çekti. “Senin adına çok sevindim Ahmet, umarım çok mutlu olursun.” “Olacağım,” diyen adam kendinden çok emin cevap vermişti. “O zaman akşama size geliriz Onur ile, Gülay teyzeme geçmiş olsun deriz.” Akasya alışkanlıkla masanın üzerinde ki yelpazeyi alarak kendini yellemeye başlamıştı. “Ne yapıyorsun, klimanın soğuğu yetmedi galiba.” Akasya elindekine bakarak omzunu silkmişti. “Alışkanlık olmuş. O kadar buraya gelip gittin bir kez olsun şu klimayı akıl edemedin. Bak yengemiz bir saat geldi hemen klima gönderdi. Düşünceli olmak böyle bir şey işte.” “Bana taş mı atıyorsun? Hadi ben düşünemedim sen niye istemedin?” Akasya düşünceli bir şekilde genç adama bakarken Ahmet “Gelen bitkiler nerede, kontrol ettin mi?” diye sordu. “Evet, özel alana aldırdım. Senin gelmeni bekliyordum. Yalnız Alya bu sefer çok farklı bir bitki göndermiş. Bu bitkileri nasıl çoğaltacağız?” Ahmet bitkileri görmek için ilerlerken bir yandan da cevap veriyordu. “Gelirken onları yetiştirme yöntemlerini yazan bir dosya verdi Alya, merak etme o kadar zor değil çoğaltmak. Tek sorun sıcak havada fazla yaşamıyorlar. Özel alanda kalmaları gerekiyor yerleri ayarlanana kadar.” “İyi bari,” diyen genç kadın şifre ile açtığı kapıdan içeriye girerken soğuk havayla ürpermişti. Genç adam arkadaşının peşinden içeriye girerken daha önce bir kez gördüğü bitkileri kontrol etmeye başlamıştı. Ahmet bitkileri memnuniyetle incelerken Akasya “Çok güzeller değil mi?” dedi. “Evet, Allah’ın hikmeti işte… Şuncağızın içinde bin bir şifa var ve biz o şifayı çıkarmaya çalışacağız.” “Bu da müstakbel yengemizin işi,” Akasya söz konusu işi olunca oldukça ciddi oluyordu. Ahmet genç kadına hak verirken kendisinin imzalaması gereken belgeleri imzalayarak arabasına doğru ilerlemişti. Arabaya binmeden önce duraksayarak kendisini uğurlamaya gelen arkadaşına “Annem evde değil, amcamlarda kalıyor. Malum yerinden kalkamadığı için yengem onunla ilgileniyor. Ziyaret etmek isterseniz oraya gelirsiniz.” “Adresi atarsın o zaman, akşama görüşürüz.” Ahmet genç kadına korna çalarak veda ederken Akasya sıcaktan bunalıp hızla seraya girmişti. Genç adam seri bir şekilde trafikte ilerlerken oldukça keyifliydi. Son birkaç gündür gerçekten içi huzurluydu. Bu keyifle sürekli ertelediği şu programın çekimine gidebileceğini düşünüyordu. Asistanı Cem ile konuşarak çekim için program ayarlamasını istedi. Çekim fabrikanın ofisinde olacağından adamların hazırlıklı gelmesi gerekiyordu. Genelde programın formatı iş adamlarının mekanlarına giderek önce kısa bir çekim yapılır sonra da röportaj yapıyorlardı. Araba fabrikanın güvenlik kapısından geçerken arabasını kendi özel park alanına park etmişti. Yan koltuktaki evrak çantasını alarak arabadan inip fabrikaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Cem onu görünce koşturarak yanına geldiğinde Ahmet elindeki çantayı ona uzatarak “Bunu odaya bırakırsın Cem ben üretim hattına geçiyorum.” Cem çantayı alarak odaya yönelirken aklına gelen şeyle duraksamıştı. “Ahmet Bey, Hakan Bey saat ikide toplantıyı kabul etti.” “Kabul mu etti? Onun İnisiyatif kullandığını bilmiyordum. Neden daha erken değil?” “Sizin ilk saatte toplantı istediğinizi söyledim ancak kendisi Mehmet beyi ziyarete gidecekmiş eve,” dedi. “Amcamı mı?” Ahmet kaşlarını çatarak genç adama bakmıştı. Efnan’ın öğleden sonra eve döneceğini biliyordu. Bir süredir dikkat ettiği konu aklına gelince kaşları iyice çatıldı. “Efnan hanıma haber gönderin, müsait bir zamanda üretim bölümünü ziyaret etsin.” “Üretimde sorun mu var abi?” Cem şaşırmıştı genç adamın sözlerine. “Henüz yok ama olabilir değil mi?” genç adam hızlı adımlarla hatta doğru ilerlerken arkasında kafası karışmış bir adam bırakmıştı. *** Genç kız laboratuvarda çalışırken oldukça ciddi bir ifade tanınmıştı. Kendi işini yaparken dünyadan soyutlanır gibi ciddileşiyordu. Kimse onu rahatsız etsin istemiyordu. Laboratuvarda oldukça önemli ilaçların üzerine çalışıyordu ve formüllerin sızmasına karşılık üst düzey bir güvenlik önlemi almışlardı. “Efnan Hanım,” genç kız yardımcısının seslenmesiyle gözlerini mikroskoptan ayırmadan “Efendim,” dedi. “Saat on ikiye geldi, bildirmemizi istemiştiniz.” Efnan genç kızı onaylarken kolundaki ince kemerli saate bakarak derin bir nefes bırakmıştı. Saatlerdir hiç dinlenmeden çalışmıştı. Eğilmekten beli ağrıyan genç kız belini esnetirken laboratuvarda çalışan diğer kimyagerlere bakmıştı. “Arkadaşlar elinizdeki dosyaları kilit altında bırakmayı unutmayın. Ben bugün erken paydos ediyorum. Sizde saat ikide çıkarsınız.” Genç kız çalışma arkadaşlarına kısa bir bakış atarak üzerindeki beyaz önlüğü çıkarıp özenle dolabına yerleştirmişti. Kendisine ait olan dosyaları dolabına koyarak kilitledi. Dolabında olan feracesini giyerek çıkışa yöneldiğinde Mercan koşturarak yanına gelmişti. “Bir şey mi oldu Mercan me bu telaşe?” dediğinde Mercan öne doğru eğilip ellerini dizine koyup nefeslenmişti. “Sizi çıkmadan yakalamaya çalışıyordum. Ahmet bey üretim hattına bakmanızı istedi.” “Neden? Bir sorun mu var?” “Bilmiyorum Efnan Hanım, yardımcısı arayıp söyledi.” Efnan başını sallayarak bulunduğu binadan çıkıp üretim hattının olduğu binaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Seri adımlarla ilerlerken diğer binadan çıkan adamı görünce hemen bakışlarını kaçırmıştı. “Efnan Hanım?” Efnan kendisine seslenen adamla duraksayarak göz teması kurmadan adama dönmüştü. Yanında Mercan olduğu için biraz rahat olsa da yıllardır aynı yerde çalışmalarına rağmen bir kez olsun kendisiyle konuşmayan adamın şimdi neden kendisiyle konuşma çabasına girdiğini anlamaya çalışıyordu. “Buyurun Hakan Bey, bir şey mi söyleyecektiniz?” “Babanızı ziyarete gidiyordum, dilerseniz sizi de eve kadar bırakabilirim.” Efnan duyduğu şeyle ellerini sıkıca yummuştu. Bu adam onun hassasiyetini bilen kişilerden biri olmasına rağmen umursamadan böyle bir teklifte bulunması canını sıkmıştı. “Buna gerek yok, gerekirse ben götürürüm Efnan hanımı!” Efnan duyduğu sert sözle derin bir nefes almıştı. Üstelik bunu yaparken sırtı kendisine siper olan kadın ona büyük bir güven duygusu veriyordu. Efnan’ı almak için gelen Açelya adamın sözlerini duyunca kaşlarını çatmıştı. Kendisi bile kısa sürede Efnan’ın bir erkekle aynı arabada yolculuk yapacak biri olmadığını anlamışken yıllardır onlarla çalışan bu adamın böyle bir teklifte bulunması hiç hoşuna gitmemişti. Efnan’ın önüne geçerek genç kıza olan bakışlarının yönünü kesmişti. “Sen kimsin?” Açelya aynı boyda oldukları adama üsten bir bakış atarak alaycı bir şekilde gülümsemişti. “Kim soruyor?” “Ben Hakan Eser, pazarlama müdürüyüm.” Açelya adamı tanısa da tanımazlıktan gelmişti. O işe başlamadan önce koruyacağı kişinin etrafında ki adaların hepsini araştırıp kime karşı Efnan’ı koruması gerektiğini anlamaya çalışmıştı. “İyi şimdi gidebilirsin!” Efnan Açelya’nın cevabıyla neredeyse güleceğini hissederek kendisini tutmuştu. “Efnan Hanım acele etmemiz gerek.” Mercan patronunu bulundukları ortamdan çıkarmak için araya girmişti. “İzninizle benim yapma gereken işler var,” diyerek hızla üretim bölümüne giren genç kız derin bir nefes almıştı. Mercan onu takip ederken kızgın bir şekilde konuşmuştu. “Bu adamdan son zamanlarda hiç hoşlanmamaya baladım. Gören de adam sanır.” “Gıybet hiç hoş değildir Mercan bir daha duymayayım.” “Ama yalan mı Efnan Hanım, biraz yakışıklı diye herkesi kapısında köle sanmasın.” “Öyle bir şey düşündüğünü sanmıyorum, lütfen onun hakkında konuşmayalım. Günaha davetiye çıkarma.” “Sizin şu sakinliğinize hayranım Efnan Hanım, gerçekten…” Efnan üretim hattının kontrol odasına girerken onu görenler şaşırmıştı. “Efnan Hanım,” diyen adam yerinden kalkarken Mercan ve Efnan ekranlara bakarak adamın kalktığı ekran başına geçmişti. “Kolay gelsin, üretim miktarını öğrenmeye geldik. Depoya ne kadar ilaç çekiliyor hepsinin dosyasını istiyorum.” “Elbette ancak biraz vakit alır. Ekranda ilaç miktarı yazsa da asıl depo görevlileri size ne kadar hatasız ürün çıktığını bildirebilir. Ambalaj hatasını ayıran arkadaşlar gerçek sayıyı size dosyalar.” “Bekliyorum, lütfen…” Efnan kenardaki ikili koltuğa oturarak Mercan’ı da yanına çağırmıştı. Kontrol odasında ki mühendis diğer bölümlerdeki arkadaşlarına bilgi vererek çıkan ilaç sayısını resmi olarak bildirmesini istemişti. “Bir şey içer misiniz?” Efnan adamın sorusunu dalgın olduğu için duyamamıştı. Kontrol odasının kapısı açıldığında elinde iki oraletle çalışan adam girmişti. “Oraletiniz!” Efnan tepsi üzerinde ki oralete kısa bir bakış atarken mühendis “Biz oralet istememiştik abi,” dediğinde adam “Ahmet Bey gönderdi,” dedi. “Ahmet Bey mi?” Efnan oraleti alırken hafif tebessüm etmişti. ‘Bak Ahmet oyalet…’ Efnan hatırladığı anıyla başını iki yana sallamıştı. Henüz beş yaşındayken ilk kez içtiği oraleti çok sevmiş ondan sonra sürekli ‘oyalet’ diye etrafta dolaşmaya başlamıştı. “Teşekkür ederim,” Efnan oraletini alırken Mercan tek kaşını kaldırarak “Ahmet Bey oralet sevdiğinizi biliyor muydu?” diye sordu. “Biliyormuş demek ki,” oraletinden bir yudum alırken bakışlarını yeniden kontrol ekranına çevirmişti. Adamın gitmediğini fark edince Efnan “Başka bir şey mi vardı?” diye sordu. “Ahmet Bey Hakan beyle saat ikide toplantı yapacağını söylememi istedi.” Efnan adamın neden onu üretim hattına çağırdığını anlayarak şaşırmıştı. Hakan’ın onlara gideceğini biliyordu ve Efnan’ı eve göndermemişti. Düşüncelerinde ki farkındalık Efnan’ın hoşuna gitmişti. “Tamam, kendisine teşekkür ettiğimi söylersiniz.” Mühendis, Efnan ve çaycının konuşmasını şaşkınlıkla dinlerken Ahmet ve genç kızın ne ara böyle yakın olduklarını düşünmeye başlamıştı. Çalışanların çoğu patronlarının kızına bakmak onlara yakışmaz diyerek onun yanından geçtiğinde başlarını bile kaldırmıyorlardı. Aslında o mahremiyeti Efnan kendi davranışlarıyla sağlıyordu. Genç kızı biraz tanıyanlar hassasiyetini hemen anlayabiliyordu. Bir süre daha odada kaldıktan sonra ikiye doğru fabrikadan çıkarak eve doğru ilerlemeye başlamıştı. Açelya onu eve götürürken genç kızın aklı karma karışıktı. “Bir yere uğrayacak mısınız?” Efnan daldığı düşüncelerden çıkarken başını iki yana sallayarak “Eve geçelim lütfen,” dedi. Sessiz geçen yolculuk Açelya’nın dikkatinden kaçmamıştı. Gün içinde olanları düşünürken başta sabah karşılarına çıkan kadın gelmişti aklına. “Sabahki kadın, Gülseren Akhan’dı…” Açelya kızın tepkisini ölçmek için aynadan ona bakıyordu. Bir tepki alamayınca kadını tanıdığını anlamıştı. “Sanırım kocası oldukça hasta bu yüzden sizi ziyarete geldi.” Efnan bakışlarını genç kadına çevirirken derin bir nefes almıştı. “Sen olsan ne yapardın Açelya abla? Baban seni daha küçükken terk etseydi…” Efnan’ın dili ‘çöp gibi atsaydı’ tabirine varmamıştı. “Bazen bu gibi durumlar bizim için daha hayırlı olabiliyor. Her aile çocuğunu mutlu etmez.” Efnan Mehmet babasına verildiği için kendini her zaman şanslı sayıyordu. Arada meraklanarak gerçek ailesinin ne yaptığını, nasıl yaşadığını öğreniyordu ancak yaşam tarzları genç kızın yaşam tarzından çok uzaktı. “Haklısın,” dediğinde derin bir soluk almıştı. Bakışları geride bıraktığı yolu takip ederken araba büyük evin bahçesinden içeriye girmişti. Araba kapının önünde dururken Efnan genç kadına “Sen gidebilirsin abla ben bugün evden çıkmayacağım” dedi. Açelya genç kızı onaylarken arabadan inip kendi arabasına doğru ilerlemişti. Açelya sabahları kendi arabasıyla eve gelip Efnan’ın arabasıyla işe gidiyorlardı. Mesai bitince de kendi arabasına binerek evine dönüyordu. “Açelya abla, işin yoksa bize katılmak ister misin?” Efnan’ın sorusuyla arabasına binmek üzere olan genç kadın duraksamıştı. “Ben mi?” oldukça şaşıran kadın Efnan’ı gülümsetmişti. “Elbette, anneler şimdi yemek hazırlayacaktır. Sende bize katılırsan seviniriz. Tabi başka bir planın yoksa.” Açelya kısa bir an düşündükten sonra başını iki yana sallamıştı. Daha önce birçok kişiye eşlik etmişti. Birçok zengin kadına korumalık yapmıştı ancak ilk kez biri onu evine davet ediyordu. Evde onu bekleyen hiçbir şey yoktu. Bir kez olsun kurallarını esnetse ne olurdu ki? “Sizin için sakıncası yoksa kalmak isterim,” diyen kadın Efnan’ı daha da mutlu etmişti. Genç kız öyle bir gülümsemişti ki Açelya tutulup kalmıştı. Efnan’ın parıldayan gözleri bir kadın olarak onu bile Efnan’a hayran bırakmaya yetmişti. İkili evin kapısından içeri girerken Efnan “Anne biz geldik,” diye içeriye seslenmişti. Anahtarı çantasına atarken çantasını da girişteki büyük dolabın içine asmıştı. “Geldin mi kızım,” Zeynep Hanım mutfak kapısından dışarıya başını çıkardığında kızının yanında ki Açelya’yı görünce gülümsemişti. “Hoş geldin Açelya, akşama misafirimiz var yemek yapıyordum. Ellerinizi yıkayın bana yardıma gelin,” dedi. Akasya annesini onaylarken Açelya’ya banyoyu göstermişti. Üzerine rahat bir kıyafet vermek istediğinde ise genç kadın bunu istememişti. Açelya diğer günlere nazaran bugün daha sivil giyinmişti. İkili hazırlanıp mutfağa indiğinde geniş masada oturan Gülay yengesini görünce gülümsemişti. Kadın iki sandalyeyi yaklaştırmış birine otururken diğerine alçıdaki ayağını uzatmıştı. “Nasılsın yenge, daha iyi misin?” kadının yanaklarını öperken Açelya ikisini dikkatle izliyordu. “Çok şükür kızım, seni gördüm daha iyi oldum. Sende hoş geldin kızım, hakkın ödenmez içimiz rahat Efnan’ın yanında olduğun için.” “Görevimi yapıyorum efendim.” Efnan annesinin verdiği işleri yaparken bir yandan da Açelya ile yengesinin konuşmasını dinliyordu. “Aç mısın kızım, yemek vardı hemen ısıtayım,” diyen Gülay Hanım genç kadını ikinci kez şaşırtmıştı. Oldukça variyetli bir kadının hiç gocunmadan kendisine yemek hazırlayabileceğini söylemesi onu garip hissettirmişti. İşe başladığından beri evde çalışan olmadığıydı. Haftada birkaç gün temizlik için kadın geliyordu diğer gündelik işleri Gülay Hanım ve Efnan birlikte yapıyordu. “Yok teşekkür ederim. Ben de yardım edeyim size,” Gülay Hanım eltisinin yanına oturarak iki genç kıza ne yapması gerektiklerini söylüyordu. “Akşama misafir var dedin anne kim gelecek?” “Ahmet’in arkadaşları Gülay’a geçmiş olsun demeye gelecekmiş.” “Öyle mi, çok sevindim.” “Öyle bende çok sevindim. Ne zamandır görmemiştim Akasya kızımı. Okurken sık sık ziyaretime gelirlerdi Alya kızımla. Ah zaman ne çabuk geçti şimdi bebesini kucağına alacak.” Efnan Gülay hanımın keyifle konuşmasını dinlerken Akasya adını duyunca duraksamıştı. “Bizim seralardan sorumlu olan Akasya Hanım mı gelecek?” Efnan merakla sorarken Gülay Hanım hevesle başını sallamıştı. “Evet, tanıştınız mı? Çok tatlı bir kızdır. Tek kusuru dilini tutamaması çok konuşuyor.” Efnan kadının sözlerine gülerken ona hak vermeden edememişti. “Çok sevimli bir kadın. Ben sevdim.” Efnan naif bir şekilde konuşurken Açelya sessizce ona yardım ediyordu. Yemekler pişmeye bırakılırken hep birlikte Efnan’ın yaptığı kahveyi yudumlamaya başlamışlardı. Açelya sessizce sıcak sohbeti dinlerken ne zamandır böyle bir ortada bulunmadığını düşünüyordu. Akşama doğru ilk önce Mehmet Bey ile Hilmi Bey gelmişti. Efnan üzerine uygun bir şey giymek için odasına geçerek yeninden salona dönmüştü. Salona girdiğinde Ahmet’in de geldiğini görünce duraksasa da hemen kendisini toparlamıştı. “Hoş geldiniz,” gelenlere selam verirken hemen arkaya geçerek sandalyelerden birine oturmuştu. Açelya yerinde kıpırdanarak “Ben artık kalkayım Mehmet Bey, size iyi akşamlar.” Dediğinde Zeynep Hanım hemen araya girmişti. “Ay kızım nereye yemek yiyeceğiz.” “Çok teşekkür ederim ama gitsem daha iyi.” “Duymamış olayım kızım, yemeden gidersen hanımın içi hiç rahat etmez.” Mehmet bey genç kadına konuşurken Açelya kendisine yalvaran gözlerle bakan kıza şaşırsa da onu kırmayarak yeniden yerine oturmuştu. Kapı zili çaldığında Efnan yerinden kalkarken Ahmet ondan önce davranarak “Ben bakarım Efnan sen otur istersen,” dediğinde gen kız başta yüzünü assa da Ahmet “Eşiyle gelecekti Akasya,” diye devam etmişti. Genç kız yerine oturmasa da ayakta beklemeye devam etmişti. Kapıdan gelen konuşmalarla yabancı bir adamın sesini duyan genç kız istem dışı üzerini kontrol etmişti. Kıyafetinde sorun olmadığını görünce kapıdan içeriye giren gruba bakmıştı. İki kadın iki erkekten oluşan grupta sadece Akasya’yı tanıyordu. “Bak anne kimler seni ziyarete geldi. Asya hocamla Sefa hocam da Akasya’larla geldi.” “Ay Gülay teyzem ne oldu sana böyle,” diyerek hamileliğin verdiği bir tatlılıkla kadının elini öpüp alnına koymuştu. Onur karısını “Eğilme Akasya, dikkatli hareket et lütfen,” diye uyarmıştı. “Ay Onur bir şey olmaz.” “Geçmiş olsun Gülay teyze nasıl oldun?” Onur kadına halini sorarken diğer yandan da bir doktor olarak kadının ayağını kontrol ediyordu. “Buna da şükür evladım daha iyiyim.” “Bir ağrın var mı? Alçıda bir sorun görünmüyor ama… İstersen röntgenlerine bende bakabilirim.” Ahmet araya girerek “Baba biz diğer salona geçelim istersen,” diyerek adamları diğer salona geçmesi için işaret vermişti. Başta Onur bir şey anlamazken Akasya köşede bakışları önde kızı görünce gözleri parlayarak “Ahmet haklı hadi siz erkek erkeğe takılın, biz kadınların konuşacak çok şeyi var değil mi Gülay teyze?” diye sormuştu. Bir yandan da Efnan’ı kadına işaret ediyordu. Mehmet bey ağabeyini alarak önden çıkarken Onur ve Sefa da Ahmet’in yönlendirmesiyle salondan çıkmıştı. Onların çıkmasıyla Akasya Efnan’a dönmüştü. “Merhaba, nasılsınız? Sizi görmek ne güzel,” derken resmi olmaya çalışıyordu. “Allah razı olsun şükür. Bana sen dersen sevinirim, iş yerinde değiliz.” Efnan hafif gülümserken Akasya gözleri parlayarak “Ay Gülay teyze bizi daha önce tanıştırmalıydın. O zaman patronum olmasını umursamazdım,” dediğinde Zeynep Hanım gülmüştü genç kadının sözlerine. “Bak bu da Efnan’ın annesi Zeynep. Benim eltim olur ama kardeşimden farksızdır.” “Hoş geldin kızım?” Zeynep hanım elini öpmek için eğilen genç kadını tutarak eğilmesine müsaade etmemişti. “Karnındaki sabiye eziyet etme kızım, Allah razı gelmez.” Akasya’nın yüzü asılırken Efnan annesine dönerek “Lütfen,” dedi. “Bir şey içer misiniz?” “Tanıştırmayı unuttuk, bu benim üniversiteden hocam Gülay teyzem tanıyor zaten. Size geleceğimi duyunca ziyaret etmek istediler.” “Geçmiş olsun Gülay Hanım,” diyen Asya üzgün bir şekilde kadına bakmıştı. “Teşekkür ederim hocam, geldiğiniz için de yaptığınız her şey içinde. Oğlumun üzerine çok emeğiniz var.” Ahmet’in en kötü günlerinde genç adamın yanında hocası olarak değil onun arkadaşı olarak çok destek vermişlerdi. “Ne demek, görevimiz.” “Şey sizi Açelya ablamla tanıştırayım…” Efnan genç kadını ‘ablam’ diye tanıştırdığında genç kadının dikkatle Asya’ya baktığını görünce duraksamıştı. Asya arkasını dönerek genç kadını gördüğünde yutkunarak “Asya, bu sen misin?” dedi. Gözleri anında dolarken Açelya da yutkunarak yıllardır görmediği genç kadına mahcup bir şekilde bakmıştı. “Merhaba Asya, nasılsın? Uzun zaman oldu!” **** Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar. Sonraki bölümde görüşmek üzere... |
0% |