@mermarid
|
Herkese merhaba arkadaşlar. Yeni bölümle karşınızdayım. Bundan sonra bölümler düzenli olarak gelecek haberiniz olsun. Hangi siteye bölüm yayınlamaya çalışsam hep bir şekilde zorlukla karşılaşıyorum. Ya profilime giremiyorum ya paylaşım yapmak i Genç kadın ağlayarak kardeşi ve kocasının tartışmasını dinliyordu. Zeynel sinirli bir şekilde genç adamı itelerken Ahmet sinirlenerek eniştesinin üzerine yürümüştü.
“Sen ablamın yüzünü bir daha zor görürsün. Büyüğümsün demeyeceğim elimden bir kaza çıkmadan defol buradan.”
“O kadar kolay değil Ahmet efendi, çocuklarımı alıp gidemezsiniz.”
“O çocuklar sadece benim, senin çocuğun geldiğin yerde. Defol şimdi…” Suna kendisini tutan Efnan’ın yanından ayrılarak kocasının karşısına dikilip elini kocasının göğsüne vura vura bağırmıştı.
“Suna… Yapamazsın!”
“Yapamaz mıyım? Senin erkek çocuk takıntın yüzünden kızlarımı harcamayacağım. Şimdi git erkek evladının yanında mutluluğunu yaşa.”
“Suna!” genç adamın ses tonu düşmüştü. Gözlerinde pişmanlık olabilecek bir ifade olsa da son pişmanlık önemli değildi.
“Ne Suna? Sana yıllarımı verdim, iki tane ay parçası gibi kızımız oldu. Kısır mıydım da gittin başka kadından çocuk yaptın kendine. Suna diye biri yok artık hayatında. Gözümü açtığın için teşekkür ederim. Kızlarım bende kalacak. Zaten umursayacağını da sanmıyorum. Yakında boşanma evraklarını alırsın. Şimdi defol.” Suna kardeşinin kolunu tutarak eve doğru ilerlemesini sağlamıştı. Zeynel arkadan bağırıp çağırsa da umursamamıştı. Tüm aile eve girerken kapıyı on senelik kocasının yüzüne kapatan Suna olmuştu. Genç kadın sırtını kapıya yaslayarak hıçkırıklara boğulurken Ahmet ablasına sarılarak onu teselli etmeye çalışıyordu.
“Ne yapacağım? Şimdi ben ne yapacağım?” genç kadın hıçkırırken Efnan’da iki kardeşin yanına gelerek genç kadının elini tutup kaldırmıştı. Ahmet genç kıza minnetle bakarken Suna ıslak bakışlarını genç kıza çevirmişti.
“Ne yapacağım Efnan, nasıl yaşayacağım? Kızlarım…”
“O nasıl laf abla, ne demek nasıl yaşayacağım. Allah kaldıramayacağı hiçbir yükü yüklemez kulunun omzuna. Sabret abla, çocukların senin gibi annesi olduğu için şanslı. Onlar için sabret. Hem biz ne güne duruyoruz. Ailen değil miyiz?” Hilmi bey kızının ağlamasına dayanamayarak Suna’yı kendine çekip çıkıca sarılmıştı.
“Yavrum ben hala yaşıyorum, niye bu kadar üzülüyorsun? Ya daha kötüsü olsaydı? İşin başından öğrendin bu rezilliği.” Suna başını babasının göğsüne saklarken gözünün önüne kocasının kucağındaki mavi kundaktaki bebeğe heyecanla baktığı anlar gelmişti. O ailesine bir şey oldu endişesiyle kocasının peşinden giderken bam başka bir sahneyle karşılaşmıştı. Kocası olacak adam başka bir kadından çocuk sahibi olmuştu. Kadın doğum yapmış, haklı olarakta bebeğin babasına haber verilmişti. Suna donmuş bir şekilde hastane koridorunda kalırken Zeynel’in o sevincini izliyordu. Üstelik yalnız değildi, kayınvalidesi ve babası da oradaydı. Kendisini ilk gören kayınvalidesi olmuştu. Kadının bakışlarındaki mahcupluk Suna’nın fark edeceği bir şey değildi.
“Suna!” kadının ağzından çıkan adıyla kendine gelen genç kadın sarsılarak geri sendelemişti. Ahmet hızla ablasının kolunu tutarken onu ayakta tutmak için destek olmuştu. Kayınvalidesi kendisine doğru ilerlemişti. Boş bakışlarla kocasına bakarken Zeynel kucağındaki çocukla ona dönmüştü. Karı koca göz göze geldiğinde Zeynel’in yutkunuşunu aralarındaki mesafeden bile görmüştü.
“Suna, kızım!”
“Kızım mı? Bu rezaletin bir açıklaması var mı?”
“Kızım bilmiyorduk, sonradan öğrendik. Öğrendiğimizde çok geçti…”
“Bilmiyordunuz!” Suna kayınvalidesiyle konuşsa da bakışları biran olsun kocasından ayırmamıştı. Zeynel kucağında ki bebeği babasına vererek genç kadına doğru ilerlemeye başladı. Karşısına geldiğinde utanması gereken adam oldukça dik bir şekilde karısının önüne dikilmişti.
“Beni mi takip ettin?”
“Bir açıklamam var mı Zeynel, nedir bu rezalet?” Suna sakin kalmak için elinden geleni yapıyordu. Ahmet her an bayılacak gibi olan ablasını tutmak için tetikte beklerken Zeynel “Bu durum hiçbir şeyi değiştirmeyecek.” Suna adamı pişkin cevabına karşılık elini ne ara kaldırdığını ne ara kocasının suratına yapıştırdığını anlamamıştı. Titreyen eli yana düşerken öfkeyle “Mahkemede görüşürüz. Sakın bana da kızlarıma da yaklaşma!” diyerek kardeşine dönmüştü. Zeynel yana düşen başını ağır bir şekilde kaldırırken annesi oğlunun önüne geçerek onu engellemişti.
“Yeter Zeynel, kabahatini bil otur yerine. Şimdi konuşmaya kalkarsan daha kötü olacak.” Ahmet ablasını hızla oradan uzaklaştırırken en az ablası kadar şaşkındı.
“Ahmet nefes alamıyorum.” Genç adam acile geçerek ablasına bakılmasını istemişti. Genç kıza sakinleştirici yapılırken yarım saat sonra yola koyulup sessiz bir yolculuk yaparak baba evine dönmüştü. Ahmet perişan ablasının başına gelenleri ailesine anlatırken Hilmi Bey ve Gülay Hanım her zaman çocuklarının ardında durmuştu. Yaşlı kadın yerinden kalkamadığı için oğlundan yardım alarak kızının yattığı odaya geçmişti. İki gün boyunca Suna perişan bir halde olsa da kardeşinin nikahı için toparlanmaya çalışmış, tam toparlandığını düşündüğünde kocası ortaya çıkıp onu yeniden perişan etmişti.
Babasının göğsünde gözyaşını dökerken bir yandan da nikaha gelen kişilerden utandığı için yüzünü saklamaya çalışıyordu. Efnan birkaç saatlik kocasına yaklaşarak “Onu odaya çıkaralım mı?” diye sordu. Sesi sessiz ama Ahmet’in duyabileceği bir naiflikteydi. Genç adam minnetle kıza bakarken Efnan Suna’nın koluna girerek “Hadi abla odaya çıkalım biraz dinlenirsin.” Suna genç kıza üzgün bir şekilde bakarak “Sizin de en güzel gününüzü mahvettim.” Dedi.
“O nasıl söz abla, sen iyi olduktan sonra hiçbir şey önemli değil. Hadi çıkalım biz.” Efnan genç kadını ortamdan uzaklaştırırken Ahmet babasına dönerek konuşmuştu.
“Ne yapacağız baba, ablamın bir süre buradan uzaklaşması gerek.”
“Sakin kafayla önce bir konuşalım. Ablan nasıl istiyorsa öyle olacak. Dünürleri de arayıp iki çift laf edeceğim, kızımı bu hala getirdikleri için iki çift lafım var.”
“Baba onların ne kabahati var. Durumu öğrendiklerinden beri Zeynel’le görüşmüyorlarmış zaten.” Gülay hanım yanağından akan yaşı silerken Ahmet sıkıntıyla nefes vererek boş bulduğu yere oturmuştu. Arkadaşları genç adama destek olurken Ahmet buruk bir şekilde onlara gülümsemişti. Akasya genç adamın yanına giderek “Üzülme, halledilmeyecek bir şey yoktur. Bugün evlendin sen, yüzünü asma artık.” Ahmet başını iki yana sallayarak parmağındaki gümüş halkaya bakmıştı.
“Evlendim değil mi?”
“Evet, hem de bulabileceğin en iyi kızla. Güzelliğinden bahsetmiyorum bile.”
“Onu bulmadım Akasya, o her zaman hayatımdaydı!” Akasya tek kaşını kaldırarak genç adama alay edercesine bakmıştı.
“Madem öyle neden biz hiç görmüyorduk?” Ahmet genç kadının şakacı tavrına gülmeden edememişti.
“Belki de siz görmeyin diye sakladım karımı.” Akasya gülerken Onur yanına gelerek “Hayatım biz çıkalım artık, biliyorsun işe gideceğim.” Akasya kocasına hak verirken Ahmet ayağa kalkarak Onur’un kendisine uzanan eli sıkmıştı.
“Geldiğiniz için teşekkür ederim Onur, ayağınıza sağlık.”
“O nasıl söz Ahmet, elbette geleceğiz. Ayrıca bir ömür mutluluklar tekrardan. Bir gün yengeyle bize de bekleriz.” Ahmet adamın ‘yenge’ sözüyle hafif gülümsemişti.
“İnşallah, şu günleri bir atlatalım.”
“Düğün ne zamana?”
“Henüz belli değil, biliyorsunuz malum nedenlerden nikahı erken kıydık. Efnan’ı tedirgin etmek istemiyorum.”
“Sana kalsa yarın düğünü yapacak gibisin.”
“Elbette neden olmasın!” Akasya kaşlarını çatarak genç adama bakmıştı.
“Yangından mal mı kaçırıyorsun Ahmet, hani hazırlıklar. Daha ev bakmadınız, eşyalar hazır değil.”
“Bir süre annemlerle yaşayacağız, ev işini acele ettirmiyoruz.” Onur adamın sözleriyle duraksamıştı. Akasya arkadaşının sözleriyle daha da kaşlarını çattı.
“Efnan’ın bundan haberi var mı? Belki kendi düzeni olsun ister.”
“Elbette var Akasya, ortak kararımız. Hem annemleri çok sever Efnan, birlikte yaşamayı sorun edeceğini sanmıyorum.” Akasya arkadaşının sözlerine kızacaktı ki kocasının uyarısıyla sessiz kalmıştı. Her kadın kendi düzenini kurmak isterdi. Kocasıyla bir başına kalmak, güzel vakit geçirmek isterdi. Ailenin durumu olmasa arkadaşının sözlerini bir nebze olsun anlayabilirdi ancak biliyordu ki Ahmet şu anda istese rahatlıkla beş altı ev alabilecek bir maddi güce sahipti. Kendisi bile genç adamın yarı fiyatı maaş alırken hem ailesine hem de kedine ev almayı başarmışken Ahmet’i düşünemiyordu. Şüpheyle arkadaşına bakarken “Onu deniyorsun!” dedi aydınlanmayla. Ahmet kızın sözleriyle hızla öne atılmıştı.
“Sessiz ol…”
“Sana inanamıyorum, karını deniyorsun! Efnan’ı Aslı gibi biriyle nasıl kıyaslarsın?” Akasya kızgın bir şekilde sessizce hesap sorarken Ahmet tedirgin bir şekilde etrafına bakınmıştı.
“İkisini kıyasladığım falan yok. Aslı karımın tırnağı olamaz.”
“O zaman ne? Neden ondan kendi yuvasını sakınıyorsun?”
“Öyle bir şey yapmıyorum. Sadece tepkisini merak ettim. Yıllar sonra Efnan’ı gördüğümde hala eskiden tanıdığım o kız olup olmadığını merak ettim. Ağzımdan çıkmaması gereken şeyler çıktı işte.”
“Ne gibi?”
“Sonra konuşsak?”
“Sonrası yok Ahmet, hamileyim ben ve meraktan çatlarım.” Onur gözlerini devirerek karısına bakmıştı.
“Hayatım…”
“Sen sus Onur, ne olduğunu öğrenmeden şuradan şuraya gitmem. Dökül hemen!” Ahmet sıkıntıyla nefesini dışarıya bırakmıştı. Ailesine dönerek “Anne ben Akasyaları geçireceğim,” derken bir yandan da Akasya’ya “Dışarıda konuşalım,” dedi. Karı koca oradakilerle vedalaşarak çıkışa yönelirken genç adam da onları yolcu etme bahanesiyle arkalarından ilerlemişti. Bahçeye çıktıklarında Akasya genç adama dönerek elleri belinde “Seni dinliyorum,” dedi.
“Biliyorsun, Efnan ile evlenmem söylendiğinde kafamı toplamak için Trabzon’a gitmiştim biliyorsun.” Akasya başını sallayarak genç adamı onaylamıştı. Ahmet sözlerine devam etti.
“Ailem oradaki evimizi benim okulum ve ablamın düğün masrafı için satmıştı. Yıllardır babam o evi sattığı için üzülürdü. Son gittiğimde evimizin satılık olduğunu görünce bizimkilere sürpriz yapmak için evi aldım.”
“Sende kıza ev aldığın için darda olduğunu söyledin!” Ahmet başını sallarken Akasya ‘akıllanmazsın’ dercesine başını iki yana sallamıştı.
“Evlendikten sonra nerede oturmamız gerektiği konusunda konuşurken boş bulunup yeni ev aldığımı söyledim. Efnan mahallede yaşayabileceğimizi söyleyince ailemle bir süre yaşayalım dedim o da kabul etti.”
“Eder tabi, kız masraf olmasın diye nişan alışverişinde bir şey almadı. Karına haksızlık ediyorsun Ahmet, düzelt bu durumu. Hem Efnan nasıl senin ne kadar kazandığını bilmez.” Ahmet genç kadının sorusuyla duraksamıştı. Bu durum Ahmet’in aklına hiç gelmemişti. Gerçekten de Efnan onun ne kadar maaş aldığını merak edip bakmamış mıydı? Üstelik Ahmet şirkette küçükte olsa bir hisse payına sahipti.
“Bilmiyorum, bakmamış demek ki.”
“Bu kızı üzersen senin kafanı kırarım Ahmet haberin olsun. Kaç yıllık arkadaşım demem canına okurum. Gerçi Alya bana bırakmaz ama ayağını denk al. Karınla da konuş, ondan sonra bir karar verin.”
“Yine de annem iyi olana kadar ailemle kalacağız.”
“Ablanlar var Ahmet, yeni gelini kalabalık bir ortama mı sokacaksın?”
“Efnan’ın bir sorunu yok. Olsaydı söylerdi.”
“Söyleyeceğini sanmıyorum. Kimsenin kalbini kırmak istemez o kız. Elbette kabullenecek.” Ahmet sıkıntıyla soluklanırken Onur karısını arabaya bindirerek yola koyulmuştu. Genç adam bir süre giden arabanın arkasından bakarken evin bahçe kapısı açılarak dışarına taze karısı çıkmıştı. Ağır adımlarla genç adama doğru ilerlerken üzerindeki kıyafeti içinde bir içim su olan genç kız kocasına peri kızı gibi görünüyordu.
“Gittiler mi?” Efnan’ın sorusuyla Ahmet “Hı…” diyerek kendine gelmişti.
“Akasya’lar gittiler mi? Yolcu etmek isterdim.”
“Boş ver nasılsa çok yolcularız biz onları.” Efnan adamın sözleriyle hafif gülümsemişti.
“Sık görüşüyorsunuz anladığım kadarıyla. Üniversitede gerçek arkadaşlığı bulmak oldukça zordur, şanslısınız bu konuda.”
“Öyle, Akasya, Alya ve ben sık görüşürüz. Sıkıntılarımızı birlikte çözeriz.”
“İnşallah bir gün beni de aranıza alırsınız!” Efnan Akasya’yı tanıyordu artık, eşiyle konuşmamış olsa da karısına olan ilgili tavırlarından iyi biri olduğunu anlayabiliyordu. Üstelik annesinden adamın aile doktoru olduğunu da öğrenmişti. Ailecek birbirlerine sık sık gidip geliyorlardı. Onun asıl merak ettiği ise Ahmet’ın sık sık gittiği Trabzon da yaşayan Alya’ydı. Öğrendiği kadarıyla o da evliydi. Ahmet ile bağlarını koparmamış olması ve sık sık telefonda konuşmaları bir yandan genç kızı rahatsız ederken diğer taraftan onu merak etmesine neden oluyordu.
“Sen Akasya ile tanıştığın günden beri aramıza girdin zaten hatun! Hadi içeri geçelim.” Efnan adamın ‘hatun’ kelimesine takılırken genç adam karısının pamuk elini tutarak eve doğru ilerlemeye başlamıştı. Avucundaki yumuşacık el kalbine ağır tahribatlar yaratıyordu ve Ahmet bu duygunun önüne geçemiyordu. Bazen şen çocuklar gibi hoplayıp zıplamak isterken kendini frenliyordu. Bir adım gerisinden gelen karısına kısa bir bakış atarken genç kızın birleşen ellerine baktığını görünce hafif gülümsedi. Beyaz yüzü pembeye dönmüştü.
“Alışsan iyi edersin.”
“Hı…” Efnan bakışlarını kocasına çevirirken Ahmet gülümseyerek karısına baktı.
“Yan yana olduğumuz her zaman ellerini bırakmaya niyetim yok. Bu duruma alışsan iyi edersin.” Efnan utanarak bakışlarını kaçırırken Ahmet şen bir şekilde gülmüştü.
“Neden gülüyorsun?”
“Yanakların kıp kırmızı oldu. Pamuk şekerine döndün.” Efnan gözlerini kısarak kocasına bakmıştı.
“Benimle dalga mı geçiyorsun?”
“Asla, hanımla dalga geçersem taş olurum.” Efnan istemsiz bir şekilde gülümsemişti. Öyle ki Ahmet nefes almayı unutmuştu.
“Büyücü gibisin…” Efnan adamın ağzının içinden ne söylediğini anlamadığı için “Ne?” diye sordu.
“Hadi içeri geçelim, ablam nasıl oldu?”
“Uyudu, iyi değil ama…”
“On yıllık evlilik, iki çocuk Efnan, onun için çok zor olacak.”
“Biz yanında olacağız. Kendini yalnız hissetmesine izin vermeyiz.” Ahmet minnetle genç kadına bakmıştı.
“Şu ev işini bir daha konuşalım seninle…” Efnan duraksayarak genç adamın da durmasına neden olmuştu.
“Ailenle kalacaktık, nesini konuşacağız?”
“Ablam ve çocuklar da olacak Efnan, kalabalık bir aile olacağız. Biz kendimize başka bir ev düzelim.”
“Ayıp olmaz mı? Ablan kendini kötü hisseder. Ailenle kalacağımızı biliyordu başa eve geçersek kendini kötü hisseder.” Ahmet kızın ince düşüncesi karşısında gülümseyerek başını sallamıştı.
“Ne öneriyorsun? İki çocuk, ablam ve annemler… Rahatsız hissetmeyecek misin? Biz yeni evliyiz Efnan, çekinmeyecek misin onlardan?” Efnan bakışlarını kaçırırken genç adam onun utandığını anlayarak derin bir iç çekmişti. Elbette ailesinden çekinmezdi. En azından bir süre sonra çekinmemeyi umuyordu.
“Bir süre ailenle kalalım, sonra bakarız çaresine olmaz mı?” Ahmet başını sallayarak genç kızı onaylamıştı.
“Zaten bir süre, yeni ev alana kadar bizimkilerle kalacaktık. Ev alınca bir şey söylemezler. Darılmazlar…” ikili eve girerek salona geçerken Efnan istem dışı elini genç adamın elinden çekmişti. Ahmet onun bu davranışıyla boşluğa düşerken Efnan yutkunarak “Büyüklerimiz var Ahmet, ayıp olur,” dediğinde Ahmet yüzü düşerek başını sallamıştı. O her zaman ailesinin yanında rahat davranmıştı. Aslı ile birlikteyken ailesinin yanında bile elini tutardı. Şimdi kendi karısının elini tutamamak genç adamı nerede yanlış yapıyor olduğuna dair düşündürüyordu.
“Taze çiftimiz neredeydi. Gelin bakalım yamacıma…” Mehmet Bey kızı ve yeğenini yanına çağırırken ikili yaşlı adamın iki yanına oturarak ona dönmüştü.
“Çok şükür, şu günü gördüm ya…” Adamın sözlerine Hilmi Bey de aynı şekilde karşılık vermişti. Zeynep hanım ve evdeki yardımcılar geriye kalan birkaç davetliye ikramda bulunurken Ahmet yerinden kalkarak kadının elindeki tabakları almıştı. Efnan ikinci kez şahit olduğu bu görüntüyle tebessüm ederek başını babasının omzuna yaslamıştı.
“Ne zaman umreye gideceksiniz baba?”
“Gelecek ay planlıyoruz. Bakalım nasip.” Efnan başını sallarken Gülay Hanım genç kıza hayranlıkla bakarak konuşmuştu. “Söylemeden edemeyeceğim, Efnan kızım zaten çok güzeldin ama bugün ayrı bir ışık saçıyorsun. Maşallah, Allah nazar değdirmesin.” Ahmet annesinin sözlerine katılsa da sessiz kalmayı yeğlemişti.
“Düğünü ne zaman yapıyoruz Mehmet?” Hilmi bey kardeşine sorarken Mehmet Bey ikiliye bakarak “Ne zaman düğünü yapalım?” diye sordu. Efnan bakışlarını kocasına çevirirken Ahmet omzunu silkeleyerek “Evimizi elden geçirelim ondan sonra bakarız.” Efnan şaşkınlıkla genç adama bakarken Gülay Hanım heyecanla “Eviniz mi? Ev mi baktınız?” diye sormuştu.
“Henüz bakmadık… Bizim üst kat satılıktı anne biliyorsun…”
“Evet, amcanlar alacaktı orayı birkaç ay önce satıldığını söylediler.” Ahmet başını sallarken Hilmi Bey başını iki yana sallayarak anladığı şeyi söylemişti.
“Evi sen satın aldın!” Efnan gözlerini kısarak adama bakarken Ahmet mahcup bir şekilde bakışlarını kaçırarak “İyi yatırım olur diye düşünmüştüm. Efnan evi beğenirse orada yaşarız. Ev yeni ama belki Efnan evde değişiklik yapmak ister belki.” Gülay hanım ellerini çırparak “Ay çok sevindim. Çocuklarım yanımda olacak.”
“Birde şey var…” Ahmet deve kuşu gibi başını yere sokup çıkarmamayı diliyordu. Daha birkaç saatlik karısına büyük mahcupluk hissediyordu.
“Ne?”
“Alt katta amcamların alacağı dairenin yan tarafını da aldım. Orayı ablam için almıştım. O zaman belki eniştem tayin ister, orada otururlar diye düşünmüştüm. Şimdi isterse orada oturabilir. Ya da sizinle kalıp orayı kiraya verebilir. İstediğini yapmak ona kalmış.” Hilmi bey gururla oğluna bakarken Efnan “Benim az işim vardı,” diyerek oturduğu yerden kalkıp kapıya yönelişti. Gülay hanım gelininin bakışından darıldığını düşünmüştü. Genç kızın gözleri hafif nemlenmişti.
“Ahmet…” Ahmet annesine bakarken yaşlı kadın başıyla kızın peşinden gitmesini istemişti. Ahmet hızla genç kızın peşine takılırken Efnan’ı odasının kapısında yakaladı.
“Efnan!” genç kız bir eli kapı kolunda duraksarken arkasını dönmeden önce kısa bir soluklanmıştı. Başın genç adama çevirdiğinde gözlerini ondan kaçırdı. Şu anda Ahmet’e bakmak istemiyordu.
“Bir şey mi istemiştin?” Efnan’ın istemsiz çıkan soğuk sesi Ahmet’in yutkunmasına neden olmuştu.
“Ben… Özür dilerim.”
“Ne için?”
“Şey…” Efnan üzgün bakışlarını kaldırarak genç adamın gözlerinin içine bakıp konuşmasına devam etti.
“Beni onunla kıyaslayıp yalan söylediğin için mi?” Ahmet hızla başını iki yana sallarken kızın gözlerindeki ifadeyle canının yandığını hissetmişti.
“Asla… Asla sizi kıyaslamadım.”
“O zaman bana yalan söylemendeki amaç neydi?”
“Sana yalan söylemedim, ev aldığım ve yüklü harcama yaptığım doğru!” dediğinde Efnan acı bir şekilde gülmüştü.
“Doğru yalan söylemedin, aldığın evlerin sayısını belirtmeyi unutmuşsundur. Neyse benim çıkmam gerekiyor izin verirsen üzerimi değiştireceğim.” Odanın kapısını açarak içeri adım attığında duraksayan genç kız ardına bakmadan son sözlerini söylemişti.
“Güven kolay kazanılmaz Ahmet, ancak çabuk kaybedilir. Sana olan güvenimi kırma…” odanın kapısını kapattığında ardında bıraktığı adamın can yangınını düşününce yanağından aşağıya bir damla yaş akmıştı. Fısıltıyla “O kız sana ne yaptı, bu kadar mı canını yaktı,” diye söylenirken içinden Ahmet’in acısının dinmesi için dua etmişti. Ahmet ise karısının kalbini kırdığını düşünerek kendine kızıp duruyordu. Efnan’ı üzmek istememesine rağmen onu üzmüştü. Böyle olacağını düşünmemişti. “Ahmet Bey!” Ahmet kendisine seslenen Açelya’ya dönerken Açelya, “Mehmet Bey sizi çağırıyordu,” dedi. Ahmet başını sallayarak odanın kapısından ayrılırken Açelya genç kızın kapısını tıklatarak içeriden ses gelmesini beklemişti. Bir süre beklemesine rağmen ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girerken odanın özel banyosundan gelen sesle Efnan’ın banyo yaptığını düşünerek odanın penceresine doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra banyonun kapısı açıldığında genç kızı ıslak kollarını silerken bulmuştu.
“Açelya abla?”
“Ağladın mı sen?” Açelya kızın kızarmış gözlerine kaşlarını çatarak bakmıştı. Efnan başını iki yana sallarken “O zaman gözlerinin hali ne? İlk günden seni ağlattı mı?” Açelya oldukça kızgın görünüyordu.
“O bir şey yapmadı.”
“Öyleyse bu halin ne?” Açelya sorgularcasına genç kıza bakarken Efnan onun bu rahat tavırlarına gülmeden edememişti. Açelya işe başladığından beri mesafesini korumaya çalışsa da Efnan ona içten bir şekilde yaklaştıkça farkında olmadan o da gardını düşürmüştü. Şimdiyse bir abla gibi kardeşini korumaya çalışıyordu.
“Ben onun çektiği acıya üzüldüm.”
“Anlamadım?”
“Önemli değil, gözlerimin kızarması onun yaptıkları yüzünden değil. Onun bir suçu yok, beni tam olarak tanımıyor. Menfaatçi olabileceğimi düşünmesi normal.”
“Menfaatçi mi? Kim sen mi?” Açelya şaşkın bir şekilde genç kıza bakarken Efnan giyinme bölümüne geçerek üzerine sade siyah bir elbise geçirmişti. Nikah elbisesinin aksine oldukça siyah olan elbise Açelya’nın dikkatinden kaçmamıştı.
“Yas mı tutuyorsun ne bu hal?” Efnan kadının sorusuyla gülümsemişti.
“Yas ölüler arkasından tutulurmuş, ancak Buhari’ye göre; ‘Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının, bir ölünün arkasından üç günden fazla süslenmeyi terk etme anlamında matem tutması (Hidad) helal değildir. Ancak kocası müstesna, onun ölümü için dört ay on gün hidad yapması gerekir,’ der. Burada yas tutmak bağırıp çağırmak değil, yeniler giyip süslenmeyi ter etmek anlamındadır.” Açelya anlamadığını belirtircesine genç kıza bakarken Efnan başını iki yana sallayarak “Daha sonra uzun uzun anlatırım,” dedi.
“Bir yere mi gideceksin?”
“Gideceğiz, biyolojik ailemin evine.” Açelya kaşlarını çatarken “Bunun doğru bir karar olduğunu sanmıyorum,” dedi.
“Bende öyle hissediyorum ancak gitmem gerekiyor. Üzerimde hakkı olmasa da doğumuna sebep olan adamın son isteği terk ettiği kızını görmekmiş. Gidip görelim. Hem hasta ziyareti sevaptır.”
“Ben olsam gitmezdim.”
“Ama sen değilsin.” Genç kız yatağın üzerindeki çantasını alarak kapıya yönelmişti.
“Efnan…”
“Gidelim hadi, ne kadar erken gidersek o kadar erken döneriz.” Açelya kızı ikna edemeyeceğini anladığında peşinden gitmeye başlamıştı. İstem dışı eli belindeki silahına giderken gidecekleri evde neler yaşayabileceklerini düşünmeye başlamıştı. O aileye güvenmiyordu. En son yollarını kesmeye çalıştıklarında araştırma yapmış ve hiç iyi şeyler öğrenmemişti.
“Seninle evin içine kadar gireceğim, bir adım arkanda olacağım. Sana ikram edilen hiçbir şeyi içmeyeceksin. Su bile olsa…”
“Bu kadar panik olma.”
“Söz ver dediğimi yapacaksın.” genç kız başını sallarken salondaki ailesine bakarak “Ben çıkıyorum babacım,” dedi.
“Nereye?” Ahmet öne çıkarken Efnan ona bakmadan cevap vermişti.
“Hasta ziyaretine…” Ahmet kızın kendisine bakmayışından hoşlanmasa da bir şey söylememişti. “Bende geleyim seninle…” “Gerek yok, biz gidip geleceğiz.” “Ahmet haklı kızım, o da sizinle gelsin. Memnune hanıma ve ailesine Ahmet’in kim olduğunu iyice öğret.” Genç adam amcası ve karısının ne hakkında konuştuklarını anlamazken Memnune denen kadının kim olduğunu merak etmişti.
“Sen nasıl istersen baba,” diyen kız Ahmet’e ardını dönerek “Gidelim,” dedi. Ahmet genç kızın peşinden giderken Zeynep ve Gülay Hanım birbirine buruk bir şekilde bakmıştı. İki kadında genç kızdaki kırgınlığı anlayabiliyordu.
İkili evden çıkarak arabaya doğru ilerlerken Açelya öne çıkarak “Benim arabayla gidelim,” dedi. Efnan sorgulayacak durumda değildi. Açelya’nın arabasının arka koltuğuna geçerken direksiyona geçmeyi planlayan genç adam karısının bu hareketiyle arka kapıya yönelmişti. Madem karısının gönlünü kırmıştı onu almak için elinden geleni yapmalıydı. Genç kız yan tarafına oturan adama kısa bir bakış atıp önüne döndüğünde direksiyona geçen Açelya’ya “Adresi biliyor musun Açelya abla?” diye sordu.
“Merak etme, biliyorum. Sana söylediklerimi unutma tamam mı?” genç kız kemerini takarken başını sallayarak onu onaylamıştı. Araba çalıştığında içine yerleşen gerginlikle ellerini birbirine sararken Ahmet uzanarak karısının elini avucunun arasına hapsetmişti. Genç adam kızın tepki vermesine ihtimal vermemek için başını arabanın camından dışarıya çevirirken oldukça heyecanlıydı.
“Kime gidiyorsun?”
“Damarlarında kanı dolaşan adamı ziyarete!” Ahmet hızla genç kıza başın çevirirken ne söyleyeceğini bilememişti. Onları çetin bir savaş bekliyordu ve genç adam karısı için siper olmaya hazırdı.
***
Bölüm bitti. Yorumlarınızı bekliyorum. Karakterlere övgü, saygı ve saydırmak serbest. Sizce bundan sonra ne olur? |
0% |