@mermarid
|
Genç kız her zaman kol çantasında bulundurduğu küçük Kur-an’ı Kerim’ini alarak uyuyan babasının başında okumaya başlamıştı. Babasına şifa olması için şifa ayetlerini okumaya başlayan genç kız her bir ayette içi huzurla doluyordu. İnancı tamdı, hastalığı veren Allah şifasını da elbet verirdi. Bu yüzden bu şifaya vesile olmak için ilaç şirketinde çalışmayı kabul etmişti ya! Şifayı veren Allah, onlara bu nimetten yararlanma nasibinde bulunmuştu. “Sadakallahülazim,” diyerek Kur-an’ı kapattığında kendisine gülümseyerek bakan babasıyla göz göze gelmişti. “Babacım, kendini nasıl hissediyorsun?” “Allah kabul etsin kızım, şükür.” Mehmet Bey gözünün nuru gibi büyüttüğü kıza içi giderek bakıyordu. Efnan olmasaydı babalık duygusunu asla tadamayacağını biliyordu. Küçük kız daha bebekken kollarına bırakıldığında başta çok korkmuş, sonra da elinden geldiğince onu ahlaklı, dinine bağlı biri olarak yetiştirmeye çalışmıştı. Çok şükür ki meyvelerini de toplamıştı. “Çok şükür,” diyen kız kenardaki sudan bir bardak doldurarak babasına içirmeye çalışmıştı. Yaşlı adamın dudakları şekerden olsa gerek kupkuru görünüyordu. “Elhamdülillah, annen nerede kızım?” diye soran adam genç kızın bardağı bırakmasını izliyordu. “Eve gönderdim çok korkmuştu. Amcamlar da buradaydı baba,” dediğinde aslında bir kan bağları bulunmadığı için sessiz kalmak istemişti. “Hilmi abim zaten yanımdaydı kızım. Çok şükür bunu da atlattık.” “Neden bana söylemediniz baba? Ne zamana kadar saklayacaktınız hasta olduğunu?” “Önemli bir şey yoktu kızım, seni telaşlandırmak istemedik.” “Önemli olmadığını söylediğin hastalık yüzünden buradasın babacım. Lütfen benden sağlığınızla alakalı bir şeyler saklamayın. Benim sizden başka kimim var ki?” kızın sesindeki üzüntü adamın canını yakmıştı. “O nasıl söz kızım, senin kimseye ihtiyacın yok. Allah her zaman yanında olacak unuttun mu?” diyen adamla Efnan hemen tövbesini çekmişti. O elbette yalnız değildi ancak dünyada başka kimsesi yoktu. Her zaman Allah’a sığınsa da ailesi olmadan ne yapacağını bilmiyordu. İkisi de yaşlanmaya başlamıştı ve ölümün yaşı olmasa da Efnan onları kaybetmekten çok korkuyordu. “Ahmet geldi mi?” diye soran adamla Efnan gözlerini yaşlı adamın gözlerine çevirmişti. Şimdi neden onu sormuştu ki? Genç adamla yıllardır görüşmese de Ahmet’i tanıyordu. Özellikle firmada çalışmaya başladığından beri birçok kez adı zikredilmişti. “Evet, buradaydı. Babasıyla gittiler…” Mehmet Bey derin bir iç çekerek gözlerini kapatmıştı. “Ahmet’e mesaj at gelsin sende eve geç.” “Ben kalıyorum yanında neden onu çağırıyorsun ki?” Efnan alınmış bir şekilde konuşurken Mehmet Bey sevgiyle kızına bakmıştı. “Elbette sen benim yanımda kalıyorsun ancak onunla önemli bir konuda konuşmam gerek. Hem birkaç gün evde dinleneceğim, ben dinlenirken birinin şirketle ilgilenmesi gerekir biliyorsun.” Efnan babasının dinlenmek istediğini duyunca iyice endişelenmişti. O babasını boş dururken hiç görmemişti. En ağır grip hastalıklarında bir işinin başında olmuştu yaşlı adam. Kendisinden bir şey saklıyordu buna emindi. “Bir isteğin var mı baba?” diye soran kız adamın üzerine şimdilik gitmemeye karar vermişti. Mehmet beyin isteği üzere Ahmet’e mesaj çeken genç kız diken üzerindeydi. Babasının yıllardır o adama ne kadar değer verdiğini biliyordu. Adamın bir ara bulanıma girme yolunda ilerlediği ve bunalımdan işi sayesinde çıktığını da biliyordu. İç çekerek içinden zikir çekmeye başlamıştı. Saat akşamın dokuzuna geliyordu ve ziyaretçi saati geçtiği için Ahmet’in içeri girip giremeyeceğini bilmiyordu. “Kızım Ahmet gelince sen annenin yanına geç. Çok korkmuş olmalı seni yanında görürse rahatlayacaktır.” “Annem amcamlarda baba, eve geçsem daha iyi olur.” “Sana ne diyorsam onu yap kızım, şoföre söyle seni Hilmi’lere bıraksın.” Efnan babasının ısrarıyla emin olmuştu bir şeyler sakladığından. “Peki babacım siz nasıl uygun görürseniz.” Efnan bir saat sonra gelen mesajla yerinde doğrulup üzerini düzeltmişti. Ahmet’in aşağıda güvenlikte olduğunu öğrenince babasına bakarak onun geldiğini söyledi. Genç kız çantasını toparlayarak aşağı giriş kata gittiğinde genç adam onu görünce hızla yanına gelmişti. “Amcama bir şey mi oldu?” Ahmet’in telaşlı sesine nazaran Efnan oldukça sakin ve naif bir sesle cevaplamıştı. “Şükür iyi, sadece sizi görmek için ısrar etti.” Ahmet kızın kendisine bakmamak için başını eğdiğini görünce anlayışlar aralarında mesafe koymuştu. Belki kendisi bu tarz ayrıntılara dikkat etmiyordu ancak ailesindeki birçok kişinin harama helale dikkat ettiğini biliyordu. Özellikle baba tarafı bu konuda oldukça titiz davranıyordu. “Ben yukarı çıkayım. Sende şoförle eve geçebilirsin. Bu akşam ben kalırım amcamın yanında.” Efnan başını sallayarak adamı onaylarken kendi arabasına kısa bir bakış atarak babasının isteği üzere şoförün kullandığı arabaya yönelmişti. İçinden bir inşirah süresi okuyarak arabada ilerlerken yıllardır yanlarında çalışan kırklı yaşlardaki adama Hilmi amcasına gideceğini söyleyerek geriye yaslanmıştı. Araba ışıl ışıl sokaklarda ilerleyerek tanıdık mahalleye girdiğinde Efnan buruk bir şekilde gülümsemişti. Küçükken bu mahallede Ahmet ve ablasıyla oyun oynadığını hatırlıyordu. Ne zamanki Kur-an kursuna yatılı okumaya başlamıştı o zaman Ahmet’le olan tüm arkadaşlığını kesmişti. Ancak ablasıyla hala görüşüyorlardı. “Geldik Efnan Hanım!” araba farklı bir binanın önüne durunca bakışları kısa süreli şoföre çevrilmişti. “Burası olduğuna emin misin?” “Annenizi bu binaya bıraktım. Eminim küçük hanım,” diyen adamla Efnan arabadan inerek annesini aramıştı. Yaşlı kadın oldukça yeni olan binanın dördüncü katının penceresine çıkarak kızına el salladı. “Zeynep hayırdır?” Gülay Hanım eltisinin pencereye çıktığını görünce merakla sormuştu. “Efnan geldi Gülay ona bakıyordum.” Gülay Hanım binanın giriş kapısının otomatiğine basarak genç kızın içeri girmesini sağlarken en az eltisi kadar heyecanla genç kızın asansörle yukarı çıkmasını bekliyordu. Uzun zaman olmuştu genç kızı görmeyeli. Asansörün kapısının açılmasıyla Efnan yorgun bir şekilde aşağı inerek kendisini kapıda bekleyen iki kadına doğru ilerlemişti. Yüzünde her zamanki gibi enfes bir gülümsemeyle Gülay hanımın elini öperken “Selamünaleyküm yenge, nasılsın?” diye sormuştu. Kızın öyle duru güzelliği ve içe işleyen sesi vardı ki Gülay Hanım saatlerce onu sıkılmadan izleyip dinleyebileceğini düşündü. “Ah kızın şükür kavuşturana. Nerelerdesin uzun zamandır seni görmedim.” “İş güç yenge, hadi geçelim dışarısı soğuk.” Efnan eve girerken dikkate yeni daireye bakıyordu. Normalde huyu olmamasına rağmen kendine engel olamamıştı. “Aç mısın kızım, biz sofrayı daha yeni topladık.” “Allah razı olsun yenge, atıştırırım bir şeyler. Bu arada yeni eviniz hayırlı olsun,” diyen kızla Gülay Hanım iç çekmişti. Ev üç kişilik bir aile için oldukça büyüktü. Dört odası büyükçe bir salonu vardı. Ahmet özellikle ablası ve yeğenleri geldiğinde rahatça sığabilmek için böyle büyük bir ev almıştı. “Sağ ol kızım sağlıkla oturmak nasip olsun.” “Amin. Ben elimi yüzümü yıkasam,” diyen kıza banyoyu gösteren yaşlı kadın eltisinin koluna girerek önlerinde ilerleyen kıza içi giderek bakmıştı. “Kıza belli edeceksin Gülay, biraz daha sakin ol.” Gülay Hanım gerçekten oldukça heyecanlı bir şekilde kızla konuşmaya çalışıyordu. “Ne yapayım Zeynep, şu kızı kendime gelin alamazsam gözüm açık giderim.” Kadının sözlerine kıkırdayan Zeynep Hanım başını iki yana sallamıştı. “Biz böyle gelin güvey oluyoruz ama çocuklar ne diyecek hiç düşündün mü? Senin oğlan kabul etmezse ne olacak?” “Sen onu bana bırak. Bunca yıl acısı var dedim ellemedim ama bıçak kemiğe dayandı. Evlenecek…” “Çocuğu zorlama Gülay, ikisine de yazık olur sonra.” “Şu kızı sevmeyecek adam var mı Zeynep, hele benim oğlum bu kıza tutulmazsa bende bir şey bilmiyorum. Zaten o kızı da sırf oğlum seviyor diye kabul etmiştim ancak başta ailemize uygun olmadığını oğlana söylemiştim.” Doğruydu, Gülay Hanım oğlu Aslı’yı ilk eve getirdiğinde onu kabul etmek istememişti. Ancak Ahmet’in ısrarları ve kıza olan sevgisine saygı duyarak zamanla onu tanımaya başlamış ve oğlu için kabullenmişti. Yıllarca bir kez olsun Aslı hakkında ne kötü bir söz söylemiş ne de kötü bir davranışta bulunmuştu. “Evlendi mi haberin var mı?” Zeynep hanımın sorusuyla yaşlı kadın üzgün bir şekilde başını iki yana sallamıştı. “İnan bilmiyorum. İstesem öğrenirdim de istemedim. Hem ondan bir haber almak oğlumu üzerdi.” “Yine de iyi düşün,” diyen kadının konuşmasını Efnan kesmişti. “Ne konuşuyorsunuz?” ikili hala koridorda ayakta dikildiklerinin farkında değildi. Kız onlara doğru yaklaşırken Gülay Hanım koluna girerek “Hiç canım öylesine konuşuyorduk. Ah güzel kızım ne çok özlemişim,” diyen kadına gülümseyen genç kız salona girdiklerinde Hilmi beyi görünce hemen toparlanmıştı. “Selamünaleyküm amca,” diye adamı selamlayan kız yaşlı adamın elindeki gazete üzerinden kendisine gülümseyerek “Ve aleykümselam,” demesine başını hafifçe eğerek kendisine gösterilen yere oturmuştu. Efnan etrafı gözaltından incelerken Gülay Hanım “Gel sana evi dolaştırayım,” diyerek kızın itirazlarına aldırmadan Efnan’ı kaldırarak salondan çıkarmıştı. “Kızı rahat bırak Gülay,” diye seslenen adama tatlı bir sitemle “Aramıza girme Hilmi!” diye uyarıda bulunurken Zeynep Hanım mutfakta kızı için küçük bir tepsi hazırlamaya başlamıştı. “Burası misafir odası kızım, karşısı da öyle. İkisinde de banyo var. Şu oda bizim odamız, burası da oğlumun,” derken kapıyı açmak istemiş ancak Efnan bu durumu doğru bulmayarak kadının kapıda ki elinin üzerine koymuştu elini. “Yenge, mahremiyet olan yerleri görmeme gerek yok. Eviniz güzelmiş, sağlıkla oturursunuz inşallah.” “Ay hep beraber inşallah,” diyen yaşlı kadınla duraksayan Efnan kadının heyecanına anlam verememişti. Kırdığı potu fark eden kadın hemen toparlamak istese de yardımına eltisi Zeynep Hanım yetişmişti. “Kızım hadi yemeğe gel,” diyen kadınla Efnan mutfağa geçerken Zeynep Hanım yanında ki eltisine onaylamaz bakışlar atıyordu. İki kadının da tek isteği çocuklarının yuvasını kurmaktı. Sabah ezanının huzuruyla gözlerini aralayan genç kız yanında yatan annesine gülümseyerek seslendi. Ailede kurulu saat gibi her sabah ilk kalkan Efnan olurdu. Önce kendisi abdest alır namazını kılar sonra da ailesini kaldırırdı. Şimdi misafir olduğu evde annesiyle aynı yatakta yatıyordu. Evde boş odalar olmasına rağmen özellikle bu gece annesiyle uyumak isteyen genç kız ayaklarını yataktan aşağıya sarkıtarak besmeleyle yataktan kalkmıştı. Odanın banyosuna doğru ilerlerken başında ki küçük yemeniyi düzeltmeye çalıştı. Bu evde hazırlıksız olduğu için yengesinin kendisine verdiği uzun kollu gecelik takımını giymişti. Banyoda işlerini halledip abdestini alarak yeniden odaya geçtiğinde odadaki seccadeyi sererek namazını eda etmeye başladı. Namazdan sonra uzun bir dua ederek seccadesini toplarken hala uyuyan annesini şefkat dolu sesiyle sarmalayarak uyandırmayı başarmıştı. Efnan yıllardır sabah ezanından sonra uyumaz, Kur-an okuyarak zikir çekerdi. Annesi odada uyuduğu için üzerine feracesini giyerek salona geçti. Sessiz olmaya çalışırken evdeki bazı oda kapılarının açılıp kapanma sesini duymuş dikkati dağılarak salona gelen kişiye bakmıştı. Gülay Hanım salonun ışığının açık olduğunu görünce içeriye baktığında Efnan’ı görünce gülümseyerek “Hayırlı sabahlar kızım, uyuyamadın mı?” diye sordu. “Yok yenge ben okuyacaktım,” dediğinde Gülay Hanım kızın yanına giderek yere oturan kızın başının üzerini öpüp “Allah kabul etsin,” kızım dedi. Gülay hanımın yıllardır değişmeyen sevecen huyu Efnan’ın içini okşarken “Amin,” diyerek karşılık verdi. Bir süre Efnan Kur-an okumuş sonra da tespih çekmeye başlamıştı. Yaşlı kadın odadan çıkarken Efnan’ı gelini yapmaya adeta kendini şartlandırmıştı. *** Genç adam amcasının üzerini giyinmesine yardım ederken oldukça düşünceliydi. Babasına hastaneden çıkacakları haberini vermek için aradığında babası amcasını kahvaltıya getirmesini istemişti. “Daha iyi misin amca?” Ahmet mahcup bir şekilde gözlerini kaçırırken Mehmet Bey yeğeninin omzunu sıkarak hafif gülümsemişti. “Bedenen iyi olsak da ruhumuz yoruldu oğlum. Artık dinlenmemin vakti geldi.” Genç adam yaşlı adamın gerçekten yorgun olduğunu görebiliyordu. Odanın kapısı teklifsizce açılınca iki adamın da bakışları kapıya dönmüştü. Mehmet bey gelen kişiyi gördüğünde istem dışı kaşlarını çatarken kapıda ki adam hemen acelesi varmış gibi konuşmuştu. “Geçmiş olsun Mehmet Bey, yeni haberim oldu hastalandığınız.” Ahmet adamı umursamadan odada ki diğer eşyalarını toparlarken Mehmet Bey gelen misafirine cevap vermişti. “Sağ ol Hakan, gelmene gerek yoktu. Gördüğün gibi çıkış yaptık.” “Olur mu öyle şey, keşke daha önce haber verseydiniz.” Hakan şirkette bulunan genç yöneticilerden biriydi. Yıllardır yanında çalıştığı için genç adamın ne denli hırslı olduğunu biliyordu. Sınırını aşmadığı sürece işinde hırslanmasına müsaade etse de bazen bu hırsın kendisine zarar vereceğini düşünmeden edemiyordu. Özellikle Ahmet’in işe başlamasıyla Hakan’ın daha bir hırslı hareket ettiğinin farkındaydı. “Ah Ahmet Bey sizi burada görmeyi beklemiyordum. Duyduğuma göre programa katılacaktınız!” diyen Hakan’ın sesindeki kıskançlık bariz belli olsa da bunu tek fark eden Mehmet beydi. “Çekimi ertelettim. Malum bu durumda televizyon programını düşünecek değilim.” “Keşke erteletmek yerine bana haber verseydiniz. Ben Mehmet beyin yanında kalabilirdim.” “Kim olarak?” Ahmet amcasının sorusuyla şaşırsa da belli etmedi. Karşısında ki adamın yüzünün değişimi Ahmet’in dikkatinden kaçmamıştı. Kendisini ilgilendirmediğini düşünerek sessizliğini korurken Hakan “Şey efendim, size yardım etmek beni mutlu ederdi,” diye lafı çevirmeye çalışmış ama Mehmet Bey oldukça sakin bir şekilde devam etmişti. “Ahmet benim yeğenim, o olmasaydı da kızım yanımda kalırdı. Teklifin için teşekkür ederim ama siz şirkette işinizi iyi yapın yeter. Gerisini biz hallederiz.” “Anlıyorum, neyse yorgunsunuzdur sizi daha fazla tutmayım.” Ahmet amcasının koluna girerek onu ayağa kaldırmak istediğinde Mehmet Bey kaşlarını çatarak yeğenine çıkışmıştı. “Elden ayaktan düşmedik daha yeğenim, kendim yürüyebilirim.” Mehmet bey ‘yeğenim’ hitabını baskıyla söylerken Ahmet gülümsemeden edememişti. Günlerden beri ilk kez gülümsemişti genç adam. “Elbette amca, babam erken gelmemizi istedi. Yoksa neden sana yardım etmeye çalışayım değil mi?” ikili odadan çıkarken Hakan gözlerini kısarak onların peşine takılmıştı. Ahmet’in patronlarının yeğeni olduğunu elbette şirkette bilen birkaç kişiden biriydi. Bu durum genç adamı rahatsız etse de tek tesellisi Mehmet beyin herkese ayrım yapmadan aynı mesafede davranmasıydı. Amca yeğen hastaneden dışarıya çıktığında Mehmet beyin gözüne kızının arabası takılmıştı. “Efnan arabasını burada bırakmış, bir ara aldır Ahmet.” “Olur amca, hadi araba şu tarafta.” Genç adam kendi arabasına doğru amcasını götürürken Hakan onları takip ediyordu. Ahmet arabasının kapısını açarak yaşlı adamın binmesine yardımcı olurken Mehmet Bey yeğeninin davranışına göz devirmeden edememişti. “Ben iyiyim evladım, hasta gibi davranma.” Ahmet amcasının söylemine aldırmayarak kapıyı kapatacağı sırada Mehmet Bey onu durdurarak kendisine dikkatle bakan Hakan’a dönmüştü. “Sen şirkete dönebilirsin Hakan, birkaç gün ben yokum. Şirket size emanet,” dediğinde adamın gözlerinde ki parlamayı görmüştü Mehmet Bey. Derin bir iç çekerek arabanın kapısını kapatırken siyah camlı arabanın içi görünmediği için başını iki yana sallamıştı. “Hiç akıllanmayacaklar,” dediğinde arabaya binen Ahmet yaşlı adama dönmüştü. “Bir şey mi dedin amca?” “Yok bir şey, ortalık çakal kaynıyor.” Ahmet amcasının sözlerinden bir şey anlamazken genç adam arabayı çalıştırarak yola koyulmuştu. “Senden istediğimi iyice düşün Ahmet, kendini zorunlu hissetmeni istemiyorum ancak senden başka güveneceğim başka kimsenin olmadığını da bilmelisin. Her şekilde kendi rızan olması gerekiyor.” Ahmet sessiz kalırken Mehmet Bey sessizliğe dayanamayarak gözlerini kapatmıştı. Eve yaklaştıkları zaman telefondan annesini arayan genç adam eve ihtiyaç olup olmadığını sormuştu. Bu hareketi bile Mehmet beyin içini ferahlatmıştı. “Amca sen az bekle ben fırına uğrayıp geliyorum,” diyen adam arabayı kenara park ederek hızla fırına geçmişti. Birkaç ekmek ve tahinli çörek alarak fırından çıkarken arabaya bindiğinde elindeki ekmek poşetini arka koltuğa uzatarak yola devam etmişti. Genç kız annesi ve yengesine sofrayı kurmakta yardım ederken oldukça heyecanlıydı. Babasının hastaneden çıkması genç kızın içini rahatlatırken bulunduğu durumdan oldukça rahatsızdı. Her zaman haremlik selamlık durumuna dikkat ederken kız annesine durumu açmak istemiş ancak yengesinin ayrı masa kurduğunu görünce sessiz kalmıştı. Erkekler için salonda, kadınlar için ise mutfakta sofra kuran Gülay Hanım, bilmeden kızın gönlünü yapmış olmuştu. Kapı zilinin çalmasıyla kapıya yöneleceği sırada duraksayan genç kız amcasının ‘ben bakarım’ seslenmesiyle mutfağa geçmişti. “Gel kızım sen masaya geç ben içerideki çayları doldurayım.” Gülay hanım genç kızın masaya geçmesini isterken kendisi de salonda ki masanın son eksiklerini tamamlamıştı. “Hoş geldin Mehmet, nasıl oldun?” Hilmi bey kardeşinin içeri girmesine yardım ederken Ahmet çıkarılan ayakkabıları içeri alarak ayakkabılığa yerleştirmişti. Amcasının önüne ev terliğini bırakırken gözü açık olan mutfak kapısına ilişmişti. Mutfakta kurulan masayı gören genç adam oraya geçmek istediğinde kapı ağzında annesi ona seslendi. “Oğlum sizin kahvaltıyı salona hazırladım,” diye seslenen Gülay Hanım oğlunu durdurduğu gibi Efnan’ın da dönüp kapıya bakmasına neden olmuştu. Genç adamın kapıda olduğunu bilmeyen genç kız adamı görür görmez bakışlarını kaçırarak yüzünü masaya çevirmişti. “Salona mı?” Ahmet’in sesinden neden ayrı yiyeceklerini anlamadığı anlaşılırken Gülay Hanım oğluna odasını işaret ederek ardından gelmesini istemişti. Ahmet annesinin peşinden odaya girdiğinde tek kaşını kaldırarak kapıyı kapatmıştı. “Ne oluyor anne? Neden ayrı masada yiyoruz?” “Evladım yengenler burada, daha rahat etmeleri için…” “Ne alakası var, yengemle ilk kez mi yemek yiyoruz sanki?” diye soran adamla Gülay Hanım sıkıntıyla iç çekmişti. “Yengen için sorun değil belki ama Efnan kızım rahatsız olabilir. Biliyorsun…” Ahmet başını iki yana sallayarak “Sen nasıl uygun gördüysen anne bana açıklama yapmana gerek yok,” dedi. Ahmet dolabına giderek günlük giyeceği takımını alıp odasında ki banyoya geçmişti. Elini yüzünü yıkadıktan sonra üzerini değişen genç adam kısa bir duş almak istese de içeride misafirler olduğu için isteğini gerçekleştirememişti. Siyah takım elbisesini giydikten sonra saçlarına kısa bir şekil veren genç adam odasından çıkarak salona geçtiğinde babası ve amcasını kahvaltı yaparken bulmuştu. “Afiyet olsun,” diyen adama Mehmet Bey cevap vermişti. “Gel evladım beraber olsun. İşe mi gideceksin?” genç adam çayından bir yudum alarak başını sallamıştı. “Bugün çok iş var amca, onları halletmem gerek.” Mehmet bey abisi ile göz göze geldiğinde Hilmi Bey işareti almış gibi konuşmuştu. “Oğlum akşam bir yere gidip konuşalım,” diyen Hilmi Bey Ahmet’in dikkatini çekmişti. “Hayırdır baba, neden burada konuşamıyoruz?” “Nasip olursa hayr olur inşallah. Ama evde konuşamayız, daha rahat bir yerde otururuz.” “İsterseniz bana gelin,” diyen Mehmet Bey yeğeninin bakışlarını üzerine çekmişti. İki adamın sözleşmiş gibi plan yapması genç adamı şüphelendirse de sessiz kalmayı uygun görmüştü. “Bugün işim erken bitmez yarın konuşsak olmaz mı?” “İş o kadar önemli değil konuşacağımız konu karşısında, sen işinin bir bölümünü yarına ertele.” “Bu çok zor amca…” Mehmet Bey kaşlarını çatarak genç adama bakmıştı. “Karşında patronun olduğunu unuttun galiba delikanlı, ben erken çık diyorsam erken çık!” Ahmet adamın ifadesine gülmemek için kendisini zor tutmuştu. “Emredersiniz patronum!” Ahmet çayını bitirerek masadan kalkarken iki yaşlı adam ona dönmüştü. “Gidiyor musun? Daha doğru düzgün bir şey yemedin?” babası genç adama sorarken Ahmet imayla cevap vermişti. “Patronum erken çıkmamı istedi, erken gidip işlerimi biraz olsun hafifleteyim istiyorum.” “Saçmalama Ahmet, otur kahvaltını doğru düzgün yap.” “Seraya gideceğim amca, şimdi çıkarsam ancak öğleye şirkete geçmiş olurum.” Mehmet bey genç adamı onaylarken Hilmi Bey araya girerek “Akasya ile Onur’u bir akşam yemeğine çağır ne zamandır gelmediler bize,” dedi. “Sorarım baba ama bu aralar gelebileceklerini sanmıyorum. Onur’un hastanede yoğun mesaisi var, Akasya da hem bebek bekliyor hem de sera ile ilgilediği için çok yoruluyor. Bakalım zaman ayırmalarını isterim.” “Ne zaman izne çıkacak?” “Bana kalsa hemen çıksın ama Akasya’yı biliyorsunuz inatçı, son ana kadar serada işinin başında kalmak istiyor.” Hilmi bey genç adamı onaylarken Mehmet Bey sadece başını sallamakla yetinmişti. “O zaman git sen akşama geç kalma.” Ahmet izin isteyim salondan çıkarken dış kapıya ulaştığında “Anne bakar mısın?” diye mutfağa seslenmişti. Gülay hanım acele ile oğlunun yanına giderken genç adam annesinin bu telaşına gülümseyerek “Akşama alınacak bir şey var mı?” diye sordu. “Yok evladım, evde her şey var,” dediğinde Ahmet ayakkabılarını alarak kapının önüne bırakmıştı. Annesinin kendisini yolcu etmek için beklediğini görünce gülümseyerek yanaklarını öptü. “Hadi Allah’a emanet, akşama görüşürüz.” Ahmet işe gitmek için ayrılırken Gülay Hanım dualarla onu yolcu etmişti. “Bende gideyim artık yenge, işe geç kalacağım.” “Kızım kalsaydın?” Gülay hanım üzgün bir şekilde genç kıza bakmıştı. “Başka zaman daha uzun kalırım yenge, bu aralar yoğun çalışıyoruz.” Genç kız kadının elini öperken Gülay Hanım genç kızı kollarının arasına çekerek sıkıca sarılmıştı. Annesine dönen genç kız “Eve geçince bana haber verin anne, şoför beni bıraktıktan sonra sizi almaya gelir,” dedi. “Biz amcanla gideriz kızım adamı bir daha buralara kadar yorma.” “Amcam yorulmasın anne, şoför gelir alır sizi.” “Niye yorulsun canım, akşama size geleceğiz zaten…” Gülay Hanım Efnan’a cevap verirken genç kız şaşırmıştı. Kahvaltıda bu konu hakkında konuşmadıkları için akşama amcasının onlara geleceğinden habersizdi. “O zaman akşama görüşürüz.” Genç kız evden ayrıldığında oldukça düşünceliydi. Ailesi ondan bir şey saklıyordu ve bu durum Efnan’ın hoşuna gitmemişti. Anne babasını bir derdi olduğu belliydi ama bir evlat olarak onların derdine ortak olamadığı için üzülmüştü. Binadan dışarıya çıktığında yüzünü yalayan bahar esintisiyle hafif gülümsedi. Zaten Efnan’ın kahkaha attığını anne babasından başka duyanda olmamıştı. Toplumda sesli gülüp dikkat çekmeyi uygun bulmuyordu. Genç kız tebessüm etmenin daha uygun olduğunu düşünüyordu. Bakışları ileride uzaklaşan arabayı görünce olduğu yerde kısa bir an arabanın gözden kaybolmasını beklemişti. “Efnan Hanım?” şoförleri ona seslendiğinde genç kız adamın kapısını açtığı arabaya doğru ilerlemişti. Tek başına bu arabada olmaktan hoşlanmasa da şu anda elinden bir şey gelmezdi. Kendi arabası hastane parkında alınmayı bekliyordu. “Şirkete gidelim…” *** Bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarınız bizim için çok değerli lütfen boş geçmeyin. |
0% |