
Merhaba arkadaşlar. Bölümler aksilik olmadığı sürece hafta sonları gelecektir. Umarım takipte kalırsınız. Keyifli okumalar!
*****
Araba seri bir şekilde ilerlerken içindekiler oldukça sessizdi. Özellikle Efna’ın arada iç çekmesi Açelya’nın dikkatinden kaçmazken Ahmet uzanarak yanında oturan karısının elini tutmuştu. Bu temasla genç adama dönen Efnan sessiz kalırken Ahmet cesaret verici bir şekilde ona gülümsedi. O da fotoğrafların arkasındaki yazıyı görmüş ve yazıyı tanımıştı. Bir şeyler rayına oturmuyordu ve Ahmet karısının takıldığı noktayı tahmin edebiliyordu.
“Biraz sakinleşmelisin.” Ahmet’in sessiz konuşmasıyla genç kız yeniden ona dönmüştü. O sakindi ancak dışarıdan öyle görünmediği aşikardı. Efnan yapısı gereği her zaman sakindi. Onun bağırarak konuştuğunu kimse duymamıştı. Ancak Efnan şu anda bağırıp çağırmak, içindeki bu histen kurtulmak istiyordu. ‘Estağfurullah’ çekerek içinden tespih etmeye başlamıştı. O kadar düşünceliydi ki elinin Ahmet’in avucunda olduğunun bile idrakinde değildi. Araba bir süre ilerledikten sonra Ahmet genç kıza dönerek “Biraz hava almak ister misin?” diye sordu. Genç kız başını iki yana sallayarak bir an önce eve gitmeyi istediğini belirtmişti. Açelya ortamın havasından sessiz kalırken arabayı lüks villaların olduğu mahalleye sokarken bir yandan da her ihtimale karşı ardını kontrol ediyordu. Aile üyeleri Efnan’ın evine kadar gelmekten çekinmediği için dikkatli olmakta fayda vardı.
“Efnan, geldik!” genç kız dalgınlığından Açelya’nın seslenmesiyle çıkmıştı. Genç kız arabadan önünde durdukları eve bakmıştı. Tüm güzel bu büyük evde geçmişti. Ailesi onu el üstünde tutmuş bir dediğini iki etmemişti. Elbette onlarında zor zamanları olmuştur ancak ne babası ne de annesi ona bu zorlukları hissettirmemişti. Eskiden babasının durumunun şimdiki kadar iyi olmadığını biliyordu. O çalışarak çabalayarak ve Allah’ın yardımıyla bu günlere gelmişti. Derin bir nefes alarak arabadan indiğinde Ahmet’te onunla birlikte inmişti. Açelya arabayı park alanına park ederek onların peşinden eve doğru ilerledi.
“Hoş geldiniz kızım,” Zeynep Hanım kapıyı açtığında neşeli bir şekilde ikiliyi karşılamıştı. Efnan’ın dağılmış halini görünce yüzü asılan kadın bakışlarını Ahmet’e çevirmişti.
“Bir şey mi oldu oğlum, ne bu hal?”
“Anne babam evde mi?”
“Evde kızım salonda oturuyor. Bizde sizi bekliyorduk.” Genç kız ayaklarını çıkararak annesinin yanından geçip salona doğru ilerlemişti. Zeynep hanım şaşkın bir şekilde arkasından bakarken ilk kez kızının selam vermeden eve girdiğini görünce endişesi daha da artmıştı. Bakışları kızın ardına dönerken Ahmet boğazını temizleyerek “İçeri geçelim yenge, zor bir gün geçirdi Efnan,” dedi. İkili salona geçtiklerinde Efnan’ın ayakta durmuş bir şekilde Mehmet Bey’e üzgün gözlerle baktığını görmüşlerdi.
“Efnan kızım neden orada duruyorsun girsene içeriye.” Zeynep hanımın sözleriyle genç kız adımlarken Mehmet Bey yerinden kalkarak kızına baktı. Genç kızın dolu gözlerini gören adam endişeyle ona doğru ilerlerken Efnan hıçkırarak başını adamın göğsüne yaslamıştı.
“Efnan, kızım ne oldu?” adam bakışlarını Ahmet’e çevirdiğinde Efnan geri çekilerek adamın gözlerinin içine bakmıştı.
“Bana neden söylemedin baba?” diye sorduğunda Mehmet Bey anlamayarak ona baktı.
“Neyi sana söylemedim kızım? Beni korkutuyorsun ne bu hal?” Efnan’ı koltuğa oturtarak yanına oturmuştu. Genç kızı kendine çevirdiğinde Efnan’ın çantasından çıkarmaya çalıştığı şeyleri görünce yutkunan adam bakışlarını kaçırmamak için kendini zorlamıştı.
“Bunları nereden buldun?” adam sorarken Efnan sessiz hıçkırıkla başını eğmişti. Babası inkar etmiyordu.
“Agaf Bey, bana bir ev bıraktı. Orada bunlar gibi birçok fotoğraf var. An… annemin de fotoğrafları var,” dediğinde mahcup bir şekilde Zeynep hanıma bakmıştı.
“Ah kuzum,” diyerek genç kızın yanına oturan kadın Efnan’a sıkıca sarılmıştı.
“Bunları sen mi ona gönderdin? Arkadaki yazı senin yazın,” dediğinde Mehmet Bey derin bir iç çekerek başını sallamıştı.
“Doğru onları babana ben gönderdim. Seni kapıma bırakan baban değildi Efnan, amcandı. Aylar sonra baban çıkıp geldiğinde perişan bir haldeydi. Ne oldu bilmiyorum ama seni bırakmak istemiyordu. Ertesi gün seni almaya geleceğini söylediğinde yalan yok seni vermek istemedim. Araştırdığımda aile hakkında iyi şeyler duymamıştım. Sen kardeşimin emanetiydin. Ama baban gelseydi seni gerçekten istemesem de ona verecektim. Ne de olsa senin babandı onunla büyümek hakkındı.”
“Peki ne oldu?”
“Gelmedi! Agah geleceğim demesine rağmen gelmedi. Onun yerine dedenin tehdit mesajı geldi. O gün anladım baban istese de seni alamazdı. Adamın hali gözümden gitmemişti. Sen ortaokula gidene kadar ona özel günlerde fotoğraflarını göndermeye başladım. Doğum günü, okula başladığın anlar, bayramlarda… hepsi için kısa teşekkür mesajı atıyordu. En son seni beş yaşındayken parka götürdüğümüzde gördü. Yani görmüştür de yanına gelip seninle oynamıştı.” Efnan şaşkın bir şekilde ona bakmıştı.
“Beni görmeye mi geldi?”
“Evet, seni görmeye geldi. Ama o hafta sen bir kaza geçirince bir daha gelmedi.” Mehmet bey kızın anlamasını umarak bakışlarını kaçırırken Efnan yutkunarak annesine bakmıştı. Babasının ses tonundan yaşadığı şeyin bir kaza olmadığını anlayabiliyordu.
“Şimdi ne yapacağım? O adam iyi durumda değil,” diyen genç kızla Mehmet beyin içi ezilmişti. Genç kızın yüzünde daha önce görmediği bir huzur ve huzursuzluk hakim olmuştu. Efnan huzurluydu en azından babasının onu isteyerek bırakmadığını öğrenmişti. O istenmeyen bir bebek değildi. Ama adamın iyi durumda olmaması huzurunu kaçırıyordu.
“Beni isteyerek bırakmadı, annemin ölümünden beni suçlamadı,” dediğinde Mehmet Bey şiddetle itiraz etmişti.
“Onu da nereden çıkardın. Annenin ölümüyle senin hiçbir alakan yok. Annen zaten zayıf bir bünyeye sahipti. Babanla evlendiğinde onun bu kadar zengin olduğunu bile bilmiyordu. Sonradan öğrendiğime göre baban ona ailesinden bahsetmemişti. İkisi de birbirini çok sevdiler. Bugün gittiğin o evde yaşıyorlardı. Agah anneni çok seviyordu. Ailesi evlendiklerini öğrendiğinde kıyamet koptu. Malum biz onlar kadar zengin değildik. Sonra sen oldun, ailen çok mutluydu ama annen gün geçtikçe daha da zayıfladı. Sonrada hastalığa dayanamadı kızım. Senin hiçbir suçun yok. Onlar anneni istemedi…” Efnan ıslak gözleriyle babasına bakarken bir kez daha şükretmişti. Ama aklı da o adamda kalmıştı.
“Mehmet Bey, Efnan Hanım sizinle önemli bir konuda konuşmam gerekiyor.” Açelya konuşmaya dahil olarak araya girince Efnan ıslak gözleriyle genç kadına dönmüştü.
“Abla kaç kez söyleyeceğim… Bana hanım deme,” dediğinde Açelya ciddiyetini bozmamıştı.
“Konuşmamız lazım, önemli.” İkili yerinden kalkarken Zeynep Hanım içi giderek kızına bakmıştı. Kızının ağladığı zamanlar öyle uzaktı ki şimdi ağlayınca içi acımıştı.
“Ahmet sende gel, bilmen gerekiyor.”
“Annem de gelsin o zaman, ondan saklımız yok.” Efnan genç kadına bakarken annesini geride bırakmak haksızlık gibi gelmişti. Aile zaten küçüktü. Üç kişilik ailesine Ahmet’te katılmıştı. Hep birlikte çalışma odasına geçtiklerinde Mehmet Bey masasına geçerek diğerlerinin de karşısına oturmasını beklemişti. Açelya derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
“Dün polis merkezinden çağırdılar.” Açelya konuya başladığında Mehmet Bey gözlerini kısarak genç kadına bakmıştı.
“Neden?”
“Efnan hanımın koruması olduğum için iş birliği yapmamı istediler.”
“Efnan’ın polisle ne alakası olur?” Zeynep hanım dayanamayarak araya girmişti.
“Biraz sabredersek anlatacak anne, dinleyelim. Neden iş birliği istiyorlar anlamadım. Benim polisle bir alakam yok.”
“Senin yok ama senin peşinde olanların var. Agah beyin evindeki adam da merkezdeydi.” Ahmet tek kaşını kaldırarak genç kadına bakmıştı.
“Polis miydi?” Açelya başını sallayarak “Evet, gizli görevde. Ama söylediği şeyler bizim için önemli. Agah beyin oğlu ve diğerlerinin neden Efnan’ı istediğini öğrendik. Anlaşılan bazı kişiler Efnan’ın çalıştığı bir ilacın peşinde. Sanırım önemli bir ilaç üzerine çalışıyorsun. Virüslerle alakalı…” dediğinde Efnan’ın kaşları çatılmıştı. Mehmet bey kızına döndüğünde Efnan’ın çatılı kaşlarından ters bir şey olduğunu anlamıştı.
“Sen virüsler üzerine mi çalışıyordun?” Efnan yutkunarak başını sallamıştı.
“Evet ama bunu kimse bilmiyordu. Boş zamanlarımda yürüttüğüm bir çalışmaydı. Bitmesine az kaldı.”
“Efnan sen…”
“Son olanları biliyorsun baba, dünyanın birçok yerinde yayılmaya başlayan çeşitli virüsler var. Maalesef bunları yayanlar insanlar. Doğal virüs olmadıklarını sende benim kadar iyi biliyorsun baba. İlacın patentini almak için başvuru yapacaktım ama son testlerin sonucunu bekliyordum.”
“Bu kadar önemli bir ilaç üzerine çalıştığından benim neden haberim yok kızım? neden bana söylemedin?”
“Kimse bilmiyordu.”
“Demek birileri biliyor ki formülün peşine düştüler. Çok dikkatli olman gerekiyor kızım. İşlerin rengi değişiyor. Şu ilacı sağlık bakanlığına sundun mu?”
“Henüz değil, formülü tek bir yerde tutmuyorum. Bir bütün olarak değil, parçalı olarak saklıyorum.” Efnan’ın sözleriyle Ahmet onun zekasına hayran kalmıştı. Onun işi üretimdi, geride kalan işlerle ilgilenmiyordu dolayısıyla işin ciddiyetini anlayabileceğini sanmıyordu. Ama şu konuşulanlar Ahmet’in gerilmesine yetmişti.
“O zaman en kısa sürede sağlık bakanlığına bir yazı ilet. Başvurunu yapıp bildir.” Efnan başını sallarken Açelya araya girmişti.
“Tek problem senin ilacın değil, adam başka bir şey daha söyledi. Agah bey, tehlikede olabilir.”
“Nasıl?”
“Hastalığının yanlış tedavi edildiğini düşünüyor. Özellikle karısı ve oğlunun doktorla sık konuşması şüpheli hareketleri…” Efnan hızla yerinden kalkmıştı.
“Ne demek istiyorsun Açelya abla, onlar…”
“Agah beyin ölmesini istiyor olabilirler. Eğer böyle bir şey olursa adamın serveti onlara kalacak.” Ahmet ve Efnan birbirine bakarken genç kız yutkunmuştu.
“Mümkün değil, vasiyet yazdığını söyledi.” Efnan ağzından çıkanları son anda anlarken Mehmet Bey hızla kızına dönmüştü.
“Sana mı? Neden sana bundan bahsetti ki?”
“Dediğine göre ben ve kızı dışında başka çocuğu yokmuş. Vasiyetini de ona göre hazırlamış. Adam ölmeye hazırlıyor kendini. Bir şeyler yapmam lazım.” Efnan odada dönmeye başladığında Açelya konuşmuştu.
“Yasal olarak elinden bir şey gelmez Efnan, onun nüfusuna kayıtlı değilsin.” Efnan acı bir şekilde genç kadına bakmıştı. Agah beyin nüfusundan çıkarıldığını biliyordu. Dayısı onu kendi nüfusuna alırken adam hiç zorluk çıkarmamıştı. Yıllardır bunu içten içe düşünse de nedenini bulamamıştı. Bu güne kadar….
“Ne yapabilirim. Göz göre göre onu ölüme mi terk edeyim?”
“Elbette hayır elimizden geleni yapacağız. Merak etme kızım Agah beyi tek bırakmayız.”
“Bırakmayız değil mi baba? Bana öyle bir baktı ki…” genç kız yutkunarak bakışlarını kaçırmıştı. O adamın gözlerindeki özlemi unutmasına imkan yoktu. Gerçi annesine olan benzerliği de ortadaydı. Belki de kendisinde eski karısını görmüştü.
“Tamam sakince düşünelim. İhbarda bulunabilirsin.”
“Anlamadım?”
“Merkeze gidip Agah beyin ailesi tarafından zehirlenmeye çalıştığı ihbarını yapabilirsin. Kimse bunu yadırgamadığı gibi adli bir durum olacağından ciddiye alırlar.”
“Ama ailesi?” genç kız merakla Açelya ve babasına bakıyordu.
“Önce emin olmamız lazım. Adamın doğru söylediğinden emin olmadan böyle bir ihbar yaparsak suçlu duruma düşeriz.” Efnan babasının sözleriyle başını sallamıştı.
“Nasıl emin olacağız?” genç kızın sorusu telefonun çalmasıyla havada asılı kalmıştı. Genç kız telefonunun ekranına bakarken tanımadığı bir numara olduğu için başta gerilse de ailesinin yanında olmasından cesaret alarak telefona cevap verdi.
“Alo!” genç kız karşıdan gelen konuşmayı bir süre dinledikten sonra endişeyle başını Açelya’ya çevirmişti.
“İyi mi? Tama birazdan orada olurum. Teşekkür ederim.” Efnan telefonu kapattığında merakla onlara bakan kişilere “Bizim çıkmamız lazım Açelya abla, Banu’nun okuluna gideceği,” dediğinde Mehmet Bey şaşkınlıkla kızına bakmıştı.
“Banu kim kızım?” Efnan çantasını toparlarken Ahmet’te kızın peşine takılmıştı. Açelya arabayı hazırlamak için evden ayrıldığında Efnan babasına dönerek “Belki de kanıtı onun sayesinde bulabiliriz baba,” dedi. Mehmet bey kızına dikkatli olmasını söyleyerek gitmesine müsaade ederken ardında endişeli bir çift bırakmıştı.
Genç kız arabanın durmasıyla karşısında ki oldukça büyük okula bakmıştı. Dışının şatafatı okulun özel okul olduğunu adeta bağırıyordu. Yüzü buruşan genç kız devlet okulları varken neden insanların böyle okullara para saçtığını merak ediyordu. Evet iyi eğitim aldıkları düşünülebilirdi ancak şımarık yetişen çocukların birçoğu bu eğitimden nasiplenmek yerine boş kağıt parçası için vakit öldürüyordu. Ne büyük zaman israfı.
“Burası,” diyen Açelya oldukça dikkatliydi. Ahmet genç kızla birlikte arabadan indiklerinde kendilerine dönen bakışlardan nasibini alan üçlü okulun güvenliğine doğru ilerlemeye başladı.
“Birine mi bakmıştınız?”
“Okul müdürüyle görüşecektik,” diyen genç adam karısını konuşmaktan kurtarmıştı. Adam onları baştan aşağıya incelerken Efnan’da kısa bir duraksama yaşayınca Ahmet istem dışı öne çıkıp karısını ardına saklamıştı.
“Müdür bizi bekliyor, aç kapıyı da girelim.” Açelya adamın genç kıza olan bakışlarından hoşlanmadığı için sinirlenmişti.
“Kimlikleri alalım.”
“Sanırsın askeriyeye giriyoruz, ara müdürü Banu Sağlak’ın velisi geldi de. Hadi…” Açelya kızgın bir şekilde adama çıkışınca adam ‘Sağlak’ soyadını duyduğundan mıdır bilinmez hızla kapıyı açmıştı. Üçü birlikte okulun bahçesinden geçerek ana binaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Okul üç ayrı binadan oluşuyordu. Ana okulu, ilk okul ve lise olarak ayrı binalara ayrılmıştı. Okulun bahçesinde kocaman bir sahası ve spor için başka alanlar oluşturulmuştu. Kantin olan kısım küçük bir kafeterya şeklinde düzenlenmişti. Ders saati olmasına rağmen kafeteryada oturan çocukların olduğunu görebiliyorlardı.
“Güzel okul,”
“Öyle görünüyor,” diyen Efnan kapıdan içeriye girdiklerinden nöbetçi öğrenci onları karşılamıştı.
“Kime baktınız?” öğrenci önlerini keserken Ahmet ileri çıkarak “Müdür odası nerede?” diye sordu. Çocuk üsten bakış atarak müdür odasının yerini tarif etmişti. Açelya güvenlikten beri sinirli olduğu için çocuğun tavrına kaşlarını çatarak “Sana büyüklerine nasıl davranman gerektiği öğretilmiyor mu?” diye sorunca çocuk Açelya’nın ses tonundan çekinerek bir adım geri gitmişti.
“Müdür odası üst katta soldaki camlı bölmede,” diyerek hızla kapı dışına çıkmıştı.
“Çocuğu korkuttun Açelya abla,” diyen Efnan gülümsemesini saklamaya çalışmıştı.
“Neyse gidelim bakalım niye çağrıldık.” Ahmet karısının elini tutarak merdivenlere yönelirken ikisinin farkında olmadığı ama Açelya’nın dikkatini çeken bu yakınlık kadını gülümsetmişti. Ahmet’in Efnan’dan uzak durmaması Açelya’yı mutlu ediyordu. Öyle ki Efnan’da içinde bulunduğu ruhani durum yüzünden bu yakınlığı yadırgamıyordu. Yeni karı koca anlaşılan daha erkenden birbirine ısınacaktı.
“Bu taraftan,” diyen Ahmet önde Efnan ardında müdür odasına doğru ilerlerken cam bölmeden geçtikleri sırada bekleme alanında oturan kızı görünce duraksamıştı. Efnan kardeşi olacak kızı ilk kez Agah beyi ziyareti sırasında görmüştü. İkinci kez gördüğü kardeşine uzaktan bir süre bakarken neden okula kendisinin çağrıldığını merak ediyordu. Kardeşinin üzerinde marka olduğu belli olan kıyafetler vardı. Dizinin üzerine biten kısa ekose eteği ve üstten kısa kollu tişörtüyle sanki okula değil de bir yemeğe gidiyormuş gibi oldukça şıktı. Saçları dağınık olan kızın yan profilinden yüzündeki abartı makyaj anlaşılıyordu. İçi acıyan genç kız onunla ne yapacağını bilmiyordu. Kardeşinin bu şekilde olması Efnan’ın canını yakıyordu.
“Banu?” genç kız biraz daha yaklaştığı kardeşine seslenirken genç kız ablasının sesini duyunca hızla yerinden kalkarak mahcup bir şekilde genç kıza bakmıştı. Efnan onun ifadesini yakalasa da merakla ona bakıyordu.
“Şey… Ben seni aramak istemezdim ama babam başım sıkışırsa seni arayabileceğimi söyleyince…” Efnan şaşkınlıkla genç kıza bakıyordu. Evdeki davranışlarının aksine Banu oldukça çekingen davranıyordu.
“Sorun ne? Neden müdür beni çağırdı?” genç kızın gözleri dolmaya başladığında Efnan sıkıntıyla nefesini dışarıya vermişti. Yavaş bir şekilde kardeşini ürkütmeden ona yaklaşarak karşısında durmuştu. Kız sürekli bakışlarını kaçırırken Efnan titreyen elini uzatarak kızın çenesini tutup başını kaldırmıştı. Kendisinden en az on santim kısa olan kardeşiyle göz göze geldiğinden Efnan istem dışı ürpermişti. Birbirinin aynı iki göz çatışınca Efnan “Ne oldu?” diye sordu.
“Valla ben bir şey yapmadım, o alete dokunmadım bile ama hoca tutturdu sen bozdun ödeyeceksin diye,” dediğinde Efnan’ın kaşları çatılmıştı.
“Neyi bozdun?”
“Ben bozmadım, yalan söylüyorlar. Yapsam söylerdim gerçekten. Eve haber veremezdim. Annem büyük ceza verir, abimin zaten umurunda olmaz çok kıza babam da hasta,” dediğinde Efnan kız için üzülmüştü. Bedeni gelişmiş olsa da o hala bir çocuktu. Evdeki davranışlarının aksine ürkek bir ceylan gibi karşısında titriyordu.
“Sakinleş ve bana ne olduğunu anlat hadi!” Efnan’ın melodik sesi genç kızı anında sakinleştirmişti. İlk kez bu kadar yakın duruyorlardı. Ahmet ve Açelya iki kardeşe mahremiyet sağlarken Efnan kızın kalktığı sandalyeye oturarak Banu’yu da yanına oturtmuştu.
“Bizim laboratuvar dersimiz vardı. Ben sınıfa ilk geldiğim için hoca mikroskobu beni kurcaladığımı sandı. Ama ben ona hiç dokunmadım bile. Alet bozulmuş, hoca da beni suçlamaya başladı.”
“Tamam endişelenme. Halledeceğiz, sen burada bekle biz müdürle konuşalım.” Banu başını sallarken Ahmet ve Efnan müdür kapısını tıklatarak odaya girmişti. Odada hararetli bir konuşma yaşanırken iddiaya bulunan hoca ayağa kalkarak “O mikroskop ne kadar pahalı haberiniz var mı? O alet için ne kadar ödedi okul siz geçmiş karşımıza konuşuyorsunuz.” Hocanı çıkışıyla Efnan sakinliğini korurken Ahmet ters bir şekilde “Ne kadar paraysa öderiz bunun için öğrencinizi utandırmanız gerekmez.” Efnan kocasının çıkışıyla yerinden kalkarak müdüre bakmıştı. Adam Banu’yu suçlayan hoca kadar konuşmamıştı. Adam resmen suçunu bastırma derdindeydi. Efnan ve Ahmet adamın ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyordu.
“Cihazı görmem mümkün mü?” Efnan’ın sorusuyla hepsi susmuştu.
“Anlamadım?”
“Anlaşılmayacak bir şey yok, o öve öve bitiremediğiniz, öğrencinizden kıymetli olan mikroskobu görmek istiyorum.” Müdür yerinden kalkarak kapıya yönelirken hoca da çıkışmıştı.
“Müdür Bey istediğini yapmayacaksınız değil mi?” adam hocası duymazdan gelerek “Gidelim,” dedi. Efnan ve Ahmet adamın arkasına takılırken kapının açıldığını gören Banu ve Açelya yerinde diklenmişti. Hep birlikte müdürün arkasından giden grupta Efnan kardeşinin elini tutarak ilerliyordu. Gerginlikten yaptığının farkında değildi ancak Banu ablasının elini tutmasıyla ona bakarak ilerliyordu. Laboratuvara geldiklerinde Efnan öne çıkarak bozulduğu iddia edilen mikroskoba doğru ilerleyip başında dikilmişti. Birkaç incelemeden sonra çok pahalı olmasa da bir okul için oldukça ileri olan alet hoşuna gitmişti. Genç kız bu aletin çok daha üst seviyede olan makineleri kullanıyordu. Eğilip ökülere bakarken revolveri ve objektifleri çevirmeye başlamıştı. Kenarda duran örneği tablaya yerleştirerek ayar düğmesinden mikroskobu ayarlamaya başlamıştı. Aslında basit olan birkaç ayarla düzeltilebilecek olan alet yüzünden olay çıkaran hocaya içten içe kızarken adam öne çıkarak “Ne yapıyorsunuz, iyice bozacaksınız,” diye çıkışınca Efnan geri çekilerek adama ters bir şekilde bakmıştı. Ya da kendisi öyle baktığını düşünüyordu.
“Mikroskobun bozulduğu yok, ayarlarıyla oynanmış. İsterseniz bakabilirsiniz.” Adam hızla genç kızın yerine geçerek kontrol ederken makinenin düzeldiğin görünce gözlerini kısarak genç kıza baktı.
“Lütfen bir daha tamiri olabilecek makineler için öğrencilerinizi incitmeyin. Ayrıca kardeşimden de özür dileyin. Yapmadım dediyse yapmamıştır.” Efnan’ın çıkışıyla Banu genç kıza bakarken müdür olayı büyüten hocaya ters bir şekilde bakarak “Sorun hal olduğuna göre çıkabiliriz,” dedi. Hep birlikte laboratuvardan çıktıklarında Efnan kardeşine dönerek “Seninle biraz konuşalım mı?” diye sordu. Genç kız başını sallarken hep birlikte okulun bahçesine çıkmışlardı. İki kardeş kafede otururken Ahmet ve Açelya onları uzaktan izlemeye başlamıştı.
“Benimle ne konuşacaksın?”
“Bugün olanlar senin suçun değildi biliyorsun. Bu yüzden başını eğip durma. Ayrıca beni aramama çok sevindim.”
“Babam sana güveniyor. Ben bir ablam olduğunu duymuştum ama inanmamıştım. O gün eve geldiğinde şaşkındım bu yüzden kaba davrandım özür dilerim.” Efnan beklemediği itiraf karşısında şaşırmıştı. Onunda annesi gibi kendisini dışlayacağını düşünüyordu.
“Önemli değil. Senden bir şey isteyecektim. Agah beyin…” Efnan kızın ifadesinin değişmesiyle soluklanarak devam etmişti. “Yani babanın hasta olduğunu biliyorum. Biliyor musun bilmiyorum ama ben ilaç üretiyorum. Yani laboratuvarım var. Eğer bana babanın hasta dosyası ve aldığı ilaçların örneğini bulabilirsen onun için iyi bir doktor bulabilirim.”
“Gerçekten mi?”
“Evet, ilaçlardan anlarım. Ama bu isteğimi kimsenin bilmemesi gerekiyor. İstersen babana söyleyebilirsin ama başkası olmaz beni anladın mı?” genç kız garip bir şekilde ablasına bakarken başını sallayarak “Tamam,” dedi.
“O zaman yarın dosyayı bana getirebilir misin? Ne kadar erken dosyayı görürsek o kadar iyi sonuç alırız.”
“Elbette, zaten babamın çalışma odasında dosya. İlaçlarında resmini çekerim olur mu?”
“Olur, o zaman sana numaramı vereyim sen akşam dosyanın ve ilaçların resmini bana atarsın. Ama kimse bilmeyecek. Biliyorsun annen de babaannen de beni pek sevmiyor. Yardım etmemi istemeyebilirler.” Banu başını hızla sallarken yerinden kalkarak “Teşekkür ederim,” dedi. Efnan genç kıza telefon numarasını verirken Banu derse girmek için yanından ayrılmıştı.
“Ne oldu, kabul etti mi?”
“Akşama resmini çekip gönderecek.” Açelya başını sallarken hep birlikte arabaya binerek yola koyulmuşlardı.
“Akşama bize gidelim, annem seni çağırmıştı.” Ahmet genç kıza söylerken Efnan başını sallayarak kabul etmişti. Zaten evdeki bazı eşyalar yeni daireye gittiği için mecbur oraya gidecekti. Yerleştirme işini bizzat yapmak istiyordu. Zaman çok çabuk geçmişti. Gün nasıl bitti anlamayan ikili oldukça yorgundu. Efnan’ın aklı babasında kalırken içinden onun için dua etmekten başka bir şey gelmiyordu.
***
Yorumlarınızı bekliyorum... Hafta içi bitirebilirsem SSK hikayesini de paylaşacağım. Beklemede kalın! En güzele emanetsiniz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.76k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |