
Keyifli okumalar arkadaşlar. Lütfen yorum yapmayı unutmayın.
****
Genç adam sırt üstü döndüğünde sızlayan sırtıyla derin bir iç çekmişti. Sırtındaki yara onu bir süre zorlayacak gibi görünüyordu. Yanı başında duran arkadaşına kısa bir bakış atarak önüne döndüğünde yeniden iç çekti.
“Sızlanıp durma, ne derdin varsa söyle!” Cengiz arkadaşına söylenirken Ahmet derin bir nefes alarak somurtkan bir ifadeyle sormuştu.
“Karım nerede? Biraz uyuyalım dedik Efnan ortadan kayboldu.” Cengiz gülerek arkadaşına bakarken başını iki yana salladı.
“Kız biraz nefes alsın dostum. Namaza gitti gelir.” Ahmet gözlerini kapıdan biran olsun ayırmıyordu. Efnan’ın odadan ne zaman çıktığını bilmediği için ne kadar süredir ortada olmadığını kestiremiyordu. Kapı sert bir şekilde açıldığında dikkatini hemen kapıya vermiş ancak gördüğü kişiyle yüzünü asmıştı.
“Şuna bak biz adam yaralandı diye onca yoldan gelelim adam bizi suratını asarak karşılasın!” Ahmet kızgın bir şekilde kendisine doğru ilerleyen genç kadınla hafif gülümsemişti.
“Hoş geldin Alya, bu kadar çabuk gelmeni beklemiyordum.” Genç kadın yataktaki adama doğru hızlı adımlarla ilerleyerek dikkatle sarılmıştı.
“Nasıl olsun, Akasya aradığında çok endişelendim.”
“Akasya abarttı Alya, kız resmen benim yaralanmamı bahane olarak kullanıp sizi buraya getirtti.” Alya dikkatle genç adamın bedenini incelerken odanın kapısında beliren dörtlüyle bakışlar onlara dönmüştü. Cenk bir elinde küçük kızı Asel, diğerinde Serdar ve Serdar’ın elini tutan kızı Amine ile onlara bakıyordu.
“Dayı!” Amine kardeşinin elini bırakarak Ahmet’e doğru koşmuştu. Cenk sıkıntıyla nefesini dışarı verirken Ahmet’i iyi gördüğü için sevinse de sitem etmeden duramamıştı.
“Gördün mü hayatım, Ahmet iyiymiş. Bu kadar telaş ettirmenin anlamı yoktu.”
“Gözümle görmeden inanmazdım Cenk, ayrıca ben tek gelebilirdim sen peşime takıldın.”
“Çocuklar senin peşine takıldı hayatım,” diyen Cenk Alya’nın kaşlarını çatmasına neden olmuştu.
“Ne yani çocuklar olmasa peşimden gelmeyecek miydin?” diyen genç kadınla Ahmet gülerken Cenk hemen karısının gönlünü almaya çalışmıştı. Üç çocuk Ahmet’in etrafında dolanıp dururken Cengiz gülerek onlara bakıyordu.
“Çocuklar dayınız hasta hadi geri çekilin bakayım!” Cenk çocuklarını geri çekerken Ahmet hayranlıkla onlara bakıyordu. Fark ettiği şeyle kaşlarını çatarak odayı incelemeye başlamıştı.
“Asil’i getirmediniz mi?” Alya genç adamın elini sıkıca tutmuş üzerini düzeltirken Ahmet’in sorusuyla hızla arkasına dönmüştü. Cenk’te karısından aşağı kalmaz bir endişeyle odaya bakarken “Asil nerede Cenk?” diye soran karısıyla sarsılmıştı.
“Yanımızdaydı!” Alya gözleri kararırken Ahmet acısına rağmen yerinde doğrularak genç kadının kolunu sıkıca tutmuştu.
“Alya sakin ol buradadır. Biliyorsun Asil saklanmayı sever.”
“Cenk oğlum nerede?” Alya kocasına sorarken Amine diğer iki kardeşinin elini sıkıca tutarak kenara çekmişti. Onun davranışlarını görenler beş yaşında olduğuna inanamazdı. O kadar zeki ve olgun davranışları vardı ki üçüz kardeşlerine adeta ikinci bir anne gibi davranıyordu. Cenk kapıya yöneldiğinde küçük oğlu daha önce görmediği bir kadının elini tutmuş gözleri parlayarak onlara bakıyordu.
“Asil!”
“Ayne ben asık oldum!” Alya ve Cenk şaşkınlıkla oğullarına bakarken Asil elini tuttuğu kadını göstererek “Bak ben onunla evleneceğim,” dediğinde Ahmet’i öksürük krizine sokmuştu. Cengiz gür bir kahkaha atarken Ahmet acı çekince Alya hemen genç adama dönerek onu sakinleştirmeye çalışmıştı.
“Elini karımın üzerinde çek küçük adam, daha o eli ben tutmadım!” diye çıkışan Ahmet herkesi şaşkına sokarken Efnan bakışlarını kocası ve onun elini tutan kadın arasında gezdiriyordu. Genç kız istem dışı yutkunurken gözlerindeki buğulanma onu dikkatle izleyen Alya’nın gözünden kaçmamıştı. İki kadın birbirine kısa bir an dikkatle bakarken Alya genç kızın duru yüzünü, saklayamadığı hayal kırıklığını fark edince durumu başta anlayamamıştı.
“Oğlum nereye kayboldun?” Cenk hızla oğlunu kucağına alırken Efnan elinden kurtula küçük temasla kendine gelmişti. Bakışları donuklaşırken istem dışı kendi kabuğuna çekilmeye başlamıştı. Onun kocası yabancı bir kadının elini hiç çekinmeden tutabiliyordu. Haram helal gözetmeden samimi davranabiliyordu. Yüreğine yerleşen ince sızıyla nefesini tutmuştu. Canı yanmıştı… Açelya kızın durgunluğunu fark ederek hızla araya girmişti.
“Efnan bizim gitmemiz gerekiyor,” Efnan can simidi gibi genç kadının sözlerine tutunurken sesinin titrememesi için kendini sıkarak “Hoş geldiniz, sizi rahatsız etmeyelim,” diyerek hızla odadan çıkmıştı. Ahmet kaşları çatılı bir şekilde karısının arkasından bakarken avucunu sıkan elle kendine gelirken gözleri istem dışı büyümüştü. Alya onun elini sıkıca tutuyordu ve Efnan onları el ele görmüştü. Dişlerini sıkarken yerinden kalkmak istemiş ancak Cengiz tarafından durdurulmuştu.
“Oğlum nereye, yaralısın,”
“Bırak beni Cengiz, onu böyle gönderemem.” Ahmet’in gözleri endişeden yanarken Alya buruk bir şekilde gülümsemişti. Avucundaki el kayarken Cenk ne olduğunu anlayamadığı için sormadan edemedi.
“Kimdi o?”
“Karım… Eğer şimdi böyle giderse bana olan güveni kalmayacak. Yanlış anladı…” Alya Ahmet’in çabalamasına gülümseyerek karşılık vermişti. Arkadaşı, kardeşi yıllar sonra bir kadın için çabalıyordu. Gülümseyerek genç adamın omzuna dokunurken Ahmet gözleri bulutlu bir şekilde ona dönmüştü. Mavi gözleri kendinden daha koyu olan mavilerle çakışırken Alya başını iki yana sallamıştı.
“Bırak gitsin Ahmet, üzerine gidersen daha çok üzülür. Nasılsa öğrenecek.”
“Bizim yüzümüzden üzüldü görmüyor musun? Böyle çıkıp gitmek Efnan’ın yapacağı şey değil.”
“Dayı ben Efyan’la evleneceğim,” diyen Asil babasının kucağında tepinirken Ahmet yeğenine kötü kötü bakmaya başlamıştı.
“Bana bak velet karımdan uzak dur!” Ahmet’in tehdidi odada yankılanırken onun bu sözlerine Cenk gür bir kahkaha atmıştı.
“Şuna bak oğlumu tehdit ediyor. Sen merak etme oğlum, Efnan ablan seni dayından daha çok sevecek.”
“Öyle bir şey olmayacak,” diyen adam Alya’nın imayla tek kaşını yukarı kaldırmasıyla yerine yatarak başını örtünün altına gömmüştü. Efnan nasıl öylece giderdi, nasıl sorgulamazdı! Genç adamın içi içini yiyordu. Onca konuşmadan sonra nasıl Ahmet’e hesap sormadan giderdi?
“Dayım çocuk gibi davranıyor anne, baksana saklandı.” Amine’nin bilmiş sözleri Cenk’i gülümsetirken Alya açık kapıya bakarak derin bir iç çekmişti. O kız Akasya’nın dediği kadar vardı. Bir bakanı etkisi altına alıyordu. Bundan sebep kızı görünce donup kalmış, gözündeki hayal kırıklığını görmesine rağmen bir tepki verememişti.
“Bunları sonra konuşuruz, doktor ne dedi?” bu kez bakışlar Cenk’e dönmüştü.
“İki güne hastaneden çıkabileceğini söyledi. Şimdilik iyi, ilaçlarla ağrısını dindiriyorlar.”
“Olay nasıl oldu?” genç kız Cengiz’e sorarken genç adam bildiği kadar olanları anlatmaya başlamıştı.
***
Genç kadın arabadan inerek ailesine apartmana girene kadar yardım etmişti. Gülay hanım asansörü çağırırken Suna annesi ve Zeynep hanıma dönerek konuşmuştu.
“Anne ben çocukları almaya gidiyorum, siz eve çıkın.”
“Kızım arasaydık getirseydi Karan oğlum.”
“Karan’ın evde olup olmadığını bilmiyorum. Hem ayıp olur ayağımıza çağırıyormuşuz gibi,” dediğinde Gülay Hanım anlayışla başını sallamıştı. Babaları yarı yolda inerek fabrikaya geçmişlerdi. Olay yerini birde Mehmet amcası görmek istemişti. Apartmandan çıkarak birkaç sokan ileride olan Karan’ın evine doğru ilerlemeye başladığında kendisini görenler geçmiş oldun dileklerini sunarken Suna mahallede olayın ne çabuk duyulduğunu düşünüyordu. Elleri üzerindeki ceketinin ceplerine sokarken derin derin solumuştu. Yorgundu, dün gece hiç uyumamıştı ve zayıf bünyesi dayanma sınırına gelmişti. Bakışları az ilerideki iki katlı müstakil eve çevrildiğinde kısa bir an duraksamıştı. Bu evin küçük bahçesinde az oynamamıştı. Karan’ın ablasıyla oyunlar oynarken küçük Karan’ın bir köşede oturmuş kitap okurken hatırlıyordu. Karan ondan yedi ay küçüktü. Ancak olgunluğu Suna’nın her zaman dikkatini çekmişti. O küçük adam mahallenin kızlarını her zaman korur, onlara yardımcı olmak için elinden geleni yapardı.
Adımlarını hızlandırarak bir an önce kızlarını alıp geri dönmek istiyordu. Demir bahçe kapısının üst kilidini açarak gıcırdayan kapıdan bahçeye adım atmıştı. Duyduğu kapı gıcırdamasıyla gülümserken başını iki yana sallamıştı. Esma teyzesi özellikle bu kapının yağlanmasını istemiyordu. Ona göre kapı gıcırdamasıyla birinin bahçeye girdiğini anlıyor, üzeri müsait değilse toparlanmaya fırsat buluyordu.
“Bazı şeyler değişmiyor.” Arnavut taşlı kaldırımdan yürüyerek evin kapısına doğru ilerlemeye başlamıştı. Bahçesi toprak zemindi ve sadece belirli bölümlere çamur olmadan yürümek için kaldırım taşları döşenmişti. Bu taşların döşenmesini çocukluğundan hatırlıyordu. Küçükte olsa doğru kullanımla bahçe çok şirin görünüyordu. Belli bir kısımda Esma teyzesinin sebze yetiştirdiğini hatırlayınca istem dışı bakışları duvar dibindeki küçük bostana kaymıştı.
“Hadi Karan abi sıra bende!” Suna duyduğu sesle hızla başını çevirmişti. Sesler evin arka bahçesinden geliyordu ve Suna merakla neşeli sesler çıkaran kızlarının ne yaptığını görmek için evin yan tarafındaki patikaya doğru yönelmişti. Birçok müteahhittin bu araziyi almak istediğini biliyordu ancak ne Esma teyzesi ne de Karan babasından kalan bu evi yıktırmaya yanaşmıyordu. İyide yapıyordu!
“Hadi ama Ada ben de binmek istiyorum,” diye bağıran büyük kızı Nehir’di. Suna merakla evin köşesini döndüğünde olduğu yerde donup kalmıştı. Küçük kızı Karan’ın omzunda bahçedeki ağaçlardan birine uzanarak mandalina toplamaya çalışıyordu.
“Ama ben daha toplamadım ki?”
“İn aşağıya ben senin yerine de toplarım, değil mi Karan abi?” Karan bir eliyle omzundaki kızı tutarken diğer eliyle de Nehir’in başını okşamıştı.
“Sende toplayacaksın, önce kardeşin kucağını doldursun.” Suna yutkunarak gözlerini kapatırken daha önce kızlarını bu kadar mutlu görüp görmediğini hatırlamaya çalışıyordu. Babaları bile onları omzuna alarak oynatmamıştı. Karşısındaki görüntü canını yakarken bir yandan da çocukları mutlu olduğu için içini bir huzur kaplamıştı.
“Tamam Karan abi, benim işim bitti.” Beş yaşında ki kızı neşeyle kıkırdarken Karan dikkatle omzundaki kızı aşağıya indirip oturma alanı olarak kullanılan çardağın içine bırakmıştı. Nehir koşarak genç adamın bacaklarına sarılırken “Sıra bende,” diye neşeyle şakımıştı. Suna itiraz için öne atılacakken koluna dokunan temasla nemli bakışları kendisini engelleyen kadına dönmüştü.
“Esma teyze!” Suna sessizce kadına bakarken yaşlı kadın başını iki yana sallayarak kızı eve doğru çekiştirmişti.
“Karışma çocuklara kızım, bırak eğlensinler,” dediğinde Suna içi giderek kadına bakmıştı. Uzanarak kadının elini öptüğünde yaşlı kadın sevgiyle genç kadının saçını okşamıştı.
“Gel kızım içeride oturalım biz. Birazdan onlarda yanımıza gelir.”
“Ben çocukları alıp eve geçseydim. Allah razı olsun ilgilendiniz çocuklarla.”
“Gidersin kızım, önce sen gel şöyle bir konuşalım. Hem Ahmet oğlum nasıl oldu. Mahalle çalkalanıyor yaralandı diye.”
“Öyle oldu Esma teyze. Hırsız yakalayayım derken canından oluyordu.” Esma hanım genç kadının elini tutarak hafif okşamıştı. Gözleri öyle sıcak bakıyordu ki Suna kendini küçük bir çocuk gibi hissetmişti. Bu mahalle küçük olsa da içindeki insanlar büyük bir aile olmuştu. Sıra sıra evlerdeki aileler birbirinin çocuğuna sahip çıkmış, yeri gelmiş onların karnını doyurup koruyup kollamıştı. Birçok genç kardeş gibi büyürken bir çoğu da aşık olarak kendi yuvalarını kurmuştu.
“Sevde nasıl oldu, sık sık geliyor mu?” yaşlı kadın evli olan kızının adını duyunca kocaman gülümsemişti.
“Gelmez mı kızım senede üç dört kez anca okullar tatil olunca geliyor. Biliyorsun tayini buraya aldırmak istiyor ama okullarda boşluk yokmuş.” Sevde hep hayali olan mesleği öğretmenliği okumuş şimdide doğuda şark görevini yapıyordu.
“İnşallah yakında kavuşursunuz. Var mı birileri, evlenmeyi hala düşünmüyor mu?” Esma hanım genç kadının sorusuyla hafif hüzünlenmişti. Kızı sevdiği adamın ihanetiyle sarsılmış bir daha da evliliğe sıcak bakmamıştı. Nişanlısını başka bir kadınla yakaladığında kızını toparlamak zor olmuştu. Şimdiyse onu ikna edemiyorlardı.
“Birileri olsa ne olacak kızım, Sevde’m yanaşmıyor ki. Kör olasıca tüm evlilik hayallerini elinden aldı.”
“Belki de doğru olanı yapıyordur.” Suna sessizce mırıldanırken kendi evliliğini düşünmüştü. Kocasıyla on yıl devirmişti. Onunla evlendiğinde daha on dokuzunda üniversite öğrencisiydi. Çocuklar olunca okulunu yarıda bırakıp çocuklarına bakmaya başlamıştı. Şimdi içinden ‘keşke bitirseydim,’ diye hayıflansa da Efnan’ın ‘keşke sözü şeytandandır’ sözleri kulaklarına çınlayınca ‘vardır bunda bir hayr’ diye hemen düzeltiyordu.
“Karan’dan bir şeyler duydum kızım doğru mu? Boşanıyor musun o hayırsızdan?” Suna gelen soruyla bakışlarını kaçırırken başını eğerek hafif sallamıştı.
“Öyle…”
“Eğme başını kızım. Eğer iş boşanmaya geldiyse sende bir kabahat yoktur. Ben seni bilmez miyim,” dediğinde genç kızın gözünden aşağıya bir damla yaş düşmüştü.
“Erkek çocuk sevdası bitmedi Esma teyze, kızlarım ona yetmedi. Bende bulamadığını başkasından elde etti,” dediğinde Esma Hanım gözlerini büyüterek genç kıza bakmıştı.
“Sen ne dersin kızım?”
“Başka kadından oğlu oldu teyze. Utanmadan birde hiçbir şey değişmeyecek diyor. Kim bilir ne zamandan beridir beni aptal yerine koyuyordu,” dediğinde gözyaşlarına hakim olamamıştı. Küçükken de böyleydi, ne zaman Esma teyzesiyle konuşmaya başlasa içinde ne var ne yok hepsini bir çırpıda anlatıveriyordu. Kadının öyle bir karakteri vardı ki sadece kendisi değil, mahallenin tüm kızları derdini ona anlatmaya çekinmezdi. Kızmazdı, yargılamazdı. Sadece dinler sorunlarını çözmek için cesaret verirdi.
“Kör olasıca, gül gibi kızın üzerine…”
“Anne!” Karan bir süredir kapıda kızın sözlerini sindirmeye çalışırken annesinin söylenmeleri başlayınca araya girmek zorunda kalmıştı. Suna’nın daha fazla üzülmesini istemiyordu. Suna hızla yüzündeki ıslaklıkları silerken mahcupça bakışlarını kaçırmıştı.
“Çocuklar nerede evladım?”
“Nehir Ada’yı tuvalete götürdü.” Genç adam karşı koltuğa geçip oturduğunda Suna’ya bakarak “Hoş geldin Suna, Ahmet nasıl oldu?” diye sormuştu. Arkadaşından iyi haberler alsa da Suna’nın aklını dağıtmaktı amacı.
“Hoş buldum. Çocuklarla ilgilendiğin için teşekkür ederim. Size de zahmet oldu.”
“O nasıl söz kızım, eve neşe geldi. Maşallah ikisi de uslu çocuklar. Bizi hiç yormadılar.” İki kız peş peşe salona girdiğinde Nehir hemen annesine sarılmıştı.
“Anne ne zaman geldin?” genç kadın kızının yanaklarını kavrarken gülümseyerek ona bakmıştı.
“Yeni geldim kızım, hadi hazırlanın da eve gecelim.” Karan yerinden kalkarak bacaklarına sarılan Ada’yı kucağına alıp annesine bakmıştı.
“Anne evde Ada’ya göre kıyafet var mı, çok terledi böyle dışarı çıkmasın.” Suna genç adama bakarken Esma Hanım hemen ayaklanmıştı.
“Olmaz mı oğlum, geçen gün teyzenin kızı gelmişti. Çocukların kıyafetlerinden bırakmıştı.” Kadın salondan çıkarken Suna itiraz etmek istemiş ancak kadın hemen onu geri püskürtmüştü.
“Merak etme kuzenim sık geldiği için çocukların kıyafetlerinden bırakıyor. Dediğine göre sürekli valiz yapmak istemiyormuş.” Suna adamın hangi kuzeninden bahsettiğini anlamamıştı. Esma hanım elinde kıyafetle gelince Suna yerinden kalkarak kadının elinden elbiseleri alıp kızına yönelmişti. Karan genç kadına Ada’yı uzatırken Esma Hanım “Odada giydir kızım, sen biliyorsun zaten,” dedi. Suna alt katta eskiden Sevde’nin odası olduğunu bildiği odaya girerken Nehir’in Esma teyzesinin kucağına oturduğunu görmüştü. Sessizce kızının üzerini değiştirerek odadan çıktığında Karan da ayaklanmıştı.
“Biz gidelim Esma teyze, size hayırlı akşamlar.”
“Bekle Suna bende seninle çıkayım. Sizi bırakıp hastaneye geçeceğim.”
“Gerek yoktu, biz gideriz.” Karan kızı takmadan annesinin elini öpüp kapıya yönelmişti. Suna adamın arkasından kısa bir bakış atarken Esma hanım genç kadının sırtını sıvazlayarak gülümsemişti.
“Oturmaya da gel kızım, böyle ayak üstü olmadı.”
“İnşallah Esma teyze, işe başladım tatillerde gelmeye çalışırım.”
“İşe mi başladın, ne çabuk.”
“Zeynel’e boşanma davası açtım. Çocukların ihtiyacı için çalışmam gerek. Babam ve kardeşime yük olmak istemiyorum.”
“O nasıl söz kızım, Hilmi de Ahmet oğlum da seni başının üzerinde taşır. Duymasınlar böyle düşündüğünü.”
“Öyle de teyzem ne zamana kadar sırtlarından geçineceğim. Kendi ayaklarımın üzerine durmam gerek. Kızlarım annelerini güçlü görmeli.”
“Nasıl istersen evladım, hayırlısı olsun hakkında.”
“Amin.” Genç kız kapıdan çıkarken Karan’ın iki kıza ayaklarını giydirdiğini görünce gülümsemişti. Anlaşılan kızları onu sevmişti. Normalde yabancı kişilerden uzak duran kızları Karan ve Esma teyzesini sevmiş görünüyordu.
“Hadi gidelim hazırsan.” Karan genç kadına yol verirken genç adam annesine dönerek “Anne geç gelirim, beni beklemeden yat uyu.” Dedi.
“Akşama Gülay teyzenlere geçerim geçmiş olsun demeye gideceğim. Oradan alırsın beni evladım olur mu?”
“Anne ben çok geç geleceğim, yarın gitsen olmaz mı?”
“Olur mu hiç, neyse ben bir yolunu bulur gelirim.” Esma hanım aynı mahallede olsalar zaman değiştiği için eskisi gibi güvenli olduğunu düşünmediği mahallede geç vakitte bir başına dolaşmaya eriniyordu. Oysa önceden öyle miydi? Çocukları bu sokaklarda geç vakitlere kadar top koşturarak büyümüştü. Şimdi ise sokağa çıkmaya korkar olmuşlardı.
“Tamam anne ben Kenan’a söylerim seni alır.” Suna kadına el sallayarak gıcırdayan kapıdan çıkarken kızlarının Karan’ın eline yapışarak hoplaya zıplaya ilerlediğini görünce içi acımıştı. Nedense Karan’ın her davranışını kocasının davranışlarıyla kıyaslıyordu.
“Okulu bitirmeyi düşünmüyor musun?” Karan yerinde durarak genç kadına bakmıştı.
“Anlamadım?”
“Çalışmaya başladım dedin, okula dönüp mesleğini eline almak istemiyor musun?” Suna duraksayarak genç adama bakarken aklı karışmıştı. Bunca yıldan sonra okula yönetimi onu çoktan atmış olmalıydı.
“Kaydımın durduğunu sanmıyorum, seneler geçti.”
“Af çıktı duymadın mı? Zamanın azalıyor bir an önce kararını verip okulunu bitirebilirsin. Sen başarılı bir öğrenciydin Suna, yazık etme. Son senendi.” Suna heyecanla genç adama dönerken gözlerinin parladığından haberi yoktu.
“Anne okula mı gideceksin?” Nehir’in sorusuyla hayallerden çıkan genç kadının parlayan gözleri bulutlanmıştı. Çocuklar ne olacaktı?
“Çocuklarla yapamam sanırım.”
“Saçmalama Suna, annen seve seve bakar kızlara. Hem Zeynep teyze de artık yanında daha kolay bakar çocuklara. Yeter ki sen iste, millet kucağında bebekle okuyor.”
“Yapabilir miyim ki? Aradan kaç yıl geçti.”
“Yapacağına eminim. Ahmet nasıl oldu da atladı bu konuyu şaşırdım. Geçenlerde konuşuyorduk senin okulu bitirmeni.” Suna şaşkınca adama bakarken kardeşinin kendi eğitimini düşündüğünü duymak rahatlatmıştı.
“Düşüneceğim,” derken Karan gözlerine gözlerini dikerek “Kızların için yapmalısın Suna, elimden gelen yardımı yaparım.”
“Teşekkür ederim,” diyen genç kadın yutkunarak bakışlarını kaçırmıştı. Değişmeyen bir başka şeyse genç adamın adı gibi karanlık gözleriydi. İnsanı içine çeken bir kuyu misali ifadesiydi.
Apartmanın önüne geldiklerinde genç kadın kızlarını alarak içeri geçerken Karan ellerini cebine sokarak yoluna devam etmişti. Düşünceliydi… Genç kızın mahalleye döndüğünü öğrendiğinden beri düşüncelerinden kurtulamıyordu. Başını gökyüzüne çevirerek buruk bir şekilde gülümseyen adam omzuna atılan kolla bakışlarını kolun sahibine çevirmişti.
“Ne düşünüyorsun kara kara?”
“Önemli bir şey yok Kenan, hastaneye gidiyorum sen de gelecek misin?” Kenan kolunu çekerek arkadaşının yanında ilerlemeye başlamıştı.
“Senin çocukluk aşkın temelli dönmüş, nasıl hissediyorsun?” Karan gözlerini kısarak imayla kendisine bakan arkadaşına bakıyordu.
“Ağzından çıkanlara dikkat et Kenan. Bu konu senin gevşek ağzına alabileceğin bir konu değil. Hassas bir konu sakın başka bir yerde laf çıkarma.”
“Ne dedim şimdi ben, sadece takılıyordum sana.”
“Takılacak konu değil, kadın evli. Çocuğu var duyulursa ne kadar üzülür bilmiyor musun?” Karan o kadar ciddi konuşuyordu ki bazen ona imrenmeden edemiyordu.
“Yalan mı? Sen bu kadını sevmiyor muydun? Zamanında elini çabuk tutsaydın o serseriye gönül vermezdi. Kız onu sevdiğini bile bilmiyordu.”
“O beni kardeşi olarak görüyor.”
“Hah, aranızda sadece bir yaş var ne olmuş yani senden büyükse?” Karan arkadaşının ifadesine gülmeden edememişti.
“Yedi ay, yaş yok.” Kenan omzunu silkerken arkadaşına üzülerek bakmıştı.
“Bence bu kez fırsatı kaçırmamalısın.” Karan olduğu yerde durarak arkadaşına ters bir şekilde bakmıştı.
“Saçmalama Kenan, öyle bir şey olmayacak.”
“Neden? Bugün senin o çocuklarla nasıl ilgilendiğini gördüm. Eminim babaları bile senin kadar onlarla ilgilenmemiştir. Ahmet boşanacağını söyledi, neden sevdiğini söylemiyorsun?”
“Kenan kapat bu konuyu!” genç adam sert bir şekilde çıkışırken Kenan geri çekilerek başını sallamıştı. “Ben kapatınca sen kapatacak mısın? Üstelik herkes biliyor ona olan sevgini. Zaten bir Suna fark etmedi sendeki şu aşkı.” Karan arkadaşını geride bırakarak yürürken Kenan da sessizleşmişti. İkili hastaneye doğru yola çıktıklarında oldukça sessizdi.
***
“Kızım ne oldu, neden sessizce oturuyordun?” Efnan eve geldiğinden beri köşesine çekilmiş düşünüyordu. Ahmet ve Alya’yı el ele gördüğünden beri kendine gelememişti. Annesi bir sürü soru sormuş onlara bile doğru düzgün cevap verememişti. Açelya onu bırakıp evine döndüğünde kendisi de önce kardeşine bakmış sonra da annesine yardım ederek sessizce köşesine çekilmişti.
“Sende ki hal değil ne oldu söylemeyecek misin?” Efnan hafif gülümseyerek annesine batığında kızını iyi tanıyan kadın onun bir şeye kırıldığını hemen anlamıştı.
“Yorgunum anne, dinlensem geçer.” Efnan sessizce odasına geçerken Zeynep Hanım arkasından şaşkınca bakmıştı.
“Ay bunlar kavga mı etti acaba? Hemen Gülay’a sormalıyım,” diyen kadın hızla üzerini toparlayarak kapıya yönelmişti. Üst katta oturan eltisinin kapısını çaldığında oldukça telaşlıydı. Kızı sessizleştiyse muhakkak bir şey olmuş olmalıydı.
“Zeynep hayırdır ne bu telaş?”
“Ah Gülay bunlar kavga mı etti acaba, bizim kızın hali hal değil.”
“Kim, Efnan’la Ahmet mi? Efnan kızım kavga etmez kimseyle.”
“Etmez ama kırılmış belli, kabuğuna çekildi yavrum.” Gülay hanım kaşlarını çatarak karşısındaki kadına bakarken telefonunu alıp hızla arama tuşuna bakmıştı. Karşı taraftan cevap veren Cengiz Gülay hanımdan nasibini alırken en son Ahmet bir güzel azarlanarak dinlemeden telefonu oğlunun suratına kapatmıştı. Ona göre ortada bir sorun varsa suçlusu tamamen kendi oğluydu.
Ahmet annesinin kızgın sözlerini dinledikten sonra şaşkınlıkla yanındakilere bakarken Efnan’ın üzülmüş olduğunu duyunca dayanamayarak kolundaki serumu koparıp atmıştı.
“Saçmalama Ahmet ne yapıyorsun?”
“Duymadın mı annemi, Efnan sessizleşti dedi. Onun kırılmasına neden oldum. Çocukken de böyleydi, ne zaman üzülse kabuğuna çekilip konuşmazdı.”
“Şu kızı iyi tanıyorsun anlaşılan,” diyen Alya tek kaşını kaldırarak arkadaşına bakmıştı.
“Alya eve gitmem gerek,”
“İyice saçmaladın Ahmet ne evi. Doktor en az iki gün hastanede kalacaksın dedi.”
“Benim hemen eve gitmem gerek. Efnan’ı göreyim yine geliriz.”
“Eve gidince ne olacak acaba? Kız seni görünce daha çok üzülecek. Ben hallederim sen merak etme. Bizi el ele görünce üzülmüş olmalı. Beni tanımıyor tabi normal.”
“Onun üzüldüğü başka şeydir.” Ahmet üzgün bir şekilde Alya’ya bakarken koltukta uyuyan çocuklara bakmıştı.
“Çocuklar perişan oldu hadi siz eve geçin. Annem geldiğinizi duyunca hazırlık yapmıştır. Cenk onları eve götür.”
“Sende arkamızdan hastaneden kaç değil mi? Olmaz öyle şey.”
“Alya beni sinirlendirme. Efnan orada öyle üzülürken ben burada rahat edebilir miyim? Beni de eve götürün.” Cenk genç adamı ikna edemeyeceklerini anladığında doktorla konuşmaya karar vermişti. Doktor zorla da olsa birkaç saatliğine genç adama izin vermişti. Açık yarasının mikrop kapmaması için de bol bol tembihte bulunmuştu. Eve doğru yola çıktıklarında yarı yolda Kenan’ın arabasını görmüşlerdi. Kenan Ahmet’in hastaneden çıktığını öğrenince şaşırsa da genç adamın sebebini duyunca onunla dalga geçmeden duramamıştı. Kısa sürede eve geldiklerinde hep birlikte asansöre binip yukarıya çıkmışlardı. Ahmet Efnan’ın kapısına dururken derin bir soluk aldı. Belli etmemeye çalışıyordu ancak acısı çok fazlaydı.
“Dayı bende Efyan’ı göreceğim.”
“Bana bak bacaksız karımı önce ben göreceğim.” Asil Ahmet’e kafa tutarken Alya ikilinin yanına giderek Ahmet’in koluna girmişti. Kapı zilini çaldıklarında Ahmet oldukça gergindi.
“Bu yaptığın saçmalık biliyorsun değil mi? Kızı daha fazla üzeceksin.”
“Sen konuşma, bizi yanlış anladı.” Kapı açıldığında onları Mehmet Bey karşılamıştı. Ahmet’i gören adam şaşkınlıkla “Ahmet,” derken yanından yıldırım hızıyla geçen küçük çocukla bakışları geriye dönmüştü. Asil evin içinde Efnan’ı ararken Ahmet içindeki kıskançlığa inanamıyordu. Resmen üç yaşındaki yeğeninden karısını kıskanıyordu.
“Oğlum bir dur,” diyen Alya Mehmet beye selam verirken Ahmet genç kızı kısaca tanıtarak ‘Süt kardeşi’ olduğunu da belirtmeyi unutmamıştı.
“Efnan nerede Amca?”
“Odasında neden çıktın hastaneden?” Ahmet amcasının sözlerini duymazdan gelerek odaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Şu anda davranışlarını düşünecek zamanı yoktu. Bir an önce karısını görmek istiyordu. Odanın kapısını tıklattığında içeriden bir ses duymayı beklemiş ancak ses gelmeyince usulca karısının odasına sızmıştı. Loş odada genç kız yatağında gözleri kapalı bir şekilde uzanıyordu. Onun iç çekişinden uyumadığını anlayan genç adam yatağın kenarına oturarak genç kızın elini avuçlarının arasına almıştı.
“Keşke hesap sorsan, bağırıp çağırsan bana da böyle içine atmasan bazı şeyleri.” Genç kız odaya annesinin geldiğini düşündüğü için gözlerini aralamamıştı. Ahmet’in sesini duyunca hızla yerinde doğrulan genç kız şaşkınlıkla “Ahmet?” diye sorarken bir yandan da endişeli bir şekilde ona bakıyordu.
“Neden hastanede değilsin sen?”
“Karım beni yanlış anladı, yüzüme bakmadan kaçıp gitti nasıl orada durayım. Şu haline bak Efnan, gözlerine ne yaptın?”
“Ben…” Efnan sessizleşirken odanın kapısı tıklatılıp açıldığında Alya başını içeriye uzatarak gülümsemişti.
“Barıştınız mı?” Efnan şaşkınlıkla genç kadına bakarken Ahmet derin bir soluk alarak genç kadına çıkışmıştı.
“Alya bir rahat bırak Allah aşkına karımla konuşuyorum.” Efnan ‘Alya!’ adını duyunca daha bir dikkatli incelemeye başlamıştı genç kadını. Ahmet’in sürekli görmeye gittiği Alya karşısında duruyordu. Başındaki lacivert örtüsü genç kızın güzel yüzünü daha bir ön plana çıkarmıştı. Alya çok güzel bir kadındı.
“Ya dayı neden karımın elini tutuyorsun?” Asil koşarak yatağa zıplarken Efnan şaşkınlıkla küçük çocuğa bakmıştı. Asil kendisine parlayan gözlerle bakarken arada gözlerini kırpıştırmayı da ihmal etmiyordu. Onun bu çapkın davranışları Efnan’ı güldürürken Ahmet’in kendisine kaş çattığını görünce gülümsemesi yüzünde donmuştu.
“Şuna yüz verme Efnan, canım sıkılıyor.”
“Ama süt dayı…”
“Bana süt dayı deme Asil.”
“Ama annem dedi sen süt dayısın!” Efnan ikilinin konuşmasını şaşkınlıkla dinlerken Alya onlara yaklaşarak elini Efnan’a uzatmıştı.
“Bizim şaşkın tanıştırmayacak. Ben Alya, bu şaşkının süt kardeşiyim. Sende yeni gelin olmalısın!”
“Süt kardeş mi?” Efnan ve Alya birbirini tartarken oldukça dikkatliydi. Alya düşüncelerinde Akasya’ya hak verirken Efnan Alya’nın ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. İlk izlenim ikisi içinde olumlu olsa da henüz bunu belirtmemişlerdi.
***
Bölümü nasıl buldunuz? Alya ve Efnan karşılaştı sonunda. Bakalım ikili nasıl anlaşacak?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.76k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |