
Merhaba arkadaşlar. Bölüm güzel bir bölüm oldu bana göre. Umarım sizde seversiniz. Keyifli okumalar!
,***
Genç adam oldukça düşünceli bir şekilde üzerini giyinirken Efnan için endişeliydi. Ailesinin rahat durmayacağını biliyordu ancak hastanedeki adamı kullanmalarına göz yummayacaktı. Bunun için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Az önce odasından çıkıp giden karısını bırakmak her geçen gün genç adam için daha zor oluyordu. Bugün üst kata çıkarak eksikleri tespit edip tamamlayacaktı. Odadan çıktığında ablası dışında hala kimse uyanmamıştı. Karısı ve ablasının mutfakta kahvaltı hazırladığını görünce omzunu kapı pervazına yaslayarak bir süre sessizce onları izlemişti.
“Daha ne kadar bizi izleyeceksin?” Ablasının sesiyle kendine gelen genç adam yanakları kızarmış olan karısına iç çekerek bakmıştı.
“Sabah sabah ne bu hamaratlık abla, sen en son evlenmeden önce bu kadar erken kalkıp börek yapmıştın.” Ahmet mutfağa girerek dumanı üzerinde tepsideki böreğe eğilerek kokusunu içine çekmişti. Şu bir gerçekti ki ablası bu börek konusunda oldukça maharetliydi. Elini uzattığında ablasının eline vurup “Dokunma,” demesiyle kaşları çatılmıştı.
“Ispanaklı değil mi bu börek, niye yiyemiyorum.”
“Onlar bizim değil, bizim için yaptıklarım fırında hala,” dediğinde Ahmet’in kaşları çatılmıştı. Kısa bir süre börekleri kağıt havluyu dizdiği saklama kabına aldığını görünce iyice ablasına sokularak “Karan’a yaptın yine değil mi?” dediğinde Suna’nın eli havada asılı kalmıştı. Gözlerini kısarak Ahmet’e döndüğünde Ahmet yutkunarak geri çekilmişti.
“Ona yaptıysam ne olmuş?”
“Abla, o artık küçük bir çocuk değil, hem neden ona börek yapıyorsun ki?”
“Adam gecenin bir yarısı üşenmedi yatağından kalkıp bizi hastaneye bıraktı. Bir teşekkür bile edemedik,” dediğinde Ahmet gözlerini devirmişti.
‘Sen uzaya çağırsan yine koşarak gelir o köpek farkında değilsin’ diyerek ağzının içinden homurdanırken Suna kaşlarını çatarak ona bakmıştı.
“Ne geveliyorsun yine?”
“Yok bir şey, hazırsa ben götürürüm,”
“Sana böreği emanet eder miyim acaba, gidene kadar yer bitirirsin,” diyen genç kadınla Efnan gülmüştü. Ahmet karısına dönerken yüzü oldukça asılmıştı.
“Sen neden gülüyorsun karıcım, burada kocana giydiriyorlar,” dediğinde Efnan az kalsın tükürüğünde boğulacaktı. Genç kız öksürmeye başladığında Suna kardeşine kızarak onu mutfaktan kovmuştu.
“Utanmaz, hadi çık dışarı.” Ahmet söylenerek mutfaktan çıkarken Suna genç kıza su uzatarak “Sen bakma ona o hep böyleydi. Biraz yüz bulsun hemen şımarır,” Efnan suyunu içerek rahatlarken Suna son böreği de kaba koyarak üzerini havluyla kapatmıştı. Mutfak duvarındaki saate baktığınsa yedi buçuğu geçtiğini görünce hızla kapıya yönelmişti.
“Ben şunu verip geleyim Efnan sen masayı kurar mısın? Her şey hazır, fırındaki beş dakikaya pişer. Sadece masaya taşıyacaksın.”
“Sen merak etme abla ben hallederim.”
“Amcamları çağırmayı da unutma,” Suna’nın evden çıkmasıyla ev halkı yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Kokuyu ilk alan şüphesiz Gülay Hanım olmuştu. Mutfağa girdiğinde kızını görmeyi beklerken Efnan’ı görünce gülümseyen kadın “Efnan kızım sen ne zaman geldin?” diye sorumuştu.
“Hayırlı sabahlar anne, bende masayı hazırlıyordum.” Kadının sorusunu cevaplamazken gülümseyerek kadını selamlamıştı.
“Hayırlı sabahlar kızım, Suna nerede? Börek kokusu geldi.” Efnan gülerek kadına bakmıştı. Kadının etrafı koklaması oldukça sevimli gelmişti.
“Suna ablanın böreği evde ünlü sanırım. Ahmet’te senin gibi etrafı koklayıp durdu.”
“Ahmet kalktı mı? Nerede?”
“Buradayım anacım. Gelinin gelmiş ben uyur muyum?” dediğinde Efnan bakışlarını kaçırarak işine dönerken Gülay Hanım genç kızın utandığını anlayarak oğluna ters bir şekilde bakmıştı. Oğlu eskisi gibi büyük tanımaz günlerine dönüyordu.
“Sen annenleri çağır kızım ben masayı kurarım.”
“Gerek yok Gülay anne ben masayı kurunca onları çağırırım. Uzakta değiller sonuçta.”
“Suna nerede?”
“Kara sırığa börek götürdü,” dediğinde Efnan “Ahmet!” diye kocasını uyarırken Gülay Hanım şaşırarak “Karan’a mı? Neden?” diye sordu.
“Teşekkür edecekmiş Kara sırığa,” dediğinde Efnan üzgün bir şekilde “İnsanlara beğenmedikleri lakapları takmak günahtır, böyle lakaplarla arkasından konuşmakta gıybet ve haramdır. Günaha girme lütfen,” dediğinde karısının naif sesi genç adamın kulağına ilişmişti. Ahmet karısını üzdüğünü anladığında “Özür dilerim bir daha yanında kimseye lakap takmayacağım.” Efnan üzgün bir şekilde genç adama bakarak “Önemli olan benim duymam değil Ahmet, Allah’ın duyması. Ondan saklanabileceğin bir yer yok. Lütfen günahtan uzak durmaya çalış.”
“Şimdi ben bu günahtan mesulüm değil mi? Önceden bilmiyordum, mesul değildim ama şimdi mesulüm.” Efnan başını sallarken Ahmet uzanarak genç kızın yanağını okşamıştı.
“Söz bir daha yapmamaya çalışacağım,” dediğinde Efnan yutkunarak bakışlarını kaçırırken Gülay Hanım oğlunun eline vurarak “Elleşme kızıma,” diye onu uyarmıştı. Efnan utançtan yerin dibine girmek isterken Ahmet kaşlarını çatarak “Şu düğün bir olsun, karımın yüzünü size gösterirsem iki olsun,” diyerek mutfağı terk etmişti. Gülay hanım “Çok şükür,” diyerek oğlunun ardından bakarken Efnan şaşkınlıkla giden adamın çıktığı kapıya bakıyordu.
***
Genç kadın elindeki kapı sıkıca tutarak hızlı adımlarla iki sokak ötedeki eve doğru ilerliyordu. Sabahın bereketini yakalamak isteyen birkaç kişi dışında mahallede kimse yoktu. Mahallenin küçük bakkalı açılmış, dışarıya çıkarılacak olan ürünler çıkarılmıştı. Mahallenin yirmi dört saat hizmet veren fırınından mis gibi taze ekmek kokusu geliyordu. Hepsi genç kadına gençliğini hatırlatmıştı. Henüz otuzunda genç bir kadın olmasına rağmen kendini yaşlanmış gibi hissediyordu. Oysaki o neşeli genç bir kızdı. Evlendikten birkaç sene sonra sorunları başlamış ancak kocasını sevdiği için sessiz kalmıştı. Aile hasretine boyun eğmişti. Derin bir iç çekerek küçüklüğünden beri hayran olduğu evin kapısına gelerek derin bir nefes almıştı. Evin küçük bahçesinden yayılan mis gibi leylak kokusunu içine çekerken huzuru da içine çektiğini hissediyordu. Sabah erken saat olmasına rağmen Esma teyzesinin çoktan kalkmış olduğunu biliyordu. Yaşlı kadın sabah ezanından sonra uyumuyor, sabahın huzurunu pencere kenarından izliyordu. Bu onun değişmez bir huyuydu.
“Karan oğlum kalk artık işe geç kalacaksın. Yine kahvaltı yapmadan gitmeyi planlıyorsan izin vermem.” Esma teyzesinin evin içinden yankılanan sesi Suna’nın gülümsemesine neden olmuştu. Anlaşılan Karan her zamanki uykuculuğunu yapıyordu. Kadının sesini bu kadar net duyduğuna göre arka kısımda olan mutfakta olmalıydı. Evin etrafında dönerek bahçeye açılan mutfak kapısının önüne geldiğinde içeride dolanan kadını görünce hafif gülümsemişti. Evin arka tarafı mahremiyet sağladığı için her zamanki gibi tülü açık, havalanması için penceresi üsten aralıktı. Cam kapıyı tıklattığında “Ay!” diyerek yerinde zıplayan kadın Suna’nın üzülmesine neden olmuştu. Onu korkutmak istememişti.
“Ay kızım ne zaman geldin?” kadın Suna’yı görünce yüzünde kocaman bir gülümseme ile kapıyı açarken Suna “Özür dilerim Esma teyze seni korkutmak istemedim,” dedi.
“Gel kızım boş bulundum.” Suna mutfağa girmeyerek elindeki saklama kabını kadına uzatmıştı.
“Gelmeyeyim Esma teyze, bunu getirmiştim. Dün Karan’a teşekkür edemedik. Sabah börek yapmıştım, Karan sever diye getirdim.” Suna’nın sözleri kadının içini yumuşatırken derin bir iç çekmişti. Genç kızın içinde art niyet olmadan basit iyi düşüncesi kadının içini sıcacık etmişti. Suna’nın belki de en büyük kayıpları bu nedenle oluyordu. Genç kız asla kalbinde kötülük, art niyet bulunmadan insanlara yaklaşıyordu.
“Eline sağlık kızım ne zahmet ettin. Gelseydin beraber kahvaltı yapardık.”
“Başka zaman Esma teyze, evdekiler henüz kalkmadı. Misafirimiz var biliyorsun ben gideyim. Size afiyet olsun,” genç kız oradan uzaklaşırken Esma Hanım ardından üzgün bir şekilde bakmıştı.
“Ah güzel kızım, inşallah bahtın bundan sonra güzel olur,”
“Anne kiminle konuşuyorsun?” Karan gözlerini ovalayarak elleriyle saçını geriye yatırırken uyku mahmuru annesine bakmıştı. Esma hanım oğluna cevap veremeden kokuyu alan genç adam gözleri parlayarak “Börek mi o?” diye sorduğunda kadın oğlunun ifadesine gülmeden edememişti.
“Evet börek,” diye cevap veren kadın oğlunu elindeki kabı alıp açmasıyla gözlerini kapayarak kokuyu içine çekmesini izlemişti.
“Suna mı geldi?” Esma hanım oğlunun sorusuyla hüzünlenmişti. Kalbi yanan evladı kokusundan bile sevdiğinin yaptığı yemeği bunca yıl sonra bile tanıyordu.
“Evet, Suna kızım getirdi. Dün teşekkür edememiş, öyle söyledi.”
“Teşekküre gerek yoktu. Kalsaydı…” börekten bir parça ağzına atarken keyifle lokmasının tadına varıyordu.
“Söyledim ama misafirleri var biliyorsun. Başka zamana dedi.” Karan başını sallarken börekleri birbiri ardına midesine indiriyordu.
“Evladım geç masaya ye ne diye ayakta tıkınıyorsun. Çay hazırdı bir çay vereyim.” Oğlu börek varsa başka kahvaltı yapmazdı. Hele ki böreği Suna yaptıysa.
“Teşekkür ederim anne, çok makbule geçer. Börek harika olmuş sende ister misin?”
“Allah razı olsun evladım, bende hepsini sen yiyeceksin sandım.” Kadının sözlerine gülen adam başını iki yana sallamıştı. İkili keyifle kahvaltısını yaparken Suna da fırından ekmek alarak eve dönmüştü.
“Kızım nerede kaldın, masaya oturacağız şimdi.” Suna ayakkabılarını çıkararak elindeki ekmekleri yanına gelen Efnan’a vermişti. Genç kız mutfağa geçerek ekmekleri hazırlarken içeriden gelen çocukların sesine gülümsedi. Alya üçüzleri yedirmeye çalışıyor, Amine de ona yardım ediyordu. Ahmet karısı dolandıkça bakışlarını genç kadına çeviriyordu. Arada Ayla’nın uyarısıyla kendine gelirken hep birlikte masaya geçtiklerinde Efnan da kendisi için ayrılan sandalyeye geçip oturmuştu. Kocası ve babasının arasında kalan yere…
“Ee Mehmet ne yaptın karar verdin mi? Hafta sonu düğünü yapıyor muyuz?”
“Nasip olursa yaparız Hilmi, çocuklar zaten her şeyi yaptı. Sadece davetiye gönderilecek. Bugün eposta ile davet edileceklere mesaj gidecek. Çocuklar da mahalleye dağıtır davetiyeyi.” Efnan ve Ahmet babalarının sözleriyle birbirine kısa bir bakış atarken Ahmet gözleri parlayarak “Gerçekten mi?” diye sormuştu. Alya boğazını temizlerken Cenk başını eğmiş gülmesini saklıyordu.
“Evladım, sen yaralı değil misin ne bu hareketler?” Hilmi oğlunu azarlarken Efnan boğazını temizleyerek “Baba salon sahibiyle konuştun mu? Müsait mi hafta sonu?” dedi.
“Müsait kızım, zaten iki saatlik bir etkinlik olacak. Davetiyelere özellikle düğünün sohbetli olacağını yazacağız. Ona göre gelmek isteyen gelir.” Genç kız başını sallarken Ahmet’in içi içine sığmıyordu.
“Bugün evin diğer eksiklerini gideririz.”
“Sen dinlen, biz hallederiz.” Alya genç adama kızarken suskun olan Banu dikkatleri üzerine çekmişti.
“Sen bir şey diyecek misin kızım, neden yüzün asık?” Banu dün geceden beri düşünüyordu. Ailesinin onu sormaması canını yakmıştı. Bir yandan da ablası mutlu olduğu için seviniyordu.
“Ablam nasıl mutlu olacaksa öyle olsun?”
“Sen nerede kalmak istersin Banu, bizimle kalmak ister misin? Eğer kalırsan çok seviniriz.” Zeynep hanım heyecanla kızın cevabını beklerken Banu gülümseyerek kadına bakmıştı.
“Ablamlar yeni evlendi, onlarla kalmam doğru olmaz sanırım. Eğer müsaadeniz olursa babam iyi olana kadar sizinle kalmaya devam etmek istiyorum.”
“O nasıl söz kızım, sende bizim bir kızımız sayılırsın. İstediğin kadar kalabilirsin başımızın üzerinde yerin var.” Mehmet bey genç kıza sıcak sesiyle konuşurken Efnan babasına minnetle bakmıştı.
“Olur mu öyle şey, istediğin yerde kalabilirsin. Ayrıca biz balayından dönene kadar amcamlarda kalabilirsin. Sonrasında ablanla, yani bizimle kalacaksın. Baban iyi olana kadar bize emanetsin.” Ahmet kıza bakarak konuşmuştu. Balayı lafı Efnan’ın yutkunmasına neden olurken Banu heyecanla sormuştu.
“Balayına nereye gideceksiniz abi?”
“Efnan’da isterse memlekete gitmeyi düşünüyorum. Karadeniz turu yaparız, olur mu Efnan?” Efnan genç adama bakarken adamın parlak gözleri karşısında duraksamıştı. Hevesini kırmak istemediği için başını sallayarak “Karadeniz turu güzel olurdu. Çok gezmedim, nasıl olacak merak ediyorum.”
“Bayılacaksın, bizde Karadeniz turuna çıkmıştık değil mi Cenk.”
“Öyle ama biz kamp yapmıştık, otellerde kalmamıştık.” Alya gülerek başını sallamıştı. Onlar dağ bayır dolaşmıştı resmen.
“Kamp mı?” Banu şaşkınlıkla ikiliye bakmıştı.
“Anne doydum,” Suna’nın büyük kızının seslenmesiyle genç kadın yerinden kalkarak çocuklar için hazırlanan yer sofrasına doğru ilerlemişti. Sofra bezi serilen yerde beş çocuk keyifle yemeklerini yiyordu. Üçüzler önceden yediği için sadece büyüklere eşlik diyor, isterlerse ağızlarına lokma atıyorlardı.
“Suna kızım sen çocukları hazırla, birazdan Açelya gelecek. Efnan kursa gidecekti onunla gidersiniz.”
“Anne bugün kursa gitmeyeceğim. Önce şirkete uğrayacağım sonra da düğün için hazırlıklara bakacağım.”
“Haklısı kızım aklımdan çıkmış.” Zeynep hanım mahcup bir şekilde Suna’ya bakmıştı.
“Abla senin ehliyetin vardı, benim arabayı alırsın. Ben nasılsa bir süre daha kullanamayacağım.” Suna başını sallarken Efnan gülümseyerek ona bakmıştı.
“Abla sana dediğimi unutma olur mu? Bu çok önemli.”
“Merak etme, gözüm üzerlerinde olacak.” Suna çocuklarını hazırlamak için odasına geçerken Alya çocuklarını kocasına emanet ederek Efnan ile alışverişe gitmek için hazırlanmaya odasına geçmişti. Erkekler bir arada vakit geçirirken Ahmet yeğenleriyle doyasıya vakit geçirmenin peşindeydi.
“Alya, Akasya’ya haber vermeyi unutma, dilinden kurtulamazsın!”
“Merak etme, sabah ezanında o beni aradı. Merkezde buluşacağız.” Ahmet gülerken Efnan genç adama dönerek “İstediğin bir şey var mı?” diye sordu.
“Dikkatli olun, Akasya’ya da dikkat edin. Düğün alışverişi deyince kendini kaybediyor. Yeğenime bir şey olmasın, o manyak hamile olduğunu unutuyor.”
“Ahmet çok ayıp, kadın hakkında böyle konuşma.”
“Ama yalan değil ki? Alya’ya sor…”
“Ahmet haklı, alışveriş olunca Akasya kendini kaybediyor. Şimdiden bize sabır diliyorum.”
“Amin…”
İkili Açelya’nın gelmesiyle evden ayrılırken Ahmet’te üst kata çıkarak karsının düzenlediği eve bakmıştı. Ev oldukça sade ancak şık döşemişti. Her mobilya açık renk ve iç ferahlatıcıydı. Özellikle mutfakları ve balkonları ferahlayıcı okyanus rengine boyandığı için göz dolduruyordu. Teras balkonu oldukça büyük olduğu için oturma alanı ve henüz boş olsa da saksılar için düzenlenen alan çok hoş görünüyordu. Tavandan aşağıya asılı olan rüzgâr çanı hafif esintiyle müzik sesi çıkarırken Ahmet dışarıdan içerisi görünmeyecek şekilde özel olarak yapılan sürgülü camı açarak etrafa bakınmaya başlamıştı. Diğer odalara bakmasına bile gerek yoktu. Bu iki mekan genç adamın içini açmaya yetmişti.
“Ahmet abi,” genç adan aşağıdan seslenen gençleri duyunca başını aşağıya eğerek gülümsemişti.
“Gençler, bende sizi bekliyordum. Bekleyin aşağıya iniyorum!” lise çağındaki gençler keyifle adamı beklerken Ahmet eve inerek “Anne, davetiyeler nerede?” diye seslenmişti.
“Oğlum davetiyeleri ne yapacaksın?”
“Dağıtacağım,” Gülay Hanım kaşlarını çatarak oğluna bakmıştı.
“Senin canının hiç mi kıymeti yok? Bu halde onca evi dolaşamazsın,” dediğinde genç adam gülümseyerek annesinin yanaklarını sıkmıştı.
“Ben dağıtmayacağım gülüm, çocuklar geldi onlara vereceğim onlar dağıtacak.”
“Ayıp olmasın komşulara! Bizden biri de olsa iyi olurdu!”
“Ayıp olmaz merak etme anne. Hem babam ahbaplarına kahvede davetiyesini verir. Bizde diğer komşulara göndeririz. Herkes benim yaralandığımı biliyor, gönül koymazlar.”
“İnşallah,” diyerek davetiye poşetini oğlunun eline tutuşturmuştu. Genç adam asansörle aşağı ilerken oldukça keyifliydi. Bina kapısından dışarıya çıktığında gençler hemen etrafına toplanmıştı.
“Ahmet abi geçmiş olsun, nasıl oldun? Çok korktuk, ziyarete gelecektik ama bizimkiler izin vermedi. Dinlenmen gerekiyormuş.” Çocuklardan büyüğü söz alırken Ahmet delikanlının ensesini kavrayarak hafifçe sıkmıştı.
“Sağ ol aslanım, iyiyim şükür. Sizden bir şey isteyecektim.”
“Emret abi, ne istersen?”
“Emir değil abinizin küçük bir ricası. Ama kızlarda gelsin ondan sonra…”
“Kızlar mı? Kızlar niye geliyor ki?” mahallenin kızlarını da çağıran genç adam bir süre oğlanlarla sohbet etmiş, gülüm neşelenmişti.
“Ahmet abi geldik, nedir acil olan?” Ceylan ve Sevda koşturmaktan nefes nefese kalmıştı.
“Sakin olun kızlar, bunları dağıtmanızı istiyorum. Üç gruba ayrılın. Her grupta mutlaka bir kız olacak. Biliyorsunuz bazı komşular kapılarına erkek gelmesinden rahatsız oluyor!” dediğinde gençler anlayışla başını sallamıştı.
“Ne ki bunlar?”
“Davetiye, hafta sonu düğünüme davetlisiniz!”
“Ay gerçekten mi?” bu kez Sevda neşeyle atılmıştı.
“Ne bağırıyorsun cırtlak sesinle, kulağımı sağır ettin.” Erkeklerde Ömer yüzünü buruşturarak kıza çıkışmıştı.
“Sen karışma be sırıtık, rahatsız oluyorsan az öte kay,” diyerek genç kız oğlanı paylamıştı.
“Önce ben geldim sen öte kay,” diyen delikanlı Ahmet’in araya girmesiyle susmak zorunda kalmıştı. Davetiyeleri eşit şekilde gençlere dağıtan Ahmet, onların hangi ailelere gideceğini söylemişti. Zarfların üzerinde zaten ailelerin isimleri yazıyordu. Mahalle eski yerleşke olduğu için herkes birbirini tanıyordu. Gençler evleri kolaylıkla bulabilirdi.
“Kiminle evlendiğini sorarsalar ne diyelim abi?”
“Peri kızıyla deyin,” dediğinde kızlar “Vay!” diye ses çıkarırken erkekler “Yakışır abime,” diyerek tezahürat yapmıştı.
“Sessiz olun milleti başımıza toplayacaksınız. Size güveniyorum gençler, hadi yüzümü kara çıkarmayın.”
“Sen merak etme abi, hepsi adresini buldu bil sen. Hadi görüşürüz.” Ahmet gönül rahatlığıyla eve dönerken telefonunu çıkararak Efnan’ı aramıştı.
“Alo Efnan, ne yapıyorsunuz?”
“Ahmet, Allah rızası için beni kurtar. Akasya…” genç kız konuşamadan arkadan gelen sesle genç adam gözlerini kapatmıştı.
“Ay Efnan şunu da dene sana çok yakışacak!”
“Akasya bu kaçıncı, ben karar verdim. Başka denemeye gerek yok”
“Ama çok güzel şeyler var burada!” Ahmet sesini duyurmaya çalışarak “Neredesiniz siz?” diye sordu. Efnan cevap vermezken onun yerine kızın elindeki telefonu kendi eline tutuşturmasıyla Alya genç adama cevap vermişti.
“Gelinlikçideyiz, Akasya canımıza okudu. Bu kızdaki enerji bizi bitirecek.” Ahmet derin bir nefes alarak “Bana adres at gelip sizi alayım.”
“Olmaz, sen dinlenmene bak ben biradan onu hallederim.” Telefonu kapattığında genç adam sıkıntıyla nefesini dışarı vermişti. Öğle vakti geçmişti. Evden içeriye girerken Cenk’in çocuklarla hazırlanıp dışarı çıkmak üzere olduğunu görünce duraksadı.
“Hayırdır siz nereye?”
“Sefa aradı, Asya ile bizi beliyorlar. Fakülteye gideceğiz.”
“Çocukları bırakabilirsin biliyorsun. Annemler onlarla ilgilenir.”
“Biliyorum ama Asya çocukları görmek istiyor. Bize de bir değişiklik olur. Normalde sürekli doğadalar zaten.”
“Peki sen bilirsin. Bir şeye ihtiyaç olursa ararsın. Yardıma geliriz.” Üçüzleri gösterirken Cenk gururla kızına bakarak “Benim yardımcım yanımda. Annesinden aşağı kalmaz. Üçüzleri iyi idare ediyor.”
“Çocuğa çocukluğunu unutturmayın Cenk hocam, bir daha bu yaşlarda olmayacak.”
“Öyle de bizim yaptığımız bir şey yok. Kendi sorumluluk alıyor.” Ahmet başını sallayarak onları yolcu etmişti. Genç adam odasına geçerken fazlalık eşyaları hariç diğer eşyalarını toparlamaya başlamıştı. Alt kattaki odası aynı şekilde kalacaktı. Bu yüzden bu evde de birkaç eşyasını bırakmayı düşünüyordu.
***
Zaman çok çabuk geçmişti. Bir hafta göz açıp kapayana kadar geçmiş, düğün günü gelip çatmıştı. Hummalı bir hazırlık sabahın ilk ışıklarıyla Göktür ve Şanlı ailelerinin evinde başlamıştı. Düğün davetiyesi tanıdık herkese ulaşırken şüphesiz en çok fabrikanın duyuru panosuna asılan davetiye ses getirmişti. Tüm çalışanlar düğüne davet edilirken davetiyeyi gören Aslı ve Hakan adeta küplere binim birbirine girmişti. Hırs ikisinin de gözünü kör ederken genç çift onların ruh halini bilmeden mutluluğa adım atıyordu.
“Kızım hazır mısınız? Biradan çıkacağız.”
“Anne buna gerek var mıydı, ben evde hazırlanırdım!” Efnan annesine bakarak sormuştu.
“Ahmet istedi kızım, kuaföre gitmeni istiyor.”
“Ama ben makyaj yapmayacağım, başımı kendim yaparım…”
“Öyle de ne bileyim oğlanın gönlü olsun.” Efnan iç çekerken başını sallamıştı.
“Siz nasıl isterseniz.” Hep beraber kapıda buluşan iki aile kuaför ve dış çekim için giden ikilinin ardından dua edip yollamıştı.
“Rabbim ayaklarına taş değdirmesin.”
“Amin…” iki gencin de kız kardeşleri onlara eşlik ediyordu. Önce kuaföre sonra da çekime gidilecekti. Genç kız örtüsü yapılmadan önce gelinliğini üzerine geçirerek aynanın karşısında bir süre kendini izlemişti. Gelinlik oldukça sade ancak şık bir tasarımdı. Üstelik üst bölgesi pelerinli olduğundan vücut hatlarını belli etmiyordu. Bu ayrıntıyı genç kız özellikle istemişti. Gelinliğine omuz kısmından kalçalarına kadar uzanan dökümlü bir pelerin ekletmişti.
“Abla çok güzel oldun,” Banu hayranlıkla ablasına bakarken Suna da onu onaylamıştı. Kuafördekiler genç kıza hayranlıkla bakarken Efnan aynanın karşısına oturarak örtüsünün yapılmasını beklemişti. Yüksek topuz istemeyen genç kızın yüzüne sadece nemlendirici sürülmüş, gözlerine kendisinin getirdiği sürme çekilmişti. Bu basit iki dokunuş onu göz alıcı yapmaya yetmişti.
“Abla benim şalım nerede?” genç kızın sorusuyla Suna çantadaki şalı çıkararak genç kıza uzatmıştı.
“Ahmet’i çağırayım dışarıda meraktan çatlamıştır.” Suna kapıya yöneldiğinde Efnan heyecandan ne yapacağını şaşırmıştı. Banu telefonunun kamerasını açarken genç kız elinde çiçeğiyle içeri giren genç adama odaklanmıştı. Ahmet elindeki çiçeğe bakarak salona girdiğinde başını kaldırıp beyazlar içindeki genç kızı görünce olduğu yerde donup kalmıştı. Bir süre öylece süre gözlere odaklanan Ahmet nefesinin ciğerlerine yetmediğini hissedince derinden bir soluk almıştı.
“Abla eniştem şoka girdi!” Banu kıkırdarken Efnan bakışlarını kaçırarak başını eğmişti. Yüzü utançtan kızarırken Ahmet yavaş adımlarla genç kıza doğru ilerlemişti.
“Efnan!” Efnan yanı başında duyduğu sesle başını kaldırıp genç adamla göz göze geldiğinde iki genç karşılıklı olarak yutkunmuştu. Genç adam damatlık içinde göz alıcıydı. O da damat tıraşı olmuştu. Saçları bakımlı bir şekilde yapılmış, iki dirhem bir çekirdek şekilde karısına gönderilmişti.
“Çok… Çok güzel olmuşsun…” Ahmet nefes nefese konuşurken Efnan diline kilit vurulmuşçasına sessizdi. Genç kız o kadar heyecanlıydı ki konuşma yetisini sanki unutmuştu. Buna rağmen kocasına hafif bir gülümsemeyle karşılık verebilmişti.
“Hadi gençler çıkalım geç kalacağız.” Dışarıdan bağıran Cengiz’le ikili kendine gelmişti. Elindeki gelin buketini karısına uzatarak girmesi için kolunu kıvırmıştı. Efnan kocasının koluna girerken Suna hemen kızın ardından gelinliğin eteğini tutarak onun dışarı çıkmasına yardım etmişti. Gelin damat dikkatli bakışlar altında kuaförden ayrılırken yoğun bir günün başlangıcı yapılmıştı. Önce fotoğraf çekimi sonrasında ise düğünün yapılacağı mekana giriş yapmışlardı. Kadınlar ve erkekler ayrı bölmede olacağı için ikili şimdilik gelin odasında bekliyordu.
“İstediğin bir şey var mı Efnan, aldıralım.”
“Yok ben iyiyim, ne zaman başlayacak.”
“Ay çocuklar dışarısı çok kalabalık. Tüm sosyete gelmiş.” Zeynep hanım odaya girerken konuşuyordu. Oldukça şaşkındı. Özellikle davetiyeye düğünün sohbetli, Kur-an tilavetli olacağı belirtilmesine rağmen hiç beklemedikleri kişiler düğüne icabet etmişti. Bazıları Müslüman bile değildi….
“Anne babamın hatırı için gelmişlerdir.”
“Ya da göz koydukları kızın kiminle evlendiğini görmek için…”
“Anne…”
“Kim göz koymuş benim karıma?” Ahmet çıkışırken Efnan onaylamaz bir şekilde başını iki yana sallamıştı. Şu düğün bir olup bitseydi de kurtulsaydı şu telaşeden.
“Yok oğlum…”
“Zeynep anne, ne diye böyle yapıyorsun? Şimdi ben davetliler arasında şüpheli arar dururum.”
“Saçmalama evladım çocukların haberi bile yoktur annelerinin isteğinden. Hem sanki seni kızına düşünen yoktu.”
“Yoktu tabi…” Ahmet o kadar emin konuşuyordu ki Efnan gözlerini kısarak kocasına bakmıştı. Ahmet onun şüpheci bakışlarından çekinerek “Yoktur herhalde, annem bir şey demedi çünkü…” dediğinde Efnan neredeyse onun bu masumane savunmasına gülecekti.
“Evladım konuştukça batıyorsun sus bence.”
“Yenge sen konuyu açtın!” onlar tatlı tatlı atışırken odaya hiç beklemedikleri biri girmişti…
Aslı!
***
Aslı şeytanı yine geldi bakalım bu sefer ne yumurtlayacak.
Ayrıca geçen depremde korkan herkese geçmiş olsun dileklerimi sunarım. İnşallah tekrarını görmeyiz. Gerçekten fena salladı bu sefer. Allah korusun herkesi. En güzele emanetsiniz. Seviliyorsunuz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.76k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |