

Merhaba arkadaşlar. Öncelikle bir duyuru yapmak istiyorum. Basımı yapılmış kitaplarımı soranlar oluyordu. Son baskıları kampanyaya girdi. Başka baskı olmayacak. Almak isteyip de alamayanlar parolakitap sitesinde kitapları alabilir. Kitaplara set halinde olarak ve tek tek satın alınabilir. Kitaplar ayrı ayrı tek fiyat 99 TL fırsatı kaçırmayın! Keyifli okumalar arkadaşlar.
***
Genç kız gözlerini sabitlediği yerden çekmezken içindeki sıkıntıya anlam verememişti. Derin soluk alırken koluna değen temasla yanı başındaki kardeşine dönmüştü.
“Ne oldu abla, neden yüzün beyaza kesti?” Banu endişeyle ablasına bakarken Efnan az ilerdeki kadını göstererek “Onu takip et Banu, ne yapacağını merak ediyorum.” Banu ablasının gösterdiği kadını görünce kaşlarını çatmıştı.
“Bu kadın o gün gelen kadın değil mi? Ne arıyor sizin düğününüzde?”
“Bende onu merak ediyorum, git onu takip et. Ne yapıyorsa bana bildir. Bu gizli kapaklı davranışlardan hoşlanmadım.” Efnan karakterine uymamasına rağmen kardeşinden ricada bulunmuştu. Her zaman zırh olduğunu düşündüğü dualarını ederken perdeyi kapatarak içeriye geçmişti. Yaşlılar oturmuş keyifli sohbet ederken Mehmet Bey kızına seslenerek yanına çağırmıştı. Banu ise o arada evden ayrılarak aşağıdaki eğlenceye inmişti.
“Bir şey mi istediniz babacım?”
“Yorulmadın mı kızım gel biraz yanımıza otur.” Genç kız Mehmet beyin yanına otururken Hilmi Bey kardeşine homurdanmıştı.
“Ayıp oluyor Mehmet, kızımı yine yamacına çekmişsin.” Hilmi beyin sözlerine gülen aile üyeleri Suna’nın babasının yamacına oturmasıyla daha da keyiflenmişti.
“Aşk olsun baba senin kızın benim ne diye gelini kıskanıyorsun?” dediğinde Efnan utanırken Hilmi Bey keyifli bir kahkaha atmıştı. Kolunu kızının omzunun üzerinden geçirerek genç kadını göğsüne çekmişti.
“Duyduğuma göre mahalleye dönüşün konuşuluyormuş. Herkes mahallenin güzeli döndü diye birbirine haber salıyormuş. Yakında kutlama yapmaya çağırırsalar şaşırma.” Suna’nın yüzü asılırken art niyetli olmadıklarını bildiği komşularının dönüşünü konuşmaları hakkında hiç iyi hissetmemişti. Üzücü bir olay sonucu mahalleye dönmüştü ancak arkadaşları komşuları kutlama yapmak istiyordu. Mahalleden ayrılırken kendisini uğurlamak için neredeyse tüm mahalle ona eşlik etmişti. Şimdi ise geri dönüşünü kutluyorlardı. Bu durum genç kızın içini acıtmıştı.
“Bilmiyordum baba, bunun kutlanılacak yanı yok. Bir yuva dağıldı.”
“Suçlu senmişsin gibi yüzünü asma kızım. Olanları herkes duydu. O Zeynel denen adam mahalleye gelirse gençler onu döver haberin olsun.” Suna Kenan’ın annesi Kadife hanımın sözleriyle ona dönmüştü.
“Yapma Kadife teyze, gençlerin başı yanmasın. Sen Kenan’a söyle rahat dursunlar. Değmez başlarını belaya sokmaya.”
“Kenan söyledi bugün düğüne gelmiş?” kadının sözleriyle Hilmi Bey hızla kızına dönmüştü.
“Düğüne mi geldi o şerefsiz?”
“Baba sakin ol, tansiyonun çıkacak.”
“Ne hakla sana yaklaşmaya çalışır. Onu gebertirim, sana da torunlarıma da yaklaşırsa onu gebertirim.”
“Ay Hilmi sakin ol, bak oğlanlar yanındaymış. Kimseye bir şey olmadı.”
“Nasıl sakin olayım Gülay, duymuyor musun adam utanmadan düğüne kadar gelmiş. Kızım o adam yüzünden az mı üzüldü?”
“Tamam baba sakin ol. Boşanma belgesi eline geçmiş. Onun için hesap sormaya geldi.”
“Boşandınız mı? Ne zaman neden bizim haberimiz yok?”
“Olayın ertesi günü dava açtım baba sende biliyorsun. Sağ olsun Karan’ın tanıdığı iyi bir boşanma avukatı halletti davayı. Mahkemeye gelmesine bile gerek kalmadan boşandık. Karşı taraf tam kusurluydu! Birçok delil ve şahit vardı. Şüphesiz en büyük şahit anne ve babası oldu. Onlar sayesinde kolay oldu boşamam. Sanırım vicdan yaptılar.”
“Bunca ay gözünün içine bakarak seni kandırdılar, ne vicdanı acaba?” kadının sözleriyle Suna annesine bakmıştı.
“Boş verin beni oldu bitti. Bundan sonra tek isteğim kızlarımı iyi yetiştirmek. Ben izniniz olursa seneye okula devam etmeye karar verdim. Bu yıl kayıtları kaçırdım. Seneye kaydımı yenileyip devam edeceğim.” Hilmi bey kızının sözlerine sevinirken Mehmet Bey de tam destek olmuştu. Kadınlar kendi aralarında çocukların bakımı için konuşmaya başlamıştı bile. Suna bir kez daha ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu. Kızları kendisi gibi bu mahallenin sıcak insanları arasında büyüyecekti. Güvende olacaklardı. Vakit yatsıya geldiğinde açık olan kapıdan sesler gelmeye başlamıştı. Erkeklerden önce evin içini sesleri doldurmuştu. Ahmet arkadaşlarının arasından sıyrılmaya çalışırken söyleniyordu.
“Oğlum vurmasana zaten pestilimi çıkardınız?” Ahmet ve diğerleri salona girdiğinde hepsinin yüzü kızarmış, üstleri terden sırılsıklam olmuştu.
“Oğlum bu ne hal? Ne kadar terlediniz böyle?” Efnan yerinden kalkarak Ahmet’in yanına gitmişti.
“Hasta olacaksın, eve çıkıp üzerini değişseydin!”
“Merak etme bir şey olmaz. Birazdan üzerimi değiştirip yola çıkarız.”
“Yorgun değil misin, sonra gideriz?” Ahmet omzunu silkerek salondakilere dönmüştü.
“Ben yuları çıkıyorum, hepinize teşekkür ederim. Dönünce görüşürüz inşallah.” Ahmet kapıya döndüğünde Zeynep Hanım kızına onun ardından gitmesi için işaret vermişti. Efnan utansa da kocasının peşinden giderken Kenan ve Karan annelerine dönerek “Hadi anne bizde gidelim,” diye konuşmuştu. İki kadın yerinden kalkarken tekrar hayırlı olsun diyerek oğullarıyla evden ayrılmıştı. Ev misafirlerin kalkmasıyla sessizleşirken Suna kızlarını uyutmak için odasına çekişmiş, Mehmet Bey ve Zeynep Hanım da evlerine inmişti. Geriye sadece Gülay Hanım ve Hilmi Bey kalmıştı.
“Bugünü de atlattık ha Gülüm, darısı Suna’mın başına.”
“Amin inşallah. Bu kez ince eleyeceğim. Öyle her isteyene kız yok bizde.”
“Eminim isteyecek kişiyi görünce kızı hemen vereceksin!” Hilmi bey homurdanırken karısı onu duysa da sessiz kalmıştı.
“Sende fark ettin mi?” Gülay hanım kocasına sevimlice sorarken Hilmi Bey omzunu silkerek cevaplamıştı.
“Ben anlamam kızımı kimseye vermem. Söyle onlara uzak dursunlar.” Gülay hanım kocasının sözlerine gülerken başını iki yana sallamıştı.
“Varsa kaderlerinde kimse engel olamaz. Hadi yatalım artık.”
“Çocukları yolcu etmeyecek miyiz?” Hilmi beyin sorusuyla yaşlı kadın derin bir iç çekmişti. Sonunda oğlunu evlendirmenin mutluluğunu yaşıyordu. Gönlüne göre bir gelin almıştı. İnanıyordu ki oğlu çok mutlu olacaktı.
***
Ahmet evine girerken arkasından gelen naif adımların sesini duyabiliyordu. Üzeri terli olduğu için karısına yakın olmamaya özen gösterirken, “Ben bir duş alayım sonra çıkarız,” dediğinde Efnan genç adama cevap vermişti.
“Kıyafetlerini yatağın üzerine bırakmıştım. Aç olmalısın bir şeyler atıştıktan sonra yola çıkarız. Arabayla gitmekte ısrarlı mısın? Keşke uçakla gitseydik?”
“Gezerek döneriz diye düşünmüştüm. Hem yolda dinleniriz.” Ahmet genç kıza doğru adım attığında halini hatırlayarak duraksamıştı. “Çok terliyim hemen duş alacağım.” Adam odasına geçerken Efnan da mutfağa geçmiş ancak yola çıkacakları için alışveriş yapmamışlardı. Dolap bomboştu. Yüzü asılan kız kapıya yöneldiğinde kocasına haber vermediğini düşünerek odaya geçmişti. Banyodan su sesi geliyordu. Kapalı kapı ardından “Dolapta bir şey yok, annemlere iniyorum,” diye seslenmişti. Ahmet’in onaylayan sesini duyunca alt kata inen genç kız salonda hala oturan Gülay Hanım ve Hilmi beyi görünce duraksamıştı.
“Kızım, hayırdır?” Gülay hanım yerinden kalkarken Efnan utanarak bakışlarını kaçırmıştı.
“Dolapta bir şey yoktu anne, Ahmet aç gitmeden bir şeyler yesin. Sizi de rahatsız ettim kusura bakmayın.”
“O nasıl söz kızım, burası senin evin. Duymayayım bir daha,” Gülay Hanım kızın yanağını okşarken “Hadi gidip yolluk hazırlayalım size,” diyerek gelininin koluna girerek onu mutfağa götürmüştü. Gelin kaynana yiyecek hazırlarken yarım saat sonra kapıda Ahmet bitmişti.
“Evlendik, düğün oldu hala karımı sizden kurtaramadım Gülay sultan!” genç adamın sözleriyle Efnan utanmıştı. Gülay hanım ise her gün daha neşeli olan oğluna gülümseyerek bakıyordu.
“Bizi ayırmazsın evladım, senden önce biz vardık.”
“Anne lütfen,” Efnan araya girerken Ahmet’in kendisini daha fazla utandırmaması için uğraşıyordu.
“Geç yemeğini ye sonra da yola çıkarsınız. Alya’lar aradı mı?”
“Çoktan havaalanına gitti onlar, uçağın kalkmasını bekliyorlar.” Alya ve ailesi düğünden sonra eğlenceye katılamamıştı. Onur onları havaalanına bırakmış sonra da geri dönmüştü. Telefonla görüşen ikili nasıl olsa Trabzon da görüşecekleri için fazla sohbet edememişlerdi. Her şey acele ile olup bitmişti. Özellikle ikili için güzel bir tatil planı bile hazırlamışlardı. Yemekler yendikten sonra yola çıkan ikili anne babasının duasını almayı unutmamıştı. Ahmet yolculuğun rahat geçmesi için geniş ve oldukça konforlu bir araç ayarlamıştı. Yüksek aracın dağlık arazide daha kolay hareket edeceğini biliyordu.
“Kaç saat sürecek yolculuk?” Efnan karanlık ürkütücü yollardan ilerlerken sormadan edememişti. Ormanlık yollarda yeterince ışıklandırma yoktu.
“On saat daha yolumuz var. Sen koltuğu geriye yatırıp uyu. Çok yoruldun.”
“Sende yoruldun, yarın yola çıkmalıydık.” Ahmet uzanarak genç kızın elini yakalamıştı. Efnan adamın hareketiyle ona dönmüştü. O kocasıydı ve çekingen davranmak istemiyordu. Genç adamın elini sıkarak başını ona dönmüştü. Koltuğu geriye yaslayarak gözlerini kapattığında genç adam karısına bakarak derin bir iç çekmişti. Arabanın radyosuna uzanarak hafif bir ezginin arabanın içine yankılanasını sağlamıştı. Efnan kısa sürede uykuya dalarken genç adam arabayı kenara çekerek arka koltuktaki küçük battaniyeyi karısının üzerine sererek yeniden yola koyulmuştu. Genç adam birkaç saat daha araba kullandıktan sonra dinlenme tesislerine dururken oldukça yorgun hissediyordu. Durdukları yerde konaklama olduğunu görünce Efnan’a dönerek onu uyandırmıştı. Mahmur gözlerini aralayan genç kız Ahmet’in hayran bakışları altında utansa da bakışlarını kaçırmamıştı.
“Ne oldu?”
“Dinlenme tesislerine geldik, hadi aşağıya inelim. Ben biraz yoruldum burada konaklayalım mı?” Efnan etrafına bakınarak bulundukları yerin nasıl bir yer olduğunu anlamaya çalışıyordu.
“Kalacak mıyız?”
“Birkaç saat dinlensek yeter, arabada rahat edemeyiz.” Efnan başını sallayarak kocasıyla birlikte arabadan inmişti. Genç adam yetkili kişiden boş oda olup olmadığını öğrenirken, birkaç saatliğine oda kiralamıştı. Efnan küçük el çantasıyla tuttukları odadan içeriye girerken Ahmet yorgun bir şekilde kendini yatağın üzerine bırakmıştı. Efnan onun için üzülürken gözleriyle odayı inceliyordu. Bu tarz yerlerden hoşlanmıyordu. Tedbirli olmakta fayda olduğunu düşünerek üzerindeki kıyafeti çıkarmadan yatağın boş tarafına uzanmıştı. Genç adam dönerek karısını kollarının arasına alırken Efnan yutkunarak nefesini tutmuştu. Ahmet hareketsiz bir şekilde uykusuna devam ederken Efnan bir türlü uyuyamıyordu. Bedenini saran kollar onu rahatsız etmesi gerekirken o bundan aksine huzur buluyordu. İlk kez bir erkekle bu kadar yakınlık kuruyordu ve o kişinin kocası olması mutluluğunu içinde yaşıyordu.
“Çok şükür Allah’ım bana bu şerefi bahşettiğin için.” Genç sessizce duasını ederken gözlerini kısa süreliğine kapatmıştı. Birkaç saatlik uyku çekmeyi bekleyen çift gözlerini açtığında günün aydınlandığını görünce şaşırmıştı.
“Hayırlı sabahlar,” Efnan yerinde doğrulurken Ahmet gülümseyerek ona karşılık vermişti.
“Hayırlı sabahlar hatun!” genç kız kocasının hitabına takılı kalırken birden ay yüzü aydınlanıvermişti. Ahmet yutkunarak uzanıp genç kızın yüzünü avuçlarının arasına alarak iki yanağını ağır bir şekilde öperek alnına dudaklarını bastırmıştı. Karısının kokusunu derince içine çekerken “Sabah sabah kalbime indireceksin,” diye mırıldandığında Efnan yutkunarak geri çekilmişti. Ahmet karısını daha fazla utandırmamak için yerinden kalkarak elini Efnan’a uzattı.
“Hadi önce kahvaltı yapalım sonra yola çıkalım. Geç kalacağız Alya’ya haber edelim.” Efnan sessizce genç adama ayak uyduruyordu. Odadan çıkıp resepsiyona geldiklerinde Ahmet kaldıkları odanın parasını ödedikten sonra yemek bölümüne geçmişlerdi. Güzel bir kahvaltıdan sonra yeniden yola çıktıklarında genç kız hayranlıkla etrafına bakınmaya başlamıştı.
“Çok güzelmiş buralar, çok yeşil.”
“İlk kez mi geliyorsun? Amcam getirmiştir diye düşünüyordum.” Efnan başını iki yana sallamıştı.
“Babamla hiç bu tarafa gelmedik. Zaten gezmeye vaktimiz yoktu.”
“O zaman sık sık tatile çıkarız. Birlikte ülkenin dört bir tarafını gezeriz.”
“İnşallah.” Dağlık alandan sahil kenarına indiklerinde genç kız heyecanlanmıştı. Karadeniz’in hırçın dalgaları Efnan’ı mest ederken sahil kenarında çay içmek istemişti.
“Ahmet biraz duralım mı?” genç adam endişeyle karısına dönerek sormuştu.
“Miden mi bulandı?”
“Hayır ama sahilde çay içelim istiyorum. Baksana harika bir hava var. Ama deniz çıldırmış gibi dalgalı. Manzarayı seyretmek istiyorum.” Ahmet karısının isteğiyle arabayı uygun bir yere park etmişti. Etrafta küçük küçük üstü kapalı oturma alanları vardı. Dinlenme tesisinden doldurdukları termoslarında hala sıcak çay vardı. Ancak Ahmet “Taze demlenmiş çay vardır orada, termosa gerek yok,” diyerek karısının elinden tutup seyyar çay satan adama doğru ilerlemişti. İki çay alarak sahile en yakın olan banklardan birine oturduğunda vakit kaybetmeden kolunu genç kızın omzundan aşırıp onu göğsüne çekmişti.
“Çay üzerine dökülecek,” Efnan itiraz ederken genç adam oralı olmamıştı.
“Bir şey olmaz, hadi manzaranın keyfini çıkar. Trabzon da çok daha hırçın dalgalar izleriz.”
“Gerçekten mi?” Ahmet çayını yudumlarken hafif gülümsemişti. Genç kızın kendinden kaçmayışı Ahmet’in içini mest ediyordu. Başta tereddütleri olsa da şu birkaç günde tüm acabalarından kurtulmuştu. Efnan ondan kaçmıyordu…
Orada ne kadar zaman geçirdiklerini bilmiyorlardı. İkisi de sessizdi ancak telefon ziliyle kendilerine gelmişlerdi. Ahmet cebindeki telefonu çıkarırken göğsünde huzurla uyuyan kızı rahatsız etmemeye çalışıyordu.
“Efendim?”
“Çok şükür, kaza yaptığınızı sandık. Neden aramıyorsunuz? Neredesiniz neden hala gelmediniz?”
“Biz yolda konakladık. Şimdide Ordu da sahilde oturuyoruz.”
“Bana bak Ahmet beni delirtme. Ne kadar endişelendik haberin var mı? Anneleri aramayı unutma kadın çok korktu. Size ulaşamamış.” Alya genç adamı azarlarken sesi telefondan dışarıya taşmıştı. Efnan gözlerini araladığında genç adama bakarken Ahmet’in sıkıntıyla telefona cevap verdiğini görünce yerinde doğrulmuştu.
“Kim aradı?” Efnan’ın boğuk çıkan sesiyle genç adam ona bakmıştı.
“Alya gecikince merak etmiş. Hadi toparlanıp gidelim.” İkili arabaya doğru ilerlerken Ahmet ailesini arayarak haber vermişti. Efnan da anne babasıyla konuştuktan sonra yola çıkmışlardı. İki saatlik yolları kalmıştı. Alya onları beklediğini söyleyerek direk kendi evine gelmelerini istemişti. Ahmet başta itiraz etmek istese de geç kalıp onları endişelendirdikleri için isteğini kabul etmek zorunda kalmıştı.
“Ne oldu neden canın sıkkın?”
“Önce Alya’ya uğrayacağız hazırlık yapmış. Gitmezsek dilinden kurtulamayız. Üstelik yolda oyalandığımızda haber vermedik bizi görmezse rahat edemez.”
“İkinizin arası çok iyi, Suna ablayla bile bu kadar yakın değilsin.”
“Ablam benim canım elbette ama Alya ve Arya farklıdır. İkisi de benim çocukluğum. Belki küçükken çok bir arada durmadık ama onlarla geçirdiğim iki yıl her şeye değerdi.” Efnan anlayışla başını sallarken hafif gülümsemişti. Alya yanlarında kaldığı kısacık zamanda ona abla gibi olmuştu. Üstelik çocukları fena şekilde sevimliydi.
“Alya’nın Türkiye’deki en zekiler arasında olduğu gerçek mi?” Ahmet kızın sorusuyla kendini tutamayıp kahkaha atmıştı. Başını sallarken yapılan testleri hatırlamıştı. Küçük kızın zekası dikkat çekince zekasını test ederken Alya da teste sokulmuş kızından iki puan aşağıda kalmıştı.
“Evet. Ama Amine annesinden daha zeki. Testlerde zekası annesini geçmişti. Görmen lazımdı Efnan, doğurduğum beni geçti diye oturup ağlamıştı.”
“Gerçekten mi?” Ahmet başını sallarken devam etmişti.
“O zamanlar üçüzlere hamileydi, duygusal açıdan fazla hassastı sonradan yaptığını hatırlayınca kendiyle dalga geçmişti. Kızı çok zeki ve şu anda tüm gözler üzerinde.”
“Onun için zor olmalı…” genç kız Trabzon il sınırı tabelasını görünce heyecanla “Geldik,” dedi. Genç adam onun heyecanına gülümserken dikkatle yola bakıyordu. Kendine aşırı güvenen bazı şoförler kazalara neden olabiliyordu. Yol ayrımına girdiklerinde şehir merkezinden biraz yukarıya doğru ilerlemişlerdi. Evler seyrekleşirken manzara daha bir göz alıcı olmaya başlamıştı. Sonunda tepe gibi bir alana çıktıklarında karşılıklı iki ev olan düzlükte durmuşlardı. Arabanın durmasıyla tek katlı tomruk evin kapısı açılarak dört çocuk koşturarak onlara doğru gelmeye başlamıştı.
“Süt dayı!”
“Efyan…” üç çocuk Ahmet’in üzerine atlarken Asil Efnan’ın bacaklarına sarılmıştı. Genç kız eğilerek küçük oğlanı kucağına alırken Alya ve Cenk yanlarına gelmişti. Cenk Ahmet ile tokalaşırken uzaktan genç kıza ‘Hoş geldiniz,’ demişti.
“Şu suratının haline bak, kocanı kendinden soğutacaksın.” Ahmet Alya ile dalga geçerken genç kadın kaşlarını çatarak konuşmuştu.
“Ne kadar korktuk haberin var mı? Kaza yaptınız sandık.”
“Gördüğün gibi iyiyiz, hadi eve geçelim. Esiyor burası.” Ahmet karısının kucağında ki Asil’i alırken küçük çocuğun itirazlarına kulak asmamıştı. Alya’nın kayınvalidesi Deniz hanımın da onlara katılmasıyla keyifli zaman geçirmişlerdi. Ahmet ve Efnan Alya’nın ısrarıyla o akşam karşı evde kalırken sabahın ilk ışıklarıyla yeniden yola çıkacaklardı. Keyifli bir gezi onları bekliyordu!
***
Yorumlarda buluşalım lütfen. Bölüm nasıldı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.76k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |