
Herkese hayırlı geceler. Sonunda bölümü bitirip hemen yayınlıyorum. Umarım seversiniz!
Keyifli okumalar!
****
Zaman çabuk geçiyordu. İşe başlayalı iki hafta geçmişti. Yeni evli çift oldukça uyumlu hareket ediyordu. Mehmet bey fabrikaya haftada iki kez gidiyordu ve tüm yetkiyi Ahmet ve Efnan’a bırakmıştı. Bu durum Hakan ve Aslı’yı çaresiz bırakırken Aslı fabrikada dedikodu çıkmasına kadar işi büyütmüştü. Toplantılar yapılmış, üretim planlanmış ve yeni yatırımlar için alanlara karar verilmişti. Ahmet yorgun bir şekilde odasına geçerken ailesinin akşam yemeğine çağırdığını hatırladığında derin bir nefes almıştı. Çok yorgundu ve eve gider gitmez uyumak istiyordu. Annesine giderse sorguya çekileceğine emindi. Birkaç gün önce Aslı yüzünden annesiyle tartışmıştı. Onun şirkette çalışması annesini sinirlendirmişti. Annesinin yengesiyle fabrikaya gittiğini biliyordu. Neden gittiklerini tahmin etse de asıl sebebin farklı olmasından şüpheleniyordu.
“Abi nasılsın?” Cem’in sorusuyla yorgun bakışları ona dönmüştü.
“Bitmiş durumdayım. Üretimde bir sıkıntı var mı?” Cem elindeki dosyayı genç adamın masasına bırakarak cevap vermişti.
“Üretimde bir sıkıntı yok abi, her şey yolunda. Efnan hanım yeni reçeteyi verdi.” Yeni ilacın sonuçları da geldi. Oldukça etkili olduğu testlerle kanıtlandı.” Ahmet aldığı haberle mutlu olurken gözlerini kapatarak geriye yaslanmıştı.
“Efnan ofisinde mi?” gözleri kapalı sorduğu soruyla Cem hafif gülümsemişti. Genç adam ikilinin arasındaki ilişkiye hayranlık duyuyordu. Üstelik evlendikten sonra patronu daha neşeli olmuştu. Bu durum Cem’i de mutlu ediyordu.
“Asistanıyla karşılaştım, öğle yemeğine gideceklerdi.” Ahmet hızla yerinden kalkarak kapıya yönelmişti. Karısıyla yemek yemek istiyordu. İş yoğunluğu nedeniyle karısını sadece eve gittiğinde görebiliyordu. Gün boyu onu özlediğini düşündükçe gülümsedi. Efnan sanki aylarca tatile çıkmışlar gibi kendini adeta laboratuvara kilitlemişti.
“Abi nereye?”
“Acıktım, karımla yemek yiyeceğim.” Genç adam yemek haneye girdiğinde kapıdan etrafa bakındı. Gözlerinin karısını bulması uzun sürmemişti. Aralarındaki bağ genç adamın içini çocuk gibi şenlendiriyordu. Adımları masaya doğru ilerlerken onu görenler genç adama bakıyordu.
“Afiyet olsun Hatun!” Ahmet karısının kulağının dibinde konuşurken irkilen genç kadın kocasına utanarak bakmıştı.
“Teşekkür ederim, sen yedin mi?” Efnan yerinden kalkmak isterken Ahmet omzundan tutarak onu oturtmuştu. Genç kadın ne zaman kocasını, iki babasını görse hemen kalkarak onları karşılıyordu. Bu ailesinden aldığı bir huydu. Annesi de babası eve geldiğinde, ya da herhangi bir ortama girdiğinde ayağa kalkıp kocasını karşılardı.
“Sen otur güzelim, ben yemeğimi alıp geliyorum.” Ahmet yemek almak için geri dönerken Efnan önüne dönerek yemeğine devam etmişti.
“Abla ben kalkayım,” diyen Mercan Efnan’ın kaşlarını çatmasına neden olmuştu.
“Yemeğini ye Mercan, zaten bir dolu işimiz var.”
“Ama abla ne zamandır siz baş başa yemek yemediniz!” diyen kızla Efnan hafif gülümsedi.
“Unutuyorsun sanırım, buradan çıkınca aynı eve gidiyoruz. Sence baş başa olmamamız mümkün mü?” Efnan imalı bir şekilde kaş kaldırırken Mercan isten dışı gülmüştü.
“Size hayranım abla,” diyen kıza Efnan başını kaldırıp bakmıştı. Sessiz kalırken genç kızın devam etmesini bekliyordu.
“Ahmet abinin gözü sürekli üzerinde. Gözlerindeki sevgiyi görmemek mümkün değil. Üstelik Cem’in dediğine göre eskisine göre daha neşeliymiş. Ortalıkta mutluluk sarhoşu olarak dolaşıyormuş. Sen de aynısın abla, eskiye göre daha çok gülümsüyorsun.”
“Öyle mi farkında değilim.”
“Biliyorum, birçok şeyin farkında değilsin.” Bu sözleri genç kız sessizce kendi duyacağı şekilde söylemişti. O da diğer çalışanlar gibi fabrikada dönen dedikoduları duymuştu. Ama Ahmet’in patronuna olan sevgisini gördüğü için dedikoduların doğru olmadığını düşünüyordu. Efnan’ın duymaması için dua etse de bir gün duyacağını biliyordu. En azından kendisinden duymayacaktı. Ahmet elinde yemek tepsisi ile Efnan’ın yanına oturarak uzanıp başının kenarını öpmüştü. Gözleri büyüyen Efnan “Ahmet ne yapıyorsun?” diyerek kocasına sitem etmişti.
“Ne yapıyorum karıcım, çok özlemişim.” Mercan gülmesini bastırırken Efnan gözleri büyüyerek genç adama bakmıştı.
“Ahmet?”
“Efendim hatun,” Ahmet muzip bir şekilde bakarken Efnan onunla baş edemeyeceğini anlayarak “Yemeğini ye,” diyerek önündeki yemeğine dönmüştü. Öğle molası genç adamın takılmalarıyla geçerken iş başı yapmak için ayaklandıklarında Ahmet karısının ve kendisinin boşlarını alarak tezgaha bırakırken hızla karısının yanına ulaşmıştı. Genç kadının elini avucuna hapsederken Efnan utansa da elini çekmemişti. Günah işlemiyordu ya, helali elini tutuyordu. İkili kendi binalarına yöneldiğinde Ahmet istemeyerek de olsa karısının elini bırakmıştı.
“Çıkışta görüşürüz güzelim. Hadi sen git. İçeri girdiğini göreyim.” Ahmet öyle bir konuşuyordu ki sanki gece yarısı eve kız bırakıyordu.
“Fazla korumacı değil misin?”
“Elbette koruyacağım hatun. Seni korumayacaksam kimi koruyacağım. Hadi sen içeri geç.” Efnan hafif gülümseyerek laboratuvar binasına girerken Ahmet’in gülümseyen yüzü solmuş ters bakışlarını kendilerini izleyen kişiye yöneltmişti. Hakan ve Aslı ile göz göze geldiğinde içten içe sabır dilemişti. Karşısındaki ikilinin bir şeyler çevirdiğini düşünüyordu ve her zaman tetikte bekliyordu. Bu durum yorucu olsa da elinden başka bir şey gelmiyordu. Tek duası Efnan’a arar gelmemesiydi. Üretim binasına girerek ikilinin göz hapsinden kurtulmuştu. Yoğun bir öğleden sonrasının başlangıcını yapmıştı.
***
Genç adam yorgun argın evinin bahçesinden içeriye girdiğinde kulaklarına dolan neşeli seslerle duraksamıştı. İki gündür ne eve gelebilmişti ne de doğru düzgün uyuyabilmişti. Aldığı son dava oldukça çetrefilliydi. İki katlı evinden dışarıya saçılan kahkaha sesleri tüm yorgunluğuna ilaç gibi gelişti. Omzundaki ceketini koluna alarak anahtarıyla kapıyı açtığında üzerine doğru gelen ikiliyi gülümseyerek karşılamıştı.
“Karan amca!” iki küçük kız koşarak genç adama sarılırken Karan yüzündeki gülümseme ile ikiliye karşılık vermişti.
“Kimler gelmiş bakalım,” diyen adama kızlar şen bir şekilde karşılık vermişti.
“Prensesler gelmiş,” diyerek ikili çığlık atmıştı. Karan iki kıza da prenses diye sesleniyordu. Mutfak kapısından üçlüyü izleyen genç kadın oldukça buruk hissediyordu. Ne zaman bu sahneyi görse içi acıyordu. Kızlarına yapılan haksızlık aklına geliyordu.
“Hoş geldin!” Karan kulağına gelen sesle başını kaldırarak gülümseyerek Suna’ya bakmıştı. Genç kadının üzerine mutfak önlüğü, elinde de ıslak ellerini silmek için olduğu belli olan küçük el havlusu vardı. Saat akşamın dokuzuydu ve evinde Suna ve çocukları bulmayı beklemiyordu. Endişeyle yerinden doğrularak “Anneme bir şey mi oldu?” diye sormuştu. Aklına başka ihtimal gelmemişti. Suna bu saatte bu evdeyse annesine bir şey olmuş olmalıydı.
“Merak etme annen iyi, küçük bir soğuk algınlığı!” Karan salona girerken söyleniyordu.
“Ah anam ne diye haber etmiyorsun,” annesinin salonda yattığına o kadar emindi ki söylenerek salona girmişti.
“Ben iyiyim oğlum, sağ olsun Suna kızım yanımda kaldı. Yerimden kaldırmadı beni,” Karan minnetle genç kadına bakarken Suna tebessüm ederek “O nasıl söz Esma teyze. Zamanın da sen az mı baktı bize. Ne yapsak hakkını ödeyemeyiz.” Karan annesinin ateşine bakarken yaşlı kadın göz devirerek “Çocuk muyum ben evladım, iyiyim dedim ya. Hem Suna ile gittik sağlık ocağına biz, soğuk almışım sadece.”
“Bana niye haber etmedin, gelirdim…”
“Abartma Karan biz ne güne duruyoruz. Senin önemli bir davan olduğunu söyledi arkadaşların. Esma teyze rahatsız etmek istemedi.”
“O ne demek Suna ne rahatsızlığı? Benim sultanımdan başka kimim var?” genç adam annesine sarılırken Suna göz devirerek “Aç mısın?” diye sordu.
“Ne yemeği var?” Karan o kadar rahat konuşuyordu ki bilmeyen biri onları karı koca sanabilirdi.
“Bugün şanslısın sevdiğin yemekler var.” Genç adam gözleri parlayarak genç kadına bakarken gülerek kızlara bakmıştı.
“Hadi prensesler yemek yiyelim.” İki kız hızla genç adama koşarken Esma Hanım iç çekerek onlara bakmıştı. Suna üçlünün arkasından bakarken başını iki yana sallamıştı. Müstakil ev olduğu için komşuyu rahatsız etme gibi bir durum yoktu. Karan banyoya geçerek elini yüzünü yıkarken kızlar kapıdan onu izliyorlardı. Mutfağa geçtiklerinde Suna çoktan masayı hazırlamıştı. Küçük bir tepsi hazırlayıp salona geçtiğinde Karan’ın göz hapsinde olduğunun farkında değildi. Genç kadın o kadar doğal hareket ediyordu ki izlenilesi bir görüntü oluşturuyordu.
“Kızım ben gelirdim masaya, ne diye zahmet ettin?” Suna kadını oturtarak sırtına yastık yaslamıştı.
“Ne zahmeti Esma teyze, ayağa kalkınca başın dönüyor biliyorsun. Hadi yemeğini ye de ilacını içeceksin. Şu ilaçlar yüzünden zaten yemek saatin şaştı.”
“Öyle benimle birlikte sizde geç saatte yiyorsunuz. Hadi kızım sende geç mutfağa yemeğini ye!” genç kadın başını iki yana sallayarak “Seni tek bırakmayayım ben sonra yerim,” dediğinde ellerinde tepsilerle kızlar ve Karan salona girmişti. Genç adam açılır orta sehpayı çekerek tabakları üzerine yerleştirmişti. Neşeli bir şekilde mutfaktaki masa salona taşınmıştı. Suna onlara yardım ederek masayı kurarken hep birlikte yere oturarak yemek yemeye başlamışlardı. Boşalan tabakları doldurmak için kalkan genç kadın Karan’ın da peşinden geldiğini hissedebiliyordu. Suna tabakları doldururken Karan geride durup onu izliyordu.
“Söyle, daha ne kadar bekleyeceksin?”
“Teşekkür ederim, annemi yalnız bırakmadığın için.”
“Sen bizimkileri bırakır mıydın?” Karan genç kadının sorusuna gülerken başını iki yana sallamıştı.
“Elbette hayır ama senin için zor olmuş olmalı. İşi ne yaptın?”
“Birkaç gün izin aldım sorun olmadı. Hem kızlarda güzel vakit geçirdi.” Karan başını sallarken dolan iki tabağı alarak salona geçmişti. Suna da hemen arkasından gidiyordu.
“Yemekten sonra biz eve geçeriz Esma teyze, yarın sabah yine uğrarım ben.” Karan başını kaldırıp genç kadına bakarken gözündeki üzüntüyü saklamaya çalışmıştı.
“Anne burada kalmayacak mıyız?”
“Evimize gitmeliyiz kızım, hem dedenler de sizi özledi.”
“Ama sabah oradaydık,” diyen küçük kız Karan’a sokulmuştu. Karan küçük kızın başını okşarken Esra “Ama Karan amcayla oynayacaktık biz,” dediğinde Suna derin bir soluk bırakarak “Karan amcan yorgun dinlenmesi lazım. Bizimde evimize gitmemiz gerek itiraz istemiyorum. Başka zaman oynarsınız.” Karan kızın üzüldüğünü görünce istemeden de olsa “Annen haklı güzelim, başka zaman oynarız sizinle. Üzmeyin annenizi,” dedi. Çocuklar genç adamı onaylarken Suna minnetle Karan’a bakmıştı. Yemekler yendikten sonra Suna masayı toplayarak bulaşıkları makineye atmıştı. Ortalığı topladıktan sonra salona geçerek “Kızlar hadi hazırlanın eve geçiyoruz,” dedi. Kızlar yüzünü asarken Karan yerinden kalkarak dış kapıya yönelmişti. Geç olmuştu ve onları eve götürmek için ceketini alırken Suna kızların üzerini giydirip Esma hanıma dönmüştü.
“Biz eve geçiyoruz Esma teyze, bir ihtiyacın olursa ara lütfen.” Esma hanımın elini öperken kadın şefkatle genç kadının saçını okşamıştı.
“Allah razı olsun kızım, iyiyim şükür.” Kızlar da yaşlı kadına sarılarak kapıya yönelmişti. Evden ayrıldıklarında ikili sessizdi. Gece serindi ve çocuklar Karan’ın iki elinden tutmuş zıplayarak ilerliyordu. Evler birbirine yakın olsa da genç adam onları yalnız göndermek istememişti. Apartmanın kapısına geldiklerinde iki başını kaldırarak evin penceresine bakmıştı. Alt katta ki evin ışığı yanmıyordu bu da demekti ki amcası da onlarda olmalıydı.
“Bize buyur diyeceğim ama yorgun görünüyorsun.”
“Evet çok yorgunum, eve gider gitmez uyuyacağım.” Karan yarı baygın gözlerle genç kadına bakarken Suna istem dışı gülmüştü.
“Hadi gir sen, getirdiğin için teşekkürler.” Suna kızlarına elini uzatırken kızlar Karan’a el sallayarak annelerinin yanına geçmişti. Üçü bina kapısından içeriye girene kadar genç adam onları izlemişti. Kapı kapandığında geriye dönüp annesinin yanına oturmuştu. Başını geriye yasladığında Esma Hanım iç çekerek “Daha ne kadar bekleyeceksin?” diye sordu. Genç adam gözlerini kapatarak bir süre daha kendi iç sesini dinlemişti.
“Sence şansım var mı anne?”
“Neden olmasın?”
“Suna eskisi gibi değil. Etrafına tedirgin bakışlar atıyor.”
“Onu iyi edecek kişi sensin. Çocuklar da sana yardım edecek. Kızlarla iyi anlaşıyorsun.”
“Çok sevimliler, onlarla vakit geçirmeyi seviyorum.” Yaşlı kadın anlayışla oğlunu onaylarken iç çekmeden edememişti.
“Allah gönlüne göre versin, senin de Suna kızımın da.” Karan yerinden kalkarak “Ban yatacağım anne, seni de odana götüreyim mi?” diye sordu. Yaşlı kadın başını olumsuz bir şekilde sallarken genç adam odasına giderek düşünceler içinde uykuya dalmıştı.
***
Genç adam evinin kapısından içeriye girdiğinde oldukça yorgundu. Üzerini değiştirmek için odasına girdiğinde karısının kenarda namaz kıldığını görünce duraksamıştı. Onun alt katta ailesiyle birlikte olduğunu düşünmüştü. Giyinme odasına geçerek üzerini değiştirdikten sonra yeniden odaya dönmüştü.
“Allah kabul etsin.”
“Amin. Geç kaldın?”
“Senden beni beklemeden döndün!” Ahmet karısının ayağa kalkmasıyla onu kendine çekerek sıkıca sarılmıştı.
“Banu okulda sorun yaşamış o yüzden erken çıktım.” Ahmet geri çekilerek genç kadına bakmıştı.
“Önemli bir şey yok değil mi?” Efnan gülerek başını iki yana sallamıştı.
“Bizim kız okumaya devam etmek istemiyor. Derslerde iyi olmadığını söylüyordu. İddiaya mı ne girmiş okuldaki birkaç kişiyle. Son sınavdan yüksek not alınca kopya çektiği konusunda şikayet etmişler.” Genç kadın yeniden kıkırdarken Ahmet onun kıkırtısıyla mest olurken uzanarak yanağına sıkı bir öpücük kondurmuştu. Kocasının öpücüğüyle duraksayan genç kadın gözlerini kırparak ona baktı.
“Ne içindi bu?”
“Çok sevimli görünüyordu benim karım, dayanamadım.” Efnan başını genç adamın göğsüne yaslayarak içten bir dua etmişti.
“Mevla’m her daim yan yana olmayı nasip etsin.”
“Amin. Söyle bakalım kopya çekmiş mi?”
“İşin garip yanı o ya. Kardeşim diye demiyorum ama kız kayıt cihazı çıktı.”
“Anlamadım?” Ahmet şaşkın bir şekilde karısına bakmıştı. Onun şaşkınlığına kahkaha atan genç kadın sesinin yüksek çıktığını düşünerek elini ağzına kapatmıştı.
“Yapma benim yanımda kahkahanı saklama.”
“Elimde değil,” diyen genç kız Ahmet’in parlak gözlerine odaklanmıştı.
“Hadi söyle, Banu da kayıt cihazı mı vardı?” diye sorduğunda Efnan başını sallayarak eliyle kapasını işaret etmişti.
“Bizim kız duyduğunu ve okuduğunu unutmayan bir beyne sahipmiş.” Genç adam şaşkın bir şekilde ona bakarken Efnan başını sallayarak “İlginç değil mi?” dedi.
“İlginç olan nedir?”
“Kardeşimin beyni kayıt cihazı gibi çalışıyor ama o bunu kullanmak istemiyor. Savunması da boş işlerle uğraşıp hayatı kaçırmak istemiyormuş. Ders çalışmak için çok tembelmiş.” Ahmet tiz bir kahkaha atarken Efnan da onun gülüşüne ortak olmuştu.
“Gerçekten ilginç. Madem bu kadar akıllı onu mutlaka üniversiteye göndermemiz gerek.”
“Babamla konuştum, ikna etmeye çalışacak.” Ahmet karısının biyolojik babasına ‘baba’ dediği ilk günü hatırlayınca buruk bir şekilde gülümsemişti. Agah bey kızının kendisine baba demesiyle ağlamaya başlamıştı. Efnan adamın ağlamasına dayanamayarak o da ağlamaya başlamıştı. Baba kız bir süre sarılıp ağladıktan sonra Banu araya girerek onları ayırmıştı. Israrlar üzerine Agah Bey Suna için alınan daireye kiracı olarak gelince tüm akrabalar bir binada toplanmış olmuştu.
“Sen neden evdesin, annemler çağırmıştı.”
“Namaz kılmaya geldim, ev kalabalıktı. Birazdan beraber ineriz.” Efnan namaz elbisesini çıkararak kocasına döndüğünde Ahmet’in kendisini izlediğini görmüştü.
“Ne oldu, neden bana öyle bakıyorsun?”
“Bu aralar vakit geçiremiyoruz. Hafta sonu başka bir yere gidelim mi?”
“Tatile mi gidelim? Evdekiler…” Ahmet elini karısına uzatarak tutmasını istemişti. Efnan isteğe uyarken kapıya yönelmişlerdi.
“Eminim onlarda birlikte vakit geçirmemize sevinir.” İkili alt kata indiklerinde çocuklarında geldiğini görünce sevinmişti. Suna mutfaktan elinde çay tepsisi ile salona girdiğinde Ahmet ablasına sarılarak başının üzerini öpmüştü.
“Mahallenin güzeli, sonunda eve döndünüz,” Suna gözünü devirirken Gülay Hanım iki çocuğuna gülümseyerek bakmıştı.
“Beni mi özledin yakışıklı?” Suna kardeşine takılırken Ahmet egosu tatmin olmuş bir şekilde “Yakışıklıyım değil mmi?” diye sorduğunda Suna imayla “Bana değil git karına sor,” diyerek onunla dalga geçmişti. Efnan iki kardeşin konuşmasını duysa da sessiz kalmıştı. Bu birkaç ayda Ahmet ve Suna’nın takılmalarına alışmıştı.
“Karıcım ben yakışıklı mıyım?” Ahmet’in sorusuyla babalar içtikleri çayı geri püskürtürken Efnan utançtan kıpkırmızı olmuştu. Genç kadın hızla salondan çıkarken Mehmet Bey kendini toparlayarak genç adama ters bir bakış atmıştı.
“Oğlum o nasıl soru?” Gülay hanım oğlunu azarlarken Ahmet’in keyfi oldukça yerine gelmişti. Tüm yorgunluğu geçmişti.
“Ne oldu ki anne? Karıma soru sordum.” Ahmet bilmezlikten gelirken Zeynep Hanım gülmemek için kendisini tutuyordu.
“Karını utandırdın oğlum, babalarının yanında öyle sorulur mu?” Ahmet iki yaşlı adama bakarken ikisinin de kendisin kötü bir şekilde baktığını görünce yutkunmuştu.
“Oldu o zaman ben karımın gönlünü almaya gidiyorum,” diyerek hızla salondan kaçmıştı.
“Gülay bu çocuğa hep sen yüz veriyorsun, şu hale bak.” Hilmi bey karısına söylenirken Mehmet Bey de karısına bakarak “Ne diye yüz veriyorsunuz damada?” diye abisine arka çıkmıştı. İki kadın kocalarına ters bir şekilde bakarken iki adam da bakışlarını kaçırmıştı. Suna amcasıyla babasına gülerek salondan çıkarken mutfakta karısına dil dökmeye çalışan kardeşini duyunca kapıdan bir süre onları izlemişti.
“Ama karıcım inan isteyerek seni utandırmadım. Birden ağzımdan çıktı öyle.”
“Babamların yanında yatın Ahmet ya! Yüzlerine nasıl bakacağım?”
“Ne alakası var güzelim, sadece basit bir soru sordum,” diyen genç adam iyice karısına yaklaşmıştı. Efnan elini kaldırarak “Geride dur, hiç şirinlik yapma Ahmet çok utandım.” Ahmet gülerek karısına bakarken “Belli, yanaklar elma gibi oldu,” dedi.
“Yeter kızı rahat bırak artık. Sen salona geç biz çayları tazeleyip geliyoruz.” Suna kardeşini kovalarken genç adam yüzünü asmıştı.
“Abla ya çok utandım,” Efnan Suna’ya sığınızken genç kadın ona gülerek sarılmıştı.
“Sen onun sözlerine alışmadın mı? Ahmet her zaman muzipti alışmalısın.” Efnan Suna’nın doğru söylediğini biliyordu. Alıştığını sandığı davranışlar çoğunlukla onu utandırsa da elinden bir şey gelmezdi. Çayları alıp salona geçtiklerinde genç adam dalgın bir şekilde düşünüyordu. Efnan kocasının ne düşündüğünü merak ederken çayları dağıtıp genç adamın yanına oturmuştu. Ahmet’in çayını onun önüne bırakırken genç adam “Eline sağlık,” diyerek sohbet eden babalarına dönmüştü.
“Amca bir ara konuşalım mı?” Mehmet bey yeğenine dönerken Hilmi Bey oğlunun aksine Efnan’a dönmüştü.
“Kızım bir sorun mu var?”
“Yok baba nereden çıktı?” Hilmi bey oğlunu işaret ederek “Bu oğlan bu ses tonuyla konuşunca muhakkak bir sorun vardır. Emin misin sana bir yanlış yapmadı değil mi?” diyen adamla Efnan kocasına dönmüştü. Ahmet göz devirerek babasına bakmıştı.
“Karımla aramda sorun yok çok şükür baba, ayrıca bana güveninde göz yaşarttı.” Ahmet somurturken Efnan gülümseyerek genç adama bakmıştı.
“Yok baba çok şükür aramızda sorun yok. Söz bir sorun olursa ilk sana söyleyeceğim.”
“Aşk olsun güzelim ne diye babama gidiyorsun? Anneme git!” şakalaşan adamla Mehmet Bey araya girmişti.
“Benimle ne konuşacaksın oğlum, fabrikada sorun mu var?”
“Emin değilim ama bazı şüphelendiği şeyler var amca,” Efnan ikili arasında ki konuşmayı dinlerken sessizdi. Onun işi sadece formüllerleydi bu yüzden yönetimle ilgilenmiyordu. Sessizce çayını yudumlarken telefonunun titremesiyle genç kadın telefonuna bakmıştı. Gelen mesajı açarken kardeşinden kinayeli bir aşağı gel mesajı vardı.
“Ne oldu Efnan?”
“Banu mesaj atmış, kendince aşağıya gelir misin diye soruyor?” Ahmet başını sallarken Efnan yerinden kalkarak “Ben aşağıya iniyorum, bir isteğiniz var mı?” Gülay hanım duvardaki saate bakarken saatin on bire geldiğini görünce “Kızım bir yaramazlık mı var, saat gece yarısına geldi,” diye sordu.
“Yok anne, Banu’nun bir derdi var galiba onunla konuşacağım.”
“Bırak kızı Gülay sanki uzağa gidecek alt kata inecek kız.” Hilmi bey genç kadına göz kırparak “Hadi kızım sen in babanlara,” dedi. Ahmet yerinden kalkarak karısını kapıya kadar geçirirken Efnan başını sallayarak “Bir şey mi söyleyeceksin?” dedi.
“Çok geç kalır mısın?” Efnan anlamaz bir şekilde ona bakmıştı.
“Sanmam, niye ki?”
“Sen gelmeden uyumayacağım. Erken gel olur mu?” Efnan başını sallayarak “Denerim,” dedi. Genç adam karısı alt kata inip daireye girene kadar ardından bakmıştı. Banu’nun neşeli sesi Ahmet’e kadar gelirken bir sorun olmadığını anlayarak eve girmişti.
“Gel bakalım Ahmet efendi seninle hesabımızı kapatalım!” Gülay hanım oğlunun karşısına dikilirken genç adam bıkkınlıkla annesine bakmıştı.
“Bu durum ne zamana kadar devam edecek Gülay Sultan?”
“O çiyan ne zaman işten çıkar o zamana kadar?”
“Anne bu benim elimde değil, Aslı benim elemanım değil. Başka departmana da karılamam.”
“Ben anlamam Ahmet, o kız Efnan’ın etrafında dolaşmayacak.” Gülay hanım oldukça kararlı duruyordu. Zeynep hanım durumu bildiği için susarken Hilmi Bey kaşlarını çatarak “Aslı nereden çıktı yine?” diye sormuştu.
“Nereden olacak, o yılan fabrikada çalışıyormuş.” Hilmi bey oğluna sorarken Ahmet sıkıntıyla nefesini dışarıya vermişti.
“Bu Aslı denen kız Hakan’ın asistanı mı?” diye soran Mehmet Bey karısına dönmüştü.
“Öyle Mehmet, Ahmet’in okulda ki arkadaşıymış…” Zeynep Hanım biraz hafifleterek Aslı’nın kim olduğunu söylerken olayları yakından bilen Mehmet Bey başını iki yana sallamıştı.
“Eskide kaşmış bir şey için oğlanı ne diye darlıyorsunuz? Kızı işe alan Hakan, Ahmet’le alakası yok. Çocuğun üzerine gitmeyin. Ben yeğenime güveniyorum.”
“Hay ağzına sağlık amca ya, benim ne işim olur onunla. Efnan’da biliyor her şeyi zaten. Karımdan saklım yok.”
“Ben anlamam Ahmet, o kızın aklında şeytanlıklar dolaşıyor. Bak o kız planlar yapıyor. Sana söylüyorum yakınınızda kalırsa size zarar verecek.” Zeynep hanım eltisini onaylarken Ahmet sinirlenerek “O kızın ne bana ne karıma zarar vermesine izin vermem anne, bu yüzden sürekli aklında kurup durma. Beni de Efnan’ı da endişelendirme. Ben karımın yanına gidiyorum,” Ahmet kapıya yönelirken Gülay hanım üzgün bir şekilde onun arkasından bakmıştı.
“Ah be Gülay ne diye oğlanın üzerine gidiyorsun?” Hilmi bey karısını üzgün görmeye dayanamıyordu.
“Ne yapayım Hilmi, korkudan uyuyamıyorum. Bu oğlan her şeye iyi tarafından bakıyor. Kızı yetmedi anasıyla da uğraşır olduk.” Yaşlı adam karısını daha fazla üzmemek için konuyu değiştirmişti.
***
Ahmet abartman merdiveninde biraz olsun sakinledikten sonra karısını görmek için alt kata inerken telefonun çalmasıyla kapı ağzında duraksamıştı. Bir yandan kapı zilini çalarken bir yandan da telefon eden Cengiz’e cevap veriyordu.
“Enişte girsene içeriye,” kapıyı açan Banu Ahmet’in içeri girmediğini görünce araya girmişti.
“Yok Banu, sen ablanı çağırsana ona bir şey söyleyeceğim.” Banu içeri seslenerek ablasını çağırırken Efnan’ın kapıya çıkmasıyla ikiliyi yalnız bırakacakken eniştesinin ‘Cengiz’ dediğini duyunca yüzünü buruşturmuştu. Ağzının içinden ‘Mendebur’ diyen kız Ahmet ve Efnan’ın dikkatini çekmişti.
“Bir şey mi dedin Banu?”
“Yok enişte ne diyeyim, ben içeri kaçtım.” Efnan şaşkın bir şekilde kardeşinin arkasından bakarken Ahmet genç kadına gülümseyerek “Arkadaşlar aşağıda bekliyormuş, gidebilir miyim?” Efnan genç adamın sorusuyla şaşırmıştı.
“Anlamadım?”
“Bizim arkadaşlar diyorum. Aşağıda bekliyormuş, gideyim mi?” dediğinde Efnan istem dışı gülmüştü. Genç adamın ifadesi o kadar sevimliydi ki izin almaya çalışan küçük bir çocuğun ifadesi vardı yüzünde.
“Benden niye izin alıyorsun ki? Elbette gidebilirsin!”
“Olmaz öyle şey, gitme dersen gitmem. Benim de işime gelir, şimdi koca adamların geyiğini çekemem.”
“Olmaz, ne zamandır arkadaşlarınla görüşmemişsindir. Yorgun değilsen git işte.”
“Ama…”
“Ahmet sen arkadaşlarına karım izin vermedi demek için mi bu kadar heveslisin?” dediğinde Ahmet gözleri parlayarak “Ne güzel oldurdu,” dedi.
“Hadi Ahmet, saat zaten geç oldu. Ne kadar oturacaksınız ki bu kadar dert ettin. Bu saatte mahalleden de çıkmazsınız siz. Hadi bey size keyifli sohbetler.” Genç kadın Ahmet’in şaşkın bakışları arasında kapıyı kapatıp kocasını dışarıya atmıştı.
“Efnan!” Ahmet seslene de genç kadın kapıyı açmamıştı.
“Abla eniştemi dışarı mı attın sen?”
“Bu onun cezası Banu, bu akşam beni babamların yanında utandırdı. Gitsin arkadaşları da onu darlasın!” Banu şaşkınlıkla ablasına bakarken Efnan salonda televizyon izleyen babasının yanına geçip oturmuştu. Agah bey yavaşça genç kadına dönerken onun neşeli olduğunu görünce “Hayırdır kızım?” diye sormuştu.
“Önemli bir şey yok baba, biz konumuza dönelim.”
“Dönecek bir şey yok abla, ben okumak istemiyorum.”
“Sebep, kızım niye okumak istemiyorsun. Sende ki şu kafa başkasında olsa en iyi okullarda okumak için uğraşırdı. Allah’ın sana verdiği nimeti ne diye iyi bir şeyde kullanmıyorsun?” Agah bey kıza söylenirken Banu omzunu silkmişti.
“Sıkılıyorum baba, o kitapları okurken sıkılıyorum. Ben aktivite seviyorum. Öyle oturup ders çalışmak istemiyorum.”
“O zaman sende dinle ne olacak?” Efnan araya girerken Banu ona dönmüştü.
“Anlamadım?”
“Okumak istemiyorsun ya, o zaman sende dinleyerek öğrenirsin. Sen demedin mi duyduğumu unutmuyorum diye?” Banu yüzünü asarken sessiz kalmıştı.
“Dersleri sevmiyorum işte.”
“Ya da kendine güvenmiyorsun! Aslında haklısın sen bu kafayla bir şey yapamazsın. O çok sevdiğin pastaneyi de batırırsın sen.”
“Yok ya o niyeymiş?”
“Sıkılıyorsun ya sen, ondan da sıkılırsın. Neyse ben Ahmet aşağıda mı bir bakayım sonra da eve çıkarım.”
“Kocanı mı kontrol ediyorsun Efnan Hanım?”
“Saçmalama Banu nasıl konuşuyorsun?” genç kız yeniden omzunu silkerken bakışlarını televizyona çevirmişti. Efnan pencereden aşağıya bakarak kocasını ve diğer arkadaşlarının merdivenlere oturmuş çekirdek yediğini görünce gülümsemişti. Koca adamlar oturmuş çekirdek çitliyordu. Bu mahalleyi bu yüzden çok seviyordu Efnan. Arkadaşlık, samimi komşuluk hepsi vardı. Pencereyi kapatarak içeriye girdiğinde Banu imayla “Eniştem aşağıda mıymış?” diye sordu.
“Ben eve çıkıyorum baba, okul meselesini daha sonra konuşuruz. Hayırlı geceler.” Efnan kendi evine çıkarken oldukça sıkıntılıydı. Kardeşini ikna etmek için bir yol bulmalıydı.
***
“Ne zamandır toplanmadık oğlum ya, evlendin gittin bizden!” Cengiz söylenirken Kenan onu onaylamıştı.
“Doğru söyle yenge mi göndermiyor seni?”
“He yenge göndermiyor, saçmalama oğlum. Az önce göndermesin diye resmen yalvardım beni kapıya koydu,” diye söylenen Ahmet ne söylediğini arkadaşları gülünce anlamıştı. Elini alnına vururken Kenan kahkaha atarak gülmüştü.
“Ne yaptın da yengeyi bıktırdın?” Ahmet iç çekerek gülümsemişti.
“Biraz takılmış oldum sadece. Malum bizimki utangaç olunca babamların yanında utandı.”
“Pes abi ya, kızı ne diye utandırıyorsun? Neyse onu bırakta bu Karan işini ne yapacağız?”
“Ne olmuş Karan’a?” Ahmet sorarken Cengiz’in imalı bakışlarıyla yüzünü asmıştı. O da durumun farkındaydı ve eli kolu bağlı hissediyordu.
“Ne yapayım abi, biri en yakın arkadaşım, diğeri ablam. Sence benim elimden bir şey gelir mi?”
“Adam doğru söylüyor,” Kenan araya girmişti. Cengiz başını sallayarak konuşmuştu.
“Senin açından düşünmemiştim ben. Ama Karan’a yardım etmek şart. Yoksa acısından derbeder olacak. Nasıl yavru kedi gibi bakıyor Suna ablanın arkasından…” Cengiz gülerken Kenan da “Koskoca savcıya yavru kedi dedin ya pes, sakın duymasın.” Ahmet Kenan’ı onaylarken bu kez Ahmet sıkıntıyla fikir almak için arkadaşlarına dönmüştü.
“Abi o değil de benim sizden akıl almam gerek. Okumak istemeyen birini nasıl okumaya ikna ederiz?” Kenan genç adama şaşkın bir şekilde bakarken Cengiz omzunu silkerek “Okumak istemiyorsa bırak okumasın. İlla herkes okuyacak diye bir şey mi var?” dedi.
“Ama bu senin tayfadan! Okuması hayrına olur.” Cengiz anlamaz bir şekilde genç adama bakmıştı.
“Benim tayfadan derken?”
“Cengiz biz nasıl tanıştık?”
“O da soru mu abi, okulda elbette. Babam tayini çıkınca bu mahalleye taşındık. Sonrası malum, kaldık burada!”
“Peki sen kaç yaşındasın?” Cengiz göz devirerek “Sanki bilmiyorsun, gelecek ay yirmi dört olacağım,” dediğinde Kenan şaşkınlıkla ona bakmıştı.
“Sen yirmi dört yaşında mısın? Bizimle yaşıt değil misin sen oğlum? O zaman senin bizim sınıfta ne işin vardı?” Cengiz ukala bir şekilde gülmüştü.
“Siz yaşlandınız oğlum ben daha gencim,” derken Ahmet göz devirerek Kenan’a dönmüştü.
“Bu zekâsı beynine sığmayan arkadaşa sınıf atlattılar ya, o kadar kendini kaptırdı ki bizi kendiyle yaşıt sanıyor.”
“Harbi abi ben niye sizinle yaşıt gibi hissediyorum?” Cengiz kendine şaşırırken Kenan genç adamın ensesine vurarak “Bundan sonra bana abi diyeceksin!” dediğinde Cengiz göz devirmişti.
“Konumuza dönelim, kimmiş benim gibi zekâsı beynine sığmayan?” Cengiz merakla sorarken Ahmet’in “Baldızım,” dediğini duyunca çekirdekle boğulacak duruma gelmişti. Öksürerek nefes almaya çalışan Cengiz’in sırtına vuran Kenan bir yandan da gülüyordu.
“Harbi mi lan, Banu kız üstün zekalı mı?”
“Öyleymiş ama okumak istemiyor. Ders çalışırken sıkılıyormuş. Okuma işleri onu üşendiriyormuş. Okulda iddiaya girdiği için yüksek puan alınca zekâsı da anlaşıldı.” Cengiz istem dışı gülerken başını iki yana sallamıştı.
“O işi bana bırakın ben hallederim,” diyen genç adam iki adamın da dikkatini çekmişti.
“Ne yapacaksın?”
“Damarına basacağım,” Kenan gözlerini kapatırken Ahmet merakla ona bakmıştı.
“Seni niye umursasın?”
“Kızma abi ama senin baldız benden pek hazzetmiyor. Okuma işini bana bırakın. Madem zekâsı var o zekaya oynarız.” Cengiz pis bir şekilde gülerken Kenan endişeyle Ahmet’e dönmüştü. Banu hakkında yapılan planlardan habersiz uykuya dalarken Ahmet arkadaşlarından ayrılarak evine gitmişti. Yarının ne getireceği belli olmazdı. Yaşayıp göreceklerdi!
***
Yorumlarınızı bekliyorum. En güzele emanetsiniz!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.75k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |