Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@mermarid

Keyifli okumalar!

--***--

 

 

Genç adam uçağın merdivenlerinde durup temiz havayı içine çekti. Hava kapalı olduğu için biraz soğuk olsa da bu soğuk onu daha dinç tutuyordu. Merdivenlerden aşağıya inerek havaalanı binasının içine doğru ilerledi. Küçük bir alandı Trabzon havalimanı bu yüzden valizini almaya bagaj bölümüne gitmek kısa sürmüştü. Biraz bekledikten sonra içini hediyelerle doldurduğu valiz bandın üzerine göründüğünde genç adam uzanarak valizini alıp çıkış kapısına doğru ilerledi. Akşam üzeri olduğu için denizin üzerini hafif bir kızıllık kaplamaya başlamıştı. Arada kara bulutlar o kızıllığı gölgelese de seyirlik bir manzara oluşturuyordu.

“Ahmet!” genç adam duyduğu sesle başını kaldırarak karşısında ki adama bakmıştı.

“Cenk hocam nasılınız?” Cenk yıllar önce üniversitede kısa süreliğine hocalığını yapıştı. Arkadaşı ve aynı zamanda süt kardeşi olan Alya ile evliydi. Karı koca KTÜ’de öğretim görevlisi olarak çalışıyordu. İki adam birbirine sarılırken “Hoş geldin, nasılsın?” diye sordu Cenk. Ahmet geri çekilerek yılların yaradığı adamı baştan aşağı süzmüştü.

“Ben iyiyim hocam, sizin de maşallahınız var. Hiç yaşlanmıyorsunuz.”

“Yaşım kaç ki yaşlanayım?” Cenk Ahmet’e takılırken genç adam gülmüştü.

“Haklısın, bizimki ağız alışkanlığı. Alya yok mu?” Cenk yüzünü asarak başını iki yana sallamıştı.

“Üçüzler yapıştı bırakmadı onu.” Ahmet adamın ifadesine gülerken Cenk “Gül gül seni de göreceğiz. Karıma el koydular resmen,” diyen adamın en büyüğü beş yaşında dört çocuğu vardı.

“Yeğenlerime laf yok, hepsi burnumda tüttü.” Ahmet valizi arabanın arkasına yerleştirirken Cenk direksiyona geçerek arabayı çalıştırmıştı. Genç adam yolcu koltuğuna bindiğinde yola koyulmuşlardı.

“Nereye gidiyoruz, eve geçmeyecek miyiz?” Ahmet her geldiğinde Alya ve Cenk’in evinde kalıyordu.

“Alya ve çocuklar annemdeler. Onları alıp Arya’lara gideceğiz. Akşam yemeğine davetliyiz.” Cenk’in açıklamasıyla Ahmet başını sallayarak onaylamıştı. Arabanın penceresini açarak temiz havayı içine çekerken tüm düşüncelerinden kurtulmaya çalışmıştı.

“Bir sıkıtın mı var Ahmet?”

“Eve geçince konuşuruz, size söylemem gerekenler var.” Cenk merak etse de genç adamın üzerine gitmemeye çalışmıştı. Araba kısa sürede Alya’nın annesi Emine hanımların evinin önüne geldiğinde genç adamın bakışları eskiden kendilerine ait olan dairenin bulunduğu karşı apartmana çevrilmişti. Gördüğü şeyle şaşkınlıkla duraksayan Ahmet Cenk’e dönerek “Orada satılık mı yazıyor yoksa ben mi yanlış görüyorum?” diye sordu. Cenk genç adamın bahsettiği daireye bakarken başını sallamıştı.

“Evet satılık yazıyor. Sahibi vefat etti, mirasçıları da satıyor.” Ahmet camda yazan numarayı not alırken birlikte binadan içeriye girmiştiler. Uzun zaman sonra ilk kez bu kadar heyecanlanmıştı. Alt katta olan dairenin zilini çalan ikili içeriden koşturarak bağıran küçük kızın sesini duydu.

“Babam geldi, babam…” Cenk kızı Amine’nin sesini duyunca gülümsemişti.

“Seni görünce çıldıracak!” Amine annesinin zekasını almış oldukça meraklı bir çocuktu. Şimdiden yaşıtlarını oldukça geride bıraktığı için özel eğitim alıyordu. Annesi ve babasının kendisine gösterdiği şeyleri bir daha unutmayan bir zekaya sahipti. Beş yaşında olmasına rağmen şimdiden okumayı sökmüş hatta annesinden arada İngilizce dersi aldığını biliyordu. Okuduğu aklında kalıyor, bir kez yaptığı uygulamayı eksiksiz hatırlıyordu. Kapı açıldığında küçük kız “Baba…” diye bağırırken Ahmet’i görmesiyle gözleri daha da büyüyerek mavi gözlerini dışarı fırlatırcasına çığlık atmıştı.

“Süt dayım geldi!” Amine Ahmet’in kucağına atılırken genç adam kızın hitabına gözlerini devirmişti. Alya’yı ne kadar uyarsa da çocuklara kendisini süt dayı olarak belletmişti.

“Ahmet dayı Amine, süt dayı değil.” Küçük kızın yanaklarını öperken kızın da kendi yanaklarını öpmesine izin vermişti. Birlikte içeriye girdiklerinde Cenk kaşlarını çatarak onlara bakıyordu.

“Kızım hani bana neden sarılmadın?”

“Sana sonra da sarılabilirim babacım, şimdi süt dayımı sevmek istiyorum.”

“Hain evlat!” Cenk ağzının içinden söylenirken Ahmet kucağında Amine ile salona girerek salondakileri selamlamıştı.

“Hoş geldin oğlum, nasılsın?” Emine hanım yerinden kalkmaya çalışırken Ahmet hızlı davranarak kadının elini tutup öpmüştü. Kucağındaki kızı yere bırakarak adını aldığı Ahmet amcasının da elini öperek kendisine gülümseyerek bakan Alya’ya dönmüştü.

“Ne haber Alya hocam, hiç sesiniz çıkmıyor?” Ahmet genç kıza takılırken Alya gözlerini devirerek “Acaba kimin sesi çıkmıyor,” diyerek genç adama sarılmıştı. Cenk yeniden homurdanırken bu kez “Dayı!” diye peltek bir şekilde bağırarak genç adamın üzerine atlayan üçüzlere karşılık vermişti. İki erkek bir kız olan üçüzler oldukça sevimli görünüyordu. Erkekler genç adamı soru yağmuruna tutarken kız olansa Ahmet’in dizine oturmuş sessizce küçük elleriyle adamın yüzünü seviyordu. Ahmet kızın gri parlak gözlerine bakarak gülümsemişti.

“Benim aşkım nasılmış?” Asel adını verdikleri küçük kız adı gibi bal suratlıydı. Asil ve Serdar adını alan ikiz erkekler ise adlarının tüm özelliklerini taşıyordular. Neyse ki çift yumurta ikizi oldukları için birbirine çok fazla benzemiyorlardı. Bu durum Alya’yı üzse de sağlıklı oldukları için oldukça seviniyordu.

“Anne dayım bizde kalacak değil mi?” Amine annesine sorarken genç kız başını sallayarak “Elbette bizde kalacak,” dedi.

“Anne biz geç kalmayalım, Arya yemeğe bekliyordu. Siz gelmek istemediğinize emin misiniz?” Alya annesine sorarken yaşlı kadın onu onaylamıştı.

“Kızım çocukların gürültüsünü kaldıracak kafada değilim. Başım ağrıyor başka sefere artık.” Yaşlı çiftin başı eskisi gibi sesi kaldıramıyordu. Gecen yıl ananelerinin vefatıyla Emine Hanım da çökmeye başlamıştı. Annesinin üzüntüsü yaşlı kadının omuzlarının çökmesine neden olmuştu. Anne ölünce evin tüm duvarları çocuklarının üzerine yıkılıyordu. Emine hanım da annesinin ölümüyle tüm duvarların ağırlığını yüreğinde hissetmişti. Yaşı kaç olursa olsun çocuk anneye her zaman muhtaçtı. Bazen telefonunda ki numarayı arıyor sonradan annesinin artık olmadığını hatırlayarak sessizce yaş döküyordu.

“Siz bilirsiniz anne, sonra görüşürüz.” Ahmet çiftin elini yeniden öperek kapıya yöneldiğinde aklına gelen şeyle Ahmet beye dönmüştü.

“Ahmet amca bizim eski ev satılıkmış sen satan kişileri tanıyor musun?” diye sordu.

“Tanıyorum evladım ne yapacaksın?”

“Bir sorsana ne istiyorlarmış ev için?” Ahmet bey genç adama bakarak gülümsemişti.

“Evi almayı mı düşünüyorsun?” dediğinde Ahmet derin bir iç çekmişti.

“Neden olmasın, annemler burayı sattıkları için çok pişman olmuşlardı. Memlekette kapıları kapandığı için çok üzülüyorlardı. Anlaşırsak onlara güzel sürpriz olur.” Ahmet bey gururla genç adamın omzunu sıkıp başını sallamıştı.

“Yarın bakarız eve şimdi vakit geç oldu.” Ahmet beyin sözleriyle vedalaşıp evden çıkarak Arya’ya doğru yola çıktılar. Cenk direksiyona geçerken Alya ve çocuklar arka koltuğa geçmişlerdi. Ahmet ön koltukta küçük Asel’i kucağına alırken ikizler arkadan Ahmet’e sorular sorarak keyifli vakit geçirmeye başladı. Araba Arya’nın evinin önüne geldiğinde ağabeyleri de onu kapıda karşılamıştı. Tüm kardeşleri ve çocukları Arya’nın evine toplanıp Ahmet’i beklemişti.

***

Genç kız sabah erkenden kalkarak hazırlıklarını yapıp evden ayrılmıştı. Arabasının arkasına elindeki paketleri bırakarak direksiyona geçip yola çıktı. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra ders verdiği kursa geldiğinde kapıda ki güvenlik görevlisi genç kadın için kapıyı açarak arabasını park alanına park etmesini bekledi. Efnan her hafta sonu olduğu gibi bu hafta sonu da öğrenciler için birçok hediye getirmişti. Görevliler arabadaki paketleri alırken o hızlı adımlarla dersliğe doğru ilerlemeye başladı. Bir zamanlar kendisi de bu sıralarda dirsek çürütmüştü. Şimdiyse kendi oturduğu sıralara oturan miniklere ders veriyordu.

“Efnan hocam nasılsınız?” genç kız kendisine doğru hızla gelen kurs müdiresine gülümseyerek cevap vermişti.

“Şükür hocam sizler nasılsınız?” kadın gülümseyerek Efnan’a bakmıştı. Efnan fark etmese de müdire ona hayranlıkla bakıyordu.

“Bugün erkencisin, bir sorun yok ya?” kadın merakla sorarken Efnan başını iki yana sallamıştı.

“Yok çok şükür uyuyamayınca erken gelmek istedim. Çocuklar çoktan dersliğe girmiş bile.”

“Öyle onlara verdiğin ödevleri yapıyorlardı.”

“Hocam yurtta var mı bir eksik, listesini çıkarırsanız bir sonraki gelişimde getiririm.” Kadın olumlu anlamda başını sallarken kıza müsaade ederek yanından ayrılmıştı. Genç kız ders vereceği dersliğe girerken çocuklar onu görünce hemen ayaklanmıştı. Hepsi birlikte mutlulukla kızın etrafını sararken günün başlangıcını da yapmış olmuşlardı. Alışılmışın dışında Efnan öğrencilerine keyifli hikayeler anlatarak dinini aşılamaya çalışıyor, öğrettiği sureleri anlamlarıyla birlikte açıklıyordu.

“Hocam yarında geleceksiniz değil mi?” kursun en küçük öğrencisi merakla sorarken Efnan gülümseyerek kızın başını okşadı. Kursta genelde ebeveynleri eksik olan öğrencilere ücretsiz eğitim veriliyordu. Kur’an-ın yanı sıra farklı dersler de veriliyordu. Eski medreselerde verilen birçok ders bu kursta da veriliyordu. Dini bilgilerin yanında matematik, kimya, sağlık ve birçok okulda verilmeyen özel dersler. Yaşı on dördün üzerinde olan öğrencilere daha ciddi dersler veriliyordu. Onları hayata hazırlıyorlardı. Öğrencilerin kiminin annesi, kiminin babası, kiminin her ikisi de yoktu. Hafta içi kursta yatılı kalıyorlar hafta sonuysa evlerine gidiyorlardı. Hafta sonuysa kendisinin de ders verdiği birkaç saatliğine küçük öğrencileri alıyorlardı. Kursta boş geçen bir gün yoktu.

“Elbette geleceğim. Size verdiğim dersi yaptınız mı?” öğrenciler hep bir ağızdan ‘evet’ diye bağırırken Efnan onların yerlerine geçmesini isteyerek dersine başlamıştı.

Yaklaşık kırk dakika sonra çocukları oyun alanına bırakarak müdirenin odasına doğru ilerlerken karşılaştığı diğer kurs hocalarına selam veriyordu. Çoğunu kendi öğrencilik zamanından tanısa da çok fazla samimiyet kurmamıştı. Çocukluğundan beri kimseyle gerçek anlamda samimiyet kuramazken bu durumun gerçek ailesine olan güvensizliğinden kaynaklandığını düşünüyordu. Sayılı arkadaşı vardı ancak tam anlamıyla kimseye yakınlık duyamıyordu. Konuşuyor, sohbet ediyor ama asla sırrını verecek kadar güvenmiyordu.

“Hocam müsait misiniz?” Efnan müdirenin odasının kapısını tıklatıp açmış kadından izin istemişti.

“Gel Efnan hocam bende listeyi hazırlıyordum.” Efnan başını sallayarak içeri girip masanın önündeki sandalyelerden birine oturmuştu.

“Acil olan ihtiyaçları isterseniz hemen aldırabilirim hocam, var mı kursta bir sıkıntı?” Efnan ve babası özellikle kursun ve öğrencilerin tüm ihtiyaçlarını karşılıyordu. Elbette bağış çok oluyordu ancak çoğu ihtiyacı Efnan’ın ailesi gideriyordu. Genç kız durumu iyi olmayan öğrencilerin ailelerine yardım fonu ayarlamıştı.

“Şu anda acil bir ihtiyaç yok ancak kursa verilmek istenen birkaç çocuk daha var. Yaşları uygun olmadığı için alamıyoruz ama bir tanesinin velisi çok ısrar ediyor.” Efnan kaşlarını çatarken Müdire devam etmişti.

“Velisi mi?”

“Küçük kızın annesi vefat etmiş, babası çalıştığı için bakacak kimsesi yokmuş. O yüzden çocuğu güvenebileceği bir yere bırakmak istiyor. Tabi hafta sonları almak kaydıyla. Bir de akşamları ziyaret edecekmiş.”

“Üzüldüm ama bunun mümkün olmadığını sizde biliyorsunuz. Tamam çocuğu kabul ederiz ancak her akşam ziyaret uygun olmaz. Diğer çocukların aileleri de o zaman sürekli gelmek isteyecek. Zor alışan çocukların düzeni değişecektir. Birde biliyorsunuz hocam çoğunun ailesi yok.” Kadın onaylarcasına başını sallarken derin bir nefes almıştı.

“Ne yapacağız, öğrenciyi öylece dışarı bırakmakta olmaz.” Efnan kısa bir süre düşündükten sonra yerinden kalkmıştı.

“Siz veliyle tekrar konuşun. Ona gerekçelerimizi anlatırsınız. Yine kabul etmezse o zaman kursun kreşine akşama kadar kızını misafir edeceğimizi söylersiniz.” Müdire genç kızın sözleriyle duraksamıştı. Aklına kursun kreşi hiç gelmemişti. Çalışan aileler için kursun kreşi vardı. Çocuklar kurs annelerine emanet ediliyordu. Özel kreş olsa da bazen kurstan takviye yapılıyordu.

“O zaman ben adamı arar konuşurum.” Efnan izin isteyerek odadan çıkarken diğer dersi için öğrencilerinin yanına gitmişti. İkindiye kadar ara vererek ders yapan genç kız kursun çıkış saati geldiğinde arabasına doğru ilerlerken telefonu çalmıştı.

“Efendim anne, babam iyi mi?” genç kız annesinin aradığını görünce ilk aklına gelen hasta babası olmuştu.

“Merak etme kızım baban iyi, biz akşama amcanlara gideceğiz sende işin bitince oraya gel diyecektim.” Efnan aldığı cevapla kısa bir an duraksayarak cevaplamıştı.

“Ben gelmezsem olmaz mı?”

“O nasıl söz kızım, yengen çok üzülür. Hadi akşama bekliyoruz.”

“Aslında benim işim bitti çıkıyordum kurstan. Eve gelirken bir şey alayım mı?” Efnan naif bir şekilde annesine sorarken Zeynep Hanım iç çekmişti.

“Eğer işin bittiyse eve gelme kızım, amcanlara geç. Gülay yengen biraz rahatsızmış ona yardım edersin.” Efnan yutkunarak annesine itiraz edecekken Zeynep Hanım devam etmişti. “Merak etme kızım evde erkek yok. Amcan babanın yanında, Ahmet zaten Trabzon’a gitti,” dedi.

“Peki anne sen nasıl istersen. Giderken bir şey almam gerekiyor mu anne?” genç kız mahcup bir şekilde sorarken aslında Gülay hanımla tek başına kalmaya utanıyordu. Kendiyle konuştuysalar muhakkak amcasının evinde de evlilik meselesi konuşulmuş olmalıydı.

“Sen giderken tatlı falan alırsın kızım, yengen uğraşmasın hasta haliyle.” Efnan telefonu kapatarak yola koyulurken oldukça düşünceliydi. Arabanın radyosunu açarak her zaman dinlediği istek programını dinlemeye başladı. Genelde insanların isteklerini dinlerken mutlu olurken ilk kez içini garip bir his kaplamıştı. O da küçükken radyo programından istek parça çaldırmıştı. Hatırladığı anıyla gülerken başını iki yana salladı. Yanan kırmızı ışıkta durarak etrafına bakınmaya başlamıştı. Bir yandan da parmaklarının direksiyonda ritim tuttuğunun farkında değildi.

Yeşil ışığın yanmasıyla yoluna devam eden genç kız bir süre sonra mahalleye gireceği kavşakta tatlıcı görünce arabayı uygun bir yere park ederek akşam için tatlı alıp yeniden yola çıkmıştı. Radyoda ki program bitince kapatan genç kız bu kez yengesiyle karşılaştığında fazla utanmamak için dua etmeye başlamıştı. Çocukluğundan beri Gülay yengesine ayrı bir hayranlığı vardı. Kadının iyi niyeti ve samimi sevgisi her zaman Efnan’ı mest etmişti. Anne babasının işi olduğunda çocukken Gülay yengesine bırakırlardı onu. O zamanlar Ahmet ve onun ablasıyla oylar keyifli vakitler geçirirdi. Arabayı yeni binanın önüne park ederek dış kapıya doğru elinde tatlısıyla ilerlemeye başladı. Üzerinde ki bakışların farkında olsa da kimseye bakmamıştı. Efnan dış kapıdan içeriye girene kadar sırtında ki bakışlı hissetmişti. Bu mahalle küçük bir mahalleydi ve herkes birbirini yanıyordu. Efnan onlara yabancı gelmiş olmalıydı.

“Tamam evladım neden kızı darlayayım. Büyüdün de bana akıl mı veriyorsun, kapıyı açıyorum kapat!” Gülay hanım apartmana giren kızı kapıda karşılamak için beklerken beş dakika önce arayan oğluna Efnan’ın geldiğini söylediğinde genç adam annesine nasihatler vermeye başlamıştı. Bu durum bile yaşlı kadının umut etmesine yetiyordu. Asansörün kapısı açıldığında Efnan kendisine doğru mahcup bir gülümsemeyle ilerlemeye başladı.

“Selamünaleyküm Gülay yenge, nasılsın?” Gülay hanım kızın naif güzelliği karşısında gülümseyerek sarılmıştı.

“Hoş geldin kızı ne iyi ettin de geldin.” Efnan kadına karşılık verirken geri çekildiğinde gerçekten de biraz solgun olduğunu görmüştü. İkili eve girerek kapıyı kapattığında Gülay kıza rahat olmasını söylemişti.

***

“Kim bu Efnan?” Ahmet sıkıntıyla telefonu kapatırken arkasından gelen sesle irkilmişti. Dün gece Arya’nın evinde keyifli vakit geçirdikten sonra Alya’nın evine geçmişlerdi. Küçük çocuklar yorgunluktan uyuya kalınca Ahmet, Cenk ve Alya balkon keyfi yapmaya karar verdiği için gece geç uyumuşlardı. Sabah geç kalkan genç adam Alya’yla konuşma fırsatı bulamamıştı. Şimdiyse çocuklar karşı evdeki oyun odasına oynarken onlar veranda da oturmuş çay içiyordu. Deniz hanım, Cenk’in annesi kızına gittiği için karı koca çocukları bir süre kendi aralarında idare ediyordu. Ders saatlerini birbirlerinin ders saatine göre ayarlamışlar, bizi dersteyken diğeri çocuklarla ilgileniyordu.

“Bende seninle bu konu hakkında konuşacaktım.” Ahmet elindeki telefonu masanın üzerine bırakırken Alya tazelediği çayları servis ederek genç adamın karşısına oturdu.

“Bir sorun mu var Ahmet, sera ile ilgili bir şey yapılacaksa elimden geleni yaparım.”

“Sera iyi, bitkiler büyüyor. Konu benimle alakalı, sanırım evleniyorum.” Alya içmek üzere olduğu çayını az kalsın geri püskürtüyordu. Ahmet kızın haline gülerek geriye yaslandı.

“Benimle dalga mı geçiyorsun?” Alya bardağını masaya bırakarak genç adama çıkışmıştı.

“Neden dalga geçeyim. Zamanı gelmişti zaten. Hazır aday varken evlenip ailemi kurmak istiyorum.” Alya arkadaşının ciddi olduğunu anladığında hafif öne eğilerek sormuştu.

“Kim bu kız?”

“Amcamın kızı!” Alya gözleri büyüyerek genç adama bakmıştı.

“Saçmalıyorsun şu anda, akraba evliliği mi yapacaksın?” dediğinde Ahmet omzunu silkmişti.

“Aslında akraba sayılmayız. Kendisi amcanın evlatlık kızı…” Alya gözlerini kısarak sıkıntısını belli etmemeye çalışan adama bakmıştı.

“Annenler seni zorlamıyor değil mi? Geçenlerde annemle konuşmuş, gerekirse zorla evlendiririm diye…”

“Bu öyle bir şey değil. Amcam kızıyla evlenmemi istedi. Sanırım gerçek ailesiyle alakalı bir sorun var. Dolayısıyla kızını korumak için evlendirmek istiyor. Dolayısıyla seçtiği damatta benim.” Alya adamın umursamaz sözleri karşısında sinirlenmeye başlamıştı.

“Kabul etmek zorunda değilsin.”

“Amcama çok şey borçluyum Alya, benden ilk kez bir şey istedi. Öyle ki kızına eş olarak beni seçmesi bile çok değerli.”

“Anlamıyorum.” Alya gerçekten anlamıyordu. Madem zorla evlenmiyordu neden bu şekilde konuşuyordu bu adam.

“Ahmet sen iyi misin neden böyle konuşuyorsun. Kız sana göre değilse…”

“Asıl ben ona göre değilim. Öyle bir kızla evlenmemi istemeleri beni şaşırttı.” Alya derin bir nefes alarak yüzünü sıvazlamıştı.

“İnan neden bahsettiğini anlayamıyorum Ahmet. Bu kız iyi mi kötü mü?”

“Tanıyabileceğin en iyi niyetli kız.”

“Çirkin mi?”

“Onun kalbi güzel.” Ahmet’in hiç düşünmeden cevap vermesi genç kadının dikkatini çekse de üzerine gitmemişti.

“O zaman neden böylesin?”

“Açıkçası kendimi onun yanına yakıştıramıyorum.”

“Neden?”

“Onu gördüğünde anlayacaksın.” Alya kaşlarını çatarak “Gizemli gizemli konuşma beni sinir etme Ahmet. Doğru düzgün anlat olayı.”

“Anlatacak bir şey yok. Buraya gelmemin asıl sebebi bu konuyu iyice düşünüp karar vermek. Amcam beni zorlamıyor, ailem de öyle. Ben evlenmesem de amcan kızı için damat hemen bulur.”

“Öyleyse neden böyle karalara bağladın. Madem tek seçenek sen değilsin bırak başkası kızı korumak için evlensin.”

“Sorun da bu Alya, konu açıldığından beri sanki Efnan’la nikahım kıyılmış gibi hissettim. Sence bu normal mi? Daha oturup doğru düzgün konuşmadığım, belki de en son gerçek konuşmamızı sekiz dokuz yaşlarında yapmıştık ama evlilik konusu açılınca direk Efnan’ı sahiplenmem, normal mi?” dediğinde genç kız şaşırmıştı.

“Sen gerçekten evleneceksin!” Ahmet başını sallarken Alya geriye yaslanmıştı. “Peki Aslı?” Alya uzun zamandır konusu açılmayan kızın adını söylediğinde başta pişman olsa da dayanamamıştı. Ayrıldıklarında genç adamın ne kadar üzüldüğünün en yakın tanıklarından biriydi.

“Ne olmuş Aslı’ya?” diye sorarken genç adamın sesi sertti.

“Biliyorsun Ahmet, Cemile abladan arada haberini alıyorum. Ayrılmış nişanlısından evlenmemiş.” Ahmet omzunu silkerek “Beni ilgilendiren durumu ne bunun? Biz ayrıldık Alya, Aslı artık beni ilgilendirmiyor.”

“Sen onu çok seviyordun.”

“Öyle seviyordum. Ona olan aşkım ihanetine kadardı Ayla, Aslı bu saatten sonra benim geçmişimin tozlu sayfalarında kaldı.”

“Bu kadar kolay mu Ahmet, onca yıl birlikteydiniz siz.”

“Onca yıl birlikte olduğu, sevdiğini söylediği adamı sırf memur çocuğu olduğu için daha zengin bir adama değişen kadından bana eş olmaz. Şimdi karşıma çıksa onun sevgisine asla inanmam neden biliyor musun beni mi yoksa paramı mı seviyor emin olamayacağım için. Gerçi aşkımın kaldığına bile emin değilim.” Alya üzgün bir şekilde arkadaşına baktı.

“Hakkında hayırlısı artık. Akasya duyunca çıldıracak. Bu aralar hamilelik iyice dengesini bozdu.” Ahmet gülerek başını sallamıştı.

“Aman deyim başıma musallat etme onu. Bu aralar cidden çok fena. Onur ikinci çocuğu asla düşünmüyormuş.” Alya gülerken karşı evin kapısı açıldığında Alya kendilerine doğru gelen çocuklarına bakmıştı. Amine kardeşinin elini tutarak yavaşça yürürken ikiz erkekler koşturarak küçük evin merdivenlerini tırmanıyordu. Alya çocuklarına yemek hazırlamak için mutfağa geçerken Ahmet yeğenleriyle oyunlar oynayarak keyifleniyordu.

Hafta sonu iki genç içinde oldukça verimli ve keyifli geçmişti. Ahmet eski evlerini almak için amcasından izin alarak pazartesi akşamına döneceğini bildirmişti. Amcası neden geri kaldığını bilirken ailesine sadece yeğenleriyle bir gün daha geçirmek istediğini söylemişti. Eve döndüğünde tapuyu babasına vererek sürpriz yapmak istemişti. Bir önceki gün evi gezdiğinde çocukluk anıları bir bir gözünün önüne gelmişti. Dokuz yaşına kadar büyüdüğü ev çok fazla değiştirilmemişti. Önceden sobalı olan ev artık doğalgazlıydı. Yerler parke yapışmış, camlı kapılan ahşap daha sağlam kapılarla değiştirilmişti. Ama bu değişiklik bile genç adama evi değişik göstermemişti. Gün boyu tapu işleriyle uğraşmış, Ahmet amcası sayesinde sıkı bir pazarlıkla evi satın almıştı.

***

Genç kız sıcak hava yüzünden oldukça bunalmıştı. Seranın içi serin olsa da onun gibi hamile bir kadın için bu havada her yer cayır cayır yanıyordu. Elindeki yelpazesiyle kendisini yellerken bir yandan da gelemeyen arkadaşına saydırıyordu. Telefonu çaldığında ekrana bakmadan açıp cevap vermişti.

“Evet!”

“Evet mi bu nasıl telefon açmak.” Genç kadın duyduğu sesle dayandığı sandalyenin sırtında dikelmişti.

“Alya sen misin?””

“Başkasının aramasını mı bekliyordun?” Alya gülerek karşılık verirken Akasya elindeki yelpazeyi daha hızlı sallayarak serinlemeye çalışıyordu.

“Ahmet bugün gelecekti gelmedi ona saydırıyordum. Alınması gereken bitki tohumları var ama Ahmet Bey ortalarda yok.”

“Ahmet burada onu bekleme.”

“Nasıl orada, neden dönmedi?” Akasya oturmaya dayanamayarak yerinden kalkıp seranın içine dolanmaya başladı. Oldukça kızgındı. “Bugün o tohumları almamız gerekiyordu neden bana haber vermedi?” Akasya derin bir ‘of’ çekerken Alya yeniden güldü.

“Bence onu daha çok bekleyeceksin? Ahmet evlenmeye karar vermiş. Yakında bir yengemiz olacak,” diyen kızla Akasya tiz bir çığlık atmıştı.

“Gerçekten mi? Sonunda kurtuldu mu o şeytan ruhludan?” Alya onaylamaz bir şekilde arkadaşına cevap vermişti.

“Seni kaç kez uyaracağım Akasya, bu şekilde konuşmamalısın. Sende anne olacaksın.”

“Çok şükür ama kızımı nasıl yetiştirmeyeceğimi öğrendim. Neyse kiminle evleniyor söyledi mi?”

“Efnan diye bir kızla evlenecek!” Akasya kısa bir süre duraksayarak adı zihninde canlandırmaya çalışmıştı. Hatırlayamayınca farkında olmadan mahalle ağzıyla “Kim lan bu Efnan?” diye sorduğunda arkasından duyduğu boğaz temizleme sesiyle arkasını dönerek karşısında daha önce görmediği bir kızı görmüştü.

“Sanırım beni sordunuz?” Akasya yaşadığı şokla “Oha!” diye sayıklarken Alya arkadaşına seslenmiş ama cevap alamamıştı.

“Seni sonra ararım,” diyerek Alya’nın yüzüne telefonu kapattığında Akasya dikkatle karşısında ki afeti inceliyordu.

“Af edersiniz, ben Akasya hanımı bakmıştım da…” Efnan şirkete gittiğinde babası onu arayıp seraya gitmesini ve imzalanması gereken evrakları Ahmet’in yerine imzalamasını istemişti. Başta neden kendisinden böyle bir şey istediğini anlamasa da Ahmet’in dönmediğini öğrenince kendisinden istenileni yapıp seraya gelmişti. Sırtı dönük telefonla konuşan kızın kendi adını kaba bir şekilde söylediğini duysa da bozuntuya vermemişti. Sırtından belli olmayan koca karınla karşı karşıya kalan genç kız şaşırırken karşısında ki kızın da kendisini incelediğinin farkındaydı. İki kadın karşılıklı birbirini tartarken Akasya içinde Ahmet’e methiyeler dizerken Efnan kadının neden bu şekilde kendisine baktığını anlamaya çalışıyordu. Elini uzatarak “Merhaba ben Efnan, Ahmet beyin imzalaması gereken evrakları imzalamaya geldim.” Akasya ikinci kez şok olurken farkında olmayarak sormuştu.

“Kim olarak?”

“Şirketin laboratuvar sorumlusu olarak!”

 

***----****

Umarım beğenmişsinizdir. Sonraki bölümde görüşürüz.

Loading...
0%