Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left 1.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@mervegecit94
Yine aynı kabusla uyanmıştım. Her gece ,her gece ,aynı kabusu görüyordum .Nedendir ,niçindir bilinmez her gece ,büyük bir ürpertiyle uyanıyordum. Nefes alamıyordum sanki , bütün vücudum buz kesiyordu. Sarı saçlarını görüyordum ,sadece sarı saçlarını.. Bir genç kız koşuyordu kabuslarımda bilinmeze doğru .Yüzünü görmediğim bir genç kız.Kesik kesikti kabusum...Ardından bir çocuk çığlığı duyuyordum ."Anne Anne !Bırakma Beni Anne',' diye çığlık çığlığa bağırıyordu gücü yettiğince.. Sonra küçücük bir el diğer bir ele uzanıyordu .Tutmaya çalıştığı el ,nereye sürükleniyordu bilinmez .Karanlık vardı; Zifiri bir karanlık . Sanki hava çok soğuktu .Karanlıkta Sadece tutmaya çalışan küçücük bir el ve çığlık çığlığa bağıran çocuk sesi..Neydi bu rüyaların sebebi ?Gün boyu etkisinden kurtulamıyordum Oysa ki ;bu kabusların hayatımın ta kendisi olacağını nereden bilecektim.

Aylardan Temmuz ,Günlerden Çarşambaydı .Askerden geleli tam 6 ay olmuştu ;çok zor bir askerlik geçirdiğim halde bile böylesine kabuslar görmemiştim. Uyandığımda saat gece üç sularıydı .Nefes nefese kalmıştım .Artık uyumam ne mümkündü .Kalktım , açtım pencereyi sonuna kadar. Derin derin nefes almaya çalıştım .Ama Nefes alamıyordum sanki. Hemen attım kendimi bahçedeki emektar ceviz Agacının altına her zaman yaptığım gibi .Çocukluğumdan beri her bunaldığımda ceviz Ağacının altına otururdum .Ne çok gözyaşlarım vardı burada, ne kederlerim ,Ne çocuk hayallerim ,korkularım ,Hiç kimseye anlatamadığım öfkelerim .Sanki ;sırdaşımdı ,arkadaşımdı .Ne çok duyguma ortak olmuştu oysaki ;Dili olsaydı neler söylerdi .Benimle birlikte ağlıyor muydu mesela ?Ve ya "Boş ver be Zafer! Kendini üzdüğüne değmez mi?" diyordu .Bilemem ama , en savunmasız anlarımın onun gövdesinde olduğu aşikar. Ben öyle düşüncelere dalmış otururken, vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım.

Köpeğimiz Nani'nin havlamasıyla kendime geldim .Bir baktım ki, Nani yanı başımdaydı. Ne ara gelmiş ,ne ara yanıma uzanmış, hiç farkında değildim. Bütün gece köyü dolaşır, sabah 5 sularında eve gelirdi Nani. "Nani !Oğlum !Sen ne zaman geldin?" dememle birlikte hemen kucağıma atlayıp ,bütün sevimliliğini göstermeye başladı. Onun sevgisi bana çok iyi geliyordu. Nani'nin beni bırakmaya hiç niyeti yoktu. Epeyce bir karşılıklı sevgi gösterdikten sonra ,"Hadi Oğlum Nani !Artık koş yerine!" dememle birlikte kulübesinin önüne uzanarak keyif moduna geçmişti. Birazdan hava ağarmaya başlayacaktı .Ben de usulca odama geri döndüm ve yatağıma uzandım öylesine; zaten uyumam ne mümkündü. Ben düşüncelere dalmış yatağımda yatarken vakit epeyce geçmiş olacak ki ,Annemin bahçedeki süpürge sesleriyle Kahveci Osman Amcanın ayak sesleri birbirine karışmıştı.

. Kahveci Osman Amca; yetmişine merdiven dayamış ,ama enerji dolu çok genç ruhlu bir insandı. Her sabah ilk onun ayak seslerini duyardık .Erkenden kahveyi açar, siler süpürür,çayı ateşe koyardı. Bisiklete binen, yürüyüş yapan, çiçek yetiştiren ,tam anlamıyla ; doğa aşığı bir insandı. Birazdan köy meydanında sütlerin toplanacağı güğüm sesleri duyulmaya başlayacaktı. Annem süpürgeyi bitirmiş ,çoktan kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı.Annem "Zafer Hadi Oğlum !Uyanmadın mı daha ?Ekmekçi gelir birazdan. "diye kapıyı tıklattı. "Geliyorum Anne."diye karşılık verdim. Üzerimi giyindim, kahveye gidip ekmek alacaktım.Köyümüzde hiç bakkal yoktu; Her sabah ekmekçi gelir ,kahveye bırakır ,biz oradan alırdık

Köyümüz çok küçük kırk haneli bir köydü .Çoğu çiftçilik yapan ,mal varlığı olan zenginlerdi . Fakat; fakir hane sayısı çok azdı ve bu hanelerden biri de ne yazık ki , bizdik . Ben dört çocuklu bir ailenin üçüncüsüydüm. Bir ablam ,bir ağabeyim ve bir de , küçük kız kardeşim vardı. Benim adım Zafer. Evin neredeyse hiç konuşmayan sessiz çocuğu ...Her genç gibi sevdalanmış ,sevdasını yüreğinde taşıyan, bundan sonraki, hayatımda nasıl örseleneceğimi ,nasıl yaralanacağımı ,nasıl büyük acılar çekeceğimi nereden bilebilirdim ki.

Ağır adımlarla kahveye doğru ilerlerken ekmekçi çoktan gelmiş ,kahvenin önüne yanaşmıştı bile.Tam "Günaydın Osman Ağabey "diyecektim ki ,traktörün yanımızdan hızla geçip ,ortalığı tozu dumana katmasıyla birlikte Osman Amca bir hışımla başladı yine söylenmeye her zamanki, öfkesiyle."Siz Nasıl İnsansınız Be Kardeşim !Her seferinde aynı şey. Yazıktır ,günahtır yahu !yavaş geçsenize şu kahvehanenin önünden !Nereye yetişiyorsunuz ?Toz içinde kalıyor her sabah bütün nimetler." Ekmekleri Getiren Mehmet Abide, aynı şekilde öfkelenmiş ,Osman Amcaya katılıyordu."Söylüyorum ben sana Osman Ağabey !ekmek verme şunlara kalsınlar ekmeksiz de, anlasınlar diyorum ama, dinlemiyorsun beni." Usulcacık iki tane ekmeği alıp ,parasını masanın üstüne bırakmamla birlikte oradan uzaklaşmam bir oldu. Osman Amcanın hışmına uğramak istememiştim. Aslında kendisi çok iyi niyetli ,babacan bir insandı; Ama öfkelendiği zaman gözü hiç bir şey görmezdi. .Haksızlığa hiç gelemezdi. Kızdığı zamanın kahveyi kapatır ,veya hiç çay servisi yapmazdı ;kendince böyle cezalandırırdı haksızlık yapanları.

Ekmeği alıp eve doğru yola koyuldum .Zaten evle kahvehane çok yakın mesafedeydi. Yürüdüm ,yürüdüm ,derme çatma tahta bahçe kapsından içeriye girdim .Annem bahçeye çoktan sofrayı kurmuş, "Zehra hadi kızım yeter artık !Sofrayı kurdum" diye sesleniyordu .Ablam Zehra ;dikiş kursuna başlayalı tam 3 ay olmuştu .Çok çabuk öğrenen ,meraklı ,becerikli bir genç kızdı .Öyle hevesliydi ki ,gece gündüz durmadan ,annemin çeyizinden kalma dikiş makinesiyle dikiş dikiyordu. Ta ki makinenin sesinden kafamız şişip ,"Yeter Artık!" diye bağırıncaya kadar ."Tamam geldim Annem" diye seslendi ablam .Ama biliyordum ki ,ablamın gelmesi tam yarım saati bulacaktı. O kadar severek dikiyordu ki ,kendini alamıyordu .Sofraya oturdum ,annem bir yandan ekmekleri doğramaya başlamıştı bile ,bir yandan da söyleniyordu."Ah Ah Oğlum !Öyle üzülüyorum ki senin bu haline .Askerden geldiğinin ertesi günü hemen işe başladın. 6 aydır durmadan çalışıyorsun . Çalıştığının bir kuruşunu bile kendine harcayamıyor sun.Nasıl da başarılıydın üstelik ;parasızlığın gözü kör olsun .Hiç birinizi okutamadık. "


Annem daha konuşmaya devam ediyordu ,ben artık onu duymuyordum bile.Yutkundum ,yutkundum ,boğazım düğümlenmişti sanki hiç bir şey yiyemiyordum .Bıraksam gözyaşlarım sel olup akıp gidecekti .Bırakamazdım.Annem hassasiyetimi anlamış olacaktı ki ,beni daha fazla üzmemek için hemen konuyu değiştirerek "Akşama düğün var Oğlum !Hadi oyalanma yap biran önce kahvaltını .Siz gençsiniz, vakit kaybetmeden bir an önce gidin de, bir işin ucundan tutun" dedi.Bizim buralarda adettendir; gençler düğün evine erkenden gider, masaların yerleştirilmesinden tutun da yemek dağıtımına kadar her işe koşarlardı.

Sevdiceğimin köyündeydi düğün .Tam 3 aydır yüzünü göremediğim ,her buluşmak için haber gönderdiğimde ,hep bir bahaneler bulan sevdiceğimin...Meleğim ;güzel yüzüne ,gül kokusuna hasret kaldığım meleğim ...Tam 3 aydır göremedim yüzünü. Bu akşam görecektim nihayet.Haber yollamıştı Meleğim sonunda "Gelsin Görüşelim "diye. Bizim buralarda görüşmeler çok zordur; kimseye duyurmadan ,belli etmeden seversin sevdiğini .Laf olur ,söz olur . Düğüne gider ,gizli gizli buluşurduk .Gözlerden uzak kimse görmesin diye.Ama; buluşmak öyle uzun uzadıya konuşmak değil ,korku içinde beş bilemedin on dakika var yok , konuşmaya zaman olmadığı için sevdiğimize evde önceden yazdığımız mektubu getirir verirdik. Böyle anlatırdık birbirimize duygularımızı.Oysa ki ;saatlerce meleğime sarılmak ,saçlarını okşamak, o güzel kokusunu içime çekmeyi ne kadar da çok isterdim. Melek'in babası o köyün en haşin adamıydı. Melek de ondan öylesine korkardı ki ,buluşmaya geldiğinde boynuma sımsıkı sarılır ,elime mektubu tutuşturur, kaçarcasına giderdi.


Akşama düğünde ne giyeceğimi düşünmek bile istemiyordum .Zaten hiç seçme şansım da yoktu aslında; Ağabeyimden kalma koyu renk bir İspanyol paça pantolon, ablamın geçen yaz diktiği sivri yakalı beyaz gömleğim vardı .Bir kere olsun ben de bayramlarda ,düğünlerde değişik bir şeyler giymek istiyordum .Ama; malum durumumuz belliydi.Yeni çıkan model gömlekler vardı ve mavi renk pantolonlar. Havalı ayakkabılar da cabası.Muratla birlikte en son kasabaya indiğimizde ,benim vitrine hayran hayran baktığım; Muradın da aldığı ,o güzel giysiler...Bir an "Murat onları giyer" diye düşünmekten kendimi alamadım.O gün Murat deneme kabininden giyinip de, "Nasıl olmuş?" diye çıktığında "Çok yakışmış. " dedim titrek sesimle içinde kendimi hayal ederek .Yüreğime kocaman bir şey oturmuştu sanki .

Murat ; can dostum ,arkadaşım .Evlerimiz karşılıklıydı .Çocukluğumuzdan beri yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi .Aynı sınıfta ,aynı sırada okuduk yıllarca.Ve büyüdük ,büyüdük ;keşke hep çocuk kalsaydık .Murat zengin varlıklı bir ailenin oğluydu.Babasının dönüm dönüm tarlaları vardı.Birlikte mezun olduk aynı okuldan .Ben birincilikle mezun oldum ortaokuldan ;Murat sa ittire kaktıra. Okumak da pek gözü yoktu ."Ne gerek var oğlum !Tarlalar var işte !Tutarım bir ucundan yürürüm" diyordu. Benim se en büyük hayalim 'Elektrik Mühendisi' Ne yazık ki ,dört kardeşten hiç birimiz liseyi okuyamadık.Çoğu zaman, gitmek istemezdim kalabalık ortamlara .Hep bir yanım sanki ,eksik kalırdı.Ya gömleğim içime sinmez ,ya da ayakkabım bir numara büyük gelirdi ."Sen hiç konuşmuyorsun ?"derdi arkadaşlarım.Anlatacak ne çok şeyim vardı aslında.Sanki neresinden başlasam elimde kalacaktı. Konuşmaz ,susardım .Benim de hayallerim vardı. Geleceğe dair umutlarım ,olmak istediklerim ...Ama maalesef bu şartlarda bu kadar oluyordu .Can dostum ,yol arkadaşım dediğim Murat'ın gün gelecek ,en büyük nefretim olacağını nereden bilebilirdim .
modal aç
modal aç
modal aç