@mervegndgms
|
Oldukça uzun bir zamandan sonra herkese merhaba ve iyi okumalar! Medya: Airen Klanı'nın Köyü Parmaklıklar ardında, rutubetli bir zindanda maruz kaldığı türlü işkencelerle geçirdiği tutsaklık günlerinden sonra bu birkaç günlük yolculuk, Edric'e çok iyi gelmişti. Ayağının altında muhtemelen bir süre hiç gelemeyecek olan bahara gebe olan toprak, başının üzerinde bulutların arasından da olsa hala parıldayan güneş ve tenini sertçe de olsa okşayan asi rüzgâr... Hepsi bir araya gelip kulağına bir özgürlük şarkısı söylüyorlardı sanki. Yozlaşmakta olsa bile doğa henüz güzelliğini tamamen kaybetmemişti. Yine de sürecin gitgide hızlandığı kesindi. Edric atalarından miras aldığı kral kanına tanrıların bahşettiği o taht sahibine has gücün karışmasıyla günden güne bir değişik hisseder olmuştu. Sanki meşru kral olarak diyarının her bir parçası günden güne içinde yer edip kökleniyor gibiydi. Elbette henüz halkı karşısında taç giymediği için mutlak ve güçlü bir his değildi bu, ancak oradaydı işte. Bu yüzden her gün, biraz biraz gücünü kaybedip solan doğanın ölümü ruhunu gölgelemeye başlamıştı. Renkler soluyor, canlı olan her şey hayata tutunurken günden güne daha da zorlanmaya başlıyordu. Sıkıntıyla iç geçirdi. Eamon ve Morrigan küçük kafilelerinden ayrılıp Nymalin'e, bilinmezliğin karanlık mahzenine doğru yola çıkalı tam beş gün olmuştu. Eğer bir aksilik olmadıysa, bugün veya en geç yarın onlara yetişmeleri gerekiyordu. Edric'in içinde tacının yükünün de ötesinde kardeşinden ayrı kalmanın huzursuzluğu vardı. Elbette daha önce kendisinin görevleri ve gezileri sebebiyle defalarca kez şatodan ayrılmış ve ondan ayrılmıştı. Ancak o zaman Morrigan'ın şatonun güvenli duvarları arasında, askerlerinin korumasında olduğunu bilirdi. O zamanlar belirsizlik, düşüncelerini kamçılayıp zihninin dinginliğini bozmuyordu. Bilgisizliğinden doğan vesveseleri bir kenara bırakıp mantığın güvenilir ipine tutunmayı denedi. Eamon tüm kıta halkının ve onun tanıdığı en iyi savaşçıydı ve kardeşinin arkasını kollaması için daha iyi birini düşünemiyordu. Morrigan'ı da bizzat eğitmişti ve kız kardeşi kesinlikle korunmaya muhtaç olmaktan çok uzaktı, başının çaresine gayet iyi bakabilirdi. İkisi de iyi olacaklardı. Tüm bunları bilmesine rağmen derinliklerinden yankılanan ve engel olamadığı bir ses, daimî suretle bir aksilik olduğunu fısıldayıp duruyordu. Batı Rıhtımı'na uzanan yolculuklarında sayısız kez yaptığı gibi dikkatini içindeki karmaşadan uzaklaştırmak için Nimue'ye döndü. "Airen Klanı'nın küçük bir klan olduğunu ve ormanın içinde bir yerde yaşadığını söylemiştin, değil mi? Eğer öyleyse köyünüzün güvende olduğundan nasıl bu kadar eminsiniz ki? Yani şu son günlerde ormanın derinliklerinde yalnızca doğa ananın yaratıkları dolanmıyor, biliyorsun ya..." Hemen arkasında, atının üzerinde ilerleyen Nimue ona yetişip yanında belirdiğinde yüzünde buruk bir gülümseme vardı. "Olacak olanın önünde dağ misali dursanız da olmasına engel olamazsınız, majesteleri. Biz kahinler bunu en iyi bilenler olarak hayat denen nehrin akışına teslim oluruz. Kaderden kaçılmayacağını ezber etmişizdir çünkü." "Yine de o akışa teslim olmadan önce önlem almak daha akıllıca olmaz mı?" Riona her zamanki gibi askerî açıdan bakmak konusunda inat etmeyi seçmişti. "Belki de... Ancak biz, sırlarını bize fısıldayan tanrılara güvenmeyi seçeceğiz. Oraya vardığımızda sebebini anlayacaksınız." Nimue'nin yüzünde dingin, onlardan hiçbirinin ulaşamayacağı bir huzur ifadesinden başka bir şey yoktu. Edric o nazik yüzde en ufak bir korku veya endişe kırıntısı yakalayamamıştı. Birkaç metre önünde ilerleyen Alvaro da boz renkli atının hızını onunkine uydurarak yanına geldi. Birlikte atlattıkları karanlık dolu günler aralarında eskisinden çok daha sağlam bir bağ kurulmasını sağlamıştı. Alvaro onu anlıyordu, dahası esprileri Edric'in zihnindeki düğümleri çözmek konusunda şaşırtıcı derecede iyi geliyordu. "İyi olacaklarına eminim, kuzen. Gerçekten... Ama senin onlara biraz daha güvenmen gerekiyor bence. Şu halini görseler bir ton azar işitirdin gibime geliyor." Kuzeninin yüzü muzip bir gülüşle aydınlandı. Alvaro'nun yüzündeki bu tasasız gülüşün numara olduğunu çok iyi bilse de sesini çıkarmadı. Neticede insan, sessiz savaşları boyunca korku ve endişeleriyle çarpışırken mutlu rolü yaparsa irili ufaklı zaferlerini kutlarken yeniden bu hissi yaşamakta muktedir olabilirdi belki de. Kim bilebilirdi ki... "Alvaro haklı, Edric. Bana bir iyilik yap ve onlar geldiğinde sakın bu kadar endişelendiğini belli etme. Yoksa benim aptal kardeşim sonu gelmeyen böbürlenmelerine başlar ve ben de onu kendi ellerimle boğmak zorunda kalırım." Riona'nın sözleri üzerine hepsi kahkahalarla güldüler. Yolculuklarının sessiz le düşüncelerle dolu geçen günlerinin ardından ilk defa bu kadar içten bir neşeyi paylaşıyorlardı. Kahkahaları birer kıkırdamaya dönüşürken Edric derin bir nefes alarak havayı kokladı. "Okyanustan pek de uzak değiliz artık, öyle değil mi? Tuzun ve yosunların kokusunu alabiliyorum." "Evet, majesteleri. Şimdi lütfen burada duralım ve bana birkaç dakika müsaade edin." Nimue çevik bir hareketle eyerden inerek yere zıpladı. "Eh, uzun bir yaşamın en iyi yanı sürprizlerle dolu olması. İnsan hiç sıkılmıyor, sence de öyle değil mi dostum?" Fearghal önünde durdukları kayalığa bakarken bir yandan da dirseğiyle Odhran'ı dürtüyordu. "Ya, sorma... Çok hoş sürprizlerdi hepsi de gerçekten, değil mi?" Odhran yüzünü buruşturmakla yetindi. Nimue önünde durdukları devasa kayalığa bedenini yaslayıp gözlerini kapatırken Edric son olarak Fearghal'in cık cıklayarak dostundan için "Yaşlı, huysuz ve kötümser..." diye söylendiğini işitti. Şifacının uzun, zayıf bedeni ve yekpare kayanın üzerine koyduğu ince parmakları bu haşmetli taşın yanında olduğundan daha da kırılgan gözüküyordu. Edric yuları avucunda topladı ve diğerlerine de durmalarını işaret ederek merakla onu izlemeye koyuldu. Nimue'nin dudaklarından Edric'in bilmediği garip bir dilde yumuşak kelimeler dökülürken devasa taş hafifçe titremeye, ufak toz bulutları çıkararak çatırdamaya başlamıştı. Kelimeler birbiri ardına sıralanırken ince, kılcal damarlar misali yarıklar bir dantel gibi birbirleri üzerine eklenerek geniş bir desen oluşturmaya başlamıştı. "Vay canına..." Birkaç metre ardında duran Envy ve Illarion'un aynı anda derin, şaşkın bir nefes aldıklarını işitti. Büyülü, melodik sözcükler kulaklarını okşamayı bıraktıklarında Nimue kayaya doğru buyurgan bir edayla "Pennah!" diye seslendi. İç içe geçen helezonik desenlerden oluşan şekil ikiye ayrılırken devasa kaya da ikiye yarılmış ve önlerine tozlu, uzun bir geçit sunmuştu. Edric yalnızca yüzünde şaşkın bir ifadeyle Nimue'ye dönerek "Ne demek istediğini anladım." diyebilmişti. Bu yerin birçok şehir ve kaleden daha güvenli olduğu hususunda kimsenin şüphesi kalmamıştı. Şifacı keyifle ve evine dönmüş olmanın verdiği rahatlamayla kıkırdarken "Hadi, daha fazla burada oyalanıp habis bir şeylerin dikkatini çekmeden önce gidelim." dedi. Haklıydı da... Kalabalık bir gruplardı ve hala her yerde aranıyor olmalılardı. Şu durumda dikkat çekmek çok kolaydı. Birkaç gün içinde defalarca kez garip yaratıklar ve askerlerden oluşan gruplara denk gelmişlerdi zaten... "Bekleyin!" Illarion gözlerini kısarak arkalarında bıraktıkları ormana doğru başını eğmişti. Bu haliyle bir şeylerin yaklaştığını işitmiş vahşi bir hayvanı andırıyordu. Envy "Ben bir şey duymuyorum." dese de Edric onun insan kulaklarıyla duyamadığı ayak seslerini çok net bir şekilde işitmişti. Kalbi heyecanla gümbürderken zor olsa da birinin bir dişiye, diğerinin de bir erkeğe ait olduğu kesin olan ayak seslerini ayırt edebiliyordu. Gerçekten kulak kesilmeyenlerin duymasının neredeyse imkânsız olduğu, eğitimli adımlar... Edric gülümseyerek "Geldiler..." diye mırıldanırken günlerdir göğsüne çöreklenen ağırlığın nihayet hafiflediğini hissetti. ---------------------------- "Sizi yalnız bırakmaya gelmiyor gerçekten. Birkaç günlüğüne gidiyoruz, geldiğimizde de sizi bir kayanın içinden geçmeye çalışırken buluyoruz. Biz baş başa iyiydik sanki prenses, ne dersin?" Eamon genişçe sırıtarak dirseğiyle onu dürtünce Morrigan yanındaki ağaca doğru savruldu. "Hey!" O dengesini sağlamaya çalışırken Eamon belinden tutup onu kendine çekerek yanağına iri bir öpücük kondurdu ve kulağına fısıldadı. "Sana sağ salim döneceğiz ve Edric de gayet iyi olacak demiştim, değil mi? Hadi, git ona." Morrigan gülümseyerek Eamon'ın dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu ve onları diğerlerinden gizleyen son birkaç dalı da hoplaya zıplaya kendisini beklediğini bildiği abisine doğru koştu. Ona doğru koşarken dikkatini çeken tek şey, Edric'in yüzünden birbiri ardına geçen duygulardı. Birkaç gün öncesine göre kilo almış olan biçimli hatlarını aydınlatan sevinç ve rahatlama ifadesinin bir kopyasının şimdi kendi yüzünde de olduğuna emindi. Tıpkı çocukken olduğu gibi hızla koşarak abisinin beklentiyle iki yana açtığı kollarına kendisini bıraktı. Onu havada yakalayan o güçlü kuvvetli kolların arasında yine kaybolmuştu. Elinde olmadan küçük bir kız çocuğu gibi keyifle kıkırdadı ve kollarını abisinin beline doladı. "Sana yetişirim demiştim, değil mi? Geldim işte." Edric'in göğsüne yaslı yanağı yüzünden sesi boğuk çıkmıştı. "Evet, sözünü tuttun ufaklık. Tıpkı büyük bir kız gibi, aferin sana..." Edric alnına bir öpücük kondurarak derin bir nefes eşliğinde kokusunu içine çekti. Sonra bir anda kaskatı kesildi. Nymalin'den ayrılırken o da Eamon da berbat haldelerdi. Eh, her yerleri kırmızı ve siyah kan, kara toprak ve yara bere içindeydi. Diğerlerinin ödünün patlamaması için yol üstünde gördükleri ilk nehirde durup toparlanmışlardı. Yaralarıysa yolda geçirdikleri birkaç gün içinde iyileşmişti. Ancak artık Geçiş'ini tamamlamış olan yetişkin bir fey olduğunun alameti olan o ölümsüz ve güçlü kokunun kendi kokusuna işlemiş olduğu gerçeğini kimseden saklayamazdı elbette. "Size anlatacağımız bir hikayemiz var aslında ama öyle uzun ki..." Morrigan karanlık diyardaki o korkunç saatleri hatırlayınca belli belirsiz ürpermişti. Abisi bunu fark etmiş olmalıydı ki onu daha da sıkı sarmalayıp kollarcasına hapsetti. "Hazır olduğunuzda anlatırsınız, ufaklık. Şimdi rahatla, güvendesin." Konforun ta kendisi olan sözcükleri abisinin ferah kokusuyla birlikte soludu. "Geçiş'ini de tebrik ederim. Keşke yanında olabilseydim ama olsun, neticede yeniden beraberiz. Öyle değil mi?" Edric geri çekilip muzip bir şekilde parmağıyla işaret ederek yüzünü büyülü damlalarıyla ıslattıktan sonra onu diğerleriyle de selamlaşabilmesi için bıraktı. Abisi minnettar bir ifadeyle Eamon'a doğru bakıyordu şimdi. "Sanırım kimse beni kucaklayarak karşılamak istemiyor. Doğrusu biraz kırıldığımı itiraf etmeliyim ama atlatırım sanırım." Eamon abartılı bir tavırla omuz silkerken geniş bir gülümsemeyle Edric'e ve onun biraz gerisindeki Riona'ya doğru yürüyordu. Morrigan sevinç sözcükleri eşliğinde Illarion, Envy ve diğerleriyle selamlaşırken bir yandan da o ikisinin konuşmalarına kulak kesilmişti. "Ona göz kulak olduğun için teşekkür ederim, dostum. Hoş geldin." Abisinin kelimelerinin her biri minnet, saygı ve içten bir sevgiyle yıkanarak dudaklarından dökülüyordu. Edric, Morrigan'ı ve diğer herkesi şaşırtarak yumruğunu göğsünün üzerine koyup eğildiğinde küçük gruplarındaki herkes bir an için duraksayarak bu tarihi an karşısında öylece bakakaldı. Henüz tacını giymemiş de olsa, bir fey kralının herhangi birinin karşısında eğildiği görülmemiş bir şeydi. Ne kendi türleri, ne de başka türler karşısında... "Aslında kimin kime göz kulak olduğu tartışılır, kuzen." Eamon kendisine göz kırpıp çarpık bir şekilde gülümserken Morrigan'ın gözleri daldı. O an sanki o atmayan kalp bir kez daha avuçlarının hemen altındaymış gibi hissederek irkildi. Hayatı boyunca o çaresizlik anını unutamayacağını çok iyi biliyordu. Gözleri istemsizce dolarken başını kaldırarak doruklara odaklandı. Bulutlu gökyüzüne odaklanıp düşünmemek için savaşsa da bu korkunç anıdan kurtulmayı başaramadı. Görünüşe göre bir kez yaşanmış olan felaketin gölgesi ömür boyu insanın üzerine düşüyordu. "Ah!" Riona, kardeşinin yanına gelip omzuna bir yumruk atınca dikkati omzunu ovuşturarak homurdanan Eamon'a ve ona kaydı. "Tek parça dönmüş olmana sevindim, köpek." Eh, Morrigan kesinlikle ondan daha fazlasını beklemezdi. Kucaklayarak karşılamasını istemek Eamon'ın hatasıydı. "Kesinlikle tek parça... Ancak ölümün kokusu majestelerinin üzerine sinmiş. Bunun nasıl mümkün olduğunu merak ediyorum doğrusu." Nimue, Eamon'ın yanına gelerek bu cümleleri söylediğinde Riona'nın biçimli kaşları çatıldı. Eamon ve ikisi bir kez daha göz göze geldiler. Evet, anlatmaları gereken uzun bir hikayeleri vardı ve bir an önce daha güvenli bir yere gitmelilerdi. "Ben de merak ediyorum." Riona yeşil gözlerini bir kedi gibi kısarak ikisine baktı. "O halde artık gidelim mi? Ormanın kuytu köşelerinde olsak da hala açıkta sayılırız." Eh, hakkı vardı. Artık Zümrüt Diyar'ın hiçbir köşesinde güvende olmayacaklardı. Nimue evine dönmüş olmanın heyecanıyla kendini geçide atarken Morrigan iki yanında duran abisi ve Eamon'a baktı. O kısacık anda havada asılı kalan endişeleriyle birlikte yaklaştığını bildiği savaşın dehşetini sanki soluyabiliyordu; korku ve kanın hayalet kokusu diyarın üzerinde dolaşan kara bir bulut gibiydi. Yine de onlar ve diğer dostları yanında olduğu sürece Morrigan bir şekilde güvende hissediyordu. Yan yana oldukları sürece her şeyin yoluna gireceğine inanmaya devam edebilirdi. Tüm bu düşüncelerle önünde açılmış olan dar geçide doğru ilerledi. İlerideki zor günlerin de nihayetinde şimdi geçidin sonunda gördüğü gibi bir aydınlık görebilmek için dua etti. ------------------------------ Evet, herkese merhaba^^ Ben geldim, nasılsınızz? Biraz uzun zaman olduğunun farkındayım ancak sebeplerim var jkdfgkd Öncelikle ikinci kitaba bir outline hazırlamadan ve finale kadarki kurguyu yapmadan başlamak istemedim (İlk kitaba böyle başlamıştım, çuk zordu jkdfbg). Bir de tabii iş arama sürecinin ilham perilerimi giyotine götürmesi gibi ufak bir ayrıntı vardı :') Ancak kurtardım kendilerini neyse ki :D Şu kadar sürede şu kadar uzunlukta bölüm yayınlayacağım diye belirli bir şey söyleyemiyorum, ancak iki haftada bir bölüm yayınlama hedefim var şimdilik. Bölümlerimizi biliyorsunuz zaten, giderek uzuyorlar genelde :D İnşallah bir aksilik çıkmaz ve bu hedefi gerçekleştiririm :') İlk kitabı yayınevlerine gönderdim ancak basılacağı konusunda çok bir umudum yok, zira biz mütevazı bir kitleyiz :') Ancak bir umut oluşturabilmek adına elinizin altındaki platformlarda kitabımızı paylaşıp tanınmasını sağlarsanız daha da büyüyebiliriz, ne dersiniz? İkinci kitap içinse oldukça heyecanlıyım, zira dolu dolu bir kitap olacağını ve temponun çok daha yüksek olacağını rahatlıkla söyleyebilirim^^ Dilerim hikayemin devamına da şans verirsiniz <3 Yakın zamanda yeniden görüşebilmek dileğiyle, şimdilik hoşçakalınn :-*
|
0% |