@mervegnr_
|
Hayat; bazen her şey elinden kayıp giderken, bir köşeye çekilip izlemektir.
Haciz memurları gözlerimin önünde annemin en ufak bir çizik olmasın diye kat kat kartonlara koyduğu eşyaları sırtlanıp götürdü. Fransa'dan aldığımız, başka hiçbir yerde yatamıyorum diye saat kaç olursa olsun eve geri geldiğim kuş tüyü yatağımı balkondan değil de kapıdan ikiye katlayarak çıkardılar. Yanları beyaz ışıklandırmalı, kenarları dalga şeklinde makyaj aynam... özel yapım gerçek anlamda bulunmaz hint kumaşı halım... bir sergide açık arttırmayla aldığım içsel karmaşıklığı anlatan tablom... giysi dolabım... daha fazlasına katlanamayarak terasa çıktım.
Teras, odam kadar vardı. Düzenlemesi için ayrı bir iç mimar tutmuştuk ve neredeyse teras için tüm evin dizilmesi kadar masraf yapmıştık. Bir köşede yere minderler diziliydi, burada bazı geceler arkadaşlarımla birlikte ekranı duvara yansıtarak film izliyorduk. Sabahları erkenden kalkıp, kuş cıvıltıları eşliğinde yoga yapıyordum. Kitap okuyordum, kahve içiyordum.
İki saat içinde yerdeki minderlerden ışıklandırmalara kadar her şeyi almışlardı, geriye sadece tek kişilik salıncak kalmıştı. Uyuşuk adımlarla salıncağa oturdum, benim oturmamla salıncak ileri geri sallanmaya başladı.
Üç haftadır kredi kartlarımızı kullanamıyorduk. Benim mücevherlerimin hepsini babam borçlarının bir kısmını kapatmak için kullanmıştı. Arabalarımızı satmıştık. Ev ipotek halindeydi. Bir ay öncesine kadar İstanbul'un en zengin yüz ailesi içerisindeydik, şimdi ise dilencilerle yarışıyorduk.
"Hanımefendi," dedi bir ses. Agresif bir şekilde gözlerimi açtım. Odamdaki tüm eşyaları acımadan sırtlanıp götüren adam, bana sanki birazdan beni de aynı şekilde götürecekmiş gibi bakıyordu. Ben bir şey demeyince "Salıncak," dedi. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim, gülümsemem büyüdü, en sonunda gülerek ayağa kalktım. Adam delirdiğimi düşündü, acıdı. Hatta bana kalırsa bir ara salıncağı bize bırakmayı düşündü fakat muhtemelen kurallar ağır bastı, yanına gelen başka bir adamla salıncağı dışarıya çıkardılar.
Teras artık bomboştu. Odam bomboştu. Evimiz bomboştu. Öyle ki kapının açılıp kapanma sesi tüm katlarda yankılandı. Ardından "Gülseren," diyen babamın sesi. "Çözeceğim bu durumu, alacaklarım var. Bana sadece b-"
"Sus Bülent," dedi annem. Babamın sesi evin her yerine yansırken annemin sesi usulca çıkmıştı. Merdivenlerin başına gelmiş olmasaydım duymazdım bile. Üç haftadır kopmasını beklediğim fırtına, şimdi esmeye başlamıştı. Annem esasında deli gibi sinirliydi fakat kabullenmiş bir şekilde sanki her hafta eve düzenli bir şekilde haciz memurları geliyormuş, biz her ay batıyormuş gibi davranıyordu. Sakin, sessiz, olgun. Tatile gittiğimiz zamanlarda evden çıkarken dahi, daha stresliydi.
"Sana son iyiliğim," dedi, parmağına taktığı yüzüğü çıkardı. Babamın elini tuttu ve yüzüğü avucuna bıraktı. "Bunu bozdurup kendine kalacak bir yer bulursun."
"Bu... bu, bizim evlilik yüzüğümüz. Bozdurmam."
"Senden boşanıyorum Bülent. O yüzükle ne istersen yapabilirsin."
"Gülseren saçmalama! Yemin ederim tekrarda-"
"Bülent!" Dedi annem, sesini yükselterek. Tepkisizliği sekteye uğradı, yüzü tüm bu zamana kadar ki sakinliğine tezat bir şekilde kızarmaya başladı. "Bitti," Elini çırptı. "Boşanıyorum senden."
"Bir kızımız var."
Annem babamın bahanesini komik bulmuş gibi güldü. "Buse beş yaşında değil, yirmi dört yaşında genç bir kız. Sen kendini düşün."
"Gülseren bak kızgınsın, anlıyorum. Biliyorum ama yapma. Çok kötüyüm. Sensiz üstesinden gelemem, nolur."
Annemle aynı anda derin bir nefes aldık. Ben olsam geri adım atar, en azından bu sıkıntılı günlerinin geçmesini bekler öyle terk ederdim fakat annem geri adım atmak şöyle dursun, babama doğru yürüyerek kararından dönmeyeceğini gösterircesine çenesini dikleştirdi. "Seni defalarca Tayfun konusunda uyardım. Defalarca!" Babama üzüldüğümden kendimi belli edercesine birkaç basamak aşağı indiğimde ayakkabılarımın tahta merdivende çıkardığı sese döndüler. Babamın gözleri doluydu. Bize iflas ettiğini söylediğinde daha güçlü duruyordu. Muhtemelen annemi ikna etmem için "Duydun mu, annen benden boşanacakmış Buse?" Dedi. Sesi titremişti.
Annem benim bir şey dememe fırsat vermeden "Sakın beni kötü kadın durumuna sokma Bülent," diye neredeyse bağırdı. "Sen akılsızlığının, enayiliğinin cezasını çekiyorsun. Bu duruma geldiysek hepsi senin yüzünden."
"Her şeyimi kaybettim, seni de kaybedemem. Öldürürüm kendimi."
"Bundan sonra, benim için zaten ölüsün. Kendini öldürmen bir şey değiştirmez."
Babamın kırk yıllık emekleri sadece üç haftada yerler bir olmuştu ama ilk defa gerçek anlamda yıkılmıştı. Anneme hayal kırıklığıyla bakarken omuzları düştü. Annem son bir kez babama baktı, bir şey diyecekmiş gibi olsa da sustu, çantasını elini aldı. Kapıdan çıkmadan önce bana bakıp "Geliyor musun," diye sordu. Öylesine bir soruydu, burada babamla kalmamı istediğini biliyordum. Cevap vermedim. O da cevap beklemeden çıktı.
Boş evde kapı sesi iki kez yankılandı. Babam dizlerinin üzerine çöktü. Kalan son gücüyle "Bitti," diye fısıldadı. "Her şey bitti." |
0% |