@mervesenahikayeler
|
BİR SONRA Kİ BÖLÜMDE ÇEKİLİŞ KAZANANINI AÇIKLAYACAĞIZ. Sizde kazanmak istiyorsanız tek yapmanız gereken yorum yapmak ❤️ İyi okumalar 🌈
Edebiyat öğretmeni tahtada uzun uzadıya Cumhuriyet döneminde kullanılan dil ve dönemin özelliklerini anlatıyordu. "Öğretmenim?" "Buyur İbrahim?" "Hocam bakın işinize karışmak gibi olmasın ama biz bu konunun önemli kısmına ne zaman geçeriz tahminen?" Öğretmen gözlerini kısıp ters ters İbrahim'e baktı. "Önemli kısım derken?" "Yani Cumhuriyet dönemi çok geniş bir konu ve biz iki aydır özelliklerinden başka bir şey görmedik yani ne bileyim Halide Edip Adıvar'ın eserlerine mi geçsek diyorum?" Bütün sınıf aynı anda kahkahayı bastı. "Oğlum Halide Edip'in Cumhuriyet döneminde işi ne? Milli Edebiyat var ya arada..." "Pardon pardon karıştırdım... Şey, o halde Halit Ziya Uşaklıgil ne yazmış onu bilmiyorum ben..." "Gecen yıl Servet-i Fünun döneminde işledik ya onu da!" Öğretmenin sabrı taşıyordu. "Hani Bihter ile Behlül yok mu kanka anlarsın ya!" Sınıftan bir diğeri bunu söyleyince herkes tekrar kahkahalara boğuldu. O esnada zil çalınca öğretmen bağırsa da bir türlü sesini duyuramadı. Tam herkes kapıdan çıkacaktı ki içeriye müdür girdi. "Bu adamdan huylanıyorum ya! Sürekli terli terli gezip kelinde biriken teri mendiline sürüyor." Önce herkes Emre'nin fısıldamasını müdürün duyup duymadığını anlamaya çalıştı sonra duymadığını fark edince sessizce kıkırdadılar. "Çocuklar sesssssiz!" Öğretmen ciyak ciyak bağırıyor, müdürün karşısında bize söz geçiremediği için yerin dibine giriyordu. En sonunda müdür konuşmaya başladı. "12. Sınıfların tümüne duyurun! Öğleden sonraki dersler iptal. Mezuniyet yıllığı için fotoğraf çekimi yapılacak!" Herkes aynı anda konuşmaya başladı. Kerem "İyide biz turnuva için takım kuracaktık ya!" dedi hayalkırıklığıyla... "Hötttt! Kızım! Biraz destur! Hadi müdür oluşumu takmıyorsunuz, insan büyüğüne böyle mi davranır! Biz böyle uygun gördük! Hazırlanacak bir şey yok! Şöyle toplu bir şekilde resim çektireceksiniz o kadar!" Vedat, Efsun, Ceyhun ve tabiki ben. Bahçede beraber turlarken şu fotoğraf meselesini konuşuyorduk. Ben fotoğraflarda güzel çıkardım ama yine de gerilmiştim. "Fotoğrafçıya söyleyelim de ikimizi ayrıca çeksin Zehram!" "Bu ne ya?" Dedi Efsun Vedat'a sataşmak için "Yok erkekler ağlamaz yok erkekler romantik olmasın... Erkeklere kabadayılık aşılaya aşılaya başımıza bela ettiniz." "Ben kabadayı falan değilim! Hatta kadın erkek eşitliğini savunuyorum. Sorumluluklar eşitlenmeli... Ben sadece duygusallığa karşıyım bilmem anlatabiliyor muyum?" "Anlatamıyorsun şekerim!" Dedi Efsun saçını savururken ve eliyle Vedatı kovalar gibi yaptı. "Mantık mantık mantık... Gına geldi artık Vedat! Biraz yumuşasan hayat seninle daha güzel olabilirdi." "Bana diyene de bak! Sanki sen dünyanın en yumuşak huylu kızısın." "Abi Allah aşkına iki dakika sakin olun ya! Burama kadar geldi yani!" "Zehra haklı yine başlamayın!" Ceyhun bıkkın bir ifadeyle bir banka çöktü. Ama morali bozulmuştu. Vedat gözlüğünü yine orta parmağıyla düzeltti ve sinirli sinirli "Romantiklik yok diyorum anlamıyor musun Ceyhun! Futbolda yok basketbolda yok sadece sınav var Ceyhun, anlatabildim mi sınav!" Vedat neredeyse bizi tokatlayıp üstümüzde tepinmek istiyor gibiydi. "Kırdı bu kafayı iyice!" Vedatın yanına gidip uzanabildiğim kadarıyla elimi omzuna koydum "Sakin ol big boy!" dedim kıkırdayarak "Yok yok bu çocuk kesin iyi değil." Vedat Efsuna keskin bir bakış attı! "Ben derece istiyorum Efsun. Benim için aşkta eglencede bu. Şu an ülkede savaş çıksa, dünya yansa umurumda değil. Tıp istiyorum ben." "İyi o zaman saçlarının dökülmesi seni üzmez sanırım. O güzelim saçlara bir iki yıla kadar elveda dersin." Vedat karmakarışık hafif uzamış saçlarını elleriyle bir kez daha karıştırıp kuşkuyla Efsun'u izledi. "Bu ne şimdi? Beddua mı ediyorsun yoksa temenni mi ediyorsun anlamadım." "Yoo hiçbiri... sadece stresin neler kaybettirecegini söylüyorum o kadar..." "Kesin artık" dedi Vedat sanki konuyu buralara biz getirmişiz gibi ve devam etti "burada size laf yetiştirmek yerine organik kimya çalışabilirim." "Git Vedat" dedi Ceyhun son sabrıyla "sadece git!" Vedat yanımızdan ayrılınca Efsun'da yemek yeme bahanesiyle gitti. Öğle arasının bitmesine daha yarım saat vardı. "Çilek adam bugün okula gelmedi," dedim Ceyhun'a ciddi bir tonlamayla "Sence Vedat ona neler yapar?" "Bize bunları yapan ona neler yapmaz ki!" Ceyhun'la aynı anda kahkaha attık. Sonra üşüyüp kollarımızı birbirine doladım. Ellerimiz Ceyhun'un ceketinin cebinde buluşmuştu. "Demek romantiklik ha!" Dedim kıkırdayarak "yap bakalım oyunları!" "Seni ilk gördüğüm an zaten çok farklı hissetmiştim ama bunun karşılıklı olacağını düşünemiyordum. Ne bileyim lise aşkları bana fazla saçma geliyordu ama konu senle ben olunca şu yaşadıklarımız sanki hep devam edecekmiş gibi geliyor." "Ay naptın Ceyhun!" Dedim şaşkın şaşkın. Vallahi şimdi düşüp bayılacaktım. Ah o yuvarlak gözler yok muydu! Beni resmen deli ediyordu! "Biliyor musun?" Dedim gülümseyerek "Ben Ankara'da çok sıkıcı bir tiptim. Yani böyle çılgın değildim. Ya da böyle umursamazca duygularımı söyleyemezdim. Buraya ilk geldiğim an depresyona girdiğimi düşünüp kimseyi takmamaya karar vermiştim. O yüzden aklıma ilk eseni yapıyordum. Tamam her zaman biraz anormaldim ama itiraf etmeliyim ki Ankaradan çıkmak aslında içinde bulunduğum kalıplardan da çıkmamı sağladı. Belki orada karşılaşsak asla sevgili olamazdık! Bazen iyi ki diyorum tüm yaşananlara!" Durmadan konuşmak istiyordum. Burada mutlu olabilmemin belki de ilk sebebi Ceyhun'du. İlk ve en önemli sebebi! Gün geçtikçe ona daha çok alışıyordum. "Sana da bir anda aşık oldum zaten..." dedim bir çırpıda ama anında gözlerimi kaçırdım. Gerçekten çok utanmıştım. "İyi ki aklına ilk eseni yapmışsın Zehram..." dedi Ceyhun ve hızlıca yanağıma bir öpücük kondurdu. Telaşla etrafıma baktım bir gören olursa başımız belaya girerdi çünkü. "İyi ki..." dedim ve devam edemeden iğrenç bir ses duydum! "Alooooo bölüyor muyum acaba?" "Çilek adam!" Dedim kaşlarımı çatarken. Ceyhun'la ikimiz aynı anda Çilek adam Selim'i burnumuzun dibine kadar sokulmuş vaziyette görünce çığlık attık. "Noluyooo lan!" Dedi Ceyhun ayağa kalkarken. Semihe kötü kötü bakışlar atıyordu. "Sen bugün okula gelmemiştin hani?" "İşte karşınızdayım," dedi Çilek adam "Sırf o mezuniyet fotoğrafında bulunmak için hasta yatağımdan kalkıp geldim." Ulan manyak herif bizi düşman bellemişti iyice... "Vedat gitti şimdi de başımıza bu deli çıktı ya! İki dakika sevgilimle rahat bırakın be kardeşim!" Ceyhunun bu hallerine çok gülüyordum ama aksi mümkün değildi. "Git nerede fotoğraf çektiriyorsan çektir başımıza bela olma!" "Ayrıca sen 12/E 'den ayrıldın diye kurban keseceklermiş haberin olsun." "İyi ya yine boş durmayıp bir işe yaramışım," diye cevapladı "Sevaba girmişler. Belki bu sebeple evren yüzlerine bakar da sınavda rezil olmayacak kadar bir puan alabilirler." "Bunun gıcıklığı sırf bize değil." Diye mırıldandı Ceyhun, "bütün dünyaya kastı var anlaşılan!" Semih bizim yanımızdan ayrılmayacaktı anlaşılan bu yüzden biz gitmeye karar vermiştik. Zaten öğle arası da çoktan bitmişti... Zil çaldığında kızlar tuvaletine gidip saçımı düzeltmek istedim. O anda büyük bir hata yaptığımı anlayabilmistim. Neredeyse bütün on ikinci sınıf kızları tuvaletlere dalmıştı. Çantasından maşa bile çıkaran vardı. Ulan bu manyaklar bugün çekim olacağından habersizdi diye düşündüm. Ruh hastaları demek böyle dolaşıyordu. Bende utanmasam kırk gün yıkanmayacaktım. Bütün kızlar sıraya girmiş, makyaj malzemelerini kullanmaya uğraşıyordu. Aynı renk ruj en az yirmi kızın dudaklarını boyamıştı. Tuvaletler parfüm, saç ve makyaj malzemesi kokuyordu. Kendi yansımamı çok kısa bir an için uzaktan görebildiğimde saçlarımın hala iyi durumda olduğunu gördüm. Benim için iyi demek tüm saçlarımın tokadan çıkmaması demekti! Dudaklarım içinse çantamda tuttuğum nemlendirici yeterli olurdu herhalde. Tuvaletten çıkıp Efsun'u aramaya başladım. Efsun'un makyaj yapacağını hiç düşünmüyordum. Zaten öğretmenler odasının önünde test kitabıyla durduğunu görünce de fazla şaşırmadım. "Herkes çıldırmış gibi makyaj yapıyor," "Bırak yapsınlar be kanka biz kendimizden eminiz. Güzelliğimize diyecek yok zaten." "Aynen öyle!" Dedim başımı ciddi ciddi sallarken "Bugün bu tuvaletlerde kesin biri hastalık kapacak, bir ruju elli kişi kullanıyor vallahi." "Deme deme," dedi Efsun "Bir de o fırlama kız makyaj malzemeleri ve maşasını parayla kullandırıyormuş." "İnanmıyorum ben de nasıl saf saf kızın böyle bir iyilik yaptığına şaşırıyorum anlatamam... meğer iş çok farklıymış." "Tabi kızım, şimdi kimseler saf değil, herkes ekmeğinin peşinde." Biz Efsunla sürekli birilerini işaret edip dalga geçerken zaman su gibi akıp gitmişti ve çekim için sıra bizim sınıfa gelince nöbetçi öğretmen sınıfa dalıp hepimizi bahçeye sürükledi. "Ulan kendimi iyice çobanın güttüğü koyun gibi hissetmeye başladım!" Havalar artık iyice soğumuştu. Montuma sıkıca sarındım. "Valla kankacım bende anlamıyorum. Ben şimdiye çoktan serumluk olmuştum!" "Olmuyorrrrr olmuyorrrr!" "Hocam siz Ahmete bakmayın! O biraz alıktır!" "Aman yarabbi! Düşüyorum hocam!" "E bu adam kundura ile çıkmış çatıya. Hava buz gibi zaten. Donmuştur çatı. Zaten bedenci neden kundura giyer onu hiç anlamıyorum!" "Aman hocam sıkı tutunun!" "Karıma ve çocuklarıma sahip çıkın. Boyunları bükük kalmasın! Akşamada kıymalı patates yapmıştı hanım! Yiyemeden öleceğim!" "Abartmayın hocam!" Dedim bağırarak "zaten okul iki katlı birkaç metreden çok çok ayağınız kırılır!" Bedenci başını sesimin geldiği yöne doğru döndürmeye çalışıyordu ama yapamıyordu. "Kim o hadsiz! Vallahi yakarım çıranızı. Koşun yirmi tur! Hatta otuz!" Okulun pencereleri dolmuştu. Sesleri duyan geliyordu. Artık gülmekten altıma işeyecektim. Efsunla birbirimize vurup duruyorduk. Nefesimizin kesilmesine çok az kalmıştı. Büyük uğraşlar sonucu bedenci tekrar yukarı çekilmişti. Tabii bizim fotoğraf işide yarım kalmıştı. Yaklaşık kırk dakikanın sonunda ortam biraz durulmuştu ve bir iki poz çekilmişti. Zaten o kadar çok aksama olmuştu ki her şey yetişsin diye hızlı davranıyordu herkes. "Zehrammm!" Ceyhun bağıra bağıra yanımıza geliyordu. Bu görüntü şok geçirmeme sebep olsa da şu an ağzımı açacak durumda değildim. "Çabuk ol abi! Müdür görmesin gözünü seveyim!" Ceyhun elini belime atarken elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğim için başımda duran kepe uzanmıştım ama gözlerimde ki şaşkınlığın belli olduğuna emindim. "Tamamdır" dedi fotoğrafçı "hadi hemen poz değiştirin." Ben daha ne olduğunu anlamadan Ceyhun eğilip yanağımdan öpünce gözlerim iri iri açıldı bu sefer. "Bizi de tek çeker misiniz acaba!" Dedi Vedat Efsunun yanına giderken. Efsun cilveyle konuştu. "Heyyyy ne fısıldaşıyorsunuz be! Sesli konuşun!" Ne kadar da salaktım. Bunca zaman görememiştim ama şimdi düpedüz gözlerimin önündelerdi. Baya baya birbirlerinden hoşlanıyorlardı. Ceyhun işi biten fotoğrafçının dibine girip bir şeyler konuşuyordu. Muhtemelen ne zaman alabileceğimizi falan soruyordu. Ben sinsi sinsi Vedat ve Efsunu izlerken diğer sınıf bahçeye çıktı. Bu sefer iki sınıf birden çıkmıştı. Çok kalabalıklardı. Ben daha ne olduğunu anlamadan elime çarpan biraz sert nesneyi tuttuğumu fark ettim. Bakışlarımı indirdiğimde bunun bir kağıt olduğunu fark ettim. Kalabalık geldiği gibi dağılırken elimde duran kağıda baktım. İçinde bir not yazılıydı. Belli oluyordu. Şaşkınlıkla açıp okumaya başladım. "Keşke o resimde sadece ikimiz olsaydık! Belki bir gün gerçek olur, kim bilir! -T" Ceyhun yanıma yaklaşırken kağıdı buruşturdum ve cebime tıktım. 'Ve işte bu sefer bizim film polisiye, gerilim oldu!' Derken içimde ki küçük Zehra dehşetle sağa sola koşuşturuyordu. |
0% |