@mervesenahikayeler
|
"Pazar günü... sabahın bu saatinde senin aklına uyup neden güzel uykumdan uyandım ki ben?" "Efsuncuğum seni ben davet etmedim hatırlarsan. Dün gece telefonda konuşurken gelmek istiyorum diye atılan sendin!" Efsun pembe Adidas eşofman takımıyla Vedat'ın kıpkırmızı takımını aratmayacak kadar renkliydi. "Bana bak," dedim hınzır bir şekilde gülümserken "Siz Vedat'la baya ruh ikizi gibisiniz..." Efsun koşarken temposunu yavaşlatıp "O nerden çıktı kanka?" diye sordu hayret dolu bir yüz ifadesiyle. "Ne bileyim ikinizde atarlı, hırslı, agresifsiniz ya... E tabi bir de giyim zevkiniz aynı sanki..." "Sanki Adidas marka giyen sadece biziz!" "Ondan demedim ki!" "Vedat dünyaya gelen en değişik yaratık tamam mı? Ben istesem de ona benzeyemem." Tam Efsun'a bir şeyler daha ima edecektim ki ikimizin de telefonu aynı anda çınladı. Tempomu daha da düşürerek telefona uzandım. "İyi insan lafının üstüne vallahi," Vedat gruba bir mesaj yollamıştı. VEDAT : İnek gibi yan gelip yatmayın da kalkın! Acil toplanmamız lazım Ben henüz cevaplama fırsatı bulamamışken Efsun çoktan bir mesaj yollamıştı. EFSUN : Sen kendine bak canım, biz sabah koşusundayız. Daha ben doğru dürüst kadraja giremeden Efsun telefonu yüzümüze doğru tutup otuz iki diş sırıtarak fotoğrafımızı çekti. "Efsun sakın onu at... ma!" Ne fayda! "İnanamıyorum sana ya! O grupta Ceyhun var. Beni bu halde mi görsün istiyorsun." "Halinde ne var ki?" Gerçekten çok normalmisim gibi bunu soruyordu. Efsun bazen öyle hareketler yapıp öylesine düşünmeden yaptığını belli ediyordu ki ona kızamıyordum bile. Ona göre anlık fotoğraf çekilmek, tamamen dikkat çeken renkler, kıyafetler giyinmek, bazen kimseyi umursamadan kahkahalar atmak çok normaldi. Bense tam tersiydim. Evet, artık daha çılgın daha umursamaz davranabiliyordum ama yine de Efsun gibi değildim. Ayrıca fotoğrafta da iğrenç çıkmıştım. VEDAT: iltifat etmek için çok zorladım kendimi ama yok... olmuyor. "Kanka Vedat ne yazmış gördün mü?" Efsun üzgün bir şekilde parkın içine doğru yürüyüp bir banka çöktü. "Amannn üf! Islakmış bu bank." Gece yağmur yağdığı için banklar hala ıslaktı. "Sen kaşındın Efsun hiç öyle bakma! Ayrıca klasik Vedat işte niye bu kadar takılıyorsun?" "Vedat'a özel değil, sadece güzel olduğumuzu düşünüyorum ve böyle alay edilince sinirleniyorum." Telefon tekrar çınladı. CEYHUN:Seni anan benim için doğurmuş çilek aromalı yoğurdum 😎 "Deli çocuk ya!" Telefona bakıp bakıp sırıtırken Efsun'un bana ölümcül bir bakış atmasıyla ciddilestim. Efsun "işte tam da bundan bahsediyorum! Kibar çocuğun hali bir başka oluyor tabi!" Dedi ama memnuniyetsizce devam etti "yine de sadece sana gelmiş iltifat. Amannn neyse be! Ben kendimi biliyorum ya o bana yeter!" Ben cevap veremeden gruba gelen yeni mesajla ikimizde kafamızı telefonlarımıza gömdük. VEDAT: Kesin şu saçmalığı da beni dinleyin! Yarım saat içinde herkes meydandaki büyük kütüphaneye gelsin. Yarın deneme sınavı var, o Çilek kafayı tekrar yeneceğiz. Kimsenin bir itirazı olmadığını görünce içimde yine bir ait olma duygusu belirdi. Bu çocuklar hayatımın neşe kaynağı olmuştu. "Efsun sana bir şey söylemem lazım!" "Zehram bir saat sonra sizin evin önüne geleyim mi?" Telefonu kapatır kapatmaz terleyen ellerimi üzerime sildim. Çok gerilmiştim. Efsun her ne kadar söylediğime inanmasa da vaktimiz olmadığı için ısrar edememişti. Bende böylelikle şimdilik bu işten kurtulmuştum ama içimde çok kötü bir his vardı! Sanki hiçbir zaman yokmuş gibi!!!!!!! ***
Bir saat sonra Vedat'ı kütüphanenin ortak çalışma alanında yuvarlak bir masanın üstüne kapanmış harıl harıl bir şeyler karalarken bulduk. Yanında da dört hazır kahve vardı. "Biraz daha geç kalsaydınız kahveleriniz buz gibi olacaktı!" "Ya ancak geldik. Duş al,kurulan, saçını yap, çantanı hazırla..." "Zehra sana günlük rutinini soran olmadı ya!" "Çilekli şampuanla mi yıkandın?" "Seninki çilek aromalı latte," Vedat önünde duran plastik bardağın birini benim önüme itti. "Seninki espresso!" Diğer bardak Efsun'un önündeydi. "Ceyhun ve ben de karamelli içeceğiz." "Pardon da bu zehirden de acı kahveyi bana mı layık gördün? Herkesinki aromalı, bilmem neli benimki bildiğin zehir. Bari süt, krema bir şeyler katsalardı." Efsun fısıldıyordu ama bağırmamak için kendini zor tuttuğu belliydi. Vedat hınzırca güldü. "Aramızda dikkati en fazla dağılan sensin, bilimsel bir araştırmaya göre espresso gibi kahveler dikkati toplamaya yardımcı olurken..." "Ay yeter, sus, fenalık geçireceğim şimdi." "Neyse," dedi Ceyhun "Bence de tartışmayı bırakın da işimize bakalım." Kütüphanelerin ortak bir özelliği vardı: "Zehra!" "Abi karışma kız biraz dinlensin," Ceyhun'un sesi çok uzaktan buğulu bir şekilde geliyordu. "Zehra uyurken salyan aktı kanka hemen kalk!" "Neeeee!" "Uyan diye şaka yaptım kanka, neyse Vedat sen devam et." "Efsun sen deli misin? Bu nasıl şaka?" "Evet bence de deli," dedi Vedat "Efsun gerçekten bu yaptığın en iyi numaralardan biriydi, senin hakkında yanılmışım. Az şeytan değilmişsin." Vedat Efsun'u takdir mi etmişti ben mi yanlış anlıyordum? Ama Efsunun yüzü yine asıktı! Dur bakalım altından çıkacaktı bir şeyler! "Zehram sen boşver, ikisi de zır deli. Rahat bırakın kız arkadaşımı." Utanarak Ceyhun'a gülümsedim. "Doğru söyle, gerçekten öyle bir şey oldu mu?" "Tabiki de hayır," Ceyhun'un güven veren gözlerine baktım. Allah'ım ne güzel bakıyordu bu çocuk! "Boyuna bosuna maşallah be!" Birden bire kendimi tutamayıp kütüphanenin orta yerinde haykırdım. İnsanlar ders çalışmayı bırakıp bana bakmaya başladılar. "Çilekli çikolatam biraz sessiz ol, biliyorum bana aşıksın ama aşkını burada ilan edemezsin!" Ceyhun sessizce gülüyordu. "Burada aşkımı ilan edemezsem ben de giderim Ceyhun, hem sıkıldım gidelim artık ciddiyim." "O zaman bizde kalkalım," dedi Efsun "Benim karnım acıktı," Efsun rahatlamıştı. "Çok meraklıydık," diye fısıldadım Vedat'a doğru "Yürü Ceyhun gidiyoruz." Ceyhun anında bana itaat edip peşime takılınca sinsi sinsi sırıttım. "Yok yok bu çocuk kesin bana aşık!" İçimdeki Zehra yine göbek atma modunu açmıştı. Efsun'a hızlıca sarıldıktan sonra özgürlüğüme koşar gibi merdivenleri aştım. Aslında bir yandan da ders çalışmam gerektiğinin farkındaydım. Ama asla içimden gelmiyordu. İlk beşe girsem de yeterdi dimi! Amann canım zaten daha sınava çook vardı! Ceyhun'la el eleydik, havada muhteşem bir yağmur sonrası toprak kokusu vardı ve on sekiz yaşındaydım. Eğer gelecekte bir zaman makinesi icat edilecekse ben geriye dönmek için kesinlikle Ceyhun'un eline sıkı sıkı tutunduğum bu anı seçerdim. Bazı anıları unutmak gerçekten mümkün değildi. "Ee ne yapalım Zehram?" Alışveriş merkezlerini her zaman sevmişimdir. Milenyum çocuğu olduğumdandı herhalde! Ceyhunla birlikte kocaman kremalı dondurmalar alıp saçma sapan mağazalara girerek giymeyeceğimiz elbiseleri birbirimizin üzerine tutarak çılgınlar gibi gülüyorduk. Hatta bir ara gülme olayını o kadar çok abarttık ki elimdeki dondurmadan kopan koca bir parça kıyafetin üzerine düşüp iğrenç bir görüntü oluşturunca korkuyla gözlerimi Ceyhuna çevirdim. Hızlıca etrafa bakıp birisinin görmediğinden emin olduktan sonra oradan kaçınca heyecandan ve adrenalinden tekrar gülmeye başlamıştık. "Korkudan bayılacaktım!" Ceyhunun bu farklı bakış açısı içimi rahatlatmıyor desem yalan atmış olurdum! Ceyhun bir müzik market görünce anında içeriye daldı. Bir sürü albüm, plak, dergi ve müzik aletleri vardı. Bin yıl kalsa da ben buraya girmezdim ki zaten girsem bile hiçbir şey anlamazdım ama Ceyhun gördüğü her şey hakkında oldukça bilgi sahibiydi. Eline aldığı plağı uzun uzun incelerken bir yandan da bana şarkıların hikayelerini anlatıyordu. Müzik hakkında bu kadar bilgili olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden şaşırmıştım. "Ceyhun sen neden hukuk okumak istiyorsun ki?" Boşver geçmişi geleceği Ceyhun tutturduğu basit melodiyle sözleri öyle tatlı bir uyumla söylüyordu ki gülüşlerime engel olamıyordum. Nihayet tele son kez vurduğunda küçük bir alkış sesi yükseldi. Etrafımıza baktığımızda üç dört kişilik arkadaş grubu durmuş Ceyhunu dinlemişlerdi. Ceyhun gitarı yerine bıraktıktan sonra eğilip selam verdi. "Ay o neydi az önce öyle!" Uzanıp yanağına uzun bir öpücük kondurduğum da alev alev yanıyordu yanaklarım! "Ben sana sürekli şarkı yazayım bari!" Günün geri kalanında yapmadığımız saçmalık kalmamıştı. Sanki dünya önemsizdi. Kime ne oluyorsa olsundu! İsterse dünya yansaydı! Banane! Her ne kadar içimdeki küçük şeytani Zehra sürekli bana sınavı hatırlatıp duruyor ve bunun başıma bela olacağını söylüyor olsa da... *****
"Eh, romantiklikte bir yere kadarmış." Sesim iğrenç çıkıyordu ve burnum şarıl şarıl akıyordu. Korkunç olan şuydu ki bugün deneme sınavı olacaktık. "Bugünde birincilik gitti anlaşılan..." Doğru söylüyordu dün de bunun farkındaydım! Ama umursamamıştım! "Yapacak bir şey yok!" Derken ayaklandım. Tıpış tıpış okula gitme vaktiydi. Ama kahvaltı yapıp ilaç alsam iyi olacaktı bu yüzden hızlıca giyindim ve annemin hazırladığı kahvaltıyı yaparken anneme hasta olduğumu belli etmemeye çalıştım yoksa yine başlardı atlet giy demeye... Söylene söylene okula giderken arkamdan bir ses duydum. "Kızım ne söyleniyorsun Allah aşkına kendi kendine? Deli misin sen?" Edebiyat öğretmeni okula girerken arkamdan sinsice yaklaşmıştı. "Estağfurullah öğretmenim, o şeref size ait." "Sen şimdi bana deli mi dedin?" "Yok olur mu öyle şey! Bilinç kaybı yaşıyorum affedin..." uyuz oluyordum bu kadına... Şimdi iki saat toplamam gerekecekti! "Benim demek istediğim şu hocam... delilik sadece yeterince akıllı insanların ulaşabileceği yüksek bir makam demiş ya Kadı Burhanettin," "Bildiğimiz Kadı Burhanettin mi?" "Sizin bildiğiniz kaç tane Kadı Burhanettin var?" Öğretmen kafası karışmış bir şekilde bana bakıyordu. "İyi de Kadı Burhanettin'in öyle bir sözü yok ki!" "Kadı Burhanettini tanır mıydınız hocam?" Kadın yüzüme boş boş baktı. "Neyse ben dersime geç kalıyorum sayın öğretmenim size iyi günler..." Öğretmenin vereceği cevabı beklemeden hızla sınıfa giden merdivenlere koştum. Sınıfa nefes nefese girdiğimde Efsun ve Vedat'ı yan yana otururken buldum. "Hayırdır Zehra niye kıpkırmızısın?" "Sorma Efsun, edebiyatçıdan kaçıyorum. Az kalsın kadına deli diyordum. Belki de çoktan demişimdir." Sınıftan bir kaç kişi yine kıkırdadı. "Gülmeyin gülmeyin!" diye bağırdım "Disiplini boylayacaktım." Sonra bir Efsun'a bir Vedat'a bir de önlerinde açık duran fizik kitabına baktım. "Siz niye birlikte oturuyorsunuz pardon?" "Vedat bana çözemediğim birkaç soruda yardım ediyor." "Hayırdır inşallah! Vedat sen böyle yardımseverdin de bizim niye haberimiz yoktu? Özel dersler falan..." İmalı bir bakış attım. Vedat'ın karşı saldırı yapmasını bekledim ama o omuz silkmekle yetindi. "Efsun yardım istedi ben de ettim, ne var bunda?" "İyi bir şey demedik." Sırama geçip çantamı fırlattım. Deneme sınavı üçüncü ders başlayacaktı. O zamana kadar ilk iki dersi tekrar yaparak geçirsem fena olmazdı. Zaten ders resimdi ve sınav yılımız olduğu için etüt saati olarak kullanıyorduk. İki saat içinde ne kadar çalışabilirdim orasını bilemiyordum ama en azından deneyecektim. Yarı uyur yarı çalışır bir vaziyette geçen iki dersin sonunda sınav gelip çatmıştı... "Kazamız mübarek olsun yavrummmm!" Dedim ve sınava başladım! ****
"Hasta mısın?" Ceyhun'un sorusuna hem evet hem hayır demek istiyordum belki birazcık grip olmuştum ama sınavımı etkileyecek kadar değildim. Ama niye en erken ben çıkmıştım? Bildiğimi düşündüğüm konularda bile zorlanıyordum. "Moralin niye bozuk Zehra?" Ceyhun'un anında ciddileşen yönüne hayrandım. Ortada bir problem varsa Ceyhun hayatını ona adayıp çözmek için uğraşıyor, çözdüķten sonra yine eski neşeli, yumuşak huylu, umursamaz haline geri dönüyordu. Şu anda da benim problemlerimi çözmek için gözümün içine bakıyordu. "Sınav," diyebildim sadece "Çözemediğim için bıraktım. Ya aslında çözdüm de ama ne bileyim sanki eksik kalan şeylet vardı! Ona moralim bozuldu... Sen niye bu kadar erken çıktın?" "Senin çıktığını görünce ben de çıktım." "Nasıl yani? Soruları çözebiliyorken neden bıraktın Ceyhun?" "Zehra adam öldürmüşüm gibi gözlerini kocaman açıp bakma bana! Sınavı çok da umursamadığımı biliyorsun. Olduğum yer bana yetiyor! bakıyorsun ama ya..." Sonra kaloriferin üstünde tuttuğum ellerimi avuçlarının arasına aldı. "Bak sen bir şeylerden ancak zorunluluk olduğu için ayrılıyorsun... Mesela o deneme sınavını belki de canın çözmek istemiyordu. Belki tam bu saatte kafa dinlemek ya da eğlenmek istiyorsun ama kurallara o kadar takıntılısın ki kendine bir türlü izin vermiyorsun. Bense o sınavı canım istemediği için bıraktım. Zaten Vedat gibi tıp okuyacağımı ima etmedim ki!" "Ama ya gerçek sınavda da canım istemezse, korkarsam.... o zaman ne olacak Ceyhun?" "Zehra!" "Onunda telafisi yok mu sence? Telafisi olan şeyler yüzünden hayatında bir daha yaşanması mümkün olmayan anılarını harcıyorsun, yapma sonra pişman olacaksın," "Ceyhun..." Ceyhun'a doğru atılıp kollarımı sıkı sıkıya boynuna sardım. "Teşekkür ederim..." Sarılmamız yine, her zaman olduğu gibi büyük bir gürültünün kopmasıyla yarıda kaldı. Sınıf bir an tamamen sessizken bir anda bağırmalar kulağımıza geldi ve kapı gürültüyle açıldı. Kapıdan bir hışımla çıkan kişi Vedat'tı. Vedat'ı daha önce hiç böyle görmemiştim. Suratı resmen patlayacak gibi mor bir renge bürünmüştü. Hemen ardından sınavda başımızda bekleyen beden hocasına fırladı. "La sakin ol bebe aklını almayayım senin ha!" "Ekrem Hoca Ankaralı mı?" "Şimdi bunun hiç sırası değil," Ceyhun'la korkarak fısıldaşıyorduk. Çünkü Vedat sinirden tepiniyordu. "Bakın hocam anlamıyorsunuz bu gerizekalı çilek kafa sınavımı manupule etmeye çalıştı. Bana komplo düzenledi." "Oğlum, Selim gel la! Sizde sınavınıza dönün bakalım." Çilek kafa Selim sırıtarak dışarı çıktığında hemen arkasından Efsun'da fırlamıştı. "Kızım sen niye geldin la?" Ekrem Hoca her cümlesinin ya başında ya sonunda 'la!' Diyordu. "Hocam sınavım bitti yasak mı?" "Şimdi seninle uğraşamam kızım... Hocam kusura bakmayın bu iki dingil kafa ortalığı karıştırdı.... Sessizliiiiikk!" Diğer sınıfların öğretmenleri de ne oluyor diye kapılara çıkmıştı. Sonra koridor tekrar sessiz sakin haline geri döndü. "Şimdi tane tane anlatmaya başla oğlum." Vedat bir başladı hiç susmayacak sandım. Öyle ki hararetli konuşuyordu. "Hocam bu kızıl kafa var ya sınav öncesi geldi şak diye arkama oturdu. Ne yaptıysam kalkmadı. Anladım bir işler çevirdiğini ama nafile... İlk matematiği çözmeye başladım. Matematik bitti Türkçeye geçeyim dedim... demez olaydım. Bu manyak minik minik mırıldanarak aklımı dağıttı. Ben dur dedim durmadı, dur dedim durmadı, dur dedim durmadıııı!" Vedat yumruğunu sallayarak Selim'in üstüne kelimenin tam anlamıyla ucmuştu. Ekrem Hoca onları ayıramayınca diğer sınıfın öğretmenleri de dahil oldu. Sonuç olarak deneme sınavı öylece kalmıştı. Tüm on ikinci sınıflar koridora dolusmuş Vedat ve Selim'in kavgasını izliyordu. Ne Vedat ne de Selim birbirine acıyor gibi değillerdi. Konu ders olunca Vedat'ın ne kadar agresif olabileceğinin farkındaydım ama yine de bu kadarı beni bile şok etmişti. Ben yine kalabalıktan yararlanıp çilek adama sağlı sollu geçirdim. Ceyhun sürekli beni çekiştirip duruyordu. "Ceyhun durma sende salla bi tane!" "Zehra çocuk mahvoldu durun artık!" Ekrem Hoca'nın kükremeyi andıran sesi koridorda çınladığında ölüm sessizliği yaşandı. Hemen arkamı döndüğümde müdürün bize baktığını fark ettim. İşte şimdi bitmiştik! |
0% |