@mervesenahikayeler
|
Selammm 🍓 Instagram adreslerini de şöylece bırakıyoruz, keyifli okumalar 💖🍓 İnstagram / delisidoluu "Zehraaaaaaaa!" Babamın sesi çok uzaklardan geliyordu. Az sonra üniversiteye giriş sınavım başlayacaktı. Avuçlarımın içi terliyordu. Sahi ben neden kendi okulumda, kendi sıramda ve kendi sınıf arkadaşlarımla sınava giriyordum ki? Sınav sistemi değişmişti sanırım. Avuçlarımı pantolonumun üstüne sürsem de bir sonuca varamıyordum. Hala şapur şupur terliyordu. "Zehraaaaa!" Bu kez annemde bana sesleniyordu. "Ya sussanıza, sınava az kaldı." Endişeyle sınıfın içinde bağırınca herkes dönüp bana baktı. Ceyhun belli belirsiz gülümsedikten sonra soru kitapçığını açmaya başladı. "Açma sakın Ceyhun! Sınavın geçersiz sayılaca..." Ceyhun hala sırıtarak poşeti parçalıyordu. Başımı Vedat'a çevirdiğimde Vedat'ın kırık bacağını saran sargı bezinin üstünü integral formülleriyle doldurduğunu görünce ikinci bir şok yaşadım. "Vedat kopya mı çekiyorsun? Çocuklar size ne oluyor böyle?!" Dehşetim ikiye katlanmıstı. Avuçlarım şimdi sırılsıklamdı. Optik kağıdıma değmemek için ellerimi kendime sakladım. "Sen zahmet etme," dedi Çilek adam aniden kulağımın dibinde belirerek "Avuçlarını saklama optiğin zaten sırılsıklam." Endişeyle optige dönüp baktığımda Çilek adamın elindeki şişede duran suyu optiğime boşalttığını gördüm. "Naptın Allah'ın belası!" Çilek adam gülerken Efsun beni dürtüp kulağımın dibinde "Zehraaaaa!" diye seslendi. Sesi tıpkı babamınki gibi kalın çıkıyordu. Kalbim sıkışıyor, avuçlarımdan bir gölü doldurabilecek kadar su akıyordu. "Zehra, uyansana kızım! Karne almaya gitmeyecek misin?" Nefes nefese gözlerimi açtığımda babamı karşımda görmek hiç bu kadar rahatlatmamıştı beni... "Rüyaymış..." diye haykırdım sevinçle. Babam anlayışlı bir yüz ifadesiyle gülümsedi. "Babannen ve deden geldi kahvaltıya. Sırf seni görmek için. Hadi giyin de aşağıya gel!" Heyecanla yatağımdan fırladım. "Ohhh be rüyaymış! Hatta kabus kabuss! Kurtuldum çok şükür!" "Kız kalksana! Ne mırıldanıp duruyorsun." Dedem her karne gününde bana yüklü miktarda harçlık verirdi. Bu geleneğimiz ilkokuldan beri devam ediyordu. Benim yarıyıl tatilim başlayınca dedemle babannem bir otobüse atlar, Balıkesir'den Ankara'ya on beş günlüğüne gelirlerdi. Şimdiyse buna gerek kalmamıştı. Bu yıl Balıkesir'e taşınan biz olmuştuk. Hem de temelli olarak. Dolabımı açıp en yeni ve şu ana kadar gördüğüm en favori bluzu çıkardım. Toz pembe kumaşın üstüne minik çilekler işlenmişti. Annem bunu Karne günüm için bir hediye olarak seçmişti. Kare yaka, çilekli bluzumun altına açık mavi, kot pantolonumu giyip saçıma da arkadaşlarımın aldığı çilekli tokayi geçirdim. "Makyaj yapsam abartı mı olur acaba?" Aynada renksiz renksiz bana bakan Zehra'yı inceledim. "Yok daha neler!" Elime aldığım allığı olduğu gibi geri bıraktım. Babannem makyaj yaptığımı gördüğü an başlardı yakışmamış demeye. Bu riski göze almayarak sadece parfüm sıkmakla yetindim. "Resmen Çilek kız oldum, Ceyhun bayılacak." Kahvaltıya inerken telefonumdan mesaj sesleri gelmeye başladı. EFSUN : "Günaydın, bugün size bir sürprizim var." Sanırım enerjisini geri topluyordu. VEDAT : "Günaydın, benimde size bir sürprizim olabilir." CEYHUN: " Meraklandım şimdi ama ben asıl başka bir şey için heyecanlıyım." Hemen tuşlara dokunup "Biliyorum, beni görmek için heyecanlısın," yazdım... CEYHUN: "Ups! Sanırım yakalandım." Diye cevapladı hemen. Sırıtarak masaya oturduğumda babannem imalı imalı "Bizi öpmek yok mu?" diye sordu. Ah be babannem seni de öperim ama şu an acil olarak öpmek istediğim başka biri var. Okula gidince Ceyhun'un yanağına ani bir öpücük kondurma planı beynimde belirdiğinda daha çok sırıttım. Ne zaman böyle ani hareketler yapsam Ceyhun kızarıp bozarıyordu. "Öpmez olur muyum!" Hemen oturduğum yerden fırlayıp babanneme sandalyesinin arkasından sıkı sıkı sarıldım bir güzel de öptüm. Sonra dedem yanağını uzattı. "Torun evlattan daha değerliymiş... Ah keşke senin gibi on torunum daha olsaydı ama nerede?" Babamın kardeşi Atakan Amcam ile aralarında en az on beş yaş vardı. Amcam sürpriz bir bebekti. Şimdi Amerika'da dil öğrenip aynı zamanda yüksek lisans yapıyordu. Hatırladığım kadarıylada evlenip çocuk sahibi olmak gibi bir planı yoktu. Yani ailede tek torun bendim tabi bizim bir türlü doğmak bilmeyen kardeş parçasını saymazsak. "On beş güne kalmaz pabucumu dama atarsanız gösteririm size! Bebek doğunca da beni böyle sevecek misiniz acaba?" "Aaaaa! O ne demek kızım? Sen bizim ilk göz ağrımızsın. Bebeğin yeri ayrı ama seninki çok ayrı yavrum." Dedem suç işlemiş gibi anında elini cebine attı "Ben en çok seni severim." Sonra cebinden bir sürü para çıkardı. "Bebek büyüyene kadar ohoooo!" Paraları rüşvet verir gibi ceplerime sıkıştırıyor babannemde bir yandan kıkırdayıp bir yandan da yorgun kollarını hızlı hızlı hareket ettirmeye çalışarak dedemin savurduğu paralardan almaya çalışıyordu. "Babacım yeter artık! Rica ederim şımartma daha fazla." Dedi babam sıkıntıyla. "Kimi oğlum? Anneni mi yoksa can torunumu mu? Zira torunuma verdiğim paraların çoğunu annen kaptı da..." "Eee, baba, gelinini unuttum sanırım." Annem de kıkırdadı. Dedem mahcup bir gülümsemeyle yerinden kalktı. "İki torunumun annesini unutur muyum hiç?" Kadife ceketinin cebini yoklayıp sonunda aradığını bulmuş gibi gülümsedi ve cebinden bir çeyrek altın çıkardı. "Yuh ya! Hani benim karne günümde babannemle anneme ne oluyor?" "Sus bakayım sen!" Dedem kaşlarını çattı "O karne esas ananın hakkıdır. Sen başarılı ol diye çok çabaladı." "Aman iyi be, feminist dede de herkese nasip olmaz. Bizimki maşallah kadın hakları savunucusu. Biraz da torunist olsan ne olurdu yani?" "Dedenle laf lafa girme Zehra." Annem uyarı dolu ve zehirli ışın yüklü bakışlarını bana gönderince susmak zorunda kaldım. Kahvaltı devam ederken en önemli konumuz bebeğe ne isim konulacağıydı. "Karun olsun," dedi dedem "Karun kadar zengin derler ya hani..." "Çocuk elli beş yaşında doğacak herhalde," dedim sırıtarak. Babam gözünü ayırıp beni beşinci kez susturmak zorunda kaldı. "Abdullah olsa keşke... Rahmetli babamın adını kimse çocuğuna koymadı. Bari siz koyun oğlum." "Annecim dedemi çok severdim şimdi onun adını koyarsak oğluma her baktığımda üzülürüm ben." Bravo be baba! İyi kıvırdın. Annemde öyle olduğunu düşünüyordu sanırım çünkü kimsenin görmediğini sandığı bir an babama öpücük göndermişti. İsim konusunun çok uzayacağını sezdiğim an yerimden fırlayıp "Karneler birazdan dağıtılır ben kaçar!" dedim. Herkes isim konusuna öyle bir dalmıştı ki sadece Babam başıyla beni onayladı. Bahçe kapısına çıktığımda Ceyhun'un beni beklediğini görünce şaşırdım. "Sen ne zamandır buradasın?" "Beş dakika oldu!" "Neden beni aramadın ki?" "Aradım Zehra'm ama cevap vermedin ki!" "Doğru ya! Telefonu sessize almıştım." Ceyhun'un boynuna atladığımda çok güzel bir parfüm kokusu yayıldı. "Bu şıklığı neye borçluyuz acaba?" "Sen bu ara fazla utangaç oldun Ceyhun bana bak yoksa bilmediğim bir şeyler saklıyorsun da bu gülüş utangaçlıktan değil sır saklamandan mı geliyor?" "Yine komplo teorileri yine sen be Zehra! Alt tarafı sana aşığım Abartma bu kadar." "Eh, öyle olsun bakalım..." Ceyhun'un koluna girdim ve okula doğru yürümeye başladık. Bu yıl yine karne gününde en parlak en renkli parçaları seçip giyenler dokuzuncu sınıflardı. Tabi en kalabalık grupta onlara aitti. Bizim sınıftaki en renkli isimse bendim. Zehra Güneş yine insanların hayatına güneş gibi doğuyordu. Tabi sabah enerjim öğlene doğru git gide azaldı ve öğleden sonrasıysa tam bir felaketti. Okula gittiğimde Efsun'u kulaklıklarını takmış bir halde sırada bir o yana bir bu yana yatarken buldum. "Uykusuzum kanka," diye sızlandı beni görünce "Okula da sırf sizin için geldim yoksa karne alacak halim yoktu." "Hani bize sürprizin vardı?" Diye sordu Ceyhun önümüzdeki sıraya otururken. "Zaten uykusuzluğumun sebebi de o ya..." "Ne oldu anlat çabuk!" "Annemle babam boşanmaktan vazgeçti," dedi heyecanla ama hemen sonra o heyecanı bir balon gibi söndü. Konuşmasının devamında ne geleceğini çok merak ediyordum. "Sabaha kadar oturup konuştular. Tabi bende onları dinledim. En azından denemeye karar verdiler. Üniversitede yüksek lisans yapan ablam var biliyorsun..." "Oha!" Dedik Ceyhun'la aynı anda "Sen tek çocuk değil miydin ya?" "Yok kanka ablamdan pek bahsetmem ben... Balıkesir'e pek gelmez zaten hatta onun gibi başına buyruk olmamam için babam beni şehir dışında üniversiteye göndermek bile istemiyor." "Bir ara ablanı uzun uzun dinlemek isterim ama şu an annenlerin meselesine dönecek olursak..." "Ortada bir mesele yok aslında kanka... Hala mesafeliler ama en azından üç ay süre koydular. Bu da iyi değil mi?" "Tabiki öyle." Efsun'a uzanıp sarıldım. "Ben sana söylemiştim. Gelecek yıl tüm bu yaşadıklarına bakıp güleceksin. Bunu sakın unutma." "Zaten şimdi birazcık olsun gülümseyebiliyorsam sizin sayenizde," dedi Efsun buruk bir şekilde "Bana destek olduğunuz için teşekkür ederim." Ceyhun birimizi sağına birimizi soluna çekip kucakladı "Bugünleri deli gibi özleyeceksin kıymetini bil diyorlar haklı olduklarını biliyorum. Ben sizi şimdiden özlüyorum." "Demek bensiz duygusal bir an yaşandı ha?" "O gelen ses Vedat'ın mı ben mi yanlış duyuyorum?" "Hayır Efsun gayette doğru duyuyorsun. Tabi bütün hafta telefonlarımı açmadığın için sesimi unutmuş olabilirsin." Ceyhun bizi serbest bırakıp Efsun'un yüzüne kuşkuyla baktı "Vedat niye bütün hafta seni aradı ki?" "Sesimi duymak için değil herhalde!" diye bağırdı Efsun hırçın bir şekilde "Benimle dalga geçmek için sık sık arar. Sanki bilmiyorsunuz..." "Hiçte bilmiyoruz," diye karşılık verdim "Niyeyse beni hiç aramıyor." Ceyhun'la bir olup Efsun'un üstüne gidiyorduk ama belkide üstüne gidilmesi gereken kişi Vedat'tı. Vedat saçlarını eliyle düzeltti. Parfümünün kokusunu bütün sınıfa yayarak seke seke yanımıza ulaştı. "Efsun'u sıkıştırmayı bırakın," dedi ciddi bir şekilde "evde sıkıldığım için sürekli arayıp dalga geçiyordum. O da bir süre sonra cevap vermeyi bıraktı." "Şimdilik öyle olsun." "O elindekiler ne?" Efsun rahat bir nefes vererek Vedat'ın elindeki kağıtları gösterdi. "Ha bu mu?" Vedat bir anda bağırarak elindeki kağıtları havaya kaldırıp sallamaya başladı. Bunu yaparken koltuk derneklerinden birini bıraktığı için anında dengesi şaştı ve tam düşecekken sırayı tutmayı başararak dogruldu. Bütün sınıf dikkatini Vedat'a vermiş katıla katıla gülüyordu. En çok gülense Çilek adam Selim'di. "Selimciğim sen sakın gülme!" "O niyeymiş Vedatcığım? Bana gülmek yasak mı?" "Aaaa hiç olur mu öyle şey? Tabi yasak değil ama az sonra sen istesende yüz mimiklerin kıpırdamak istemeyecek..." "O neden acaba öğrenebilir miyim canım arkadaşım?" "Deneme sınavında o kadar batırmışsın ki bizim salak Oğulcan bile seni geçmiş." Oğulcan kendi adının geçtiğini duyunca arkadaşlarıyla yaptığı hararetli maç tartışmasına ara verip Vedat'a bön bön baktı. "Ne diyorsuunnnn! Cidden bu eziği geçmiş miyim?" "Ezik mi?" Selim yine çığlık modunu açıp bağırıyordu "Vedat sana salak deyip hakaret ediyor ve sen hala beni geçme derdinde misin? Ayrıca ezik sensin!" "On beşinci olmuşsun Oğulcan," dedi ve otuz iki diş sırıttı Vedat "Bu senin en büyük başarın kardeşim." "Oğlum o zaman dershaneye gitmeyi bırakayım ben," "Ne demek on beş?" Çilek adam şok olmuştu "Yalan atıyorsun! Hem deneme sınavlarının sonucu belli olmadı ki!" "Gelirken sonuçları sormak için rehber öğretmenin odasına uğradım. Sabah hepsi çıkmış canım," "O sonuçları bana ver!" Selim, eli titreye titreye sonuçlara uzandı ama o yakalayamadan Vedat bir tomar kağıdı Ceyhun'un eline tutuşturdu. Ceyhun kağıtlara kısaca göz atınca sevinçle bağırdı "Zehramm sen birinci olmuşsun!" "Alllaaaah!" diye bağırdım ben de sevinçle ve Çilek adam kağıtlara uzanamadan Ceyhun Efsun'a fırlattı. Efsun "Dördüncüyüm!" Diye çığlık attı. Kağıt tomarı Efsun'dan bana benden Anıl'a Anıl'dan Beyza'ya ve Beyza'dan Kemal'e doğru gitmişti. Her bakan kendinin kaçıncı sırada olduğunu söylüyor fakat bir türlü Selim'den bahseden olmuyordu. "Bakmak için bu kadar çabalama," dedi Vedat gururla "Ben on yedinci olsaydım oturup ağlardım." Sonra kollarını birbirine bağlayıp göğsünde birleştirdi ve Selim'in hayatı boyunca unutamayacağı bir bakışı sundu. Selim hışımla çantasını kapıp sınıftan koşarak çıktı ve günün geri kalanında bir daha görünmedi. Ben adeta göbek atıyordum! İşteeee Zehra Güneş böyle sahalara geri dönüyordu! O bir markaydı marka! "Umarım bu sınıftan temelli ayrılmışsındır kurtlu Çilek!" Vedat'ın söylediği cümleye bütün sınıf gülüyordu ama ben Selim'e üzülmüştüm. Onunla uğraşmak çok mantıklı gelse de vicdanım buna el vermiyordu sanırım. İkinci ders zili çaldığında Selim'i okulun geri kalanında aramış fakat bir türlü bulamamıştım. "Vallahi cennetlik kızım ha! Düşmanıma bile kıyamıyorum. Lan acaba ben cennetlik değilde salağın teki miyim?" Selim karnesini almadan eve dönmüş olmalıydı. Sınıfa çıkıp sırama geçtiğimde çoğu kişi hala ayaktaydı. Efsun Vedat'ın arkasındaki sıraya geçmiş Kemal'le hararetli bir konuşma içine girmişti. Vedat görünürde test çözüyordu fakat Efsun'un her kahkahasında arkasına dönüp ters ters bakıyordu. Ceyhun'sa bir kaç sıra gerimde müzik dinliyordu. Göz göze gelince gülümseyip parmaklarını birleştirerek kalp oluşturdu. Bende aynını yapıp ona öpücük yolladım. Önüme döndüğümde sıramın üstünde daha önce dikkatimi çekmeyen bir not kağıdı duruyordu. Not bu kez hiç katlanmamış apaçık sıranın üstüne bırakılmıştı. " Bir gün seninle tanışmayı çok istiyordum, bugüne kısmetmiş. İstiklal Marşı sonrası, basket potasının altında seni bekliyor olacağım. Not: Sakın geç kalma ve bil ki seni seviyorum. " Dünyadan Zehra'ma... Ne okuyorsun sen öyle?" "C-ceyhun sen ne zaman geldin?" "Yaklaşık olarak otuz saniyedir tepende dikilmekteyim." "N-niye ki?" "Ne niye Zehra? Kantine gidiyorum, öğretmen hala gelmedi sende gelsene diyecektim." Ceyhun'un sezmeyeceği bir çabuklukla kağıdı sakladığımı düşünüyordum ki Ceyhun eğilip avucumdan kağıdı kaptığı gibi benden uzaklaştı. "Ceyhun ver onu bana!" Ama Ceyhun uzun boyuyla kağıdı ondan almamı engelliyordu. "Bakalım benden ne saklıyorsun?" "Vedat!" Dedi oldukça sesli bir şekilde bağırarak. Herkesin dikkatini çekmişti. 'Ahanda ortalık iyice absürt mafya filmine döndü' diye çığlık attı küçük şeytan Zehra. "Canımıza kastı olan birisi!" Diye cevap verdi Ceyhun. İşte öğleden sonraki kabusum da böylelikle başlamış oldu... |
0% |