Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@mervesenahikayeler

Hani okulun ilk haftası insanın üstünde tatlı bir huzur olur. Her şey çok tazedir. Sıralar yeni parlatılmış, koridorlar bembeyaz boyalarla tekrar sıvanmıştır. Eskiyen tek şey arkadaşlıklarındır. Her geçen yıl onlara daha çok bağlanıp beraber anılar devirirsiniz. Bu yıl da aynen öyle başlamıştı. Yazın kalıntıları henüz geçmemişti. Sabah giyilen ceketleri öğlen sıcağıyla fırlatıp atıyorduk. Ama ben tatlı bir huzur yerine üzgün ve yalnız hissediyordum. Okulum, arkadaşlarım, mahallem... Hatta komple Ankara'yı özlüyordum. Balıkesir'in yoğun nem kokan havasıyla Ankara'nın kuru ayazını bile karşılaştırıyordum kendi aklımca.

Ama boşunaydı. Bazen hatta bence çoğu zaman hayat istediğimiz gibi gitmiyordu.

Sınıfa girdiğimde ortamın o doğal uğultusu çoktan başlamıştı. Herkesin elinde aynı kağıtlardan tutup hararetli hararetli konuştuklarını fark ettim. Gözümün ucuyla şöyle bir baktığımda deneme sınavının sonuçlarının gelmiş olduğunu anladım.

Aman ne iyi!
Sınav yılım bittiğinde bir daha tek bir soru tanesi bile görmek istemiyordum.

"Nasıl ya nasıl?" Hafif çatallı, oldukça gergin bir erkek sesi bağırarak peşi peşine bu soruyu sorduğunda ben de herkes gibi sesin geldiği yöne döndüm. Tam da sırama geçip öğretmen gelene kadar kulaklığımı takma peşindeydim. Ama hayat beni kovalıyordu ve ben birazdan beni yakalayacaktı!

"Pardon da Zehra kim abi ya?" Kendi adımı duymamla dikkatim iyice konuşan oğlana yöneldi. En ön sırada oturmuş elleriyle siyah, diken diken olmuş saçlarını çekiştirip duruyordu. Uzun boylu olduğu belliydi. Dizleri boyuna küçük gelen sıranın altına değiyordu.
Birileri onun sorusunu yanıtsız bırakmayarak "Yeni kız," diye mırıldanmaya başladı. Konuşan çocuğun yanında başka bir kız sırıtıyordu. Kızı daha önce deneme sınavı olurken de fark etmiştim. Sınav esnasında sürekli oflayıp pufluyor, bacaklarını sallayıp duruyordu. Oldukça gergin bir tipti.

"Ha-Ha, Vedatcığım artık tek rakibin Türk Hava Yolları değilmiş değil mi?" Bu bayat espriye karşı yüzümü buruşturdum.

Çocuk bir hışımla başını sallayıp kıza pis bir bakış gönderdi. Kız ona aldırmadan Vedat'ın önündeki kağıdı kapıp bana doğru salladı.

"Sınıf birincisi olmuşsun," dedi imalı sayılabilecek bir sesle "Dünkü deneme sınavı sonuçları." Bir anda bu kadar ilginin odağında kalmak beni bozguna uğratsa da bozuntuya vermeden kağıdı alıp "Teşekkürler," diye mırıldandım. Benim için doğaldı. Ben her zaman iyiydim!

"Kendimi fazla salmışım demek," Vedat fazla sessiz sayılamayacak bir şekilde konuşuyordu. "Artık geçmem gereken başka rakiplerde varmış. Gerçi dikkatim dağınık olmasaydı kimse beni geçemezdi." Burnu havada tavrı gram umurumda değildi, kimseyle uğraşamazdım! Ya da ben öyle sanıyordum!

"Yoo, ben geçiyordum." Az önce bana sınav kağıdını getiren kız keyifle güldü.

"En son ne zaman beni geçtin Efsun? Geçen yıl falan mı?"

Bu ikilinin sık sık atıştığı belliydi. Sınıftakiler bile bir süre sonra ilgilenmeyi bırakmışlardı ama ben bir türlü kulak kesilmekten kendimi alamıyorum. Vedat'ın bu denli sinirlenmesi bir anda sıkıcı hayatımı neşelendirmiş bana düşünecek başka bir konu vermişti. Bir anlığına da olsa doğacak kardeşimi, eski arkadaşlarımı ve sıkıntılarımı unutup eğleniyordum. Hatta gururum okşanmıştı.

"Vedat unutma ki altı ay boyunca beni asla geçemedin. Şimdi havalanma! Eğer ailevi problemlerim olmasaydı ben yine yeniden birinciydim."

"Ailevi problemler falan filan..." Vedat geç bunları der gibi elini salladı.

"Ya ben gecelerce uykusuz kalıyorum senin haberin var mı?" Efsun gerçekten sinirlenmişe benziyordu. Onun bu yüksek çıkışlarına sınıftan bir kaç kişi kıkırdadı.

"Bu da her gece uyuyamıyor yakında vampirim der." arka sıralardan bir oğlan yayılarak Efsun'a laf attıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi telefonuyla ilgilenmeye devam etti. Sınıftan yine kıkırtılar yükseldi. Vedat dönüp dönüp bana bakıyordu.

"Neyse Efsun geç yerine artık öğretmen gelecek." Efsun kıpkırmızı yanaklarıyla Vedat'ın başında dikilmeye devam etti. Vedat çantasını açmış test kitabını ve not kağıdını çıkarıp sırasına güzelce yaydı.

"Efsun gider misin artık başımdan?"

Efsun ağırlığını sağ bacağından soluna kaydırıp kollarını göğsünde bağladı.

"İnşallah Zehra denen kız seni yıl boyu geçer de şu iğrenç egon yerle bir olur. Hatta sınavda da geçsin de sen gör o zaman."

Vedat hafifçe güldü sonra boğazını temizledi ve "O iş yaş güzelim," dedi benim de duyabileceğim bir şekilde "Bırak sınıfı ben okul birincisiyim ayrıca Türkiye geneli denemelerde ilk bine oynuyorum."

"Ama artık değilsin!" dedi Efsun büyük bir zafer kazanmış gibi gülerek "Ben birinci olamıyorsam sen de olamayacaksın." Ağzım şaşkınlıkla açıldığı sırada tartışma daha nereye kadar gidecek diye düşünüyordum!

''Buna asla izin vermem'' dedi Vedat o an bana ne oldu bilmiyorum ama içimden bir şeyler koptu geçti. Çocuk o kadar sinir bozucuydu ki! Beni küçümsemesine izin vermek istemedim. Ve bu hayatın beni paçamdan yakalayıp yere devirme şekliydi. Bunu çok sonra anlayacaktım. O an aklıma ilk geleni yaptım!

''Var mısın iddiaya?'' dedim omuzlarımı dikleştirerek, kendimden çok emindim. Hem neden olmayacaktım ki? Ben birinci sınıftan beri çok çalışkan biriydim! Yenilmezdim! Ya da öyle sanıyordum!

''Varım!'' dedi Vedat anında ama şok olduğu belliydi benden asla böyle bir şey beklemiyordu çok açıktı.

''Gör bak bakalım'' dedim sırıtarak ''Ben seni sınavda nasıl sollayacağım! Sen bu kafayla ilk bine falan giremezsin!'' Neden bu kadar sinir olmuştum bilmiyordum ama olmuştu işte bir kere!

Vedat uzun bacaklarını sıranın altından çıkardı ve yanıma gelerek serçe parmağını bana uzattı.

''Seni öyle bir yeneceğim ki aklın şaşacak! Çok yanlış taşa oynadın yeni kız!''

''Çok klişesin'' dedim derin bir iç çekerken '' Hatta bayaaaa!'' Ve serçe parmağını tutarak iddiaya girdiğimizi onaylamış oldum. Göz göze bakarken ikimizin de ruhunda ki rekabeti görmek mümkündü. Bir müddet öyle kalabilirdik hatta ama öğretmen geldi ve Vedat koca bacaklarını da alıp sırasına döndü.

Böylelikle sinirimi bozan konuşmalar da sona ermiş oldu. Ama içimde başıma bela aldığımı hissettiren bir duygu vardı ki işte o andan itibaren taa sınav gününe kadar peşimi bırakamayacaktı!

Allah kahretsin dedim kendi kendime. Tüm sınıfın önünde iddiaya girmiştim. Eğer dediğimi yapamazsam bu işin sonunda büyük rezil olacaktım.

 


***

 


Öğleden sonra bir elimde yeni aldığım mitoloji kitabını tutarken diğer elimle ağzıma bisküvi sıkıştırıyordum, şu yeni bulduğum mekana giriş yapacaktım bugün. Ceketimin cebinde evden getirdiğim temizlik bezi vardı. Oturacağım yer temiz olsa yeterliydi benim için.

''Hey! Sınıf birincisi!''

Olduğum yere çakılıp kaldım ve yavaş yavaş geriye döndüm. Kimdi o bana seslenen?

''Sana diyorum!'' dedi yanıma yaklaşan çocuk. O an aklımdan iki şey geçti, birincisi neden bana sesleniyordu? İkincisi boyu kesin bir seksenin üzerindeydi! Ve üçüncüsü (hani iki şey düşünmüştün şaşkaloz dedi iç sesim ama şu an onu umursayacak değildim) inşallah çok çirkin görünmüyorumdur!

İflah olmaz bir ergen olmak tam da bunları düşünmekti. Bakmayın bana öyle. Dünya yansa ve o an önüme yakışıklı birisi çıksa hemen saçımı başımı düzeltirim. Öyle bir beklentim olduğundan değildi ama nedense tüm bunlar bana çok önemli geliyordu.

''Dilini mi yuttun?''

''Bana mı diyorsun?'' dedim hızlıca kendimi toparlayarak. Eee ne de olsa karşımda ki pos bıyıklı kantinci amca değildi...

Kibar kibar güldü...

Kibar mı?

İyi de bu çocuğun ergen bir erkek olduğunu düşünürsek böğürerek gülmesi gerekmez miydi? Diğerleri tam da öylelerdi çünkü...

''Bu senin, dün kantinde düşürdün ama fark etmedin.''

''Benim mi?'' dedim uzattıklarını alırken.

''Evet dün kantinden apar topar çıkarken test kitabının içinden düşüverdi.''

''Düşümü verdi?''

Söylediğine anlamsızca sırıtırken çocuğun yüzündeki gülüş aniden soldu. Aferin Zehra ne salak birisin! Çocuk sana notlarını getirmiş sen neler diyorsun...

''Teşekkür ederim'' dedim biraz fazla yüksek sesle ''Yokluğunu fark etmemiştim bile. Yani tabii ki getirdiğine mutlu oldum önemsiz falan değillerdi yani... Ben sadece biraz dalgınım sanırım.'' Sonlara doğru sesim giderek azalmıştı.

''Önemli değil!'' dedi kibarlığından pek bir şey kaybetmeden ama cidden bozulduğunu anlamıştım!

''Aynı sınıfta mıyız?'' dedim sırf konuyu değiştirmek için

''Evet,'' diyerek sustu ama baktı ki öylece susuyoruz devam etti ''İsmim Ceyhun.'' dedi sonunda eski haline dönmüştü hani şu yüzünün güldüğü.

''Bende,'' dedim ama sözümü kesti ''Biliyorum Zehra. Hani şu yeni gelen sınıf birincisi kız!'' bu sefer yüzü düşen bendim çünkü böyle anılmak istemiyordum. Rekabet etmek istemiyordum. Bundan sıkılmıştım. Sırf annemle babamın zoru yüzünden bu durumdaydım. Bunu söyleyemiyordum bile çünkü şımarık yaftası yiyeceğimden şüphem yoktu. Fakat boşunaydı çünkü gidip tüm sınıfın önünde o aptal Vedatla iddiaya girmiştim.

''Yanlış bir şey mi söyledim?'' dedi kaşlarını çatarak.

''Tek vasfım ders çalışmak değil.''

''Ben öyle demek istemedim ki? Sınıfta olan olaya atıf yaptım sadece.''

Büyük ihtimalle yersiz bir laf etmiştim ama bu konu cidden canımı sıkıyordu. Cevap vermedim. Başımı salladım ve arkamı dönüp merdivenlerden inmeye başladım.

Son sınıf olduğumuz için derslere girmezsek öğretmenler sıkıntı etmiyordu. Kütüphanede ders çalıştığımızı falan düşünüyorlardı sanırım. Bu işlerine geliyor olmalıydı. Bu yüzden sadece öğle arasında değil tüm öğleden sonrayı gizli yerimi temizlemeye ve orada vakit geçirmeye ayırabilirdim.

***

Kantine uğrayıp birkaç şişe su aldım ve bulduğum boş bir kovanın içine döküp getirdiğim bezle her yeri silmeye başladım. Aslında bir süpürge olsa daha iyi olurdu diye düşündükten sonra etrafı gezmeye başladım. Cidden burası bir yığın eşyayla doluydu. Eski ama hala kullanılabilir olan süpürgeyi bulmam da çok uzun sürmedi. Yerlere biraz su döktüm ki tozlar uçuşmadan her yeri süpürebileyim. Yarım saat sonra yer neredeyse tertemizdi. Zor olmuştu ama sonunda başarmıştım!

Eski bir tahta sırayı çekiştirip odaya soktum, bunun üzerinde istersem ders çalışırdım istersem kitap okurdum. Otururken daha rahat olması açısından tahta sıraları değil de kumaşı yırtıkta olsa kullanılabilir bir sandalyeyi tercih ettim.

''Bayaaaa yumuşak!'' dedim kendimi üzerine atarken ama her yerde tozlar uçuşmaya başladı. ''Ve oldukça kirliiii'' dedim elimle ağzımı kapatarak. Bir saat sonra işim tamamen bitmişti ama bende bitmiştim. Telefonumdan bir şarkı açıp sıranın üzerine koydum, artık kendimi tamamen yunan mitlerine, yaratıklarına ve tanrılarına vermeye hazırdım. Ama keyfim çokta uzun sürmedi. On beş dakika sonra kapı gürültüyle açıldı, koridordan gelen ışık gözlerimi kamaştırdı. Ortamın loş ışığına alışan gözlerim acıyla kısıldı.

"Anam bismillah!"

Karşımda elli yaşlarında üstünde mavi bir önlük bulunan bir amca duruyordu. Amcanın elinde patlamış iki tane voleybol topu vardı.

"Kız ne arıyorsun sen burada?"

Üzerimdeki şok biraz olsun geçer geçmez kaykıldığım yerden toparlanıp gerindim.

"Test çözmek için sessiz bir yer arıyordum baktım burada kimse yok..."

"Olmaz ama öyle kütüphane ne diye var hem müdürüm görürse kızar bana yavrum."

"Siz kimsiniz?"

"Eh, beni tanımıyorsan ne diyeyim ben!"

"Ben bu okulda yeniyim."

"Çık bakalım sen biraz şöyle aydınlığa da bir yüzünü göreyim."

Kapıya doğru yürürken karşımdaki adam da bir iplik yardımıyla boynuna geçirdiği gözlüklerini tekrar gözüne takıp beni incelemeye başladı.

"Sen şu Ankara'dan yeni gelen kız Zehra değil misin?"

"Aaa nereden bildiniz?" diye sordum saf saf.

"Okula yazıldığın gün ben seni gezdirdim ya yavrum... Ben Ziya yani Laz Ziya. Okulun temizliğiyle ilgileniyorum."

"Laz Ziya mı? Hani şu Kurtlar Vadisi'nde olan Ziya gibi mi?"

"E, tabi. Benim adım Hep Ziya'ydı. Bir de laz olunca öyle anıldım yıllardır. Kurtlar Vadisi'nin senaristi bizim köydendi zaten. Benden esinlenmiş aklınca."

"Nasıl ya?" Kafam iyice karışmıştı. Bir yandan güzelim mitoloji kitaplarına dalmış diğer yandan kulağımda en havalı müziklerle kendimden geçmişken şimdi karşımdaki bu adamın benimle dalga geçip geçmediğini anlamaya çalışıyordum.

"Ne nasıl ya?" adam gözlüklerini tekrar boynuna indirip elindeki patlak topları büyük bir gürültüyle arkamda duran eşya yığınının arasına fırlattı.

"Kurtlar Vadisi'nin senaristi kim ki?"

"Osman Sınav."

"İyi de Osman Sınav yönetmen değil mi?"

"Osman Sınav'dan bana ne kızım? Sanki her yıl Altın Portakal'a davet ediliyorum..."

"Ama siz az önce demediniz mi..."

"Kadir Amca!"

İçeriye iki kişi girince susmak zorunda kaldım. Ya buranın yol geçen hanı olması değil sessiz bit yer olması gerekmiyor muydu?

"Hah biz de seni arıyorduk."

Efsun'u karşımda görünce çok şaşırdım. Ama daha çok şaşırdığım şey Ziya Amca'ya Kadir Amca diye seslenmesiydi!

"İyi de o Ziya Amca..."

"Ayyyyy!" Efsun bayılacak gibi başını tutup sendeledi "Sıktı ama Kadir Amca yine mi aynı hikaye!"

"İyi de yalan atmıyorum ki kızım! Adım Ziya hem de Trabzonlu'yum."

"Yalan atıyor," dedi Efsun bıkkın bir tavırla "Her yeni gelen öğrenciye aynı hikayeyi uydurur. İlk başta bizi de böyle kandırdı. Laz Ziya'ya çok özeniyor. Ayrıca Kurtlar Vadisi ilk doksan yedi bölümün hastası. Ne zaman boş kalsa izler."

Kadir Amca'nın omuzları çökmüştü ki telefonunun akıl almaz derecede yüksek çıkan melodisi hepimizi sıçratınca o da canlandı ve kaçar gibi yanımızdan ayrıldı. Kadir Amca uzaklaşsa bile telefonunun melodisi hala kulaklarımıza çalınıyordu.

"Irmağının akışına ölürüüümmm Türkiyemmm..."

Gülüşümü bastırmak istesem de kendimi tutamayıp kıkırdamıştım. Benim gülüşümle birlikte Efsun'da kıkırdadı. Ama aniden gülüşünü söndürüp gözlerini ciddileştirdi! Tam bir deliydi!

''Ciddi bir konu için buradayım!''

"Bu kadar önemli ne olabilir ki?"

"Seninle resmen tanışamamıştık. Ben Efsun." dedi kız uzun saçlarını tek omzunda toplayarak.

''Bende Zehra!'' dedim en doğal halimle.

''Senden rica edeceğim bir konu var. Bak ben Vedat gibi rekabetçi bir ruh hastası değilim!'' Gözlerimi devirdim...

''Tamam tamam, düzeltiyorum. Sadece Vedat'a karşı öyleyim! İşte bu yüzden yardımına ihtiyacım var. Bana ders çalıştırmanı istiyorum. Özel ders gibi düşünebilirsin.''

''Özel der mi?''

''Annemlerin ayarladığı salak bir çocuk bana ders veriyor ama işi gücü flört.. Hem o kadar yakışıklı ki benim de işime gelmiyor değil. Kendisi üniversite birinci sınıf. Mühendislik okuyor. Her neyse konumuza dönelim. İşte bu yüzden senin de bana özel ders vermeni istiyorum. Çok eksiğim var. Sen hangi konuyu çalışırsan ben sana uyarım yeter ki seninle birlikte ders çalışmama izin ver. Tüm bunların karşılığında yarı haftalığım senin!''

''Para istemem!'' dedim aniden atılarak. ''Her hafta bana istediğim bir kitabı al yeter. O zaman sana ders veririm. Hem bana uymak zorunda değilsin. Ben tüm konuları bitirdim seninle birlikte tekrar yapabilirim!''

Efsun aniden üzerime atılıp bana sarılınca ne olduğumu şaşırmıştım!

''Dur sakin ol! Vallahi boğacaksın beni!''

''Senle varya çok eğleneceğiz! Yarın sana annemin yaptığı börekten getiririm. Burada öğleden sonra ders çalışırız. Ben bir program yaparım. Sonra seni kesin annemlerle tanıştırmam lazım çünkü senin gibi zeki birini yanımda görmeleri benim için de çok iyi olur.''

Efsuna ters ters bakınca duraksadı.

''Ya seni kullanıyor falan değilim. Bakma bana öyle. Annemler ders çalıştığıma inanmıyor. Sen çalıştığıma şahit olacağın için benim kurtarıcım gibi olacaksın.''

Omuz silkince inandığıma ikna oldu ve devam etti.

''Yarına görüşürüz! Ve bir an önce şu sınav günü gelsin istiyorum. Sırf Vedat'ın yüzünü görebilmek için. Senin tipinden belli kesin onu ezip geçeceksin...''

Efsun yanımdan ayrılırken bir süre öylece kalakaldım. Bu bugün olan ikinci garip olaydı. Ben normalde böyle şeyleri asla kabul etmezdim ama ne olduysa olmuştu işte. Başıma bela almıştım. İçimde ki his hiç de iyi şeyler olmayacak diyordu. Tamam şu yarış olayı oldukça heyecanlıydı ama başımda zaten bir sürü bela vardı ne diye bulaşmıştım ki? Ayrıca Efsun denen kız haddinden fazla hareketli birisiydi. Ben genelde ya ders çalışan ya da kitap okuyan kızdım!

Hayat diğer ayağıma da çelme taktı ve beni iki dizimin üzerine düşürdü. İçimden bir his çok yakın bir zamanda sırtıma da bir tekme atacağını ve beni yüzüstü düşüreceğini söylüyordu.

Loading...
0%