Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@mervesenahikayeler

Heryer karanlık...
Pûr nur o mevki...
Mağrip mi yoksa makber mi Yarab...
Mağrip mi yoksa makber mi Yarab...

Acı çok acı bir ses. Kulakları tırmalayan, insana varoluşunu sorgulatan, içleri titreten ve sinirleri harap eden bir ses.

Alarm sesi...

Birine uyanması gerektiğini hatırlatmak için bulunmuş olan alarm...

Ve sabahları uyanmak istemeyen ben...

Ya kardeşim uyanmak istesek uyanırdık değil mi? Ne o başımızda bik bik... Gittim kuş cıvıltısına kadar yaptım şu alarm sesini ama asla sevemedim. Sevilecek bir yanı yok ki meretin. Bende baktım bu böyle iç gıcıklayıcı bir şey gidip halet-i ruhiye me uyan Makber eserini aldım zil sesi yaptım...

Madem gençliğimin baharını bu şekilde geçiriyorum yasını da ben tutarım en delikanlı halimle.

Yatağın içinde vücudumu kıpırdatıp alarma uzanmaya çalışırken yemin ederim o elin kolun ne şekiller aldığını birisi görse alır beni hoca hoca gezdirir bunun içine bir şeyler kaçmış diyerek. Yazık anneciğimin bile beni zaman zaman yadırgadığını görebiliyorum. Ben sürünerek komodinin üzerindeki alarma uzandığım sırada buz gibi olmuş bedenimin zaten ucunda duran son yorgan parçası da benden kopup kendini kurtarmıştı.

''Git git...'' dedim arkasından pis pis bakarken ''zaten beni gelen vurmuş giden vurmuş. Sende kop git benden ve asla görevini de yapma. Yorgan diye aldık halı çıktı mübarek. Ha bire kendini yerlere atıp duruyor.''

Yatakta sırt üstü uzanıp derin bir iç çektim ve sabahın köründe ne kadar ışık girebilirse içeriye o ışıkla birlikte tavanda asılı duran ampule baktım. Etrafında kendini sarıp sarmalayacak bir avizesi yoktu. Neden mi? Çünkü bu eve yeni taşınmıştık ve bırakın avize takmayı evi bile henüz yerleştirememiştik. O kadar ani olmuştu ki zaten geçen son birkaç aydan da hiçbir şey anlamamıştım. Zaten yeterince zor olan hayatıma inen yeni ev, yeni mahalle ve yeni okul şokunu atlatmam fazlasıyla zor olmuştu. Bakmayın şimdi şıp diye bir cümlede söyleyebildiğime. Bu acıların toplamı eşittir evrendeki tüm acı dolu şarkılar toplamına eşit durumda. Dikkatinizi çekerim Türkiye demiyorum yani hem Yıldız Tilbe, Müslüm Baba, Orhan Ölmez acıları hem de Adele, Lana Del Rey gibi şarkıcıların acılarından bahsediyorum.

''Aaa'' dedim kendi kendime sesli bir şekilde ''e benim dünyam iki ülkeyi geçemedi ya... Yok mu Hindistan'dan falan da birkaç bildiğim şarkıcı...'' küçük çok küçük bir an daha düşünüp sırıttım. ''Hindistan'da Müslüm baba ne arar be. Olsa olsa İsmail YK vardır orada şapur şupur misali.''

Ben yatakta dünyayı değiştirebilecek buluşlarımı düşünürken bir öğürme sesi geldi ki sormayın. Yattığım yerde zıpladım. Daha sonra da sesin sahibini çok iyi bildiğimden banyomuza pardon ''yeni banyomuza'' doğru bir koşu kopardım. Babaların babası babam kıpkırmızı gözlerle banyonun önünde elleri belinde bekliyordu.

''Günaydın'' dedi beni görünce ''sana da inşallah'' diyerek karşılık verdim ''bizim sultan maşallah alarmdan daha kuvvetli. Değil bizi mahalleyi uyandıracak. Zaten kimseyi tanıdığımız yok burada artık bizi gösterirken bak şu öğürüklü ev diye gösterirler.''

''Zehra maşallah cidden ayılmışsın sabah sabah çenen yine yerinde. Git de annene bir bardak su getir.''

Mutfağa doğru giderken söylendim.

''Bana ne ya anamın karnında ki getirsin suyu da. Hem kusturuyor hem suyunu da biz getiriyoruz. Hani küçük kardeş çok kullanışlıydı, tüm işlerimi ona yaptıracaktım. Kandırdınız beni! Ama oh olsun size! Beni yerimden yurdumdan ettiniz şimdi oynayıp durun böyle!''

''Zehra, hadi!'' diye babam içeriden bağırınca daha fazla oyalanmadan su şişesini kaptım.

''Bardak?'' diye sordu babam suyun kapağını açıp anneme uzatırken ''kolide olduğu için bulamadım.'' Diye cevap verdim. Hay vermez olaydım. Annemin horon tepen hormonları anında devreye girmişti.

''Allahım bana yardım et! Nasıl yapacağım ben tüm bunları! Bir başımayım, hamileyim, zaten işsizde kaldım.'' Annem hemşire olamamıştı ama açıktan okuduğu üniversite sayesinde yıllardır muhasebecilik yapıyordu. Ta ki çocuk yapmaya karar verip işi bırakana kadar.

Babam ağzını ''aa'' dermiş gibi açmış anneme korkarak baktıktan sonra araya girdi.

''Işıl sakin olur musun biraz? Annemler bir saate gelecekler. Hem ne dediler yardım için bir kadın da getireceklermiş. Ayrıca sen işsiz kalmadın çıkmak zorunda olduğun için çıktın. Olayı dramatize etmek yerine tadını çıkarsan. Anlıyorum ama...''

Babam lafını bitiremeden annem tekrar feryat figan ağlamaya devam etti.

''Şimdiden benden bıktın. Olayı dramatize ediyormuşum. Laflara bak. Erhan sen bir ay önce ki adam değilsin... Hani bu çocuk çok darklı olacaktı! Kandırdın beni dimi...''

''Haydin size kolay gelsin. Eee malum benim okulum var. Zaten yeniyim herkesin gözü üzerimde, geç kalmak olmaz değil mi?'' diyerek sıvışmak için hamle yaptım.

''Zehra kızım gelsene buraya bak annen iyi değil.'' Diyerek benden medet bekleyen babamı çalımlayan annem babama gol atarak onu bozguna uğratmıştı.

''Ben mi iyi değilim Erhan, ha ben mi? Birde el kadar çocuktan beklenti içerisindesin. Çocuk okulum diyor istikbalim diyor senin yaptığına bak.''

''Aynen de öyle diyorum anne... İstikbalim...''

''Git kızım hazırlan sen bende sana sandviç yapayım bu hamile halimle.''

''Tamam. Tamam.'' Dedi babam en sonunda daha fazla dayanamayarak. ''Özür dilerim hayatım aynen ben kötüyüm. Sen kusuruma bakma. Lütfen sen yatıp dinlen de bende gidip güzel kızımıza kahvaltısını hazırlayayım.'' Gözlerinden ateş çıkarken bana bakıyordu. Kaç kızım Zehra yoksa baban seni ateşinde kavuracak.

Odama gidip sabah kaosundan uzaklaşınca derin bir nefes aldım. Yeni okul formam dün anneannemin ütüleyip koyduğu yerde olduğu gibi duruyordu. Pijamalarımı çıkarıp üniformamı üzerime geçirdim. Diğer okulumda formam yoktu. Daha doğrusu bu yıl yeni karar verilmişti. Yeni gelmiş olan bu yönetmeliğin tadını sadece bir ay çıkarabilmiştim. On bir yıllık eğitim hayatımda sere serpe okula gitme hayalimde böylece suya düşmüştü. Yaşadığım geçen ayı da zaten ben hatırlamıyordum.

Sırt çantamın içine bir defter, bir okuma kitabı ve bir test kitabı 'eee mecbur tabii sınav belası başımızdayken ekmek arası test kitabı yesek bile az gelirdi' bir de kalemliğimi atarak odamdan çıktım. Bileğime taktığım tokayla saçımı bağlamaya bile fırsat bulamamıştım. Kapıya yönelmiş tam açacakken babam beni yakaladı.

''Nereye kaçıyorsun öyle sessiz sessiz?''

''Ne kaçması baba'' dedim hazır ol da dururken ''okula gidiyorum müsaadenizle.''

''Al şu yirmiliği. Annene kahvaltı hazırlamadı babam falan da deme sakın eve geldiğinde. Mutfak birbirine girmiş. Annen orada ağlıyor onu sakinleştirmeye çalışıyorum. Git kendine poğaça falan alıp ye.''

''Oldu babacığım. Teşekkür ettim. Annem sana emanet. Dikkat edin. Kolay gelsin. Çıldırmamaya çalış....'' Diye devam ederken babam çat diye kapıyı yüzüme kapatıp arkasından benim duyabileceğim şekilde ''akşama gel sen görürsün'' diyerek beni tehdit etmeyi ihmal etmedi.

 

 


***

''Bela bela üzerine geliyor arkadaş! Sabah sabah okula gittiğimiz yetmiyor birde daha doğmamış bebek için geriliyoruz. Sanki sınav canımı almaya yetmiyor gibi!''

Yolda giderken tekini taktığım kulaklığımdan coğrafya notları dinliyordum. Keşke biraz daha az takıntılı birisi olsaydım da müzik dinleyebilseydim ama maalesef bu benim için mümkün değildi. Bu sınavı kazanmam gerekiyordu.

Yolda gözüme çarpan bir taşa vura vura okulun önüne kadar gelmiştim bu arada dağların denizlere paralel olduğunu bininci kez dinliyordum. Yok iğneli ağaçlar yok sıcak hava yok fön rüzgarları.

İç sesim sinsice fısıldadı ''boşuna çalışıyorsun Zehra! Sen daha alfabeyi aklından tekrar edemezsin!''

''Seni edepsiz!'' dedim hırslı bir şekilde bu sırada merdivenleri çıkıyordum.

''Bana mı dedin?''

Sesin geldiği yöne dönünce bana bakan kocaman kahverengi gözleri gördüm. Bu Ceyhundu.

''Nasıl nasıl?'' dedim yine en aptal halimle. Ay iyi ki sabah dudak kremini sürmüştüm. Evet evet şu kirazlı olandan. Hani tüm ergen kızlarımızın ilk makyaj ürünü olandan bahsediyorum.

''Sen iyi misin?''

''İyiyim sen nasılsın?''

''Emin misin?''

''Çirkin mi gözüküyorum?''

''Anlamadım?''

''Neyi anlamadın Ceyhun?''

''Zehra sen cidden kafamı karıştırıyorsun ya!''

''Benim ne suçum var yahu! Senin ne konuştuğun belli değil''

Bu saçma konuşmayı yaparken sınıfa gelmiştik.

''Sen bana bir şey mi diyecektin?''

''Efsunla ders çalışacakmışsınız. Birbirinize eksiklerinizi tamamlamak konusunda yardım edecekmişsiniz!''

''Efsun bana mı yardım edecekmiş?''

''Evet!'' dedi Ceyhun kaşlarını çatarken.

''Aslına bakarsan yardım isteyen oydu. Ne diye ben ondan yardım bekleyeyim ki! Ben sınıf birincisiyim.''

Ceyhun önce kaşlarını çattı ama daha sonra güldü.

''Hani böyle anılmak istemiyordun!''

''Ama...'' desem bile cümlemi tamamlayamamıştım. Efsun sınıftan içeri girer girmez yanımıza geldi.

''Günaydın kankaaa!'' Efsunun başta bana değil Ceyhun'a söylediğini sanmıştım ama o tam olarak bana seslenmişti. Başta gerilsem de karşılık vermemek daha ayıp olacaktı.

''Günaydın'' dedim yumuşak bir tonda.

''Eee bugün birlikte çalışıyor muyuz?''

''Anlamadım?'' dedim gerçekten anlamamıştım.

''Bende tam sana onu söyleyecektim. Eğer sizin içinde bir problem yoksa bende size katılabilir miyim?''

''Ders için?'' dedim sorgulayarak!

''Eğer istemiyorsan sorun değil'' dedi Ceyhun üzgün bir şekilde

''İstemiyorum!''

''Nasıl yani?'' bunu söyleyen Efsundu. Gözünü Ceyhun'un üzerinden alamıyordu. Gözlerinde gördüğüm şey hayal kırıklığı mıydı? Ayy Efsun Ceyhun'a neden öyle bakıyordu?

''nasıl bakıyor? aşık gibi mi?'' bunu söyleyen o kahrolası iç sesimdi... Anında panik oldum ve daralan göğsüme giden elimi durdurmaya çalıştım.

''Yani öyle demek istemedim!''

''Sorun değil'' diyen Ceyhun gerçekten çok üzülmüşe benziyordu. Yoksa o da mı Efsundan hoşlanıyordu? Lan yoksa beni kullanacaklar mıydı?

''Yok yok sen beni yanlış anladın!'' dedim panikle kendimi açıklamaya çalışırken.

''Ne diye öyle dedin o zaman?'' pis pis Efsun'a bakıp göz devirdim.

''Ben öyle çok kalabalık çalışamıyorum eğer ayrı çalışmayı kabul edersen seninle de ders çalışabilirim.''

Ceyhun uzun uzun baktı.

''Bak inanayım mı? Yani benden rahatsız oluyorsun gibi geldi çünkü!''

''Uzatma istersen. Eğer kabul ediyorsan böyle yoksa da herkes kendi yoluna.''

''Neden üçümüz çalışamıyoruz pardon?''

''Çünkü ben ve keyfimin kahyası öyle istiyor. Eğer yalnız çalışmaya meraklıysanız ikiniz çalışın.''

Efsun tam bana cevap verecekken sınıfa Vedat girdi ve burnu havada tavrıyla birlikte sırasına geçip oturdu ama kulakları bizdeydi.

''Ne o? Ders mi çalışacaksınız? İsterseniz ben size yardım ederim!''

''Niyeymiş o?'' dedi Efsun ''Bildiklerimizi de unutalım istiyorsun herhalde.''

''Geççç bunları prenses geçççç! Sen gidip tırnaklarını falan törpüle.''

''Beni çileden çıkarma Vedat vallahi girişicem bak sabah sabah!''

''Gel bakalım kolaysa!''

Efsun tam kollarını sıvayıp Vedat'a doğru yürüyordu ki Ceyhun müdahale etti.

''Saçmalama istersen Efsun. Vedat'la bir mi olacaksın?''

Kollarımı birbirine dolayıp kaşlarımı çattım. Neydi bu şimdi? Bunlar ciddi ciddi hoşlanıyorlar mıydı? Ayrıca böyle bir şey varsa bile bu benim ne diye sinirimi bozuyordu ki? Arkamı dönüp sırama yürüdüm.

Onlarla ilgilenmeyi kesmiştim. Zaten konuşmamız yarım kalmıştı ki büyük ihtimalle Ceyhun zaten kabul etmeyecekti. Efsun olmadıktan sonra ne anlamı vardı ki... ''Aptallar'' dedim ağzımın ucuyla ''gidip o tatlı aşkınızı başka yerde yaşayın.'' Benim canıma minnetti zaten. Tek başıma olmak en iyisiydi. Boş vakitlerimde kitap okurdum. Başkasını çalıştırmakla uğraşamazdım.

Sınıfa öğretmen girince kavgaları yarım kalmıştı. Ama ne kavgaları ne de aşkları umurumda değildi...

Evet doğru duydun...

Aşk...

****

 


Öğlene kadar olan tüm derslere girmiştim ve öğle arası olur olmaz anında kendimi sığınağıma atmıştım. Normalde şu an Efsunla ders çalışıyor olmamız gerekiyordu ama o Ceyhunla aşna fişne yapmakla meşguldü....

''Ulan zaten hayat ne zaman garibana kucak açmış ki? Bize ancak gelen geçen vursun geçsin!''

Gözümün önünde bir gölge berilince çığlığı koyuvermiştim.

''Manyak mısın sen be?'' Bu Ceyhundu.

''Kendi kendine konuşan sensin ama manyak ben oluyorum öyle mi?''

Kitabımı sertçe sıraya çarpıp kötü kötü baktım.

''Neden geldin buraya? Ayrıca ben burası gizli bir yer olur sanıyordum. Tam aksine fazla kalabalık olmaya başladı!'' bunu oldukça imalı bir şekilde söylemiştim. Ona çok kızgındım. Neden bilmiyordum ama kızgındım işte.

''Efsundan rica ettim sırasını bana verdi. Daha doğru o Vedatla sabah bitiremediği kavgayı bitirecekmiş o yüzden gelemeyecek. Bu yüzden ilk özel dersin benimle olacak gibi duruyor.''

''Nasıl yani?'' dedim şaşkınlıkla ''Sen kabul ettin mi?''

Yanıma bir sandalye çekerken gülümsedi. Öfff nasılda tatlıydı. Gamzesi mi vardı? Yoktu be bence ben öyle görmüştü.

''Unutma ki sana ben teklif etmiştim. Yani sen şartlı da olsa ders çalıştırmayı kabul ettin. Yani vazgeçmediysen ben varım.''

''Yok yok! Vazgeçmedim. Neden vazgeçeyim ki!''

''Tamamdır o zaman.''

''Eee ne çalışacağız?''

''Bilmem ben bütün konuları bitirdim eğer senin aklına takılan bir konu varsa söyle üzerinden geçelim.''

''Aslında Geometri çalışsak hiç fena olmaz. Oldukça kötü durumdayım.''

''Hangi konuyu çalışmak istersin?'' dedim enerjik bir şekilde. Bu sırada kağıt ve kalem çıkarıyordum. Sanki az önce karalar bağlayan ben değil gibiydim. Belki de yanlış anlamıştım. Belki de Ceyhunla Efsun sadece arkadaştı.

''Bence baştan başlayalım. Ne de olsa önümüzde kocaman aylar var!''

Ceyhun gülünce dayanamadım ve bende gülümsedim. Allahım neydi bu böyle? Başım mı dolanıyordu? Midem mi bulanıyordu? Neler oluyordu bana öyle? Kahverengi gözleri neden bana bu kadar tatlı geliyordu?

''Başlayalım!'' dedim ama sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Daha güçlü çıkması için kendimde güç bulamıyordum. Sandalyesini iyice yanıma yaklaştırınca burnuma inanılmaz güzel bir koku gelmişti!

''sakın bayılayım deme!'' iç sesim bile bu sefer benden yanaydı. Ceyhun onun bile başını döndürmüştü belli ki!

''Eee'' dedi Ceyhun ben öylece bakarken ama saniyeler geçtikçe daha farklı bakıyordu.

''Şimdiiii...'' dedim uzatarak ama devamı yoktu. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu.

''Aklın mı karıştı?'' dedi biraz daha yaklaşarak...

Hadi kızım Zehra! Kendine gel! Topla kendini!

''Yoo. Ben gayet iyiyim! İstersen açı konusuyla başlayalım.''

Başımı önümde ki kağıda indirip renkli bir kalemle başlık attım. Kalemi kağıda sürer gibi değildim sanki gök yüzünde süzülüyor gibiydim. Bir şeyler oluyordu ama neler olduğunu anlayamıyordum.

Saçlarım gözümün önüne gelip duruyordu birkaç sesli üflemeyle birlikte çekmeye çalışıyordum. Normalde gevşeyen tokamı düzeltirdim ama önümdeki işi bırakırsam sanki bir daha dönemeyecektim. Ellerim titriyordu!

Ne hallere düştüm lan! diye kendi kendime söylenip duruyordum ama bir anda yer ayaklarımın altından kaydı.

Ceyhun ikinci sınıf romantik komedi filmindeymişiz gibi o çok bilindik sahneyi yaptı. Yani önüme düşen saçlarımı alıp kulağımın arkasına sıkıştırdı.

BU ÇOCUK NE ARA BU KADAR YAKIN OLMUŞTU?

AYRICA BU GÖZLER NEDEN BU KADAR İRİ VE GÜZELDİ?

''Şimdi daha iyi!'' dedi yumuşak bir şekilde.

Ben öylece bakakalmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bu hareketler hiç benlik değildi. Ben Zehraydım. Zehra Güneş. Hani şu çok ders çalışan ve manyak gibi kitap okuyan oldukça klasik olan kız bendim!

O an ne olduğunu anlamamıştım bunu çok daha sonra fark edecektim ama iki dizimin üzerine düştükten sonra sırtıma gelen tekme tamda bu anda olmuştu.

Ceyhun'a aşık olmuştum!

Bunu fark ettiğim anda hayat beni sırtımdan itti ve kendimi yüzüstü yerde buldum.

Bu canımı çok acıtacaktı!

Loading...
0%