Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@mervesenahikayeler

''Yapamıyorum!!!''

''Efsun biraz sakin olur musun? Daha çalışmaya başlayalı bir saat bile olmadı!''

''Senin tuzun kuru tabii!''

Elimde tuttuğum kalemi hırsla yere vurdum.

''Bak eğer benimle zıt gideceksen bu ders işi kalabilir...''

''Tamam be kanka... Sende hemen kızıyorsun.''

Efsun bana Shrek'teki kedi gibi alttan alttan bakıyordu ve bu kesinlikle işe yarıyordu. Tamam sinir bozucu bir yanı vardı ama gerçekten bir tarafı çok masumdu.

''Hadi gel baştan başlayalım. Ama anlamadığın anda bunu belirt ki boşu boşuna ilerlemiş olmayalım.''

Efsun usluca başını salladı ve bende dağılan saçlarımla beraber dikkatimi de topladım. Bunda Efsun'un evden getirdiği ve annesinin yaptığı patatesli gözlemelerin de büyük bir rolü vardı. Yerken tuhaf tuhaf sesler çıkarmamak için kendimi tutuyordum resmen.

Bir saat kadar ara vermeden çalışmaya devam ettik. Efsuna'a kızmam işe yaramışa benziyordu çünkü bu sefer daha dikkatliydi. Ayrıca sorduğum küçük sorulara da doğru cevap veriyordu.

''İyisin!'' dedim motive eden bir tonda.

''Değilim...''

''Anlamadım?''

''Daha bir saat oldu. Konunun başındayız. Erkenden sevinmemek gerek.''

''Efsun sen manyak mısın? Konunun başını anlamıyor da olabilirdin. Konunun başını anlamazsan ortasını hiç anlamazsın hele hele sonunu hiç getiremezsin. Sonra ne olur? Konuyu anlamamış olursun.''

Efsun geriye yaslanıp kollarını bağladı.

''Özgüvensizlik yapıyorsun. Birazcık kendine güvenir misin?''

''Özgüvensiz değilim ben!''

''O zaman ne diye kendini küçümsüyorsun ki?''

''Senin için söylemesi kolay!''

Çizgi film karakterleri gibi gözlerimin çizgi haline geldiğinden ve ağzımın kocaman olduğundan emindim.

''Yineee yaptın işteeee!''

''Tamam be bağırma!''

Oturduğum sandalyeyi geriye itip ayaklandım.

''Küstün mü?''

''Çocuk değilim!''

''Kanka valla kusura bakma. Bunlar hep sınav gerginliği. Yoksa seni kıskandığım falan yok.''

''Öyle bir şey yapıyorsun demedim. Gergin olduğunun farkındayım.''

Efsun gergin, hiperaktif veya biraz asabi olabilirdi ama kıskanç birisi asla değildi. Bunu gözlerine bakan kolayca anlayabilirdi.

''Nereye o zaman?''

''Kantine gideceğim. Bir şey ister misin?''

Efsun akıllı bir çocuk gibi başını hayır dercesine salladı.

Üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldim. Öğleden sonra yapılan derslerinin bitmesine bir saat kalmıştı. Çok acıkmıştım. Canım devasa şekerli şeyler çekiyordu. Ve çilekli! Çilek benim hassas noktamdı.

Koşa koşa kantine gittim ve sakin olduğunu görünce sevindim. Sıra yoktu. Zaten kocaman kantinde sadece üç beş kişi oturuyordu.

''MERHABA!'' dedim ama sanırım biraz fazla bağırmıştım.

''Hahh geldi bizim deli kız!'' bu pos bıyıklı kantinciydi. Dediğini duymamış gibi yaptım fakat aslında bu hoşuma gitmişti. Okulda ikinci haftamdı ve birilerinin beni kabullenmiş olması gerçekten içime su serpiyordu.

''Abi çilekli topkek, çilekli süt ve çilekli bisküvi alabilir miyim?''

''Çilekli su da vereyim mi abisi?''

''Anlamadım?''

Pos bıyık bana söylediklerimi verirken ben kaşlarımı çatmış ona bakıyordum.

''Ne yapacaksın kız bu kadar çilekli şeyi?''

''Yicemmm!'' dedim uzatarak.

''Ağır gelmesin!''

''Gelmez pos bıyık gelmez! Sen bu bünyenin yediklerini bilsen bunun ne kadar hafif olduğunu anlarsın.''

''Ne dedin sen?'' sırıttım.

''Pos bıyık dedim. Sen bana deli kız derken oluyor da ben sana neden pos bıyık diyemiyorum?''

Önce şaşıran kantince daha sonra kahkaha attı!

''Demek pos bıyık! Öyle olsun bakalım.''

Aldığım zaferle omuzlarım kalkarken parayı ödedim ve abur cuburları kucaklayıp Efsun'un yanına dönmek için hızlı hızlı hareket etmeye başladım. Fakat o kadar acıkmıştım ki keki bekleyemeyip yiyecektim sanırım. Paketi bir hışımla açtım ama daha ağzıma götüremeden birisi bana çarptı. Kek de olduğu gibi yere kapaklandı! O mükemmel jölesi pisliğe bulanmıştı.

''Yaa ne yaptın sen?''

''Özür dilerim!''

Kafamı kaldırır kaldırmaz bana çarpanın Ceyhun olduğunu gördüm. ''Hadi yine iyisin... Tam bir romantik komedi'' bunu söyleyen iç sesimdi ama ona hızlıca düşünce yolu ile karşılık verdim. ''Kes sesini! Ayrıca bizden olsa olsa ibretlik töre dizisi olur. İki kadın bir adam misali...''

''Önemli değil!'' dedim ve kaçacakken Ceyhun bunu yapmama izin vermedi.

''Nereye?''

''Efsun'la ders çalışıyoruz.''

''Anladım. Efsun'a söyler misin mesajlarına baksın.''

Ne söyleyecektim?
Ulan son çıkarımlarıma göre Efsun'la bunun arasında hiçbir şey yoktu! Bu çocuk bana tatlı tatlı bakmamış mıydı? Hatta ben hayali gamzesi olduğunu bile görmüştüm! Şimdi nasıl olur da bana bunu söylerdi. Bak ciddi ciddi töre dizilerine bağlayıp ''Bizim töremizde bu yohhturrr!'' diye bağıracaktım.

''Söyleyemem!''

''Neden?'' Ceyhun şaşkın şaşkın bakıyordu.

''Nerede olduğunu bilmiyorum da ondan. Git kendin bul!''

''Zehra sen iyi misin? Az önce dedin ya yanına gidiyorum diye.''

''Vazgeçtim.''

''Hay Allahım! Kek yüzünden mi sinir oldun bana? Altı üstü çilekli bir kek. Gidip alırım.''

''Senden kek isteyen olmadı. Altı üstü çilekli bir kekmiş! Benim kekim olsa olsa çileli olur! Bakma bana öyle iletiriz sevgili Efsun'a pek önemli mesajını...''

Çalımlı çalımlı arkamı döndüm ve sinirle soluyarak ve söylenerek alt kata indim. Kesin ben yanlış anlamıştım! Bu çocuk kesin Efsun'dan hoşlanıyordu.

''Eyy Allahım neden bana böyle bir çile nasip ettin ki? Birini sağıma birini soluma koydun her iki yana da dönemiyorum...''

Ben bağırarak merdivenlerden indiğim için Efsun'un dikkatini çekmişti.

''Zehra sen misin?''

''Beniiiiğğğmmm!'' dedim en ciğer yakan cinsten.

''Telefonun yanında mı?''

''Yooo,'' dedi Efsun ''Sınıfta bırakmıştım!''

''Ceyhun'un sana söylemesi gereken pek mühim şeyler var sanırım. İstersen gidip bul!''

Efsun kıkırdadı.

''Demek öyle!''

Bisküviyi ağzıma tıkarken kendimi koltuğa attım.

''Ne kıkırdıyorsun be öyle cilveli cilveli.''

''Amannn boş ver kanka. Belki sonra söylerim. Şimdi emin olmadan seni de heyecanlandırmayayım.''

Allahım kulaklarım bunu duyacağına matematik sınavından sıfır çektiğimi duysaydı ne olurdu? Neden acıların en büyüğünü hep ben çekiyordum?

''Hiç anlamadık sanki!'' dedim ağzımda yarım paket büskivi olduğu için biraz boğuk çıkmıştı.

''Ne dedin anlamadım?''

''Kankacımmm diyorum şu dersi bitirelim de bende gidip musalla taşıma yatayım.''

Efsun bana anlamayarak baktı.

''Biraz yoruldum da bir an önce eve gidip uyumak istiyorum!''

Bir saat daha Efsun'la ders çalıştık ve okulun bitiş zili çaldığı an kitaplarımı defterlerimi toplayıp anında eve uçtum. Kendimi yatağa bırakmak istiyordum.

Yatağa bırakmak ve delilercesine ağlamak.

Ahh Ceyhun benim çileli kekim!

****

''Yesene kuzum!''

''İştahım yok ananeeee!''

''Kuş kadar kalmışsın sen! Hasta mısın yoksa? Işıl bu kızın hali ne böyle?''

''Babasına sor anne. Ben hamileyim.''

''Zehra iyiyim desene anneannene! Bak yanlış anlayacak şimdi!''

''İyiyim ya ben! Ne üzerime geliyorsunuz.''

Aniden ayağa kalkıp isyan etmeye başlamıştım ama yanlış ata oynamıştım.

''Kendine gel kuzum!''

''Ben kendimdeyim anane. Yorgunum ben odama gidip uyuyacağım.''

''Zehra kendine gel. Nasıl konuşma o öyle!''

Babam hiddet dolu bakışlarını bana çevirince omuzlarımı yani gardımı düşürmek zorunda kalmıştım. Şimdi durduk yere peder beyle arayı bozmanın alemi yoktu. Annem göbeğini tutmuş yanıma geliyordu.

''Zehra ne oldu kızım? Canın bir şeye mi sıkkın?''

Ulan anneler ne fenaydı, hemen anlıyordu bir şeyler döndüğünü.

''Yarına sözlüm varda ona canım sıkıldı. Ben gidip ders çalışacağım. Sonra da uyurum. Özür dilerim anane!''

Anneannem pamuk gibi gülümseyince onu kırmadığımı anladım. Bu içimi rahatlatmıştı çünkü kaba birisi olmayı sevmezdim.

''Aç aç olmaz öyle. Hemen kendine bir tabak yap odanda ders çalışırken yersin.''

Odamda büyük ihtimalle kore dizisi açıp ağlayacaktım ama öyle aç açına ağlamakta olmazdı. Ayrıca sarma vardı! Sarmaya ayıp olurdu. O kadar kalkmış bizim eve kadar gelmiş. Annemler tek tek sarmış. Limonu sıkıp yemek lazımdı.

''Tamam o halde!'' dedim masaya doğru yürürken.

Elime en büyük tabağı aldım ve önce sarmayla doldurdum, ardından iki koca dilim ıslak kek ve bir sürü kuru pasta ekledim. Yanına da şöyle koca bir bardak kola en iyisiydi.

İşte şimdi ağlayabilirdim.

İç sesim kıskıs güldü.

''Kes sesini be!'' dedim hiç utanmadan. ''Ergenim ben. Tüm manyaklıkları yapmaya hakkım var!''

Ve kendimi odama kapattım.

İşte şimdi Ceyhun'u düşünüp ağlayabilirdim...

Yatağıma gömülüp bilgisayarımı açtım. Belki milyonuncu kez baştan izleyip bitirdiğim Boys Over Flowers başladı.

"Ceyhun'da aynı Lee Min Ho gibi popüler, havalı, aşırı tatlı. Ah Ceyhun ah! Ben bu hallere düşecek kız mıydım?"

Bir yandan dizinin ezberlediğim repliklerini tekrar ediyor diğer yandan da ağlayıp söyleniyordum.

"Bundan sonra da New Moon izleyeyim de Edward Bella'yı terk ettiğinde ben de triplere gireyim."

Tıka basa yiyip yorganın altında eridiğim sırada anneannem içeriye girdi.

"Aaaaa, Zehraaaaaa! Neden ağlıyorsun?"

"Ya annanee bağırmasana alerji olduk sadece.".

"Ne oldu anne?"

"Gel kızım gel, bak Zehra'ya meyve getirmiştim. Kız ağlıyor burada."

"Ay bir bu eksikti ya! Psikolojik sorunları başladı yavrumun. Allah'ım al canımı al!"

"Kız karnındaki çocuğa acı bari konuşma söyle. Sen çık bakalım dışarıya! Torunumla ben konuşurum."

Annem ağlamaklı gözlerle bir bana bir karnına bakıp sonunda bu zorlu görevi anneanneme devretmenin verdiği gönül rahatlığıyla dışarı çıkmıştı.
O gittikten sonra anneannem yatağımın köşesine oturup bir süre üzgün ama yarım sırıtan bir yüzle beni incelemeye başladı.

"Anlat bakim seni böyle üzen eşek sıpası kim?"

Şok olmuş bir şekilde anneanneme baktım.

"Yuh ama ya! Cin gibisin sen. Bir de yaşlandım demez mi?"

"Anneanneler bilir çocuğum."

Sarmaları bırakıp anneannemin soyduğu meyveye geçiş yaptığım sırada tüm ısrarlara ve kandırmalara karşı direncimi korumayı başarmıştım. Anneannem sonunda pes edip yanımdan ayrıldığında dizi çoktan dördüncü bölüme gelmişti.

"Sende çare olamadın derdime Lee !" Bilgisayarı çat sesiyle kapatıp yorganın altında daha derinlere gömüldüm. Gece rüyamda Ceyhun'u görmemek için düşünmemeye çalıştım ama nafileydi. Tüm gece Efsun ve Ceyhun'un en mutlu hallerini görüp durdum.

Ertesi sabah uyandığımda gözlerim kırmızı ve şişti. Annemin yatıştırıcı bakım serumlarını darmadağınık odasından çalıp yüzüme sürdüm. O bile dağılmış suratımı toplamaya yardımcı değildi ya neyse!

Annem ve babam mutfakta oturmuş sabah haberlerini izlerken kahvaltı ediyorlardı. Gizlice kapıyı açıp evden sıvışacağım sırada Annem seslendi.

"Okula gitmek için erken değil mi?"

"Ulan!" Sinirle ayakkabımı yerine bırakıp mutfağa yöneldim. "Bir şeyi de gözden kaçır be kadın."

Annem istifini bozmadan çatalını önünde duran zeytinlerden birine sapladı.

"Şu zeytini tekte tutturuyorsun ya senden korkulur yemin ederim." Dedi babam
Anneme iltifat mı ediyor yoksa laf mı sokuşturuyordu belli değildi ama annem cilveli cilveli gülümsedi. Evin birazcık toparlanmasından mıdır nedir bu sabah sakin ve neşeli görünüyordu. En azından ben kahvemi içtiğim süre boyunca yüzü gülmüştü.

"Nefret ediyorum Balıkesir'den" dedim onların mutlu tavırlarına sinir olarak "Eski arkadaşlarımı özledim."

Annem sandviç ekmeğinin arasına kaşar peynirlerini sakince koyarken yüzüme bakmadan konuştu "Zehra'cığım biz bu konuyu konuştuk yavrum. Dün ne oldu bilmiyorum ama yine hallendin sen ama unutma ki ben her zaman böyle sakin kalamam. Çünkü ben hamileyim. Ve benim hormonlarım söz konusu olduğunda..." sonlara doğru iyice gerilmişti.

"Hay hay!" Dedim masadan kalkarken "Bana müsaade!" Annem daha ne olduğunu anlayamadan elindeki sandviçi kaptığım gibi kapıdan fırladım.

Okula varana kadar yağmur yağmıştı. Kulağımda en derin acılarıma tercüman olan arabesk şarkılarımla ıslana ıslana yürüdüm.

"Arkadaşımın aşkısın Ulan!" Diye bağırıyordum. Okula girerken bir kaç kişi dönüp bakınca abarttığımı anlayıp kendimi topladım.

Ne Efsun'u ne de Ceyhun'u görmek istemiyordum ama aynı sınıfta olunca maruz kalmamak elde değildi. En büyük şoku da sınıfa girdiğimde yaşamıştım. Efsun ve Ceyhun en arka sıraya geçmiş fısıldaşıyorlardı. Efsun beni görmemişti bile. Ceyhun'sa güzel gözlerini birkaç saniye üstümde oyalayıp tekrar Efsun'a odaklanmıştı. Onları görmemek için ön sıralardan birine geçip oturdum.

"En delikanlısı da bu çıktı," dedim geveleyerek. Vedat dalgın bir tavırla test çözüyordu. Kimseyle ilgilendiği yoktu. Ben de test kitabımı çıkarıp kafamı dağıtmak için geometri çözmeye başladım. Öğleden önceki derslere zorunluluk olmamasına rağmen katıldım. Yarısında uygulayıp yarısında dinlesem de Efsun'dan kaçmama yardımcı olmuştu. Öğle arasında Efsun sıramın dibine girip bağırdı.

"Kankaaaa! Haydi çay alıp ders çalışmaya gidelim."

"Nereye gideceğiz pardon?"

"Özel yerimize!"

"Özel yerimiz derken? Hem bugün sıra Ceyhun'da!"

"Biliyorum ama o gelmeyecekmiş."

"Ne!" Afallamıştım. Bir kez daha yıkılmıştım ama bunu Efsun'a belirtmeye hiç niyetim yoktu.

"Öyle mi! Canıma minnet."

"Hadi kankacım biz çalışalım o halde." Efsun bunu söylerken öğle arasında bile yerinden kalkmayan Vedat'a bakıyordu. Vedat yüzümüze bile bakmadan "Ben tek siz hepiniz aynaya baktı mı hiç biriniz?" Diye şarkı söylemeye başladı. Sınıftan bir kaç kız kıkır kıkır gülmeye başladı. Efsun beni oturduğun yerden sürüklercesine kaldırdığında mecburen onu takip ettim.

"Bu kitap çok zormuş," dedim Efsun'a "Niye daha basit seviye bir şey seçmedin ki?"

Efsun omuz silkti "Sen anlat kanka ben anlarım."

"Bugün de pek bir özgüven sahibiyiz maşallah. Ceyhun ne diyormuş dün?"

Pat diye alakasız bir konunun içine su soruyu sıkıştırmasam olmazdı! Aferin sana Zehra. Ama Efsun hiç oralı değildi.

"Ah ah! Hiç sorma olmadı be kanka,"

"Ne olmadı?" Bir yanım anında heyecanlanırken diğer yanım buruktu. Ceyhun'la Efsun kavuşamayan aşık mı olmuştu şimdi de?!

"Benimki boşa kürek çekmekmiş," diye sızlandı Efsun kaleminin ucunu çiğneyerek.

"Siz sevgili miydiniz?"

"Kaan'la mı?"

"Kaan kim?"

"İşte Ceyhun'un yanındaki şu aşırı yakışıklı, biscolata erkeği tipli olan çocuk. Ay görmedim deme Zehra! O çocuğu fark etmemek için seksen beş yaş üstü olmak gerekir."

"Ne yani siz Kaan'la mı sevgilisiniz?"

"Alllaaaahh!" Diye bağırdı Efsun "Ağzından bal damlıyor. Ama nerede bende o şans! Ceyhun bile yapamadı aramızı! Bu saatten sonra olmaz o iş."

"Ay!" dedim aniden ayaklanırken
"Ne oldu kanka!"
"Benim gitmem gerek!"
"Efsun sana yine geldiler bak benden söylemesi! Nereye gidiyorsun?"
"Benim acilen tuvalete gitmem gerek!"
"Tamam ama bak geç kalma, işimiz var"
"Tamam tamam" dedim umursamayarak acilen gidip Ceyhun'u bulmam gerekiyordu.
Efsun iptal olmuş bir şekilde yüzüme hülyalı hülyalı bakıyordu.

"Ben de sen gelene kadar Kaan'ı düşlerim artık."

"Düşle!" Diye bağırdım neşeyle. İçimden dans etmek geliyordu. Efsun bana tuhaf tuhaf baksa da bir şey söylemedi.

Koridora çıktığımda tek amacım Ceyhun'u bulmaktı. Bütün katlara tek tek baktım ama yoktu. Sınıflara, kantine hatta erkekler tuvaletine bile bakmıştım onu bulabilmek için. Ama nafile. Son çare bahçeye çıkacaktım ki okul kapısından içeri girdiğini gördüm. Beni görünce utangaç bir şekilde gülümsedi.

"Hay maşallah," dedim kendimi tutamayarak.

"Anlamadım, ne dedin?" Ceyhun sırıtıyordu. Elinde kare bir paket vardı.

"O ne?" Diye sordum lafı değiştirebilmek için. Ama umurumda değildi. Beni sadece o yuvarlak kahve gözler ilgilendiriyordu.

"Ha bu mu? Sürpriz."

"Kime?"

"Sana. Aslında ben de senin yanına geliyordum."

"Ne tesadüfse," diye geveledim mutlu mutlu "Bende senin yanına geliyordum." Ama daha sonra ne dediğini fark ettim. Baba sürpriz mi yapacaktı! Allahım şimdi bayılacaktım mutluluktan.

"Sen niye benim yanıma geliyordun ki?diye sordu. Ah, o mükemmel gülümseme. Zehra kendine gel! Diye bas bas bağırıyordu iç sesim.

"Özel dersimize neden gelmedin? Diye soracaktım sana. Bir sorun mu var?"
Heh şöyle sert dur bakalım. İç sesim bu kez benimle gurur duydu.

"Aslında bunu almak için pastaneye gitmiştim." Ceyhun elindeki kutuyu açtığında ağzım bir karış açık kalmıştı.

"Senin çilekli kekini düşürdüm diye pastaneden çilekli pasta alayım dedim."

"Çilek sevdiğimi nereden biliyorsun ki?" Diye sordum aptal bir sırıtışla. Ceyhun kalbimi eritecek bir gülümsemeyle gözümün içine bakıp "Çilekli süt, çilekli kurabiye ve çilekli kek yiyen biri muzu seviyordur diye düşünemezsin değil mi? Ayrıca şampuanının kokusu da çilekli..."

Kalbim ne olur erime zira sen bana lazımsın. Bu çocuk beni kalpten götürmek istiyordu herhalde!
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Böyle bir şeye karşılık vermem mümkün değildi. Ama sevinçten havalara uçuyordum. Yine de lafı değiştirdim.

"Belki de bugün dersi birlikte yapmalıyız. Hadi Efsunun yanına gidelim."

Pastayı alıp Efsun'un yanına gittiğimizde Efsun'u tripli tripli şarkı dinlerken yakalamıştık.

"Kız sen nerede kaldın! Aaa sürpriz boşa mı gitti? Yakalandın mı Ceyhun?"
"Demek senin de haberin vardı." Dedim Efsun'a gülümserken.
"Tabii vardı kızım. Ben senin kankan değil miyim?"
"Doğru" dedim başımı sallarken "kankamsın!"

Üçümüz de çatallarımızı pastaya geçirdik ama en iştahlı yiyenimiz Efsun'du. Onu çok iyi anlıyordum. Aşk acısı insanı acıktırıyordu. Ceyhun'la ben birbirimize kaçamak bakışlar atıyorduk. Kalbim hiç durmadan çarpıyordu.

"Efsuuuuuuunnnnn! Bittin kızım sen!"

Vedat'ın cırlayan sesiyle irkildigimde Efsun çoktan oturduğu koltuğun arkasına saklanmıştı.

"Ne oluyor Vedat?" Ceyhun ne bu tantana der gibi kaşlarını çatmıştı.

"Dolabımdan benim yeni test kitabımı kaçırmış. Allah'ım çözmüş bir de ya delireceğim."

"Efsun!" diye bağırdım şaşkınlıkla "Hani bu kitap senindi?"

"Ay ne olmuş," dedi Efsun pişkin pişkin "Vedat'ın çözdüklerini bir de biz deneyelim istedim. Gayette basitmiş. Kasılıyorsun birde zekiyim diye."

Vedat Efsun'un üstüne atılınca ikili boş salona atılmış eski sıra parçalarının üstünden atlaya atlaya birbirlerini kovalamaya başlamıştı. Ceyhun Vedatı tutmaya çalışırken bende Efsun'u korumaya çalışıyordum. On beş dakikanın ardından Vedat'ı sakinleştirmiştik ama bence de Efsun hak etmişti.

"Çocuk gibisiniz yemin ederim. İki dakika sakin olun artık. Kavga etmeyi kesin."
"Bak kızım bana bulaşma. Sonun çok fena olacak, bil diye söylüyorum."
"Ay tamam be al kitabını yemedik"
Vedat sinirle kitabı almış gidecekken onu durdurdum.
"Vedat dur gitme. Hadi gel birlikte pasta yiyelim. Bak Ceyhun almış."
"Aynen" dedi Ceyhun bana arka çıkarak.
"Artık şu kavgayı bırakın. Olayı tatlıya bağlayalım. "
Efsun sessizce duruyordu. İtiraz etmediği için olumsuz olmadığını anladım.
"Gerek yok, ben size rahatsızlık vermim" Vedat uzun bacaklarını çevirmiş gidecekken onu durdurdum.

"Lütfen Vedat. Hem benim seninle bir derdim yok ki! İstersen şu aptal iddiayı bile bozabiliriz."
"Ne o korktun mu?" Dedi burnu havada bir tavırla.
"Uzatma istersen" dedim kaşlarımı çatarak ama aslında ona kızmıyordum. Sadece ikna etmeye çalışıyordum.
"Pasta neli?"
"Çilekli" dedim gülümserken.
Nasıl olduğunu bende bilmiyordum ama birden bire dördümüz bir pastanın etrafına dizilmiş sessizce pastayı yiyorduk. O an içime huzur doldu. Nedenini bilmiyordum ama mutluydum işte.

Bu, gelecekte birbirinden hiç ayrılmayacak olan o arkadaş grubunun ilk kez bir araya gelişiydi ve çilekli pasta o günden sonra vazgeçemedikleri bir diğer şey olmuştu. Belki başkaları için sadece bir tatlıydı ama dörtlü için dostluğun kilit taşıydı.

Loading...
0%