@mervesenahikayeler
|
Efsun'un çalışma masasına yayılmış olan kitaplarını ters görüyordum. Dolabını, kitaplığını, perdeleri ve Efsunu. "Zehra hadi annem gözlemeleri yapmış. Bizi çağırıyor." "Hiç canım istemiyor Efsun!" "Sen bunu istersen Gönül Sultana söyle. Bak bakalım seni de o gözleme gibi nasıl açıp kapatıyor" Efsun ciddi ciddi beni tehdit edince doğruldum. Birkaç saniye başım dönmüştü ama daha sonra kendime geldim. "Kanka manyak mısın ne diye yemiyorsun o zaman!" "Ay ne bileyim kızlar üzülünce yemeden içmeden kesilmez mi? Gerçi benim karnım gurulduyor ama..." "Bak kankacım biz erkekler için kendini yıpratan kızlardan değiliz. Haa tamam onlara da saygım var ama biz yapamayız. En azından aç kalamayız. Ay noldu ki zaten! Salak Ceyhun'un salak tripleri!" Ayağa kalkıp Efsun'un giymem için getirdiği pembe ve üzerinde prenses taçları olan yumuşacık terliği ayağıma geçirdim. Bu kız bir öyle bir böyle olmayı nasıl başarıyordu acaba! Efsunla birlikte salınarak mutfağa girdik. İçerisi bir hamurişi ne kadar harika kokabilirse o derece güzel kokuyordu. "Anne ya bunlar ne!" "Ay Gönül teyzeciğim neler yapmışsınız böyle!" "Yiyin kızım yiyin. Siz gelişim çağındasınız. Bunları yiyin sonra da size bisküvili pasta yaptım ondan da yersiniz." 'Çök Zehra çök' dedi iç sesim daha fazla dayanamayarak ve bende ona itaat edip denileni yaptım. "Annee" dedim ama sesim yemeklerden dolayı boğuk çıkmıştı. "Zehra! Ay boğuluyor musun? Ay kim sıkıyor bu çocuğun gırtlağını. Hemen babana haber veriyorum!" "Anne sakin olur musun! Sadece yemek yiyordum" "Ne yemeği!" "Gözleme canım anam gözleme." "Yeme kimsenin evinde bir şey Zehra. Ya içine kötü şeyler kattılarsa!" Annemin yine panik atağı devredeydi anlaşılan. Anlıyordum korkuyordu ama sanki bu biraz fazla değil miydi? Mutfağa girerken gözüm masanın üzerindeki mükemmel omletteydi. Yumuşacık gözüküyordu. Hiç düşünmeden telefonu Gönül Teyzeye uzattım. "Gönül Teyzeciğim annem sizinle konuşup tanışmak istiyor." "Ay kanka keşke vermeseydin anneme telefonu! Şimdi iki saat anneni darlayacak!" Yumuşacık yumurtadan kocaman bir parçayı ağzıma teperken sırıttım. "Sen benim annemi tanımıyorsun be reis!" Ve yemek yemeğe devam ettim. "Helal olsun be Kanka!" dedi Efsun geriye doğru yaslanırken. O sırada ben son lokmalarımı yutmakla meşguldüm. "Beş tane gözleme yedin gözümün önünde! Vallahi tebrik ederim. Yanında yediklerini saymak bile istemiyorum." Çayımdan büyük bir yudum alırken gülümsedim. Anın rahatlığı gevşememi sağlamıştı. Biz deliler gibi gülmeye devam ederken Gönül Teyze içeri girdi. Elimdeki bardağı masaya bırakırken ağzım açık kaldı. Efsun'la ben Gönül Teyzeyi şaşkınlıklar içinde dinlerken ne diyeceğimi bilememiştim. Benim hayatım harbi sitcom diziler gibiydi sanırım. **** "Ay Işılcığımmm" "Ay Gönülcüğümmmm" "Ay bayılacağımmm şimdi!" Tüm gözler anında bana döndü! "Size bayıldım vallahi!" Dedim sahte gülümsememle "Değil mi Efsunnn? Değil mi kankacımmmm?" Efsun'a kötü kötü bakışlar atıp bana yardım etmesini emrediyordum resmen. "Al benden de o kadar! Vallahi ne güzel oldu böyle çocukluk arkadaşı falan çıktınız. İki saattir ne muhabbetler dönüyor. İçimiz açıldı resmen!" Neyse ki Efsun benden daha az saçmalayan bir insandı. "Anne siz oturun en iyisi biz ders çalışalım. Zaten şunun şurasında ancak bir saatimiz kaldı." "Bittik kızım biz bittik. Ben kendi anneme zor dayanıyordum şimdi ikisi bir olup bizi dürüm edip yiyecekler. Ziyan olduuuu gençliğimizzz ziyannn" Efsun kendisini yatağa bıraktı. "Ben sadece benim annem böyle endişeli, telaşlı, şüpheci bir tip sanardım meğer seninki bu konuda uzmanlaşmış. Artık evden okula bile zor gönderir bunlar bizi. İki saattir içeride komplo teorisi üretip duruyorlar!" "Amannnn!" Dedim içli bir şekilde "Zaten benim hayatım bitti. Bu saatten sonra mutluluk haram bana. Alsınlar beni göndersinler çöllere. Ancak meczup olup dolanırım bu saatten sonra!" "Ceyhun meselesi değil mi?" "Aynen öyle! Ayrıca seni de unutmuş değilim." "Ama kanka ne yapayım. Ceyhun bana gizlice telefon konuşmanı dinlediğini söylemedi ki! Direkt gelip Zehra'nın sevgilisi varmış bizi kandırıyormuş falan dedi. Bana gerçeği anlatsaydı böyle olmazdı!" "Alçak Ceyhun. Sevdik bağrımıza bastık. İki günde yaptığına bak!" Efsun doğrulup bana yaklaştı. "Sen harbi harbi seviyorsun sanırım bu çocuğu." Yüzüm kızarıyordu... "Yaniiii sevmek demeyelim de şöyle görünce elimiz ayağımız bir titremiyor değil. Ne bileyim dünyam falan aydınlanıyordu. O tatlı yuvarlak gözlerine bakmak çok güzeldi mesela. Kemikli çıkık çenesi desen harika. Hatta bence gülüşü bayaa iyi. Sonra..." derken birden sustum. 'Bazen çok konuşuyorsun kız Zehra!' Dedi içimdeki küçük şeytan. "Ay neyse işte öyle büyütülecek bir şey değil anlayacağın." "Bellli belli" dedi Efsun kıvırtarak "bayaa gündelik bir olay seninki..." imalı bakışlarına dayanamadım. "Eğer birine söylersen seninle asla konuşmam bak!" "Saçmalama kanka, kime söyleyeceğim Allah aşkına. Yalan yok zaten Ceyhun hoş çocuk. İyi kalplidir zaten. Lisenin başından beri tanıyorum. Öyle çapkında değildir hani. Oturaklı bir tip. Haaa sana yaptığı baya gerizekalılık ama bu yaştaki erkeklerin zaten yüzde doksanı salak!" Efsunun açıklaması beni güldürmüştü. "Öyle tabii ama keşke böyle olmasaydı. Başlamadan bitti benim peri masalım." "Bak gör sen Ceyhun pişman olacak. Efsun dediydi dersin!" "Artık zor konuşur o benimle. Yüzüne bile bakmam. Gelip bana sorabilirdi sonuçta. Kendi aklınca hareket edip triplere girmenin ne anlamı var ki!" "Sonuna kadar haklısın!" Kalan vaktimizde erkekler hakkında konuşup dedikodu yapmıştık. Açıkçası çok rahatlamıştım. Efsun'a günden güne alışıyordum. Ayrıca bana makyaj malzemesinden birkaç tane vermişti. Nasıl ve nerede kullanacağım konusunda pek fikrim yoktu ama hoşuma gitmişti kesinlikle. *** ''Ulan nerede bu çorap! Ne zaman arasam yok, yok, yok!'' çekmeceyi hızla kapattım. ''Anneğğğğ! Çorabımı bulamıyorum.'' Annem içeriden seslendi. ''Çekmecelere bak!'' Gözlerimi devirdim. ''Baya yardımcı oldun anne sağol!'' Olacak gibi değildi. Okulun başlamasına sadece on dakika kalmıştı. Bu sefer okul eteği yerine siyah düz bir pantolon giydim ve iki farklı çorabı ayağıma geçirip hızlıca evden çıktım. Yapacak bir şey yoktu çünkü! ** Ben okula vardığımda ders başlamıştı. Hızlıca müdür yardımcısının odasına gidip geç kağıdı aldım. Ama iki saat sorguya çekilmiştim. ''Niye geç kaldın yavrum? Ben geç kalıyor muyum?'' ''Uyanamamışım hocam kusura bakmayın!'' ''Ben niye uyanıyorum güzel çocuğum? Ben insan değil miyim? Benim uyumaya hakkım yok mu?'' ''İyi de hocam ilk defa oldu zaten. Ayrıca siz benden kaç yıl öndesiniz. Ben epi topu on yedi yıldır şu dünyadayım. Ayrıca son on yıldır erken kalkıyorum. Eee şimdi siz nereden baksanız bir elli altmış yaşında varsınız. Benden daha çok alışıksınız böyle yaşamaya. Sizin zamanda tabii sınav falan bu kadar zor da değildi. Yata yata okudunuz. Biz yedi yirmi dört ayaktayız. Okula gel, kursa git, ders çalış, eee kafayı yememek için sosyalleşmekte önemli. Sonra yine efendime söyleyeyim ruh sağlığı için aile ile vakit geçirmek lazım. Sonra...'' ''Kızın sen ne anlatıyorsun bana? Ayrıca ne ellisi ne altmışı ben kırk yedi yaşındayım!'' ''Vallaha mı! Yazık hocamn yazıkkk! Baya yaşlanmışsınız siz. Hayat sizi çökertmiş. Bence emekliliğinizi isteyin!'' ''Adın ne senin?'' ''Disipline mi gittim. Ay noluyooo!'' ''Kızım söyle ismini numaranı geç kağıdı yazıp yollayacağım. Sabah sabah pişman ettin beni!'' ''Haaa!'' dedim sırıtırken ve bilgilerimi söyleyip izin kağıdımı alınca hemen sınıfa koşturdum. ''Ulan var ya bazen şu çenem baya işe yarıyor...'' Sınıfa girdiğimde öğretmen harıl harıl ders anlatıyordu. Beni görse de sesini çıkarmadı. Geç kağıdımı hemen sırasının üzerine bırakıp yerime geçtim. Sıra boştu. Sanırım Efsun'da geç kalmıştı. Hemen ders kitabımı ve defterimi açıp notları geçirmeye başladım. Hocayı pek dinleyemiyordum zaten gerekte yoktu. Daha sonra notlara çalışıp hallederdim. Ders bitti ama Efsun gelmedi. Zil çalınca telefonumu çıkarıp kontrol ettim. Hızlıca Efsun'a mesaj attım, anında cevap geldi. ZEHRA: Efsunnn nerdesinnnn :( EFSUN: Yorgunum dostlarımmm, yorgunum, yorgun! ZEHRA: OKULA GELMİYORUM DEME SAKIN! EFSUN: Maalesef kankacığım gelemiyorum. Hastayım biraz. Evde kalsam daha iyi olur. ZEHRA: Yaktın beni zalımın kızı! Hasta olacak bugünü mü buldun! Ya Ceyhun yanıma gelirse. Ne yapacağım ben! EFSUN: Halledersin sen kankam. Hem ben Ceyhun'la dün akşam konuştum. Her şeyden haberi var. Eşek gibi pişman! ZEHRA: Ne yaptın ne yaptın :o EFSUN: Korkma kankacığım. Bak gör kapında paspas olacak paspas... ZEHRA: Bittim ben Efsun bittim. O paspas olsa kaç yazar ben kesin rezil olacağım. Hem benim tersim çok pistir. Şimdi atar yapınca bu çocuk kesin benden korkup kaçacak. Bir süre mesaj gelmeyince tekrar mesaj attım. ZEHRA: Neredesin Efsun? Burada kolum kanadım kırık bıraktın beni... EFSUN: Doktora götürülüyorum. Annem telaşlandı yine :/ Sonra konuşuruz olur mu? Sakın korkma. Se halledersin. GO GIRLLLL <3 Telefonu cebime atıp ayağa kalktım. ''Ulan amerikan gençlik komedisi mi bu? Has Türk işi aşk acısı... Ne demek Go Gırlll... Bari haydi koçum göster kendini falan deseydin... Amannn bana bu saatten sonra ne gaz verirsen ver boş aslında ama. Umut fakirin ekmeği işte...'' Söylene söylene sınıftan çıkarken Ceyhun'la göz göze geldim. Onun olduğunu anlar anlamaz koşar adım merdivenlerden inip kendimi kantine attım. ''Kendimi çilek komasına sokup yüksek dozdan öldüreyim de gör sen gününü...'' ''Ooo hoşgeldin Çilek kız!'' ''Vay pos bıyık abim benim. Bugün de çilek kız olduk demek! O zaman ismimizin hakkını verelim. Bana oradan çilekli kek, çilekli bisküvi, şu çilekli çikolatadan ve çilekli süt! Varsa birde çilekli sakız!'' Kantinci söylediklerimi verirken endişeyle baktı. ''Aman kızım dokunmasın bunlar. Yani ye tabii gençsin ama şekerin falan çıkar mazallah...'' ''Bana olanlar olmuş pos bıyık. Artık çift doz çilek alsam bile koymaz. Yaş on yedi... Anlayacağın her kötü olayın başındayız! Sınav, okul, aile, hayat, çile, dert, keder... Daha sayayım mı?'' Kantinci de pes edip kendini geri çekti. ''Anlaşıldı. Bugün dertliyiz. Ye bakalım o zaman. Midene kuvvet!'' Kantinden çıkarken azcık da olsa yüzüm gülüyordu. Pembe paketler resmen şimdiden enerjimi yükseltmişti. Sınıfa çıktığımda öğretmenler toplantısı olduğu için tüm derslerin iptal olduğunu öğrendim. Ama okuldan çıkmaya iznimiz yoktu. Yoksa eve gitmek en iyisi olurdu. Normalde aşağı kata inip mahzenimde ders çalışırdım ama Ceyhun gelebilirdi o yüzden bahçeye çıkıp bir köşeye saklanmaya karar verdim. Bahçenin en uzak köşesinde ağaçların altında birkaç tane bank vardı. Hızlı hızlı yürüdüm. Boş olduğunu görüp sevinmişken Vedat'ın birinde oturduğunu gördüm. ''Vay arkadaş. Çocuk herkesten hızlı. Rakipleri elemiyor resmen sağlı sollu çarpıp geçiyor... Baksana şuna gözlüklerden resmen ışın çıkıyor!'' Çantamı Vedat'ın yanındaki banka bıraktım. ''Merhabalar efendim....'' Vedat beni gördü ama cevap vermedi. ''Kardeş bu ne hız ya! Sakin ol! Dünya birincisi olmayacaksın. Altı üstü bir sınav.'' Vedat kalemini bıraktı. Biraz gergindi anlaşılan. ''Susar mısın Zehra! Ders çalışıyorum.'' ''Bende onu diyorum! Maşallah hiç boş durmuyorsun. Sıkılmıyor musun hakkaten. Yani bende kendimi çalışkan sanırdım. Meğer seni görmemiş bu dünya!'' ''Senin de çenen hiç boş durmuyor maşallah.'' ''Aman be! Tamam, sustuk!'' Vedat ha bire test kitabındaki bir soruyu çözüp çözüp siliyordu. Burun delikleri sinirden büyümüştü. Anlaşılan soru oldukça zordu. 'bence sesini kes Zehra yoksa bu çocuk bu sinirle seni öldürür!' İç sesimi haklı buldum ve sessizliğe gömüldüm. ***** Ağaçların altı esiyordu. Sessizdi ve güvenliydi. Kolay kolay kimse okulun bu tarafına geçmiyordu. Yaklaşık bir buçuk saattir ders çalışıyordum. Çilekli çikolatamı ve bisküvimi yemiştim. Cidden baya tatlıydı! Zor bir fonksiyon sorusuyla cebelleşirken birisi seslendi. ''Zehra!'' Daha başımı kaldırmadan kim olduğunu anlamıştım. Bu benim yuvarlak gözdü. Yüzüne baksam da cevap vermedim. ''Zehra hadi ama konuşmayacak mısın benimle?'' ''Ders çalışıyorum Ceyhun!'' ''Farkındayım ama ara verebilirsin bence!'' ''Öyle her istediğimiz her an olamıyor maalesef.'' ''Çok mu kızgınsın bana?'' ''Yoo! Ne alakası var. Altı üstü beni gizlice dinledin ve bana asla sormadan her ne anladıysan gidip saçma sapan millete anlattın. Bunun için kızılır mı hiç!'' Ceyhun sıkıntılı bir şekilde nefesini bıraktı. ''Özür dilerim!'' ''Senden özür istemedim!'' derken kalemimi sertçe bıraktım. ''Hadi ama uzatma!'' Ceyhun'a kötü kötü baktım. Sinirim artıyordu. Sadece bu kadar mıydı yani? Benden özür dileyecekti ve ben her şeyi unutacak mıydım! ''Git başımdan Ceyhun!'' ''Uzatma dedim Zehra! Bak gerçekten üzgünüm.'' ''Bunu görebiliyorum ama şu an konuşmak istemiyorum.'' ''Konuşmayalım o zaman unutalım gitsin.'' ''Senin iletişim ile ilgili bir problemin falan mı var acaba? Neden konuşmak yerine konuyu kapatmaya çalışıyorsun ki? Bilmem farkında mısın ama sen beni gizlice dinledin. O da yetmezmiş gibi...'' ''Haksızım diyorum neden uzatıyorsun! Eğer konuşmak istemiyorsan açık açık söyle! Zaten başından beri benimle arkadaş olmak falan da istemedin! Ne diye kendimi zorla kabul ettirmeye çalıştıysam. Aptallık bende! Sana değer vermekle hata ettim!'' Duyduklarım beni şoka uğratmıştı... Ceyhun az önce ne demişti öyle! ''Sen...'' dedim ama devamını getiremedim. ''Ben ne?'' dedi ve sesi yükseldi. Cevap vermek istesem de bunu yapamamıştım. Ama başka bir ses aramıza girdi. ''Ceyhun bence hemen burayı terk et dostum!'' Bunu diyen Vedat'tı. ''Sen karışma Vedat!'' ''Eğer o ses yükselirse karışırım!'' Ceyhun'un omuzları düştü. Birden bire kendine gelir gibi oldu. ''Ben... Ben üzgünüm. Özür dilerim Zehra! Rahatsız etmemeliydim.'' Ve Ceyhun gitti. Ayağa kalktığımı birden bire banka çökünce anladım. Az önce ne olmuştu öyle? ''İyi misin?'' Sakince başımı salladım. Ama Vedat'a bakamıyordum. ''Aslında Ceyhun iyi çocuktur. Sabırsız bir tip sadece ve belli ki her ne yaptıysa hatasını anlamış. Sen pas vermeyince birden bire yükseldi sanırım.'' Vedat'a baktım. Gözlerim mi dolmuştu? İçimdeki küçük şeytan Zehra bile şaşkınlıkla çığlık atıyordu. 'yok artık' dedim gözlerimi kırpıştırırken ve başımı anında test kitabına gömüp yüzümü sakladım. Gözlerime sürekli yaşlar doluyordu ama akmasına izin vermeden elimin tersiyle siliyordum. Kendimi hiç bu kadar üzgün hissetmemiştim. Böyle olmasını istememiştim! Ceyhun giderken çok üzgün görünüyordu. Keşke ilk geldiğinde normal bir şekilde konuşmayı seçseydim. Ama bana söyledikleri çok canımı acıtmıştı. Gerçekten böyle mi düşünüyordu? Ona değer vermediğimi mi sanıyordu? Ama veriyordum! 'keşke söyleseydim' dedim kendi kendime ve seri gelen gözyaşlarına engel olmaya çalıştım. Utancımdan başımı kaldıramıyordum. Birisi karşıma oturunca kafamı kaldırdım. Bu Vedat'tı. ''Şu soruyu çözemedim de! Yardım eder misin?'' ''Ben mi?'' ''Evet sen! Sen benim rakibim değil misin? Senden başkasına soramam.'' ''İyi ama senin mükemmel olduğunu sanıyordum!'' ''Kimse mükemmel değildir Zehra!'' bana gülümsedi ''Sen yine de bu söylediğimi başkalarının yanında sesli söyleme!'' gözlüğünü ittirdi ve çalımlı bir şekilde omuzlarını dikleştirdi. ''Hadi şimdi sil gözyaşlarını da şu aptal soruyu çözmeme yardım et.'' Vedat'ın önüme ittirdiği trigonometri sorusunu okuyup çözmeye başladım. Soru gerçekten zordu yaklaşık on beş dakikamızı almıştı ama sonunda çözebilmiştik. ''Cidden o açıdan bakmak hiç aklıma gelmemişti.'' dedi Vedat ciddiyetle. ''Bazen çok kafa karıştırıcı olabiliyor.'' Vedat önümde duran paketlere baktı. ''Neden çileğe takıntılısın?'' ''Takıntılı değilim. Seviyorum.'' ''Hadi ama seven insan bir tane yer. Bu başka bir şey!'' ''Nesin sen psikolog falan mı?'' ''Hayır ama olmaya çalışıyorum denebilir. Daha doğrusu psikiyatri istiyorum. Tıp yani.'' ''Ne tesadüf!'' dedim gülerek ''Bende tıp istiyorum!'' ''Hiç sanmıyorum!'' ''Anlamadım?'' ''Sende tıp okumak isteyecek bir tip yok. Kesin aile baskısı.'' ''Sen gidip direkt işe falan başlasana ya! Çözmüşsün çünkü!'' Vedat güldü. ''Hadi bana gerçekten okumak istediğin bölümü söyle.'' Geriye doğru yaslandım. Bunu ben bile kendime itiraf edememiştim ama gerçekten de tıp okumak istemiyordum. Bu bölümü okumaya yetecek kadar puan alabiliyor olmak onu okumak istediğim anlamına gelmiyordu. Ama aileme bunu anlatmak çok zordu. ''Sanat tarihi okumak isterdim. Veya arkeoloji. Veya Tarih...'' ''Tahmin ettiğim gibi'' dedi Vedat gururla. Onun bu bilmiş tavrı beni güldürmüştü. ''Başka neler biliyorsun bakalım?'' dedim çilekli sütüme pipet saplarken. Vedat çilekli keki açıp tek lokmada ağzına attı. O kek gerçekten o kadar küçük müydü? Yoksa Vedat mı çok büyüktü? Lokmasını iki saniyede çiğneyip yuttu. ''Ceyhun seni seviyor bence!'' dedi şak diye ''Ayrıca kanıtım bile var. Böyle muhabbetler beden dersinde giyinme odasında sıkça döner. Geçen günde sen ve Ceyhun muhabbeti döndü. Ki zaten o olmasa bile anlamak çok güç değildi.'' Çilekli süt boğazım da kalırken deli gibi öksürmeye başladım. ''NE DİYOSUN SEN BE!'' Resmen haykırmıştım. ''Her şeye rağmen bence sende Ceyhun'u seviyorsun. Bana sorarsan çok uzatma. 12/C den İrem denilen kız Ceyhun'un peşinde diye duydum.'' ''İrem mi?'' Lan ne oluyordu birden bire. Az önce bu kulaklar ne duymuştu. Ceyhun beni seviyor muydu? Muhabbet mi dönüyordu? İrem kimdi? ''Ortalık iki dakika da evlendirme programına döndü anasını satayım ya!'' Vedat güldü. Bense karmakarışık duygular içerisinde elimde çilekli süt kalakaldım. Ne yapacaktım ben şimdi! |
0% |