"Pazar günlerinden nefret ediyorum!"
Pazar günleri kesinlikle lanetliydi. Ömrüm boyunca hiçbir pazar gününde mutlu olduğumu hatırlamıyordum. Böyle hissetmem için tek bir neden bile yeterliydi.
"Yarına okul var!" dedim ağlayarak. Televizyonun karşısında ki koltukta uzanmış sızlanıyordum.
Babam bugün de nöbetçiydi bu yüzden ev çok sessizdi. Annem henüz uyanmamıştı. Şu hamilelik işi artık baya bizi bozuyordu. Kim bilir doğunca ne olacaktı! Neyse ki ben üniversitede olacaktım. Tek dayanağım buydu.
Yattığım yerden kalkıp pıtı pıtı mutfağa geçtim. Karnım acıkmıştı. Acaba kahvaltı hazırlasam mı diye düşündüm...
"Saçmalama Zehra. Sen hayatın boyunca iki kere falan peynir kesmişsindir."
Mutfaktan çıkıp annemin yanına gittim ama mışıl mışıl uyuyordu. O yüzden uyandırmak istemedim. Yeniden mutfağa dönüp bir parça ekmeği ağzıma teptim.
"Gidip uyuyayım bari!"
Yatakta bir o yana bir bu yana dönüp durdum.
"Yok anam yok! Uyku haram bana! Ben diyorum ama benim hayatım bitti diye. Gençliğimin baharında soldu çiçeğim!" Üzerimde ki yorgan yere düşünce gözlerimi devirdim.
"Hah bu da gitti yine her şey mükemmel kötülükte devam ediyor!"
Aklım fikrim Ceyhun'daydı. Acaba şu an ne yapıyordu? O da beni düşünüyor muydu?
"Geldi benim yine dram perilerim!" Diye düşündüm ama sesli bir şekilde. Ve içli içli nefes aldım.
Ne yapsam ne etsem de Ceyhun'la okulda yaptığımız konuşma aklımdan çıkmıyordu. Yani o kadar saçma bir andı ki! Çocuk kalkmış gelmiş ayağıma özür diliyor ben saçma sapan yok o yok bu yok şu diye darlıyorum. Ulan alsana çocuğu yamacına. Anlat derdini seni neyin üzdüğünü söyle iki güzel laf et. Özrünü kabul et! Ama nerde bu akılsız Zehra'da o kafa! Ancak çen çen çenesi ötsün dursun.
"Elimde olsa sana kafa atarım kız Zehra! Belki kendine gelir o olmayan beynin!"
Yattığım yerden doğruldum.
"Yok arkadaş! Bu böyle olmayacak! Benim en acilinden bu beynimin içini susturmam lazım. Bunun içinde bana bir Ceyhun lazım! O da hemen lazım!"
Yataktan fırlayıp pijamalarımı çıkardım ve güzelce giyindim. Güzelce dediysem koyu renk bir kot ve üzerine renkli tişört tamamdır. Bir de eşofman ceketi! Saniyesinde hazırım!
Tam odadan çıkacaktım ki aklıma Efsun'un bana verdiği makyaj malzemeleri gelmişti.
"Ne yapsam acaba! Ulan becerebilir miyim ki?"
Makyaj malzemelerine garip garip bakarken en kullanabileceğim olan ruju aldım ve dudaklarımın üzerinde dikkatlice gezdirdim.
"Fena durmadı!" Elimi başka birine atarken sanki ateşe tutmuşum gibi geri çektim "Şansını fazla zorlama Zehra! Sonra makyaj yapmış maymun diye videonu yayarlar, pişman olursun!"
Kendi dediğime kendim alındım ve anında savunmamı da kendim yaptım en delikanlı halimle.
"Kim lan o videoyu çekecek hain! Adamın alnını karışlarım ben. Maymun diyen o dili önüme sererim kırmızı halı misali..."
Yaptığım bu savunmadan sonra içim rahatladı ve odadan çıktım.
"Uyandın mı Zehra! Bak ikimizde uyuyakalmışız. Neyse ki anneannenler bize geliyor. Hemen kahvaltı hazırlıyorum."
"Ohoo!" dedim elimi sallarken "Biz çoktan uyandık Işıl hanım. Peder Bey yok diye saldın kendini. Bu velet çok olmaya başladı, canımı sıkıyor bak. Yediğim ekmekte gözü var. Annemi salsın yoksa çok fena olacak!"
Annem mutfağa geçerken gözlerini devirdi.
"Kız devirme bana o güzel gözlerini. Kahvaltı hakkımız söke söke alırız!"
Aslında direkt evden çıkacaktım ama anneannemlerin kahvaltı için bize geleceğini duyunca işler değişmişti.
"Şöyleeee güzel bir karnımızı doyuralım. Eee ne de olsa sağlam kafa tok bir karınla mümkündür!"
Annem çayın suyunu koyarken "Bırak gevezeliği de şu reçel kavanozlarını çıkar." Dedi
"Senin emrin olur sultanım!"
"Yalakaaaa!"
"Yok ayol! Seviyoruz seni!"
Annem yanıma gelip yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.
"Sana yumurtalı ekmek yapayım mı?"
"Anammmmmm. Garip anağğğmm. Çilekeş anağmmmm. Güzel anağğğmmmm!" Ve ekledim "Patateste kızartsana!" Ve annem gülüp dolaptan yumurtaları çıkardı.
**
Babam nöbetten gelmişti. Dedemle anneannemde çoktan bizdeydi. Pazar günü olduğu için babaannemle büyükbabamda gelmişti. Yani tüm aile bir aradaydık.
"Buyurun dostlarrrr buyurunnnn Halil İbrahim Sofrasınağğğğğ" ritim tutup şarkı söylerken çatalıma sapladığım patatesleri ağzıma soktum.
"Kız Işıl vallahi sen bu işi biliyorsun!"
Patates, ketçap ve bol mayonez. İşte muhteşem patatesin sırrı buydu!
"Kızım ne biçim konuşuyorsun sen annenle?" Konuşan dedemdi. Babannem yan yan bakıp bir şeyler mırıldandı.
"Ay yordun be baba tarafı!" diye sızlandım. Sonra herkesin kaşları çatıldı.
"Yani sosyal medyada öyle şeyler yazıyorlar da... Baba tarafıyla ilgili şakalar falan..." gittikçe sesim kısılıyordu.
"Bu sefer savunman bizi tatmin edemedi Zehra."
"Ama baba vallahi şaka..."
"Yok," dedi babannem küskün bir tavırla "Bu çocuğun suçu yok ki! Allah bilir bizim hakkımızda neler konuşuyorsunuz da çocuk etkilenmiş."
"Ha!"
Hayretle gözlerim açıldı. Anneannem araya girdi.
"Yok dünürüm ne konuşacaklar vallahi ben kefilim, evde hiç lafınız geçmedi ki... genelde birlikteyiz zaten."
Anneanneme baktığımda alttan alttan gülümsediğini gördüm. Dışarıdan bakan biri onun ortalığı yatıştırmak istediğini düşünebilirdi ama ben ne yapmak istediğini iyi anlamıştım. Babannemde anlamış olacak ki bozardı, kızardı ve elindeki çatalı yumuşak sayılmayacak bir şekilde masaya bıraktı.
"Genelde birlikteyiz derken?" Bunu söylerken babama bakıyordu.
"Bizim oğlan hep nöbetten geç dönüyor, Işıl'da hamile diye biz rahatsızlık vermek istemediğimiz için hiç gelmiyorduk ama belli ki sizde öyle bir kaygı yok."
"Olur mu anne?" dedi babam dişlerinin arasından "Biz sizi hep çağırıyoruz gelin diye değil mi Işıl!" Bir anda tüm kafalar anneme döndü. Annem önce sert bir tavırla yüzüme baktı sonra babanneme dönüp "Bunca yıl ayrı yaşadık zaten anne hiç olur mu öyle şey... Her zaman başımızın üstünde yeriniz var. Biz sizi ilçeden gelmeniz zor olur, yorulmayın diye sık boğaz etmek istemiyorduk sadece..."
"Tabi dünürüm tabi benim evim iki adımlık yer diye ben öyle şey ediyordum..." anneannem zevkten dört köşeydi. Acaba patavatsızlığımı ve şeytani fikirlerimi genetik olarak ondan mı almıştım. Anneannemin benim yaşlarımdaki halini düşlemeye çalıştım ama yok yani bir türlü kafamda yıllar öncesine ait bir Anneanne canlandıramadım.
Anneannem benim yaşlarımda çoktan evlenip annemi doğurmuştu zaten. Bir anda hayallere dalıp Ceyhun'la kendimi okul formasının içinde değilde gelinlik ve damatlıkla hayal ettim. Ay! Korkunç ötesi bir hayaldi bu. Tamam, seviyoruz en delikanlı halimizle ama evlilik işi bizi aşar en nihayetinde. Ama şöyle güzel güzel pikniğe gitsek, birlikte kuş cıvıltıları eşliğinde geometri çözsek... Ulan Zehra bari hayalinde sınav olmasın! Ama ne gezer bizde o şans... sınav hayatımızın tam içine... neyse!
"Zehraaa!" Annem ellerini gözümün önüne getirmiş sallarken kendime geldim.
"Ay bu kız iyice kafayı yedi! Önce anneannenleri birbirine düşürdün sonra da on dakika boyunca boş boş baktın! Yavrum akıl sağlığın iyi mi senin?"
Gözlerimi kırpıştırıp etrafa baktım. Herkes yemeğini bitirip çay faslına geçmişti.
"Hele şükür!" Dedi dedem "Sonunda hayallerinden koptu deli kız. Hadi kalkta bize bir kahve pişir söyle kahvaltının üstüne iyi gider."
"Ay!" Diye bağırdım bir anda. Dedemler aynı anda göğsünü tuttu.
"Kız kalpten mı götüreceksin bizi?"
"Özür dilerim dede!" Dedim masumca "Evde yaş ortalamasının 65 olduğunu unutmuşum." Kendi yaptığım espriye sadece ben gülmüştüm.
"Kahve dedinde aklıma geldi benim kursum var bugün."
"İyi de biz seni kursa yazdırmadık ki!"
"Aynen öyle! Zaten bu evde kimse benim istikbalimi düşünmüyor ki... arkadaşımın kursuna misafir olacağım bugün. Güzelse bende yazılacağım."
"Aferin," dedi babam "Güzel bir yere git, iyice araştıralım."
"Bari dedenlerin kahvesini pişir!" Koşar adımlarla kapıya vardığımda annem sesleniyordu.
"Olduuuu, iyi günler!" Dedim duymazdan gelerek ve kapıyı usulca çekip çıktım. Artık özgür bir bireydim ve Ceyhun'un yanına gitmek için önümde hiç engel kalmamıştı.
***
"Ulan Efsun ne diye açmazsın ki telefonunu!"
Yaklaşık yirmi dakikadır Efsunu arıyordum ama asla ulaşamıyordum.
"İnşallah başın büyük beladadır yoksa sana bunu ödeteceğim kızım!" Sıkıntılı bir şekilde nefes verdim.
"Şimdi ben Ceyhun'un adresini nasıl bulacağım!"
Pek de bilmediğim mahallemde gezerken sonunda Efsun telefonunu açtı.
"Kankaaa!"
"Kankaa ya Kankaaa! Kızım neredesin sen sabahtan beri arıyoruz yoksun! Kulağın bozuldu da telefonları mı duymuyorsun!"
"Özür dilerim kankacığım ama vallahi işim vardı."
"Ne işiymiş bu!"
"Ay böyle telefonda olmaz. Mühim bir mevzu. Bence buluşalım."
"Olmazzzz!" Dedim panikle çünkü planlarım arasında olan tek şey Ceyhun'a sürpriz yapmak ve gönlünü alıp insan gibi konuşmak vardı.
"Neden olmazmış?"
"Olmaz işte Efsun!" Oldukça nettim. Arkadan konuşan birinin sesi geliyordu.
"Efsunnn?" Dedim kaşlarımı çatarak.
"Buyur kankacığım!"
"Kim var yanında?"
"Annem kankacığım. Biz çok kötü kavga ettik ailemle. İnan hiç iyi değilim."
Efsun birden bire tribe girmişti. Utanmasa ağlayacaktı.
"Ay noldu?"
"Şu sınav belası. Beni çok bunaltıyorlar. Artık dayanamıyorum. Kavga ettim hepsiyle. Kaçacağım vallahi bu evden! Tabii babam bulunca kaçtığıma pişman eder diye yapamıyorum orası ayrı. Ayrıca kesin ben dışarıda iki günden fazla yaşayamam!"
"Kızım sen kafayımı yedin?"
"Buluşalım diyorum kanka!"
Aklım karışmıştı. Efsunu aramıştım çünkü Ceyhun'un ev adresini isteyecektim. Birkaç saat içinde Ceyhun'a hazırladığım süprizin detaylarını halletmeliydim. Ama Efsunun da bana ihtiyacı vardı.
Ne yapacağımı bilemiyordum!
"Bana bir saat ver o halde. Bir saat sonra bizim evin oradaki parkta buluşalım olur mu?"
Efsun resmen sevinçten havalara uçtu. Büyük bir Zafer kazanmış gibiydi.
"Tamamdır kankam benim. Sen istersinde ben gelmez miyim?"
"Vallahi sen delirdin Efsun. Beni çağıran sensin ya!"
"Tabii tabii. Hadi oyalama beni bir saate görüşürüz."
Ve yüzüme çat diye telefonu kapattı.
***
Bir saattir çiçekçi arıyordum ama tam olarak istediğim çiçeği bulamamıştım.
"Ulan altı üstü bir çiçek alacağız ama istediğimiz çiçeği bulamıyoruz! Yani ben illa Ceyhun'a kırmızı Gül almak zorunda mıyım!"
Evv-vettt doğru duydunuz sayın seyirciler Ceyhun'a çiçek alıyordum. Çünkü başka ne alacağımı bilememiştim. Hem evine gideceğim için öyle abartı bir şeyler yapamazdım biraz zarif olmalıydım.
"Ulan varya şartlar müsait olacaktı ki bak bakalım ben o zaman nasıl konfetileri patlatıyordum!"
Sırıttım.
"Benden varya iyi düğün organizatörü olur. On numara ortam kurarız icabında!"
Saatime baktım artık Efsunla buluşma saatim gelmişti. Yavaştan geri dönmem gerekiyordu. Ama çiçek işini halletmeden de gitmek istemiyordum. İnternete baktığımda son bir çiçekçinin kaldığını gördüm yolumu birazcık değiştirip önce oraya uğrayacaktım. Daha sonra da ver elini Ceyhun!
Bu fikir içimde çiçekler açmasına neden oldu!
"Ulannnn!" Dedim sırıtarak "keşke bu çiçekleri gösterebilsem Ceyhun'a!" Ve bu fikir anında başımın üzerinde bir ampülün yanmasına neden oldu!
Efsuna kısa bir mesaj atıp yarım saat geç kalacağım haberini verdikten sonra interneti bu sefer başka bir arama için kullandım.
Ve evren kesinlikle benden yanaydı.
İstediğim anında karşıma çıktı ve hiçte uzakta değildi.
"Şaka maka sonunda oluyor sanırım!" Dedim sekerek yolda yürürken.
Fikir kesinlikle çılgınca ve fazlaydı.
Ama bende çılgın değil miydim?
'Kesinlikle öylesinnn!' Dedi içimdeki minik Zehra ve bir güzel sırtıma vurdu.
"Bekle beni Ceyhun! İlanı aşka geliyorum! Hemde ellerimde çiçekler ve kapında sırılsıklam!"
Adımlarımı hızlandırıp koşmaya başladığımda içim içime sığmıyordu!
***
"Efsunnnnn! Kız sen bugün iyice şımardın ha! Yarım saattir burada seni bekliyorum!"
"Kankam özür dilerim!"
"Gelemiyor musun?" Kaşlarımı sinirle çattım! Ben onun için tüm işlerimi aceleyle yapmıştım.
"Gelemiyorum kankacığım ama konumuz bu değil!"
"Konumuz başka ne olabilir acaba Efsun? Yani ne diyim ben sana şimdi! Yakışmadı bu delikanlılığa bilesin!"
Parkta salıncakta sallanıyordum. Sinirden hızlanmıştım ama bana koymazdı ne de olsa biz bu parklara çocukluğumuzu vermiştik.
"Kanka!"
"Neeee Efsunnn neeeee!"
"İnşallah çok kızmazsın. Seni sevdiğimi unutma olur mu!"
Salıncağı yavaşlattım.
"Kız korkutma beni!"
Ama telefon çoktan kapanmıştı.
Salıncak iyice durunca elimde telefon ekrana öylece bakakaldım.
"N'oluyo lan! Genç yaşımda kimse bana travma yaşatmasın bak! Vallahi bu bünye atlatamaz. Kafama huniyi takar Türk filmindeki deliler gibi gezerim ortalıkta!"
Salıncaktan inip arkamı dönmemle birlikte elinde bir buket çiçekle Ceyhun'u görmem bir olmuştu.
"Efsun'a kızma. Benim yüzümden sana yalan söylemek zorunda kaldı!"
'Vay anammmm vayyyy! Ava giderken avlandık ya Zehra!!!!' İç sesim ellerini birleştirmiş şımarık küçük bir çocuk gibi zıplayıp duruyordu.
"Ceyhun?" Dedim zorla.
"Özür dilerim! Seni dinlemediğim için. Sana sormak yerine kendimce anlamlar çıkardığım için ve daha sonra yanına gelip sana bağırdım için. O konuda baya saçmaladım." Yanıma yaklaştı. "Şimdi istediğin kadar konuşalım. İnan bana ben seninle gerçekten arkadaş olmak istiyorum hatta..." dedi ve duraksadı. Eli saçına gitti ve saçlarını karıştırdı. Ne diyeceğini bilemiyordu en sonunda elindeki çiçeği bana uzattı.
"Hatta ben sana böyle çiçek falan vermek istiyorum!"
'Allahımmmm ne romantikkkkkk' minik Zehra resmen bayılıvermişti içimde!
"Ceyhun!" Dedim ve geri adım atıp salıncağa çöktüm. Bunu yapmak zorundayım yoksa ciddi ciddi bende bayılacaktım.
"Kızdın mı?"
Başımı hayır der gibi salladım.
"Şaşırdım sadece." Önce kararsız kalsa da daha sonra gelip direğe yaslandı.
"Eeee bir şey demeyecek misin?"
"Sana Efsun mu yardım etti?" En kolay sorudan başlamak kesinlikle daha kolay olandı.
"Evet ve şunu bilmelisin ki baya ısrar etmem gerekti. Efsun sana baya sağdık. Sanki kırk yıllık arkadaşın!"
"Çiçekler" dedim elinde tuttuğu bukete bakarken "bana mı?"
Ceyhun güldü.
"Evet. Ne alacağımı bilemedim. Aslında çilekli kek alacaktım hatta başta bayaa bayaaa kasayla çilek almak aklıma geldi ama Efsun beni durdurdu. Bende düşündüm ki çiçek iyidir. Yani ben severim. Belki sende seversin diye düşündüm"
"Sevdim!"
Ceyhun o kadar büyük bir gülümseme yolladı ki kalbim duracak sandım. Çiçekleri bana verirken bulutların üzerinde gibiydim.
"Eee başka bir şey demeyecek misin?"
Konuşmakta zorlansam da yapmam gerektiğini biliyordum.
"Özür dilerim!" Dedim "Aslında ilk geldiğinde sana o kadar sert çıkmamalıydım. Sen gerçekten pişman olmuş gözüküyordun ama bende sinirliydim. Sinirlenince bazen çok saçma şeyler yapabiliyorum."
"Haketmiştim! Bence az bile yaptın. Eğer affedersen sana yemin ederim bir daha asla böyle şeyler yapmayacağım."
"Sen beni affettin mi?" Dedim sırıtarak
"Başka şansım yok ki!" Dedi elini kalbine götürürken. Yuvarlak gözleri ışık saçıyordu adeta.
Ayağa kalktım.
"Bunu bir kere söyleyeceğim bu yüzden de beni iyi dinlemen gerekiyor."
"Neyi?" Dedi Ceyhun ama onu dinlemeden devam ettim.
"Aslında bende senden özür dilemeye geliyordum. Çok sert çıktığım için ve seninle küs olmaya katlanamayacağımı fark ettim."
"Gerçekten mi!" Ceyhun şaşırmıştı.
Montumu çıkarıp gözlerimi kapattım çünkü Ceyhun şaşırmak yerine alayla bakarsa kalbim bunu kaldırmazdı. Montu çıkardım ama gözlerimi açmadan devam ettim. Giydiğim tişörte internetten bulduğum bir resmî bastırmıştım. Kalbimde çiçekler açmış gibi gözüküyordu.
"Seninle konuşurken, gülerken, hatta o aptal dersleri çalışırken bile içimde çiçekler açıyor. Bende sana çiçek alacaktım ama bunun hislerimi tam olarak açıklayamayacağını fark ettim. Yanlış anlama ben senin çiçeklerine bayıldım. Sadece sana değer vermediğimi düşünüyorsun ya onun yanlış olduğuna seni ikna etmek istedim. Yemin ederim sana değer veriyorum Ceyhun. Seninle arkadaş olmazsam asla mutlu olamayacakmış gibi hissediyorum. İçimdeki çiçekler solmasın istiyorum. O yüzden sende beni affet. Aklında asla ufak bir şüphe kalmasın. İnan bana seni tanıdığım için çok mutluyum..."
Daha devam edecektim ama Ceyhun bana sarılınca susmak zorunda kaldım!
'Alllahhhhh! Sonunda beee sonundaaaa!' Minik Zehra kalkmış göbek atıyordu. Başkasına şeytan olan minik Zehra bile Ceyhun'a melek oluyordu.
Ceyhun geri çekildiğinde benden tam olarak ayrılmadı. Yanağımda hissettiğim sıcaklık kalbimin durmasına sebep olmuştu.
Ne diyeceğimi bilemediğimden çiçek buketini göğsüme bastırıp gülümsedim.
"Bu benim ilk buketim!"
Ceyhun güldü. Fazlasıyla heyecanlıydı.
"Sen de benim ilk buketimsin!" Dedi eliyle beni göstererek.
Bu cümleyi hayatım boyunca unutamayacağımdan emindim!
"Hadi seni çilekli pasta yemeğe götüreyim!"
Ve elimi tuttu!