@mervesenahikayeler
|
AŞKUŞLARIMIZZZZ 🍓 Bu arada çilek mevsimi yaklaşıyor bol bol yiyin 🍓 *****^ ''Millet dolandırıcı olmuş abi!'' ''Benim bir adım daha atacak halim kalmadı!'' ''Sabahtan beri insanlarla muhatap olmaktan gına geldi yalnız'' Herkesten bir yakınma cümlesi duyuyordum. Normalde bende çoktan bağıra çağıra isyan etmiştim ama şu an dik durmam gerektiğini biliyordum. Deneme sınavının açıklanmasının üzerinden iki gün geçmişti. Bu sırada fizikçinin yaptığı sözlüden de düşük almam sonucunda annemle babam panik modunu açmıştı ve gerçekten de işler birazcık, ufacık karışmıştı... ''Neden derslerini boşladın?'' ''Lisenin son yılında bu umursamazlık nereden çıktı?'' ''Zehra derhal kendini toplamanı istiyoruz!'' Son birkaç gündür sürekli bu cümleleri duyuyordum. Annemle babamı adaptasyon sıkıntısı yaşadığıma ikna etmiştim. Oldukça mantıklı bir bahaneydi ama aslında gerek Ceyhunla olan ilişkim gerekse arkadaşlık ilişkilerimin değişmesi beni esas etkileyen şeydi. Fakat bunu tabii ki annemlere söylemedim. Kim bilir Ceyhun'u duysalar bana neler söylerlerdi! Ayrıca sınav yılında böyle bir ilişkiye başlamış olmam onları esas panikleten durum olurdu. Şu an Ceyhun'u kaybetmeye asla dayanamazdım zaten hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyordum. Annemle babam ambargo uygularsa kesin üzüntüden geberirdim! İşte tüm bu sıkıntıları göz önünde bulundurursam ayakta kalmam gerekiyordu. Sızlanamazdım. Sızlanırsam arkadaşlarımı kaybederdim. ''Mızmızlanmak yok! Kendinize gelin!'' ''Zehram vallahi helal olsun. Yaklaşık dört saattir kurslarla konuşuyoruz ama sen bıkmadın yani!'' ''Bıkamam! Bıkarsam hepimiz kaybederiz. Şunun şurasında bir kaç ay dişimizi sıkıcaz daha sonrası özgürlük. Hadi toplayın kendinizi son iki kurs kaldı, onlarla da konuşup içlerinden birini seçelim'' Vedat ayaklarının dibine attığı sırt çantasını eline alıp üzerine çöktüğü kaldırım taşından kalktı. Çantayı sırtına taktığında aslında onun için ne kadar küçük bir çanta olduğunu düşünmeden edemedim. Sanki her geçen gün daha fazla irileşiyordu. Çok sıkı bir antrenman yaptığına emindim. ''Kankaa gezmesek olmaz mı? Vallahi bittim ben. Hava da buz gibi zaten!'' ''Saçmalama Efsun'' derken gidip koluna girdim. ''Oha ellerin buz gibi olmuş. Kızım daha kalın bir mont giyemedin mi?'' Efsun omuzlarını indirip kaldırdı. Üzgün bir şekilde dudak büzdü. ''Ne bileyim ben havanın eksi yüz derece olacağını!'' Tam yürüyecekken Vedat eldivenlerini çıkarıp Efsuna uzattı. ''Al tak şunları ellerine. Sonra başımıza bela olacaksın!'' ''Terbiyesiz! Ben sana ne bela olucam be! Başladın gene saçma sapan konuşmaya.'' ''Yardım etmeye çalışıyorum ama tabii ben iyilikten anlamam diyorsan orası ayrı!'' ''Benim sinirimi bozma Vedat! Zaten heyheylerim tepemde!'' ''Kızım var ya...'' Ceyhun araya girdi. ''Arkadaşlar biraz sakin olur musunuz ya? Biz ne derdindeyiz siz hala birbirinizi yiyorsunuz! Vedat ver bakalım eldivenleri.'' uzanıp eldivenleri Vedat'tan aldı. ''Hadi Efsun tak bakalım şunları ellerine. Kaybedecek vaktimiz yok. Hasta olursan daha mı iyi?'' ''Ama!'' ''Aması falan yok Efsun hadi bakalım!'' Ceyhun'a destek çıkarak Efsun'a giymesi için ısrar ettim. Sonunda kabul etmek zorunda kaldı. Onları arkamızda bırakırken biz ilerlemeye başladık. Çünkü emindim yine de birbirlerine alttan laf sokacaklardı. ''Zehra sen üşüyor musun?'' ''Yoooo!'' ''Emin misin? Bak burnun kıpkırmızı olmuş!'' uzanıp burnumu sıkınca başımı geriye çektim. ''Noluyooo lan! Fındık faresi miyim ben öyle kıskaca alıyorsun!'' Ceyhun söylediklerime güldü. ''Hele bak şuna ya, nasıl tatlı bir fare!'' ''Aman dikkat et ısırmasın seni!'' ''Senden gelene eyvallah be güzelim!'' Çantamın omzumda duran kulplarını tuttum. Güzelim demesi bile kalbimin yüz bin kat daha fazla çarpmasına neden oluyordu! ''Ceyhun! Sana bir şey söyleyeceğim!'' ''Söyle bakalım!'' ''Hani biz şeyiz ya!'' ''Neymişiz biz?'' çapkın çapkın gülüyordu. ''Bak vallahi sinirlendirme beni çocuk! Ciddi bir şey söyleyeceğim.'' ''Sinirlenme Zehram! Soruyorum sadece neymişiz biz diye?'' Gözlerimi devirdim. ''Anlaşıldı! Konuşamayacağız!'' ''Tamam vallahi sustum!'' Ceyhun koluma girdi ve dikkatini bana verdi. ''Şimdi biz seninle böyle takılıyoruz falan ya hani! Eğer bu bitse yani kötü bir şekilde değil de bitmek zorunda olsa ne yapardın?'' Ceyhun anında durdu. ''Ayrılıyor musun? Hemen mi? Ama neden? Yanlış bir şey yaptım dimi? Vallahi seni sıkmamaya çalışıyorum Zehra! İstersen eskisi gibi olalım ama tamamen kopamam ki senden! Arkadaşlığımız bitmese bari...'' ''Oha ayrıldınız mı?'' Arkamızda ki Efsun nihayet yanımıza gelmişti ama yanlış zamanda! Tabii Vedat'ta hemen atladı. ''Yine saçma sapan kıskançlık mı yaptın lan kıza?'' ''Vallahi yapmadım abi!'' ''Sakin olur musunuz? Ayrılmak falan yok! Ceyhunla bir şey konuşuyorduk ama o yanlış anladı!'' Hepsi susmuştu. Benden bir açıklama bekliyorlardı. ''Kimseden ayrılmıyorum. Tamam mı? Kapatalım bu konuyu! Zaten kurs hemen şu aşağıda. Hadi yürüyün!'' ve kimseyi dinlemeden yürüdüm. İç sesim hemen devreye girdi! 'annenin öğreneceğini biliyorsun tabii hemen önden hazırlık peşindesin... yazık oldu yakışıklı çocuğa... annen öğrenince babana söyleyecek o da hemen bu yaşta olmaz öyle şey diye kestirip atacak...'' Derin bir nefes aldım. İç sesimi zaman zaman hiç sevmiyordum. Özellikle haklı olduğu anlarda... *** ''Yani siz şimdi bizden elli bin türk lirası istiyorsunuz? Sadece bir kurs için? Baya ek ders almak için biz gelecekte ki çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını size kaptıracağız!'' Çok sinirlenmiştim... ''Bak küçük hanım. En iyisi sen değil annen veya baban gelsin yanımıza. Zira mantıklı düşünemediğin belli!'' Ayağa kalktım. ''Yakarım lan bu dershaneyi! Çıldırtmayın adamı. Girişte bize altın kalem kağıt mı veriyorsunuz, neyin fiyatı bu? Ben bu parayı size versem kederden hasta olup doktorların eline düşerim. Tabiii kesin oyun bu oyun! Alalım verelim ekonomiye can verelim! Yemezler abicim! Fakiriz ama aptal değiliz. Siz ekonomiye can vermek için bizim canımızı almak istiyorsunuz! Soygundur lan bu! Yemem lan ben bu oyunları! Ben kimim biliyor musun? Zehrayım lan ben!'' Ceyhun ve Vedat beni çekiştirip kurstan çıkarmaya çalışıyorlardı ama son gücümle direniyordum. ''Eğitim istiyoruz! Hıyar almıyoruz lan manavdan!'' ''Kızım sussana artık! Vallahi polislik olacağız!'' O kadar sinirlenmiştim ki kendimi durduramıyordum. Gittiğimiz her kurs bize yüksek fiyat çekiyordu. Ama buna karşılık asla gerekli koşulları sağlamıyordu. Ek bir şey talep ettiğimiz her an fiyat biraz daha yükseliyordu. Ayrıca sınıflar küçücük hapis gibiydi. ''Nefret ediyorum sınavdan! Hatta direkt bu hayattan nefret ediyorum! Onca yıldır derslerim hep iyiydi! Tam üniversiteye gideceğim gitti annemle babam bebek yapmaya karar verdi. Hadi bu da geçer dedik yurdumuzdan yuvamızdan ettiler, aldılar beni asla bilmediğim bir şehre getirdiler! Ona da alışırız biz delikanlıyız dedik bu sefer gittik aşık olduk! Arkadaş çevremiz oldu sevindik ama bu seferde derslerimiz yavaş yavaş dibe gitmeye başladı! Şimdi tüm bunlar duyulsa ne olacak biliyor musunuz? Tek suçlu ben olacağım. Annem hemen beni Ceyhun'dan ayıracak sonra seninle görüşmemi de yasaklayacak Efsun! Hatta elinde olsa beni alır evde eğitim verir! Tüm bu saçmalıkları yenmek için o istemediğim aptal bölümü kazanmak için saatlerdir dershane dershane dolaşıyorum ama onlar da milyarlar istiyorlar! İşte tüm bunlar yüzünden sakin falan olamıyorum!'' Ceyhun, Efsun ve Vedat öylece durmuş bana bakıyordu. Susunca bağırmaktan boğazımın ağrıdığını fark ettim. Öyle bir nefes alıp veriyordum ki sanki kilometrelerce koşmuş gibiydim. 'işte şimdi tam bir drama dizisi oldun Zehra!' iç sesim umutsuz bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerim yanarken ağlamamak için kendimi çok zor tuttuğumu fark ettim. Çok güzeldi cidden! Zaten yeterince rezil olmamışım gibi bir de ağlayıp kendimi daha fazla rezil edecektim. Derken hiç beklemediğim bir şey oldu! Ceyhun gelip bana sarıldı. Daha buna doğru tepkiyi veremeden Efsunda gelip sarıldı. Ve en son Vedat gelip hepimizi sardı. Kocaman bir yumak halinde sokağın ortasında duruyorduk. ''Annem sürekli gitar çalmayı bırak diyip duruyor. Hatta gitar çaldığımı arkadaşlarıma bile söyleyemiyorum. Annem beni öylesine inandırdı ki gitar çalmanın çok boş bir şey olduğuna kendime gitarı sevdiğimi söylemem bile imkansız!'' Ceyhun'un söyledikleri beni şaşırtmakla kalmamış şoka uğratmıştı. ''Annemle babamın yıllardır anlaşamayıp da boşanmak için sınav yılını beklemeleri gerçekten çok sinirime dokunuyor. Ortada çok da farklı bir durum yok. Sadece şimdi boşanmak istediler ve boşanıyorlar işte. Bencilliklerinden bıktım!'' Bunu söyleyen tabii ki Efsun'du. ''Annem ve babam gayet iyi anlaşıyorlar. İki kardeşim de birbiriyle gayet iyi anlaşıyor. Ama bu şu an için böyle. Ben evin ilk çocuğuyum. Kardeşlerimle aramda neredeyse on yaş var. Annemle babam yıllarca evde kavga edip durdular. Şu an iyi olmaları geçmişi unutturmuyor maalesef. Beni soktukları durumlar için bir kere bile benden özür dilemediler. Ama ben onlara hep kırgın oldum.'' İşte Vedat'tan gelen bu itiraf hepimizi şaşırtmıştı. ''Arkadaşlar!'' Kocaman yumağın ortasından sesleniyordum. ''Efendim kankaa!'' dedi Efsun. ''Şey sanırım boğuluyorum!'' ''Ay evet kanka beni de boğuyor tüm sorunlar valla haklısın!'' ''Oğlum manyak mısınız? Harbi harbi boğuluyorum! Nefes alamıyorum. Küçücük bir şeyim ben. Aman imdat yardım edin!'' Anında hepsi geri çekilince nihayet ortaya çıkmıştım. ''Ulan sevgiden boğulmak gerçekmiş meğer!'' ''Az önce ne oldu ya öyle?'' Bunu diyen Vedat'tı. Kaşları çatıktı ve aklı karışıktı. Bunu görebiliyordum. ''Ben bir şey hatırlamıyorum!'' dedim hemen. O kadar duygulu bir andı ki herkes en özel duygularını paylaşıvermişti. ''Ben hatırlıyorum'' dedi Efsun ''Dershaneye sinirlendin ve hadlerini bildirdin. Hepsi bu kadar!'' Efsuna gülümsedim. Ne yapmak istediğimi anlamıştı. ''Doğru!'' dedi Vedat hemen burnu havada hallerine dönmüştü ''Kızım sende deve gibiymişsin ha! İki kişi zor çıkardık seni!'' Ceyhun önce durdu. Uzunca bir süredir bana bakıyordu. Söylemek istediği başka şeyler vardı ama sonunda bize ayak uydurdu. ''Hoop yavaş gel oğlum! Ne demek deve? Zehramdan olsa olsa minik fındık faresi olur!'' Dördümüz de az önce yaşanılanların üzerine örtü örtmeye karar vermiştik. Ama sonsuza kadar böyle gitmeyecekti. Er ya da geç korktuklarımız, sakladıklarımız, halının altına süpürdüklerimiz gün yüzüne çıkacaktı! Kurs arayışımız yorgunlukla sonuçlanmış üstelik karnımız çok acıkmıştı. "Bu mide daha fazla kurs gezmeyi kaldırmaz," dedim göbeğimi sıkarak. "Al benden de o kadar!" Vedat ve Efsun aynı anda bağırınca birbirlerine tuhaf tuhaf bakıp gülümsediler. "Hadi o zaman," dedi Ceyhun "Aşırı iyi bir hamburgerci var oraya gidelim." Böylelikle çok fazla yürümemizin gerekmediği bir hamburgerciye gittik. İçerisi harika kokuyordu. Arkadaşlarımı hiç umursamadan koşa koşa sipariş kısmına gidip saymaya başladım. "Abi bana çift double falan filan ne varsa hadi çabuk lütfen!" "Ay Zehra alemsin kanka ya! Bir de zayıf yani şok oluyorum..." "Metabolizma meselesi," dedi Vedat bilge bir tavırla "Biyoloji dersinde Necdet Hoca söylemişti, metabolizması hızlı olan insanlar..." "Ayyh! Vedat zaten çok açım şimdi seni çiğ çiğ yerim bak, sus! Burada bile ders..." Vedat sustuğunda karşımdaki adam bana sabırlar diletecek o cümleyi söylemişti. "Hanımefendi ne istediniz tam olarak?" "Ay açlıktan bayılacağım! Menüdeki en büyük hamburger hangisiyse onu ver abi sen bana. Hiç sorma direkt söylim ekstra büyütülmüş olsun!" Hamburger faslı tam iki saat sürmüştü. Adam benim siparişimi kaydedene kadar yarım saat geçmiş, siparişlerde bir o kadar geçikmişti. "Seni eve ben bırakırım," dedi Ceyhun. Vedat'ta sıkıntılı bir şekilde "Bari bende Efsun'u bırakayım." dedi. Normalde Efsunun itiraz etmesini beklerdim ama hiç sesini çıkarmayınca şaşırdım. Belki de iyi anlaşmaya karar vermişti. "Zehram," dedi Ceyhun mutsuz bir yüz ifadesiyle "Yani Zehra," diye düzeltti. Bu hareketine kaşlarımı çatarak karşılık verdim. "Neden Zehra diye düzelttin ki?" "Zehram," diye geri döndü Ceyhun "Bak sanki seni bu ilişkiye ben zorladım... Sanki sınav yılında seni zor durumda bıraktım, eğer ayrılmak istersen..." "Çüş!" Diye bağırdım kendimi tutamayarak. Ceyhun irkildi. "Sen şimdi benden ayrılmak mı istiyorsun?" "Hayır tabiki de ben dedim ki yani sen istersen saygı duyarım, ağlamanı üzülmeni istemiyorum." "Senden ayrılsam daha mutlu olmam ki... Beni sıkan sen değilsin deli çocuk, ben ne bileyim öyle kurs falan bulamayınca patladım. Ailem sınavı kazanmam için her gün darlıyor neredeyse... ayrıca dedim ya şu kardeş olayı da beni geriyor." "Hepimiz aynıyız," dedi Ceyhun "Ben mesela aslında şu an sadece eğlenmek istiyorum. Sevdiklerimle gezmek, sizinle ne bileyim pikniklere gidip bisiklete binmek, belki sana gitar çalmak... Ama şu uğraştığımız şeylere bak. En güzel çağımızda böyle saçma sapan gelecek kaygıları yüzünden darlanıyoruz..." Ceyhun konuşmaya devam ediyordu ama benim aklım çoktan hayallerime kaymıştı. Bu çocuk çok duygusaldı yahu. 'Bisiklet diyor, gitar diyor... Her ilişkinin Bir odunu olur bizim ilişkimizin yontulmamış odunu benim sanırım ya!' İçimdeki sesi annemin seslenişi durdurdu. "Zehraaaaa! Kızım ne dikiliyorsun orada deli deli?" Ceyhun'a imalı bir bakış attı. "Merhaba yavrum, arkadaşını davet etsene kızım kapıda dikileceğıne... Sonra hasta oldum diye ağlayacaksın." "Eyvah!" Dedim Ceyhun'dan hemen uzaklaşırken "Yarın görüşürüz ve evet haklısın!" Neye haklısın dediğimi bile bilmiyordum ya hayırlısı... Ama Ceyhun uzatmadı. Belli ki o da annemle tanışmaya hazır değildi. Eve girdiğimde annemle babam koltuğun karşısına geçmiş, kucaklarında bir dolu mısır kasesiyle egzotik bir mumya filmi izliyorlardı. "Çocukluğumun filmi," dedi annem neşeyle "Zehra gel kızım mısır ye." Ceyhun'u sormadığı için biraz olsun rahatlamıştım ama tam ağzıma bir parça patlamış mısır atıyordum ki annem konuştu. "O Çocuk kimdi?" "Kurs bakmaya beraber gittiğim arkadaşlardan biri..." "Niye içeri davet etmedin?" "Ders çalışacak geç kalmış zaten." "Hmm..." Annem inanmadığını belirtmeye çalışıyordu ama aldırmadım. Konuyu dağıtmak için "Kurslar elli bin olmuş sevgili ailem!" "Yuh!" Babamın yediği mısır boğazında kalıyordu. Huyumun kime çektiği belliydi aslında. "Ya," dedim pişkin pişkin "Kızınızın ne problemleri var. Ama size yük olmam merak etmeyin özellikle de..." durup annemin karnına baktım. "Bebeğin masrafları zaten ağır olur..." Biraz bozuk konuşuyordum ama ne yapayım? "Olur mu Zehra?" Babam vakur bir ifadeyle konuşmuştu. "Biz ikinize de anne baba olarak yeteceğimizi düşünmesek bu işe kalkışmazdık zaten... Hem birikimler bu günler için var." "Hayır," dedim şiddetle karşı çıkarak "Bu yükün altına girmek istemiyorum, gerçekten. Ayrıca elli bine dükkan açarım ben be!" "Zehracım," diye başladı annem ama devamını getiremeden ufak bir çığlık attı. Korkarak yanına koştum. Babamın da yüzü allak bullak sürekli "Ne oldu?" Diye soruyordu. Annem önce şaşkınlıkla karnına baktı sonra babama sonra da bana döndü. "Tekme attı!" dedi sevinçle "İnanmıyorum tekme attı!" O an hiç düşünmeden elimi annemin karnına koydum. Daha önce bunu hiç yapmamıştım. Sonra babamda elini ikimizin elinin üstüne kapattı. "Ee," dedim fısıldayarak "Şimdi hareketsiz duruyor." "Bekleyelim," diye fısıldadı babam tıpkı benim gibi heyecanlıydı. Birkaç dakika öylece durduk. Tam elimi çekiyordum ki güçlü bir hareketlenme oldu. "Alllahhh!" Babam heyecanla yerinde zıpladı "Zehra! Gördün mü kızım, hissettin mi kardeşini?" "Hissettim..." dedim duygulu bir ses tonuyla ve dudaklarım titrerken. 'Kendine gel Zehra, ağlama sakın bak gebertirim." "Anne," dedim ama devamını getirmedim. Annem duygulandığımı anlamıştı zaten. "Gel buraya," dedi ve kollarını bana sardı "Göreceksin bak bu miniği hepimiz çok seveceğiz." Sanırım yıllardır hissetmediğim kadar huzurlu hissediyordum. Sınav, kurs, ders ne varsa uçup gitmişti. İnceden inceye kendini belli eden bir suçluluk duygusu peşimi bırakmıyordu aslında. Arkadaslarıma ailemi anlatırken birazcık kötülemistim onları. Oysa şimdi öyle hissetmiyordum. 'Ay yine huzurunu kaçırmayı başardın Zehra, Bravo!' İç sesim şimdide beni azarlıyordu ama sanırım bu kez haklıydı. Beynimi kemiren düşüncelere kulağımı tıkadım ve annemin karnına başımı koyarak gözlerimi kapattım. Ertesi gün okulda kara kara düşünüyorduk. Kurs işi kesin olarak yatmıştı. Ne durumda olursa olsun ders çalışmaya alışık olan Vedat bile bu kez umutsuzca yüzümüze bakıyordu. "Kanka!" Dedi Efsun ve hepimiz aynı anda ona döndük. Efsun genelde herkese kanka diye seslendirdi çünkü. "Benim aklıma bir fikir geldi ama manyakça demeyin sonra..." "Demeyiz," dedi Vedat "Manyağa manyak demem ben korkarım zaten." "Cevap vermesen ölürsün Vedat. Neyse ya her gün birimizin evine gidip iyi olduğumuz derslerde birbirimize yardım etsek ne bileyim saatlerce etüt yapsak..." "Benim küçük kardeşlerim var bizi rahat bırakmazlar," dedi Vedat. "Bize gelebilirsiniz," diye onayladım ama Vedat ve Ceyhun burun kıvırdılar. Ceyhun'a ters bir bakış attım. "Ya ben öyle her yere gidemem ki utanırım siz bize gelin o zaman," dedi. Tam cevap verecektim ki içeriye turuncu saçlı, bol bol çilleri olan fazla uzun sayılmayan bir oğlan girdi. "Erdem burda mı?" Öğle arasında olduğumuz için sınıfta en fazla on kişiydik. "Yok kardeşim," dedi Vedat "Kantinde falandır." "Sayısaldınız değil mi siz?" Oğlan gitmek yerine bizim yanımıza yürüdü "Hayret ilk kez birinci bu sınıftan çıkmadı hatta bu sınıfı bırak bir sayısal sınıftan bile çıkamadı." "E yani sanane bu konudan?" "Bilmem ki nerede hata yaptınız diye merak ettim açıkçası yoksa bana göre hava hoş. Sonuçta birinci oldum." Çocuk bunu öyle bir gözleri parlayarak söylemişti ki hepimizin ağzı açık kaldı. "Şimdi niye geldiğin anlaşıldı," dedim sinirle "Şuna bak ya bize hava atmaya gelmiş." "Selim bu muymuş?" Ceyhun küçümseyerek baktı. "Tabi ki hava atarım, fizik, kimya,biyoloji görmüyorum bir de üstüne sizi solladım. Fizikçi bile beni bizzat tebrik etti." "Ya bize ne kardeşim bundan. Ömürde yılda bir kere birinci olunca böyle oluyor herhalde! Hem bu sınav kolaydı," dedi Vedat "Sen geçen haftanın sorularıyla birinci olsaydın o zaman gelseydin yanımıza!" "Haftaya görüşürüz o zaman," dedi Selim hiç üstüne alınmadan "Havanız yine sönecek Fenerbahçe gibi hep kaybedeceksiniz." "Lan!" Diye atıldı Ceyhun. Adeta devleşmişti. Sıranın üstünden Selim'e doğru atıldı "Fenerime laf ettirmem lan ettirmem! Bas git buradan elimden bir kaza çıkmasın!" Benim tatlı Ceyhunum bir anda delirmiş çocuğu hırpalıyordu. Sınıftan birkaç oğlan da bu kavgaya dayanamayıp kendini ortaya atmıştı. Olay birden bire Fenerbahçe Galatasaray kavgasına dönüşmüştü. Arada Beşiktaş nidalarıda duyuluyordu. Gaza gelip bende birkaç kere Ankaragücü diye bağırmıştım. Efsun araya girerek çocuğu bizimkilerin arasından aldı ve dışarıya çıkardı. Hararetli konuşmalar hala devam etse de olay büyümeden kapanmıştı. "Ulan var ya ben bu çilek adama ayar oldum," dedim saçlarımı savururken. "Değişik değişik bakışları var. Ayrıca o kadar kırmızı ki canım çilek çekti!" Çantamdan babamın bu mevsimde zorla bulup aldığı çilekleri çıkarıp pat diye sıranın üstüne fırlattım. Ceyhun hararetli bakışlarını yavaşça bana döndürmüş şok içinde bakıyordu. "Zehram sen çantanda çilek mi taşıyorsun?" "Aynen öyle!" Dedim cileklerin sapını hışımla kopartırken "Ama bu çilek adam benim sinirimi bozdu. Allah korusun çilekten tiksindirir adamı." "Çilek adam kim kankacım!" "Selim işte ulan anlasana!" "Ya kanka çocuk bildiğin turuncu kızıl bir şey ondan olsa olsa turunçgil olur." Vedat dayanamayıp güldü. Sonra hemen ciddi haline geri döndü. "Bu iş buraya kadar!" Diye bağırdım "Bahane istemiyorum bugün o etüte başlıyoruz en delikanlı halimizle!" Başını koparacak çilek kalmayınca bir tanesini hırsla ağzıma atıp çiğnemeye başladım. "Ben kabulüm," dedi Ceyhun. O da bir tane çilek kaptı. Efsun "Tamam kankacım bende sizinleyim!" diye yanıtladı neşeyle. Vedat kollarını göğsünde bağlamış düşünüyordu. Elini yumruk yapıp cilekleri ezercesine yumruğunu masaya indirdi. "Ben de varım!" "Dur be manyak o çileklerden ne istedin?" Diye bağırdım. "Çilek adamın kafasını ezemedim bari çilekleri ezeyim dedim!" Önce hepimiz tepkisiz kaldık ardından kahkahalarımızı bastıramadık. Sanırım git gide birbirimize benziyorduk. Çilek adamın intikamıysa bir başka güne kalmıştı. Ne de olsa intikam soğuk yenen bir yemektir! |
0% |