31. Bölüm

{AŞK}

Merve
mervetvc_

Hastaneye vardığım esnada bu müjdeli haberi hemen Zeyneple paylaşmak istedim. Fakat odasına girdiğim vakit Zeynep uyuyordu. İçtiği ilaçlar onu uyumaya zorluyordu.

Paltomu çıkarıp, tekli koltuğa doğru gelişigüzel fırlattım. Ardından Zeynep’in yanına uzanıp bir süre onu izledim. Yüzü bembeyazdı. Alnındaki morluk hâla belirgin bir vaziyette duruyordu. Elimle yavaş hareketlerle saçını okşadım. Oldukça yavaş ve kontrollü hareket ediyordum ki Zeynep uyanmasın.

Doktor yakın bir zamanda kemoterapiye başlayacağını söylemişti. Bu güzel sırma saçları ilacın etkisiyle dökülecekti. Yavaşça eğilip Zeynep’in saçlarını öptüm. Kokusunu iyice içime çektim. O esnada ağlamama engel olamadım; gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Hatta bir damla Zeynep’in yüzüne düşmüştü. Elimle silmeye yeltendigimde Zeynep bir çığlıkla gözlerini açtı.

"BABAAA!"

"Burdayım kızım! Bak bana, tut elimi. Yanındayım geçti. Bir kabus gördün."

Zeynep bana sıkıca sarıldı. Ardından eliyle gözlerini ovusturdu. Oldukça korkmustu. Hemen ona yanıbaşımda duran komodinin üzerindeki sürahiden bir bardak su doldurup, verdim.

Ardından söze girdim;

"Ne gördün de bu kadar korktun?"

"Etraf çok karanlıktı. Her yerde sis vardı. Böyle ormanlık bir alanın içindeydik. Sana bağırıyordum ama beni duymuyordun. Sana doğru kosuyordum fakat benden uzaklaşıyordun. En sonunda sana oldukça yaklaştım ve elimi uzattım. Bana baktın ama elimi tutmadın. Bir tren yanaştı yanına. Sende ona binerek uzaklaştın. Bende arkandan seslendim. Sonra da uyandım işte."

Zeynep’in alnına bir öpücük kondurdum. Ardından elini sıkıca tutarak;

"Ben burdayım bak! Hatta elimi de tutuyorsun şuan. Hem rüyaların tersi çıkar derler üzülme.

Ardından elimle yüzünü tutup, gülerek;

Biraz da gerçekleşen güzel şeylerden bahsedelim. İkimizinde mahkemesi güzel sonuçlandı. Artık Haleyle birlikte özgürüz!" Dedim.

Zeynep’in birden gözleri büyüdü. Ardından hızlıca bana sarıldı. Sonra uzaklaştı ve tekrar sarıldı.

"Sonunda ya! O zaman hemen evlenebilirsiniz."

"Daha dur küçük hanım, daha yeni boşandık. Öyle hemen evlenemiyoruz."

"Niye ya?"

"Böylesi daha iyi. Hem o zamana kadar da iyileşmiş olursun. Sen iyilestigin vakit şöyle güzel bir düğün yaparız Ankara da."

Ardından Zeynep başını omzuma doğru yaslayıp bir yandanda parmaklarımla oynayarak;

"Siz şimdi aşıksınız değil mi birbirinize?" Diye sordu.

Bu soruya hem şaşırmış hemde gülmüştüm.

"Evet, öyleyiz."

"Bana aşktan bahsetsene baba. Nasıl bir şey bu aşk?"

"Bosver sen şimdi aşkı, senin için daha erken. Hiç girme o toplara küçük hanım."

Zeynep başını omzumdan kaldırıp suratıma doğru kızgınca bir bakış attı. Ardindan tekrar başını omzuma yaslayarak;

"Ya sen bir bahsetsene! Merak ediyorum işte." Dedi.

Bende;

"Peki madem küçük hanım, o zaman arkana iyice yaslan. Çünkü anlatacağım şey oldukça uzun. Ama bana bak ha, sonra sıkıldım demeyeceksin." Dedim.

Zeynepte gülerek;

"Sende o kadar uzun anlatma canım." Dedi.

Ardından ikimizde güldük. Fakat sonrasında dogrularak bir masal anlatır gibi Zeynep’e aşktan bahsettim;

"Aşk, insanın içindeki en derin ve karmaşık duygulardan biri. Bir yanda seni kendinden alıp başka bir dünyaya götürür, diğer yanda seni yeniden kendine getirip, içinde keşfedemedigin en derin hislerini açığa çıkarır. Bazen bir rüzgar gibi, ansızın gelir ve seni savurur. Kimi zaman ise bir yangın gibi, içini harlar.

Aşk, aslında tüm ayrıntıların en belirsizi, ama aynı zamanda en kesin olanıdır. Bir zamanlar, "Aşk, her şeyin üstündedir" demişti bir yazar. Ne kadar doğru, diye düşünürüm. Çünkü aşk, seni kendinle bile tanıştırır. Sevdigine bakarken, aynı zamanda kendine de bakarsın. O kişi, sadece seni sevmiyor, aynı zamanda seni en derin ayrıntılarla kabul ediliyor. Korkularla, hatalarla, başarısızlıklarla. Her şeyi olduğu gibi, seni olduğu gibi seviyordu.

Aşkın tuhaf bir yanı da, seni hep bir arayış içinde tutmasıdır. Ne kadar seversen sev, hep yeni bir şey bulmak istersin. Her gün, o kişiyle yeni bir şeyler öğrenir, o kişinin gözlerinde yeni bir dünya bulursun. Bu dünyada sadece ikinize ait, kimsenin duymadığı bir melodi duyarsın. Rüzgar hafifçe kulağına doğru fısıldar. İki ruh el ele tutuşarak ritme ayak uydurur. Her an son bulmasından korkarsın. Fakat aşk, sonluğun içinde bir sonsuzluk yaratmaktır.

Seni hayalden hayale de sokabilir fakat bazen oldukça da acımasızdır aşk. Kaybetmekten korkarsın. Iyikinin yanında keşkeyi de öğretir sana. Çok acı çekersin. Uğruna bir sürü bedeller ödetir. Seni deli biri de yapar, dertli biri de.. bazen sadece sevdiğini düşünürsün. Aklında, kalbinde hep o vardır.

Duygularınız karsilikliysa şanslısındır aşkta. Ama karşılıksız bir aşk besliyorsan içinde o zaman canın çok yanar. Üzülürsün. Seni çılgın bir çocukta yapabilir, olgun bir adam da.

Yani aşk, bazen güneşli bir güne uyanmak bazen de sisli, puslu karanlık bir havaya gözünü açmak gibi hissettirir."

Söylediklerim bittiği vakit Zeynep kıkır kıkır gülmeye başladı. Şaşkın bir sekilde;

"Komik bir şey anlattığımı sanmıyorum küçük hanım." Diye çıkıştım.

Zeynep mahçup bir sekilde;

"Ben sana gülmüyordum yahu." Dedi.

"Neye güldün o vakit?"

"Sanırım aşık değilim de, birini seviyor olabilirim."

Hemen olduğum yerden doğrulup Zeynep’e doğru hem şaşkın hemde sert bir bakış attım. Ardından kollarımı birbirine dolayarak, arkama yaslanıp;

"Hayırdır küçük hanım? Kimden hoşlanıyorsun bakayım?" Diye sordum.

Zeynep elini ağzına götürüp;

"Kızmazsan söylerim." Dedi.

"Tamam kızmayacagim."

"Söz mü?"

"Ama şimdi kizacagim bak."

Zeynep doğruldu. Ardından bakışlarını benden kaçırdı. Utanmış olmalıydı. Kendini konuşmak için hazır hissettiği vakit söze girdi.

"Şey... Efeden hoşlanıyor olabilirim. Ama birazcık bak. Birazcık."

"Demek Efe ha!"

"Kızdın mı bana?"

Derince bir nefes aldım. Ardından gözlerimi kısarak Zeynep’e doğru uzunca bir bakış attım. Ardından Zeynep tekrar söze girdi;

"Baba ya! Aşkın yaşı yoktur bir kere tamam mı?"

"Hani aşık değildin sen! Birazcık ama bak birazcık hoşlanıyordun ne oldu?"

Zeynep utanmıştı. Bunu bembeyaz olan yüzünün domates gibi kizarmasindan anlamamak aptallık olurdu.

Ardından gevşeyip Zeynep’in yanağına bir öpücük kondurdum. Ve sonra söze girdim;

"Kızmadım merak etme. Sadece kıskandım."

"Kıskandın mı, neden?"

"Babalar kızlarını kıskanır. Hiçbir erkeğin biricik kızlarını sevmesine tahammül edemezler. Çok kıskanırlar. Şunu unutma kızım, seni babandan çok hiçbir erkek sevemez!"

Zeynep bu söylediklerime sevinmişti. Onu kıskanıyor olmam oldukça hoşuna gitmişti. Bana sıkıca sarilip;

"Merak etme, hiçbir kız bir erkeği babasından daha çok sevmez." Dedi.

Bu söylediği kalbime islemisti. Gerçek bir baba kız konuşması yapıyorduk. Onu biraz sinir etmek icin;

"O halde ben Efeye onu sevdiğini söyleyeyim." Dedim.

Zeynep gözlerini fal taşı gibi kocaman açarak;

"Hayır baba ya! Söylediğime pişman etme beni bak. Vallahi konuşmam seninle." Diye haykırdı.

Gülerek;

"Konuşmaz mısın?" Dedim.

"Evet, benim de bir gururum var ama değil mi?"

O esnada odaya hemşire geldi. İkimizde sohbetimize ara verdik. Hemşire Zeynepi muayene etmek için benim odadan çıkmamı istedi. Odadan çıkmadan önce Zeynepi bir kere daha yanağından öptüm. Ardından koltuğun üzerinde duran paltomu omzuma alarak Zeynep’e göz kırpıp odadan çıktım. Koridordaki koltuklardan birine oturduğum vakit aşkı düşündüm. Kimisi için yeni başlangıçlara başlamaktı. En büyük örneği de Haleyle bendim. Ankara'ya gelmeden önce aşkı burada bulacağımı hiç düşünmezdim. Ama öyle oldu. Aşk, sevmediğim bu şehri bile bana sevdirmisti. Geleceği düşünüyordum. Bir evimiz olacak, Hale ile evlenmiş olacağım. Zeynep hastalığından kurtulmuş olacak. Sürekli kendimi bu hayalleri kurarken buluyordum. Fakat birden aklıma Gülizar, Salih ve Kamuran takıldı. Onlar için aşk bu kadar adil değildi. Salih, Müjganı seviyordu. Fakat Müjganın kocası ne kadar hapiste olmuş olsa da sonuç olarak evli bir kadındı.

Kamuran ve Gülizar sevilmeyen ama onların deliler gibi aşık olduğu taraftalardı. Kamuran ne kadar kötülük yapmış olsa da sevilmeyi hak ediyordu. Zaten bunca kötülüğü sevgiye muhtaç olduğu için yapmıştı. Gülizar ise çok iyi niyetli biriydi. İçten ve temiz seviyordu. Onu da en az öyle sevip, sarıpsarmalayacak birini bulmalıydı. Ben aklımdan bu düşünceleri geçirirken yeni başlangıçlara dair gelişmelerin olduğundan habersizdim.

Gülizar odasına kapanıp kapıyı da kilitlemisti. Ardından elinde tuttuğu buruşmuş peçeteyi açarak içinde yazan numarayı telefonuna geçirdi. Fakat aramak icin ikilemde kaldı. Tam arayacağı esnada bir şey onu aramaktan vazgeciriyordu. Sonra gözü elindeki yüzüğe takıldı. Bir süre yüzüğe bakındıktan sonra hızlıca yüzüğü parmağından çıkarıp rastgele camdan fırlattı. Ardından telefonu tekrar eline alarak Kamuranı aradı. Fakat konuşma cesareti yoktu. Kamuran sorular soruyor, Gülizar ise susuyordu.

"Kimsiniz?"

"Sesiniz gelmiyor."

"Alo, orda mısınız?"

Gülizar tam telefonu kapatacakken Kamuran;

"Gülizar!" Dedi.

"Gülizar sen misin?"

Gülizar derince bir nefes aldıktan sonra, biraz utanmış bir vaziyette söze girdi;

"Evet, benim. Kusura bakma aramamam lazımdı. Kapatıyorum."

Kamuran;

"Kapatma!" Diye haykırdı.

Ardından ekledi;

"Nasılsın?"

"İyiyim."

"O zaman beni neden aradın?"

"Aramasa mıydım?"

"Yok, aradığın için çok mutlu oldum. Sadece iyiyken beni aramış olmana şaşırdım."

"Sevindiginde de arayabilirsin demiştin."

Kamuran bir süre sessiz kaldi. Ardından mutlu bir ses tonuyla;

"Dogru öyle demiştim." Dedi.

Gulizar;

"Ben artık kapatayım."

Ardından hızlıca telefonu kapattı. Yatağının ucuna oturarak gözlerini kapatıp, telefona sarıldı.

Bazen bazı şeylerin son bulması gerekiyor ki yeni başlangıçlara başlayasın.

Bu ayrılık belki de Kamuran ve Gülizar'ı birbirine kenetleyecekti kim bilir...

 

                                         

Bölüm : 27.12.2024 00:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...