Yeni Üyelik
2.
Bölüm

{BABA SEVGİSİ}

@mervetvc_

Yağmur hâla aralıklarla yağıyordu. Kuvvetli bir rüzgarda yağmura eşlik ediyor, uğultusu tüm evden duyuluyordu.

Aksam yemeği hazırlamak için mutfağa geçtiğim esna da Zeynep odasında son ses müzik dinliyordu.

İçimden "Bütün komşuları kapıya dikecek!" Diye geçiştirdim.

Zeynep değişik bir çocuktu. Okuldaki öğrencilerimden farklıydı. Aslında bir çok ortak noktaları var. Ama Zeynep bir başkaydı. Çok çabuk sinirlenir ama aynı zamanda zamansız bir kahkaha fırlatıverir. Üzgün mü mutlu mu anlayamazsın. Ama çok güçlü bir kız olduğu kesindi. Çünkü hayat onu çok erken yaşta güçlü durmaya zorlamıştı. Çoğu zaman inadı ve düşüncesiz hareketleri beni kızdırsada onun yaşadıklarını düşündükçe kendime kızmaya başlıyordum.

Nihayet yemek hazır olduğunda Zeynep’in odasına gidip haber verdim.

"Yemek hazır."

Ama Zeynep beni duymuyordu. Kulağında şu yeni nesil telefona bağlanan kulaklıklardan vardı. Kulağında ayrı bilgisayardan ayrı müzik dinliyordu.

Yavaşça omzuna dokundum. Beni fark edince kocaman "Neee?" Diye haykırdı. Kulaklığı işaret ederek çıkarmasını söyledim. O da kulaklığı çıkarıp tekrar sordu.

"Ne oldu?"

"Yemek hazır. Soğutmayalım hadi."

"Tamam geliyorum."

"Şu bilgisayardaki müziği de kapat. Kapıya adam dikeceksin, birde onlarla ugraşacağız akşam akşam."

Ardından odasından çıkıp çorbaları servis etmeye koyuldum. Zeynep mutfağa geldiğinde hapşırdı.

"Çok yaşa"

"Sende gör"

Ardından tekrar hapşırdı. Bu sefer burnu da akmıştı. Eline hemen bir peçete tutuşturdum. O sırada ellerininde soguk olduğunu fark ettim.

"Sen şifayı kapmışsın galiba. Yandık desene!"

"Ben en ufak yağmurda hep hastalanırım."

"Haberim var. Pamuk Nine söylemişti. Şimdi sana onun çorbasını yapmak gerekecek."

"Onu da yarın yaparsın. Şimdilik bu çorbayla idare ederim."

Ardından tekrar hapşırdı. Bende ateşi olup olmadığını anlamak için alnını kontrol ettim. Nihayet ateşi yoktu.

"Okul açılana kadar seni iyi etmemiz lazım."

"Merak etme, iyileşirim iki güne. Güçlü bir kızım ben."

Ardından yemeye koyulduk. Aklıma çarptığım kadın geldi. Dayanamayıp Zeynep’e sorular sormaya başladım.

"Şimdi sabah çarptığım kadın sizin okulda öğretmen öyle mi?"

"Evet."

"Hemde edebiyat öğretmeni."

"Evet, ismi Hale."

"Hale.."

"Sen niye bu kadar takıldınki?"

"Ayıp oldu canım. Şimdi gözünde sakarın tekiyimdir. Doğru düzgün özür dilemek gerekecek."

"O fazla samimi olmaz kimseyle."

"Neden?"

"Bilmem. Ders harici konuşmaz kimseyle. Genelde yalnız takılır. En çok kütüphanede dolanır."

"Kitapları seviyor o zaman."

"Çok sever, her dönem bir başka kitabı zorla sınıfa okutup sözlü yapar. Herkes şikayetçi."

"Kadın okumanız için uğraşıyor. Ne güzel işte."

"Zoraki olunca pek öyle güzel olmuyor ama!"

"Sen birde beni gör bakalım."

"İlk günden herkesi kendine nefret ettirme de!"

"Merak etme, ilk defa öğretmenlik yapmıyorum. Herkes sevecek beni görürsün."

"Hadi bakalım."

Ardından uzun süre sessizlik oldu. Arada Zeynep hapsırıyordu. Bu durum beni rahatsız etmişti.

"Ben bir eczane bulayım da sana ilaç alayım."

"Gerek yok. Sıcacık çorba içtim. Hiçbir şeyim kalmaz şimdi."

"Olmaz öyle şey. Bir yere ayrılma geliyorum şimdi."

Ankara'nın hiç bilmediğim sokaklarında eczane aramaya koyuldum. Yağmur ara ara üzerime doğru çiseliyordu. Gecenin karanlığıyla da etrafı yoğun bir sis sarmıştı. Nihayet açık bir eczane bulabildim. Durumu anlatıp birkaç ilaç aldım. Eczacı iyileşmezse doktora götürmem gerektiğini ikaz etti.

Hiç çocuğum yoktu. Ama mesleğimden dolayı az çok tecrübeliydim. Gerçi genelde öğrenciler kaytarmak için hasta numarası yaparlardı ama!

Eve vardığımda Zeynep yatağında uzanıyordu. Tekrar alnını kontrol ettim. Hafif ateşi vardı.

"Hemen bu ilacı iç bakayım."

"Ögh tadı çok kötüymüş."

"Tadı güzel olan şeyler her zaman zararlıdır küçük hanım."

Ardından içeriye doğru gitmeye koyulurken Zeynep kolumdan tuttu.

"Teşekkür ederim."

"Ne demek canım. Benim yerimde olsa herkes aynı şeyi yapar."

"Hayır yapmazdı. Babam senin yaptığını yapamayıp beni yetimhaneye bıraktı. Ama sen hiç çocuğun olmadığı halde bana bakıyorsun. Bana çoğu zaman sinirlendigin halde yanımda kalıyorsun. Herkes bana katlanamaz. Bir kere bir aile aldı beni. Çok varlıklı bir aile. Hatta bilgisayarımı da onlar almıştı. Ama benim inadıma katlanamayıp beni geri bıraktılar. Bir yandan da iyi oldu. Ankaradan taşınıp İstanbul'a yerleşeceklerdi."

"Neden Ankaradan ayrılmak istemiyorsun?"

"Çünkü burası benim ait olduğum yer. Ben Ankarayı çok seviyorum. Hem.."

"Hem ne?"

"Belki bir gün babam pişman olup benden af diler. Yeniden babam olur. Olmaz mı?"

Yanağını okşayarak;

"Olur tabii. Niye olmasın ki?"

Ardından üzerini örtüp "Haydi şimdi uyu bakalım." Dedim.

Odasından çıkıp kıyafetlerimin ceplerini karıştırdım. İçlerinden birinde Pamuk Ninenin çorba tarifi yazıyor olacaktı. Uzun uğraşlar sonucu nihayet buldum. Yarın sabah ilk işim markete gidip eksik malzemeleri almak olacaktı.

Gece vakti sık sık Zeynep’i kontrol ettim. Ateşi nihayet düşmüştü. Ara ara sayıklıyordu. Ne dediğini tam kestiremesemde bir ara "baba" dediğini duymuştum. Babası gelse af dilese onu affetmeye razıydı. Zeynep’in baba sevgisine muhtaç olduğunu anladığımda ona karşı daha naif ve içten yaklaşmaya hazırladım kendimi. Birkaç hafta birbirimizi tanıma fırsatımız olmuştu sadece. Ama ben bu gece ona ne kadar bağlandığımı fark etmiştim.

Sabah olduğunda ilk işim markete gitmek oldu. Eksik olan tüm malzemeleri alıp Zeynep uyanmadan çorbayı yapmaya koyuldum. Bolca sebze ekledim. Zeynep çorbayı biraz daha sıvı severmiş ninem aşağıya dipnot olarak yazmıştı. Yazanların aynısına bizzat uymaya çalıştım. Sebzelerden birini doğrarken serçe parmağımı kesmiştim. Ara ara sızlıyordu. Ama tek odağım çorbayı bütünüyle yapmaktı. Çorba hazır olduğunda Zeynep uyanıp mutfağa geldi.

"Bu enfes kokular da ne böyle?"

"Tanıdık geldi mi? Pamuk Ninenin şifa çorbasını yapıyorum. Onunki gibi olmaz ama."

"Kokusundan yakalamış gibisin sanki."

Hazır olan çorbayı masaya koyup "Haydi soğutmadan iç hemen."

"Tamam."

"Haydi ama bakışma, iç."

"Tamam ya! Şuan çok sıcak. Ağızım yanar."

"Üfleyerek ye."

"Üf üf üf"

"Öyle ağzının ucuyla üflersen soğumaz o."

Ardından bir kaşık çorba alıp kendim üfleyerek soğuttum.

"Al bakalım şimdi."

"Of ağzım yandı!"

"Seni yalancı ben onu iyice soguttum bir kere!"

Zeynep kıkır kıkır güldü yine.

"Tamam ya! Ben çocuk değilim kendim hallederim."

"Hepsi bitecek ona göre."

Ardından fırından yeni aldığım sıcacık ekmeği kestim. Küp küp olanları Zeynep’in çorbasına attım.

"Al bakalım bunlarla katık et."

Kalan kuyruk kısmının içine de peynir ve zeytin koyup kahvaltımı ettim.

Zeynep ara ara beni süzüp bana minnettar bir bakış atıyordu.

"Eline ne oldu?"

"Küçük bir kesik sadece. Önemli bir şey yok."

Ardından elimle alnını kontrol ettim. Ateşi yoktu. Ateşi olmaması içimi rahatlatmıştı.

"Sana daha dikkat etmek gerekecek. En ufak yağmurda hasta olursan yandık."

"Ufak değildi o bir kere. Bildiğin sırılsıklam olmuştuk."

"Neden acaba küçük hanım? Bir düşün bakalım. Senin ısrarın yüzünden olabilir mi?"

"Tamam akılsız başın cezasını çekiyorum işte."

"Yalnız sen çekmiyorsun. Bende çekiyorum. Dün akşamdan beri seni iyi etmeye uğraşıyorum."

"Bana bakmaktan şikayetçi misin?"

Zeynep’in yüzünün düştüğünü, o minnettar bakışın kaybolduğunu fark ettim. Elimle bileğini tutarak;

"Pişman olsam çoktan İstanbul'a bir bilet almıştım."

Zeynep’in gülüşü tekrar geri gelmişti. Eliyle elimi iyice sıktı.

"İlaç saati geçiyor. Hızlı iç şu çorbayı."

"Tamam tamam."

Birkaç gün boyunca sadece Zeynep’i iyi etmek için uğraştım. Evden yalnızca market için dışarıya çıkıyordum. Zeynep ise iyi olana kadar evden hiç ayrılmamıştı. Okulun açılmasına bir gün kala nihayet kendini toparlamış ve iyileşmişti. Bu hastalık süreci Zeynep'le birbirimizi daha yakından tanımamızı ve birbirimize biraz daha bağlanmamızı sağlamıştı.

Zeynep dışarıdan afacan, inatçı ve kendi başına buyruk biri gibi görünse de içinde çocukluğu yarım kalmış, yaralı bir kuş yatıyordu. Ve ben o yarayı sarmak için elimden gelen ne varsa yapmaya kendimi hazırlamıştım.

 

Loading...
0%