İşte şimdi sevgilim,
Sana bir şiir yazmanın
Tam zamanı..
Rüzgarda uçuşan saçlarından
Bir öpücük almalı..
Gülünce kısılan gözlerinden
Bir deryaya açılmalı.
Bu güzel çiçekler,
Ancak bu kadar güzel
Bir kadına sunulmalı.
Ve şimdi sevgilim,
Şimdi dudaklarından
Bir öpücük tatmalı.
-Yavuz Görem
(Yazarınızdan bir şiir.)
***
Efe elinde tuttuğu bir demet gülle Zeynep’in odasına daldı. O an ikisininde ne kadar heyecanlı olduğu hareketlerinden anlaşılabiliyordu. Zeynep hemen yattığı yerden doğrulup, Efenin elindeki çiçekleri kucakladı. Ardından gözlerini kapayıp kokladıktan sonra;
"Çok güzel kokuyorlar." Dedi
Efe de o esnada;
"Senin kadar güzel kokamazlar." Diye karşılık verdi.
Fakat sonra ikiside utanmış ve kızarmış yanaklarla bana dönerek, mahçup bir bakış attılar. Daha fazla onlara bu eziyeti çektirmek istemediğimden oturduğum yerden kalkarak;
"Benim de bir işim vardı, unutmuşum. Efecim Zeynep sana emanet. Ben gelene kadar ona göz kulak ol." Dedim.
Efeyle Zeynep birbirlerine bakıp gülüştüler. Ardından Efe ciddiyetini toparlayıp söze girdi;
"Merak etme sen Yavuz abi. Zeynep’e çok iyi bakarım ben."
Ardından Zeynep’e baktığım esnada bana göz kırptı. Mutluydu. Onun mutlu olması beni de mutlu ediyordu. Hızlıca odadan ayrılıp ikisini de yalnız bıraktım. Ben yokken birbirlerine duydukları bu sevgiyi daha iyi ifade edeceklerdir. Bilirsiniz, çocukluk aşkı bir başka oluyor.
Hastaneden çıktığım vakit bahçedeki bir banka oturdum. Ardından paltomdan küçük bir not defteri çıkarttım. Bir şeyler yazıp karalamak istedim. Ara ara şiirler yazardım. Ankara'ya geldiğimden beri şiir yazmayı da unutmuştum. O an bir ilham geldi. Sevdiğim kadını düşünerek kafiyeli bir kaç cümle yazdım. O esnada gözüme çiçekler takıldı. Tüm bahçeyi süsleyen rengarenk çiçekler. Adeta baharı müjdeliyorlardı. İnsanın içine bir umut aşılıyorlardı.
Şiirimi bitirdiğim vakit Haleyi aradım. Bu hızlıca gelen ilhamımı saymazsak bence ortaya güzel bir iş çıkmıştı. Bu şiirimi Haleyle paylaşmak istedim. Zaten ona itafen yazılmış sözlerdi.
Haleyle buluştuğumuz vakit onun elinden tutarak;
"Gel benimle!" Dedim.
O da şaşkın bir vaziyetle beni takip etmeye koyuldu.
Ağaçların her tarafı kapladığı fakat çiçeklerden ve çimenlerden oluşan hoş bir tarlaya adım attık. Hale şaşkın bir şekilde;
"Neden buraya geldik?" Diye sordu.
"Sen biraz bekle. Ben geleceğim hemen!"
Ardından Haleden biraz uzaklaşıp, bulduğum tüm çiçekleri kopardım ve bir buket haline getirdim. Bu yaptığımı tarlanın sahibi görse bana çok kızardı. Fakat aşkın günahı olmaz derler.
Ben ordan oraya kosusturup, çiçekleri toplarken Hale şaşkın şaşkın beni izliyordu. En sonunda tüm çiçekleri bir araya topladığım vakit Hale'nin tam karşısına diyeldim. Çiçekleri ona doğru uzatıp, yazdığım şiiri okudum. Hale her zamanki gibi utanmış olmalı ki yanakları kıpkırmızı olmuştu.
"Bu şiiri sen mi yazdın gerçekten?" Diye sordu.
"Evet, beğenmedin mi yoksa? Eğer öyleyse daha güzellerini yazarım." Dedim.
Hale gülerek sıkıca sarıldı bana. Ardından yanağıma sıkıca bir öpücük kondurdu.
"Bayıldıııım. Hiç kimse bugüne dek bana bir şiir yazmamıştı. Sanırım biraz duygulandım."
"O vakit üzülme. Ben senin için bol bol şiir yazarım. Uğuruna aşık lakabını alıp, Aşık Veysel bile olurum."
Hale karşımda kıkır kıkır gülmeye başladı. Ardından gülmesi biraz azaldığı vakit, eliyle yüzümü kavrayarak;
"Peki ya sen güzel adam, nasıl oluyor da her defasında bana hayran bırakıyorsun kendini?" Dedi.
Bende avuç içine bir öpücük kondurduktan sonra;
"Peki ya sen? Sen güzel kadın, nasıl oluyor da her defasında kendine aşık edebiliyorsun beni?" Diye karşılık verdim.
O esnada Hale'nin gözlerinde bir parıltı belirdi. Güneş tam onun yüzüne doğru yansıyordu. Gözleri olduğundan daha parlak görünüyordu. Daha fazla kendime hakim olamayıp, Haleyi belinden kavradım ve onu öptüm. Ardından ikimizde yere yığıldık. İkimizde bu halimize gülmeye başladık.
Hale;
"Delisin sen!"
"Ama sadece sana deli."
Ardından tekrardan dudaklarımız birbirine kavuştu. Bir yandan sevdiğimin kokusu diğer yandan çiçeklerin mayhoş kokusu beni sarhoş olmaya zorluyordu sanki. Kuşların cıvıltısı da bir melodi gibi kulağımıza üflüyordu. Bugün tüm doğa sadece bizim aşkımıza çalışıyor gibiydi. Kuşlar bizim için ötüyor, ağaçlar gölgeleriyle bizi saklıyor, çimenler yumuşak bir yatak görevi görüyor ve güneş içimizi ısıtıyordu. Haleyle ilk defa bu kadar yakınlaşmıştık. İkimiz o an sadece birbirimizi arzuluyorduk. Birlikte olmamız için hiçbir engel yoktu artık. O an sanki kavuşmuş olmamızı kutluyorduk. Kuşlar, çiçekler de bize şahitlik ediyordu.
***
O gün tek çiçek alan ben değildim. Kamuran, Gülizarı kendisiyle buluşmaya ikna etmiş olmalı. Elinde tuttuğu rengarenk çiçeklerden oluşan bir buketi Gülizara uzatarak;
"Bu güzel çiçekler senin kadar güzel birine emanet edilmeli. Çünkü sen onlara hava olursun, su olursun, toprak olursun. Senin yanında solmazlar. Sen onlara can olursun. Lütfen bu çiçekleri kabul et." Dedi.
Gülizar duydukları karşısında hem sevinmiş hemde utanmıştı. Hafifçe titreyen elleriyle rengarenk çiçeklerle dolu olan buketi aldı. O esnada Kamuranla Gülizar'ın eli birbirine temas etti.
Kamuran;
"Üşüdün mü?" Diye sordu.
Gülizar bakışlarını kaçırarak;
"Biraz." Dedi.
Ardından Kamuran paltosunu çıkartarak Gülizar'a doğru tuttu ve;
"Lütfen giyin." Dedi.
Gülizar;
"Ama sen üşüyeceksin bu sefer."
"Senin yanında üşüyemem."
"Neden?"
"Sen benim içimi ısıtıyorsun. Seninleyken güneşe ihtiyaç duymuyorum. Yüzüne bakmak yetiyor."
Gülizar bu sözler karşısında iyice utanmıştı. Ardından Kamuranla beraber bir banka oturarak bir süre çevredekileri seyrettiler. Ara ara göz göze geliyorlar fakat sonra bakışlarını birbirinden kaçırıyorlardı.
Kamuran beklenmedik bir anda Gülizar'ın elini tuttuğu vakit, Gülizar hızlıca yerinden kalkarak;
"Ben artık gideyim, abim meraklanır." Dedi.
Fakat Kamuran onu tutarak;
"Sana anlatmam gereken bir şey var Gülizar. Geçmişle ilgili bir sır. Bunu benden duymanı istiyorum. Bu sır benim karanlığımla ilgili. Bu sırrı öğrendikten sonra belki bir daha benimle buluşmak istemeyeceksin. Ama sana her şeyi anlatmak istiyorum."
Gülizar şaşkın bir şekilde tekrardan banka oturarak Kamuranı dinledi. Duydukları karşısında oldukça şaşırmış ve öfkelenmisti. Fakat Kamuran'ın yanından ayrilmadi. Sonuna kadar onu dinledi. Gülizar artık Kamuran'ın karanlığına ortak olmuş oldu.
***
Hastaneye döndüğüm vakit Salih Zeynep’in odasının önündeydi. Panik halinde olmalı ki bir sağ bir sola doğru daireler ciziyordu.
"Salih!" Diye haykırdım.
Beni gördüğü vakit hızlıca yanıma doğru gelerek;
"Bana yardım et Yavuz, Gülizar yok!" Dedi.
Oldukça acınası bir haldeydi. Korkmuş ve endiselenmisti.
"Ne demek yok?" Diye sordum
Eliyle kafasındaki şapkayı çıkardı. Ardından;
"Kesin o herifle birlikte." Dedi, oldukça öfkeli bir ses tonuyla.
"Hangi herif?"
"Kamuran işte! O adam kardeşime bir şey yapacak!"
Elimle Salihin omzuna dokunarak;
"Kamuran kötü şeyler yapmış olabilir. Ama bir canlıya zarar vermez, o kadar da değil!" Dedim.
Salih acı acı güldü. Ardından iki yakamı da birden kavrayarak;
"Kamuran bir katil! Geçmişte birini öldürmüş Yavuz. Ve şimdi kardeşim o herifle birlikte." Diye haykırdı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.83k Okunma |
561 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |