Uykumdan okul için kurduğum alarmın çalmasıyla uyandım. Ne kadar sıcacık yatağımdan kalkmak istemesemde beni bekleyen öğrencilerim ve anlatmam gereken bir ders vardı.
Hızlıca yatağımdan kalkıp, elimi yüzümü yıkadım. Ardından Zeynep’i yokladım. Elimle alnına dokunduğumda ateşi yoktu. Ona temas etmemle uykusundan uyanmıştı.
"Baba?"
"Günaydın uykucu.. okul vakti!"
Kocaman bir of çekti. Ardından o da benim gibi sıcacık yatağını terk etmek zorunda kalmıştı. Zeynep hazırlanırken bende kahvaltı için masayı açtım. Ardından kaşarlı omlet yaptım. Çay da demlenince artık masa yemek yemek için hazırdı.
"Ohoo sen böyle oyalanırsan biz geç kalacağız yine."
Zeynep koşarak mutfağa geldi. Her zamanki yerine oturdu.
"Hiç istahim yok ya!"
"Hepsi bitecek ona göre!"
Ben çay servisi yaparken Zeynep’te zorla tabağına koyduklarimi yemeye çalışıyordu. Fakat daha fazla kendisini zorlayamadı. Hızlıca yerinden kalkıp lavaboya doğru koştu. Bende endişeli bir vaziyette peşinden gittim.
"Zeynep, iyi misin?"
Zeynepten ses gelmeyince, hızlıca kapıyı açtım. Zeynep yediklerini kusuyordu. Fakat yediklerinin yanı sıra kan da kusuyordu. Bu durum benim onun için daha çok endiselenmeme neden olmuştu.
"Zeynep istersen bir doktora gidelim."
Zeynep ağzını yıkadı. Bende kurulaması için ona havlu uzattım. Islanan dudaklarını sildikten sonra söze girdi.
"Gerek yok. Okula gideceğim, iyi hissediyorum."
"Emin misin? Hastalığın ilerlerse daha kötü olur bak."
"Hayır babacım, okula gitmek istiyorum. Senden tek bir isteğim var; yemek yemem için zormala beni."
"Aç aç ne yapacaksın okulda?"
"Canım yemek istemiyor. Tekrar kusarım diye korkuyorum."
Zeynep’e yaklaşıp alnına bir öpücük kondurup;
"Peki, sen nasıl istersen." Dedim.
O yemek yemeyince benim de bütün iştahım kaybolmuştu. Zeynep icin endişeleniyordum. Hastalığı canımı sıkıyordu. Üstelik hâla öksürüyor ve geceleri ateşleniyordu. Şimdide iştahsızlık ve mide bulantısı dahil olmuştu bu duruma.
Hızlıca masayı toplayıp, Zeyneple beraber evden ayrıldık. Okula vardığımızda ona kantinden tuzlu kraker aldım.
"Mide bulantısına iyi gelir."
Ardından ikimizde dersimizin olduğu sınıflara ayrıldık.
Sınıfa girdiğimde, öğrenciler beni gördükleri esnada susmuşlardı. Büyük ihtimalle benim hakkımda konuşuyor olmalılardı. Bu konuşma pek iyi yönde değildi.
Hazır sessizliği yakalamışken direkt derse koyuldum. Öğrencilerin hiç birine söz vermeden ders boyunca sadece ben konuştum. Okunması gereken bir metin varsa yine ben okudum. Olabildiğince ders için çabaladığımı anlamalarını istedim. İçten içe yine dalıp giderim ve odağım bozulur diye de korkuyordum.
Ben anlattıkça, çocuklar not alıyorlardı. O kadar disiplinli görünüyor olmalıydımki dersle alakası olmayan öğrenciler bile kağıt kalem almış, söylediklerimi bizzat not ediyorlardı. Her şey iyi giderken sınıfın kapısının şiddetli bir şekilde çalmasıyla irkildik.
"Gir!"
Sınıfa Zeyneplerin sınıfından Ozan gelmişti. Oldukça panik halindeydi.
"Ne oldu oğlum? Bu halin ne böyle?"
Cocuk titreyen elleriyle kafasını kaşıdı. Ardından da söze girdi.
"Zeynep fenalaştı hocam."
"NE!"
Hızlıca sınıfı terk edip Zeynepin sınıfına gittim. Arkamdan öğrenciler yine söylenmeye başlamışlardı. Fakat Zeynep benim için her şeyden daha kiymetliydi.
Sınıfa girdiğimde biyoloji hocası Zehra hanım Zeyneple ilgileniyordu.. koşarak Zeynep’e sarıldım.
"Ne oldu?" Diye sordum.
Zehra hoca;
"Birden bayıldı, hepimiz cok korktuk. Çok şükür şuan durumu iyi."
Zeynep’e sıkıca sarıldım. Ardından iki elimin avucuna yüzünü yerleştirip sordum;
"İyi misin kızım?"
"İyim baba! Özür dilerim endişelendirdigim için."
"Bu halde daha fazla okulda kalamazsın. Eve gidiyoruz."
"Ama baba.. Sen dersini bırakamazsın, yoksa müdür yine azarlar seni."
Zeynep haklıydı. Müdürün gözü bendeydi. Hatta şuan dersi bırakıp buraya geldiğim haberini bile almış olmalıydı. Ama Zeynep’i bu halde birakamazdım. Eve gidip dinlenmesi ve sonrasında da doktora gitmesi gerekiyordu. Telefonumu çıkarıp Gülizarı; Zeynep’i alması için aradım. Sağ olsun beni kırmayıp geldi. Gitmeden önce tekrar Zeynep’e sıkıca sarıldım.
"Ben eve dönene kadar dinlen. Tamam mı?"
"Tamam."
Ardından Gülizarla beraber giderlerken bende bıraktığım sinifa geri döndüm. Fakat sınıf bıraktığım halde değildi. Kimi öğrenci kafasına göre sınıftan çıkıp gitmiş. Kimisi eline aldığı kağıttan uçak yapıp birbirine fırlatıyor ve kimisi de bakması yasak olan telefona benim varlığımı umursamayıp bakıyordu.
"Çocuklar ne bu hal?" Diye sordum. Önce duraksadılar. Fakat bu patavatsızca hareketlere devam ettiler.
"Kime diyorum? Bir kendinize gelin."
Ama çocuklar beni dinlemiyorlardı. Sınıftaki sesten diğer sınıflarda rahatsız oluyordu. Hatta bir sınıfın hocası bizzat gelip, sınıfta hoca var mı yok mu kontrol etmişti.. o an çok mahçup olmuştum. Sınıfımdaki öğrenciler benim varlığımı umursamıyorlardı. Daha fazla bu saygısızlığa dayanamayıp, şiddetli bir sesle bağırdım.
"YETER ARTIK, KENDINIZE GELIN!"
O an herkes sustu. Telefona bakan öğrencim Selin panikle telefonunu çantasına attı. Diğerleri de hızlıca yerlerine oturdu.
O an oldukça öfkeliydim. Fakat ben bu zamana kadar hiçbir ögrencime bu kadar fazla ses yükseltmemistim. Genelde sevilen bir ögretmendim. Fakat şuan ki sınıfımın beni sevmediğine ve hatta beni göndermek için aralarında dilekçe bile topladıklarına şahit olmuştum.
Zil çalana kadar bende dahil olmak üzere sessizce oturduk. Zil çaldığında ise sınıftan hiçbir şey söylemeden hızlıca ayrıldım. Sınıftan çıktığım esnada konuşmalar geri başlamıştı. Öğretmenler odasına gittiğim esnada Müdür beyle tekrardan karşılaştım. Selam verip uzaklaşmak istedim fakat müdür bey yine iğneleyici bir cümleyle beni rencide etmeyi başarmıştı.
"Ne kadar şanslılar ögrencileriniz, derslerini kaynatacak bir olay illaki çıkıveriyor. Bir öğrenci daha ne ister değil mi?"
Cevap bile vermeden oradan hızlıca ayrıldım. Oldukça öfkeli ve kırgındım ama Zeynep için güçlü durmam gerekiyordu.
Diğer dersine girdigim sınıf biraz daha sakindi. Onlarla olaysız ve problemsiz bir ders işleme fırsatı bulabilmistik. En azından onlar benden şikayetçi değillerdi.
Okuldaki tüm derslerim bittiğinde hızlıca eve gitmek için okuldan ayrıldım. Bulduğum ilk taksiye binip, nihayet eve vardım. Kapıyı yine Gülizar açtı.
"Zeynep nasıl?"
"Ara ara kusması devam etti."
"Zeynep’i doktora götürelim."
"Tamam, ben Salihe haber vereyim. O götürür bizi."
Salihin evin önüne gelmesiyle doğruca hastaneye gittik. Zeynep’in yüzü bembeyazdı yine. Ellerini tuttuğumda da aynı şekilde soğuktu. Öksürmesi de bir türlü kesilmiyordu.
Hastaneye varınca Zeynep’i odaya aldılar. Ama bizi yanına sokmadılar. İçten içe korkuyordum. İçimden "ya kötü bir şeyse" diye geçiriyordum. O an omuzumda bir el hissettim. Dönüp baktığımda Gülizar;
"Merak etme, her şey düzelecek. Zeynep çok iyi olacak." Dedi.
O an ona sarılıp, ondan destek almak istedim. Öyle de yaptım. Sıkıca sarıldım. Gülizar da karşılık verdi. Sırtımı sıvazladı. Salihin yanımıza gelmesiyle dogrulduk.
"Su getirdim ister misiniz?"
"Ben alayım!" Dedi Gülizar.
Ardından sessizce birkaç saat doktorların bizimle konuşması için bekledik. Ara ara Gülizarla Salih beni motive etmek icin bir şeyler söylüyorlardı. Ama ben doktor konuşmadan tatmin olamıyordum. Birkaç saat sonra doktor yanımıza gelerek;
"Siz Zeynep’in yakınları mısınız?"
"Ben babasıyım!"
"Buyrun o halde."
Doktor beni odasına aldı. Gülizarla Salih ise dışarıda bekliyorlardı. Doktor ilk önce beni oyalarcasına yaptıkları işlemlerden ve olumlu yanlarından bahsetti. Ardından da Zeynep’in ne kadar güçlü bir kız olduğundan bahsetti. Ama bütün bunların beni oyalamak için süslü kelime tuzakları olduğunun farkindaydim.
"Kızımın nesi var?" Diye sordum. Daha fazla bu eziyete maruz kalmak istemedim. Çünkü kötü bir şey olduğunun farkindaydim. Doktor derince bir nefes aldı. Ardından da söze girdi;
"Kesin bir şey söylemem pek doğru olmaz. Bunu ancak tahlil sonuçları açıklandığında öğrenebiliriz. Fakat benim öngörüm Zeynep’in kanser hastası olduğu yönünde."
Doktorun iyi bir şey söylemeyecegini biliyordum, anlamistim. Ama kendi kulaklarımla duyduğumda bir iğnenin kalbime doğru battığını hissettim. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.
Doktorun odasından çıktığımda Gülizar ve Salih ne olduğunu sordu.
Bende onlara
"Koruyamadım onu.. iyi bakamamışım ona.. Zeynep kanser olabilirmiş." Dedim.
Gülizarla Salihte bunu beklemiyorlardi. Ikiside verdiğim cevap karşısında şok olmuşlardı.
Ayakta durmaya daha fazla dayanamayıp kendimi yere bıraktım. Sırtımı duvara yaslayıp korktuğum düşünceyi dile getirdim.
"Pamuk nineyi kanserden kaybetmiştim. Şimdi sıra Zeynep’te miydi? Onu da mı kaybedeceğim? Benim kaderim bu muydu? Sevdiğim insanlar, ölerek veda mı edeceklerdi bana? Bir ailem olamayacak mıydı benim..?"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.83k Okunma |
561 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |