Yeni Üyelik
3.
Bölüm

{OKULDA İLK GÜN}

@mervetvc_

Saat yedi civarıydı. Yanıbaşımda kurduğum alarmın sesiyle uykumdan uyandım. Bugün okulun ilk günüydü. İçimde yeni öğrencilerim ile tanışacak olmanın heyecanını yaşıyordum. Uzun bir yaz tatilinden sonra ders anlatmayıda bir hayli özlemiştim. Ama eminimki benimle aynı heyecanı yaşamayan, okula gitmemek için türlü bahaneler uyduran öğrenciler de vardır. Bir örneği de aynı evin çatısını paylaştığım Zeynepti. Geceleri uyumayıp çok geç saatlerde yattığı için yanıbaşında kurduğu alarmı bile duymuyor ve uyumaya devam ediyordu.

Israrla çalan alarmı kapadıktan sonra yavaşça yaklaşıp onu uyanması için sarstım. Gözünü aralayıp bana baktı. Ardından sol tarafa dönüp tekrar uyumaya devam etti.

"Küçük hanım, artık uyanman gerekiyor. İlk günden geç kalacağız yoksa ikimizde."

Ama Zeynep bu söylediklerime kulak asmıyor hatta söylediklerimi duymuyordu bile.

Bu umursamaz haline daha fazla dayanamayıp üzerindeki yorganı ondan çekip aldım.

"Ne yapıyorsun ya?"

"Daha fazla uyumaya devam edersen, başından aşağıya su dökmek zorunda kalacağım."

"Beş dakika daha!"

"Kahvaltı hazır olana kadar kalkmış ol!"

Ardından odasından çıkıp kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Çayı demleyip masayı da kurduktan sonra kendim hazırlanmaya koyuldum. Okulun ilk günü için imaj seçimi çok önemliydi. Ne çok resmi ne de çok laçka görünmek istemiyordum. Rengarenk giysiler yerine her zaman sade giyinmek en büyük tercihimdir.

Hazır olduktan sonra Zeynep’in kalkıp kalkmadığını kontrol etmek için odasına gittim. Nihayet zorla da olsa uyanmış, çantasını hazırlıyordu.

"Dün gece uyumadan hazırlaman gerektiğini söylemiştim."

"Çok üşendim."

"Suyunu koymayı unutmuşsun."

Ardından masanın üzerindeki suyu alıp çantasına koydu.

"Haydi çayını soğutma."

"Tamam geliyorum."

Birlikte masadaki yerlerimizi aldık. Zeynep yarı uykulu halde ona hazırladığım tereyağlı ekmeği zorla yemeğe çalışıyordu.

"Bir daha geç yatmak yok. Şu haline bir bak, gözünü açmaya mecalin yok."

Zeynep "hıhım." Diyerek onaylar şekilde kafasını salladı.

O esnada masaya koymayı unuttuğum cezvedeki haşlanmış yumurtalar gözüme çarptı. Masadan kalkıp yumurtaların sıcak suyunu süzüp birini kendime diğerini de Zeynep’in tabağına koydum.

"Bu yumurtanın hepsi yenecek ona göre!"

Zeynep istemeye istemeye tabağına koyduğum ne varsa yedi.

"Sabah sabah insanın iştahı olmuyor ya!"

"Artık böyle, alışmalısın."

Ardından tabağını masadan kaldırdıktan sonra tekrar yerine oturup karşımda kıkır kıkır gülmeye başladı.

"Ne oldu? Yüzümde bir şey mi var? Dudağıma bir şey mi bulaşmış?"

"Hayır, bir şey yok."

"Kıyafetim mi komik yoksa?"

"Hayır gayet yakışıklı olmuşsun."

"O zaman kesin saçım!"

"Hayır ya! Saçında gayet iyi."

"O zaman karşımda otuz iki diş birden niye sırıtıyorsun?"

"Aklıma bir şey geldi."

"Şöyle bakalım."

"Şimdi sen benim ebeveynimsin ya.."

"Eee ne olmuş?"

"Okulda ne yaparsam yapayım sana hesap vermek zorundayım yani doğru mu?"

"Yalnızca okulda değil. Benden ayrı olduğun her yerde! Çünkü artık benim sorumlulugumdasın. Başına bir şey gelirse ben sorumlu olurum."

"Peki sana her şeyi anlatmalı mıyım?"

"Beni ilgilendiren kısımları anlatmalısın."

"Peki diyelim erkek arkadaşım oldu. Kızar mısın?"

"Nasıl bir arkadaşmış bu?"

"Erkek arkadaşı işte canım."

"Sadece arkadaşsa sorun olmaz."

"Ama öyle arkadaşlık değil. Anlasana işte ya!"

"Katiyen olmaz!"

"Neden ama ya? Senin benim yaşlarımda hiç mi hoşlandığın olmadı?"

"Patavatsızlık etme lütfen Zeynep! Bir bildiğimiz var ki konuşuyoruz şurda. Senden sadece dersine odaklanmanı istiyorum. O erkek arkadaş işi sonra. Şimdilik sadece arkadaş olabilirsin"

"Tamam tamam kızma. Merak etme seni denemek için yaptım. Kimseden hoşlandığım falan yok ha."

"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler."

Zeynep tekrar kıkır kıkır güldü. Onu bu tarz konularda sahiplenmem onun hoşuna gidiyor olmalıydı.

"Bu kadar yeter küçük hanım, ben sofrayı kaldırayım. Sende son kontrollerini yap."

Her şey tamam olunca Zeynep ile birlikte evden çıktık. Hava son bir haftaya göre gayet güzel ve günesliydi. Okula doğru yaklaştığımızda bahçedeki öğrenciler bana bakıp hakkımda bir şeyler fısıldaşıyorlardı.

"Ben sıraya geçiyorum. Sen istersen öğretmenler odasına git."

"Neredeydi ora?"

"İkinci katta. Hemen solda."

"Tamam."

Öğretmenler odasına gittiğimde yalnızca bir öğretmen orada oturuyordu. Yaşı orta yaşın bir tık üstündeydi. Burnunun ucunda neredeyse düşmek üzere olan gözlüğüyle dosyaları inceliyordu.

Yavaşça içeriye doğru girip;

"Günaydın, merhaba." Dedim.

Kadın beni fark edince yüzündeki ciddiyeti kayboldu. Gülerek;

"Günaydın. Yoksa siz yeni edebiyat hocası mısınız?"

"Evet, doğru tahmin."

"Ay dolabınız şurası."

"Teşekkür ederim."

Dolabıma birkaç eşyamı bıraktım. Kadının gözü hala bendeydi. Baştan aşağı beni süzüyordu. Onun bu bakışlarını fark ettiğimi anladığında ortamı yumuşatmak için söze girdi.

"Ay bende geçen seneki kalan öğrencilerin dosyalarına bakıyordum. Çok tembeller çok!"

"Keşke bırakmadan önce bir çözüm yolu daha düşünseydiniz."

"Ayol ödev bile verdim. Ama bu çocuklar matematiği yapamıyor."

Kadının matematik öğretmeni olduğu her halinden belliydi. Anlaşılan öğrencilerin bir numara düşmanıydı. Çünkü matematik emek isteyen bir dersti. Ama çoğu öğrenci sevmediği için yapamıyor, yapamadıkları içinde pes ediyorlardı. Bende onlardan biriydim. Matematiği hiç sevmezdim. Hatta bu yüzden edebiyat öğretmeni olmayı tercih ettim. Güzelim şiirleri okumak varken kim ne yapsın üçgenin iç açıları toplamını değil mi?

Şaka bir yana kadın işinde gayet otoriter birine benziyordu. Matematiği seviyor ve önemsiyordu. Her öğrenci için ayrı bir dosya bile tutmuştu. Ve daha ilk günden hepsini gözden geçiriyordu.

"Bu arada benim adım Nevin."

"Memnun oldum Nevin hanım. Bende Yavuz."

"Ay ne kadar güzel bir isminiz varmış."

"Sağ olun. Rahmetli ninem koymuş."

"Başınız sağ olsun."

Ardından İstiklal Marşının okunması ile sohbetimize ara verip saygı duruşuna geçtik. Müdürün konuşmasını yapmasının ardından öğrenciler sınıftaki yerlerini aldı.

Sırada tüm cesaretimi toplayıp ilk dersime girmek vardı.

"Size bol şans. Bizim öğrenciler biraz şeydir."

"Neydir?"

"Afacan. Ama korkmayın yemezler."

Ardından Nevin öğretmen gülmeye başladı. Komik bir espri gibi görünse de ilk ders olunca insan yine de bir korkmuyor değil.

Öğretmenler odasından ayrılıp ilk ders sınıfımı bulmaya koyuldum. Ama okula yeni başlayan öğrenciler gibi sınıfı bir türlü bulamıyordum. Önüme çıkan ilk çocuğa sordum.

"9/B nerede acaba?"

"3. Kat solda."

"Sağ olasın."

Çocuğun dediği gibi yaptım. Ama o sınıf bombostu. Üstelik şubesi B değildi. Etrafa bakindigimda sınıfa bir kız öğrenci geldi. Müdürün ısrarla üniforma giyin uyarısına rağmen kız bu kurala uymuyor gibiydi.

"Bakmayın öyle hocam, dersimiz beden. O yüzden forma giymedim."

"Bu sınıfın neden boş olduğu anlaşıldı."

Ardından sınıfın oradan ayrılıp öğretmenler odasına doğru gittim. Orada bir meslektaşıma sorup doğru yanıt almayı umuyordum. Çünkü sevgili öğrencilerim benim yeni olduğumun farkına varıp benimle alay eder gibi eğleniyorlardı.

Öğretmenler odasının önüne geldiğim sırada iki erkek öğrencilerden biri yanındakini iterek bana çarpmasına sebep oldu. O esnada elimde tuttuğum çantam yere düştü. Ve içinde ne varsa etrafa dağıldı. Çocuklar bana bakıp kıs kıs gülmeye başladılar. Yere eğilip dağılan eşyaları toplamaya koyuldum. O sırada tanıdık bir ses duydum.

"Çocuklar derhal hocanızdan özür dileyin. Bu yaptığınız hiç hoş bir şey değil. Bilerek ve isteyerek yaptınız! Aksi takdirde daha ilk günden müdür beyle karşı karşıya kalacaksınız."

Çocuklar korkarak hemen benden özür dileyip, yalvarmaya başladılar.

"Hocam biz şaka yaptık size."

"Özür dileriz, kötü bir niyetimiz yoktu."

Gözümü kadına doğru çevirdiğimde kadın çoktan arkasını dönmüş yürüyordu. Arkasından seslenip;

"Teşekkür ederim!" Diye haykırdım. Ama kadın tepki vermeden yoluna devam etti. O gün Zeynep'le koşarken çarptığım kadının sesine çok benziyordu. Üstelik arkadan siması da aynıydı. Ama yüzünü göremediğim için emin değildim. Çocuklar hala önümde onları müdüre şikayet etmemem için yalvarıyorlardı.

"Bir şartla affederim."

"Ne isterseniz yaparız."

"Beni 9/B ye götürün."

"Aaa orası bizim sınıf."

"Sizin şuan burada ne işiniz var peki? Derste olmanız gerekmiyor mu?"

Çocuklar mahçup bir sekilde başlarını yere eğdi.

"Düşün hemen önüme bakayım."

Nihayet doğru sınıfa ulaşmıştım. İlk ders tanışma faslıyla geçti. İkinci derste ise çocuklara oyun oynattım. Bana karşı olan ön yargıları ortadan kaybolmuş gibiydi. Öğretmenler odasının orda afacanlık yapan öğrenciler tekrar yanıma gelip özür dilediler. Oldukça mahcup ve üzgün görünüyorlardı.

"Bir daha hiçbir ögretmeninize bu tarz şakalar yapmayacağınıza söz verin."

"Söz! Bir daha asla."

Tebessüm ederek kafalarını okşadım. Nihayet teneffüs zili çaldığında öğrenciler gibi mutlu bir şekilde sınıftan ayrıldım. İlk gün biraz sert başlamıştı. Ama zamanla öğrencilerin bana karşı tavırlarının değişeceğine emindim.

Koridorda yürürken yine aynı kadını gördüm. Arkası dönüktü. Eğer çarptığım kişiyse ona hem özür hemde bir teşekkür borçluydum. Koşarak yetişmeye çalıştım. Fakat o çoktan asansöre binmisti. Asansörün indiği katı takip edip merdivenlerden yetişmeye çalıştım. O sırada bir konuşmaya kulak misafiri oldum.

"Hale hoca bu kitabı kütüphanede sanıyor. Hatta bakmaya gitti bile. Koş hemen ver ona."

Öğrencilere doğru yaklaşıp bakındım. Bir tanesinin elinde Sabahattin Ali'nin romanı Kürk Mantolu Madonna vardı.

Kızlara sordum;

"Hale hocanız bu kitabı mı arıyor?"

"Evet."

"Ben kütüphaneye gidiyordum. İsterseniz kendisine verebilirim."

"Siz kimsiniz?"

"Ben yeni edebiyat hocası Yavuz Görem."

Kızlar öğretmen olduğumu fark edince yüzlerindeki endişe ve şüphe kayboldu. Elinde kitabı tutan kız, kitabı bana doğru uzattı.

"Kütüphanede bu kitaptan sadece bir tane vardı. Okuma dersinde kitabım olmadığı için ödünç almıştım. Hale hoca kütüphaneden sorumlu o yüzden kitabın orda olmadığını fark ederse bana çok kızar."

"Merak etme, seni şikayet etmeyeceğim. Kitabı kendim ödünç aldığımı söylerim."

"Çok teşekkür ederim hocam."

"Ama bir daha okuma kitabın olmadan derse gelme."

"Siz hiç merak etmeyin hocam."

"Ee madem kitabı ödünç aldın. Okudun mu bari?"

"Şey.."

"Ceza olarak bu kitabı bir yerden bulup bir hafta icinde okumanı istiyorum. Yoksa Hale hocaya söylerim."

"Ama hocam hani söylemeyecektiniz?"

"Tamam tamam. İstediğin kitabı okumakta özgürsün. Bir hafta içinde istediğin bir kitabı okuyup bana göster."

Kız onaylar şekilde kafasını salladı. Bende oradan ayrılıp hızlıca kütüphanenin yolunu tuttum. İçeriye girdiğimde görünürde kimse yoktu. Genelde öğrenciler kütüphaneden çok vakitlerini kantin ve bahçede geçiriyor gibiydiler. O sırada gezinen ayak seslerini duydum. Yavaşça raflara doğru yaklaştım. O esnada Hale hocanın bir arka rafa bakındığını fark ettim. Yüzünü yarım bir şekilde de olsa görebilmistim. Tahminim doğruydu. Yağmurda carptigim ve bugün okulda öğrencilere sert ikazda bulunan Hale hocayıdı.

"Sanırım bunu arıyorsunuz."

Hale hoca sesimi duyunca önce ürktü. Sonra beni fark edip yüzü ciddilesti.

"Özür dilerim korkutmak istememiştim."

Bana doğru yaklaşıp kitabı elimden aldı. Durumu toparlamak için ve öğrenciye verdiğim sözü tutmak için lafa girdim.

"Boş vakitlerde okurum diye yanıma almıştım. Ama imza atmak gerekiyormuş. Sağ olsun bir öğrencim uyardı beni. Bende yerine geri koymak istedim.

"Bu kitabı aradığımı nerden biliyorsunuz?"

"Kuşlar söyledi diyelim."

"Kuşlar?"

"Evet. Okulun önündeki ağaçlardan birine yuva yapmışlar. Sabah gelirken çok güzel ötüyorlardı. Belki duymuşsunuzdur."

"O kuşlara söyleyin bir dahakine kütüphaneden ödünç aldıkları kitapları yerine geri koysunlar. Onlar yüzünden her gün bir kitap kayboluyor."

"Nasıl anladınız?"

"Kuş dili biliyorum diyelim."

Ardından ikimizde bu cevaba gülmüştük. Hale hocanın ilk defa güldüğüne şahit olmuştum. Daha çok sert bir yapısı vardı. Ama gülerken o kısılan gözleri ve dudağının tam yanında beliren gamzesi hafızama kazınmıştı. Gülmenin ardından ikimizde sessizce birbirimize bakıyorduk. Bu sessizliği bozmak için öksürdüm. Sonra Hale hoca gözünü benden kaçırdı. Bende durumu toparlayabilmek için söze girdim.

"Öncelikle yağmurda size çarptığım için özür dilerim. Umarım bir yerinize bir şey olmamıştır."

"Siz hâla orda mısınız?"

"Aynı okulda, aynı branşta bir meslektaşım olduğunuzu öğrenince içime dert oldu."

"Nasıl? Siz yoksa yeni gelen edebiyat öğretmeni misiniz?"

"Evet. İsmim Yavuz."

Elimi kadına doğru uzattım. Umarım geri çevirmez diye içimden geçirdim. Kadın şüpheli ve temkinli bir bakış attı. Ama elimi hafifçe tutarak karşılık verdi.

"Bende Hale."

"Biliyorum."

"Anlamadım?"

"Yani şey.. okulda iki edebiyat hocası varmış. Önceden meslektaşımın kim olduğuna bakmıştım."

"Anladım."

"Bu arada sabahki olay içinde teşekkür ederim. Çocuklar işte, yaşları kaç olursa olsun büyüyüp olgunlaşamıyorlar."

"Teşekküre gerek yok. Size yaptıkları davranış doğru degildi. Kim olsa aynı tepkiyi verir."

"Haklısınız."

"Ders başlamak üzere. Ben artık gideyim."

Kadın gitmeye hazırlanırken birden durup bana doğru döndü. Ve hafifçe tebessüm ederek;

"Kitap için teşekkürler." Dedi.

Ardından kütüphaneden ayrıldı. Bense günlerdir içimi kemiren bu durumu nihayet düzeltip, toparlayabildigim için rahatlamıştım. Sıra da son sınıfların dersine girmek vardı. Umuyordum ki onlar okula yeni başlayanlara nazaran daha olgun ve bilinçlidirler.

Bu günü daha fazla olay yaşamadan sorunsuz bir şekilde bitirmek istiyordum. Ama kötü başlamış olsa da en azından bir şeyleri düzeltme fırsatı da bulabilmiştim.

Ne demişler; hayat sürprizlerle ve mucizelerle doludur.

 

Loading...
0%