Sabah olduğu vakit, hızlıca hazırlandım. Mahkemeye geç kalmak istemiyordum. Oldukça hızlı bir şekilde bu evliliğe son vermek istiyordum. Çünkü evli kaldığımız müddetçe birçok kişinin canı yanıyordu. Aynı zamanda parmağınıza taktığımız bu sahte yüzükler, Hale ile benim aramda büyük bir engel oluyorlardı.
Hazır olduğum vakit Zeynep’in karşısına diyelerek;
"Olmuş mu?" Diye sordum.
Zeynep beni adeta bir modacı gibi baştan aşağı süzerek;
"Çok yakışıklı olmuşsun, dikkat ha! Şimdi bekar adam olacaksın. Kızlar gönlünü kaptırmasın şimdi sana." Diyerek benimle alay etmeyi de ihmal etmedi.
Tam ona cevap verecekken telefonumun çalmasiyla irkildim. Hızlıca cebimden telefonumu çıkararak arayan kişiye baktım. Haleydi.. hızlıca telefonu acarak;
"Günaydın Hale." Dedim.
Hale'nin mutsuz ve umutsuz olduğu sesinden anlaşılıyordu. Fakat ben Kamuranın benimle konuşmasından ötürü rahattım. Bu sefer her şey güzel sonuçlanacaktı. En azından ben buna inanıyordum.
"Her şey güzel geçtiği vakit seninle mahkemeye yakın olan parkta buluşalım, oraya gel!" Dedim.
Hale;
"Tamam." Dedi ürkek bir ses tonuyla.
Ardından;
"Güzel geçmese de gel. Günümü güzelleştiren şey olursun." Diye ekledim.
Hale bir şey söylemedi. Fakat telefonun ucunda yüzünde tebessüm oluştuğuna emindim. Hızlıca telefonu kapatarak Zeynep’i iki yanağından öptüm.
"Şans öpücüğü olsun."
"Bol şans babacığım."
***
Nihayet her şey bitmişti. Günlerdir içimi kavuran bu şeyden kurtulmuştum. Gülizarla tamamıyla ayrılmıştık. Böylesi ikimiz içinde daha iyi olmuştu.
Gülizar bana hala bir arkadaş edasıyla yaklaşıyordu. Fakat Salih oldukça öfkeli ve kırgındı. Mahkemeden çıkar çıkmaz tek bir kelime dahi etmeden ayrıldı. Gulizarsa yanıma gelip elini uzatarak;
"O zaman yeniden arkadaşlığa diyebilir miyiz?" Dedi. Yüzünde acı bir gülümseme vardı.
Elini tutarak;
"Bu bir ayrılık değil. Biz zaten arkadaştık." Dedim. Ardından Gülizara sarıldım. O da karşılık verdi. İki elini de sırtıma koyarak, sırtımı sivazladi. Ardından son kez gözlerime bakıp, hiçbir şey söylemeden yanımdan uzaklaştı.
Hale'ye bu güzel haberi vermek için elim telefona gitti. Fakat ondan kötü bir haber alırım diye endiselendiğimden ötürü aramaktan vazgeçtim. Anlaştığımız parka giderek onun da oraya mutlu bir şekilde gelmesini ümit ettim. Fakat parka vardığım vakit, Hale'nin zaten orda olduğunu gördüm. Hızlıca yanına giderek;
"Bitti! Artık özgürüm." Dedim.
Hale bana döndü. İlk önce gözlerimi süzdü. Ardından dudağımı.. korkmuştum; sanırım Kamuran sağ gösterip sol vurmustu yine diye düşünmüştüm. Fakat Hale bir anda gülmeye başlayıp ayni zamanda cocuk gibi ziplayarak;
"Bittiiii! Bende özgürüm artık.
Ardından yüzümü iki elinin avuç içine alarak;
Kavuşamamamız için bir engel yok artık!" Dedi.
O an ona sıkıca sarıldım. Ama sımsıkı. Kokusunu iyice içime çektim. O kumral saçlarını ellerimle sevip, okşadım. Ardından yanaklarına birer öpücük kondurup tekrar sarıldım. Ve sonra ikimizinde gözleri birbirine değdiği vakit Haleyi öptüm. İkimizinde o esnada gözleri kapalıydı. Gördüğümüz son yüz birbirimizin yüzü olmuştu. İki dudak birbirine degiyor ve iki ruh ahenkte dans ediyordu. Kimsenin duymadığı bir melodi duyuyorduk. Bize aitti sadece. Kötü düşünceler bir kuş gibi kanatlanarak terk etti zihnimizi. Kalbimiz kirden arındı. Ellerimiz birbirine kenetlenmisti. Bir rüyanın tam ortasında gibiydik fakat her şey gerçekti. O an imkansız diye bir şeyin olmadığını fark ettim. Hale benim için ulasilmazdı. İkimizde bir gelecegimizin ve birlikte bir sonumuzun olacağına inanmiyorduk. Fakat şimdi burada birbirimize sarılıyor ve öpüşüyorduk.
Birbirimizden ayrıldığımız vakit Hale;
"Hâla inanamıyorum biliyor musun? Bu yaşananlardan sonra iyi şeylerinde var olduğunu unutmuşum." Dedi.
Ardından yanağına bir öpücük kondurup;
"Her şey gerçek sevgilim, inan bana. Bizim için artık kavuşma vaktidir." Dedim.
Ardından kollarımı manzaraya doğru açarak haykirdim;
"Bütün Ankara duysun ve şahit olsunki ben bu kadına deliler gibi aşığım!"
Hale bu yaptığıma şaşırmış ve utanmıştı. Yine yanakları kızarmış yüzüne de ateş inmişti. Kolumdan tutarak;
"Ne yapıyorsun Yavuz?" Dedi gülerek.
"Aşkımızı haykırıyorum. Herkes bence bu anı bekliyordu. Beni en son herkesin önünde sahnede bırakıp gitmiştin. Şimdi duysunlar ve bilsinlerki biz artık istesekte ayrılamayız."
"Neden?"
"Çünkü sen benim güneşimsin. Bu sisli ve karanlık havayı dağıtan bir güneş. Hem güneş hiçbir zaman dünyayı aydınlatmaktan vazgeçmez."
Hale gülümseyerek yanağıma bir öpücük kondurdu. O kadar mutlu olmalıydı ki gözleri parlıyordu. Ona elimi uzatarak;
"Hadi gel, Ankara'nın her sokağında el ele dolaşalım. Bizi gören herkes kıskansın. İbretle baksınlar bize. Müslüm Gürses'in de dediği gibi; böyle bir aşk görülmemiş dünyada. Ne geçmişte ne de bundan sonra.." Dedim.
Ardından Hale elimi tuttu. Ve biz sokak sokak el ele dolanmaya başladık.
Iyikinin ne demek olduğunu bugün anlamıştım. Iyiki sevmişim seni kadın. Iyiki dokunmussun kalbime. Iyiki çekmişiz bu kadar acıyı birlikte. Çünkü kavuşması hepsine değerdi...
Sokağın birinde küçük bir kafeye gözüm takılmıştı. İki tanıdık yüz cama yansiyordu. Biraz daha yaklaştığımız vakit onların Gülizar ve Kamuran olduğunu fark ettim. Şaşkın bir vaziyette Haleye dönerek, onların olduğu yeri işaret ettim.
"Ordakiler Kamuran ve Gülizar mi yoksa ben mutluluktan saçmalıyor muyum?" Diye sordum.
Hale de gördüğü manzara karşısında şaşırmıştı.
"Sanırım ikimiz de aynı saçmalığı düşünüyoruz. Böyle bir şey mümkün mü? Aynı şeyi saçmalayabilir miyiz?"
"Sanırım sacmalamiyoruz, gerçekten onlar."
Bir süre öylece durup onları izledik. Ne konuştuklarını oldukça merak ediyordum. Kamuran değiştiğini söylemişti. Peki ya hala kötülük düşünüyorsa ve bu kötülüğe Gülizarı da dahil etmek istiyorsa?
Daha fazla dayanamayıp;
"Ben yanlarına gidip Kamuranın yakasına yapisacagim şimdi. Kim bilir neler diyor şimdi kıza!" Diye çıkıştım.
Hale kolumdan tutarak;
"Saçmalama Yavuz, pek hararetli bir konuşmaya benzemiyor sanki." Dedi.
Ardından eliyle yüzümü tutarak;
"Bunlar ya birlik olup bizi ayırmak için plan yapıyorlarsa?" Diye sordu.
Oldukça ciddi ve aynı zamanda endişeli görünüyordu.
Gülerek;
Yok canım! Kamuranı bilmem de Gülizar yapmaz öyle şey." Dedim.
Ardından elini sıkıca tutarak;
"Hem Hale hanım bizi bu saatten sonra kimse ayıramaz." Diye ekledim.
Hale'nin yüzünde yeniden gülümseme belirdi. Elini tuttum ve kaldığımız yerden yürümeye devam ettik. Fakat ben Gülizar için endiselenmistim. Salihi arayıp haber vermek istediğimde telefonlarıma çıkmıyordu. Bana karşı tavrı hala net olmalıydı. Bende ona mesaj yazdım. Icimden;
"Umarım mesajıma bakarsın Salih!" Diye geçirdim.
Ardından Haleyle uzunca yürüdük. Ara ara küçük butiklere girip kıyafetlere bakınıyor, ara ara küçük çocuklarla şakalaşıyorduk. Gördüğüm her çiçekçiden bir demet çiçek alıp Haleye veriyordum. Elleri çiçek tarlasına dönmüştü iyice. Hangi türü arasan vardı.
Ayaklarımız bu kadar yürümeye dayanamadı. Boş bir bank gördüğümüz vakit hemen oturduk. Bir süre ikimizde sessiz bir vaziyette geleni gideni, arabaları ve çocukları seyrettik. Ardından tekrar göz göze geldiğimiz vakit söze girdim;
"Bana biraz kendinden bahsetsene. Nelerden hoşlanırsın mesela?"
"Bir düşüneyim! Sayende çiçeklerden. Sonra kediler ve şiirler. Türk kahvesi! Müzik dinlemek, kitap okumaktan.. Tiyatroya gitmek ve en önemlisi sevdiğim adama sıkıca sarılmaktan. Peki ya sen nelerden hoşlanırsın?"
"Senden! Ve gülüşünden, dudaklarından, saçlarından, gözlerinden.. sevincinden, ağlamandan, kızaran yanaklarından, gülünce beliren gamzenden.. kısaca sana ait olan her şeyden.."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.83k Okunma |
561 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |