11. Bölüm

{SEVİYORUM DİYEBİLMEK}

Merve
mervetvc_

2 gün sonra

Kamuranların evine yerleşeli tam iki gün olmuştu. Zeynep hala gidelim diye tuttursa da ortadaki gerilim bir nebze azalmıştı. Kamuran en son mutfaktaki konuşmaya şahit olmamıştı. Durumu su içmek için; mutfakta karşılaştık diyerek toparlamıştık. Diğer yandan iki gün boyunca Efeye ders vermiştim. Biraz inatçı bir çocuktu. Ama akıllıydı. Her şeyi hemen kavrayabiliyordu. Zeyneple aralarındaki gerilim hâla daha devam ediyordu. Ama aynı çatı altında yaşadığımız sürece birbirlerine saygı duymak zorundaydılar.

                             ***

Son dersim bitmiş, öğretmenler odasında eşyalarımı toparlarken Hale de öğretmenler odasına gelmişti.

Merakla sordum;

"Hale, senin dersin yok muydu?"

"Konferans varmış. Öğrenciler salona indi. Haliyle benim dersimde erken bitmiş oldu."

Odadaki Nuran hoca yanımızdan ayrılınca Hale ile yalnız kalmıştık. Ona; "nasılsın?" Diye sordum. O da "aynı." Diyerek yanıt vermişti. Ardından ekledi;

"Zeynep’i beklemeyeceksen eve bırakabilirim. Nasıl olsa gideceğimiz yer ne kadar istemesekte aynı."

Ardından kolumdaki saate baktım. Zeynep’in dersinin bitmesine tam üç saat vardı.

"Madem ikimizde eve gitmek istemiyoruz. O halde dışarıda bir şeyler yapalım ne dersin?"

Hale şaşkın bir şekilde bana baktı. Ardından da;

"Nasıl olacak o?" Diye sordu.

"Koca üç saatimiz var. Bunu eve gitmeden güzelce geçirebiliriz bence."

"Nereye gideceğiz ki?"

"Yol bizi nereye götürürse."

Hale önce duraksadı. Fakat sonrasında yüzünde gülümseme belirdi.

"Ben arabayı çalıştırayım o halde."

"Hemen arkandayım."

Hale öğretmenler odasından ayrıldı. Bende birkaç dosyayı dolabıma koyduktan sonra geri kalan birkaç parça eşyayı elime alıp öğretmenler odasından ayrıldım. Bahçeye indiğimde Hale arabayı okulun önüne çıkarmış, beni bekliyordu. Koşarak arabaya bindim. Ardından yola koyulduk. Yol boyunca bakışlarımızla birbirimizi süzüyor ama denk gelince; bu utanç duygusuyla olmalı birbirimizden bakışlarımızı kaçırıyorduk. Sessizliği bozmak için rastgele müzik açtım. O esnada Ankara rüzgarı çalıyordu.

Hale;

"Ben bu şarkıyı çok severim." Dedi.

Bende;

"Çalsın o zaman." Dedim.

Bir süre şarkı sözleriyle yolculuk ettik. Şarkı sanki şuan içinde olduğum beni anlatıyor gibiydi.

Boş yere ağlama, kalbini baģlama Ankara kızlarına..

Ama artık çok geçti. Çünkü ben bir Ankara güzeline aşık olmuştum. Ve yine şarkıda geçen bir söz,

Önce biraz gülecek, kalbe ümit saçacak. Sev diyecek, sevmeyecek, belki de ağlatacak.

Ama ben sonunda ağlayacak olsam bile sevmeye razıydım. Çünkü onu sevmeyi sevmiştim. Özünde sert ve hırçın biri olsa da benimleyken içten gülümsemesini sevdim. İçindeki o buruk kız çocuğunu sevdim. Ben kısaca Haleyi sevdim.

Şarkı bittiğinde Haleden arabayı durdurmasını istedim. Arabayı durdurup şaşkın bir şekilde bana baktı. Sonra da

"Niye durduk?" Diye sordu.

"Bir yere kadar gidip geleceğim."

"Nereye gideceksin? Sen bilmezsin buraları. Kaybolursun bak. İş açma başımıza."

Kendimden emin bir şekilde;

"Yolun sonu nereye çıkarsa artık." Dedim.

Ve arabadan indim. Hale arkamdan;

"Yavuz!" Diye sesleniyordu. Fakat aldırış etmedim. Ve yoluma devam ettim. Neyseki uzun uğraşlar sonucu aklımdaki planı gerceklestirebilmiştim. Birkaç dakika sonra Halenin yanına geri döndüm. Önce camına tıklattım ve yüzümü elimdeki ciceklerle gizledim. Hale camı açıp;

"Buyurun?" Dedi.

Ama ben ses çıkarmadım. Ardından Hale ekledi;

"Eğer çiçekçiyseniz ben almayacağım. Hiç bakamıyorum çiçeklere. Hemen soluyorlar.."

Çiçekleri yüzümden indirip;

"Ama bu çiçekleri almazsanız çiçekçi teyze çok üzülür." Dedim.

O an Halenin gözlerinin içinde kocaman bir parıltı belirdi. Yüzüme bakıp kocaman bir kahkaha attı. Ve sonra da;

"Yavuuuz!" Diye haykırdı.

Çiçekleri Haleye uzattım. O da alıp kokladı.

"Umarım begenmişsindir."

"Bayıldım. Nerden buldun bunları?"

"Çiçekçi teyze sağ olsun. Senin için ayırmış hepsini."

Ardından cebimdeki notu da çıkarıp Haleye uzattım.

"He bu arada çiçekçi teyze bunu da sana vermemi istedi."

Hale notu alıp sesli bir şekilde okumaya başladı.

Şu ana kadar gördüğüm hiçbir yüz güzel değil senin yüzünden.. hiçbir gülüş kışın ortasında güneşin sıcaklığını hissettirmiyor; seninki hariç. Bu güzel çiçekler ancak bu kadar güzel birine verilebilirdi. Çünkü çiçekler ait oldukları yerde solmadan yaşayabilirlerdi.

Hale gözlerimin içine doğru bakıp;

"Teşekkür ederim. Gerçekten çok beğendim." Dedi.

"Rica ederim. Benim için beğenmen her şeyden daha önemliydi."

"Çok beğendim. Hadi bin artık. Hava çok soğuk, biraz daha orada durursan hasta olacaksın."

Koşarak arabaya bindim. Hale yan koltuğa bıraktığı çiçekleri alıp arka koltuğa koydu. Ardından yola devam etmeden önce bana doğru dönüp;

"Tiyatroya gidelim mi? Ben uzun zamandır gitmedim." Dedi.

Ses tonunda içinde yatan çocuğun sesi vardı. Bir o kadar heyecanlı ve mutlu görünüyordu. Hani ayakları yere basmamak deyimi vardır ya; aynı o misaldi.

"Olur. Bende uzun zamandır gitmedim."

Ardından tiyatroya gitmek için yola koyulduk. Vardığımızda biletlerimizi alıp yerlerimize oturduk.

Haleye dönüp;

"Ben, başlamadan önce önemli bir işim var. Onu halledip geleyim." Dedim.

Hale şaşkın bir şekilde;

"Ne işiymiş bu?" Diye sordu.

"Çok kısa canım. Hemen geleceğim."

Ardından yerimden kalkıp, salonun dışına çıktım. Dün gece yatmadan önce kendime bir söz vermiştim. Hayat bazı şeyleri ertelemek için çok kısaydı. Haleyi seviyordum. Onunda bana karşı aynı duyguları besledigine emindim. Sevmediği bir adamla evli kalıp hayatını çürütmesine göz yumamazdım. Bu benim en yakın arkadaşım Kamuran olsa da. O yüzden bugün, burada ona tüm duygularımı bahsetmeye hazırdım. Her şey seviyorum diyebilmekti. Birbirimizi sevdiğimiz müddetçe her şeyin üstesinden gelebilirdik. O hayalini kurduğumuz aile tablosunu oluşturabilirdik.

Kulise doğru ilerlerken küçük bir çocuk gördüm. Onu durdurup; salonda Haleyi gösterdim.

"Şimdi onun yanına gidip sana söylediğim şeyleri o ablaya söyleyeceksin tamam mı?"

Çocukla birkaç prova yaptık. Fakat ben ne dersem çocuk tersini söylüyor, beni cıldırtıyordu.

"Hale abla diyeceksin. De bakayım."

"Lale abla.."

"Lale değil oğlum Hale!"

"Hale abla."

"Heh aferim. Şimdi de Yavuz abi seni çağırıyor. Başı dertteymiş. De bakayım."

"Şey abi seni.. neydi ya?"

"Heceleyerek mi söyleyeyim anlamadım ki?"

"O ne?"

Çocuğun önünde eğilerek ellerini tuttum. Sonra derince bir nefes alıp söylemesi için söylediklerimi tekrarladım.

"Ya vuz a b i se ni çağ ır ı y o r! Ba şı dert te imiş."

"Yavuz ağbi.. başı ağrıyor. Seni çağırıyor."

"Yok olmayacak böyle."

En sonunda paltomdan kağıt peçete yırtıp söylediklerimi oraya yazdım. Ardından peçeteyi çocuğa verdim.

"Bunu orada oturan kadına ver. Sakın bir şey söyleme."

Çocuk tamam der gibi kafasını sallayıp içeriye doğru koştu. Ardından Hale'nin yanına oturup peçeteyi ona verdi. Hale peçete de yazanı okumuş olmalıki panikle olduğu yerden kalktı. Bende olduğum yerden koşarak kulise saklandım. Hale ilk önce kulise gelip beni sordu.

"Pardon buraya böyle uzun boylu, yakışıklı, paltolu bir adam geldi mi acaba?"

Neyseki önceden kulisteki oyuncuları planıma sadık kalmaları için tembihlemistim. Çocuk Haleye sahneyi işaret ederek;

"Orada!" Dedi.

Hale panikle perdeyi açtı ve bana doğru hızlıca bir adım attı. O esnada sahnenin perdesinin açılmasıyla tüm ışıklar direkt bizi hedef aldı. Hale panikle;

"Neler oluyor Yavuz?" Diye sordu.

Heyecandan titreyen ellerini sıkıca tutup, kendi bedenimin sıcaklığıyla ısıttım. Ardından gözlerinin içine bakarak;

"Burdaki herkesin şahit olmasını istiyorum. Seni seviyorum Hale. Sana o gün çarptığım için kendime çok kızmıştım. Ama iyiki karşıma çıkmışsın. Iyiki çarpmışım sana. Ben normalde ilk görüşte aşka inanmam. Fakat doğruymuş; Seni gördüğüm ilk andan beri aklımdan hiç çıkmıyorsun. Sen bana Ankara'nın sunduğu en güzel şeysin. Biliyorum imkansız belki.. belki sonunda mutluluğu bulamayız. Ama seninle her türlü sona hazırım ben. Yeterki sen yanımda ol. Bu hayat köprüsünden birlikte yürüyelim. Sonunda yere çakılıp, düşmek olsa bile. Senden herkesin önünde istediğim tek şey; seviyorum diyebilmen. Çünkü biliyorum bu hissettiğim şey karşılıksız değil. Sende beni seviyorsun. İkimizde seviyorsak birbirimizi, o zaman kavuşma vakti değil midir? Sarıpsarmalamak için birbirimizi daha neyi bekliyoruz ki?"

Hale'nin gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Ellerini ellerimden çekip, gözyaşlarını sildi. Ardından kulağıma doğru eğilerek;

"Hislerimiz karşılıklı olsa da birlikte olmamız imkansız Yavuz. Bunu sende biliyorsun. Bu kötülüğü birbirimize yapmamalıyız. Üzgünüm; ama bizim için ne bir gelecek ne de bir son yok." Ardından beni sahnede yalnız bırakıp oradan uzaklaştı.

En son bana evli olduğunu söylediğinde, şuan hissettiğim duyguları hissetmiştim. Yine aynı duygular içimi kemiriyordu. Halenin de beni sevdiğine artık emindim. Ama söylediklerinde haksız sayılmazdı. Evli biriyle nasıl bir gelecek kurabilirdim ki?

Gerçeklerin ağır cevaplarının yüzüme bir tokat gibi çarpmasıyla sahneyi terk ettim. Hem Haleye hem de tüm seyircilere rezil olmuştum. Daha fazla kendimi küçük düşürmeden taksiye binip okula gittim. Zeynep’i gördüğüm an ona sıkıca sarıldım. Çünkü yalnızca ona sarıldığımda rahatlıyordum. Bu kötü duygular o an yok oluyordu.

"Çok mu özledin ya beni?" Diye sordu Zeynep.

Acıklı bir gülümsemeyle;

"Sen benim tek dogrumsun Zeynep. Seni çok seviyorum." Dedim.

Zeynep bu cevaba şaşırmıştı. Ardından taksiye geri binip Kamuranın evine doğru yol aldık. Eve vardığımız da Hale hâla eve gelmemişti. Kamuran onun yokluğunda adeta deliye dönmüştü. Sürekli onu arıyor, Hale telefonu açmayınca da elindeki telefonu etrafa fırlatıyordu. Yanına yaklaşıp omzuna dokundum.

"Sakin ol Kamuran."

Kamuran acı bir şekilde suratıma bakarak;

"Hale yine kaçtı evden galiba Yavuz. Ben onu çok seviyorum. Onsuz nefes alamıyorum. Onu bulup buraya getir ne olur!"

Kamuranın bu hali ve söylediği her kelime kalbime hançer gibi saplanıyordu. Onun tek suçu sevmekti.. Onu sevmeyen bir kadını deliler gibi seviyordu.

Omzunu sıkarak;

"Tamam abi, eşini bulup getireceğim sana. Söz veriyorum."

Ardından Zeynep’e

"Ben gelene kadar odandan çıkma." Diyip evden ayrıldım. Haleyi Pamuk ninenin evinde bulabilcegimi düşünerek oraya gitmiştim. Ve yanılmamıştım; Hale oradaydı. Kapının eşiğine oturmuş, Ankara Rüzgarını dinliyordu. Beni fark ettiğinde şarkıyı kapayıp;

"Gitme vakti geldi mi?" Diye sordu.

"Evet." Dedim. Kelimeleri bir araya getirmeye zorlanır bir şekilde.

Hale ayağa kalktı. Sonra da arabasının kapısını açarak;

"Gidelim o halde." Dedi.

İkimizde arabaya binip eve dönmek için yola koyulduk. Ama ikimizde o an eve gitmemek için bir engel çıksın diye içimizden dua ediyorduk. Ama her duaya amin denmezdi. Esiri olduğumuz o ev tam karşımızda belirdi. Acı içinde kıvranan Kamuran bizi karşıladı. Arabadan indiğimiz esnada koşarak Haleye sarıldı. Ve sayıkladı;

"Seni çok seviyorum."

Hiçbir şey söylemeden eve girdim. Kendimi odaya kapatıp bir kez daha bu acı gerçekle yüzleşmek zorunda kaldım..

 

 

Bölüm : 26.12.2024 23:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...