"Acele et! Geç kalacağız."
"Tamam geliyorum yahu."
Zeynep’e onunla birlikte yetiştirme yurduna gidecegimize dair söz vermiştim. En son bir daha ona karşı söz vermemem gerektiğini anlamıştım. Fakat ona kıyamıyordum. Yüzünü yana doğru yavaşça eğip, kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdığında ne kadar masum oluyor bir bilseniz. Hele o sivri dili yok mu(!) İkna kabiliyeti gerçekten çok mu iyi yoksa ben mi çok safım kestiremiyordum.
"Taksi gelmiş bile."
"Her yeri kontrol ettik değil mi? Ocak kapalı.. camları kapattık."
"Evet! Artık gidebilir miyiz?"
"Tamam sen bin. Ben de kapıyı kilitleyeyim."
"Hızlı ol ama!"
"Beni paniğe sokuyorsun."
Zeynep'le bir yere gitmek en büyük çileydi. Oldukça inatçıydı. İstediği şeyi hemen elde etmek istiyordu. Ama hayat böyle değildi maalesef. Her zaman istediğini sana vermez, bazen imtihanın olurdu.
"Hediyeleri unutmadın değil mi?"
"Hayır. İşte burdalar."
"Güzel! Onları unutsaydık bu ziyaretin pek bir esprisi kalmazdı."
"Dün geceden beri hatırlatıyorsun nasıl unutayım?"
Zeynep oldukça heyecanlıydı. Bunu titreyen ellerinden rahatça anlayabiliyordum. Çocukluğunun büyük bir bölümünü yurtta geçirmişti.
"Ee anlat bakalım. Özledin mi arkadaşlarını?"
"Çok özledim. Kimisi reşit olup ayrılmış ama!"
"Olsun canım, onları da sonra görürsün."
Yolda giderken panik ve stresin yerini heyecan almıştı. Zeynep dışarıyı seyrediyor, bende onu seyrediyordum. Ellerini birbirine kenetlemis, ara ara parmaklarını çıtlatıyordu.
"Bu kadar heyecan da iyi değil ama."
"Kim? Ben mi heyecanlıyım(!)"
"Evet. Ellerin titriyor heyecandan baksana."
"Hiçte bile! Yani birazcık heyecanlanmış olabilirim. Ama birazcık."
Ardından onu sinir etmek için onun gibi kıkır kıkır gülmeye başladım. Ben sinirlendigimde nasıl hissettiğimi anlayıp empati yapmasını istedim.
"Çok kötüsün ya."
"Allah Allah sen yaparken iyi?"
"Nasıl bir ebeveynsin sen ya? Bana destek olman gerekirken şu yaptıklarına bir bak."
"Tamam kızma ya. Küçük bir şaka sadece."
Ardından taksici söze girdi;
"Babalar kızlarına böyle şakalar yapar küçük hanım. Siz de hemen sinirleniveriyorsunuz."
"Ama o benim bab.. "
"Kesinlikle çok haklısınız. Kızım birazcık nazlıdır benim."
Zeynep’i sahiplenmem onun hoşuna gitmişti. Bana belli etmese de yüzünde kocaman bir gülümseme belirdigini görebiliyordum. Onu daha fazla strese sokmamak için varana kadar sessizce devam ettik.
Nihayet vardığımız da ise arabadan indik.
"Binanın dışı boyanmış."
"Eski hali daha güzeldi."
"Hazırsan içeriye girelim mi?"
Zeynep duraksadı. Hafifçe sulanan gözleriyle binayı süzmeye başladı. Geçmişteki anıları aklına gelmiş olmalıydı.. yavaşça yere çömelip ellerini tuttum.
"Duygulanmanı anlıyorum. Ama artık bir evin var. Bir baban var. Yani eğer sende istersen tabiiki."
"Biliyorum. Bir babam var. Iyiki var."
Sonrasında bana sıkıca sarıldı. O esnada kokusunu iyice içime cekme fırsatı buldum.
"Babamsın değil mi?"
"Tabiiki de öyleyim. Sen benim küçük prensesimsin!"
"Sana artık baba diyebilirim o halde."
"Bundan ancak memnuniyet duyarım küçük hanım."
Zeynep tekrar gülümseyip tekrar sıkıca sarıldı. Hazır olduğunda beraber içeriye girdik. Koridorlarda Zeynep’i gören kızlar koşarak yanımıza gelip Zeynep’e sarıldılar. Birbirlerini gerçekten özlemiş olmalılar. Kendi aralarında konuşmak isteyecekleri özel şeyler olabilir düşüncesiyle yanlarından uzaklaştım. Ve onları izlemeye koyuldum. Zeynep kızlar için aldığımız hediyeleri arkadaşlarına verdi. Onlara kar küreleri almıştık. Gerçekten memnun olmuş olmalılarki hepsinin yüzünde bir gülümseme ve gözlerinde parıltı belirdi.
Zeynep ara ara beni işaret ediyor ardından da kendi aralarında gülüsüyorlardı.
İçimden
"Umarım hakkımda güzel şeyler konusuyorlardır." Diye geçirdim.
O esnada yurdun müdürüyle karşılaştım. Beni odasına davet etti. Bir çay ve bademli kurabiyeyi de ikram etmeyi es geçmedi tabikii.
"Sizi burda görünce şaşırdım. En son iki yıl önce görüşmüştük."
"Evet. İki yıl içinde her şey çok değişti."
"Zeynep’i alabilmişsiniz. Umarım aranızdaki ilişki güzeldir. Herhangi bir sorun yoktur. Çünkü Zeynep biraz şeydir.."
Kadının lafını bölüp;
"Gayet iyiyiz. Zeynep benim kızım. Bende onun babasıyım. Çünkü bir baba ancak evladına böyle güzel hisler bekleyebilir."
"O halde sizin adınıza çok sevindim. Zeynep çok şanslı. Burası bir aile edinmeyi bekleyen, bir evi, odası olsun isteyenlerle dolu. En azından bazıları hayallerine kavuşabiliyor."
"Keşke hepsine yetebilecek gücümüz olsaydı değil mi?"
"Keşke hayat herkes için adil olabilseydi."
"Haklısınız."
"Madem baba olmayı benimsediniz belki Zeynep’e bir kardeş düşünebilirsiniz."
"İlerde evlenip bir yuva kurduğumda neden olmasın?"
"Ben bir kişiyi daha sahiplenirsiniz bağabında söylemiştim."
Elimle yakamı düzeltip dogruldum. Gerçekten tüm yetim çocukların elini tutup onlara destek olmayı, bir aile olmayı çok isterdim. Ama tek başıma iki çocuğa bakabilir miydim bilmiyorum. İki çocuk demek gereğinden fazla sorumluluk demekti. Bense buna henüz hazır değildim.
"Bakın gerçekten bir kişiye daha umut olmayı çok isterdim. Ama üzgünüm. Bu kadar sorumlulukla başa çıkabilecegimi sanmıyorum. Üstelik bir yanım hala İstanbul diye sayıklıyor. Şuan da tek odağım Zeynep. Ona mutlu bir gelecek sağlamak istiyorum."
"Sizi anlıyorum Yavuz bey. Sizde kendinizce haklısınız."
"Anlayışınız için teşekkürler."
Ardından müdürün odasından ayrıldım. Yurtta dolanmaya başladım. Kız yurdu olduğu için etrafta fazla görünmek istemiyordum. Sadece benim için özel olan kata çıkıp oradaki odaya bakındım. Eski halinden eser yoktu. Her şey değişmişti. Oda sanki geçmişe göre biraz daha genişlemişti. Ama hissettirdiği duygular aynıydı. Ansızın gelen üşüme.. yorganı başıma kadar çekip ancak o zaman güvende olacağımı düşünmek.. gök gürleyince her zaman korkmam.. Ve en önemlisi ayıcıklı oyuncağım.. Her zaman ona sarılıp uyurdum. O benim tek arkadaşımdı. İçine kapanık bir çocuktum. Kimseyle konuşmazdım. Hep susardım. Konuşmaktan çekinirdim. Sadece müzik dinlemeyi ve kitap okumaktan hoşlanırdım. Kitaplar benimle bir süre sonra konuşmaya başlamışlardı. Onlarla anlaşınca kimseye ihtiyacım olmadığı fikrine sığınmıştım. Ankara'nın bu karanlık sise bulunması benim için yıllar öncesindeydi. Ailemi sisli bir havada kaybedip yetim kaldığım gündü. Ankara benim için koca bir sisti. Beni ve ailemi o sisin içine alıp yutan bir sis... ailemi ve beni ayıran, kocaman bir karanlıktı. Bundandır belkide İstanbul'a olan sevdam, isteğim.. çünkü orada ayrılık yoktu. Ama Ankara ezelden sözleşmişti sanki benim için. Kimi sevsem ayırmaya ve o sisin içine çekip yok etmeye yeminliydi.
Aşağı inip Zeynep’i buldum. Ve ona artık gitmemiz gerektiğinden bahsettim.
"Artık gidelim."
"Ama daha yeni geldik."
"Bir saatten fazladır buradayız."
"Sen iyi misin?"
"İyiyim."
Ne kadar iyiyim desemde Zeynep çok akıllı bir kızdı. Bir şeylerin iyi gitmediğini anlamaması mümkün değildi. Uzatmadan arkadaşlarıyla vedalaştı. Ardından yurttan ayrıldık. Taksi beklerken bana tekrar o inadıyla ve ısrarla sorular sormaya başladı.
"Ne oldu anlat bakalım."
"Bir şey yok."
"Yalan söyleme bana ya!"
"Sende sorup durma o zaman aynı şeyi."
"Doğruyu söylersen sormam bende."
"Doğruyu söylüyorum."
"Hayır, yalan söylüyorsun!"
"Of Zeynep!"
"Hani hiçbir şeyi saklamayacaktık birbirimizden. Sen benden saklarsan bende senden saklarım."
"Bana şantaj mı yapıyorsun?"
"Beni buna sen mecbur ediyorsun."
"Seninle nasıl başa çıkacağım ben ya?"
Ardından Zeynep’le beraber yurdun yakınlarındaki bir kafeye oturup birkaç tatlı atıştırmalık yedik. Zeynep söylemem için ısrarcıydı. Bende daha fazla ona tahammül edemeyip her şeyi en başından anlatmaya başladım.
"Ben doğma büyüme Ankaralıyım. Üç yaşındayken ailem trafik kazasında ölüyor. Hiçbir akrabam beni sahiplenmiyor. Bende mecbur senin gibi yurtta kalmaya başlıyorum. Bu yurtta senin kaldığın yurt."
Zeynep kocaman bir şaşkınlıkla "NE" diye haykırdı.
"Ne bağırıyorsun? Herkes bize bakıyor."
"Özür dilerim. Bunu duymayı beklemiyordum. Nasıl ama ya? Orası kız yurdu değil mi?"
"Eskiden erkek yurduydu."
"Madem Ankara da doğdun. İstanbula nasıl gittinki?"
"Beni yurtta Pamuk Nine sahiplendi. O baktı büyüttü. Aynı senin gibi. O zamanlar onlu yaşlarımdaydım.Yani anlayacağın o benim öz akrabam değildi. Hatta benimle birlikte bir çocuğu daha sahiplenmisti. İsmi Kamurandı. Kardeş gibiydik onunla. Benden biraz daha büyüktü o."
"O nerede peki şimdi?"
"Bilmiyorum. Pamuk nineyle kocasının tayininden dolayı İstanbul'a yerleşmek zorunda kalmıştık. Kendisi öğretmendi."
"Senin gibi edebiyat öğretmeni miydi yoksa?"
"Hayır. Felsefe öğretmeniydi."
"Sonra ne oldu?"
"Kamuran İstanbul'a gelmek istemedi. Zaten on sekizini doldurmustu. Akrabalarından biriyle iletişime gecti ve bizden ayrıldı. Onu bir daha hiç görmedim. Bu yaşıma kadar da hep İstanbul da yaşadım. Pamuk Nine kocası ölünce Ankaraya geri döndü. Sonra seni sahiplendi zaten. Ama hastalanınca yanıma, İstanbul'a geri gelmek zorunda kaldı. Orada da sonkez yumdu gözlerini zaten."
"Vay be. Yani sende Ankaralısın."
"Öyle. Ama oldukça yabancıyım bu şehire."
"Seviyor musun peki?"
"Hayır."
"Neden?"
"Bana gecmisi hatırlatıyor. Zor günler yaşadım."
"Bende. Ama Ankarayı seviyorum. Burdan başka bir yerde yapamazdım."
"Bende yapamıyorum sanırım. Bak yine buradayım. En başında, doğduğum yerde."
Zeynep elimi tuttu. Elinin sıcaklığını bedenimde hissettim. O sırada rahatlamış ve gevsemistim.
"Seninde benimle aynı acıları yaşadığını bilmiyordum. Demek Pamuk annem bu yüzden beni sana emanet etmiş."
"Burada yeni hikaye yazmak için birlikteyiz. Ne kadar direnip, dayanabilecegim Ankara'ya bilmiyorum. Ama bu tuttuğum eli asla bırakmayacağım. Çünkü sen bana çok büyük bir emanetsin."
"Sende bana emanetsin artık. Üstelik.."
"Üstelik ne?"
"Babamsın benim."
Bir kelime insanı ucuyormuş gibi hissettirir mi? Hissettiriyormuş. Ayaklarım yerden kesilmiş gibi hissediyordum. Bu duygu tarif edilemez bir şeydi. Baba olmadan baba olmaktı. Kendi kanından canından değildi. Öz değildi. Ama benimdi. Benim kızımdı. Ben onun babasıydım. Baba olmak için bir kan bağına ihtiyaç yoktu ki..
"Merakını giderebildiysek küçük hanım artık eve dönebilir miyiz?"
"Tamam. Baba."
Birlikte el ele tutuşup taksi durağına doğru gittik. Kendimi Zeynep’e bu kadar yakın hissetmemin sebebini şimdi daha iyi anlamıştım. Çünkü ona baktığımda kendimi görüyordum. O bendi. Benim kücüklüğümdü.
Taksiye binip yol boyunca ikimizde sessiz kalmayı tercih etmiştik. Camdan bakıp yolu seyrettik. Ankara çok garip bir sehirdi. Seni bir anda güldürüp ardından ağlatırdı. Ama burası hikayenin başladığı yerdi. Bir hikaye nerde başlarsa orda sona ermez miydi?
Eve vardığımızda Zeynep film izleyelim diye tutturdu.
"Baba kız çok güzel bir film biliyorum. İzleyelim lütfeeen."
"Tamam, aç bakalım."
"Önce mısır patlatalım."
"Ne kadar masraflısın sen ya!"
"Kalbimi kırıyorsun ama baba."
"Tamam tamam. Ben patlatayım sende filmi hazırla."
"Anlaştık."
O esnada kapının çalması ile irkildik.
"Kim geldi ki?"
"Birini beklemiyorduk değil mi?"
"Yooo."
Şaşkın bir şekilde kapıyı açtım. O esna da karşımda beliren suret Haleydi. Tam karşımda, evin önünde duruyordu. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bu kapıyı açıp karşımda görmeyi bekleyeceğim en son kişiydi Hale. İçinde olduğum bu şoku atlatmaya çalıştım. Hale göz yaşlarını elleriyle silip söze girdi.
"Ne zaman kaçarsam kaçayım, sığınmak istersen burdayım demiştin. Teklifin hâla geçerli mi?"
Etkisinde olduğum şok yüzünden konusamıyordum. Kelimeler ağzımdan bir türlü dökülmüyordu. En sonunda kekeleyerekte olsa konuşmayı başarabilmiştim.
"Her zaman."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.83k Okunma |
561 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |