Yeni Üyelik
16.
Bölüm

13. BÖLÜM

@meryem8498

“Herkes aynı geceyi yaşar. Ancak herkesin karanlığı farklıdır "

 

Leonardo çok mutlu bir çocuktu, onu çok seven bir ailesi vardı. Herkes onu çok beğenir akıllı olgun bir çocuk olduğu için her yerde sevgi, saygı görürdü.

 

Leonardo bu hayatta en çok kız kardeşini seviyordu çok tatlıydı bir kere ve o gülünce her yerde çiçekler açardı. Onu herkesten ve her şeyden korumaya yemin etmişti.

 

Ama bir gün o sevgi nefrete dönüştü. Ne kadar çok seversen nefretin de o kadar çok olur.

 

Annesi ölmüştü. Hayatta en çok ona ihtiyacı varken hemde. Sırf aptal kardeşi oyuncak istediği için annesi ölmüştü. Bunu düşündükçe çıldıran Leonardo kardeşine her türlü eziyetleri yapmaya başlamıştı. Halbuki o küçük kızın hiçbir suçu yoktu. Kimse bunu fark edemiyordu.

 

Büyüdükçe aralarında buzdan bir duvar olmuştu ve bu durum en çok Laylayı etkilemişti daha küçükken annesini kaybetmiş ve çok sevdiği ailesi ona sırtını dönmüştü. Kimse onu anlamak istemiyordu. Çok sevdiği kardeşi bile.

 

Leonardo hayatının çoğu zamanını akademide geçirdiği için pek fazla muhabbet etmezlerdi ve isteyerek Layla'nın yanına gitmezdi hiç.

 

Oysa ki o zamanlar bir kere gidip görseydi ne kadar yalnız ve kırgın bir kızın doğduğunu görebilirdi ama kimse onu umursamamıştı.

 

* * * 

 

Biz duygularımızın esiriyiz, insanlar en çok hangi duyguyu hissetmek için çabalar bunu hiç düşündünüz mü?

 

Bana göre insanlar herkesin kenderini fark etmesini değer görülen sevilen biri olmayı umut eder. Yani sevgi bu duyguya esir olmuş insanlar ama sevginin zıttı olan nefreti daha çok yaşarlar işte sırf bu yüzden insanlar duygusal olarak gelişemiyorlar.

 

Hayatımıza bambaşka bir yerden bakmak yerine devamlı aynı yerden bakarak bir şeylerin değişeceğini ummak çok saçma değil mi? Halbuki çözüm basit kendi bakış açını değiştir ki çevrende değişsin. Evet şuan benim yaptığım tam olarak ve yavaş yavaş çevremde ki insanlar da değişecek buna inanıyorum.

 

Kızları bırakıp kendi kendime takılıyordum ve etrafı inceliyordum. Gözlerim insanları taraken karşıda oturan erkeklere gözüm çarptı. Veliaht prensde oradaydı. Çok yakışıklıydı. Gene siyah bir takım giymişti, üstündeki aksesuarlar saç rengine o kadar uyumluydu ki göz rengine göre kravat takmıştı. Kalbim sızladı psikopat olmasaydı ve katilim olmasaydı kesin aşık rolüne devam ederdim tam benim tipini çünkü. Sonra ne yaptığımı fark ettim. Sessizce öksürüp gözlerimi kaçırdım. Solumda bir hareketlenme hissedince o tarafa doğru baktım.

 

Yanımda duran kişi salona geldiğim andan beri aradığım kişiydi evet kadın kahramandı. Helen Dios.

 

Ben onu ararken o beni buldu ne kadar ironik. Sakin olalım hikaye tam olarak başladı mı yoksa benim yüzümden bir engel olmuş olabilir mi? Umarım böyle bir şey olmaz. Ben o aptal karakterlerden değildim ben değişince herkes bunu farkeder ve bana aşık olur ben hiç fark etmem herkese yardım ederim falan öğk çok kötü bir konu bu ayrıca salak kız karekter yazan yazarları dövmek isterdim hep. Kızların aklı yok ona karşı bir şeyler hissedenleri göremiyor bile öyle mi?

 

Saçmalık.

 

(Evet hiç sevmem böyle karakter.)

 

Neyse konudan saptık şuan.

 

Yanımda bir melek duruyordu. Evet yanlış duymadınız melek çevresine yaydığı o sakın enerji insana güç dolduruyordu kitapta bahsedildiği kadar varmış. Yüzü pürüzsüz ve bembeyazdı ve gözleri parlak bir yıldız gibiydi insanın ruhuna bakıyormuş gibi bir hissiyatı vardı.Daha fazla incelemek isterdim ama beni yanlış anlaşmasını istemiyordum.

 

Tanımıyormuş gibi yaptım ve hafifçe selam verdim o da karşılık vermişti.

 

"Merhabalar Leydi ben Helen Dios, tanıştığımıza memnun oldum. Umarım iyi vakit geçiriyorsunuzdur."

 

Sesi bile huzur veriyordu. O iki psikopatın neden aşık olup delirdiğini şimdi anlamış oldum.

 

"Merhaba, Layla Reinhardt. Ben de tanıştığımıza memnun oldum. Siz Dios ailesindensiniz sanırım? Ve evet güzel vakit geçiriyorum, sizin nasıl geçiyor Leydi Dios."

 

Yüzünde ki gülümse silindi. Şaşırmadım çünkü ailesi onu sevmiyordu sürekli eziyet ediyorlardı. Gayr-ı meşru çocuk olduğu için sevilmemesi doğaldı bu dönemde. Ama çocuğun hiçbir suçu yoktu suç tamamen O zampara babalardaydı. Ben bunları düşürken söze girdi.

 

"Benim içinde çok güzel bir gece, ilk defâ katılıyorum kimseyi fazla tanımıyorum ama sizi görünce tanımak istedim. Evet Dios ailesi aracılığıyla geldim buraya."

 

Demek öyle neyse fazla konuşmak istemiyorum, prenslerle uğraşmak tamamen bir baş ağrısı olurdu.

 

"Anlıyorum, inceliğiniz için teşekkür ederim."

 

Bir kaç dakikada sessizce bekleyip tekrar söze girdi.

 

"Leydi Reinhardt eğer kaba olmayacaksa, veliaht prens nasıl biri sizin onu sevdiğinizi duydumda. Eğer haddimi aştıysam özür dilerim."

 

Ne saçma bir şey bu nasıl bir soru herkes biliyordu ki Layla aşırı takıntılı olduğu için onu herkesten kıskanırdı. Tabi eski Layla olsaydı ama şuan burada ben varım. Sakince nefes verdim.

 

"Evet Leydi Dios, haddiniz değil. Bu konuları tanımadığm birileri ile konuşmam. Umarım anlamışsınızdır."

 

Gözlerinde ki duygu değişimlerine baktım. Cidden beni böyle oyuna getirmeye çalışıyorlar sabrım ne zamana kadar yeter onu bilmem. Ama en kısa sürede paramı toplayıp buradan gitmem gerek.

 

"Özür dilerim Leydi Reinhardt, haddimi aştım."

 

Ne şaka mı bu gözleri mı doldu onun. Tamam bu kadın kahraman sıkıntılı bunu anladım keskinle ve kesinlikle uzak durmam gerek. Hiçbir şey söylemedim. Özürünü kabul etmedim. Yanımdan gideceğini düşnürken hâlâ bekliyordu. Git artık.

 

 

Bir kaç dakika daha durup kendim gitmeyi düşündüm. Elimde birazcık kalmış olan şampanya'yı bitirmek için kaldırdım. Tam içecektim ki arkamdan biri beni itince bardak yere düştü. Harika şimdi tüm dikkatler benim üstüme çekildi. Sinirle arkamı döndüm bir tane hizmetçi elinde tepsi korku dolu gözlerle yere çökmüş özür diliyordu.

 

"Çok büyük bir günah işledim, çok ama çok özür dilerim leydim lütfen beni affedin."

 

Pekala suçu yok sanırım telaştan bana çarpmış olabilir. Etrafta ki insanlar ne tepki vereceğimi merakla bekliyorlardı. Hah sanki size dedikodu malzemesi verecekmişim gibi çok beklersiniz. Sakin bir sesimle onu susturdum. Tam konuşacaktım ki yanımdan ince bir ses duydum.

 

"Leydi Layla lütfen affedin onun bir suçu yok. Çok sinirlenmiş olsanızda O sadece işini yapıyordu."

 

Pardon anlamadım ne? Bu kız ne saçmalıyordu böyle. Sakin olmaya çalışarak konuşmaya başladım.

 

"Tamam kalk, bir sorun yok buradaki kırıkları topla sadece."

 

Şaşkın gözlerle bana bakıp hemen işini yaptı bitirince tekrar özür dileyerek salon terk etti. Benim bir şey demediğimi gören herkes hayâl kırıklığı ile dikkatlerini başka yere çevirdiler. Öyle kalırsınız haa! Bacaklarım sızlıyordu biraz hava almak iyi gelirdi ama ben artık eve gitmek istiyordum. Bir şeyler olacakmış gibi bir his vardı içimde. Ve O kadın kahraman böyle konuşması sinirimi bozmuştu işime karışan burnunu sokan insanlardan nefret ederim. Şuan bu dakikadan itibaren bu kızdan soğumuştum artık eskisi gibi güzel veya meleksi gelmiyor sadece rol yapan bir sahtekar görüyordum. Evet sadece birkaç kelime ile böyle bir şey yapamazdım ama ben insanların içini biliyordum. Küçük bir altında his diyelim buna. Bu kadınla daha fazla durmak istemediğim için acele ile ayırıldım.

 

"Leydi Dios. Amacınız ne anlamadım ama benden uzak durun!."

 

Hafifçe korkunç olduğunu düşündüğüm gülümsememi gösterdim ve arkama hiç bakmadam uzakaştım. Onunla bir ilişkim olmasını istemiyorum zaten ölüm bayrağını çekmiştim kadın kahraman ile görüşürsem direkt öldürülürüm herhalde.

 

Yolda giderken fark etti hikâyeye göre veliaht prens onu göz hapsinde tutuyordu ve çevredeki insanlar bunu fark edip dedikodu yapıyorlardı ve tabi Layla onları duyup Helen'e yaklaşıp onun üstüne şarap döküp rencide ediyordu. Ama bunların hiçbiri olmadı. Aksine bardak düştü ve kimseye bir şey olmadı en önemliside veliaht prens hiçbir zaman bu tarafa bakmamıştı. Kalbi deli gibi atarken neden böyle olduğunu düşündü sanır benim yüzümden.

 

Sakin olmaya çalışarak salondan dışarı çıktım. Belki fazla düşünüyorum. Bunları düşünmeyi bırakmam lazım. Dük nerede acaba keşke çıkmadan içeriye göz atsaydım. Şimdi tekrar girmek zor olacaktı. Önce biraz nefes almak için bahçeye doğru ilerledim. Yavaşça yürürken etrafı inceledim ağaçlar çok büyük ve değişik duruyordu. Çiçeklerde öyle, rengarenk çiçekler vardı ve her çeşit, sanki koca bir çiçekçi dükkanın da gezintiye çıkmış gibiydim. Yaz mevsiminde olduğumuz için hava bile mutluydu. Bende içeride saçma şeyler yaşanmış olmasına rağmen mutluydum. Doğayı seviyordum. İnsanlara huzur veriyordu.

 

Bahçe'nin ortasına yaklaştığımda bir ses duydum. Kavga seslerine benziyordu. Gidip gitmemek arasında kaldım. Eğer beni burada görürlerse kötü olabilirdi. Ama çok merak ettiğim için adımlarımı olabildiğince yavaşlatıp biraz daha yaklaştığımda sesleri artık daha netti yine yavaşça ağaçların arasında sakladım ve dinlemeye başladım. Şuan ne yaptığımı hiç bilmiyordum bedenim sanki kendi kendine hareket ediyordu.

 

Yüzümün yarısını çıkarıp baktım, bir adam ve bir kadın kavga ediyordu. İkisini de tanımıyordum. İlk defa görüyordum. Gözlerimi kısıp yüzlerini seçmeye çalışırken adam yüksek sesle bağırınca yerimde zıpladım.

 

"Tanrı aşkına Katrina sana kaç defa söyleceğim peşimi bırak artık. Benim de bir sabrım var eğer O raddeye gelirsen senin için iyi olmaz."

 

Adam yakışıklıydı. Buz gibi mavi gözleri vardı ve uzun boyluydu, saçları ise koyu kırmızıydı. Yüzünde bıkmış bir ifade vardı.

 

Ağlayan kadın ise tipik bir yan karakter gibi duruyodu. Saçları kahverengiydi ve yüzünde abartılı bir makyaj ile biraz kötü duruyodu sanki. Kıza üzüldüm. Biraz daha kavga ettiler saçma sapan bir konudan bahsedil duruyordu genç kız, ah yine bir ayrılma sahnesi sanırım. Ne klişe ama.

 

"Lordum ama siz bana demiştiniz ki-"

 

Adam derin bir iç çekti.

 

"Ben sana hiçbir şey söylemedim sen kendi kendine uydurdun."

 

Kadın şaşkın gözlerle adama baktı ve göz yaşlarını silip sessizce uzaklaştı oradan. Adam da bir kaç dakika sonra ayrıldı. Derin bir nefes verdim. Bu neydi şimdi? Ben niye bunları dinledim ki. Saklandığım yerden çıktım ve gerisin geri salono dükü bulmaya gittim.

 

* * *

 

Leonardo sinirliydi. Arabada olan olaylar ve şu bir kaç gündür Layla'nın değişen tavırları onu sinirlendiriyordu. Babasıda çok garip davranıyordu. Bunları anlamamak onun canını fena halde sıkıyordu. Balo salonunda veliaht prens ile oturmuş bir kaç kişi daha vardı ama onlar önemizdi. O yüzden Leonardo'nun umurunda bile değillerdi.

 

Elindeki kırmızı şaraptan bir kaç yudum daha aldı. Karşısında oturan en yakın arkadaşına baktı.

 

"Artık söylecek misin? Dün akşam bizim evde ne işin vardı."

 

Cassianı dün evde gören Leonardo çok şaşırdı genelde habersiz gelmezdi heleki Layla yüzden fazla uğramazdı. Ama dün hem habersiz gelmiş hem de Layla ile beraber gelmişti. Bu durum onu şaşkına çevirdi. Leonardo cevap bekler gibi ona bakıyordu ama Cassian'ın hiç umrunda değil gibiydi.

 

Leonardo tekrar sormak üzereyken soğuk bir ses ile susmak zorunda kaldı.

 

"Şuan hiç sırası değil Leo geceyi bekle."

 

Leonardo aldığı cevap ile kaşlarını çattı ve içkisini yudumlamaya devam etti.

 

Etrafa bakarken Layla gözüne çarptı yanında ilk defa gördüğü bir kız vardı. Kaşları havaya kalktı ve masada oturanlara döndü.

 

"O kızı tanıyor musunuz?"

 

Herkes oraya baktı ve kıza bakanların çoğunda aptal bir gülümseme belirdi.

 

Veliaht prens de baktı ama hiçbir şey olmamış gibi bakışlarını çevirmişti. Kimse fark etmemişti ama Cassian o kıza değil Laylaya bakmıştı.

 

Bir kaç dakika sonra bardak sesi ile herkes o tarafa bakınca Leonardo ayağa kalkmaya çalıştı ama Cassian onu durdurdu. Anlamsız bir şekilde birbirlerine baktı ve en sonunda pes edip geri oturdu.

 

Leonardo'nun korktuğu senaryo gerçekleşmemişti. Layla hiç bir şey olmamış gibi çıkıp gitmişti salondan.

 

Yanlarında oturan birkaç kişi Leonardo ve Cassia'a baktı ama ikiside bunu fark edecek ruh hallerinde değildi.

 

Leonardo o yalnız sırtı görünce kalbi sızladı boğazı düğümlendi. Sakin olmaya çalışarak gözlerini kaçırıp düşünmemek için konuşanlara katıldı.

 

* * * 

Layladan Devam

 

Bahçede bir kaç dakika daha durup içeri girmeyi düşündü. Ama karşıdan gelen dük ile buna gerek olmadığını fark etti. Dükte onu fark edip sessizce takip etmesini söyledi. Umarım bugün bir şey yapmamıştır. Tekrar azar işitmek istemiyordu çünkü.

 

Sessiz gecede sadece kağıt çevirme sesleri ve arabanın sesi ile ilerliyordu. Bu günü iyi kötü atlattığı için mutluydu. Sonunda ölüme giden ilk adımı geçmişti. Rahat bir nefes aldı koltuğa daha da yaslanıp gözlerini kapattı. Uzun bir aradan sonra vücudu rahatlamıştı. Farkında olmadan uyuya kalmıştı.

 

* * *

 

 

Loading...
0%