@meryem8498
|
-
"Eğer insanları yargılarsan sevecek vaktin kalmaz."
* * *
Reinhart konağı, ucu bucağı olmayan acılara, bitmeyen bir kedere, sonsuz bir bekleyişe girmişti.
Caroline Reinhart, nam-ı diğer kanatsız melek, dük Reinhart'ın ilk ve son aşkı ölmüştü...
Sanki dünya bunu hissetmiş gibi gökyüzü karanlığa boğulmuş, bulutlar ağlamaya başlamıştı.
Sessiz konakta sadece kalplerin üzüntüsü ve acı ağlamalar duyuluyordu. En çokta Dük yıkılmıştı. İlk aşkı, hayatının sonuna kadar seveceği, karısı onu bırakmıştı.
Adamın içi kan ağlıyor, ağladıkça nefret yeşeriyordu. Bu nefret öyle büyük öyle acı ile büyüdü ki koca ormana döndü ve o ormanda kaybolan ailesi oldu, ama ruhunu bile kaybeden küçük kızdı, kimse bunu göremedi.
* * *
İnsan ne değişik bir varlık değil mi? Bazen çok iyi bazen çok kötü olabilirdi. İnsan elinde ne illet var ki, dokunduğunu değiştiyor kendiliğinden bozu veriyordu her şeyi.
Ne demiş ünlü, Montaigne: "İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır; öyleyken en mağduru da o'dur."
Çok doğru demiş insan hep kendini üstün gören ve bu dünyada ki her şeyin kendilerine ait olduğunu sanan aciz varlıklardır.
İnsanları tanımak hiçbir zaman kolay olmadı, tıpkı benim şuan Dükü tanıyamamam gibi anılarımda ki dükten o kadar farklı davranış sergiliyor ki, ne diyebileceğimi kestiremiyordum.
Mesela hiçbir zaman iletişime girmemesi gibi beni çalışma odasına çağırdı. Ve benim eksiklerimin umrumda olmaması gibi.... Daha bir sürü şey...
Derin bir nefes aldım, sakin olmak ve dilimin ucuna kadar gelen küfürleri serbest bırakmamak için.
"Anlamadım ne dedin, yanlış duydum sanırım tekrar eder misin? "
Gavin biraz tedirgin oldu, genç leydi normalde de çok sinirli biriydi ve her zaman ağzına geleni söyler hiç de utanmazdı, ama bu gün gördüğü kişi daha sakin ve daha akıllı biriydi, bu değişim onu sevindirdi sonunda leydi büyümüştü.
Yine de fazla sinirlendirmek istemeyen Gavin, sakin ve monoton bir sesle durumu açıkladı.
"Leydim özürlerimi sunarım biraz geç oldu fakat Dük hazretleri sizin ne eksiğiniz varsa onu tamamlamamı istedi. "
Gavin'in söyledikleri koca bir şaka gibi geldi bana, bunca yıl düşünmeyen biri nasıl olur da şimdi böyle saçma bir şeye karar veriyor.
Sakin ol sakin, derin bir nefes aldım olayı idrak etmem için biraz zaman lazımdı bana, eski benliğimle yeni benliğim birleşince hayatımı daha huzurlu ve mutlu yaşamak için her şeyi düşündüm ne şekilde yaşayacağımı ya da nasıl bir ülkede, şehir de yaşayacağımı hatta ve hatta ölümümü bile düşündüm ama dükün bana olan tavırlarında bir değişiklik olacağını hiç düşünmemiştim.
Bunun tek bir açıklaması var, sevgili dük beni biri ile evlendirecek ve benim de bu kabul etmem için tavırlarını yumuşattı.
Hayır böyle bir şey olamaz ama ya olursa, beni başından atmak için yapabilir. Kitapta böyle bir olay hiç olmadı hayır hayır yanlış düşünüyorum, önce sakin olmam lazım. Gözlerimi tuttuğum boşluktan çekip Gavine çevirdim, yüzümü ifadesiz tutmaya çalışarak kabul ettiğimi belirttim.
"Anlıyorum, daha sonra May sizinle iletişime geçecek."
Olumlu sözlerimi duyan Gavin'nin endişeli yüzü tamâmen yok olmuş yerine memnun bir ifade yerleştirmiş bir şekilde odadan çıktı.
Derin bir nefes çekip yatağıma attım kendimi, gün geçtikçe kafamda ki düşüncelere engel olamıyordum. Belki şuan çıkıp gitsem hiçbir şey olmayacaktı ve ben güzel bir hayat yaşayacaktım. Ama hayır içimde ki mantıklı tarafım nedenleri sıralarken evet kaçmam imkansızdı.
En basitinden param yoktu ve bu ülkeden gitmek istiyorsam gemi bulmam lazımdı ama şuan elimde hiçbir şey yoktu yani şuan kaçmam imkansıza yakındı.
* * *
Descartes Kralığı yüz yıllık bir krallıktı zengin bir toprağı olan her iki tarafı denizlerle çevrili her yönden ticaret yapabilecek bir krallıktı, böyle bir krallığın yıkılması ne kadarda kötü.
V. Kral Ferdinand'ın üç çocuğu vardı. İki tanesi aşık olduğu kadından bir tanesi ise annesin zoruyla evlendiği bir prensestendi her ne kadar çocuklarını eşit sevmeye çalışsa da en büyük oğlu hep bir diken gibiydi gözünde, onu gördükçe sevdiği kadına ihânet etmiş gibi hissediyordu. Bir de üstüne o kadının oğlu veliaht prens olunca daha da kötü hissediyordu.
Her ne kadar bunu değiştiremesede gizlice bir şeyler yapabilirdi, eğer o ölürse, biricik oğlu Caleb veliaht prens olabilirdi, bunu düşünerek Cassian için sürekli bir kriz çıkarıp halka dahi kötü biri olduğunu duyurmuştu şimdi ise çoğu soylu onun safında ayrılıp Caleb'in safına geçmişti. Kral Ferdinand, gelecekte eğer krallığın yok olduğunu bilseydi hiç bir zaman böyle bir işe kalkışmazdı.
* * *
Bu sabah ne kadar güzel uyanmıştı May ile dışarı çıkacak ve etrafı gezecekti, lezzetli sokak yemeklerini tadacak ve elbiseler seçip alacaktı ama Gavin'nin gelmesi ile tüm planları suya düşmüştü. Aklıma bir sürü şey geliyor hızlıca gerisin geri gönderiyordum olmaması için dualar ediyordum.
Eğer benim düşündüğüm gibi bir evlilik olayı varsa yaptığım tüm planlar sekteye uğrar bunun olmaması için dük ile konuşmaya karar verdim. Uzun bir süre düşündüm ve en mantıklı kararın bu olduğuna emin oldum.
May odaya gelince ona dükün nerede olduğunu öğrenmesini istedim.
Yemekten ağzıma bir kaç lokma attım ama pek iştahım olmadığı için kaşığı geri tepsiye bıraktım. Masadan kalkıp pencereye doğru yöneldim. Pencereyi açıp havanın içeri dolmasını izledim bir kaç dakika. Sonunda bekleyişim kapının çalınması ile son bulmuştu.
Hızlıca gelmesini söylerken adımlarımı kapıya doğru atmıştım bile. Gelen tabikide Maydi.
"Neredeymiş dük?"
Kararsız bir iradeyle içeri girip kapıyı kapatmış ve karışıma gelmişti.
"Kraliyet sarayında kral ile toplantıları varmış uzun süreceğini bildirdiler leydim."
Ah omuzlarımı düşürdüm. Yani akşam konuşabilirdim bu konuyu ne kadar erken konuşursam o kadar iyi olurdu ama elimden bir şey gelmiyodu. Akşama daha çok vardı o zaman sabah yaptığımız planı yapsak iyi olurdu. Hoş bu ruh hali ile nasıl olacaksa artık.
"May hazırlan dışarı çıkıyoruz."
* * *
Sabah zaten hazırlanmıştık ve yarım kalan bir kaç işleride bitirip çıktık hemen. Şimdi meydana inmiştik etrafın o kadar canlıydı ki, insanların hep bu dönemlerde nasıl yaşadıklarını merak ederdim artık öğrenmiştim. Ve çok güzeldi, etrafa gülerek koşan çocuklar ve her yerde farklı farklı renkli dükkanlar, genç yaşlı fark etmeksizin yolda yürüyen insanlar çok güzel bir görüntüydü buraya geldikten sonra yaşadığımı hissediyordum. Evde olanlar biran için aklımdan uçup gitmişlerdi bile.
İlk önce nereye gideceğimi düşünürken tam çaprazımda bir kitapçı dikkatimi çekti hızlıca May'a gösterip oraya ilerlemeye başladık. Kaç saattir buradaydık bilmiyorum ama acıktığımı hissedince gitme vaktinin geldiğini anlamış oldum.
"May ben acıktım yolda bir şeyler alalım sokak yemeklerini merak ediyorum."
"Elbette leydim çok güzel bir yer biliyorum sizi oraya götürmemi ister misiniz?"
Kafamı hevesle salladım
" Bu çok iyi olur, hadi gidelim hemen."
Kitapçıda ki kitaplar çok hoştu tekrar uğrayacağımı aklıma not ettim ve May'in arkasından çıktım yola.
Baya uzun bir yol yürüdük ama sonunda sokağı saran nefis bir kolu ile enerjim yerime gelmiş gibiydi.
Ben bir bankta oturup Mayi bekliyordum. Para dolu kese May'de olduğu için onun yemeği getirmesini bekliyordum. Beklerken etrafı inceliyor insanların ne yaptığına bakıyordum. Bana doğru yaklaşan adımlar ile kafamı hemen çevirdim gelenin May olduğunu düşünürken karşımda Veliaht prensi beklemiyorum.
S*ktir.
* * *
~~Size hikaye nasıl gidiyor?? Cevaplarınızı bekliyorum.
|
0% |