@meryem8498
|
"Güç, insanın kendini bulması ve kendi gerçek benliğiyle uyum içinde yaşamasıdır." - Friedrich Nietzsche * * * Seo yuna, küçüklüğünden beri tüm zorluklara dayanmıştı ve gelecekte onu iyi günlerin beklediğini düşünürdü, ama hayat her zaman şaşırtmayı severdi, daha çocukken ailesini bir kazada kaybetmiş zorlu hayat sınavına başlamıştı bile ve akrabaları ona bakmamak için savaşmış en sonunda onu yetiştirme yurduna bırakıp kayıplara karışmışlardı. Seo yuna'nın o zamandan beri hayattan hiç beklentisi yoktu ailesi ölünce bu koca dünyada yapayalnız kaldığını anlamış hayatını ona göre yaşamaya başlamıştı. Zorluklar üst üste gelirken bile pes etmemiş ve bir yolunu bulup yaşamaya devam etmişti. Büyüdükçe kendi sorumluluklarının bilincinde olan düzgün bir vatandaş olmuştu ama kader yine onu şaşırtmamış hiç beklemediği an da ölmüştü. Bu sefer hayatının tamamen son bulduğunu düşünürken yine kendini bilinmez zorlu yolda yürürken buldu. * * * Hayat hiçbir zaman istediğin gibi gitmez. Tanrı senin için türlü türlü oyunlar yazar ve sen tam her şey yolunda derken tepende sorunlar peydahlanır. Zaten insanlar bu zorlu yaşam için gelmedi mi Dünya'ya, tanrı ister insan yapar bu değişmeyen bir kuraldı. Anlamsız düşüncelerden sıyrılıp karşındaki adama bakmaya devam ederken, titrek bir ses ile kendime geldim. May gelmiş korku ile prensi selamlıyordu. "Krallığımızın ikinci güneşine selam olsun hoş geldiniz majesteleri veliaht prens." Ellerini önünde birleştirmiştir başını eğmiş bir şekilde duruyordu May, veliaht prensin konuşmasını bekliyordu çünkü o söyleyene kadar ne başını kaldırabilir ne de hareket edebilrdi, evet saçma sapan bir gelenekti bu, benim de hala onu selamlamadığımı fark edince hafifçe selam verip yüzüne çevirdim bakışlarımı. Burada ne işi var bunun tanrım sen beni bu dünyaya sınamak için mi getirdin. Neden şuan karşılaşmak zorundaydım ki... Karşımda psikopat bir adam duruyordu, bedenimi hafif bir titreme sardı, umarım fark etmemiştir. Düşüncelerimi durdurup karşımda umursamaz bir şekilde beni süzen adamı incelemeye başladım. Güneşi kıskandıracak renkte saçları vardı ne uzundu ne de kısa tam kulağının altına geliyordu saçları, o gözleri çok değişikti kan gibiydi baktıkça insanın içi ürperiyor ölüm ile göz göze gelmiş gibi hissediyordu insan, yüzü pürüzsüz hafif kemikli çenesi, o kadar yakışıklı ve güzeldi ki insanın saatlere izlemek istemesine neden oluyordu. Tıpkı bir sanat eseri gibiydi. Böyle bir adamın deli olması ne kadar da üzücü. Derin bir nefes çekip daha fazla saçmalamadan, konuşmaya başladım zira o da bana tuhaf gözlerle bakıyordu. "Krallığımızın ikinci güneşini selamlıyorum, majesteleri" Hafif başımı eğip selam verdim. "Leydi Reinhardt ne tesadüf!" Bunu hafif kinaye ile söylemiş olmasaydı gerçekten şaşırdığını düşünürdüm. Ama hayır benden bıkmış gibi bir tavır ile söylemişti bunu. Ben cevap vermeden önce konuşmaya devam etti. "Leydi Reinhardt, sizi uyardığımı hatırlıyorum, beni takip ederek ne yapmaya çalışıyorsunuz lütfen bana yetkimi kullandırmayın." Aman ne güzel bundan da laf işittim, her önüne gelen bana laf ediyor yeter artık be. (Burama kadar geldi nedir bu bee) Tam cevap verecektim ki o an da kafama hafif bir sancı girdi ve gözlerim karardı. Birden bire Layla'nın bir anısı kafamda belirivedi * * * Öğlen vakti, Kraliyet sarayı bahçesinde Genç kız heyecan ile bahçeyi dolaşıyordu birini arıyor gibiydi sonunda aradığı kişiyi bulmuştu yüzünde kocaman bir gülümseme olmuştu. Kaç aydır sevdiği adamı göremiyordu Layla, sonunda çareyi saraya gizlice gelmekte bulmuştu. Sevdiği adamın yüzünü görünce içinde ki sıkıntılarda kaybolmuş ve içini aşk gibi güzel bir duyguya bırakmıştı. İşte bu duyguları hissetmek istiyordu genç kız. Acı ve üzüntü hissetmek istemiyordu artık sırf bu duygular içim adamın peşinden koşup duruyodu ama onun hiç umrunda değildi. Bu dünyada iyi hissetiği hiçbir şey yoktu neredeyse ve o prensi gördüğü an yaşadığını hissetiği için sapık gibi peşinde koşuyordu bir gün ölümü ondan olacağını biliyodu genç kız zira Prens'in çok aksi huysuz ve kötü biri olduğunu biliyordu ama kendisi de öyleydi zaten o yüzden ondan korkup kaçmak gelmiyordu içinden. Yüzünde ki küçük gülümse ile prensi takip etmeye devam etti genç kız. * * * Bu neydi şimdi Layla'nım anısı sanki kendisi yaşamış gibiydi çok garipti. İlk defa böyle bir şey oluyordu kalbinde biraz heyecan vardı ve bu durum onun canını sıktı. Bunları daha sonra düşünecekti. Şuan karşımda koca bir sorun vardı. Hızlıca düşüncelerimi uzaklaştırmak için kafamı sallayıp bakışlarımı tekrar prense odakladım. İlk önce bu koca yanlış anlaşılmayı düzeltmen gerekti ama nasıl yapabilirim bunu bilmiyordum. "Öncelikle söze özürle başlamak istiyorum majesteleri, daha evvel yaptığım kötü davranışlarımın hiç bir şekilde açıklaması olamaz bunu biliyorum ama bu gün tamamen tesadüf eseridir, sizin burada olacağınızdan haberim yoktu." Tamam çok güzel izah ettim durumu bence eski ben olmadığımı, artık değiştiğimi, fark eder umarım. Düşüncelerimi uzaklaştırıp karşımda ki Yunan tanrısına çevirdim bakışlarımı gerçektende çok yakışıklıydı. Umarım düşüncelerim yüzüme yansımamıştır. Bana değişik gözlerle bakmaktan başka bir şey yapmamıştı gerçi bu şekilde konuşmam onu şok etmiş olabilir onu anlayabiliyordum. Gördüğüm anılara bakacak olursak Layla prens ile biraz flörtöz konuşuyormuş bu kız deli galiba psikopat ile bu şekilde konuşmak... Cassian karşısında ki kadına baktı, bir kaç dakika ve onda değişik bir şeyler olduğunu fark etti. Her zamanki gibi değildi. Tam anlayamasada bir şeyler farklıydı. Cassian küçüklüğünden beri kötü şeyler yaşamış biri olarak karşısına kim çıkarsa çıksın hepsini düşmanı olarak görüyordu. Bu geçmişte yaşadıkları olaylardan dolayı edindiği bir koruma iç güdüsüydü. Daha çocuk yaşında annesinin baskısı ve babasının nefreti ile büyümüş ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Kendisini bir kukla olarak gören annesi ve ölmesini dileyen bir babası vardı bu ortamdan ne kadar iyi bir çocuk olarak büyüyebilirse bir insan, aynı o şekilde büyükmüştü veliaht prens. Ve karşısında ki bu kıza baktıkça kendi acıları ve çocukluğu geliyordu aklına, sanki o küçük Cassian ile konuşuyormuş gibiydi adeta. Genç kızın gözleri acı ve üzüntü doluydu bunu görebiliyordu ama hiçbir zaman onunla konuşmak için adım atmamıştı. Zira kendi derdi ile başı beladan kurtulmuyordu. Dört bir yanı düşmanla çevriliydi hangisinin onu öldürmek için süikastçi göndereceğini anlamak ve kendini korumak ile geçiyordu tüm günü bunlara son vermek için planlara başlamıştı ama bu dünya da kolay bir iş yoktu. Kızını kendisini takip ettiğini elbette biliyordu ama onunla uğraşacak ne zamanı vardı ne de isteği, zira bu küçük kızı ortadan kaldırmak benim gibi biri için çok kolay bir durumdu, ama ailesi onun büyük destekçisi olduğu için şimdilik boşvermişti. Ne demişti bu kız ondan özür mü diliyor hemde önceki yaptığı saçmalıklar için. Bu, bu gün aldığı en iyi haberdi, artık kendisini sapık gibi takip eden biri olmayacaktı. Hayat biraz daha çekilebilir oldu!! "Leydi Reinhardt umarım sözünüzü tutarsınız, bu güne kadar size dokunmadıusam aileniz yüzündendir benim sabrımın da bir sınırı var, dediğim gibi bu size son uyarım." Böylesine soğuk gözlerle konuşması insanın kanını donduruyor, sanırım ölümümü attılattım. İçimde ki büyük sıkıntı kaybolmuştu. "Cömert kalbinize minnettarız majesteleri, bundan sonra böyle bir durumda kalmayacağnızdan emin olabilirsiniz." Kısa bir bakış atıp geldiği yoldan ters istikamette ilerlemeye devam etti, ama o gittiği anda fark etmiştim bir prens niye koruma olmadan böyle bir yerde dolaşıyor ki? Her neyseki benim işim değil bana bulaşmasın yeter. Derin bir nefes aldı en kötüsünü arkada bırakmıştım. Artık daha rahat olabilirim. Sevinçle May'a döndüm ve gezmeye devam edeceğimi söyledim. "May prens sence neden böyle bir yerde geziyordu?" Kararsız ve soluk teni ile konuşmaya çekinir bir şekilde baktı bana. "Hiç bir fikrim yok Leydi." Tabi ondan başka kimse tahmin edemezdi bu durumu. * * * Layla o an farkında değildi ama veliaht prens ilk defa onun yüzüne bakarak konuşmuştu. * * * Eveett nasıl gidiyorum sizce lütfen * |
0% |