@meryemturan
|
Yeri öylece izleyip ne söyleyeceğimi düşünürken uzun süredir süren sessizliği, Vural bozdu. "Bunu yapmamalıydın. Seni uyarmıştım, Mayıs." Evet yapmamalıydım, ama yapmak zorunda kalmıştım. Yapmak zorunda olduğumdan haberi yoktu, eğer bundan haberi olsaydı bana böyle davranamazdı. Bir gün neden yapmak zorunda olduğumu öğrenecek ve beni anlayacaktı. Belki biraz empati yeteneği varsa beni anlardı ve anladıktan sonra bana söylediklerinden, söyleyeceklerinden pişman olurdu. Eğer şimdi değil sonra pişman olursa da, buna çok geç kalmış olacaktı. Onu sakinleştirmek için elini tutmak istiyordum çünkü elimi elleriyle birleştirdiğim zaman hemen pamuk gibi olurdu. Bunun için yanına yürüyüp elimi eline doğru yaklaştırdım, biraz değdirdiğim sırada, elimi tutmasını beklerken bunu yapmadı, elini tutmama izin vermedi. Elini elimden hızla çekerek yüzünü ekşitti ve bana sanki benden tiksiniyormuş gibi baktı. Benden birkaç adım uzaklaştı. Yaptığı karşısında kırılmışcasına gözlerinin içine baktığımda, gözümden düşen birkaç damla yaşa engel olamadım. Zaten bir süredir gözlerimde esirdiler, özgür bıraktım ve rahatlatmaya çalıştım kendimi. Vural'ın gözlerinden gözlerimi ayırdım ve sağ elimin tersiyle yanaklarımdan süzülen yaşları sildim. Tekrar Vural'a dönerek öfkeyle bağırmaya başladım. Çünkü beni anlamaya, neden yaptığımı sorgulamaya çalışmıyordu. Sadece yaptığım şey ile ilgileniyor, düşüncesizce davranıyordu. "Anlamıyorsun, Vural! Beni anlamaya çalışmıyorsun! Eğer sakinleşirsen düzgün bir şekilde bunu konuşuruz ve," İşaret parmağını kaldırarak susmamı emreden bir uyarıda bulundu. Bana boş gözlerle bakıyordu, önceden baktığı gibi aşkla bakmıyordu. Üzerimdeki oldukça kısa olan elbiseyi; sinirle büyük bir iç çekerek süzdü, yüzümde yapılan makyajıda öyle. Nefesini düzene sokmaya ve sinirini yatıştırmaya çalışıyordu fakat ben onu kışkırtıyor olmalıyım ki bunu başaramıyordu. Gözlerimi ondan ayırdığım an bana doğru yürüdü ve tam önümde, aramızda bir adımlık mesafe kalacak şekilde durdu. "Ben seni defalarca uyarmadım mı, Mayıs? Uyardım. Uyardım değil mi? Bunun olacağını bildiğim için seni yüzlerce kez uyardım ve yapmamanı söyledim. Sen ne yaptın, Mayıs? Beni dinledin mi?" Yaşaran gözlerimle söylediği kelimelerin hepsini tek tek üzerime aldım. Bir yandan haklıydı, haksız sayılmazdı fakat gerçeği bilmiyordu. "Dinlemedin! Seni defalarca kez uyarmama rağmen beni dinlemedin!" Yanımdan ayrılarak satranç tahtasının olduğu masaya ilerledi. Dakikalarca sıktığı yumruğunu aniden masaya vurduğunda masanın yüzeyinin çatladığına şahit oldum. Çatlayan masaya şaşkın ve korku dolu gözlerle bakarken, Vural masaya bir yumruk daha geçirdiğinde masa ortadan ikiye ayrıldı. Bir adım geri gittim korkuyla. Bir masaya, bir ona bakarken daha ne olduğunu sindirememiştim. Korkmuştum, korkmuştum çünkü Vural'ın yumruğunu aniden masanın ortasına geçirerek ortadan ikiye ayırmasını beklemiyordum. Vural bir hışımla tam önüme gelerek yüzüme aynı tiksintiyle bakmaya başladı. İşaret parmağıyla beni göğüsümün ortasından bastırarak ittirdi. "Şimdi o erkek peşinde koşan fahişelerden ne farkın kaldı, Asel Akkan? O fahişe annenden ne farkın kaldı!" Cümlesini bitirir bitirmez sinirle ve kırgınlıkla yüzüne sert bir tokat attım. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Söylediği bu sözleri zaten her zaman duymak zorunda oluyordum fakat hayatımın merkezine koyduğum; evim, kalbim dediğim adamdan bunları duymak, düşünmek isteyeceğim son şey bile değildi ama duymuştum. Kırdığı masanın yanındaki deri koltuklara yönelerek kol çantamı aldım ve Vural'a son kez bakarak çıkışa doğru ilerledim. "Mayıs, dur! Öyle söylemek istememiştim!" |
0% |