Yeni Üyelik
5.
Bölüm

3.Bölüm

@mevia_jessica

Bir ev. Çok tanıdık bir ev. Yıllar önce sadece bakılınca bile sıcacık, huzur verici bir yuva izlenimi verebilen bir ev.

Artık hakkında düşünmek bile acı veriyor, kalbine kocaman bir yumru saplanmasına sebep oluyor. Atılan bir bakışla bile kelimeler boğazında düğümleniyor adeta.

Evet o eski ev. Bir aile oldukları, senelerce mutlu mesut ikamet ettikleri. Ardından en kötü hatıralara sahiplik etmek zorunda kalan, yani Ophelia'nın annesi ile babasının küçücük bir çocuğun "savaş" olarak nitelendirebileceği kavgalarına tanıklık eden eski yuvaları.

Ophelia yer yer hoş sokak aydınlatmalarıyla parıldayan, birkaç kiraz çiçeği ağacının süslediği sokakta oldukça lüks villalarına bakıyordu.

Yüzüne ufak bir gülümseme yayıldı. İlk adımlarını burada atmıştı, ilk kez burada konuşmuştu, okula burada başlamıştı...

Ve bir de annesi ile babası burada boşanmıştı...

Gülümseme yavaşça soldu kızın minik suratından. Gözleri doldu ama içinden bir ses güçlü olmasını söylüyordu. Ağlamamalıydı. Ağlayamazdı. Ağlarsa "Sesin kulaklarımı tırmalıyor." diyen babası belki de annesine daha fazlasını yapardı...

Güzel villanın içinden bir çığlık; keskin, acı bir çığlık duyulunca tüm düşünceler hızla silindi Ophelia'nın zihninden. Evden dumanlar yükseliyordu. Az önce etrafına huzur saçan ev bir anda alevlerle kaplanmıştı. Bu Ophelia'ya ailesinin boşanması sonucu hayatının bir anda değişmesini hatırlattı. Ani, hızlı, belirsiz...

Bir adım attı Ophelia villaya doğru. İki silüet görünebilir oldu.
Bir adım daha attı. Bir kişi kapının önünde, diğeri evin içindeydi.
Son bir adım daha. Artık her şey netti. Evin içinde alevlerle boğuşan, yüzünde korku ve bağışlanma ifadesiyle annesi; dışarıda ise en ufak bir pişmanlık duymadan eserine hayranlıkla bakan babası.

Annesinin çığlıkları arasında Ophelia daha da yaklaştı yanmakta olan villaya. Kızın güzel mavi gözleri adeta YARDIM EDİN! LÜTFEN!" diye çığlıklar atıyordu ama boğazından hiçbir ses çıkmıyordu. Nutku tutulmuştu. Etrafında dört dönüyor, sanki bir şey yapabilecekmiş gibi çırpınıyordu.

Kimse yoktu yardım edecek. Bu acı görüntüye yardım etmeyi geç, kendisi gibi korku dolu gözlerle izleyecek kimse bile yoktu çevrede.

Bütün sokak lambaları sırasıyla sönmeye başladı. En uzaktakinden tut başının üstündekine dek.

En sonunda o da villanın önüne, babasının yanına çöktü. Canını yakıyordu bu görüntü. Hem de çok.

Kabullendi sonunda yapabileceği bir şey olmadığını. Kabullenmek zorundaydı. Güçlü olan babasıydı sonuçta. Hem fiziksel hem ruhsal olarak yenemezlerdi onu.

Ama ağlamamıştı Ophelia. Kendini tutmayı başarmıştı. Bir damla gözyaşı yoktu suratında. Babası onunlar gurur duyuyor olmalıydı...

Gene terler içinde nefes nefese kalktı uykusundan genç kız. Bu tarz sabahlara uyanmaya ne kadar alışmış olsa da her seferinde aynı uyuşukluk oluyordu üstünde. Kendine gelebilmek için doğrulup komidinin üstündeki sürahiden bir bardak su doldurdu kendine. Bardağı ağzına götürürken kâbusun etkisiyle elleri titriyordu hâlâ.

Ophelia bardağı yerine geri koyarken gözü komidindeki çerçeveye takıldı. Kâbus gördüğü her sabah rutini olarak bu çerçeveyle uzun uzun bakışırdı. Ama bugün çerçevedeki fotoğrafa bakınca normalden daha farklı hisler doldurdu yüreğini. Açıklayamıyordu kendine bu hisleri tam olarak fakat huzursuz ettikleri kesindi. O yüzden çerçeveyi ters çevirip fotoğrafı kapatmaya karar verdi. Hâlâ kaldırmaya hazır değildi onu.

Yatağında bir süre daha boş boş etrafa bakınıp kabusunu düşündükten sonra bugünün önemi aklına geldi. BUGÜN İŞE BAŞLIYORDU.

Yani daha doğrusu işe başlamak için görüşmeye gidiyor denebilirdi. Tanıtım turunu oldukça merak ediyor ve annesinin bu işe gönül rahatlığıyla onay verebilmesi için bugünün iyi geçmesi gerektiğini biliyordu. Kendini bugün annesine kanıtlamalı, bu işi yapabileceğini göstermeliydi. Ayrıca her ne kadar annesinin gözünde küçücük bir çocuk gibi olsa da 18. doğum günü yaklaşıyordu. Kendi ayaklarının üzerinde durabileceğini annesinden çok kendine de kanıtlamalıydı. Günün birinde -bu olasılığı düşünmekten hoşlanmasa da- yalnız da kalabilirdi. Bu yüzden sadece iş yerinde değil evde de ne kadar kaçmaya çalışsa da sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmalıydı.

Küçük odasının karşı duvarındaki saate odaklandı hemen. Akreple yelkovan 6.30'u gösteriyorlardı. Oldukça erkendi aslında ama Ophelia hem bugünün heyecanının hem de kâbusun etkisiyle bir daha uyuyabileceğini sanmıyordu. Zaten uyumaya çalışsa da "Ya kalkamayıp tanıtımı kaçırırsam?" korkusu yaşardı. Bu yüzden yataktan kalkmaya karar verdi.

Pencereden içeri sızan aydınlıktan havanın güzel olduğu anlaşılıyordu. Ophelia'nın odası çok fazla güneş almıyordu. Zaten bu sebepten perdesi de yoktu. Bu tarz daha önemsiz eşyalar için para harcamamalılardı. İleride daha kötü olan o eski günlere geri de dönebilirlerdi. Para konusunda ne zaman sıkışacakları belli olmazdı. Bu yüzden annesi evlerini minimal ama yeterli bir şekilde düzenlenmişti.

Ophelia camdan dışarıya bakarken kendini kanıtlamak için gün boyunca ve tabii işinde kalıcı olabilmesi için bundan sonra yapabileceklerini düşündü. Mesela evde kendi görevi olmasına rağmen sürekli ilgilenmeyi unuttuğu çiçekleri annesi hatırlatmadan sulayabilirdi ya da ne kadar nefret etse de bulaşıkları yıkayabilirdi...

O sırada karnından gelen sesle acıktığını anladı Ophelia. Annesini uyandırmak istemiyordu. Bu böyle önemli bir gün için hiç profesyonelce olmazdı. Bunun yerine kendisi hazırlayabilirdi. Daha önce annesi kaç defa kahvaltıyı hazırlarken Ophelia'nın hiç yardım etmediğinden yakınmıştı. Bu Ophelia'nın yemek yapmayı ya da yardım etmeyi sevmemesinden değil daha çok sıcacık yatağından kalkamamasından kaynaklanırdı. Ama madem bugün eline böyle bir fırsat geçmişti annesine yardım edebilirdi. Belki böylelikle gözüne de girerdi.

Ophelia annesini uyandırmamak için parmak uçlarında çıktı odasından. Annesinin yatak odasının kapısına gelince onun uyuyup uyumadığını kontrol etmek için durdu. Küçükken erken uyandığında sürekli anne ve babasının yanına giderdi ama yatakta yanlarına yatmadan önce çocuk aklıyla onların hala nefes alıp almadığına bakmak için vücut hareketlerini izlerdi. Sevdiklerini kaybetmek onun o zamandan beri en büyük fobisiydi. Belki de bugünkü kâbusun etkisiyle ya da geçmişi hatırlamasıyla annesini kontrol etme gereği duydu ve ancak annesinin vücudunun inip kalkmasıyla beraber rahatça nefes verebildi. Bunu senelerdir yapmamıştı ama verdiği rahatlık hissi hâlâ aynıydı.

Parmakları üzerinde mutfağa ulaştığında hızla işe koyuldu. Beklediğinden daha başarılı ve hızlı bir şekilde hazırlamaya başladı masayı.

Ses çıkartıp annesini uyandırmamaya özenle dikkat ediyordu. Her şeyi bitirmeden uyanamazdı annesi en azından. Ta ki elindeki reçel kavanozu ellerinden kayarak yeri boylayana kadar. Annesinin bu sese uyanmamış olmasını içten içe dilese de bunun imkânsız olduğunu biliyordu. Alt komşu dahi uyanmış olmalıydı bu gürültüyle.

"NE OLUYOR? OPHELIA, İYİ MİSİN? NEREDESİN?"
diyerek koşarak yataktan çıktı Jullie.

"Mutfaktayım anne." diye seslenmekten başka çaresi kalmamıştı Ophelia'nın da.

Koşarak mutfağa giren Jullie nefes nefese "Kızım, ne yapıyor- Kahvaltı mı hazırladın sen?" dedi şaşkınlık içinde. Tuzla buz olmuş reçel kavanozunu görmemiş olmasına imkân yoktu ama tepkisi Ophelia'nın beklediğinden çok farklıydı.

"Ya işte öyle bir şeyler yapayım dedim ama en son masaya reçel eklemek aklıma geldi de pek başarılı olamadım göründüğü gibi."

Jullie ufak bir kıkırdamayla "Onu görebiliyorum ama bu kadarını bile yapmış olman benim için çok önemli." dedi. "Bunu sadece işe başlayabilmek için yapmadıysan tabii." diyerek de ekledi sırıtarak.

"Tabii ki hayır. Bu içimden geldi." Bunun doğru olmadığını ikisi de biliyordu. Bu yüzden beraber gülmelerine sebep oldu.

"Kavanoz hakkında bir şey söyleyecek misin?"diye sordu Ophelia mahçup mahçup.

"Zaten az kalmıştı. Çok önemli değil. Hem benim de ne kadar sakar birisi olduğumu bilirsin. Bu konuda sana bir şey söylemem haksızlık olur."
Cidden Jullie'nin, Ophelia'nın maket ödevine yardım ederken kırılmayan esnek cetveli bile kırmışlığı vardı. Dünya'da bunu başaran ilk kişi olduğuna ikisi de hemfikirlerdi.

"O zaman sen otur masaya. Ben de burayı temizleyip geleceğim."

Kısa bir temizlemenin ardından birlikte kahvaltılarını etti anne-kız.

Annesi sofrayı toplamaya girişecekken Ophelia hemen ona engel oldu. "Ben hallederim anne. Sen otur lütfen. Hatta sana sabah kahvesi hazırlayabilirim istersen." Ophelia annesinin kahveye ne kadar düşkün olduğunu iyi bilirdi.

Jullie, "Bir kahve çok iyi olur tatlım, teşekkürler. Sanırım bu muameleye alışabilirim." dedi sandalyesine geri oturup arkasına yaslanırken.

Ophelia, annesine gülümseyip ona en sevdiği fincanda bir kahve hazırladı. Anneler gününde kendisinin hediye ettiği açık mavi renkteki fincana.

"Aslında her zamanki halim anne. Bilirsin ben hep böyleyimdir." dedi yaptığı kahveyi annesinin önüne bırakıp etrafı toplamaya girişirken.

Annesi kahvesinden bir yudum aldıktan sonra "Bilmez miyim canım. Benim kızım hep böyledir. Sadece annesini işe başlamak için ikna edeceği günlerde değil, tabii." dedi gülerek.

Yaklaşık bir saat sonra etraf toplanmış, Jullie ve Ophelia hazır bir şekilde evden çıkmış şirkete doğru yoldaydılar. Bir yandan yürürlerken "Tanıtım turunun nasıl olacağını biliyor musun anne?" diye sordu Ophelia.

"Pek bilmiyorum canım. Belki etrafı gezdirip, neler yapacağınızı kısaca gösterirler."

Genç kız annesine katıldığını söyleyecekken yaklaştıkları devasa şirket binasının dönen kapısının önünde gördüğü kişiler ile duraksadı.

Kendisi yaşlarındaki bir kız ve erkek, ikiz kardeşler. İkisinin de aynı tonlarda karamel rengi denebilecek kahve/kumral saçları ve bal rengi gözleri onlara bakıldığında ilk dikkat çeken benzerlikti. Aslında tek benzerlik de denebilirdi çünkü başka fiziksel benzerlikleri olmadığı gibi kişilik özelliklerinin de oldukça farklı olduğunu biliyordu Ophelia.

Alexander Felix Cruz ve Rebecca Cruz. Eski okulundan sınıf arkadaşları ve aynı zamanda Mitash Şirketi'nin kurucusunun torunları ve müdürünün çocukları. Ayrıca şirketin gelecekteki varisleri.

Ophelia, annesi işe başladıktan yaklaşık bir ay sonra şans eseri şirketin Cruz Ailesi’ne ait olduğunu öğrenmişti. O zamandan sonra da annesi birkaç kere Rebecca ve Felix'i şirkette görmüştü. Hatta Ophelia'ya onlarla konuşup eve davet etmeyi teklif etmişti çünkü kızının Melinda dışında pek arkadaşı olduğu söylenemezdi ve o da her anne gibi kızının daha sosyal olmasını istiyordu. Bu yüzden de eski okulundan arkadaşlarını eve davet etme fikri ona güzel gelse de bilmediği şeyler vardı. İlki Felix ve Rebecca ile kızının hiçbir zaman arkadaş olmamış, hatta pek iyi bir geçmişlerinin de olmadığı gerçeğiydi. Bir de okuldan ayrıldıktan sonra o zor zamanlarda kendisini bir kere bile aramamış olan insanlar ile Ophelia'nın bir daha görüşmek istemiyor oluşuydu. Ki bu da Melinda hariç tüm okul demekti. Ophelia’nın her ne kadar insanlarla ilişkisi iyi olsa da pek popüler biri sayılmazdı okul ortamında. En azından yaşanan bir olaya kadar…

Yaklaşık 3 yıl önce
Bir salı sabahıydı. Scienlux okulunun 9/B sınıfı ilk iki dersleri olan resim dersi için üst kata, atölyeye çıkmıştı. Seçtikleri mevsim ile ilgili bir manzaranın maketini oluşturdukları iki kişilik gruplar ile hazırlıyorlardı.

Melinda ve Ophelia birlikte sonbaharda görülebilecek bir patika manzarasını yapmaktaydı. Kızıl, sarı ve turuncu renkli yapraklara sahip boyalı kartonlar mukavvanın her iki yanına yapıştırılıp yolun kaldırımlarında yer alan ağaçları oluşturmuştu. Ophelia daha önceden hazırladıkları kum ile topraktan oluşan karışımı ağaçların etrafına ve ortasında kalan alana döküp yaptıkları makete uygun bir zemin hazırlamaktaydı. Melinda da bahçeden bulduğu gerçek yaprakları küçültüp boyayarak sonbaharda ağaçlardan düşen yaprakları hazırlıyordu. Sonrasında bunları zemine yerleştireceklerdi.

Kızlar bu işlerle uğraşırken bir diğer grup Felix ve Leo da karlı bir manzara hazırlamaktaydı. Yaptıkları maket dağları beyaz sprey boya ile Leo renklendirirken Felix de bir an önce kurumaları gerektiği için Leo'nun renklendirmeyi bitirdiği dağları küçük bir el vantilatörü ile kurutuyordu.

"Donmuş göl için açık maviye ihtiyacımız olacak." dedi Leo bir yandan işini yaparken. "Evet sonrasında da cila sürersek daha iyi olur. Bence par-" dediği sırada Felix kafasını kaldırıp dolapta cila var mı diye bakmaya çalıştığı için elindeki vantilatörü nereye tuttuğuna dikkat etmeyi unutmuş ve çoktan boyanmış yerler yerine tam olarak arkadaşının püskürttüğü sprey boyaya doğru tutmuştu. Üstüne gelen güçlü rüzgârın etkisiyle püskürmekte olan tüm boya, yan masada çalışan Melinda ile Ophelia'nın üstüne ve yaptıkları makete sıçramıştı. Felix'in konuşmasını yarım bıraktıran şey de iki kızın bağırışı olmuştu.

Aslında sadece beş saniyelik bir olaydı ama bu kızların ağaçlarında oluşan beyazlıklar ve üstlerindeki okul formalarının beyaz sıçramalar ile kaplanması için yeterli bir süreydi.

İki kız hızlıca şokun etkisinden çıkıp bu işin sorumlularına döndü. Leo ve Felix oldukça şaşkın bir şekilde böyle bir duruma nasıl sebebiyet verdiklerini anlamaya çalışıyordu.

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?!" diye ilk patlayan Melinda oldu. Leo hemen "Özür dileriz kızlar, yanlışlıkla oldu gerçek-" diye açıklamaya girişmişken Ophelia sözünü bitirmesini beklemeden "Madem böyle bir iş yapıyorsunuz, o zaman kimseyi rahatsız etme ihtimalinizin olmadığı uzak bir alana geçin. Niye diğer masalara bu kadar yakında yapıyorsunuz ki?!" dedi hiddetle. Gerçekten de Leo ve Felix kızların maketlerine hem olmaları gerekenden daha yakın bir yerde çalışıyorlar hem de tüm masaya kullandıkları aletler ile yayılmayı başarıyorlardı.

Felix "Böyle bir şeyin olacağını düşünmemiştik. Gayet dikkatli yapıyorduk. Sadece bir anlığına dikkatim dağıldı ve böyle oldu. Üzgünüm." dedi hemen.

"Ama bir anlık hatanız bizim maketimizi mahvetti." dedi Ophelia. "Üstümüzü de." diye ekledi Melinda.

"Bence mahvetmiş sayılmayız. Boyanın sıçradığı ağaçların üstünü tekrardan boyarsanız lekeler kapanacaktır. Eminim kıyafetten de bir şekilde çıkıyordur sprey boya."

"Madem o kadar kolay, ağaçlarımızı siz düzeltin o zaman." dedi Ophelia üstü beyazlaşmış birkaç ağacı işaret ederken. "Tamam, biz düzeltiriz ağaçlarınızı." dedi Leo ama Felix ona karşı çıktı. "Siz oldukça ilerlemişsiniz. Onları düzeltseniz de yetiştirebilirsiniz. Fakat biz daha çok baştayız. Eğer ağaçları biz düzeltirsek kendi maketimizi yetiştiremeyebiliriz."

"Madem öyle o zaman en başından önlem alarak işe başlayacaktınız. Bu durum kendi tedbirsizliğinizden dolayı. Diğer maketlerden uzakta yapsaydınız boya da sıçramazdı, başka maketin ağacını düzelterek zaman harcamanız da gerekmezdi. Davranışınızın sorumluluğunu üstlenmelisiniz." Ophelia’nın son kısımlarda sesini yükseltmesi en başından beri giderek artan meraklı bakışların sayısını çoğaltmıştı.

Bu kavga uzayıp giderdi. Tabii öğretmenleri gelip duruma el koymasaydı. Daha uzak bir masada başka bir maket için öğrencilerine yardım eden kadın en başta seslere çok aldırış etmese de, çünkü resim atölyesi genellikle gürültülü olurdu, sonradan yükselen seslere karşı aldırışsız kalamadı.

Tedbir almayışlarından dolayı Leo ve Felix'e yanlış yaptıklarını söyledikten sonra kızlara dönüp "Eğer isterseniz ağaçlarınızı onlara düzelttirebilirim ama sizin istediğiniz gibi olur mu bilemem. Bence maketinize hiç yabancı el değdirmeyin kızlar. Yaptıkları işten memnun kalmama olasılığınız var çünkü." dedi. Kadını haklı bulan Melinda ve Ophelia maketlerini kendilerinin düzeltmesi ile daha iyi bir yere gelebileceği kararını aldılar.

Tabii kalan tüm süre boyunca Melinda başta olmak üzere iki kız arada bir o ikiliye kötü bakışlar atmayı ihmal etmedi. Özellikle de Felix'e.

                             *****

"Selam, Xia. Sen herkes hakkında bilgi sahibisindir, öyle değil mi?" dedi Ophelia öğle arasında yan sınıftan açık kahve kısa saçlı kızın yanına otururken.

Bu zamana kadar çok sohbetleri olmasa da tanışıklıkları vardı Xia ile. Ayrıca herkes bilirdi ki onda okuldaki tüm kişiler ile ilgili bilgi bulunurdu. Bu nedenden dolayı da Ophelia'nın şu anda ihtiyaç duyduğu kişi tam olarak oydu.

"Yani." dedi kız elindeki elmadan bir ısırık almadan önce, ki Ophelia bu 'yani' nin 'evet' anlamına geldiğini biliyordu.

"Kişimiz kim?" diye sordu Xia elindeki elmayı bırakıp çantasını kurcalarken. "Felix, Alexander Felix Cruz." diye yanıtladı Ophelia.

"Kişimiz oysa işin çok daha kolay. 9.sınıflar arasında en popüler öğrencilerden biri olduğunu biliyorsundur herhalde." Xia çantasından kabarık bir dosya çıkarıp sayfalarını çevirmeye başladı. Sonra aradığı yeri bulunca eliyle sayfaya vurup "Aha işte burada." dedi ve oradaki kâğıdı çıkarıp Ophelia'ya verdi.

Kâğıda üstten bir bakış atan genç kız daha sonra Melinda ile incelemek için fotoğrafını çekip sahibine geri teslim etti. Ardından çantasından aldığı içi özel dolgulu çikolatalarla dolu kutuyu kıza verip "Teşekkürler Xia."dedi.

Xia herkes hakkında bilgi toplamayı seven ve bu işte şaşırtıcı derecede başarılı biriydi. (Ki kızın bu takıntısı özellikle kabarık defteri gördükten sonra Ophelia'yı biraz korkutmuş da olsa en azından yardım alabilmişti. Yine de Ophelia o sayfaların birinde kendisinin de olduğunu her düşündüğünde içine hafif rahatsız edici bir his doğuyordu.) Xia bu ilgisini ve yeteneğini farklı bir şekilde ticarete dökmüştü. İnsanlarla istedikleri kişi ile ilgili sahip olduğu bilgileri paylaşıyor, karşılığında da çikolata istiyordu. Ama sıradan çikolatalardan değil. Şu birbirinden farklı şekillerde, aromalarda ve dolgularda olan, görene büyük bir çikolata yeme aşkı verenlerden. Ne yaparsın? Herkesin farklı bir bağımlılığı oluyor. Xia'nınki de kesinlikle çikolata idi.

Ophelia'nın bu hamleyi yapmasının sebebi ise o resim dersindeki olayda Felix'in haksız olmasına rağmen üste çıkmaya çalışmasının iki kızın da sinirini bozmuş olmasıydı. Ona güzel bir şaka hazırlamayı düşünüyorlardı. Daha önce Melinda ile birlikte, kendileri özel bir durum için yardım istediğinde cevap vermeyip "Umrumda değil." diyen okul görevlisine güzel bir şaka yapıp intikam almayı başarmışlardı. Bir keresinde de Melinda'nın kafasına sınıfta erkekler arasında çıkan kavga sırasında gitar fırlatan Sammy adında bir çocuktan -bunu nasıl becerdiğine dair kimsenin bir fikri yoktu- da güzelce intikam alabilmişlerdi. Böyle daha bir sürü hikayeleri vardı. Yani çok ciddi şakalar değildi bunlar tabii ki. 9.sınıf öğrencilerinin sonrasında hatırlayıp gülebileceği tarz hafif şakalardı. Ama gene de çok popüler öğrenciler olmamalarına rağmen Ophelia ile Melinda'nın 9.sınıflar arasında az da olsa "Revengers"* diye tanınmalarına sebep olmuştu.

Melinda, Felix'in intikam şakalarını tadan diğer insanlardan bir farkının olması gerektiği kanısına vardığı için Felix'in çantasına krem şanti sıkarak ağzına kadar doldurup sonrasında da tepesine bir kiraz koymak -en önemli kısmın kesinlikle kiraz olduğu kanısındaydı-, dolabının içindeki eşyalara rengarenk sprey boyalar ile yepyeni bir tarz kazandırmak -Melinda bunu anlatırken tek bir şeyin en ufak bir yerinden bile kendi rengi görünemeyecek derecede diye özellikle belirtmişti-, zor çıkan boya ile dolu balonlarla Felix'e saldırmak -ki bu en hunharca olanıydı kesinlikle- gibi fikirleri olsa da Ophelia'ya göre Felix hakkında biraz bilgi edinerek daha iyi bir şaka hazırlayabilirlerdi. Belki de Melinda bu intikam işini fazla abartıyordu.

Ophelia fotoğrafını çektiği kâğıdı zaman kaybetmeden Melinda'ya göstermiş ve iki kız yapacakları şaka için fikir aramaya başlamışlardı. Tabii o zaman için bilmedikleri iki durum vardı genç kızların.

İlk olarak o kâğıtta yazan aile şirketinin gelecekte kesinlikle hayatlarını değiştireceği gerçeği. Ki Ophelia o zaman ismine bile dikkatli bakmamıştı. Bu yüzden ancak annesi ikizleri orada gördüğünü söylediğinde ve müdürün soy isminin Cruz olduğunu öğrendiğinde annesinin onların aile şirketinde çalışmakta olduğunu anlayacaktı.

İkincisi ise daha kısa vadede Ophelia'nın başına dert açacaktı. O da Xia ile konuşurken Felix'in ikiz kız kardeşi Rebecca'nın Ophelia’nın kardeşi ile ilgili bilgi aldığını anlamış olmasıydı.

                          *****

Resim dersi olayının üstünden yalnızca birkaç gün geçmişti. Ayrıca yarıyıl tatilinden bir önceki gündü. Amcasının okula bıraktığı Melinda okulun dışındaki merdivenlerin yanında en yakın arkadaşının gelmesini bekliyordu.

Beklerken elindeki deftere birkaç şey çizmekte olan Melinda gelen "Günaydın!" sesi ile bekleyişinin sandığı kadar uzun olmayışına sevindi. Elindeki defterden kafasını kaldırıp "Günaydın!" diye karşılık verdi en yakın arkadaşına.

Ophelia her ne kadar dışarıya karşı neşeli gibi görünmeye çalışsa da evdeki durumlar her geçen gün mümkünmüş gibi daha kötüye gidiyordu. Melinda da her ne kadar bu konu ile ilgili bir şeyler sezse de arkadaşının anlatmak için hazır olmasını bekliyordu.

Kalemi klipsi ile defterine taktırıp kapadı defterini. Ardından elini arkadaşının omzuna atıp "Aklıma çok iyi şaka fikirleri geldi." dedi sarışın kız.

Okula doğru yürümeye başlarken "Öyle mi?" diye sordu Ophelia. Ardından şüpheyle arkadaşına bakıp "Peki daha önceki fikirlerin kadar mı yoksa daha mı fazla gaddarca?"

"Hey, benim şaka fikirlerim hiçbir zaman gaddarca olmadı bir kere." dedi gücenmiş bir şekilde kolunu arkadaşının omzundan çekerken. Sonrasında "Sadece belki biraz acımasızca o kadar." diye ekleyince Ophelia da gülmeden edemedi.

"Sevgili arkadaşım gaddarcanın acımasızca anlamına geldiğini biliyorsun değil mi?" diye sordu Ophelia. "Evet ya da hayır. Bunun hiç önemi yok bir kere. Hem bence acımasız olması ya da olmaması kişiden kisiye değişir, tamam mı?" dedi Melinda da.

Bunun üstüne iki arkadaş gülerek girdi sınıflarına. Eğer tüm bu süreçte etraflarında olan bitene dikkat etselerdi dolaşan dedikodudan kaynaklı meraklı bakışları fark ederlerdi herhalde.

Sınıftan içeri girer girmez etrafı bir grupla çevrili olan Rebecca'nın sesini duydular. "Yani anlayacağınız şu kız: Ophelia. Kesinlikle kardeşime kafayı takmış durumda. Açıkçası ben ne zaman aşk itirafında bulunacağını merak ediyorum." dedikten sonra atılabilecek en gıcık kahkahalardan birini attı.

Kesinlikle içeri girmiş olan iki kızı görmüştü ama görmezden gelmeyi tercih etmişti. Sevdiklerini korumak konusunda gerçekten de çok ciddi bir içgüdüye sahip olan Melinda, Ophelia'dan bile önce Rebecca'nın karşısına dikilmişti.

"Sen ne dediğini zannediyorsun!"

"Ah yoksa senin arkadaşının 'büyük' aşkından haberin yok muydu?" dedi sahte bir şaşırma ifadesiyle. "Kendisi kardeşim ile ilgili bilgi topluyor da. Felix'e karşı kesinlikle takıntılı." dedi son cümleyi fısıldayarak, sanki Ophelia'nın duymasını istemiyormuşçasına.

"Peki ne zaman açılmayı düşünüyorsun ona?" diye sordu sınıftan bir kız kolunu dalga geçer gibi Ophelia'nın omzuna atarak. Ardından da Ophelia'ya küçümseyerek baktı. "Hemen sormalısın. Seni kesinlikle kabul eder."

Sınıftan gelen kahkaha sesleri. Koro'nun başında da Rebecca.

Sonunda şoktan çıkabilen Ophelia'nın ilk hamlesi omzundaki eli sertçe itmek oldu."Ne cüretle dokunursun bana?"

"Minik aşığımız sinirlendi mi?" diye lafa atladı hemen Rebecca.

"Rebecca, ne yapmaya çalışıyorsun. Seninle daha önce doğru düzgün konuşmuşluğumuz bile yok. Neden asılsız dedikodular yayıyorsun?" Sinirden ağlamak üzere olan Ophelia sakince konuşmaya çalışmıştı. Daha önce de Rebecca'nın dedikodularına şahit olmuştu ama kurbanın bir gün kendisi de olabileceğini hiç düşünmemişti.

"Asılsız mı? O zaman bu ne?" diyerek elinde tuttuğu telefondan bir fotoğraf gösterdi Ophelia'ya. Fotoğraf Xia ve Ophelia'nın o zaman zararsız olduğunu sandıkları bilgi alışverişi sırasında çekilmişti. "Bu şaheser fotoğrafı yakalabildiğin için çok teşekkürler Jeff."
Sınıflarındaki öğrenciler biri olan Jeff de Rebecca'ya göz kırparak cevap verdi.

"Ne olmuş yani? Bu fotoğrafta her şeyi konuşuyor olabilirler?" Melinda hemen savunmaya geçmişti.

"Yeterince araştırma yapmadığımı mı sanıyorsunuz. Söz konusu olan kişi kardeşim sonuçta. Onun için her şeyi yaparım. Ben de Xia'ya gittim. Galiba onunla gizlilik anlaşması yapmayı unutmuşsun. Birinci çikolata bilgi, ikinci çikolata gizlilik anlamına geliyor Xia'nın dilinde. Bunu bilmeden-" Rebecca'nın sözleri kapıdan gelen sinirli bir sesle bölündü.

"Rebecca bu sefer ne yaptın? Neden herkes 'yine'-" Bu kelimeyi vurgulayarak söylemişti. "...koridorda beni gösterip hakkımda konuşuyor? Bu sefer hangi saçma dedikoduyu yaydın?"

"Felix sakin ol. Bu sefer sana gerçekten âşık olmuş- Ya da şöyle diyelim: Kafayı takmış bir kız var. Ophelia'nın bunu kendisi açıklaması çok daha iyi olurdu ama bak nasıl da utandı. Yere bakıyor."

Ophelia, Felix de dahil olmak üzere herkesin bakışlarının tekrardan üzerinde olduğunu hissedebiliyordu ama kendini açıklamaya gücü kalmamıştı. Zaten açıklasa da daha fazla dibe batmaktan bir işe yaramayacaktı çabası. Bu yüzden yüzünden akmaya başlayan sinir gözyaşlarıyla beraber hızla sınıftan dışarı attı kendini.

"SANA GÖSTERECEĞİM UTANCI ŞİMDİ!" dedi Melinda Rebecca'ya giderek yaklaşarak ve en sonunda kendini tutamayıp Rebecca'nın saçlarından asılmaya başladı. O an sınıfta tam bir kaos havası vardı. Birbirlerine delirmiş gibi bakıp itmeye çalışan iki kız ve onları ayırmaya çalışan erkek öğrenciler ile kenardan kıs kıs gülen kızlar. Ancak bu karmaşa Felix'in kendini fark ettirmeden sınıftan çıkıp Ophelia'nın arkasından gidebilmesine yardım etmişti.

Ophelia yere bakarak kendisini gösteren ve kıkırdayan öğrenciler arasından tam anlamıyla kaçacak bir delik arıyordu. Rebecca'nın söylenti yayma gücüne bakılacak olunursa- ki bu işte şaşılacak derecede iyiydi- 9. sınıfların bulunduğu koridorda gezindiği sürece aynı bakışlarla karşılaşmaya devam edecekti. Bu yüzden kendini üst sınıfların katına giden merdivene attı. Dersleri yoğun olduğu için genelde sakin olan katta cam kenarında bulunan koltuklara oturdu. Camdan dışarı bahçede dolanan insanlara bakmaya çalıştı ama gözyaşlarından dolayı bulanık görüyordu. Yalnızca Ophelia biliyordu bu gözyaşlarının gerçek nedenini. Hiçbir zaman zayıf bir kız olmamıştı Ophelia. Babasından aldığı bir özellikti galiba. "Ağlama,ne yaşarsan yaşa ağlama. Bu seni sadece savunmasız gösterir ve hissettirir." derdi babası hep. Ama Ophelia kendini savunmasız hissettirenin gözyaşları değil de babasının seneler içinde dönüştüğü insan olduğunu biliyordu. Bugün de kendini gözyaşlarına teslim etmesine sebep olan şey Rebecca değildi. Etkisi olabilirdi ama Ophelia kesinlikle böyle absürt bir söylenti çıktığı için kendini bırakmazdı. Bunun sebebi babasıydı. Kendini evde de savunmasız hissediyordu. Bir de okulda bunun olmasına dayanamazdı...

Ophelia düşüncelerinden Felix'i görünce sıyrılabildi ancak. Çoktan karşısına oturmuş ona mahçup gözlerle bakıyordu.

"Ophelia..." Sessizlik. Uzun bir bekleyiş.

"Ophelia ben gerçekten kardeşim adına çok özür dilerim. Olay ne bilmiyorum ama umrumda da değil zaten. Rebecca'nın rutini gibidir böyle olaylar. Önceden duymuşsundur belki. Bu sefer biraz fazla ileri gitti sanki ama ben şimdi ona ve diğer insanlara yanlış anlaşılma olduğunu söylerim. Bu olayın peşini bırakırlar. Zaten-"

"Bunu söylemek senin için çok kolay değil mi?"

Ophelia Felix'in şaşkınlığa uğradığını görebiliyordu. "Okulda tanınıyorsun. Senin de dediğin gibi insanlar seni dinliyor. Bir nevi sen de kardeşin gibi değil misin? Eğer insanların söyledikleri hoşuna gitmiş olsa karşı tarafın incinip incinmediğini umursamadan oyunu devam ettirmez miydin?" Açıkçası Ophelia neye kızdığını kendisi de tam olarak bilmiyordu ama birinden sinirini çıkarması gerekiyordu. Bu kişi de Felix olarak denk gelmişti.

Felix bir süre duraksadı. Vereceği cevabı dikkatle düşündüğü yüzünden anlaşılıyordu. "Haklısın, tüm suçu kardeşime yüklememeliydim. Onun ilk başta bu şekilde davranmasını engelleyebilmiş olsam bunlar olmazdı, evet. Ama şurada yanılıyorsun. Kendi kardeşimin birine böyle zarar vermesini izlemek ne olursa olsun bana keyif vermiyor, vermeyecek de." Sonra elini cebine attı ve poşetinden bir tane mendil çıkarıp Ophelia'ya verdi. Çünkü biliyordu. Bu kızın gözyaşları acı doluydu. Gereksiz bir dedikodu insanın içini delen göller oluşturamazdı, değil mi?

Ophelia Felix'e karşı biraz daha ılımlı davranarak peçeteyi aldı. Belki de gerçekten yanılmıştı. Aynı genden olan iki insan tamamen farklı kişiliklere sahip olabilir miydi? Tartışılırdı ama aynı olmadıkları kesindi. "Teşekkür ederim."

"Önemli değil. Hem eğer kardeşime karşı arkadaşınla beraber bir intikam planı hazırlamaya çalışırsanız yardım etmekten mutluluk duyarım. Revengers değil mi? Hayranlarıyım." Son cümleyi Ophelia'ya fısıldar bir şekilde söylemişti Felix ve kızı suratına yerleşen şaşkınlık ifadesi ile beraber bırakıp yanından ayrılmıştı.

Ancak o intikam planı hiçbir zaman yapılamadı çünkü Ophelia tatilden sonra bir daha o okula gelemedi. Babası onları savunmasız bırakmayı geç resmen hayat enerjilerini çalmıştı.

 

 

Aslında sadece 3 yıl olmuştu o olaylar yaşanalı ama Ophelia'ya bir ömür gibi geliyordu. Okuldan ayrıldıktan sonra hâlâ ortada dolanmakta olan kendisi ile ilgili dedikodular vardı ve Melinda onları sonlandırmak için bir şeyler yapabileceğini söylemişti arkadaşına.

O zamanlarda Ophelia'nın yaşamında eski okulundaki kendisiyle ilgili dedikoduları umursamasına izin vermeyen bir sürü şey vardı. Bu yüzden Melinda'ya da bunlarla uğraşmasına gerek olmadığını söylemişti.

İkizleri gördüğünde geçmişi hatırlamak onu bir saniye için duraksatmıştı. Eskiden güzel ve sıradan bir hayatı vardı. Aslında sadece o zamanlar gittiği okuldaki insanlara göre sıradan sayılabilirdi hayatı. -Ne de olsa Scienlux Lisesi'ndeki neredeyse herkesin ailesi zengin sayılırdı. Civardaki en şaşaalı özel okuldu orası.- Diğer türlü ailecek oldukça lüks bir yaşam sürüyorlardı. Sonrasında ise hayatı tamamen bir savaşa dönüşmüştü. Bir şekilde yaşamlarına devam edebilmek adına bir savaş ve de bu süreçte neredeyse her şey birçok kez değişmek zorunda kalmıştı. Yine de artık daha iyilerdi. Birlikte ve mutlulardı.

"O saate kadar muhasebe odasında benimle kal canım. Sonra danışmaya gidersin. Orada buluşulacakmış. Tabii ben hala daha o adamın böyle bir şeyi yönetebiliyor olabildiğine inanamıyorum gerçi." diyen annesi ile düşüncelerinden sıyrıldı genç kız.

"Olur. Bu arada şu projenin başındaki kişiye olan bu ön yargın niye anne?" diye sordu Ophelia.

"Ön yargı değil canım. Onu iş esnasında defalarca gördüm. Olmaması gereken yerde bulunup işleri mahvetmesiyle biliniyor. Bunlara da maalesef birkaç kez şahit oldum." diyen annesine "İnsanları birkaç hatasından tanıyamazsın anne." diye karşılık verdi.

"Haklı olabilirsin. Zaten bir bildikleri olmasa şu an da bu projenin başında bulunuyor olamazdı herhalde." diyerek Jullie de kızına katıldığını belirtti. Sesindeki kuşku sözlerinden baskındı ama.

Şirketin koca döner kapısına giden basamakları çıkarken etrafına bakınca ikizleri göremedi Ophelia. İçeri girmiş olabileceklerini düşündü.

Annesi ile içeri girince iki yanında güvenliklerin beklediği X-ray cihazına ilerlediler. Ardından annesi çalışan kartını gösterip Ophelia'nın da kimliğini isteyip projeye katılacaklar listesinde olduğunu teyit ettikten sonra içeri geçmelerine izin verdiler.

Ophelia tüm bu güvenlik önlemlerini fazla abartılı buldu en başta. Bu kadar detaycı olmalarına gerçekten gerek var mıydı?

Gerçi bir sürü rakip şirket, ajanlar, köstebekler, hırsızlar ve rekabet olduğu gerçeğini düşününce belki de güvenliğin cidden de oldukça önemli olduğunu düşündü. Sonuçta bu kadar gözde ve birinci sırada yer almak zor bir işti böylesine büyük bir şirket için. Onca emek tek bir güvenlik hatası ile mahvolabilirdi.

Danışma masasına giden parlak gri yer karoları döşeli yolda iki yana yerleştirilmiş geniş koltuklardan birine oturmuş Felix ve Rebecca'yı görünce göz göze gelmeden önce kafasını çevirdi. Açıkçası onlarla bunca zaman sonra tekrar karşılaşmışken ne demesi gerektiğini bilmiyordu, bu yüzden de konuşmaktan kaçınıyordu. Zaten ikizler de kendisinin onları gördüğünü fark etmemiş gibilerdi.

Hem bunca zaman onu bir kere olsun arayıp yardıma ihtiyacı olup olmadığını sormamış olan insanlarla bir daha konuşması gerektiğini düşünmüyordu. Ki zaten okuldan ayrıldıktan sonra ikizlerin -asıl olarak da Rebecca'nın- onu merak edip arayacağını düşünmemişti.

Belki daha sonra konuşması gerekse de şimdilik bunu ertelemeyi düşündü annesi ile birlikte danışmanın yanındaki şirketin iç kısmına geçiş kapısına ilerlerken. İkizlere görünmemek için karşıya bakarak yürüyor, yan tarafa hiç göz atmıyordu. Anlaşılan annesi de kızının direttiği reddedişe saygı duymaya başlamıştı ki elindeki telefondan bir şeylere bakarak yürüyor, ikizleri fark etmiş olmasına rağmen onlar ile ilgili hiçbir şey söylemiyordu.

"Şu sana takıntılı olan kız değil mi?" sorusunu duyunca bunu kimin söylediğini anlaması için arkasını dönmesine gerek bile yoktu Ophelia'nın. "Rebecca!" diye kardeşini uyaran Felix'in sesi ile derin bir iç çekip "Belki de bazı insanlar birkaç hataları ile tanınabilir." diye mırıldandı kendi kendine. Tam da o sırada, danışmanın yanından geçerlerken annesinin danışmadaki platin saçlı genç kadına söylemesi gereken şeyler olduğunu hatırlayıp Ophelia'ya "Burada bekle beni." demesi sonucu Ophelia Rebecca'nın kendisi hakkındaki söylemlerini dinlemek zorunda kaldı.

"Ama cidden o kız gibi. Burada ne işi var acaba? Belki de seni hatırlamıştır. İlk aşklar unutulmaz tabii. O yüzden sana yakın olabilmek için bizim şirkete gelmiştir. Kim bilir belki de şu babamın üzerinde çalıştığı yeni eğitim programına katılacaktır. İşte o zaman o kadar eğlenceli olur ki."

Buna Felix'in bıkkın sesi eşlik etti. "Çok konuşuyorsun Rebecca. Çok fazla. Zaten başım çatlayacak gibi. Üstüne bir de babam şirkete çağırdı. Seninle de uğraşamayacağım."

Rebecca kardeşinin söylenişlerini hiç takmamış gibi görünüyordu. "O zamanı hiç unutamıyorum ya. Tamam daha önce de elime güzel dedikodular geçmişti ama o açık ara farkla en iyisiydi. Hem de Xia'yı sadece bir çikolatayla kendi tarafıma çekebilmiştim. Hani babamın Belçika'dan getirdiği karamel dolgulu çikolataları hatırlıyor musun? Tadı berbattı ama babamın favorileriydi nedense. Onu Xia'ya vermiştim. Bir taşla iki kuş vurmuştum resmen."

"O çikolataları sen mi almıştın? Babam Bayan Oliver aldı sanmıştı." Ophelia bunun ikizlerin evlerindeki görevli olduğunu varsaydı. "Kadın neredeyse kovuluyordu."

"Kadının yaptığı çörekler hep yanık oluyor. Üç kuş bile vurabilirmişim yani. Neyse dedikodu o kadar iyiydi ki kız okuldan ayrılmıştı." Sonra da aynı 3 yıl önce yaptığı şekilde tiz ve rahatsız edici bir kahkaha attı kız. Ophelia ikizleri sırtı dönük ve görünmemeye çalışarak dinlemesine rağmen Felix'in iç çekişini hissedebilmişti.

"Kız kişisel sebeplerden ayrılmak zorunda kaldı diye biliyorum. Merak etme. Kimse senin yaydığın saçma iftiralara yenik düşecek kadar zayıf değil."

Rebecca bir kere daha kardeşinin sözlerini umursamayarak ekledi. "Doğru. Babası annesini o ünlü modacı Gloria Sanders ile aldatmıştı, değil mi? Gerçi kadının soyadı artık Miller." Gene o kahkaha.

Rebecca gerçekten rakibini sinirden zayıf düşürme konusunda çok iyiydi. Ophelia Rebecca'nın son söylediğiyle beraber o kadar öfkelenmişti ki boynunda beliren damar biraz daha bu konuşmayı dinlerse patlayacak gibi hissediyordu. Neyse ki Jullie şirketin ortasında beş sezonluk internet dizisi çekilmeden yetişmeyi başarmıştı.

"Kızım bu halin ne? Kıpkırmızı olmuşsun."

Annesi danışmadaki kadınla konuşmakta olduğu için Rebecca'nın söylediklerini duymamıştı. Ophelia bu durumdan oldukça memnundu.

"Şey...az önce, yani...bir adam geldi de...çekilmemi söyledi. Ama geçeceği...alan vardı. Ben boşu boşuna çekildim. Ona sinirliyim." Ophelia bu hiç profesyonel olmayan yalanın işe yaramasını umdu.

"Bizim şirkette olur bazen öyle şeyler. Bazı üst kademedekiler kendilerini büyük görüyorlar da." Bunu fısıldayarak söylemişti. "Sen de burada çalışacaksan alışmalısın böylelerine." Ophelia yalanının tutması ile rahatlarken başını onaylarcasına salladı.

"Hadi gidelim o zaman." diyerek harekete koyuldu Jullie. Ophelia da ikizleri arkasında bırakarak annesini takip etti. Bir daha onlarla -şirketin varisleri onlarken bu nasıl mümkün olacaksa- karşılaşmamayı diledi. Geçmişe dair her şeyini bıraktığı gibi onları da geride bırakacaktı.

Sonuçta insanlar kaç kere karşılaşabilirdi ki şu küçücük dünyada? Peki insanlar birbirlerinin umut ışıkları olduğunu nasıl fark edebilirlerdi ki bu devasa evrende...

 

 

Loading...
0%