@mevia_jessica
|
Ophelia, annesiyle beraber danışma masasının iki tarafında bulunan sensörlü kapıdan -üzerinde altın harflerle "Şirkete Giriş" yazılı ufak bir tabela bulunandan- geçti. Karşılarına ilk çıkan şey oldukça geniş aralıkları olan, kahverengi yer tahtası desenine sahip bir merdivendi. Merdivenin bir tarafında üzerinde tonla kâğıdın iğnelendiği kumaş mantar panolar ve yanında da içinin oldukça lüks olduğu dışından belli olan bir asansör bulunuyordu. Asansör böyle büyük bir şirketin insan taşıma ihtiyacını karşılamaya yeter de artardı bile. Merdivenin diğer tarafında da duvarın sonuna kadar uzanan siyah bir masa ve kırmızı bar sandalyeleri bulunuyordu. Buranın çalışanların molalarda kahvelerini alıp laflamak için harika bir yer olduğunu düşündü Ophelia. Ayrıca kafasını yukarı çevirdiğinde tavanın binanın çatısına kadar uzadığını fark etti. Üst katlar orta kısımları boşluk olarak yükseliyor, en tepeden sarkan içe içe geçmiş kareleri andıran devasa avize ise oldukça görkemli görünüyordu. İki yanlarda da birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünen koridorlar bulunuyordu. Ophelia'nın bu koridorlardan bir tarafı seçmek için arada kalmasına gerek kalmadan Jullie sol tarafa doğru yönünü değiştirdi. Ardından da kapının üstünde duvara montelenmiş, danışmadakine benzeyen tablodan anlaşıldığı kadarıyla halkla ilişkiler odasının yanındaki muhasebe odasına girdiler. Odadaki beş masanın hepsi doluydu. Masalarda gayretle çalışan insanlar kapı sesiyle beraber kafalarını inceledikleri evraklarda kaldırıp Jullie'yi selamladılar ve sonra başlarını tekrar evrak yığınlarına gömdüler. Sadece tek bir kadın farklı bir şekilde karşıladı onları. "Ophelia, tatlım!" Oturduğu yerden kalkıp Ophelia'nın yanına gelen sarı,kıvırcık saçlı kadın ona sarılıp "Nasılsın canım?" diye sordu. Diana Green annesinin iş arkadaşıydı. O da geniş muhasebe bölümünün çalışanlarından biriydi ve Ophelia'nın sebebini çözemediği bir şekilde kadın kendisini çok severdi. Annesi ile şirkette tanışmışlardı ve onunla yakın arkadaş sayılabilirlerdi. Bu yüzden de birkaç kere onlara kahve içmeye gelmiş, bu süreçte de Ophelia ile tanışmıştı. Kadının sarılışına karşılık verip "İyiyim, siz?" diye sordu Ophelia. "Ah, ben de çok iyiyim tatlım. Ayrıca siz değil sen diyebilirsin, biliyorsun. Demek şirketin gençler için olan şu projesine katılacaksın?" dedi kadın da kendi masasına geçip Ophelia'ya da karşısındaki sandalyelerden birine oturmasını işaret ederken. "Aslında katılacağım bile daha yeni, dün akşam belli oldu ama bu durumdan çok memnunum." Kadının işaret ettiği kırmızı deri sandalyeye oturmuştu. "Ki ben bunu henüz Diana'ya anlatamamıştım bile. Nereden haberin oldu?" diye sordu annesi onların hemen karşısındaki kendi masasına geçerken. "Jullie beni bilirsin. Herkes ile sohbetim vardır. Bu projenin sorumlularından biri ile konuşuyordum. Siz gelmeden önce de o söyledi senin kızının da son anda dahil olduğunu. Bazen bilgi edinmek o kadar da zor olmuyor." diyen kadın masasındaki birkaç dosyayı eline alıp büyük kitaplığa doğru ilerledi. Diana'nın sözleri Ophelia'nın aklına Xia'yı getirmişti. Bugün çok fazla geçmişi hatırlamıştı ve bu durumun aklını karıştırıp dikkatini dağıtmasından korkuyordu. Bugün oldukça önemli bir gündü. Hem her şeyi yeterince anlayıp doğru hareket etmesi gerekiyor hem de annesine bu işi yapabileceğini kanıtlaması gerekiyordu. Bu nedenle de geçmişi şimdilik aklından çıkarıp anda kalmaya odaklandı. ***** "...İşte anlayacağınız marketteki o kasiyer aslında ilkokul arkadaşımın ablasıymış. Onların kuzeni de kardeşimin kız arkadaşı. Yani dünya gerçekten çok küçük." Ophelia muhasebede beklediği tüm süreçte Diana'dan bir sürü şey dinlemişti. İşini yapan kadın bir yandan da Jullie ve Ophelia ile sohbet ediyordu. Hatta bazen öbür muhasebe çalışanları da katılıyordu bu sohbetlere. "Bir dakika! Kardeşinin kız arkadaşı teyzenin ilk eşinin yeğeni değil miydi?" diye soran Jullie'ye sanki çok basit bir şeyi bir türlü anlayamıyormuşçasına bakan Diana "Hayır tatlım. O kardeşimin kız arkadaşı değil, kuzenimin ilkokul aşkı." diye açıkladı. İki kadının sohbeti devam ederken Ophelia’nın gözü saate takıldı. İsteyeceği en son şey geç kalmaktı. "Ben artık danışmaya gitsem iyi olur." “Tamam canım, iyi şanslar." diyen annesinin yanağına bir öpücük kondurdu. İyi dileklerini ileten Diana'ya da el sallayıp "Görüşürüz." dedi. Muhasebeden çıktığı sırada içini kemiren o gerginliği hisseti bir kere daha. Bu his Scienlux'dan ayrılıp Ignotus Lisesi'ne gideceği ilk gün de vardı. Lakin bu seferki ona göre daha pozitifti. İçindeki hissi bastırmak için etrafına odaklandı yürürken. Daha önce dışını birkaç kere görmüş olduğu, içini ise çok merak etmesine rağmen hiç girmemiş olduğu bu binayı ikizlerin etkisi ile de sadece genel hatlarıyla inceleyebilmişti. Bulunduğu koridor soluk ve açık kırmızı parlak seramikler ile döşenmiş bir yere ve beyaz kırçıllı duvarlara sahip idi. Ara ara ortası cam, metal gri kapılar ve odaların belli bir kısmını gösteren geniş dikdörtgen camlar yer alıyordu. Bu camlar ise siyah akordiyon perdelere sahipti. Kimi açık, kimi kapalı.Ayrıca yüksek tavanda pek çok spot aydınlatma ile belli aralıklarla yerleştirilmiş sade ama asil siyah sarkık avizeler yer alıyordu. Sensörlü kapıdan geçip danışmanın olduğu geniş kısma tekrardan gelince buranın tavanının şirketin iç kısımlarına göre daha alçak olduğunu fark etti. Ancak aynı spotlar ve siyah avizelerden burada da vardı. Şirket dosyalarının da üzerinde yer alan markanın logosu, enteresan şekilli kırmızı danışma masasında da yer alıyordu. Şu anlık gözlemlerinden yola çıkarak asil ve ferah bir şekilde döşendiğini söyleyebilirdi şirketin. Beyaz, iki kişilik koltuklara bakınca Cruz ikizlerinin gitmiş olduğunu -ki bu içini rahatlatmıştı.- ve de projeye dahil olduğunu düşündüğü çeşitli kişilerin kiminin ayakta kiminin oturarak beklediğini gördü Ophelia. Saçı tutam tutam pembeye boyanmış bir kız yanındaki turuncu şapkalı çocuk ile konuşuyordu. Kısa kıvırcık saçlı, mor elbiseli bir kız ile sonradan boyandığı belli olan sarı saçlara sahip gözlüklü bir kız koltuklarda oturmuş; kıvırcık saçlı kızın tuttuğu telefondan bir şeye bakıyorlardı. Uzun olduğu belli olan koyu kahve saçları topuz yapılmış kot yelekli bir oğlan ile de ona tezat oluşturan oldukça kısa saçlı, kulağındaki kulaklık ile müzik dinleyen başka bir oğlan yalnız başlarına birer koltuğa oturmuşlardı. Tamamen simsiyah giyinmiş bir kız koltuklardan birinin koluna oturmuş etrafı incelemekteydi. Oldukça uzun saçlarını iki kuyruk yapmış ve sarı gömleğin üzerine süveter giymiş olan başka bir kız da oturduğu koltukta ayağıyla belli bir ritim tutuyordu. Buradaki kişilere ek olarak danışmanın giriş tarafındaki büyük masanın sandalyelerine dizilmiş birkaç kişi daha vardı ve herkes sessizce şirketin büyüleyici döşemelerini inceliyor gibi görünüyordu. Ophelia da boş bir koltuğa oturduğunda duvardaki görkemli saate baktı. Yaklaşık beş dakika sonra başlayacaktı tanıtım turu. Çoğu kişi gelmiş olmalıydı. Sayıları çok fazla değildi ama küçük bir sınıfı dolduracak kadar öğrenci vardı yine de. Projede kendisine ortaklık edecek şanslı kişiler buradalar diye düşündü. Tabii gelecekteki, hatta mümkün olamayacak kadar gelecekteki insanlar şimdi onları bu halde görse "şanslı kişiler" olmanın yanına bile yaklaşamayacaklarını söyleyebilirlerdi. Onlar sonu olmayan umutlardı sadece... Tam o sırada şirkette güçlü bir anons sesi duyuldu. Danışmada olduklarından mıdır bilinmez hilal şeklindeki masada oturan kadın, küçük başlı masa mikrofonuna konuşmaya başladığında bekleyen herkesin olduğu yerde sıçramasına sebep olmuştu. "Herkesin dikkatine! Yeni eğitim programımıza katılmak için şirketimize gelen öğrenciler lütfen danışmaya geliniz. Son beş dakika." Ve kadının mikrofonun tuşuna basmayı bıraktığını işaret eden bir "Tık" sesi. Bu anonstan sonra sadece birkaç öğrenci daha danışmaya geldi ve böylelikle ekip tamamlanmış oldu. Az sonra da genç bir kadın danışmanın kapısında, elinde şirketin logosu üstüne yapıştırılmış bir dosya tutarak görüldü. En fazla 20'lerinin ortasında olmasına rağmen mavi kolalı gömleği ve dağınık topuzuyla tam bir işkolik gibi gözüküyordu. "Merhabalar! Ben Rose. Eğitim programımıza katılacak öğrencilere tanıtımın yapılacağı toplantı salonuna kadar eşlik etmek için buradayım. Ayrıca oraya giderken de şirketi tanımanız adına size birazcık etrafı gezdireceğim. Şimdi ismini okuduklarım benimle gelsin. Andrew Whan, Beatriz Lively...Ophelia Hope Miller, Cody Haven...Beni takip edin." Böylece küçük bir genç öğrenci grubu, Rose’un arkasında açılan kapıdan şirketin asıl bölümüne adım attılar. Rose asansörü es geçip direkt merdivene yönelince tüm öğrenciler de aynısını yaptı. İkinci kata geldiklerinde dikkatleri ilk çeken şey yukarıdan bakıldığınında tavanın gözükmesine sebep olan boşluklar olmuştu. Kenarlarında uzun tırabzanlar ve alt kısma örülmüş ipten fileler vardı ama bunlar da şaşırtıcı bir şekilde şirketin zarif dekorasyonları ile uyum sağlamışlardı. Onun haricinde ilk kattan farklı olan başka bir şey de altta danışmanın olduğu tarafın da bu katta odaları barındıran farklı bir koridora açılmasıydı. Jullie'nin odasının bulunduğu koridordan biraz daha genişti bu koridor. Bunların dışındaki detaylar aynı gibiydi. "Bu katta pek bir işiniz olmayacak. Buradaki çalışanların sizin programınızla alakası yok. O yüzden hemen üst kata çıkalım isterseniz." Etrafa bakınan öğrencileri toplayıp üst katın yolunu tuttu. Üçüncü kat da ikinci kata çok benziyordu. Tabii artık yukarı bakınca camdan tavan tam olarak görülebiliyordu. Güneş ışının direkt olarak içeri girmesini sağlıyordu bu tavan sistemi. "Evet sizin asıl olarak hem toplu hem bireysel derslerinizi alacağınız, yardımcı çalışanlar ile vakit geçireceğiniz kat burası." "Bayağı iyimiş bu şirket ya. Bir servet harcanmış olmalı yapılırken." dediğini duydu Ophelia daha önce otururken gördüğü müzik dinleyen kısa saçlı çocuğun. Listede ismi okunurken anladığı kadarıyla ismi Cody idi. "Alt kat ile neredeyse aynı diyebiliriz. Burası en üst kat olabilir ama arkamdaki merdiveni gördüğünüz üzere çatı katı da var. Yukarıda müdürümüz Bay William Cruz, yardımcısı Bay Hector Heath ve kurucumuz Bay Alexander Cruz'un odası bulunuyor. Ayrıca arşiv diyebileceğimiz bir oda daha var üst katta. Ancak orayla çok bir işiniz olmayacak. Sakın bir hata falan yapıp o kata çıkmak zorunda kalmayın." Sonra da Rose, küçük bir kahkaha attı. Ancak bunu öğrencilerden kimse komik bulmuşa benzemiyordu ki kadın konuşmasına devam etti. "Onun haricinde her katta lavabolarımız bulunuyor ve aynı yerdeler. Karşıdaki koridorun sonunda." diyerek danışmadan üst tarafta olan koridoru gösterdi. "Aynı koridorda laboratuvarlar da bulunuyor ki bazı dersleriniz orada verilecek ama sadece bu kattakini sıklıkla kullanacağınızı tahmin ediyorum. Şimdi sorusu olan var mı?" Pembe saçlı olan Beatriz elini kaldıracak gibi oldu ama arkadaşı Andrew -danışmada beraber takıldıkları turuncu şapkalı çocuk- onun kolundan tutup elini indirdi. Bu ikisinin de kendilerini tutmalarına rağmen gülme krizine girmelerine neden oldu. "Peki o zaman toplantı salonuna geçebiliriz galiba." Ne yaptıklarını anlamadığı iki öğrenciye bakıyordu. “Hadi beni takip edin." Sağ taraftaki koridora yöneldi ve tüm öğrenciler de onu izledi. Ophelia bu koridorun zemindeki ile oldukça benzer olduğunu söyleyebilirdi. Sadece burada artık odalar her çalışan için özel olduğundan daha küçük ve açık perdelerden görüldüğü kadarıyla daha kişisel dekore edilmişlerdi. "Evet girebilirsiniz. Sıra halinde lütfen." Diğer tüm kapıların üstünde olduğu kadarıyla burada da küçük bir tabela vardı ve üstünde "Toplantı Salonu 3" yazıyordu. Demek ki her katta bir toplantı salonu vardı. Böyle büyük bir şirket için fazla salonların gerekli olabileceğini düşündü Ophelia. Tabii diğer salonlar da bu kadar büyük müydü bilemezdi çünkü burayı gördüğü gibi ağzı açık kalmıştı. Diğer öğrencilerin de aynı şeyi hissettikleri yüzlerinden okunuyordu. Salonun en sonunda normalde ortada durduğu belli olan, bir uçtan diğerine uzanan kahverengi bir masa vardı. Üzerindeki siyah örtü ve birçok dekorasyon eşyası ile oldukça hoş görünüyordu. Öğrencilerin oturması için konulan sandalyelere yer açmak amacıyla bu masa geriye çekilmiş olmalıydı. Ophelia onu oraya çekebilmek için resmen bir orduya ihtiyaçları olmuş olabileceğini düşünüyordu. Odanın tam ortasına belli sayıda sandalye yerleştirilmişti. Sandalyeler şu her okulda asla kullanılmayan sunum odasında bulunan, sadece sağ tarafında kol koymak için ufak bir tahta parçası olan masalardandı. Ophelia öğrencilerden birinin "Ben solağım. Ne yapacağım bu masalarda?" diye yakındığını duymuştu. Rose masaları işaret edip "Herkes geçip otursun lütfen!" dedi. Tüm gençler yan yana dizili sıralara otururken Ophelia'da orta kısma denk gelenlerden birine oturdu. Sağ yanında oturan pembe saçlı kız ona dönüp "Merhaba, ben Beatriz. Yanımdaki de arkadaşım Andrew. Yani yeni arkadaşım çünkü biz de az önce tanıştık." dediğinde o tarafa çevirdi bakışlarını. Turuncu şapkalı çocuğu gösteriyordu Beatriz. Ophelia onların önceden birbirlerini tanımıyor oluşuna bayağı şaşırmıştı. “Peki senin adın ne?" Kızın oldukça sosyal biri olduğu her halinden belliydi. "Ben de Ophelia. Memnum oldum." Tam konuşma devam edecekti ki "Herkese merhaba gençler!" diye salona giriş yapan adamı duyunca dikkatlerini o tarafa verdiler. "Onlara etrafı gezdirip buraya getirdiğin için teşekkür ederim Rose." dedi adam masaların önündeki geniş sahneye geçerken. Teşekkür ettiği kadın bir baş selamı verip salondan ayrıldı. "Evet gençler. Öncelikle hepinize merhaba. Ben Hector Heath, Bay Heath. Bu projenin başındaki kişi benim." diye lafa giren adam ile annesinin bahsettiği şu beceriksiz adamı sonunda tanımış oldu Ophelia. Adamın oldukça seyrek olmasına rağmen göz kamaştıran derecede siyah, dalgalı saçları vardı. Bu kadar hoş bir saç yapısı olmasına rağmen hayat ona oldukça acınası davranmış gibi görünüyordu çünkü bir adım sonrası kellik başlangıcıydı. Hafifçe beyazlamış sakalında da yer yer boşluklar bulunuyordu. Yalnız onu ilk kez gören birinin belki de en son dikkat edeceği özelliğiydi saçları ve sakalıydı. Giydiği şık bordo takımdan görülebildiği kadarıyla adamın kolları ve bacakları incecikti. Sanki günlerdir aç bırakılmış, hayat enerjisi ve yaralı kalbi söküp çıkarılmış gibi bir hali vardı. Tabii bu sadece dış görünüşünün insanlara verdiği izlenimdi. Eğer adamın sadece konuşan, neşeli ve hayat dolu sesi duyulsa bu zayıf görüntüye kimse inanamazdı. Bir de Ophelia'nın merakını en çok uyandıran şey adamın yüzünün ve konuşurken sürekli hareket ettirdiği ellerinin her tarafını kaplayan koyu kırmızı küçük lekeler olmuştu.Ophelia bunların Bay Heath'in gençken geçirdiği bir kazanın acı meyveleri olup olmadığını merak etti. O lekelerin uzun zamandır adamla beraber yaşadıkları belliydi. Adam bordo takım elbisenin ceketini düzeltip konuşmasına devam etti. "Hepinizi aramızda görmekten çok mutluyum ve umarım bu projede beraber çok güzel işler başarırız. Hepinizin bildiği gibi bu projenin amacı size bazı üst düzey eğitimler verip şirketimizde yapacağınız küçük bir staj ile bunları pekiştirdiğinizden emin olmak." Cebinden çıkardığı kumandayı arkasındaki beyaz perdeye tutmasıyla bir slayt açıldı. "İlk olarak eğitimlerin içeriğinden bahsetmek istiyorum. Ardından da bu sürecin nasıl yürüyeceğini anlatacağım." Slaytın ilk sayfasını çevirdi. "İşte burada alacağınız eğitimler sırayla gözüküyor.” Minik detaylarla süslenmiş sayfada alt alta yazıyordu dersler: Kodlama, fizik, robotik, matematik, yabancı dil, kimya, biyoloji, çevre bilimi... “İlk olarak size bazı bilgisayar programlarını kullanmayı öğreteceğiz ve biraz da bilgisayar dillerinden bahsedeceğiz." Elindeki kumandanın lazeri ile ilk maddeyi işaret etti. "Bu ders önceliğiniz çünkü bilgisayar teknolojilerini diğer derslerinizde de sıkça kullanacaksınız." Lazeri bir alttaki maddeye kaydırınca "Ayrıca bazı ileri düzey fizik eğitimleri de alacaksınız. Bu fizik ve programlama becerilerinizi de robotik dersinde kullanacaksınız. Mesela çizgiyi takip ederek ilerleyen ya da kodladığınız şekilde hareket eden robotlar gibi. Bu dersin de sizin için öncelikli olduğunu söyleyebiliriz yani." diye anlatmaya devam etti. "Bu işi ilerletirsek bir de bakmışız terminatörlerin mucidi olmuşuz." dediğinde siyahlı kız genel bir gülme sesi duyuldu. "Ben bu işlere karşıyım aslında." dedi Beatriz'in yanında oturan Andrew. Ardından "Bir bakmışız akıllanıp dünyayı falan ele geçirmeye kalkarlar. Başımıza hiç öyle dertler almaya gerek yok." diye ekledi. "Aslında dünya şu aralar tam da senin korktuğun bu durum için uğraşıyor diyebiliriz genç dostum. Hisleri olan ve kendi düşünebilen robotlar için." dedi Bay Heath. "Al işte! Bundan beş yüz yıl sonra da 'Aaa, neden dünyanın sonu geldi ki?' diye yakınırlar." demesiyle Andrew'un herkes bir kez daha güldü. "Merak etme, eminim beş yüz yıl sonraki yapay zekâ felaketine biz şahit olamayacağız. Eğer ki beş yüz yıl yaşamanın sırrını bulmayı planlamıyorsan endişelenmene gerek yok." diye giderdi karşısındaki gencin endişesini Bay Heath. Tabii, bu felaketi görmeleri mümkün değildi. "Çok haklısınız, valla içim rahatladı. Bu arada en sevdiğim hoca tipisiniz, öğrencilerinin muhabbetine katılan." Adam bu yoruma mütevazı bir şekilde gülümsemekle yetinip sunumuna devam etti. "Eğitim alacağınız bir diğer konu da matematik olacak. Polinomlar, fonksiyonlar, biraz geometri ve birkaç konu daha." derken slaytın değişen sayfasında yaklaşık beş tane konu göründü. "Sanırım ben üç basamaklılarda bölmede kaldım en son." diye mırıldandığını duydu Ophelia iki yanındaki kısa saçlı çocuğun, Cody'nin. "Ayrıca olmazsa olmaz dil eğitimi. Sonrasında da biraz biyoloji ve kimyaya da değineceğiz." diyerek ilk üç maddeye göre sonrakilere de hızlıca değindi. "Şirketimiz oldukça çevre dostu olduğu için bizim çok fazla değineceğimiz bir konuda ekoloji olacak. Aslında biyolojinin alt dalı ama biz ekolojiyle biyolojiyle olacağımızdan daha fazla ilgileneceğiz. Bu yüzden bunu ayrı bir madde olarak belirtmek istedik şirketçe." "Yaklaşık bir hafta sadece dersleriniz olacak arkadaşlar. Sonraki iki hafta da dersleriniz ve öğrendiklerinizi uygulayacağınız işleriniz. Dördüncü haftada ise eksiklerinize, zorlandığınız konulara ağırlık verilecek ve o cumartesi günü de büyük sınav yapılacak. Tüm öğrendiklerinizi kullanarak bir görevi yerine getireceksiniz ve sertifika alacaksınız. Tabii sertifika almak aslında ilk adım sayılır. Eğer bundan sonra da bu projeye devam etmek isteyenler olursa onları biz sonuna kadar destekleyip eğitimlerine ve uygulamalarına devam etmelerine yardım edeceğiz. Hatta ileride bu şirkette çalışmaya bile başlayabilirsiniz. Sorusu olan var mı?" lafı ile bir sürü el havaya kalktı. İlk söz hakkının verildiği kıvırcık saçlı kız "Peki o kadar kısa sürede tüm bu bahsettiğiniz dersleri ve konuların hepsini nasıl öğreneceğiz?" diye sordu. "Evet, bunu sormakta çok haklısın genç dostum. Haftada ortalama yirmi saat burada bulunacaksınız. Ayrıca çoğunlukla birebir ders alacaksınız ki bu da öğrenme sürecini hızlandıracak. Tabii sizin de çabanız burada oldukça önemli. Yeterince çaba gösteren herkesin tüm konuları en iyi şekilde öğrenmeyi başarabileceğinden eminim. Bunu bir öğrenme kampı gibi düşünebilirsiniz." diye anlattı önlerindeki adam, bir yandan ileri geri yürüyüp her bir kişi ile göz teması kurarak. Sorunun cevaplanması ile inen eller tekrar kalktı. Bu sefer de kot ceketli oğlana söz hakkı verildi. "Yaptığımız işler karşılığında para alacağımız söylenmişti. Peki bu para ne kadar?" "İşler başladığında haftada yaklaşık 4-5 farklı iş ile meşgul olacaksınız. Alacağınız ücret de sizinle doğru orantılı aslında. Verilen işleri ne kadar iyi yaptığınıza bağlı olarak belirli bir miktar para alacaksınız. Böyle bir sistem uygulamamızın nedeni de sizi olabildiğince iyi dinleyip, anlayıp, çaba sarfetmeye teşvik etmek. Ne kadar çok çaba gösterirseniz o kadar çok para kazanırsınız. Reşit olmamış olanlarınız için para aileleriniz hesabından yatacak. Reşit olanlara ise direkt verilecektir." şeklinde açıkladı bu soruyu da. Ophelia derslere ve işe olabildiğince özen gösterme düşüncesini bir kez daha yineledi aklında. Son olarak havaya kalkan elin sahibine tanındı bir diğer söz hakkı da. Süveterli kıza. "Haftada yirmi saat olacağını söylediniz. Peki bunlar nasıl olacak? Okulumuz ya da başka katıldığımız kurslar ve işler de var?" "Bu konuda endişe etmenize hiç gerek yok çünkü okullarınız ve diğer yer aldığınız tüm aktiviteler daha önceden ailelerinizin doldurduğu formlar sayesinde çalışanlarımız tarafından tespit edildi ve hepinize bunları engellemeyecek özel programlar hazırlandı." "Vay canına her şeyi düşünmüşler." dedi Andrew, Beatriz'e. "Evet gerçekten de bizim için bu kadar uğraşmış olmaları göz yaşartıcı." dedi Beatriz de. "İşte bizim sayemizde reklam yapacaklar ya ondan. 'Moda sektörüne damga vurmakla kalmayıp kendi teknolojileri ile işlerini yürüten ünlü Mitash Şirketi şimdi de gençler için elinden geleni ardına koymuyor. Canını dişine takıyor.' Yani anlayacağın kendi çok süslü reklam ve haklarında yazılacak yazıları olabildiğince mükemmelleştirmeye çalışıyorlar o kadar." Evet, Mitash Şirketi gerçekten de bu gençlere ihtiyaç duyuyordu. Tüm bunların üstüne birbirleri ile konuşmaya başlamış olan gençlerden çıkan uğultuyu bastırarak söze girdi Bay Heath. "Evet arkadaşlar, şimdi hep birlikte eğitmenleriniz ile birebir derslerinizin olacağı kısma gidelim. Siz de eğitmenleriniz ile tanışın ve programlarınızı inceleyin. Ayrıca başka sorularınız da olursa onlara sorabilirsiniz." Bay Heath kapıya doğru yönelirken diğerleri de oturduğu yerden kalkıp büyük kapıdan geçti ve adamın peşi sıra ilerledi. Bu sefer hemen karşılarındaki yani ilk geldiklerinde solda kalan koridora ilerlediler. Burada belirli aralıklarla iki yanda da bulunan bir sürü kapı yer alıyordu. Ophelia etrafı inceleyince koridordaki kapıların üstüne iliştirilmiş isimler yazılı kağıtları fark etti. "Bugünlük kapılardaki kağıtlar ile çalışma odanızı bulun ve kapının yanındaki eğitmeniniz ismi yazılı tabelaya bakın çünkü bir dahakine kağıtlar olmayacak. Eğitmenleriniz içeride sizi bekliyor. Onlarla programınız hakkında biraz görüştükten sonra Rose sizi almaya gelecek ve tekrar danışmaya inerken size eşlik edecek. Görüşmek üzere gençler." dedi Bay Heath yüzündeki samimi gülümsemesiyle. Yara izleri odaların içinden gelen ışınların etkisiyle daha belirginleşmişti sanki. Ophelia kapıların üzerindeki isimlere bakarak yavaş yavaş ilerledi. Sağdan üçüncü kapıda kendi ismini görünce kapıyı çalıp içeri girdi. İçerisi ortalama bir sınıf büyüklüğündeydi ki bu da birebir ders için oldukça geniş bir ortam demekti. Kapının yan tarafında sürmeli, beyaz tahtanın dibinde akıllı tahta bulunuyordu. Onun hemen önüne yerleştirilmiş L şekilli geniş çalışma masasının üstünde içi dolu kalemlikler ve bir ucunda da diz üstü bilgisayar yer alıyordu. Hemen karşıda yer alan odanın yan duvarı boydan boya camdı ve önünde de geniş bir koltuk vardı. Üstüne konmuş birkaç renkli yastık da özenle yerleştirilmiş gibi duruyordu. Odanın en gerisinde içinde beher, balon joje gibi laboratuvar araçlarının ve bazı kimyasalların yer aldığı dolap vardı. Onun hemen önünde de çeşme, priz ve çeşitli kablo deliklerinin yer aldığı bir laboratuvar masası bulunuyordu. Kapının hemen sağında yer alan kitaplık çeşitli kitaplar ile doluydu ve onun yanında da Ophelia'nın eski okulundaki robotik derslerinden bildiği çeşitli parçaların olduğu bir masa vardı. Gerçekten de her şey düşünülmüştü. Sadece birkaç saniye süren incelemesinden sonra L biçimli masanın bir sandalyesinden kalkan adama odaklandı. Esmer, koyu renkli saçları özenle şekillendirilmiş yirmi beş yaşlarında gösteren bir adamdı. Bay Heath'in aksine siyah renkli takım elbisesinin ceketi yerine sadece yeleğini giymeyi tercih etmişti. Ophelia, adamın kendisine doğru bir adım atacağını düşündüğü için masaya doğru yönelmişti ki saniyeler geçmesine rağmen hala kıpırdamadığını fark etti onun. Kıza doğru bakıyordu. Yüzünde çok farklı bir ifade vardı. Gözleri buğulanmış, kaşları çatıktı. Sanki bir şeyi anlamaya çalışıyormuş gibi görünüyordu. Adam en sonunda bakışlarını yere yöneltip tekrar kıza dikti. Yüzüne sıcak bir gülümseme yayılmış olsa da az öncekinden farklı biriymiş gibi hissettirmişti Ophelia'ya adamın bu davranışı. Ayrıca hareket etme yetisine sahip olduğunu yeni hatırlamış gibi kıza yaklaşmaya karar vermiş, bunu yaparken de masanın ayağına takılıp yere yapışmaktan son anda kurtulmuştu. Ophelia'nın karşısına gelince elini uzattı adam. "Merhaba, sen Ophelia olmalısın. Ben Dylan. Dylan Caddel. Bu bir aylık süreçte senin eğitmenin olacağım." Uzatılan eli sıkan Ophelia "Memnun oldum." dediğinde "Ben de." dedi genç adam. Başlangıçta tuhaf bir izlenim vermiş olsa da şu anda oldukça normal davranıyordu eğitmeni. "Zamanımız biraz kısıtlı. O yüzden istersen masaya geçelim ve programın hakkında konuşalım." diyen Dylan'ı kafası ile onayladı Ophelia. Birlikte L şeklindeki masanın sandalyelerine oturdular. Dylan masanın öbür ucundaki çekmeceyi açıp bir kartı ve kâğıdı çıkarıp masaya bıraktı. "Bu şirkete girişte kullanacağın kimlik kartın." Ophelia kartı hızlıca üstten inceleyince vesikalık fotoğrafının, isminin, soy isminin yer aldığını ve de proje katılımcısı yazdığını gördü. Ardından programa dönen Dylan'ın "Okulun saat 15.00'te bitiyor ve katıldığın bir kurs veya etkinlik yok, doğru mu?" diye kendisine yönelttiği soruyu kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı. "Okulun ardından bir saat sonra derslerimiz başlayacak ve 19.30'a kadar sürecek. Hafta içi bu şekilde üç gün olacak: pazartesi, salı ve çarşamba. Cuma günleri ise 16.30’da başlayacak ve 18.30'a kadar sürecek. Bir gün boş kalacaktı. Ben de o günün perşembe olmasının, ortada bir dinlenme molası olarak yer almasının iyi olacağını düşündüm. Ayrıca bir saat eksik gün de cuma olsun ki dinlenmenin üstüne ve daha yoğun hafta sonu programının öncesinde daha hafif bir program olup geçişi sağlasın diye düşündüm. Sen ne diyorsun?" Adamın söylediklerini gayet mantıklı bulan Ophelia "İyi görünüyor." diye yanıtladı soruyu. "Beğenmene sevindim." diyen adam tekrar programa dönüp kalemlikten aldığı bir kalemin arkası ile işaret ederek açıklamaya devam etti. "Pazartesi bir saat kodlama dersinin arkasından on beş dakika mola ve bir saatlik İngilizce dersi. Onun hemen ardından da bir on beş dakikalık mola daha ve uygulamalı kimya dersi. Dersleri olabildiğince dağıtıp farklı dersleri yan yana getirerek sıkmayan bir program hazırlamaya çalıştım." Tüm haftanın programını açıklayan Dylan "Bir sonraki haftanın programını hazırlayınca sana ulaştırırım. Bu arada değiştirmek istediğin bir şey olursa çekinme, söyle.” dedi geldiğinden beri genellikle sessiz kalmış kıza. "Hayır, şu anlık yok. Gayet iyi bir şekilde hazırlamışsınız." "Aslında siz diye hitap etmene gerek yok. Sen diyebilirsin. Ben öğretmenin gibi değil de daha çok iş arkadaşın gibiyim. Sana bir şeyler öğretecek, daha doğrusu öğretmeye çalışacak olsam da açıkçası öğretmenlikten hiç anlamam. O yüzden de kendimi öğretmenin gibi düşünmek beni biraz geriyor. Sana yardımcı olan bir iş arkadaşın gibi düşünmeyi tercih ederim." Ophelia, sabah annesine söylemek zorunda kaldığı yalandaki gibi kendini üstün gören kişilerin bu şirketteki varlığını öğrenmiş olsa da henüz öyle biriyle karşılaşmamıştı. Şu annesini deyimiyle 'Hiçbir işi beceremeyip cümle dahi kuramayan’ proje sorumlusu onlara dostane davranmıştı. Her şeyi de oldukça iyi yönetmişti şimdilik. Diğer eğitmenleri bilmese de Dylan da öyle değildi. Bu içini oldukça rahatlatmıştı çünkü şirketin aşırı resmi ve gergin bir ortam olma fikri onu en başından beri rahatsız ediyordu. Anlaşılan o ki gençlere yönelik bu projede onlarla daha rahat bir bağ kurabilmek adına resmiyeti bir kenara bırakmışlardı. Tabii onları buraya getiren şu kadın hakkında Ophelia'nın hâlâ daha karışık fikirleri vardı. Anlaşılan herkes daha üst kademede yer aldığı için gelen şu gereksiz aşağılama hissinden vazgeçip samimiyeti yakalama konusunda pek başarılı olamıyordu. "Sadece meraktan soruyorum. Kaç senedir bu şirkette çalışıyorsun?" "Aslında çok uzun zaman olmadı. Ailemin ısrarı ile öğrencilik hayatımın bittiğini sandığımda ikinci bir üniversiteye yönlendirildim. İki senelik bir bölümdü ve okuldan daha yeni mezun oldum. Sonrasında da bir yakınımız burada birkaç çalışana ihtiyaç duyulduğunu ve beni önerebileceğini söyledi. Tabii ki de babam bu fikre bayıldı. Bilirsin, bu marka oldukça duyulmuş ve gözde. O yüzden de böyle bir markanın şirketinde çalışmak çok prestijliydi babama göre. Bir ay sonra kendimi burada buldum." Biraz duraksadı Dylan. Şehre bakan camlara odaklanmış uzakları izliyordu. "Açıkçası şu ana kadar hep birinin programladığı robotmuşum gibi hissetim. Tabii bazen hayat da buna neden oluyor." Yaşadıklarını düşününce "Evet, hayat bazen hiç planımızda olmayan şeylerin içinde bulmamıza neden oluyor kendimizi." diye onayladı onu Ophelia da. Gelen bildirim sesi ile telefonuna baktı Dylan. "Rose gelmiş. Sizi toplayıp danışmaya indirecekmiş. Pazartesi tekrardan görüşmek üzere Ophelia. Kısa soluklu bir tanışma oldu ama eminim ki beraber iyi bir ikili olacağız." Ophelia da "Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Görüşmek üzere." dediğinde bu gösterişli eğitim odasından çıkıp koridora geçti. Bazen hayat bizim için öyle şeyler planlardı ki hangi ara o duruma geldiğimizi anlayamazdık bile. Yeri gelir ve kendimizi bir karmaşanın ortasında bulurduk. Bu iki genç de daha önce bunu deneyimlemişlerdi. Lakin hayatın onlara sunacak nicelerine sahip olduğundan bihaberlerdi.
|
0% |